Aleviliğin tanrı ve insan anlayışı

Konu, 'Alevi İnancı ve İbadetleri' kısmında ayfer tarafından paylaşıldı.

  1. ayfer

    ayfer Daimi Üye

    Aleviliğin tanrı inancı VARLIĞIN BİRLİĞİ ve bunun en mükemmel parçası olan insanın kutsallığı üzerine kuruludur.

    Aleviler (vahdeti mevcut)[18] VARLIĞIN BİRLİĞİ: tanrının her şeyi kendi varlığı, ışığı (nuru Alevinden) yarattığına, varlığın yoktan var olmadığı gibi, yok edilemeyeceğine, TANRI, doğa ve insanın, (tüm alemin) bir bütün (HAK) Tanrı olduğuna ve bu varlığın en mükemmel parçası olan insana (Ademe)[19] tanrının kendi ruhunu verdiğine inanır. Bu nedenle de kamili insan[20] ve ‘insan tanrıdır, tanrı insandır´ En-el HAK[21] (ben tanrıyım, hakikatim) düşüncesi, Aleviliğin HAK[22] tanrı anlayışımızın özünü oluşturur. Alevilik inancının temel kitaplarından sayılan Buyruk[23] ve Makalat´ta[24] Tanrının kendi özünden, önce zahiri[25] temsilen Muhammed´in nurunu ve batini[26] özü temsilen Ali´nin nurunu ve bu iki nurdan tüm varlıkların oluştuğu, ve ardından tanrının insanı (Ademi) topraktan yaratıp kendi ruhunu verdiği, düşüncesinden anlatılır. Bu nedenle Alevilik anlayışında Hak-Muhammed-Ali[27] üçlemesi tanrının birliği olarak algılanır bir kelime olarak söylenir.



    Alevilik inancı zahiri yüzeysel şekle değil öze önem verir, Tevrat İncil Kuran vb. kutsal kitapları da batini öz insana verilmek istenen ahlaki değerler olarak yorumlar.. Alevilik; “Okuyan Muhammed yazan Ali´dir”, “Aynayı tutum yüzüme, Ali göründü gözüme”, “Ben Aliyim Ali benim”[28] gibi yüzlerce deyimle, bir Ali kültü oluşturur, Aliyi tanrılaştırır gök yüzüne çıkarır sonra yere indirip En-el-Hak düşüncesiyle Ali-Tanrı düşüncesini insanda bütünleştirir



    Alevilik inancında İnsan yaşamı, tanrıyla bütünleşmeyi amaçlayan uzun ince devriyeli[29] bir yoldur.. Alevilik inancında tanrıyla bütünleşmeye giden yol[30], 4 kapı[31] 40 makamdan geçer. Edebine[32] sahip olup, hak yemeden hak yedirmeden, bilim, sevgi ve saygı yolundan ilerleyerek, insanın kendini (hakkı) arayıp bulması, kendini bilmesi, kamili insan olmaya çalışması, hak için halka hizmet etmesi ile olur (Halka hizmet, Hakka hizmet insanlığa hizmet). Aleviler bu nedenlerle inançlarını, Hak-Muhammed-Ali, Hünkar Bektaşi Veli, Kamili insanlık yolu. Kısaca HAK yolu[33] diye tanımlarlar. Ölülerinin ardından Hakka yürüdü[34] hakka kavuştu diye hitap ederler..



    Alevilik dini-mistik yönü fazla olan bir inanıştır. İnancın temelinde HAK-Muhammed-Ali bulunmaktadır. Alevilikte Tanrı korkusu değil, Tanrı sevgisi vardır. Yaratıcı ve yaratılan arasında bir karşıtlık ve çelişki olmayıp, birbirini tamamlayıcı bir bağlantı olduğu var sayılmaktadır. Buna göre yani Varlığın birliği anlayışına göre, insan Tanrı´nın varlığının bir parçasıdır. Ona ulaşmak, ondan korkarak, şeriatın[35] biçimsel koşullarına uymakla olmaz. Ona ancak onu karşılıksız severek ve onunla bir olarak ulaşılabilir. Aleviliğin tanrı inancına yönelik düşüncelerinin temelini, Beyazıd-ı Bistami, Hallac-ı Mansur[36] gibi tanınmış sufilerin düşünceleri oluşturmaktadır. Onlar namaz, oruç, hac gibi, biçimsel ibadetleri reddederek biçimi değil, özü esas alıyorlardı. Hallac´a göre, HAK´a ulaşmak için Hacca gitmek gereksizdir, şöyle ki “Gerçek Kabe[37] taş bir yapı olmayıp, insanın kalbidir.” Benzer görüşleri Anadolu´daki Alevi aşıkları[38] (ışık ozanları) örneğin Yunus Emre´nin[39] şiirlerinde de bulabiliriz. Hakka ulaşmanın şeriatın emrettiği ibadetlerle olamayacağına, Hakka her yerde ve her istenen zamanda ulaşıla bilineceğine inanılır.



    Alevi-Bektaşi inancında insan, Tanrı´nın bir parçasıdır, dolayısıyla insan Tanrı´ya korkuyla değil sevgiyle yaklaşmalıdır. Aleviler tanrının cezalandırıcı değil, sevgi dolu olduğuna inanırlar. Alevi inancına göre Tanrı´ya ulaşmanın en iyi yolu İnsan-ı Kamil (Olgun İnsan) olmaktır. İnsan-ı kamil ise Tanrı´nın yeryüzünde yarattığı en şerefli varlıktır. Alevi dede ve uluları baskılardan dolayı, Tanrı, insan anlayış ve inançlarını çok çeşitli semboller altında sır içinde sır etmiştir. Alevi edebiyatı Adem ve Havva mitolojisi ile beraber, Alevilerin ‘Güruhu Naci/ye´ soyundan geldiklerini anlatan ve deyişlere rastlanır. Naci Ademden sonra gelen (ikinci) Şit peygamberdir. Bu mitolojiye göre Şit Ademle Havvanın bir iddia üzerine küpe üfledikleri nefeslerinden 40 gün sonra olan (yani Ademle Havvadan doğmayan) 73´cü çocuklarıdır, ve cennetten tanrının gönderdiği bir kız (melek) Naciye ile evlendirilir. Alevilerin bu 73. ‘güruhu Naciye´ soydan geldiğini anlatan deyiş ve gülbanklarında sıkça rastlanır.



    Bazı Alevi dede ve araştırmacıları bu mitoloji ile ´40´lar cemi´ mitolojisi ve Alevilikte en çok kullanılan 3´ler 4´ler 5´ler 7´ler 40´lar terimleri arasında ilişki kurarak, bunu anne babaya ve çocuğun ana rahminde 40 günlük evrimi, cinsiyetinin belli olması ve doğuma bağlamaktadır. Bu anlatımla da Tanrı yine insana indirgenmektedir ve bu görüşte birçok Alevi anlatım ve deyiş ile desteklenmektedir.



    Alevilikte ki Tanrı-İnsan anlayış ve inancı, en belirgin şekliyle ‘devriye´ denilen Alevi deyişlerinde ortaya çıkmaktadır.



    Alevilikte Devriye inancı:

    Alevi - Bektaşi devriye inancında her şey başlangıçta aklı-kül ile nefsi-kül, karşıtlarını içinde barındıran mutlak BİR VARLIKTI. Alemde var olan her şey, bu mutlak varlığın kendi içindeki çelişkinin, diyalektik dönüşüme başlayıp, büyük bir ışıkla evrene dağılması ile ortaya çıkar. (big - bang). Bu ışıkla birlikte mutlak varlığın özü tanrı/ruh/can maddenin dört öğesi olan toprak, su, hava, ateşe iner. (devri-fersiye). HBV´nin Makalat´ında 4 kapıda CAN (5´ler) bu evrim anlatılır. O mutlak varlık (ruh/can) madde bitki hayvanat aleminde evrimini tamamlayarak mertebi insana ulaşır. Buradan da kamili insan evresini tamamlayarak, geri Hakka yükselişi (devri-arşiye) (ilk varlığına geri dönüşü) tamamlar. Alevilikte bu dönüşümü anlatan deyişlere vs. devriye denir.



    Alevilikte önsüz ve sonsuz mutlak varlıktan fışkıran ışığın (ruhun) cisimden cisme göçüşü ve ölümsüzlüğüne inanılır. Ten ölesi, can ölesi değildir. Alevilikte ışık= Hak´tır, nurdur, delildir çeragdır, ocaktır, mumdur, aydınlanmadır, bilimdir, zifiri karanlığı yaran alevdir. Bütün Osmanlı kaynaklarında Alevilerle ilgili ferman ve fetvalarda ‘ışık taifesi´ terimi kullanılmıştır. Alevi ozanları da kendilerine ışık ozanı demiştir, bu sonraları Aşık´a dönüşmüştür. Alevi cemlerinde delil/çerag uyandırılmadan, cem yapılmaz. Cemde meydana ‘´nur ola sır ola´´, diye 3 defa sembolik olarak süpürge çalınıp çeragdan dökülen küller postun altına sır edilir. Kül karbondur, bugün bilim adamları varoluş fosillerini araştırarak CAN yaşamın karbonla başladığı sonucuna varmıştır. Hünkar Bektaş Veli bir yanardağ olan Hırka dağındaki ateşin küllerini doğaya serpmesi de ışık/ateş ve külü evrenin özüyle özdeştirmesi kutsanmasıdır. Alevi kelimesi direk bu mutlak varlık küli-aklın´dan fışkıran ışıktan gelir. Hz. Ali de ‘Ali nur´ olarak bu devriye içine alınıp mutlak varlıkla bütünleştirilmiştir, ona tanrısal bir elbise giydirilmiştir. Aleviliğin Şahı Merdanı, Hz. Ali´si, Velisi, Kızıl Delisi,önsüz ve sonsuzdur, dün Ali olmuş bugün Veli olur, yarın bir başkası, devirden devire bu yolu sürüp gelmiş hiç bir güç, bu değerleri eritip yok edememiştir. Çünkü kül-i-akıl sürekli kendisini geliştirmektedir.

    Eski Çin, Hint, Iran, Yunan-Anadolu düşüncelerinde de rastlanan, Alevilikteki bu devriye anlayışı soyut olan tanrıyı, (ideali) cansızlar, bitkiler, hayvanlar aleminden süzülüp somut kamili- insana dönüştürür. Ve Kamili-insan dan yola çıkarak, kamili toplum (rıza şehri) yaratmaya girişmiştir bu örnek, Şeyh Bedrettin´de somut olarak görülür. Alevilikte Tanrı-Doğa-İnsan kutsal üçlemesi, varlığın birliği, Vahdeti mevcut tanrı anlayışı, tez-antitez-sentezde, tüm nesnelerin toplamında bütünleşir. Böyle ayakları yere basan bir tanrı inancı tek tanrılı dinlerde yoktur, bütün kıyımlarda bundan dolayıdır. Anadolu Alevi Bektaşi inancı evren´de elle tutulan gözle görünen bütün maddesel örtüyü tanrısal özle birleştirerek tekleştirmiştir. Anadolu Alevi inancı tanrıyı kamil insanin gönlüne sokmuştur. Tanrıyı toplumdan kopuk hükmedici konumundan alıp ete kemiğe büründürerek gerçek yaşamın içine sokmuştur.





    Bir zaman hak idim hak ile kaldım (gerçek)

    Gönlüme od düştü yandım da geldim.. (alev/ateş)



    Aslı Şahı merdan Güruh-u Naci

    Gerçeğe bağlı bu yolun ucu

    Hatayi



    Gayridir her milletten bu bizim milletimiz

    Hiç dinde bulunamadı din ü diyanetimiz

    Bu din ü diyanet te yetmiş iki millette

    Bu dünya ol ahrette ayrıdır ayatımız

    (Yunus Emre)



    Ondört bin yıl gezdim pervanelikte

    Sıtkı ismim buldum divanelikte,

    İçtim şarabını mestanelikte (baygın serhoş içen)

    Kırkların ceminde dara düş oldum

    Sitki Baba



    Daha Allah ile cihan yok iken
    Biz ani var edip ilan eyledik
    Hak´a hiç bir layık mekan yok iken
    Hanemize aldık mihman eyledik

    Kendisinin henüz ismi yok idi
    İsmi söyle dursun cismi yok idi
    Hiç bir kıyafeti resmi yok idi
    Sekil verip tıpkı insan eyledik

    Şu fena mülke çok gelip gittim

    Yağmur olup yağdım ot olup bittim

    Urum diyarını ben irşat ettim

    Horasandan gelen Bektaş idim ben



    Gahi nebi gahi Veli göründüm

    Gahi uslu gahi deli göründüm

    Gahi Ahmet gahi Ali göründüm

    Kimse bilmez sırım kallaş idim ben



    Şimdi Hamdülillah Şiri dediler

    Geldim gittim zatım hiç bilmediler

    Sırrımı kimseler fehm-etmediler

    Hep mahluk kuluna kardaş idim ben

    Hamdülillah Şiri



    Katre idim ummanlara karıştım
    Kaç bulandım kaç duruldum kim bilir
    Devre edip alemleri dolaştım
    Bir sanata kaç sarıldım kim bilir

    Bulut olup ağdığımı bilirim
    Boran ile yağdığımı bilirim
    Alt anadan doğduğumu bilirim
    Kaç ebeden kaç soruldum kim bilir.
    Gufrani


    Alevilere göre, tanrıya ibadet etmek, O´na ulaşmak için biçimsel şeriat kurallarına uymak gerekmez. Esas olan biçim değil özdür. Alevi-Bektaşilerin Tanrıya olan bağlılığı ve sevgileri biçimsel olmayıp, özü aşkı esas alan mistik ve tasavvufi bir bağlılıktır.

    Her nereye dönülse Tanrı oradadır. Alevi inancında Tanrı´ya ibadetin belli bir biçimi şekli zamanı mekanı yoktur. Her yerde her zaman Tanrı anılır, ondan yardım istenir. Tanrı´nın gerçek evi, ibadethaneler değil, insanın gönlüdür. Bu nedenle insanın diğer insanlarla olan dostluğu, onları memnun etmesi, Kabe´yi ziyaret etmek karşılığı (Gönül Kabe´si)[40] olarak nitelendirilmektedir.



    Tasavvuf anlayışına göre doğada var olan her şey Tanrı´yı oluşturur, her varlık tanrının bir parçasıdır. Alevi felsefesinde VARLIK yoktan var olamaz ve var olan hiç bir şey ebediyen yok edilemez. Alevi-Bektaşilere göre Tanrı´nın insanda görünür, insanın Tanrının yeryüzündeki görüntüsü olduğuna da inanılır. Bu söylemlerin hepsi her şeyin bir olduğu, yani varlığın birliği (vahdet-i mevcud vücud) anlamına gelir.

    Aleviliğin bu tanrı anlayışı tüm inananlar tarafından bilinir, fakat her üye bunu bilgi düzeyine göre ve günlük hayatında farklı yorumlayabilir. Alevilikte tanrı genellikle: Hak[41], Ya Ali, Şah[42],Hü, Hüda, Tanrı, Allah[43]Kamili/insan, Yaradan, Mevla, Dost gibi. değişik isimlerler an
    ALINTIDIR .
     
  2. m.u.r.a.t58

    m.u.r.a.t58 Daimi Üye

    paylaşım için teşekkür ederim ablam insanın en büyük en sonsuz gücü bilgidir katkın için teşekkür ederim..
     
  3. mert_elagozlum

    mert_elagozlum Daimi Üye

    ablacım bu güzel bizi aydınlatacak bilgilerini bizimle paylaştığın için çoookkk teşekkürlerr

    ablacım sana öğretmenim diebilirmiyim :D :lol:
     
  4. ilyas

    ilyas Üye

    Bu bilgiler için çok tesekurler,
     

Sayfayı Paylaş