Kırklar Cemi,?. Hz.Ali-nin niteliğini anlatan bu önemli uygulamadaki cem töreni ve semahı nasıl ve nereye dayatılmaktadır. Peygamber Muhammet Mustafa Mirac'a giderken, yolda önüne bir arslan çıktı, arslan yatmış, yolu kesmişti, o an, ''Amcamoglu Hz. Ali, şimdi burada olasaydı bu arslanın hakkından gelirdi" diye düşündü. Bu sırada bir ses duydu: yüzüğünü (hatemini) arslana ver, Peygamber yüzüğünü çıkardı arslanın ağzına verdi. Orada nişan kaldı, arslan sakinleşti. Peygamber Sidretül münteha'ya erişti. Dost dosta kavuştu. Doksan bin kelam söylendi, otuz bini şerat, otuz bini tarikat, otuz bini ise hakikatti. Miraçtan döndükten sonra Resul hazretleri, ashab'i Suffa'nın kapısına vardı. Kırklar orada sohbet ederlerdi. O hazreti Resul, kapıya vurdu. ''Kimsin" dediler. ''Nedir istediğin?" Resul hazretleri: Peygamberim, açın kapıyı, içeri gireyim, siz erenler ile dem-i didar görelim" dedi. Içerdekiler:" bizim aramıza Peygamber sığmaz.Peygamberliğini var ümmetine eyle" dediler. Peygamber hazretleri bunu işitip hemen geri döndü. Hak Teala Hazretinden ol vakit ses geldi ki, ''Ya Muhammet, ol kapıya var..." Resul hazretleri o sesi işitip derhal geri döndü. Yine geldi, ol kapının halkasına vurup kapıyı tıklattı, içeriden ''kimsin?" dediler. Hz Resul dedi ki?, Ben Resulüm...açın kapıyı, içeri gireyim, mübarek cemalinizi göreyim" dedi. Içerdekiler: ''Bizim aramıza Resul sığmaz ve hem bize gerek değildir" dediler. Resul Aleyhisselam bu sözü işitince geri döndü, diledi ki feraget gele, kendi makamına geri sakin ola. Tanrı'dan Peygamber-in kulağına aynı ses erişti: ''Ya habibim, var yine o kapıya, o meclise dahil ol. Nere gidersin, dön geri." ''Seyyid geri döndü. Geldi o kapının halkasına el vurdu. Işaret eyledi." Yine dönüp geldiğini bildirdi, dediler ki, ''Kimsin?'' Resul dedi ki?. "Sirril kayyum, hadimül fıkarayım.:" (yoksulların hizmetçisi olduğunu söyleyen Peygamber-in o esnada "Ene biatihim, ene miskinim, ene fıkarayım" dediği de rivayet olunur...Bu, ''Yoksulum, sizlerden birisi ve sizlere uyanım" demek olur..) Kırklar dediler ki "Merhaba ! Ehlem ve Sehlen'' dediler. Yani, Hoş geldin, kadem getirdin, gelmekliğin mübarek olsun" dediler. Resul hazretleri bismillah deyip ol kapıdan içeri girdi. Evveli sağ ayağını bastı baktı gördü ki, otuz dokuz sahabe otururlar. Meğer birisi taşraya çıkıp yiyecek bulmaya gitmiş idi. Ona Selman Farisi derler idi. Meğer ki, şah-ı Merdan Ali dahil ol muhabbette hazır idi. Bunlar, Resul Hazretlerini görüncek ayağa kalkıp kıyama durdular.Yer gösterdiler. Seyyid geçip, Murtaza Ali'nin yanına oturdu. Lakin Ali olduğunu bilmedi. Ondan sonra baktı; Yirmi ikisi erkek, On yedisi kadındır. Meğer Fatima Ana da orada imiş. Haber sorup dedi ki: ''Sizler kimlersiniz, size kim derler?" Dediler ki "Biz kırklarız" diye cevap verdiler. Muhammet Mustafa dedi ki: ''Ben müşkülde kaldım, sizin küçüğünüz ve ulunuz kimdir ve hanginizdir" Kırklar cevap verdiler. Hz Muhammet Mustafa dedi ki "Ya hani biriniz eksik, o biri ne oldu?" dedi. Kırklar dediler ki ''Ya Seydullah, o biri dışarı gitti. O, Selmandır," diye buyurdular. Ve hem dediler ki, Niçin sordunuz?.Selman da burda hazırdır, dediler. Hz Resul onlardan bunun için bir nişan istedi. Ol demde, şah-ı Merdan Ali mübarek kolunu uzattı, ve birisi "destur" deyu ona neşter ve bıxak vurdu. Bir damla kan revan oldu, ol vakit cümlesinin bileğinden de kan aktı. Bir damla kan dahi pencereden gelip meydana döküldü.. Meğer ki, o bir damla kan taşraya çıkan Selman Farisi"nin kolundan idi. Ali-yyel Murtaza-nın kolunu bağladılar, cümlesinin kanı durdu. Ol dem onu dışarıdan gördüler, Selman Farisi geldi. Bir üzüm tanesi getirip Hz Seyyid-in önüne koydular, birlikte ''Ey hadimül fukara, hadimilik edip, bu üzüm tanesini kırklara kısmet eyle" dediler. Hz Seyyid biraz düşündükten sonra bunlar "Kırk kişiler, bu bir üzüm tanesi'ni kime kısmet edeyim?" dedi. Derhal yüce Tanrı'dan Cebrail Aleyhisselam'a emroldu ki, ''Ey Cebrail, Habibim müşkülde kaldı, tez yetiş, cennetten nurdan bir tabak al, Habibim Muhammed-e ilet. Bu üzümü bu tabak içinde ezip şerbet eylesin. Kırklar-a bahş edip içsinler'' dedi. Cebrail Aleyhisselam cennetten bir nur tabak alıp Resul Aleyhisselam'in huzuruna geldi. Hak Teala hazretlerinin selamını farz kıldı. Ol tabağı önüne koydu: ''şerbet eyle, ya Muhammet" dedi. Kırklar bakıp dururken onu gördüler ki, Seyyidin önünde nurdan bir tabak zahir oldu..Gün gibi şule verdi. Seyyid o tabak içine su koyup parmaklarıyla üzümü şerbet eyledi. Kırklar-ın önüne koydu. Hak Teala hazretlerinin bunda hikmeti vardı.. Kudret zahir olsa gerek idi. Kırklar o şerbetten içtiler. Cümlesi mesti, elest oldular, kendilerinden geçtiler. Öyle bir hale geldiler ki, birden cümlesi kendilerini oturdukları yerden ayakta buldular. Bir kere Allah!" deyip dest verdiler sıtkı candan semaha girdiler, yani kendinden geçtiler. Seyyid dahi Kırklar-la sema ederken mübarek başından imamesi yere düştü. Ol imameyi yerden aldılar, kırk pareye kıldılar, bellerine bağlayıp Hak için sema ettiler. Daha sonra Resulün çevresine toplanıp Mirac'i sordular. Dediler ki: ''Ya Resulullah, Hüda aşkına, bize hak süphane ve teala hazretlerinin sizlere beyan eylediği ne ise beyan eyle ki, bizlerde işitelim.'' O sırada şahi Merdan Ali de yerinden kalkıp Peygamber"in yanına geldi. Peygamber baktı ki, Miraç yolunda önüne çıkan arslan'a verdiği yüzük onun parmağındadır. O zaman hakikati anladı. Ashabına dedi ki: ''Gelin hakikate talip olun'' ki, Hakkın sırrına yakın olasınız Ondan sonra, ashaplar dediler ki, ''Hakikat nedir beyan eyle görelim" dediler. Peygamber hazretleri dedi ki, Hakikat odur ki, evvel özünü kendi kendine yar-ı ihtiyar ile bir yere teslim edin. Onun emrine riayet edin "dedi. Ashaplar Resul-e dediler ki, ''Biz dahi biat kılmaya, iradet getirmeye geldik" dediler. Ikrar verip talip oldular. Resul hazretleri buyurduki: ''Ya ashaplar, hakikat Ali hakkındadır, Varın, Hazreti Ali-ye ikrar getirin"dedi. Cümle ashaplar vardılar, Hz Ali-ye biat kıldılar, talip olup yemin eylediler. Hz Resul buyurdu, o cemde önce iki kişiyi müsaib eylediler, en son Peygamber Aleyhisselam, Ali ile müsaib ve kardeş oldu. Birlik manasını gösterdiler. Peygamber Aleyhisselam kendi mübarek eliyle kuşağını açtı. Ali-yi bağrına bastı.. Ikisi bir gömleğe girdiler. Baş iki, gövde bir oldu, görüldüler. Peygamber Hz Ali hakkında şu hadisi okudu. ''Lahmike lahmi, demmi, ke demmi, ruhike ruhi, cismike cismi," dedi. Yani "Ali-nin eti benim etim, kanı benim kanım, ruhu benim ruhum, cismi'de benim cismimdir." Adem'den Hatamül enbiya'ya gelinceye değin, yol-erkan yok idi.
okurken okadar etkilendim ki anlatamamm bence bu yazıya hiç bi söz denemez emegine yüregine saglk dilek çok güzel bi paylaşımdı tşklerr.