HIZIR ORUCU

Konu, 'Alevi İnancı ve İbadetleri' kısmında bluedream tarafından paylaşıldı.

  1. bluedream

    bluedream Daimi Üye

    HIZIR ORUCU


    Hz. Hızır´ı anlatmak için iki temel kaynaktan yararlanmak gerekir. Bu kaynaklar; Kur´an ve hadislerdir.


    Kur´anı Kerim: Hızır kıssası Kur´an da EL-KEHF (mağara) suresinde geçmektedir. Bu surede üç olay geçmektedir.


    · Ashab-ı Kehf adıyla anılan kişilerin başından geçenler.[1]


    · Hz. Musa ve Hz. Hızır kıssası [2]


    · Zül-karneyn ve Ye´cüc Me´cüc olayı[3]


    Birinci olayda; bütün kalpleriyle kendilerini Allah iradesine teslim edip inanan insanın üstünlüğünü,


    İkinci olayda; Hz. Musa´nın karşısına çıkarılmış mürşüt konumunda ki esrarengiz kişi (Hızır) vasıtasıyla; İlahi takdirin sırlarının insanlar tarafından çözülemiyeceği,


    Üçüncü olay da; buna rağmen insanın kendini buna karşı koymaya çalışmaktan alıkoyamadığı noktaları mükemmel bir tarzda anlatılmıştır. (Lois Massignon)


    Ayetlerde isim vermeden “Kullardan bir kul” olarak geçmektedir. O kulun Hz. Hızır olduğunu bildiren hadis kitaplarıdır. (Sahihu´l Buhari,Sahihu Müslüm, Tirmizi vs.)


    Hızır Aleyhisselam, Hz Musa zamanında yaşamış, Ab-ı Hayat (ölmezlik suyu) içerek ölümsüzlüğe erişmiştir. Kendisine Allah katından batın ilmi (Ledün ilmi) verilerek, Hz. Musa´yı eğitmekle görevlendirilmiştir.


    Hz. Hızır bir velidir. Bir erendir. Diğer bir bilgiye göre de nebidir.(Kitapsız peygamber) “Allah´ın kendisine rahmet ve ilim” verdiği kişi peygamber veya bir velidir. Zahiri ilimler Resuller aracılığıyla, İlham ise aracısız olarak gönle gelen Hak kelamıdır. Gaip alemleri onlara görünür olmuştur.


    Allah istediğine bu gönül ilmini vererek, Kainatı ve bütün mevcudiyeti keşfetmesine yardımcı olur.


    Çünkü onlar zamanımızın kutuplarıdırlar. “Gaip erenleri” dirler


    İşte bu gayp erenlerinden birisi de Hızır Aleyhisselamdır, zorda kalanların, darda kalanların yardımcısı Hızır´dır.





    Zulmet deryasını nur edip gelen


    Hızır ilyas şah-ı Merdan Ali´dir


    Garibin mazlumun halinden bilen


    Hızır İlyas şahı Merdan Ali´dir.




    Hızır sözcüğü Arapça da “El Hazır, Al Hızır” olarak geçmekte ve “Yeşillik” anlamına gelmektedir. Çünkü Hızır´ın oturduğu yerlerin yeşerdiği görülmüştür. Hz. Musa onu gördüğü zaman “Deniz sahilin de yeşil bir yaygı üzerinde” bulduğunu söylemiştir.


    Hızır ve İlyas Aleyhisselam ve Zülkarneyn birlikte Ab-ı Hayat suyunu aramaya çıkarlar. Hızır ve İlyas bu suyun kaynağını bulup içmişler ve ölümsüzlüğe erişmişlerdir. Hızır karada, İlyas denizlerde zor durumda olanlara yardım etmektedir.


    Yetiş ya Hızır diyenlerin imdadına yetişirler..


    Hz. Musa bir peygamberdir. İsrail oğullarının peygamberidir. Nübüvvet (Peygamber) makamındadır. Oysa Hızır kullardan bir kuldur. Öyleyse nasıl oluyor da nübüvvet makamında ki kişiye mürşitlik yapmaktadır?


    Tasavvufçular Hızır dan ilim öğrenmesinin nübüvvet makamını küçültmeyeceğini, aksine Hz. Musa ilminin zahiri, Hızır´ın ki ise batini ilim “Ledün İlmi” olduğunu, bu ilminde okumakla elde edilemiyeceğini, çünkü; Tanrısal ilim olduğunu söylemişlerdir.


    Uğrum sıra giden, boz atlı Hızır


    Ayrılık derdinin dermanı nedir?


    Şu iki aleme olmuşsun nazır


    Ayrılık derdinin dermanı nedir?


    Pir Sultan


    Hızır yol gösterendir, vesiledir, mürşittir. Çünkü o ilahi rahmet ve sırların bilgisine sahiptir. Hz Musa´ya mürşitlik etmiştir. Çünkü; Hz. Musa şeriatı, Hızır hakikatı temsil etmektedir.




    Teslim ol mürşide yolda kalırsın


    Mürşitsiz varılmaz dost ellerine


    Bir canında var ise ver yoluna


    Mürşitsiz varılmaz dost ellerine





    İşitmedin mi Hazreti Musa´yı


    Arayuben buldu Hızır nebiyi


    Önce Hızır oldu onun delili


    Mürşitsiz varılmaz dost ellerine....




    “O takva sahipleri ki; Gaybe inanırlar. Salat (dua)´ını dosdoğru yaparlar. Kendilerine rızk olarak verdiğimizde de Allah yolunda harcarlar”[4]


    Gayp nedir? Görünmeyen ve bilinmeyendir. Takva sahibi ise o görünmeyene inanmaktadır. Görünmeyeni gören kimdir? Eren ve evliyalardır. Diğer bir deyimle de Hızır Aleyhisselamdır. Onlar kerâmet ehlidirler. İyiliklerin ve güzelliklerin temsilcisidirler. İyiliklerde ve güzelliklerde insanlara yardım edenlerdir. Yardım edebilmeleri için de hizmet lazımdır. Hizmet edilmeli ki himmet olsun, ve keşvi kerametleri üzerimizde hazır ve nazır olsun. Hızır Nebi de dar günlerimizin yardımcısıdır, yardım edenidir. Hızır, hazırdır ve de hikmet sahibidir. Hikmeti de Allah ona bahşetmiştir.


    İşte o bahşedilenden nasiplenmek için Alevilerde Allah rızasına oruç tutar, kurban keser veya lokma yapar ve paylaşırlar. Hz. Hızır aşkına, Allah rızasına ibadetlerini yaparlar.


    Hz. Hızır´ı vesile kılarak, Dualarının, lokmalarının ve ibadetlerinin kabulü için Allah´a yalvarır ve yakarırlar.


    Açıldı can gözüm gör seyranımız


    Hazreti Hızır asıl üstadımız


    Kırk sekiz cumadır bizim bayramımız


    Senede gelene hacet kalmadı.




    Ey Nurettin Seyfi vardır da elin


    Kimse bilmez senin esrarın halin


    Hızır verdi yeşil eliyle dolum


    Ekşi üzüme hacet kalmadı.


    Seyyid Nizamoğlu




    Hızır dar günlerin, zor günlerin yardımcısıdır demiştik, işte Hızır ile ilgili bir kıssa: İbrahim Ethem taht ve tac sahibi bir hükümdardır. Bir gün süslü elbiseleriyle tahtta otururken perişan kılıklı biri girer içeri. Muhafızlar kişinin azametinden korkarak kim olduğunu soramamışlardır.


    İbrahim Ethem kim olduğunu ve ne cüretle yanına geldiğini sorar. O da; “Kervansarayda misafir olmaya geldiğini” söyler. Hükümdar sinirlenir, burasının “saray”olduğunu söyler.


    Kişi sorar; Burası senden önce kime aitti?


    -Babama.


    -Ondan önce?


    -Babasına yani Dedeme.


    -Kendinizden önce başkalarının oturduğu, kendisinden sonrada başkalarının oturacağı yerin adı niye kervan saray olmasın” der ve sırrolur.


    Hükümdar gerçeği anlar, gelen Hızır´dı ve beni de irşada geldi. bütün servetinden, tahtından vazgeçer ve Hakk yolunda derviş olur.


    Şu gelen bozatlı Hızır dediler


    Nerede çağırsan hazır dediler...


    Pir Sultan





    ORUÇ VE HIZIR


    Hızır Aleyhisselam bir umut kapısıdır. Onun adına ve Allah rızasına tutulan oruç ruhsal bir terbiye ve rahatlamaktır. İlahi bir gücün devamlı yanında olduğu ve koruduğu inancının rahatlığıdır.


    “Sayılı günlerde Allah´ı zikredin”[5]


    Kur´an´ın tevilini yapanlar[6] bu sayılı günlerin zilhiççe ayı olduğunu belirtirler. Aleviler bu sayılı günler denilen günlerde oruç tutarlar (Şubat 13-14-15 Hızır orucu).


    Yüce Kitabımız da:


    Bunlar adaklarını getirirler yerine


    Şerri gittikçe artan günden korkarlar yine.[7]




    Tanrı sevgisi ile yoksula ve yetime


    Tutsaklara yiyecek verirler doysun diye.[8]





    Derler; Tanrı rızası için yediriyoruz.


    Bir karşılık, teşekkür sizden beklemiyoruz.[9]


    Kur´an yorumcuları (İbn-i Abbas) bu ayetlerin Hz.İmam Ali şanına geldiğini belirtir.


    İmam Hasan ile İmam Hüseyin´in hastalanmaları üzerine Hz. İmam Ali ile Hz. Fatıma üç gün nezir orucu tutarlar.


    Üç gün boyunca akşam iftarlarını yemeyip, yoksullarla paylaşırlar. İftar edecekleri yiyecekleri önlerine aldıkları zaman, bir gün yoksul, diğer gün esir ve son gün de, yetim kılığında gelip yiyecek isterler. İşte o kılıkta gelen kişi Hz. Hızır´dır. Önlerinde ki yiyecekleri yoksul, fakir ve yetimle paylaştıkları için de bu ayetler gelir.


    İşte Aleviler de dar günlerinde yetişsin diye Hızır aşkına, Ehlibeyt aşkına, Allah rızası için oruç tutarlar. Bu oruç, o günden bu güne kadar önemini hiç kaybetmeden tutula gelmiştir ki, yüceler yücesi Allah insanların dar günlerinde yardımcısı ve gözcüsü olsun.


    Hızır orucu eski (Rumi) takvime göre: 31 Ocak, 2 Şubat ayları arası 3 gün tutulurdu. Bunu miladi takvime çevirdiğimiz zamanda 13-14-15 Şubat tarihlerine tekabül etmektedir. Birlik ve beraberliğimizin sağlanması için bu günlerde tutulması gerekmektedir.


    Başka bir kaynakta (Ali Kaya, Deylem´den- Dersim´e) Muhammed Olcayto (Moğol hükümdarı) döneminde Gadir Hum günü resmi bayram ilan edildi.


    Bu bayramı Alevilerin halen yaşadığını ve bunun da Hızır Orucu olduğunu belirtir.


    Diğer bir kaynakta; Nuh peygamberin gemisinin fırtınadan kurtulması üzerine, kurtulanlar 3 gün şükrane orucu tutmuşlardır.


    Her insanın yaşamında mutlaka şükran günleri vardır ve de olacaktır. hastalıktan kurtulanlar, kazadan beladan kurtulanlar, kısacası zor günlerden kurtulanlar, şükrane olarak Allah aşkına oruç tutar, kurban keserler.


    Hz. Hızır; Temelini Kur´an ı Kerimde bulunan en esaslı ve ana vasfı, ilahi rahmet ve sırların bilgisine sahip olmasıdır.


    “Bir kaynak ki, Allah´ın kulları ondan içerler ve onu fışkırtarak akıtırlar.”[10] Ayette ki fışkırmaktan maksat, kelâm yani muhabbettir. Muhabbetin kaynağı da Allah´tandır. Veren ve fışkırtan odur. İlâhi rahmet ve sırları O´ndan gelmektedir.


    Yüce Allah, O İlahi rahmet ve sırlarının aşkına oruçlarımızı, dileklerimizi ve dualarımızı kabul eyler inşallah.


    YETİŞ HIZIR


    Çok günah işledim senin katında


    Eriş Şah-ı Merdan sen imdad eyle


    Kul daralmayınca Hızır yetişmez


    Yetiş Hızır Nebi sen imdad eyle




    Yalvarması boynumuza farz oldu


    Edep erkan mü-minlere arz oldu


    Mü-minin secdesi Hakk niyaz oldu


    Yetiş Hızır Nebi sen imdad eyle




    Kim kaildir mahşere kalan davaya


    Şah Hasan´a ağu verdi Muaviye


    İmam Hüseyin mürüvvet eyle canıma


    Yetiş Hızır Nebi sen imdad eyle




    Musa Kazım ile salayı veren


    İmam Rıza ile mescide giren


    Taki ile Naki canıma gelen


    Yetiş Hızır Nebi sen imdad eyle




    Askeri´nin askerine katılan


    Kul olup belh Buhara´da satılan


    Çöl Küfe şehrinde nara atılan


    Yetiş Hızır Nebi sen imdad eyle




    Kırklar´ın cemine beraber gelen


    Servet Muhammed´in tacını alan


    Sancağını çekip Zülfikar çalan


    Yetiş Hızır Nebi sen imdad eyle




    Fakir Edna´m der ki, bu sırra eren


    Üstadım Hatayi darına duran


    Tamuda yanar mı nurunu gören


    Yetiş Hızır Nebi sen imdat eyle...




    Hızır, her an hazır ve nazırdır. cömerttir. Çaresizlerin çaresidir. Umutsuzlara umuttur. Zorda kalanların carına yetişendir.


    HIZIR (A.S.)


    Hızır Aleyhisselam, Hz. Musa zamanında yaşamış, Ab-u Hayat (ölmezlik suyunu) içerek ölümsüzlüğe erişmiş, kendisine Allah tarafından batın ilmi (ledün ilmi) verilerek Hz. Musa´yı eğitmekle görevlendirilmiştir. Kur´an: “Allah velileri için korku yoktur. Tasaya da düşmezler onlar.”[11] Allah velisidir onlar. Onlar için korku ve tasa yoktur. Hakk ile Hakk olmuşlardır onlar. Tasavvuf ehli tarafından da gerçek bilgiye sahip olmuş yetkin insanın (insanı kamil) simgesi sayılmıştır. Halk arasında da dar zamanlarda imdada yetiştiğine inanılan bir peygamber veya erendir.


    Misafir gelirse kısmeti bile


    Misafir hızırdır arzulu dile


    Hatayi uğruna tut vergil ele


    Mihmanlar siz bize sefa geldiniz


    Şah Hatayi




    Aleviler her evine gelen misafiri Hızır diye karşılar, kendisine mihman ederek, bütün cömertliğini gösterir. Yarin yanağından gayri mihmanıyla her şeyi bölüşür. Misafirperverliğini gösterir ve mihmanı uğurlar. Çünkü mihman Hızır´dır. Haktır, mihman gelen eve bereket gelir. Yüce kitabımız Kuran´da buyurur ki:


    “(O takva sahipleri ki) onlar gaybe inanırlar. Namazı dosdoğru kılarlar. Kendilerine rızk olarak verdiğimizde de Allah yolunda harcarlar.”[12]


    İşte ayetteki rızk ve Alevilerin cömertliği ve işte paylaşmanın en güzel örnekleridir.


    Hızır Aleyhisselam, İlyas Alehisselam ve İskender-i Zülkarneyn, birlikte Ab-ı Hayat suyunu aramaya çıkarlar. Hızır ve İlyas bu suyun kaynağını bulup içmişler ve ölümsüzlüğe erişmişlerdir. Hızır ve İlyas sağdır, yaşamaktadır. Hızır karada, İlyas denizlerde, yardıma muhtaç olanlara, zor durumda olanlara yardım ederler.


    Yetiş ya Hızır diyenlerin carına yetişirler.


    Cefa çektik dara düştük gel yetiş


    Yardım eyle himmet eyle Ya Hızır


    Arşa çıktı avazımız gel yetiş


    Yardım eyle himmet eyle Ya Hızır




    Tut elimden kaldır, güldür yüzmüz


    Hakka teslim ettik canı özümüz


    Allah deyip zikrederiz sözümüz


    Yardım eyle himmet eyle Ya Hızır




    Derde derman arar olduk bu günde


    Medet Mürvet şahı merdan hep sende


    Günahımız biliriz, kusurlar elde


    Yardım eyle himmet eyle Ya Hızır




    Senin ile yoldaş olduk yol olduk


    Ayini cemde sırdaş olduk sır olduk


    Hakk aşkına nara düştük, nar olduk


    Yardım eyle himmet eyle Ya Hızır




    Yol aşkına derde düştük bin sene


    Duamızı kabul edip gelsene


    Cümlemizin muradını versene


    Yardım eyle himmet eyle Ya Hızır




    Kainatı yaradanın aşkına


    Resulullah Muhammed´in aşkına


    Kerbela´da inleyenler aşkına


    Yardım eyle himmet eyle Ya Hızır


    M. Narin




    Hızır ve İlyas yılda bir kez (6 Mayıs Hıdrellez) gününün gecesi bir gül ağacının altında buluşurlar. Ve bu günü de Hıdırellez bayramı olarak kutlarız.


    İşte bu güzel inancımızı ve geleneklerimizi yaşatmak, gelen nesillere aktarmak, bizim kutsal olan bir görevimizdir.

















    KURAN´DA HIZIR ALEYHİSSELAM


    Kuran´ı Kerim, Hz. Musa´nın Hz. Hızır ile buluşmasını Hızır´ın adını anmadan anlatır. (Kehf Suresi, ayet 60-82 arası)


    Bu kıssada Musa ile Hızır´ın iki denizin birleştiği yerde (Nemce-al Bahreyn) Allah tarafından ledün ilmi verilen Hızır ile buluşurlar. İşte Kuran ayetleri ve tevilleri.


    “Hani bir zaman Musa genç arkadaşına ben iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar hiç durmadan gideceğim, ya da bu uğurda yıllar geçireceğim”[13] demişti.


    Ayetin yorumu: Ya Muhammed! Musa´nın öyküsünü anlat. Firavun´u helak etmiştik. Musa Mısır´da kürsüde konuşma yapıyordu. Hak ve hakikatı anlatıyordu, kendisine soruldu ki; “Ey Tanrı elçisi! Şu anda dünyada sizden daha bilgili kimse var mıdır? Musa:


    “Hayır” dedi ama şaşıp kaldı, acaba var mıydı! diye düşünmeye başladı. Yüce Allah: “Var, var” dedi, “Mecme-al Bahreyn” denilen yerde benim bir kulum var o senden daha bilgilidir”


    Musa: “Yarab! Emret, göster ona hizmet edeyim, ondan senin hazinen olan bilgi öğreneyim.”


    Musa: “Yüzyıllar geçse de burayı arayıp bulacağım” dedi. Arkadaşını yanına aldı ve aramaya başladı.


    İlmin doğuda da, batıda da olsa aranmasının gerektiğini anlatılmak istenen mesaj budur.


    “İkisi, iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya balıkları unuttular. Balık denize bir delikten girip yolunu tutmuştu.” [14] (Allah´ın mucizesi balık dirilip gitti ve gizlendi.)


    “Musa arkadaşına: kuşluk yemeğimizi getir, and olsun ki bu yolculuğumuzdan yorgun ve bitkin düştük.”[15]


    “O da: gördün mü, o kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuştum. Onu hatırlamamı bana ancak şeytan unutturdu. Balıkta denizde şaşılacak şekilde yolunu tutup gitmişti” dedi.[16]


    Musa ona: “Aradığımız bu ya” dedi ve izleri üzerene gerisin geriye döndüler[17] (Balığın atladığı yere kadar geldiler.)


    “Derken orada kullarımızdan seçtiğimiz, tarafımızdan rahmet verdiğimiz, kendisine ledün ilmi´ni öğrettiğimiz, irfanda yüceliğe erişmiş (Tanrı dostu) bir kulumuzu (Hızır) buldular.[18]


    “Musa, Hızır´a dedi ki: “Sana öğretilen o ledün ilmi neden bana doğruyu, gerçeği, iyiyi öğretmen için sana uyayım mı! beni irşat et, bana o bilgiyi öğret[19]


    “O da Musa´ya; Sen benimle her halde sabredemezsin”[20] dedi. (Hızır burada kendi ilminin Batıni, Musa´nın ilminin zahiri olduğunu anlatmak istiyor.)


    “İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin.”[21]


    Musa ona: “İnşallah beni sabırlı bulursun. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim” dedi.[22]


    “Hızır tavsiye yoluyla; “o halde bana uyacaksın, ben sana anlatmadıkça hiçbir şeyden (yani sebebinden) sorma dedik”.[23]


    “Bu sözlü antlaşma tamam olur olmaz Hz. Hızır ile Hz. Musa, ikisi birlikte sahile doğru gemiye gittiler, gemiye binince, Hızır gemiyi deldi, su dolmaya başladı, Musa bu durumu görünce, peygamberlik şefkatiyle: “Ya Hızır! İçindekileri boğmak için mi gemiyi deldin doğrusu korkunç bir şey yaptın”[24]


    Anlamı: Gemi beden gemisidir. Hakk´a kulluk görevini yerine getirmek için her yerde zalim olan bir nefis var. İşte burada o beden gemisinin içindeki nefisi kırmak lazım.


    “Hızır ona: ben sana demedim mi benimle beraber bulunmaya dayanamazsın, dedi.”[25]


    Anlamı: Musa´nın ilminin kitaplarda yazılı olan zahiri ilim olduğunu, Hızır´daki ilmin ise Batıni “Ledün İlmi” gizli bilgiler olduğunu belirtmek istiyor.


    “Musa; Antlaşmamızı ve sana verdiğim sözü unuttum bundan dolayı bana çıkışma ve zorluk çıkarma dedi.”[26]


    “(Denizden çıktılar) Karada yürüyerek yollarına devam ettiler, yolda bir çocuğa rastladılar, o kul (Hızır) o çocuğu hemen öldürdü.


    Hz. Musa hiddetlendi: “Günahsız bir canı öldürdün, and olsun ki çok kötü bir iş yaptın!”[27]


    Yorumu: Nefis çocuk olarak anlatılıyor. Nefsin sıfatları kalbe perde olur, çocuğu öldürmek demek: ğazap, şehvet ve kötü sıfatları yok etmektir.


    “Hızır, Musa´a hiddetle: “Senin ile benim ilmim arasında bir benzerlik yok, beni bırak, ben demedim mi benimle birlikte olmaya sabredemezsin.”[28]


    “Musa ona: (özür dileyerek) “Bundan böyle sana bir şey sorarsam, bana arkadaşlık etme.”[29]


    “Yine yollarına devam ettiler, derken; bir kasabadan yiyecek istediler. Onlar bu yabancıları konuk etmediler. Orada yıkılmak üzere olan bir duvarı gördüler. Hızır o duvarı eliyle düzeltti, yepyeni etti. Bu halde Musa´nın garibine gitti. “İsteseydin bu iş için ücret alabilirdin?” (onlar bize bir lokma ekmek vermediler)[30]


    “Hızır: İşte bu senin soru sorman ve sitemin, seninle ayrılmamızı gerektiriyor. O sabretmediğin şeyleri sana anlatacağım.”[31]


    “(Tanrı emriyle) yaraladığım gemi, denizde iş yapan birkaç yoksulundu. İleride bu gemiyi gasp eden zalim bir hükümdar olduğundan, gemiyi kusurlu yapmak istedim ki işe yaramaz gözüksün ve gasbetmesin.”[32]


    “Çocuğa gelince: onu öldürmemin sebebi, o kötülüklerle yoğrulmuştu. Türlü fenalıklar, azgınlıklar yapacaktı. Ana ve babası mazlumdu. Onları da azgınlığa düşürmesin dedim.”[33]


    “Rab´lerin onun yerine, onlara daha temiz ve merhametli, dürüst bir çocuk vermesini diledik.”[34]


    “Duvara gelince: bu bina iki yetim çocuğa aitti. Bu binanın altında gümüş ve altın vardı. Ana ve babası iyi insanlardı. O hazineyi Hakk yolu için yığmışlardı. O duvar yıkılsaydı, bu çocuklar aç kalacaklardı. İşte sabredemediğin olayların yorumu budur.”[35]


    İşte ayetler ve ayetlerin yorumu budur.


    Fransız bilim adamı L. Massigon´a göre: işaret edilen bu üç olay, üç önemli mesaj veriyor.


    Birinci olay: Allah iradesine tabi olup, inanmanın üstünlüğünü,


    İkinci olay: Hz. Musa´nın karşısına çıkarılan Hz. Hızır´ın ilahi taktirin, sırlarının insanlar tarafından çözülemeyceğini,


    Üçüncü olay: Buna rağmen insanın kendini buna karşı koymaya çalışmaktan alıkoyamadığı noktalar, İslamiyet´te mükemmelce anlatıldığını belirtmiştir.


    Bu ayetlerin yorumunu birde Hz. Mevlana dan dinleyelim:




    MESNEVİ´DE Hz. HIZIR. (HZ. MEVLANA)


    Hz. Mevlana, El-Kehf suresinin 60 ile82. ayetleri Hz. Musa ile Hz. Hızır arasında geçen kıssayı şöyle te´vil eder.


    “İki deniz can ve beden denizleridir. Bu iki denizin kavuştuğu yer insanın varlığıdır. Balık hayattır. Denize atlaması, bedenin hayat bulması, canın bedenle görünmesidir.


    İzlerine basıp geri dönmeleri, yaratılışta ki temizliğe, fıtrata dönüştür. Bulduğu kul, yani Hızır, kutsi akıl dır.


    Ona Tanrı tarafından belletilen bilgi, vasıtasız olarak ilham edilen ilahi bilgidir. Binilen gemi, beden gemisidir. Geminin delinmesi, rıyazatla, ibadetle bedenin ve bedenle alakalı işlerin noksanlaşmasıdır.


    Öldürülen çocuk nefistir. Vardıkları köy bedene ait kuvvetlerdir. Hızır´ın düzelttiği duvar, tam inanç duvarıdır ki bu makam da can, “nefs-i Mutmainne” adını alır. Gemi sahibi olanlar, bedende ki hayvani kuvvetler ve zahiri duygulardır.


    Sağlam gemileri zapteden padişah “nefs-i emmare” dir.


    Öldürülen çocuğun temiz ve mü´min anası, babası can ve bedenin tabiatıdır. Duvarın altında ki define, marifet definesidir. Duvar bedendir. Define sahibi iki yetim, kutsi candan ayrılmış nazari ve ameli ve anlayış kaabiliyetidir.”[36]


    Yine Mevlana; “Sen baştan başa cansın, yahut zamanın Hızır´ı, yahut da Ab-ı Hayat. Onun içinde halktan gizlenmedesin.”der.


    Mevlana “Mesnevi”sinde devam eder; “Hızır ve İlyas peygamberin hayatta bulunduğu, On ikinci İmam´la buluştuğu, Hz. Peygamberin Hakk´a yürümesinde, gelip Ehlibeyte başsağlığı dilediği, Hz. İmam Ali´nin de Hakka yürümesinde, evinin kapısına gelip ona selam vererek, Ehlibeyet´e taziyede bulunduğu, İlyas´la muayyen zaman da buluştuğu, acz içindekilere yardım ettiği, İmam Hüseyin´in şehadetin de onun, Medine de bir mersiye inşad ettiği, sesinin duyulduğu, imamlarla görüştüğü, Ehlibeyt imamlarından gelen rivayetlerdendir.[37]


    Hızır ve İlyas nebi yüzü suyu hürmetine, Yüce Allah bize de imdat eyler.




    TASAVVUFTA HZ. HIZIR


    Tasavvufçulara göre Hz. Musa zahir ilmini, Hz. Hızır´da batın ilmini (hakikat) temsil eder.


    Dört kapının son halkası hakikattır. Hz. Hızır Allah tarafından sunulup, kalbe yerleştirilen “Ledün İlmi”ni Hz. Musa´ya vermekle ona mürşitlik etmiştir. (Ledün ilmi: Tanrısal gizleri ve gerçekleri kavramaya çalışan bilgidir.)


    Hz. Musa peygamber olmasına rağmen, Allah dostu olan ve bir kul olan Hızır´ın bildiklerini bilmiyordu. Burada ilmin sınırsız olduğu, bilinmeyen çok şeyin varlığı ispatlanıyor.




    HZ. HIZIR İLE İLGİLİ KAYNAKLAR


    Hızır kıssası, Kuran´da adı anılmadan “kullardan bir kul” olarak anılmıştır. Bu gizemli kulun Hz. Hızır olduğunu bildiren hadis kitaplarıdır. Buhari, Müslim, Ebu Davut, Tirmizi ve müstedrek´tir.


    Hz. Muhammed (s.a.v.) de “ona el Hadır” dediği rivayet edilir.


    Hadislerde Hz. Hızır ile Hz. Musa gemiye bindiklerinde bir kuşun gagasıyla sudan yudumlar aldığını görür ve Hz. Hızır kuşu göstererek Hz. Musa´ya: “şu kuşun ne demek istediğine akıl erdirebiliyor musun? O senin ve benim ilmimizin Allah´ın ilminin yanında denizden aldığı su nispetindedir” der.


    Hz. Hızır bir velidir, bir erendir. Sufilere göre her zaman Hızır vardır. Zorda olana yetişir. Hızır ve İlyas kardeştir. Hz. Muhammed, Hızır´a karada, İlyas´a da denizlerde imdada yetişen ve yardım eden, çaresizin derdine çare olan diye buyurduğu ifade edilir.


    Pir Ahmet Yesevi´ye ve daha nice eren ve evliyaya manevi bilgiyi veren Hz. Hızır´dır.




    MAKAMLARI


    Azerbaycan´da: Hızır´ı zinde,


    Irak´da: Makam-ül Hadır,


    Lübnan´da: Hz. Hızır Makamı,


    Mısır´da: Hızır kapısı


    Seylan´da: Hızır mağarası


    Suriye´de: Makam-ı Hz. Hızır,


    Hatay´da: Mecme-al Bahreyn (Samandağ)




    Anadolu´nun muhtelif yerlerinde makamları vardır.


    Hz. Hızır´ın, temelini Kuran´ı Kerim´de bulunan en esaslı ve ana vasfı, ilahi rahmet ve sırların bilgisine sahip olmasıdır. Hz. Hızır, cömertlerin cömerdi, çaresizlerin çaresi, dermansızların dermanı, umutsuzların umududur. Zorda kalanların, “yetiş ya Hızır” diyenlerin carına ve imdadına yetişendir.


    Cümle insanların yardımcısı, gözcüsü, bekçisi Hz. Hızır olsun diyor ve gerçeğe niyaz ediyorum.




    --------------------------------------------------------------------------------

    [1] Kehf suresi, ayet 9-26


    [2] Kehf suresi, ayet 60-82


    [3] Kehf suresi, ayet 83-98


    [4] Bakara suresi, ayet 3


    [5] Bakara suresi, ayet 203


    [6] Hz.Ali, Nehc-ül Belaga, A.Baki Gölpınarlı, DER Yay.


    [7] İnsan suresi, ayet 7


    [8] İnsan suresi, ayet 8


    [9] İnsan suresi, ayet 9


    [10] İnsan suresi, ayet 6


    [11] Yunus suresi, ayet 62


    [12] Bakara suresi, ayet 3


    [13] Kehf suresi, ayet 60


    [14] Kehf suresi, ayet 61


    [15] Kehf suresi, ayet 62


    [16] Kehf suresi, ayet 63


    [17] Kehf suresi, ayet 64


    [18] Kehf suresi, ayet 65


    [19] Kehf suresi, ayet 66


    [20] Kehf suresi, ayet 67


    [21] Kehf suresi, ayet 68


    [22] Kehf suresi, ayet 69


    [23] Kehf suresi, ayet 70


    [24] Kehf suresi, ayet 71


    [25] Kehf suresi, ayet 72


    [26] Kehf suresi, ayet 73


    [27] Kehf suresi, ayet 74


    [28] Kehf suresi, ayet 75


    [29] Kehf suresi, ayet 76


    [30] Kehf suresi, ayet 77


    [31] Kehf suresi, ayet 78


    [32] Kehf suresi, ayet 79


    [33] Kehf suresi, ayet 80


    [34] Kehf suresi, ayet 81


    [35] Kehf suresi, ayet 82


    [36] Mısır, Mat. Amire 1283, c. 1, s. 404-409


    [37] Sefinet´ül-Bıhar, s. 389-391




    alıntıdır(cem vakfı)
     
  2. teksin

    teksin Daimi Üye

    paylaşımın için saol ben bu paylaşımı hızır ceminde dedenin agzından dinledim aynen bu şekilde
    tekrar paylaşım için eline saglık
     
  3. Adanalı_musayipler

    Adanalı_musayipler Daimi Üye

    Vallaha Can Cok Güzel Aydınlatmıssın Bizi ama ben Tam Okuyamadım Cok uzun ama deVamını okuyucam Eline Sağlık
     

Sayfayı Paylaş