ömrün 5 mevsimi var...

Discussion in 'Genel Bölüm' started by seyduna_34, Sep 26, 2008.

  1. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    Ömrün beş mevsimi var:
    Aşk, hasret, yalnızlık, vuslat ve hüzün.


    Şeyh Galib, meşhur mesnevisinde, 'Hüsn'ü bulmak için yollara düşen
    'Aşk'ı mumdan bir gemiye bindirerek ateş denizinden geçirir.

    "Mumdan bir gemiyle ateş denizini geçmek de ne ola ki?" diye yormayın
    zihninizi. Bu akılla kavranabilir bir keyfiyet değildir. Ve bu öyle bir
    manzaradır ki aklı gözünde olanlarda temaşa zevki dahi uyandırmaz.

    Bu tür muammaların hakkından ancak gönül gelir. Öyle ya ateşi gülşene
    çevirmek için İbrahim, İbrahim olmak içinse kainatı gönlün sorgusundan
    geçirmek gerek. İmkansızın peşine düşmek, mekanın ve zamanın ötesinde
    bir hayatın düşünü yormaya çalışmak ve aklın sınırlarının ötesine taşmaya
    çalışmak...
    Gönül bu işine akıl erer mi?

    Tarih sayfalarına kaydedilmiş ne kadar kahramanlık öyküsü, edebi
    metinler arasında ün yapmış ne kadar aşk masalı varsa aklın ve eşya
    düzeninin ötesinde yaşanmış serüvenlerdir hepsi. Bu nedenledir ki kimin
    "evvel zaman içinde..." diye başlayan bir öyküsü vardır, işte o, zamanın
    ve mekanın dışına taşabiliyor demektir.

    Aklı gözünde olanlar dedim ya, işte onlar, her şeyi yanlış yerde aradıkları
    gibi, mevsimleri de takvimlerde ararlar. Ömrünü rakamlara mahkum
    etmiş her zavallı için baharın kıştan farkı sadece renklerin değişmesidir.


    Dakikalara, saatlere, günlere, aylara ve yıllara bölerek yaşadığımızı
    sandığımız bu hayat aslında beş mevsimden ibarettir.


    Evet, ömrün sadece beş mevsimi vardır:
    Aşk, hasret, yalnızlık, vuslat ve hüzün.

    Aşk, zamanın gönül rengine boyandığı mevsimdir. Uçarı heveslerin, bıçkın
    arzuların beden mülkünü istila ettiği bu mevsimden hatıralar defterine
    nakşedilmiş birkaç soluk resim kalır. Ara sıra hayal aleminin pembe
    perdelerini aralayarak gönül penceresinden gülümseyen bu isimsiz
    suretlerin davetleri düşer aynalara. Damarda kanın ısınmaya başladığı
    anlar olur. Akıl gecikmiş davetlerin zelzelesinin enkazında kaybolur. Ve
    aşk her yıl mevsim ayırmadan birkaç kez misafir olur gönül ülkesine. Aşk,
    aklın bedenden firar eylediği mevsimdir.

    Hasret, ıssız yolların dikenlerini sevdanın ve sohbetin ezgileriyle ayıklama
    uğraşıdır. Dönmeyeceklerini bile bile gidenleri beklemektir. Beklemek
    ağız tadıdır hasret mevsiminde. Dem olur ki gönül; güneşi arayan ufuk,
    bülbülü sesleyen gül, ateşi arayan pervane, aklıyla kavgalı bir divane
    yahut sılaya selam göndermek için turna katarlarını bekleyen bir garip
    olur.

    Hasret ki, yolların yorgun yüreklere yüklediği gam, gönül yurdunu vakitsiz
    kuşatan akşamdır. Hasret ki yolların yolculara geçit vermediği mevsimdir.


    Yalnızlık, tutsaklık zincirinin gönül kuşunun ayaklarına dolandığı andır.
    Öyle yaman bir zamandır ki bu, gönül bahçesinin bütün renklerini siyaha
    dönüştürür. Huzur ürkek bir güvercin gibi uçup gider ötelere. Geceler
    alabildiğince uzar, gündüzler bir alacakaranlıktan ibaret kalır. Ağlasın
    hallerine talih ki şafağın zincirlerine vurulmuş birer gölgedir sevgiden
    yoksul yürekler.


    Yalnızlık, yılgınlığın insafsız bir akınla gönül ülkesini tarumar eylediği
    mevsimdir.

    Vuslat, aldanıştır. İkiliğin olduğu yerde aşk, aşkın olmadığı yerde vuslat
    yoktur. Çöl Mecnun'dan, dağ Ferhat'tan, Kerem ateşten, Aslı külden, gül
    bülbülden ve gam gönülden ne zaman ayrıldı ki... Yusuf Züleyha'dan
    kaçabilir mi, tek kanatla uçabilir mi turnalar, aklın anahtarı açabilir mi
    sevdanın kapısını... Ve siz, denize ulaşmayan kaç ırmak gördünüz ki?
    Vuslat ki, ruhların bedenleri imkansızın peşinde yorduğu mevsimdir.


    Hüzün, bütün duyguların birbirine karıştığı ve akılla gönlün kıyasıya
    yarıştığı bir kavşaktır ki ona varan bütün yollar ıssız, bütün yolcular yaralı,
    bütün haberler kötü ve bütün selamlar buruktur. Ve onun ikliminden
    geçen bütün kuşların kanatları kırıktır. Her şeyden geriye buruk bir tat
    kalmıştır ancak.

    Ve hüzün, yılların ötesinden buruk davetler gönderen hatıraların
    mevsimidir.

    İşte böyle ey gül-i rana!

    Ömrün beş mevsimi var: Aşk, hasret, yalnızlık, vuslat ve hüzün
     
  2. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    saol can begenmene sevındım bu sıte sızlerle guzel hep beraber bır olunca guzel hersey......
     
  3. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    sen benı boyle costurursan emın ol devame dıcem :) sızlerle olmak burda bu aılede olmak gercekten cok guzel hep beraber nıce guzellıklere ınsallah
     
  4. sesiz_kral

    sesiz_kral Daimi Üye

    tskler paylasım için harika bir paylaşım saol can
     
  5. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    sende saol can begenmenıze sevındım : )
     
  6. lavinia05

    lavinia05 Daimi Üye

    emegne yüregine sağık can burda benden szler gelsn

    CEVDET BAĞCAN





    Ayrılıklar uyandırmalı kör yüreğimi.
    Cehennem yangınlarından
    Ölmeden çıktıysa bedenim; artık
    Benim olmalıyım, benim.
    Yeter yüreğimi bir çift gözün
    Ateşine rehin verdiğim. Ateş artıyı
    Değildir karşılığımız. Pusatını dağ
    Sisinden alan, firarını mermisine
    Emanet eden bir namludur bu
    Eşkıya sevda ki; zulasında asılı
    Durur kefenlediği ölümü.
    Ellerinin çeliğine su verilmiştir ta
    Adem`den beri. Bilir ve intihar
    Cüretiyle yoklar yüreğinin tetiğini.
    Güneşin kızılca kıyametine çatar
    Kuruyan umut dallarını. Yanacaksa
    Cehennemden beter yanmalı!
    Kim anlar ki eşkıyanın sağlamlığını;
    Özleminin çiseyle yıkanmış şafak
    Değerini kim? Hani ellerine kuşlar
    İnerdi, kardan üşüyen kuşlar...
    Bahçen kuş sevinçleriyle inlerdi ay
    Şahrud.
    Eşkıya yüreğime çığ düştü
    Üşüyorum ha...
    Aç ellerini. "


    Geldim mutsuzluğumla
    Yürek susuzluğumla
    Koynuna al demiyom
    Eşikte koyma beni
    Koynunda yatır demem
    Yeter bağışla beni
    Aç ellerin gireyim
    Sana ömrüm vereyim
    Kuruyan dudaklarına
    Nefesimi süreyim
    Kuruyan dudaklarıma
    Nefesini süreyim
    Dağlara küs olur mu
    Bahar ayaz olur mu
    İki can bir bedenken
    Ayrı yatmak olur mu
    İki yürek bir canken
    Ayrı düşmek olur mu
    Biliyorum suçluyum
    Kentin kirli suyuyum
    Sevmesini bilmiyorsam
    Geçmişin sonucuyum
    Aç kapıyı gireyim
    Sana ömrüm vereyim
    Kuruyan dudaklarına
    Nefesimi süreyim
    Kuruyan dudaklarıma
    Nefesini süreyim
     

Share This Page