Farklı İnsanlar Ortak Sevgiler ____*

Discussion in 'Genel Bölüm' started by celal44, May 8, 2007.

  1. celal44

    celal44 Daimi Üye

    Farklı İnsanlar Ortak Sevgiler

    KARAKTERLER: Çiftlik Sahibi:
    Adnan Bey ( 40 yaşında )

    Adnan Bey'in eşi Meral Hanım: ( 40 yaşında )

    Adnan Bey ve eşi Meral Hanım'ın kızı: Sevil:
    ( 20 yaşında )

    Adnan Bey ve eşi Meral Hanım'ın oğlu: Mehmet:
    ( 11 yaşında )

    At bakıcısı: İbrahim Amca ( 55 yaşında )

    Adnan Bey'in ortağı: Turgut: ( 30 yaşında )

    Turgut'un nişanlısı: Emel ( 24 yaşında )

    Sevil'in erkek arkadaşı: Emrah ( 22 yaşında )

    Alkolik: Hikmet ( 50 yaşında )


    Adnan Bey ve eşi Meral Hanım, kendilerine ait bir çitlik evinde ikamet etmekte ve boş zamanlarında çok sevdikleri atlarıyla ilgilenmektedirler. Mütevazı ve huzurlu bir yaşam
    tarzına sahiptirler ancak çocukları Mehmet ve Sevil, bu çiftlikte onlar kadar mutlu değillerdir.
    Sevil, aslında İstanbul'da üniversite öğrenimi görmekte ve orada tanıştığı Emrah isimli bir
    gençle arkadaşlık yapmaktaydı fakat okulu bitince çiftliğe geri dönmek zorunda kalmıştır.
    Sevil'in çitlikte, Emrah'ın İstanbul'da olması, aralarında gerginliklere ve tartışmalara yol açar
    hatta çoğu zaman bu kavgalar, onları ayrılığa kadar götürür sonra pişman olup tekrar barışırlar
    ama yinede bu durum sürekli sorun olmaktadır. İşte bu yüzden Sevil, çiftliği hiç sevmemektedir. Okulu bitirip çiftliğe döndüğünden beri hiç kimseyle konuşmayan, sürekli şikayet eden geçimsiz bir kız olmuştur.
    Aslında Mehmet de çiftliği pek sevmez çünkü okul dışında hiç arkadaşı yoktur fakat Mehmet, ablası gibi geçimsiz biri değil, uysal ve sevecen bir çocuktur.
    Çiftlikte, atların bakıcılığını yapan, onları eğiten, yetiştiren, yarışlara hazırlanmalarını sağlayan bir at terbiyecisi vardır: İbrahim Amca.
    İbrahim Amca, atları çok sevmekte, çok güzel ilgilenmektedir. Hiç evlenmemiş, hiç çocuğu olmamıştır; atları, çocukları yerine koymuş, varı yoğu atlar olmuştur.
    Mehmet, İbrahim Amca'yı çok seviyor ve zamanının çoğunu ona yardım ederek geçiriyor ve böylece çiftliğe alışıyordur.
    Bir gün Adnan Bey, tüm aile'nin yaşamını etkileyecek bir telefon görüşmesi yapar. Telefonun diğer ucundaki ses, Adnan Bey'in İstanbul'daki ortağı Turgut'a aittir.
    Turgut; genç, dinamik ve başarılı bir iş adamıdır. Aynı zamanda Emel adında genç bir kızla nişanlıdır ve onu çok sevmektedir. Geleceğe ait tüm planlarını ona yönelik kurmakta ve ileride ona güzel bir hayat sunabilmek için sürekli, yeni projeler peşinde koşmaktadır. İşte bunlardan biri için Adnan Bey'i ikna etmeye çalışmaktadır. Adnan Bey ile Turgut'un telefon konuşması şöyle geçer;

    TURGUT: Adnan Ağabey, eğer bu iş tutarsa kimse bize rakip olamaz, çok büyük bir zincir oluştururuz.

    ADNAN BEY: Turgut tamam haklısın ama bizim zaten bir düzenimiz var, e.. itibarımızda yerinde çok şükür. Ama bir aksilik olur da başaramazsak...

    TURGUT: ( Sözü keser ) Ağabey, başaramazsak diye bir şey yok. Sağlam teminat, güvenilir kaynaklar inan bana. Hem olmazsa da elimizdeki ile yetinmeyi bilir, öğreniriz fena mı? Ama hiçbir aksilik olmayacak merak etme. Her şey çok güzel olacak bak göreceksin, sen iste yeter.

    ADNAN BEY: Peki oğlum iyi, güzel diyorsun da...

    TURGUT: Dahası ne ağabey?

    ADNAN BEY: Sen genç adamsın, işin kolay. Peki ben, ailemin burada kurduğu düzeni nasıl?

    TURGUT: ( Turgut yine söze girer ) Ağabey sen dene, onları ikna edersin. İsterseniz hemen,

    İsterseniz iş tutunca İstanbul'a taşınırsınız.

    ADNAN BEY: Oğlum kandırdın yine beni. Hadi bakalım hayırlısı!

    TURGUT: Aslan ağabeyim benim! Hepimize hayırlı olsun.

    Telefon kapanır.

    Ardından Adnan Bey ve eşi Meral Hanım arasında karşılıklı bir diyalog başlar;

    MERAL HANIM: Hayırdır Adnan ne oldu? Kiminle konuşuyordun? Konuştuğunuz şey her neyse, pek memnun kalmamış gibisin.

    ADNAN BEY: Ben memnun kaldım aslında da biraz kafam karıştı. Arayan Turgut'tu. Deli çocuk, ne yaptı etti; razı etti beni.

    MERAL HANIM. Neye?

    ADNAN BEY: Bak, sana henüz danışmadım ama..

    MERAL HANIM: Ne oldu? Daha fazla meraklandırmada söyle.

    ADNAN BEY: Bir proje var ama buradan ayrılmamız gerekiyor.

    Adnan Bey'in tereddüt'ünden, Meral Hanım'ın ise şaşkınlığından dolayı bir-iki dakika sessizlik olur ve Adnan Bey, konuşmaya devam eder.

    ADNAN BEY: ( Çekinerek ) Artık İstanbul'da yaşamalıyız.

    MERAL HANIM: Tamam bey, ne var bunda bu kadar düşünecek, kafa karışacak? Madem iyi şeyler olacak. Neden olmasın?..

    ADNAN BEY: Sahi mi Meral? Bana kızmadın mı yani?

    MERAL HAIM: Tabi ki hayır kocacığım zaten artık bu kadar yalnızlık fazla,; hem biliyorsun çocuklarda çiftlikte yaşamayı pek sevmiyorlar. Ne diyelim?.. Hepimiz için hayırlı olur inşallah...

    ADNAN BEY: İnşallah! En kısa zamanda hazırlanıp yola çıkacağız, çocuklara da söyle.

    MERAL HANIM: En çok onlar sevinecek bu işe. İyi ama Adnan; atlar ne olacak? Çiftlik ne olacak?

    ADNAN BEY: Çiftlik olduğu gibi kalır, canımız istedikçe gelir gideriz. Atlar içinde yapılabilecek en güzel şeyi yapacağız...

    Adnan Bey ve ailesi çiftliği terk edip İstanbul'a yerleşeceklerinden dolayı çiftliği ve atları,
    İbrahim Amca'ya emanet etmeyi düşünmektedirler ancak onun, henüz bundan haberi yoktur ve çok üzgündür. İbrahim Amca her konuda, özelliklede atlar konusunda çok güvenilir bir insandır çünkü atlar sevgi ve şefkat ister. Ailedeki tüm bireyler de biliyordur ki; bu ilgiyi atlara, İbrahim Amca'dan başkası gösteremez. Taşınma kararını verdiklerinden on gün sonra yolculuk vakti gelip çatmıştır. Yalnız,yapmaları gereken son bir şey daha kalmıştır; Emektarları İbrahim Amca'ya veda etmek...

    ADNAN BEY: İbrahim Amca, ortaklık buraya kadarmış.

    İBRAHİM AMCA: ( Büyük bir hüzünle ) Yani... Atlar da mı?

    ADNAN BEY: ( Hemen söze girer ) Hayır. Hayır İbrahim Amca üzülme. Atlar artık sadece senin ama bizim gideceğimiz için değil de, atlar için üzülüyorsun. Gücendim Vallahi.. ( Güler )

    İBRAHİM AMCA: ( Düşünceli ) Darılma be evlat. Sizinde gitmenizi istemez gönlüm ama elden ne gelir? Atlara gelince; onlar, benim can yoldaşım biliyorsun.

    ADNAN BEY: Biliyorum İbrahim Amca biliyorum, şaka yaptım. Zaten bunu bildiğimiz için gözümüz arkada değil. Bundan sonra İstanbul'da da bir evin var unutma. Hadi kal sağlıcakla..

    İBRAHİM AMCA: Sağ olun, Allah razı olsun ama benim yerim burası.

    ADNAN BEY: Sen bilirsin ama istediğin zaman bekleriz.

    İBRAHİM AMCA: Siz beni merak etmeyin oğul. Hadi uğurlar ola...

    Tüm Aile; artık, yeni evlerinde, yeni işlerinde yeni hayatlarını yaşamaktadırlar. İki, üç ay içinde işler tamamen düzene girmiştir ve her şey gerçekten, Turgut'un dediği gibi çok güzel
    bir şekilde ilerlemektedir.
    Bu arada çiftliğin en kıdemli, tüm yarışlarda şampiyonluğu hiç, elden bırakmamış olan,
    ve isimli iki atı hayatını kaybetmiştir. Onlardan geriye, sadece
    yavruları kalmıştır. Bunun üzerine İbrahim Amca, Kızıl Tay'ı çok hızlı ve mükemmel bir yarış atı yapmaya yemin etmiştir.
    Adnan Bey ve ailesi, İstanbul'a yerleşeli iki sene olmuştur. Bu süre içerisinde Sevil, Emrah
    İle evlenmiştir. Mehmet de çok iyi dostlar edinmiştir. Okulunu da başarıyla sürdürmektedir.
    Adnan Bey ve Meral Hanım, işleri olmadığı zamanlarda eski ahbaplarıyla görüşerek hasret
    gidermektedirler. Ailedeki herkes, İstanbul'daki hayatlarından çok memnun ve çok mutludur.
    Ancak bu mutluluklarını bozacak bir durum ortaya çıkmıştır. Olay şu şekilde gelişir;
    Turgut'un nişanlısı Emel'in hayatına bir başkası girmiş ve Emel, Turgut'u terk ederek,o kişiyle aniden evlenmiştir. Turgut, bu olaydan dolayı, çok büyük bir moral bozukluğu yaşamış; kendisine de, işlere de özen göstermeyen, hiçbir şey ile ilgilenmeyen, başı boş dolaşan bir adam haline gelmiştir. Adnan Bey, Turgut'u bir baba şefkatiyle uyardığında Turgut, yarı asabi yarı duygusal bir ruh haliyle, kendisi için artık, hiç bir şey'in anlamının kalmadığını belirtir;
    ADNAN BEY: Turgut bak oğlum bilirsin seni severim, çocuklarımla bir tutarım. Böyle görünce üzülüyorum haline.

    TURGUT: ( Ters bir bakışla ) Ne varmış halimde?

    ADNAN BEY: ( Biraz üzgün ve sitemli ) Oğlum iyice çöktün. Hiçbir şeye baktığın yok.O kadar çalıştın uğraştın ama böyle devam edersen, tüm emeklerin boşa gidecek.

    TURGUT: ( Öfkeli ) Emeği batsın be!( Duygusal ) Emel olmadıktan sonra..

    ADNAN BEY: ( Bağırarak ) Oğlum kabullen artık. Emel gitti, seni terk etti ve seni düşünmüyor bile.( Turgut'a doğru iyice yaklaşarak, duygusal ve alçak bir ses tonuyla ) Ama sen... Sen ne yaparsan kendine yaparsın.

    TURGUT: ( Sinirli ) Eh.. Yeter artık, yeter sus...

    ADNAN BEY: ( Sinirli ) Susmayacağım Turgut susmayacağım. Sen silkelenip kendine gelinceye kadar susmayacağım. Şirket batmak üzere haberin yok!

    TURGUT: ( Umursamaz bir tavırla ) Batarsa batsın be.. Ben batmışım, yok olmuşum. Şirket batacaksa ne olmuş yani?

    TURGUT: ( Hırslı ) Hani bu mu senin sevgin? Bu mu evladın yerine koymak?... Benim yerimde senin oğlun olsa ne yapardın? Yine de böyle mi davranırdın? Acımaz mıydın haline? İçin yanmaz mıydı? ( Oturur ve sesi titreyerek ) Hadi şimdi bağır çağır bana, hadi kurtar şimdi şirketi... Ama bir düşün bakalım; gerçekten, oğlun benim durumumda olsaydı... Bir tarafta maddi çöküntüyle sarsılmış bir şirket.. Diğer tarafta ruhen sarsılmış bir evlat! Hangisi daha ağır basar? O zaman da bu konuşma, bu kadar kolay olur muydu senin için Adnan Ağabey?
    ( Oturduğu yerden kalkarak; umutsuz, kırgın bir şekilde ) İyi ki değil ağabey, iyi ki değil. Olmasını da istemem.

    Ve hemen arkasına dahi bakmadan gider. Adnan Bey de, onun ardından başını öne eğip, orada öylece kalmıştır.
    Turgut, bütün bu olanlardan sonra ortadan kaybolmuş ve bir daha hiç ama hiç gözükmemiştir. Dolayısıyla Adnan Bey'in de, ne kadar çabalarsa çabalasın, işleri düzeltebilmek için tek başına gücü yetmemektedir. Bu yüzden Adnan Bey ve ailesi'nin yüklü miktarda paraya ihtiyacı vardır ve bunu karşılayabilecek tek şey; Adnan Bey'in
    çocukluğunu geçirmiş olduğu, babadan yadigar çiftlik evidir. Adnan Bey, hiç istemese de
    mecburen çiftliği satar.
    İbrahim Amca'ya da başka bir iş bulurlar fakat İbrahim Amca, iş istemediğini söyler ve Kızıl Tay'ı almamalarını rica eder.Onlarda İbrahim Amca'yı kıramaz, onun, bu ricasını yerine getirirler. O günden sonra İbrahim Amca, kendisine küçük bir baraka yapıp, Kızıl Tay ile birlikte orada yaşamaya başlar. Aslında hali perişandır, yorgun ve bitkindir hep ama Kızıl Tay, ona öyle büyük moral kaynağı olmuştur ki, hiçbir şeyi dert edinmez kendisine. Mutludur, biricik yavrusu Kızıl Tay ile..

    Aradan beş, altı ay geçer, İbrahim Amca çok ama çok hastalanır, elden ayaktan düşer; sonunda çilekeş, yorgun ama hep gülen gözleri, kendi kendine verdiği sözü tutmuş olmanın huzuruyla kapanır. Çünkü Kızıl Tay, tüm yarışlarda açık ara farklarla "1 NUMARA "olmuştur. Bir gün İstanbul'daki aile'nin telefonu ısrarla çalmaktadır. Evde ise sadece oğulları Mehmet vardır, oda televizyona daldığından susmamacasına çalan telefonu ancak son anda duyup açmıştır. Karşı tarafta hiç tanımadığı, çok kötü sesli bir adam konuşmaktadır. Bu adam çiftlik de İbrahim Amca'yı ölü olarak bulan Alkolik Hikmet'tir.

    HİKMET: Alo orası neresi?

    MEHMET: Amca siz kimi aradınız?

    HİKMET: Bende bilmiyorum, burada bir adam ölmüş, cebinden bu numara çıktı. Haber vereyim diye aradım.

    MEHMET: Amca, siz kimsiniz? Orası neresi? Kim ölmüş?

    HİKMET: Evde senden başka kimse yok mu? Büyük yok mu?

    MEHMET: Hiç kimse yok.

    HİKMET: Burası çiftlik, bir de at var burada. Sanırım ölen adam da atın sahibi.

    MEHMET: Ne at mı? Çiftlik mi? İbrahim Amca. İbrahim Amca bu! Yani.. Şimdi.. İbrahim Amca, artık...
    Mehmet'in gözleri dolmuş ve telefonu kapatmıştır.
    Mehmet, çiftlikteyken boş zamanlarının çoğunu İbrahim Amcayla geçirirdi hatta çiftlik
    evini pek sevmese de, İbrahim Amca'yı çok sevdiği için onunla birlikte vakit geçirmek,
    Mehmet'i çok mutlu ederdi. Birden o beraber geçirdikleri vakitler aklına gelmiş, çok üzülmüş,
    odasına kapanmış ve akşama kadar sessizce ağlamıştır. Akşam olup herkes eve geldiğinde
    Mehmet'i odasında ağlayarak bulunca çok şaşırmışlar ve merak etmişlerdir, sorarlar;

    ANNESİ: Mehmet ne oldu oğlum?

    Mehmet, bir şey söylemez.

    ANNESİ: Ne oldu yavrum? Niye ağlıyorsun? Söyle.

    BABASI: Yoksa kavga mı ettin?

    MEHMET: ( Durgun bir halde ) Anne.. Baba..

    BABASI: Çatlatma insanı oğlum, merak ettik. Neyin var?

    ANNESİ: İyi misin yavrum? Dur, yavaş ol, sakinleş ve anlat.

    MEHMET: ( Annesine sarılarak ) İyi değilim anneciğim, çok kötüyüm. İbrahim Amca artık
    yok, o ölmüş, ölmüş!...

    Ve Mehmet, ağlayarak, yine odasına kapanır. Tabi tüm aile şoktadır. Çiftliği arayıp, Mehmet ile konuşan kötü sesli adamdan bilgi alırlar. Herkes çok üzgündür, en çok da Mehmet, üstelik çocuk aklıyla " Hep bizim yüzümüzden, keşke hiç buraya gelmeseydik, onu yalnız bırakmasaydık " diye düşünüp söylenmektedir kendince.
    Günler geçmiş, aylar geçmiş. İbrahim Amca unutulmuştu.
    Adnan Bey'de Turgut'un gidişinden itibaren şirketi, kızı Sevil ve damadı Emrah ile birlikte yönetmektedir. Çok kısa bir süre içerisinde de ailenin güzel dayanışmasıyla işler düzeltilmiş, şirketin başarı grafiği yükselmiş, Adnan Bey ve ailesinin ekonomik durumu da eskisinden daha iyi olmuştur.
    Bu arada Kızıl Tay ile, İbrahim Amca'yı çiftlikte ölmüş olarak bulan Hikmet ilgileniyordur çünkü Kızıl Tay, ona yarışlardan çok iyi para kazandırıyordur. Hikmet de zaten içkiden başka bir şey düşünmeyen; kötü alkolik ve çıkarcı bir adamdır. Kızıl Tay ve Hikmet, iki sene boyunca yaşamlarına bu şekilde devam etmişlerdir ancak Kızıl Tay, artık eski formunu yitirmiş, hızını kaybetmiştir çünkü bakımsız kalmış, hastalıklar geçirmiştir. Son yarışında da ayağı çok kötü bir şekilde incinmiş, yarışlara da çıkamaz hale gelmiştir.
    Bir gün tesadüfen, bir veteriner görür Kızıl Tay'ı yolda ve muayene etmek ister ancak
    Alkolik Hikmet, para isteyeceği sebebiyle izin vermez. Veteriner, bunu anlayıp para istemediğini söyler ve Kızıl Tay'ın durumunu inceler.

    HİKMET: ( Ata kötüce bakarak ) Uğursuz at ne olacak? Baksan ne olur? Bakmasan ne
    olur be hemşerim?

    VETERİNER: Öyle demeyin, onlar da canlı, sağlık bu..

    HİKMET: Lanet olsun onun gibi canlıya.

    VETERİNER: Yazık... Çok kötü olmuş ayağı... O ister mi sanki, bu topal ayakla kalmayı?

    HİKMET: O sakat ayağı yüzünden parasız kaldım.

    VETERİNER: Aslında biraz ilgilenilirse iyileşir, bir tedavisi var hem oldukça ucuz
    Hikmet, devamını dinlemez. Atı alır ve çeker gider. İçinden şöyle düşünür; " O parayı ona
    verene kadar, bu uğursuz hayvanı satar, tüm paralarla da kendime güzel bir ziyafet çekerim."

    Evet. Kızıl Tay'ı satmıştır kötü alkolik.

    Adnan Bey ve ailesinin İstanbul'da yaşadığı tüm bu çalkantılı dönemlerin ardından tam
    dokuz sene geçmiş, bu arada Mehmet de, yirmi yaşına gelmiştir.
    Mehmet, okulunu bitirip veterinerlik diplomasını eline alınca hemen, Kızıl Tay'ı bulmak için çiftliğin yolunu tutar ve duydukları karşısında çok şaşırır ama yine de umudunu kaybetmez, İstanbul'a geri döndüğünde de Kızıl Tay'ı arama çabalarına devam eder. Bu çabaları bir anlamda , çocukken söylediği " Hep bizim yüzümüzden, keşke hiç buraya gelmeseydik, onu yalnız bırakmasaydık " düşüncesine bağlı olarak, İbrahim Amcasına vefa borcunu ödeme arzusudur. Ancak Mehmet, tüm uğraşlarına rağmen Kızıl Tay'ı bulamaz.
    Ama Allah büyük. Hep demez miyiz? " Bir şeyi çok istersek olur " diye.. Mehmet, öyle
    yürekten istemiştir ki Kızıl Tay'ı bulup sahiplenmeyi..
    Bir gün Mehmet, bir atın tedavisi için bir yere çağırılır ve oradaki, iyileştirilmesi gereken atı çok yaşlandığı, çok değiştiği, üstelik topal olduğu halde tanır ve gözleri dolar.
    O at, bir zamanların en cesur, en hızlı yarış atı olan Kızıl Tay'dır. Kızıl Tay, Hikmet tarafından
    satıldığından bu yana, yeni sahiplerinin yanında, bir yük arabasını çekerek sürdürüyordu yaşamını. Artık, ne eski rengi kalmıştır ne de gücü...
    Mehmet, aileye para vererek Kızıl Tay'ı geri almış ve ilk önce onun ayağını eski sağlıklı
    haline getirmiştir. Onu hiç yormaz ve ona çok iyi bakar. Kızıl Tay, son altı ayını Mehmet'in
    yanında sevgiyle geçirmiş fakat daha önceki büyük yorgunlukları sebebiyle daha fazla
    dayanamayarak ölmüştür.
    Mehmet, bundan sonra hiç, hayvan yetiştirmemiş ama çok iyi bir veteriner olmuştur. İbrahim Amcası gibi hayatını hayvanlara adayarak, onları korumak adına çalışmalar yapmıştır.
    Bu çalışmalarını " KIZIL TAY " ismini verdiği hayvan hastanesinde sürdürmektedir.
     
  2. CAN PAYLAŞIM İÇİN SAOL EMEĞİNE SAĞLIK AMA ÇOK UZUN BU YAZI YAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA
     

Share This Page