Geceyi koynuma alıp Çarşafımda titreyen yalnızlığın üzerine gövdemi atarken, Ağlıyor hayallerim baykuşların sesinde. Göz perdelerimde titreyen ateş parçaları, Kibriyle diretiyor buzullaşan düşlerime. Karanlıktan içeri sızıp Rüzgâr dolanırken parmak uçlarıma, Ah! Beş harfine secde ettiğim kadın... Fakir imgelerim kuruyor, avuçlarımda –Oysa sanaydı sakladıklarım... Sayıklamalarım- Çocukluğumun karanlığa çırpınması artık boşa İnanç filikalarım yüreğimi saran okyanusların kıyısına çarptıkça, Sıyrılıyor düşüncelerim Tüm dinlerden arınarak, Utanarak... Bilir misin? Her defasın da – s a n a - Sözcüklerin dilini kopartıp Sızısını içime kanserli tohum gibi düşürürken, Dört duvar tabuttu, çiviledin gözyaşlarınla. Ve... Gasp edilmiş gençliğim, Ayak izlerini bıraktığın kum tanelerinden kurtarmaya çalıştıkça, Tabanlarında ezildim. Sen sabahlara uyandığın vakitlerde Kirpiklerimin arasından ölü çocukları doğurup, Atıyorum bana bıraktığın kıyametin ortasına. Ruhuma ızdırabıyla saran et parçası Sıyıramıyorum... Yalnızlık çullanmış dövünürken, Virane şehirler gibi açtığın yaralarım da. Şimdilerde... Ne zaman dağ yükü binmiş başımı uzatsam, Yusuf hüzünlerine gebe kaldığım kuyudan semaya, Kızıl güneş ağlıyor Ben ağlıyorum Kızıl güneş batıyor Ben ölüyorum Ölüyoru(z)m Ölüyorsun. -Usulca- Söylesene; Daha kaç asır susku nöbetlerinde, Sensizliği böylesine tutkuyla inkara kalkışacağım Kuş kadar dayanıksızım yokluğuna, a n l a...