SEVDİĞİM ŞİİRLER

Discussion in 'Genel Bölüm' started by sehribanu, Feb 23, 2008.

  1. sehribanu

    sehribanu Daimi Üye

    BİR KADINI AĞLATMAK

    Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. Kadınlar her şeye
    ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya... En az erkekler
    kadar yani! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. Eğer bir kadın
    yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir. Ama o yüreğin
    değerini bilememiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan teker teker
    batırır iğnelerini yüreğe!

    Işte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının.
    Yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır. Gözleri
    buğulanır kadının sonra. Ağlamayacağım, der içinden. Ama engel olamaz işte.

    Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. Bu acıya ne
    kadar karşı koyabilir ki bir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden;
    önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli... Ve kadın ağlar; hem de çok!

    Sanmayın ki gidene ağlar kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu
    ağlatan, orada bıraktığı yaradır. O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa
    bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar. Ama bilir misiniz,
    ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla, daha çok kadın yapar
    kadınları. Her damla bir derstir çünkü. Bazen kadınlar ağladığında çoğu
    insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler.
    Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan
    kadınlar ağlamazlarsa, ölürler. İçlerindeki zehirdir onları öldüren!

    Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki!
    Çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları.
    Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar. Zaman geçer sonra.
    Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar
    sapkın yollara çarpar kendini. Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni
    acılar demektir. Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler
    kendilerine sarılmayı...

    Çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. Her
    damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça
    inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür.. Küçüldükçe değerini
    yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar
    kendilerinden. Güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan...

    İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye;
    hepsi kariyer derdinde olan. Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar.
    Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar
    ki! Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına
    inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar. Çünkü biliyorlar ki
    sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! Hep bir
    çıkarları oldu sarıldıkları adamların. E o zaman niye sarılsınlar ki!

    Niye sarılalım ki!
    Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.
    Bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır. Bilin ki, artık aşkın
    olmadığına inanmıştır. Bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır.
    O da kim, ne diye sormayın artık. Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda
    kendilerine sarılırlar çünkü!

    AZİZ NESİN
    [/color]
     
  2. musayuce

    musayuce Daimi Üye

    Aziz nesin sizce anlayabilmişmi kadınları? :) :) :) emeğine sağlık can
     
  3. selenayy

    selenayy Daimi Üye

    ablacığım bu şiiri çok sevmiştim bir süre önce başka bir yerde yazılarımdan birinin altına yazmıştın teşekkürler paylaşımın için emeğine sağlık
     
  4. sehribanu

    sehribanu Daimi Üye

    Ben teşekkür ederim arkadaşlar.

    Musa kardeş Aziz Nesin gerçekten çok iyi anlamış kadınları.Aziz Baba çok iyi bir tahlil yapmış ve kadınların duygularını gerçekten çok güzel anlatmış....Tabi erkeklerin kadınları anlaması mümkün değil,ama en azından Aziz Baba anlamış ya o da yeter bize... :) :) :)
     
  5. CeSuR__PRENS

    CeSuR__PRENS Daimi Üye

    10 üzerinden 10 şahane emeğine sağlık
     
  6. sehribanu

    sehribanu Daimi Üye

    AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİ

    Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır.
    Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar.
    Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur
    . Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur...
    Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar,
    bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır
    dünyanın, hem de ortasında.
    Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de...
    Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır,
    ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
    Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla
    hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
    Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o
    yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü
    sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin
    sancının acısına ortak olsunlar diye...
    Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları
    da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da
    eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...
    İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır. Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere
    kapanır... Bazen denizler, kıyılar çeker insanı. İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde yaşanmasında
    n korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu. Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara... Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi...
    İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler, kıyı
    lar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yeni
    lgimizi, umutsuzluğumuzu...
    Birazdan sabah olacak...
    Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak... Bunlar varsa ve bizim
    için geçerliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...
    Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini,
    bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...
    Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak...
    Aşkta yarın yoktur sevgili...

    Cezmi ERSÖZ
     
  7. sehribanu

    sehribanu Daimi Üye

    ZAMAN KEKEMEYDİ

    Gün bitti, elindeki güller de soldu
    anımsanacak neler kaldı bugünden
    paylaşılmış olan nelerdi sımsıcak
    belki bir türkü söyleriz geceye karşı
    saçlarını tarazlayan bir şafak olur

    Zaman kekemeydi ve tarihe sızan
    soytarılar gördük genç ömrümüzde
    ölüm peşimize düşende bir göçebeydik
    suretimiz ağardı kurulan darağaçlarına
    bütün sığınaklar uçurumlara açılırdı

    Rüzgâr suyu soğutsun su terli bedenlerimizi
    ve aşkı düşünelim biz, destan yalnızlıkları
    konuşursak akşam olur ve yine yağmur yağar
    gidersek gülüşler azalır buralarda
    kim bulur kayıp adresteki dostları

    Bir karanlığa bakıyorum bir de zamana
    ay büyüyüp bir gül oluyor ellerinde senin
    ve ancak yeni bir yorumu oluyor aşkın
    saçlarından sızan bu karanlık yağmur
    ayın çağıltısıyla tutuşuyor begonyalar

    Saçlarındı diye düşünüyorum ömrümüzü
    çözdükçe savrulan rüzgârdı saçların
    ve ikide bir aklıma düşüyor aynı soru
    -Aşkı bilmiyorsam nasıl değiştiririm
    kendimi, seni ve bütün dünyayı

    Ahmet TELLİ
     
  8. sehribanu

    sehribanu Daimi Üye

    YILLAR SONRA ÖĞRENDİM Kİ...*

    Öğrendim ki...
    Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.
    Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
    Gerisini karşı tarafa bırakırsınız.

    Öğrendim ki...
    Güveni geliştirmek yıllar alıyor,
    Yıkmak bir dakika.

    Öğrendim ki...
    Hayatında nelere sahip olduğun değil
    Kiminle olduğun önemli.

    Öğrendim ki...
    Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün
    Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.

    Öğrendim ki...
    Kendini en iyilerle kıyaslamak değil
    Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.

    Öğrendim ki...
    İnsanların başına ne geldiği değil
    O durumda ne yaptıkları önemli.

    Öğrendim ki...
    Ne kadar küçük dilimlersen dilimle
    Her işin iki yüzü var.

    Öğrendim ki...
    Olmak istediğim insan olabilmem
    Çok vakit alıyor.

    Öğrendim ki...
    Karşılık vermek
    Düşünmekten çok daha basit.

    Öğrendim ki...
    Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek
    Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.

    Öğrendim ki...
    'Bittim' dediğin andan itibaren
    Pilinin bitmesine daha çok var.

    Öğrendim ki...
    Sen tepkilerini kontrol edemezsen
    Tepkilerin hayatını kontrol eder.

    Öğrendim ki...
    Kahraman dediğimiz insanlar
    Bir şey yapılması gerektiğinde
    Yapılması gerekeni
    Şartlar ne olursa olsun yapanlar.

    Öğrendim ki...
    Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.

    Öğrendim ki...
    Bazı insanlar sizi çok seviyor
    Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.

    Öğrendim ki...
    Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz
    Bazıları hiç karşılık vermiyor.

    Öğrendim ki...
    Para ucuz bir başarı.

    Öğrendim ki...
    En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.

    Öğrendim ki...
    Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları
    Kaldırmak için elini uzatır.

    Öğrendim ki...
    İki insan ayni şeye bakıp
    Tamamen farklı şeyler görebilir.

    Öğrendim ki...
    Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.

    Öğrendim ki...
    Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar
    Daha uzun yol yürüyor.

    Öğrendim ki...
    Hiç tanımadığın insanlar,
    iki saat içinde,
    senin hayatını değiştirir.

    Öğrendim ki...
    Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.

    Öğrendim ki...
    Duvarda asılı diplomalar
    İnsanı insan yapmaya yetmez.

    Öğrendim ki...
    Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.

    Öğrendim ki...
    Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin
    nereden geçtiğini bulmak zor.

    Öğrendim ki...
    Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
    Gerçek aşkların da!

    Öğrendim ki...
    Tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
    Ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

    Ögrendim ki...
    Aile hep insanin yanında olmuyor.
    Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
    Aile her zaman biyolojik değil.

    Öğrendim ki...
    Ne kadar yakın olursa olsunlar
    En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
    Onları affetmek gerekir.

    Öğrendim ki...
    Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
    Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

    Öğrendim ki...
    Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
    Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

    Öğrendim ki...
    Şartlar ve olaylar,
    Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
    Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

    Öğrendim ki...
    İki kişi münakaşa ediyorsa,
    Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
    Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

    Öğrendim ki...
    Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
    Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

    Öğrendim ki...
    Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

    ATAOL BEHRAMOĞLU
     
  9. selenayy

    selenayy Daimi Üye

    emeğine sağlık ablacım çok güzel şiirler
     
  10. sehribanu

    sehribanu Daimi Üye

    Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
    "O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
    Demeyeceksin işte.
    Yaşarsın çünkü.
    Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
    Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
    Ve zaten genellikle o daha az sever seni, Senin o'nu sevdiğinden.
    Çok sevmezsen, çok acımazsın.
    Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
    Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
    Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
    Senin değillermiş gibi davranacaksın.
    Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
    Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
    Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
    Paldır küldür yürüyebileceksin.
    İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
    Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
    Gökyüzünü sahipleneceksin,
    Güneşi, ayı, yıldızları...
    Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
    "O benim." diyeceksin.
    Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...
    Mesela gökkuşağı senin olacak.
    İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
    Mesela turuncuya, yada pembeye.
    Ya da cennete ait olacaksın.
    Çok sahiplenmeden,
    Çok ait olmadan yaşayacaksın.
    Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de
    hep senin kalacakmış gibi hayat.
    İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak..

    CAN YÜCEL
     
  11. CeSuR__PRENS

    CeSuR__PRENS Daimi Üye

    elleriziz dert görmesin ya çok güzel şiirler sunmuşsunuz paylaşıma teşekkürler canlar
     
  12. N-u-r-a-y

    N-u-r-a-y Daimi Üye

    HerKeSe T$kLer GüzeL $iirLe riniz İÇin..
     
  13. sehribanu

    sehribanu Daimi Üye

    ÇOCUKLARIMIZA NASİHAT

    Hakkındır yaramazlık.
    Dik duvarlara tırman
    yüksek ağaçlara çık.
    Usta bir kaplan
    gibi kullansın elin
    yerde yıldırım gibi giden bisikletini..
    Ve din dersleri hocasının resmini yapan
    kurşunkaleminle yık
    Mızraklı İlmihalin
    yeşil sarıklı iskeletini..
    Sen kendi cennetini
    kara toprağın üstünde kur.
    Coğrafya kitabıyla sustur,
    seni «Hilkati Âdem»le aldatanı..
    Sen sade toprağı tanı
    toprağa inan.
    Ayırdetme öz anandan
    toprak ananı.
    Toprağı sev
    anan kadar...
    1928

    NAZIM HİKMET RAN
     
  14. sehribanu

    sehribanu Daimi Üye

    ENDAMLI DURUŞUNU GÖTÜRÜYORSUN

    Sen gittiğinde, neler götürüyorsun bende, farkında mısın?
    Miadı dolmuş sevdaların, çarmıha gerildiği yerde,
    Irgat gülüşlerinde saklı olan, bahtımın garipliğini götürüyorsun.

    Sırtımda yokluğunun rüzgarı, sarılmayan ayrılık,
    Ufkumda göz ardı edilmeyen amellerin bilinci,
    Seni düşündükçe kahraman, sensiz mağlub benliğim,
    İsyanda gecelerim, çıplak şafaklar,
    Nisan yağmurlarının özendiği, iç ağlamalarımı götürüyorsun.

    Hasretlik, anlımıza sürülen yazgı, korkutulmuş acılar,
    Beyaz sayfalara çizilen hıçkırıklarım, renk vermiyor,
    Bana düşen armağan karanlıklar, küsüyor,
    Aranan yıldızların, gözlerindeki buluntusunu götürüyorsun.

    Çocukluk anılarımın masumiyetinde yoksul sevgim,
    Ay ışığıyla örtülü kabuslarım, görünmüyor uykulara,
    Kaç nefes kaldı ki sana, kavuşmalara,
    Serin gecelerde birlikte yattığım, koynumdaki tebessümünü götürüyorsun.

    Gönül ıstırabıma mesafeli bakışların,
    Bir tokat gibi iniyor, kanı çekilmiş bulvarlarıma,
    Nereye baksam, çekip giden seslerin,
    Sen bende, gizemli fotoğrafındaki, üşüyen sokaklarımı götürüyorsun.

    Hırpani bir aşık edası, yalınayak,
    Hayatı kararmış bir ışığa soyunuyor,
    Damlayan yıldızlara saklanıyor hüznüm,
    Yürek çeperime vuran, sarı karanfil kırıklığımı götürüyorsun.

    Geceler, gözlerimin ödediği bedel,
    Ağzımda buruk bir tat, solgun odalar,
    Yitiyor hatıralar, düşüyor yanlarımda gökkuşağı,
    Sen, üşüyen nağmelerimdeki, dudak sıcaklığını götürüyorsun.

    Bıktıran nazların eşikte, aynalarda dağılmayan efkâr,
    Aşksız sönük duraklarda, puslu beklemeler,
    Sen, yaşama yenilmiş kavgamdaki, sağılan umutlarımı götürüyorsun.

    Bir hovarda sevda işte benimkisi, ölü zamanlara denk.
    Sen bende neleri götürüyorsun, biliyor musun?
    Ne, kirpiklerinde dökülen, ölümcül ayrılığın soluğu,
    Ne, mahkûm olacağım, görünmeyen acılar,
    Ne de, sensizliğe başkaldırışım,
    Sen bende,
    Sen bende, sevgili kokusundan avare, sürgündeki gönlümü götürüyorsun.

    A. Vahap DAĞKILIÇ
     
  15. selenayy

    selenayy Daimi Üye

    emeğine yüreğine sağlık ablacım
     
  16. sehribanu

    sehribanu Daimi Üye


    [​IMG]


    AKDENİZ YARAŞIYOR SANA

    Akdeniz yaraşıyor sana
    Yıldızlar terler ya sen de terliyorsun
    Aynı ıslak pırıltı burun kanatlarında
    Hiç dinmiyor motorların gürültüsü
    Köpekler havlıyor uzaktan
    Demin bir çocuk havladı
    Fatmanım cumbadan çarşaf silkiyor yine
    Ali dumdum anasına sövüyor saatlerdir
    Denizi tokmaklıyor balıkçılar
    Bu sesler işte sessizliğini büyüten toprak
    O sesinin sardunyalar gibi konuşkan sessizliği
    Hayatta yattık dün gece
    Üstümüzde meltem
    Kekik kokuyor ellerim hala
    Senle yatmadım sanki
    Dağları dolaştım
    Ben senden öğrendim deniz yazmayı
    Elimden düşmüyor mavi kalem
    Bir tirandil çıkar gibi sefere
    Okula gidiyor öğretmenim
    Ben de ardından açılıyorum
    Bir poyraz çizip deftere
    Bir ada var sırf ebabil
    Dönüyor dönüyor başımda
    Senle yaşadığım günler
    Gümüş bir çevre oldu ömrüm
    Değince güneşine
    Neden sonra buldum o kaçakçı mağarasını
    Gözlerim kamaşınca senden
    Ölüm belki sularından kaçırdığım
    O loş suda yıkanmaktır
    Durdukça yosundan yeşil
    Kulaç attıkça mavi
    Ben düzde sanırdım yıkıntım
    Örenim alkolik asarım
    Mutun doruğundaymışım meğer
    Senle çıkınca anladım
    Eski Yunan atları var hani
    Yeleleri bükümlü
    Gün inerken de öyle
    Ağaçtan izdüşümleriyle
    Yürüyor Balan tepeleri
    Yürüyor bölük bölük can
    Toplu bir güzelliğe doğru
    Kadınım Yaraşıyorsun sen Akdenize

    CAN YÜCEL
     
  17. sehribanu

    sehribanu Daimi Üye

  18. sehribanu

    sehribanu Daimi Üye

    YAK SEVDANIN ÇIRASINI

    Ne hüzünler kurtarır seni
    ne çeyiz sandığının ceviz gölgesi
    ve ne de acının ses duvarındaki
    yorgun ve bıkkın bekleyişler

    Acılar karartmışsa bile günlerin duvağını
    düşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalar
    hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır
    verecektir en olgun meyvelerini mutlaka
    yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü

    Yak sevdanın çırasını türkülerle
    barajını yıkan bir ırmak gibi katil hayata
    hüznün isyana dönsün artık
    bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu
    evde kalmış bir cinsellik değildir çünkü dünya

    Ahmet TELLİ
     
  19. selenayy

    selenayy Daimi Üye

    emeğine yüreğine sağlık ablacım
     
  20. sehribanu

    sehribanu Daimi Üye

    KÖPRÜ

    Sevgili
    yetmiyor ´sevgili´ sözü
    tek başına. Karşılamıyor
    içimi dolduran duyguyu.
    Oysa ben ´sevgili´
    derken neler
    düşünüyorum bilsen.
    Sonsuz, bir güneş
    bir yudum rakı
    çiçeğe durmuş ince bir
    bahar dalı
    oğlumun sıcak yanağı
    anamın acılı gözleri
    babamın tütün kokan eli
    evimizdeki kuş
    yarının güzel günleri.
    Anlatılması güç binlerce
    duygu ve sen...
    İşte sen
    beni hayata bağlayan
    en güzel köprüsün;
    köprülerin en güzelisin.
    Sevgilim... Güzelim...
    İnsanı yaşatan
    içimizdeki hayat böceğidir.
    O ölürse
    hayatımızın da tadı biter.
    O sakın ölmesin
    YAŞAT ONU!

    Yılmaz GÜNEY
     

Share This Page