Alevilikte Cenaze Erkanı

Konu, 'Alevi İnancı ve İbadetleri' kısmında seyduna_34 tarafından paylaşıldı.

  1. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    Hakka Yürüme: Aleviliği anlatırken genel olarak felsefi bir dil kullanan Sn. Korkmaz, bu çalışmasında da aynı yöntemi kullanmış. Doğumdan ölüme kadar geçen süreci özetlerken de felsefi bir üslupla Tanrı'nın eril ve dişil 'canan' olduğunu, daha sonra kendi içinden eril, dişil diye ayrıldığını belirterek eril ve dişilin çiftleşmesi ile toprak'ın yani bedenin ortaya çıktığını tanımlamış. Hakka yürüme sırasında ise bedenin toprağa canın ise Canan'a /Tanrıya koştuğunu belirtmiş. Hakka yürümenin ardında gerçekten yaratıcıya doğru bir yöneliş olduğu içinde cenaze törenlerinin bir 'uğurlama' sayılacağını söylemiş. Bu yanı ile Aleviliğin temel ilkesine pek de ters sayılamaz. Sonuçta yaratıcı olan Tanrı'nı kendi nurundan nur üflediği can, gözlerini kapadığında tekrar ona yönelir. Bu da özünde "Allah / Tanrı sevgisi" barındıran Aleviler için canana, sevgiliye doğru bir gidiştir ve 'uğurlama' sayılabilir.

    * Gözlerin Sırlanması / Bağlanması: Bu başlık altında bir canın Hakka yürüdüğünde gözlerinin bağlanması anlatılmış ve Pir ya da mürşidin onlar yoksa da orada bulunan başka bir kişinin sağ elinin göğsünün üstüne koyarak sol eli ile ölünün gözlerini kapatacağı belirtilmiş. Biyolojik olarak kişinin beden gözü olduğu ve bu esnada bu gözünün kapatılacağını tanımlandıktan sonra, dip not olarak da kişinin aynı zamanda bir de can gözü - gönül gözü olduğu ve o gözün kapanmadığı, o esnada bile açık olup yaşanılanları izlediği vurgulanmış. Yani, ruhun bedenden ayrı olduğu ve bu yönü ile de Hakka yürüyen, Canan'a / Tanrıy'a giden ruhun o esnada bedenini ve bedeninin yanında bulunan kişileri görebildiği söylenmiş.

    * Çenenin Birlenmesi/Ağzın Sırlanması: Çenenin beyaz bir bez ile bağlandığı yazılmış -ki bu doğrudur-. Yalnız burada yine felsefi bir yaklaşım sergilenerek Batıni tasavvufa göre ağzın bir doğum organı olduğu, Hakka yürüme durumunda bu organın işlevsiz hale geldiği için çenenin birlenmesi yoluyla sırlandığı iddia edilmiş. Tasavvufi olarak da bu durum şu şekilde açıklanmış; ?Yol doğumunda baba, pir-mürşit-rehber, yani öğretmendir. Anne ise taliptir-derviştir, yani öğrencidir. Gebe kalan organ, gönüldür. Gönülde büyüyen çocuğun adı sözdür ya da harftir. Söz ya da harf ağızdan doğar. Demek ki ağız bir doğum organıdır?? Çenenin bağlanmasının ardından ise bu görevi yapan kişinin, ?Bismişah Allah Allah! Doğan doğuran, esirgeyen bağışlayan ya Hak; senden geldik sana gideriz. Bu canın canı, bedenini terk etti: Didar?ı Hakk?ı görmek için yol hazırlığındadır. Yol hazırlığına sen yardım et ya Şah-ı Merdan; darında rehber ol ya Mansur, ya Fazlı, ya Nesimi, ya Hüseyin; yoldaş ol- haldaş ol ya Hızır. Allah Eyvallah! Gerçeğe Hü!? şeklinde bir gülbank okuduğu belirtilmiş. Burada çok ciddi bir maddi hata var; yaratıcı olan Allah / Tanrı doğmamıştır, doğurmamıştır! Allah?ın doğduğunu, doğurduğunu savunmak Alevi inancı ile bağdaşmaz. Bu, evrenin bazı doğa olaylarından ötürü oluştuğunu, bu esnada da doğurgan bir varlığın ortaya çıktığını savunan ama Alevilikle ilgisi olmayan bir görüştür. Dahası bu görüş kutsal dinler açısından da geçerli değildir. İhlas Suresi?nin ?Lem yelid ve lem yûled? şeklinde ki 3. ayetinin Türkçe açılımı, ?? O (Tanrı / Allah) doğurmamış ve doğmamıştır?? şeklindedir. Dolayısıyla Allah?a kul, Muhammet?e ümmet, Ali?ye talip olan, Kuran?ı Kerim?i, kutsal kitabı olarak kabul eden Aleviler açısından yukarıdaki gülbank kabul görmez. Elbette, çenenin bağlanması sırasında gülbank (Türkçe dua) okunur ama bunun içeriği inancın temellerine ters olmaz. Öyle bir durum da zaten savunduğunuz şeyin aksini yapıyor olursunuz. Sn. Korkmaz?ın yazdığı Gülbank?ın devamında gelen ?? esirgeyen, bağışlayan ya Hak;?? kısmı ise sağlıklıdır. Tanrı?nın esirgeyen ve bağışlayan olduğunu İslam dini ve dolayısıyla da Aleviler savunur.

    * Bedenin Birlenmesi: Burada Hakka yürüyen canın elbiselerinin çıkarılması ve ?Hak Döşeği?de denilen rahat döşeğine yatırılması anlatılıyor. Genel Alevi uygulamaları anlatılmış. Yalnız beden rahat döşeğine yatırıldıktan sonra başucuna konulan bir sehpaya 3 mum konduğu ve bunların ?Hak Muhammet Ali? denilerek uyandırıldığı / yakıldığı söylenmiş. Burada temel amacın ise Tanrı?yı, son yolculuğuna çıkacak olan canın huzuruna çağırmak olduğu belirtilmiş. Ben böyle bir şeyi ilk defa duydum. Ne mensubu olduğum Hubyar Ocağı?nda ne de başka bir yerde Hak döşeğinin başucunda 3 mumun yakıldığına dair bir bilgiye rastlamadım. Genel olarak Alevilerde böyle bir uygulama yok. Kimi yörelerde var ise de onun Aleviliğin bir parçası olduğu savlanamaz! İnançsal açıdan da yapılıp yapılmaması arasında bir fark yoktur. Yapılması zorunlu olmadığı gibi yapılmaması gerektiği de belirtilemez.

    * Yıkama Erkânı: Yıkamanın tanımı ve yapılan hazırlıklar ( su, sabun, sünger, maske vs.) genel Alevi uygulamaları. Dahası İslam?ın tüm yorumlarında yapılan türden bir uygulama. Yalnız, Hak döşeğinden alınan bedenin, teneşire konmadan önce tekrar yere indirildiği ve ?Bismişah! Ya Hızır? denilerek tekrar alınarak teneşire konduğu belirtilmiş. Böyle bir uygulamaya rastlamadım. Rahat döşeğinden alınan kişi, -ki alınma esnasında da yine Türkçe dualar edilir- direkt olarak teneşire konur. Arada yere indirme gibi bir durum Alevi inancının cenaze uygulamasında bir zorunluluk değildir. Yapılıp yapılmamasında da bir sakınca olduğunu sanmıyorum.
    Cenazenin yıkama usullerine dair ise yazılanlar doğrudur. Su dökmek, suların dökülüş şekli gibi uygulamalar bilindik Alevi cenaze yıkama şeklidir. Yine Alevilikte dâhil İslam?ın tüm yorumlarında cenaze yıkanırken çeşitli dualar okunur. Burada asıl amaç, beden kirlerinden temizlenerek ait olduğu toprağa gönderilecek olan kişinin, ruh kirlerinden de arındırılması için Allah?a yalvarmaktır. Fakat Sn. Esat Korkmaz?ın yazdığı gülbankta yine çok büyük bir maddi hata var. ??Tanrı?nın çocukları olan hava, su, toprak ve ateşten varlığa geldin; önce can idin sonra beden oldun?? şeklinde başlayıp devam eden gülbank Alevi inancı ile de İslam inancı ile de bağdaşmaz. Ana temel olarak, ??Allah ilk insan olan Hz. Âdem?i çamurdan yoğurdu, ardından kendi durundan nur katarak can üfledi?? şeklinde yaratılış inancına sahip olan Alevilik?te ne herhangi biri Tanrı?nın / Allah?ın çocuğudur ne de hava, su, toprak, ateş gibi herhangi bir madde. Kaldı ki, böyle bir ilişkinin olduğu savlansa bile yaratılış inancına göre ilk insan olan Hz. Âdem?in yaratılışında ateş ve hava unsuru söz konusu değildir. Toprak ve su vardır. Bunların karışımı olan çamurdan ilk insan yaratılmıştır. Sn. Korkmaz?ın ileri sürdüğü bu gülbankın başlama şekli Alevi inancı ile hiçbir koşulda bağdaşmaz. Yinelemek gerekirse, ne yüce Tanrı?nın çocukları vardır ne de ilk insanın yaratılışında ateş ve hava birleşimi söz konusudur. Bu görüş kesinlikle Alevi inancının hiçbir noktası, süreği ile bağdaşmaz. Alevilik dışında herhangi bir inancın savunucuları tarafından ileri sürülebilir. Ama buna da ?Alevilik? denilemeyeceği gibi savunulması da ?Alevilik adına ? diye temellendirilemez.

    * Kefenleme Erkânı: Burada Hakka yürüyen canın yıkanmasının ardından kefenlenmesi anlatılıyor. Genel olarak doğrudur. Alevi inancında ki kefenleme şeklidir. Alevi inancına göre kefenlenen cenaze musalla / sunak taşına konduktan sonra cenaze törenini yaptıran kişi (dede, hoca) cemaate dönük başta Allah sevgisi olmak üzere, Hz. Muhammet, Hz. Ali, Ehlibeyt ve 12 İmam?ı anlatan bazı konuşmalar yapar, gülbanklar okur, düvazı imamlar okur. Bu konuşmaların, gülbankın ve düvazı imamın içeriği Allah sevgisi, ölüm, dünya hayatı gibi konular olmakla birlikte kesinkes bir metin yoktur. Sn. Korkmaz tarafından hazırlanan kitapçığın bu kısmında da yine bir gülbank ve düvazı imam yazılmış.

    * Helallik Meydanı: Burada cenazenin musalla / sunak taşına konduğunda cemaatten helallik alınması işleniyor. Sn. Korkmaz, cenaze törenini bu kısmında da düvazı imam söylenmesi gerektiğini ileri sürmüş. Oysa ?Kefenleme Erkânı? başlığı altında da cenazenin kefenlendikten sonra musalla taşına konulduğunda düvazı imam okunabileceği belirtilmişti. Eğer helallik almadan önce de düvaz imam okunması istenirse zaten okunmuş olur, iki defa üst üste okumak gibi bir uygulama söz konusu değildir. Dolayısıyla burada işleyiş bakımında bir hata var. Düvazı imam cenaze başında 1 kez okunur. 2 defa okumak yapılagelen bir uygulama değildir. Dolayısıyla Sn. Korkmaz, burada bir yanılgı içindedir.
    Helallik meydanında bulunan bir can için önce cemaate 3 defa nasıl bildiği sorulur ardından da helallik istenir. Helallik almak için kesinkes söylenmesi gereken bir söz bütünü yoktur. ?Bu can, ruhunu bedenden ayırıp Hakka teslim edecek. Ona olan tüm haklarınızı helal ediyor musunuz?? ?Yedi adım kapı komşu hakkını, tuz ekmek hakkını, emek hakkını helal ediyor musunuz?? gibi cümlelerle helallik istenebilir. Kitapçığı hazırlayan Esat Korkmaz?da benzer ifadeler kullanmış.

    * Cenaze Meydanı: Bu başlık altında Cenaze töreninin en bilindik yönü anlatılmış. Gerek Alevilik gerekse de diğer İslami yorumlarda cenaze hizmetini yapan kişi, törene başlamadan önce cemaate törenin nasıl yapılacağını kısaca anlatır ve ?Bilineniz yapsın, bilmeyeniniz -12 İmam?a uysun/ bize uysun? der. Kitapçıkta da bu nokta vurgulanarak hizmet sahibi cenaze niyazının nasıl yapılacağını açıkladığı belirtilmiş.
    Cenaze niyazı kısmında ise çok önemli hatalar var. Alevi uygulamaları ile ilgisi yok. Alevilerde töreni yaptıran dede / pir, hoca cemaate törenin nasıl yapılacağını anlattıktan sonra ?Allah için niyaza/ namaza, peygamber efendimiz için salâvata, meyyit için duaya, 4 tekbir ile cenaze niyazına, bileniniz kılsın, bilmeyeniniz bize uysun!? dedikten sonra tekbir getirerek önce Subhaneke suresini okunur. Ardından ise baş ile tekrar tekbir getirilir ve Salli ve Barik sureleri okunur. Daha sonra tekrar baş ile tekbir getirilir ve Cenaze duası okunur. Son tekbir de ise sağa ve sola selam verilerek bağlı olan eller sırası ile sarkıtılır. Bu uygulama, Alevi, Sünni, Şii tüm İslami yorumlarda bu şekildedir.
    Önce okunan duaların içeriğine bakmamız gerekirse, Subhaneke Suresi ?Sübhâneke Allâhümme ve bi hamdik ve tebârakesmük ve teâlâ ceddük (ve celle senâük) ve lâ ilâhe ğayrük/
    Anlamı: Allahım! Sen eksik sıfatlardan pak ve uzaksın. Seni daima böyle tenzih eder ve överim. Senin adın mübarektir. Varlığın her şeyden üstündür. Senden başka tanrı yoktur? şeklindedir. Yani yaratıcı olan Tanrı?yı / Allah?ı över. İlk tekbirde okunan bu surenin yerine Sn. Korkmaz, ?Yüce, Tanrım, Can kıblesine döndük, düşündük seni keşfettik. Var olan olduğu için bir var edenin bulunduğunu, var olanların varlığının senin varlığını kanıtladığın öğrendik. Muhtacız sana Tanrım, aklına muhtacız. Bizi aklından mahrum etme. Yalnız senin aklını izler, sana taparız. Bağışla bizi Tanrım; sana yürüyen, sana uçan canını bağışla? şeklinde bir gülbank önermiş. Genel olarak Subhaneke Suresi?nin Türkçe anlamına benzer ifadeler ama Kuran?da yazan surenin tam karşılığı değil. Dolayısıyla mutlak olarak kullanılması önerilemez.
    İkinci tekbirin ardından okunan Salli ve Barik Sureleri ise, ?Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd/
    Anlamı: Allahım! Muhammed'e ve Muhammed'in ümmetine rahmet eyle; şerefini yücelt. İbrahim'e ve İbrahim'in ümmetine rahmet ettiğin gibi. Şüphesiz övülmeye lâyık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin? ?Allâhümme barik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ İbrahîme ve alâ âli İbrahîm. İnneke hamidün mecîd/
    Anlamı: Allahım! Muhammed'e ve Muhammed'in ümmetine hayır ve bereket ver. İbrahim'e ve İbrahim'in ümmetine verdiğin gibi. Şüphesiz övülmeye lâyık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin? şeklindedir. Bu surelerde ölen kişinin özelinde tüm Hz. Muhammet taraftarı olan canlar için rahmet ve bereket istenmekte, bunun için Allah?a yalvarılmaktadır. Sn. Esat Korkmaz ikinci tekbirde okunan Salli ve Barik Surelerinin yerine yine uzun bir gülbank önermekte. ?Hakikat abdestini aldık eyvallah. Günahımız sevabımız boynumuzda niyaza geldik. Şah medet Mürvet ya Cananım, dar?ına niyaza geldik?? şeklinde başlayan Gülbankın içeriği de Allah?ın huzurunda yapılan bir özeleştiri şeklinde ve kısaca yaşamı özetliyor. Bu yönü ile bu gülbankın Alevi inancında cenaze törenin bir parçası olduğu savunulamaz. Belki, Salli ve Barik surelerinin karşılığı olan Türkçe bir gülbank önerilse idi bu durum tartışmaya açılabilirdi. Ama surelerin anlamı ile ilgisi olmayan bir gülbank olduğu için Alevi inancı ile de bu inancın mensupları için yapılması gereken cenaze töreni ile de bir bağıntıdan söz edilemez.
    Üçüncü tekbirin ardından ise Cenaze Duası okunabileceği gibi Kunut Duası ya da Fatiha Suresi?de okunabilir. Bu durum Alevilik?te dâhil tüm İslami yorumlar için geçerlidir. En bilindiği olan Cenaze Duası ?Allâh'ım! Bizim dirilerimizi, ölülerimizi, hazır ve gâib olanlarımızı, büyüklerimizi ve küçüklerimizi, erkeklerimizi ve kadınlarımızı affet. Ya Rabb! Bizden yaşattıklarını İslâm üzere yaşat. Bizden öldürdüklerini iman üzere öldür. Bilhassa bu ölüyü kolaylığa, rahatlığa, mağfirete, rızana erdir. Ya Rabb! Eğer bu ölü, doğru, güzel, temiz bir insan ise ihsanını arttır, eğer senin huzurunda günah sahibi ise affet. Kendisini Cennetine al. Güzellikler, mutluluklar buyur. Rahmetinden esirgeme ya Rabbim." şeklindedir. Görüleceği gibi, törenin asıl amacı olan cenaze ve Hakka yürüyen canı temel alan bir duadır. Hem ölen kişi için hem de daha sonra Hakka yürüyecek olan canlar için yaratıcı olan Tanrı?dan / Allah?tan yardım ve rahmet dilenmektedir. Oysa ?Alevilikte Cenaze Erkanı? kitapçığını hazırlayan Sn. Esat Korkmaz, 3. tekbir için farklı bir gülbank önermektedir. ?Bu can Hakk?a yürüdü; hisseden doğanın bir temsilcisi olarak kendi ölümsüzlüğünü yakaladı. Bu nedenle ölümsüz doğanın bir parçası oldu. Bedeninin bilgeliğiyle buluşmanın verdiği güçle sonsuz devinimli ve yanılgısız doğanın aklıyla, yani Tanrı?ya buluştu. Ölümün olmadığı doğada Hakk?a yürüdükten sonra yeniden dirildi? denilen gülbankın ilk paragrafında orada bulunan canlara ölüme dönük felsefi bir bakış açısı ile sesleniliyor. ?Rahat uyu; senin canın, aklına eden olacağız. Binlerce bedene taşıyacağız canını, aklını, inancını. Sen yaşarken kendi bedeninde binlerce kez ölmedin mi? Binlerce kez dirilmedin mi? Sevgili can; şimdi başkalarının bedeninde dirileceksin; canlı ? cansız her şeye sızacaksın ve sonsuza kadar yaşayacaksın. Gerçeğe Hû? şeklinde ikinci paragrafta ise Hakka yürüyen cana seslenilmekte ve ruhun başka bir beden ile yeninde dirileceği savlanmaktadır. Görüleceği gibi bu gülbankın cenaze duası ile uzak yakın bir ilgisi yoktur. Dolayısıyla bunun Alevi inancı açısından cenaze töreninde okunması gereken bir dua olacağı iddia edilemez.
    Dördüncü ve son tekbirin ardından ise sağa ve sola selam verilerek eller sarkıtılır. Sn. Korkmaz bu tekbir için ise ilk defa duyduğum bir savda bulunuyor. Sn. Korkmaz?a göre cenaze törenini bu kısmında görevli olan dede / pir, hoca, sanki meydanda yatan can olmuşçasına onun adına konuşmakta ve ?Tenim sunak taşında, canım ruhlar âleminde. Zahir âlemde, can gölgesinde bir ömür sürdüm; yedim içtim, kondum göçtüm. Batınımdan gelen seslere ilgisiz kalmadım. Doğa çağırdı, Tanrıma koştum? Beni bedensiz bırakmayın, bana acı çektirmeyin. Sırrımız ortada kalıp ?utancından? kıvranmasın. Allah Eyvallah! Gerçeğe Hû ? şeklinde bir gülbank okumakta. Ardından da tekrar canlara dönen hizmet sahibi, ?Sevgili canlar, Hakk?a yürüyen bu canımızı dinledik, onu bedensiz bırakmayalım. Bu canımıza benden olamazsak, bedensiz olarak aramızda dolaşır, beden bulmak için kıvranır durur. Ona bu acıyı çektirmeyelim. Soruyorum sizlere; bu cana beden olmak ister misiniz?? diye konuşmakta meydanda bulunan canlar da ?Allah eyvallah? diye 3 kez sorulan bu soruyu yanıtlamakta. Ardından da hizmet sahibi olan kişi, ?Haktan sizden hoşnut olsun?? şeklinde sözlerle cenaze törenini bitirmekte. Oysa böyle bir durum söz konusu bile değil. Belki cenaze töreninin başında yapılan konuşmalar esnasında hizmet sahibi olan dede/pir, hoca Hakka yürüyen canın da bazı istekleri, sözleri olduğunu söyleyip bazı şeyler konuşabilir ama bunu cenaze törenini bir parçası, bir tekbir evresi olarak sunamayız. Bu hem bütünlüğü bozar, hem de olmayan bir şeyi ileri sürerek yeni bir iddia da bulunmuş oluruz. Kaldı ki Hakka yürüyen kişiye beden bulmak, beden olmak gibi bir durumda söz konusu değildir. O ruh, kendi bedeninden ayrıldıktan sonra Hakk?a teslim olur ve kendisi hakkında ki kararı da Hak, yani yaratıcı olan Tanrı / Allah verir.
    Cenaze Töreni / Cenaze Niyazı ile ilgili kısmı ana hatları ile ele alırsak, Sn. Korkmaz, Alevilik, Sünnilik ve Şiilik?de dâhil İslam?ın tüm yorumlarında olduğu gibi 4 tekbir üzerine olan bir cenaze töreni tanımlıyor. Fakat her bir tekbirinin içeriğini ayrı ayrı olarak ele aldığımızda Alevi inancının uygulamaları ile bir benzerlik göremiyoruz. Sadece ilk tekbirde okunan Subhaneke Suresi?nin Türkçe karşılığının yerine, ona yakın anlamlar çağrıştıran bir gülbank öneriyor. Fakat bu da tam karşılamadığı için tören esnasında kullanılamaz. 2. 3. ve 4. tekbirlerde ise Sn. Korkmaz tarafından önerilen gülbanklarla dualar arasında hiçbir ilgi yok. Kısaca şunu net söyleyebiliriz ki; Sn. Esat Korkmaz tarafından yazılan ?Alevilikte Cenaze Erkânı? adlı kitapçığın ?Cenaze Meydanı? başlığı altında yazılan ve meydanda canlarla birlikte yapılan cenaze törenini / niyazını anlatan kısmının Alevi inancının uygulamaları ile ilgisi yoktur. Ortada ciddi maddi hatalar vardır. Asya?dan Avrupa?ya kadar ?Hak Muhammet Ali? diyen, ?Allah?a kul, Muhammet?e ümmet, Ali?ye talip? olan Aleviler arasında bu yönde bir cenaze törenine rastlamadım. Eğer bu şekilde uygulayan canlar varsa da bu durum ?Yol bir sürek binbir? söylemi ile açıklanabilir. Yine de böylesi kimi kısmi uygulamaların Alevi inancını yansıttığı savlanamaz! Tersine örnek, örnek olamaz!

    * Mezarlık Erkanı: Hakka yürüyen canın, yaratıldığı yere yani toprağa kavuşmasının anlatıldığı bu tören kısmında Sn. Korkmaz, mezara konan kişinin ayağa kalktığında Kerbela ile karşı karşıya gelecek şekilde gömüldüğünü savlasa da Alevi inancına göre durum öyle değildir. Alevilerde toprağa gömülen beden, yüzü Kıbleye dönük şekilde sağ omzunun üzerine yatırılır. Bu sırada cenaze hizmetini yürüten can, bir gülbank okuyacağı gibi Kuran-ı Kerim?i bilen diğer canlardan kişilerde Yasin suresi, Ayet-el Kürsü gibi çeşitli sureleri okuyabilir. Sn. Korkmaz, cenazenin toprağa verildiği esnada orada bulunan zakirlerin üç düvazı imam ve bir nefes okuyacaklarını ileri sürerek müsahipli canlardan bir çiftin de ?veda dansı? anlamında bir semah edebileceklerini belirtiyor. Öncelikle bir şeyin altını keskin ifadelerle çizmeliyiz ki, semah, bir dans değildir. Semah ilahi bir uygulamadır ve Alevi inancında ibadetin parçasıdır. ?Dans? denilerek semahın ulviliği basitleştirilemez! Belki gülbanklarla birlikte düazı imamlarda söylenebilir ama kesinlikle orada semah edilmez. Böyle bir uygulama söz konusu değil. Üstelik semaha ?dans? denilerek edilebileceğini ileri sürmek ise Alevi inancı ile uzak yakın ilgisi olmayan bir savlamadır.
    Sn. Korkmaz, mezara toprak atıldığı esnada küreğin elden alınmadığını, yere bırakılarak el değiştirdiğini belirtmiş. Bu doğrudur. Alevi inancına göre, mezar örten toprak atılan kürek elden alınmaz. Yine mezarın toprak ile doldurulmasının ardından baş tarafında üçlü ya da onikili çerağ (mum) uyandırıldığı / yakıldığı belirtilmiş. Daha sonra bu çerağların, mezarın ayak ucuna, ortasına ve başına enlemesine dökülen bir sürahi suyun dibinde kalan su ile ?Bismişah! Ya Hızır!? denilerek söndürüleceği ifade edilmiş. Alevi inancında genel olarak böyle bir uygulama yok. Ama yapılması yönünde de bir sakınca görünmüyor. Sn. Korkmaz bu uygulamaların ardından Hakka yürüyen canın ailesinin ve musahiplerinin mezarın sol başının biraz açığında yarımay şeklinde durarak taziyeleri kabul edeceğini belirtmiş. Bu uygulama da doğrudur. Ama salt olarak Alevi inancında varolan bir uygulama değildir. Alevi, Sünni, Şii tüm İslam yorumlarında ve hatta Hristiyanlık gibi birçok dinde cenaze sahipleri mezarın başında sıraya dizilip taziyeleri kabul eder.
    Her ne kadar Sn. Korkmaz, bedenin toprağa konulması olayı olan ?Mezarlık Erkanı?nın gülbank, düvazı imam, deyiş, semah ve çerağ yakma sıralaması ile yapılıp sonlandırılacağını savlasa da Alevi inancı için durum böyle değildir. Toprağa konulan beden, için gülbank okunabilir, düvazı imam söylenebilir, Kuran okunabilir ama herkes çekildikten sonra hizmet gören pir / dede, hoca, cenaze sahiplerinden bir kişi ile mezarın başında kalır. Çünkü Alevi inancına göre o esnada sorgu melekleri mezara gelmekte ve Hakka yürüyen cana ?Allah?ın kim? Peygamberin kim? Kitabın ne?? diye sormaktadırlar. Bundan ötürü de orada bulunan hizmet sahibi, bu esnada Hakka yürüyen canın ruhu için bazı dualar etmektedir. Mademki, bedenden ayrılan canın Hakka yürürken bizi görebileceği, duyabileceği iddiasındayız, o hâlde sorgu melekleri geldiğinde sorulan sorulara yanıt verirken de bizi duyabileceğini bilebiliriz. Bu esnada hizmet sahiplerinin söylediği dua en bilindik hali ile şöyledir; "Ey filanca kadın kızı / oğlu filan?? diye annesinin adı ile üç kez seslenilir ve "Allah?ın yaratıcı Muhammed?in elçisi, Ali?nin ise velisi olduğunu söyle. Ey falan! (Hakka yürüyen canın adı söylenir) Hayatta iken üzerinde olduğun, benimsediğin şu hususları unutmayasın: Allah'tan başka Tanrı yoktur ve Muhammed O'nun elçisidir. Cennet ve cehennem gerçektir, yeniden diriliş vardır, kıyamet saati kuşkusuz gelecektir. Allah kabirde yatanları yeniden diriltecektir. Yine unutma ki, sen Rab olarak Allah'ı, din olarak İslâm'ı, peygamber olarak Muhammed'i, imam olarak Kur'an'ı, kıble olarak Kâbe'yi ve kardeş olarak müminleri seçmiş ve bununla mutlu olmuştun. Rabbim olan Allah'tan başka Tanrı yoktur, ben ona dayandım, büyük arşın Rabbi de O'dur." denilerek Hakka yürüyen canın kendisine sorulan sorulara yanıt vermesi kolaylaştırılmaya çalışılmaktadır.
    Ardından üç kere, ?Ey Allah'ın kulu, lâ ilâhe illallah Muhammeden resulullah Aliyen veliyullah de? denilerek üç kere ?Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed İmam?ım Ali?dir. Ey Rabbim, sen onu tek başına bırakma, vârislerin en hayırlısı sensin? denilir. Böylece mezarda bulunan ve ait olduğu toprak ile bütünleşen bedenden ayrılarak Hakka yürüyen canın kendisine sorulan sorulara yanıt verebilmesi amaçlanır. Ayrıca ?Her canlı mutlak ölümü tadacaktır? (Al-i İmran / 185) ayetinden hareketle bir gün ölümü tadacak olan hizmet sahibi kişi de mezar başında iken Rabbini, peygamberini, dinini, kitabını tekrarlamış olur.


    Son Söz:
    ?İlim Çin?de de olsa gidip alınız!? diyen Hz. Ali?nin velayetini kabul eden Aleviler ve Alevilik kendi inancına ve tarihine dönük her türden bilimsel çalışmaları saygıyla karşılar, destek olur. Alevi Tarihi, Alevi Erkanı, Alevi Tasavvufu gibi bir çok noktada (Alevi, Sünni, Şii, Hristiyan vs.) bilim insanlarının görüşlerini saygıyla karşılar, çalışmalarını izler. ?Bilim İnsanı? ünvanı olmamakla birlikte Alevilik üzerine kafa yoran, didinen birçok araştırmacı da Aleviler için çok değerli isimlerdir. Ortaya ciddi, güzel çalışmalar koymuşlardır. Bu açıdan Aleviler her türden bilimsel çalışmayı büyük bir olgunlukla karşılar. Fakat bazı şeylerin dengesini iyi tutturmak gerekir. Kendisi başlı başına yol önderi dedelerden oluşan ?İnanç Kurumu?nun, ?Alevilikte Cenaze Erkânı?nı araştırmacı yazardan istiyor olması çok önemli bir noktadır. İçerisinde birçok dedeyi barındıran bir kurum, kendileri bilmiyor mu ki, dede olmayan isimlerden böylesi bir çalışma istiyor? Şunun altını tekrar çizmekte yarar var; yanlış anlaşılmasın, ben bilim insanlarının, yazarların Alevilikle ilgili çalışma yapmaması gerektiğini belirtmiyorum. Onlar yapmalıdır, yapıyorlar da. Fakat başlı başına Evladı Resul olan Seyitlerden oluşan bir kurum, İnanç Kurumu, dede olmayan isimlerden ?Erkan? hazırlamasını istemeli midir? Burada çok önemli bir husus var. AABF İnanç Kurumu içinde Alevilikte Cenaze Erkânı?nı bilen dedeler yok mu?
    Kendisinden Cenaze Erkânı?nı hazırlaması istenen Sn. Esat Korkmaz, Alevilik üzerine yıllardır araştırmalar yapan bir isimdir. Aleviliğin birçok noktasını bilmektedir. Fakat bildiğim kadarı ile Sünni?dir. Eğer kendisi Bektaşiliği seçti ise, bilemiyorum. Böyle bir durum varsa da hangi babadan nasip aldığını açıkçası merak ediyorum. Gerek ülkemizde gerekse de ülkemiz dışında Alevi olmayan (Sünni, Şii, Hıristiyan vs.) birçok kişi Alevilik üzerine çalışmalar yapar. Bizler de onları büyük bir keyifle okuruz. Fakat yolumuzu ?Alevi? olmayanlardan öğrenmeye çalışmamız ne kadar sağlıklıdır? Asıl üzerinde durup düşünmemiz gereken nokta budur! Sn. Esat Korkmaz, Alevilik üzerine araştırmalar yapmakta, kitaplar çıkarmaktadır. Hatta şu ara Alevilikle ilgili tek süreli yayın organı olan Serçeşme Dergisi?ni de, Ahmet Koçak vb. diğer Alevi canlarla birlikte çıkarmaktadır. Dolayısıyla AABF İnanç Kurulu?ndan kendisine gelen ?Alevilik?te Cenaze Erkânı? adlı bir kitapçık hazırlaması yönündeki talebi kabul eder. Buna kimse itiraz edemez. Ama asıl önemli olan İnanç Kurulu?nun kendi içinde bir kitapçık hazırlayıp hazırlayamadığıdır. Bir başka merak ettiğim konu da, AABF İnanç Kurulu?nun yine kendisi gibi Seyitlerden, dedelerden oluşan Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı?yla bu yönde bir görüşme yapıp yapmadığıdır. Sanırım, Alevi olmayan yazarlardan Alevi inancına göre Cenaze Erkanı hazırlamasını isteyen AABF İnanç Kurulu, daha önce bu yönde bir çalışma yapan Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı ile iletişime geçerek onların elindeki bilgileri paylaşmasını isteyebilir. Açıkçası benim, AABF İnanç Kurulu Başkanı Cafer Kaplan Dede?nin bu yönde bir hoşgörü sergileyeceğine olan inancım tamdır!




    Esat Korkmaz

    Aleviler bugün kendi felsefelerine-inançlarına ve yaşama anlayışlarına ?özgü? biçimde kendi cenazelerini kaldıramıyorlar. Açık söylemek gerekirse cemevlerinde yapılan cenaze törenleri kimi kez camilerde yapılan cenaze törenlerinden ?içerik? olarak daha gerici. Çünkü Sünniliğin ?aşkın inanç uygulaması?ndan ?ödünç? alınan ?ritüeller? Alevilerce kendi geçmiş yapısının bir parçası olarak algılanıyor artık. Bu nedenle ?iyi niyet?le de yapılsa camilerdeki cenaze töreni ?taklit? edilmek durumunda kalınıyor. Camilerde, aşkın bir mitolojinin, yani metafizik bir tanrının dünya görüşünün uygulanması anlamında cenaze törenleri yapılmaktadır. Alevilik ?aşkın? bir mitoloji değildir, yani varlık-ötesi bir tanrının dünya görüşüne dayanmaz, tam tersine ?insanın ve doğanın aklına? dayanır. Eğer Aleviler kendilerini ?aşkın? bir mitolojiyle anlatmaya başlarlarsa Sünni kesimde sürdürülen 1400 yıllık bir geleneğin terimlerine ya da kavramlarına ?sığınmak? zorunda kalırlar.


    Bize taşınan Alevilik ağırlıklı olarak sözeldir; dededen toruna, babadan oğula ya da kıza anlatılarak taşınmıştır. Bu taşınma bir yanıyla ?törenler?le gerçekleştirilir; törenlerle Alevilik ?içselleştirilir?; içselleştirilerek ?toplumsallaştırılır?. Yakın zamana değin törenlerin bir kısmı gizli, bir kısmı da açık olarak yapılıyordu. Sünnilik kaynaklı olumsuz etkilenme özellikle ?açık törenleri yabancılaştırmış? ve Alevi inanç uygulamasının özgün içeriğini ?tersine dönüşüme? uğratmıştır. Cenaze erkânı, ?tersine dönüşüme? uğrayan törenlerin başında yer alır.


    Bu törenleri özgün içeriğine kavuşturamazsak çok değil yakın gelecekte Ortodoks İslamiyet karşısında Alevi felsefesini/inancını-öğretisini ve yaşama biçimini ?yalnız? bırakmış olacağız. Köktendincilik lehine Aleviliği ?kurban? edeceğiz. Ölmeden evvel ölmek ya da yaşarken dirilmek temel diyalektiğiyle yaşama geçecek olan Aleviliği, yaşama olanağı vermeden ?boğacağız?. Böylesi bir duruma taşındığımızda, Aleviliğin ?anayasası? olarak tanımlayabileceğimiz ?varoluş? tasarımı, ortodoks inancın yaradılış tasarımına ve öldükten sonra dirilmek biçiminde kemikleştirilen ?mahşer? tasarımına dönüşmüş olacaktır.


    Bu nedenle Alevilikte ?en fazla kirlenen? tören durumunda bulunan ?Cenaze Erkânını?, felsefenin-inancın ve öğretinin özgün içeriğini ölçü alarak yeniden yazmayı ?denedik?. Öneri metnin tartışılması, tartışılarak zenginleştirilmesi ve yaşama geçirilmesi dileğimdir.


    Hakk?a YürümeAlevi öğretisinde ?canın bedeni terk etmesine?, Hakk?a yürüme adı verilir: Bâtıni tasavvuf felsefesinde ?Tanrı? anlamında ?Canan?, hem ?eril?dir hem de ?dişil?. Eyleme geçerek Canan?dan ayrılan eril ilke ?baba?,dişil ilke ?ana? olur: Baba ile ana çiftleşir; ?toprak? anlamında ?beden? ortaya çıkar. Hakk?a yürüme durumunda ?sonsuz gerçekliği anlatmak? için beden ?toprağa?, can ?Canan?a? koşar. Cenaze erkânı bir yönüyle bedeni toprağa, canı Canan?a ?uğurlama? erkânıdır. Alevilik, ?yol doğumu? ile başlayan ?marifet? temelli bir ?eğitim? sürecinde kazanılan bâtıni bir kültürdür. ?Yol?da?, eril ilkenin simgesel kimliği ?pir-mürşit? ya da ?rehber?dir; dişil ilkenin simgesel kimliği ise ?taliptir-öğrencidir?: Mürşitten talibe bilgi akışı olduğunda talibin gönlü ?gebe? kalır. Simgesel anlamda dokuz ay on gün sonra gebe kalan gönülden ?ağız? yoluyla ?doğum? gerçekleşir: Çocuğun adı ?bilinç-inançtır?. Hakk?a yürüme durumunda, yani beden toprağa, can Canan?a döndüğünde ?bilinç ve inanç? ortada kalır(**). Cenaze erkânı diğer yönüyle ?ortada kalan? bu bilince-inanca ?sahip çıkma? ya da bizim onunla onun bizimle ?ikrarlaşması? erkânıdır. Alevilik inanç uygulamasında Hakk?a yürüyen canın bilincine-inancına sahip çıkma ?yaşam bilgeliği peşinde koşma? olarak algılandığına göre cenaze erkânı bir başka anlatımla ?yaşam bilgesi? olma koşullarının anımsatılması erkânıdır. Felsefi yükümlülük gereği Hakk?a yürüyen canın ?hal diliyle? bize seslenmesini dinleme ve söylediklerini yapma konusunda ?ikrar verme? erkânıdır.Gözlerin Sırlanması

    Son nefes verildiğinde-can bedeni terk ettiğinde genellikle gözler ?açık? kalır: Böylesi bir durumda Hakk?a yürüyenin başında bulunan can; ?Gerçeğe Hû!?, diyerek ?sessizlik çağrısı?nda bulunur. Ardından ?kendine dokunmak? için sağ elini göğüste ?pençe yapar? ve ?Bismişah Allah Allah!?, diyerek sol eliyle Hakk?a yürüyenin ?beden gözünü? kapatır. Bu eylemi gerçekleştirirken şu ?gülbangı? okur:

    ?Bismişah. Allah Allah! Sırladığım Hakk?a yürüyen canımızın beden gözüdür-ten gözüdür. Onun can gözü-gönül gözü şu an açıktır. Bizi izlemekte, bize tanıklık etmektedir. Bulunduğumuz-gezdiğimiz yerler onun ışığıyla aydınlansın. İkrar verdiğimiz-el aldığımız Hızır gözcümüz olsun. Meydan pirlerimiz Hallac-ı Mansur, Fazlullah Hurufi, Nesimi ve Hz Hüseyin ölçümüz olsun. Allah Eyvallah! Gerçeğe Hû!?


    Çenelerin Birlenmesi-Ağzın Sırlanması

    Gözlerin ?sırlanmasından? sonra çeneler, kullanılmamış ?beyaz? bir bezle bağlanıp ?birlenir?: Bâtıni tasavvuf kültüründe ?ağız?, ?yol doğumunun? gerçekleştiği bir organdır. Hakk?a yürüme durumunda bu organ ?işlevsiz? hale geldiği için ?çenelerin birlenmesi yoluyla sırlanır?. Sırlama hizmetini yürüten can aşağıdaki ?gülbangı? okur:

    ?Bismişah Allah Allah! Doğan doğuran, esirgeyen bağışlayan ya Hak; senden geldik sana gideriz. Bu canın canı, bedenini terk etti: Didar-ı Hakk?ı görmek için yol hazırlığındadır. Yol hazırlığına sen yardım et ya Şah-ı Merdan; dâr?ında rehber ol ya Mansur, ya Fazlı, ya Nesimi, ya Hüseyin; yoldaş ol-haldaş ol ya Hızır. Allah Eyvallah! Gerçeğe Hû!?


    Bedenin Birlenmesi

    Hizmet sahibi pir bir taraftan gülbangını okurken diğer taraftan Hakk?a yürüyen canın üzerindeki giysileri çıkartır; giysiler, kimi bölgelerde mezara konur ya da üzerine giydirilir: Sonra yere serilen yastıksız ?son yolculuk döşeği?nin(rahat döşeği-Hak döşeği) üzerine ?doğrulup kalktığında Kerbelâ ile yüz yüze gelecek biçimde? yerleştirilir. Ve ardından ?Hak-Muhammet-Ali?, denilerek ?bedenin birlenmesi?ne geçilir: Önce Hakk?a yürüyen canın bedeninin dâr duruşu alması sağlanır. Bunun için erkek ise eller göbek hizasında, kadın ise eller göğüs hizasında birlenir. Sonra ayak tarafına geçilir; ayaklar, başparmaklarından bir bez ile birbirine bağlanarak ?mühürlenir?.


    Masumiyetin simgesi olan ?kefen bezi?, bedenin başını ve ayaklarını kapatacak biçimde örtülür: Hakk?a yürüyen can yetişkin ise ?yol?a bağlılığı belirten ?ikrar kemeri?; ikrar vermemiş genç bir can ise ?kırmızı bir kuşak? başucuna konur. Canın güdümünden çıkan bedenin, yapısında oluşan gazları ortama salması durumunda belirecek olumsuz kokuları ?maskelemek? üzere ?tütsü? yapılması gelenektendir.


    Delili uyandıracak hizmetli meydan alır ve Hakk?a yürüyen canın başucuna çerağ tahtını(sehpa) yerleştirir: Çerağ tahtına koyduğu üç mumu, ?Hak-Muhammet-Ali?, diyerek uyandırır. Böylece ?tanık bilinç? anlamında Tanrı, son yolculuğuna çıkarak ?devriyeye? katılacak olan canın huzuruna çağrılır.


    Yıkama Erkânı

    Yıkama erkânında hizmet sahibi pir-mürşit-rehber ya da pir-ana, mürşit-ana, rehber- anadır: Hakk?a yürüyen canın erkek ya da kadın olmasına göre kadın ya da erkek iki hizmetli de yardımcı olur. Eğer pir-mürşit-rehber ya da pir-ana, mürşit-ana, rehber-ana yoksa musahipli kadın ya da erkek bu hizmeti yürütebilir. Musahipli de bulunmuyorsa bu hizmeti, yetişkin ve kendini hazır hisseden kadın ya da erkek herhangi bir yol canı yerine getirebilir. Ayrıca eşler ve kardeşler birbiri için bu hizmeti yürütebilirler.


    Hizmete başlamadan önce ılık su, kullanılamamış sabun ile üç adet sünger ve üç çift eldiven hazırlanır. Birisi hizmet sahibi pir, diğer ikisi hizmet sahibine yardım eden hizmetliler için olmak üzere üç adet ?ağız-burun maskesi? ya da ?ağız-burun bezi? hazır bulundurulur.
    Sonra hizmet sahibi pir ve yardımcıları bedenin, yıkanmak üzere teneşire taşınma işlemine geçerler Teneşir bir bakıma ?canın terk ettiği bedenin doğaya lokma olarak sunulmadan önce yatırıldığı bir kucak? olarak algılanır. Beden, ?rahat ettirildiği? mekândan alınmadan önce üzerindeki örtüler ?Bismişah! Ya Hızır!?, yardım-çağrı sözünün eşliğinde yöntemine uygun biçimde kaldırılır: Üzerinden kaldırılan örtüler ?elden ele taşınmaz?; tam tersine örtüyü ilk kaldıran hizmetli onu yere bırakır; alacak olan onu yerden alır. Üzerinden örtüleri alınan beden eğer kadın ise göğüsleri, erkek ise göbek ile dizkapağı arasını kapatacak biçimde kefenden kesilen parça bezle kapatılır. Daha sonra başından, göbek hizasından ve ayakuçlarından tutarak kaldırılır: Bu sırada ?Bismişah! Ya Hızır!?, yardım-çağrı çekilir. Teneşire konmadan önce yere indirilir; ardından yine ?Bismişah! Ya Hızır!?, yardım-çağrı eşliğinde kaldırılıp teneşire konur.


    Hizmet sahibi pir sağ başucuna, hizmetliler ise bedenin sol yanına geçerler ve dâr?a dururlar. Hizmet sahibi pir düşük sesle şu gülbangı verir:
    ?Bismişah Allah Allah! (?) kızı ya da oğlu (?) Hakk?ın rızası için bedenini yıkamaya niyet ettik. Biz ondan razı olduk; Hak da razı olsun. Gerçeğe Hû!?.
    Gülbank okunduktan sonra yıkama işlemine geçilir: Hizmetlilerinin yardımıyla hizmet sahibi pir bedeni başından ve omzundan tutar; bedenin üst bölümüne oturmaya yakın bir duruş verir. Bağırsaklardaki gaz ve dışkının çıkmasını sağlamak üzere karın boşluğunu yukarıdan aşağıya doğru üç kez sıvazlar. Ön ve arka kısım sabunla yıkanır; bir parça pamukla dışkı yeri kapatılır. Eldiven ve sünger değiştirilir. Ardından ıslak bir bezle ağız-içi, burun-delikleri ve kulak-içi temizlenir; dudaklar ile burun deliklerinden ve kulaklardan üçer kez su akıtılarak bu organlar temizlenir. Baştan başlanarak sırasıyla bedenin arka tarafına, ön tarafına, sol koluna, sağ koluna, sol bacağına sağ bacağına, sol ayağına sağ ayağına sabun sürülüp ovulur; bunu söz konusu organlara üç kez su dökülerek gerçekleştirilen arındırma işlemi izler. Bolca su döküldükten sonra yıkama hizmetinin sırlanmasına geçilir.


    ?Bismişah! Allah Allah!?, diyerek iki kaşın arasından başa üç kez su dökülür: Sağ ve sol başparmaklarla alnın ortasından başlanıp sağ ve sol yan sıvazlanır. Ardından sol baş omuzdan bele değin bedenin sol tarafına üç kez; aynı şekilde bedenin sağ tarafına üç kez su dökülür ve beden önden arkaya doğru sıvazlanır. Bundan sonra önce sol bacak, ardından sağ bacak bileklere değin; önce sol ardından sağ ayak üçer kez su dökülerek sıvazlanır. Sonunda baştan ayağa üç kez su dökülür ve her defasında ?Hak-Muhammet-Ali? denir. Kullanılmamış iki havlu getirilir birisiyle başını-yüzünü ve belden yukarısı, diğeriyle belden aşağısı iyice ovulur ve kurulanır. Daha sonra ?Arılık duruluk suyu olsun!?, denilerek ayakucuna denk gelen teneşir üzerine üç damla su(teneşir suyu) dökülür.
    Böylece yıkama hizmeti ?sırlanmış? olur. Hizmet sahibi pir bir sırlama gülbangı okur:

    ?Bismişah! Allah Allah!

    Tanrı?nın çocukları olan hava, su, toprak ve ateşten varlığa geldin; önce can idin sonra beden oldun. Derken yol?da Hak kapısı olarak algılanan ağızdan doğdun: Dil oldun, tel oldun, söz oldun, harf oldun. Sese dönüşüp canlı-cansız her şeye sızdın; toprak donuna büründün, ateş donuna büründün, su donuna büründün, hava donuna büründün; devriye oldun miracını tamamlamak için koştun durdun.

    Yolun açık, mekânın nur olsun. Hak-Muhammet-Ali yolunu aydınlatsın. Mansur dâr?ın olsun; Fazlullah, Nesimi ve Hz Hüseyin şahidin olsun. Pir Sultan Abdal didarın olsun!

    Her hizmetin görüldü: Bizden yana helali hoş olsun. Bu meydan senden razı oldu, Hak da senden razı olsun. Dil bizden, şefaat Hak?tan olsun! Gerçeğe Hû!?
    Sırlama hizmetinin tamamlanmasından sonra önce eller, ardından ayak başparmakları birlenir ve kefenleme işlemine geçilir:


    Kefenleme Erkânı

    Yıkama hizmetinin sırlanmasından sonra ?Hakk?a yürüme gömleği? (bâtın gömleği, yolculuk gömleği, ahiret gömleği, yakasız gömlek, kefen) bedene giydirilir. Ardından ?eteklik? adını alan başını ve ayakuçlarını 40 cm geçecek boyutta biçilen iki ayrı bez katından oluşan parçalar ile beden tümüyle örtülür. Sırlanan bedenin tabuta konulması ya da mezara indirilmesi sırasında bozulmaması için önceden hazırlanıp ayaklarına, beline ve boynuna gelecek biçimde yerleştirilen ?sargı bezleri? (bağlama ipleri) yöntemine göre düğümlenir. Sırlanan beden bu sargı bezlerinin üzerine sırtüstü yatırılır.


    Eğer tabut hazır ise ya da tercih edilmesi durumunda bu işlemler tabutun içerisinde yapılır. Hak-Muhammet-Ali adına sargı bezlerinden birincisi omuz, ikincisi bel, üçüncüsü ise ayak bilekleri hizasında düğümlenir. Bu düğümler(bağlar), beden toprağa verildiğinde çözülür. Belirtmek gerekir ki erkek kefeni üç parçadan(Hakk?a yürüme gömleği, eteklik ve sargı), buna karşın kadın kefeni beş parçadan(Hakk?a yürüme gömleği, eteklik, sargı, baş bezi, göğüs bezi) oluşur. Göğüs bezi ile baş bezi, bezden uygun ölçülerde kesilen parçalardır. Böylece ?kefenleme erkânı? sırlanmış olur.
    Hizmet sahibi pirin edep-erkân demesiyle tabut baş, bel ve ayakuçları hizasından üç çift insan tarafından sağlı-sollu tutularak ?Bismişah! Allah Allah!?, sözlerinin eşliğinde omuzlanır. Bulunduğu kapalı mekândan çıkarılmadan önce dışarıda bekleyen canlar, eşik ağzından başlayarak ortası yol olacak biçimde sağlı-sollu saf tutarlar: Tabutun önünde yürüyen hizmet sahibi pir saf tutan canlara, ?Gerçekler aşkına! Hak yolculuğuna çıkan (?) can için edep-erkân!?, der. Saf tutan canlar, ?Gerçekler aşkına Allah Allah!?, diye karşılık verir. Tabut önlerine geldiğinde her can ellerini tabuta dokundurur; kalp-dudak yaparak ?veda niyazı?nı gerçekleştirir. Ardından tabut diğer hizmetlerin görülmesi için meydandaki ?sunak taşı?na (musalla taşı) konur.


    Bu sırada; ?Hak-Muhammet-Ali bu cana don değiştirip yeniden aramıza dönmeyi nasip eylesin. Hakk?ın huzurunda Ehlibeyt adına, Sırr-ı Nebi pirimiz üstadımız Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli demine-devranına ?Hû!?, diyelim ve analım candan?, denir. Ve ?anma? anlamında bir düvazimam (düvazdehimam) okunur:

    Muhammet Ali?yi candan sevenler
    Yorulup yollarda kalmaz inşallah
    İmam Hasan?ın yüzünü görenler
    Şah Hüseyin?den mahrum kalmaz inşallah


    Zeyenelabidin?den bir dolu içtim
    Muhammet Bakır?dan kaymadım coştum
    İmam Cafer?e yardım ulaştım
    Bundan özge yollara sapmaz inşallah


    Musa-i Kazım?dan gelen erenler
    Can baş feda edip cemler görenler
    İmam Rıza?ya ağı verenler
    Divanda şefaat bulmaz inşallah


    Bir gün olur okuturlar defteri
    Şah olanın belindedir teberi
    Uyanırsa Taki, Naki, Askeri
    Açılan güllerimiz solmaz inşallah


    Şah Hatayi?m bu iş bizi bitire
    Özü kata gör ulu katara
    Mehdi şavkları şu cihanı tutara
    Şah oğluna sitem olmaz inşallah

    Helallik Meydanı

    Hakk?a yürüyen can sunak taşının üzerine ayağa kalkıp doğrulduğunda Kerbelâ ile yüz yüze gelecek biçimde yerleştirilir. Tabut sunağa indirildikten sonra hizmet sahibi pir sunak taşının baş tarafına, varsa musahibi ve diğer yakınları sol baş tarafına geçerler; erkâna katılan topluluk sunağın çevresinde halka oluşturacak biçimde saf tutarlar.
    Pir, Hakk?a yürüyen canın ?son mihmanlığını? canlandırmak üzere Hatayi?den bir düvazimam okur:


    Çok cevir eyleme aziz sultanım
    Bugün ben mihmanım canlar içinde
    Sakın incitmeyesin cananım
    Bugün ben mihmanım canlar içinde


    Evliyalar katarına dizildim
    Kırklar ile bile oldum ezildim
    On İki İmam defterine yazıldım
    Bugün ben mihmanım canlar içinde


    İmam Hasan?dan gördüm ben bir nişan
    Şah Hüseyin oldu gözüme gülşan
    Zeynelabidin?den aklım perişan
    Bugün ben mihmanım canlar içinde


    İmam Bakır?dan da bir nişan gördüm
    Hazreti Cafer Sadık idi virdim
    Muhabbete beli, meydana girdim
    Bugün ben mihmanım canlar içinde


    İmam Rıza?ya verdim bir selam
    Taki?ye, Nakiye eylerdim divan
    Musa-i Kazım?dır dilimde kelam
    Bugün ben mihmanım canlar içinde


    Askeri Mehdi âlemin serveri
    Gül gibi kokar Muhammed?in teri
    Erenler vermezler gizlidir sırrı
    Bugün ben mihmanım canlar içinde


    Şah Hatayi?m tanıyalım biz de
    Gamber Ali?den getirir de meze
    Can bir emanettir kulağım seste
    Bugün ben mihmanım canlar içinde


    Daha sonra hizmet sahibi pir helallik hayırlısını verir: ?Bismişah... Sevgili canlar, Hakk?a yürüyen bu canı nasıl bilirdiniz??, der.

    Tören meydanında toplanmış olan canlar; ?İyi bilirdik. Ruhu yeni bedenler bulsun; dondan dona taşınsın!?, diye karşılık verirler.

    Dede bu kez; ?Yapısındaki olanaklardan varlığa geldiğimiz Hak da sizlerden razı olsun?, der. Ve ?Ey canlar! Hakk?a yürüyen bu yol eri, sizin içinizde yedi, içti; kondu, göçtü; sizlerle birlikte yaşadı, kim bilir belki hak yedi. Hakk?a yürüyen bu canın üzerinde maddi ya da manevi bir hakkınız olabilir; varsa helal ediyor musunuz??, diye sorar.

    Meydan erenleri; ?Hakkımız varsa helal ediyoruz. Hak-Muhammet-Ali yardımcısı olsun. Ruhu yalnız kalmasın, mekânı yeni bedenler olsun.?, diye yanıt verirler.
    Pir helallik sorusunu üç kez yineler; cem erenleri bunu üç kez yanıtlar.
    Helalliği aldıktan sonra pir şu gülbankı okur:


    ?Yüce Tanrım, can kıblesine döndük sana yakarıyoruz. Hakk?a yürüyen can senin âşığındır; Sen Canan?sın, o can. Şimdi canı, bedenini terk etti; bedeni toprağa dönecek, canı ise sana. Aklı ortada kaldı: Canan?ım, özün eyleme geçsin, yeni bedenler oluşsun ya da yeni bedenler ölmeden evvel ölsün ya da yaşarken dirilsin, Hakk?a yürüyen canımızın canına can olsun, aklına akıl; dondan dona yürüyelim; sızıntılarını toplayalım canlı-cansız her şeyden. Sızıntılardan derecikler, dereciklerden ırmaklar, ırmaklardan denizler oluşturalım. Atalarımızla, pirlerimizle, mürşitlerimizle buluşalım. Buluşalım ki onun kötülüklerini silebilelim, iyiliklerini çoğaltabilelim.


    Yaşamın, ölümün saklayamayacağı bir sırrı vardır: bu; sırra ermek için canımızı dünyasal bağlarından kurtaralım. Dünyasal bağlardan kesin kurtuluş olduğu için ölüm sır saklayamaz. Hakk?a yürüyen canımızın açıkta kalan sırrına, canımızı maddenin denetimi dışına taşıyarak ulaşalım. Ulaşalım ki sırrımız düşmanlarımızın eline geçmesin.


    Pir Ali, mürşit Muhammet ve Ehlibeyt yüzü suyu hürmetine Üçler, Beşler, Yediler, Onikiler, Ondörtler, Onyediler ve Kırklar bize yardımcı olsun, yol göstersin. Hakk?a yürüyen canımızın arkasından yaptığımız bu helallik töreni gönül defterine kayıt edilsin, silinmesin hatırlansın.
    Gerçeğe Hû!?.
    Hayırlının okunmasından sonra ?Helallik Meydanı? erkânı tamamlanır.


    Cenaze Meydanı

    Daha sonra cenaze meydanı açılır: Hizmet sahibi pir; önce açılan cenaze meydanında ?cenaze niyazı?nın nasıl yapılacağını açıklar. Daha sonra;
    ?Hak-Muhammet-Ali?, diyerek tekbir getirir: Meydan erenleri, ?sunak taşı?ndaki(musalla taşı) canın ayağa kalkması durumunda onunla yüz yüze gelecek biçimde bir düzen alır ve ayaklar mühürlenmiş, kollar göğüste çapraz, baş öne eğik olarak gerçekleştirilen ?dâr duruşu?na geçer. Bu sırada cenaze niyazı için ?niyet? edilir:

    ?Bismişah... Hakk?a yürüyen can için Yüce Tanrım durdum sana duaya; uydum Üçler, Beşler, Yediler, Onyediler, Kırklar ve Oniki İmam?a.?
    Ardından hizmet sahibi pir;
    ?Yüce Tanrım, Can kıblesine döndük, düşündük seni keşfettik. Var olan olduğu için bir var edenin bulunduğunu, var olanların varlığının senin varlığını kanıtladığını öğrendik. Muhtacız sana Tanrım, aklına muhtacız. Bizi aklından mahrum etme. Yalnız senin aklını izler, sana taparız. Bağışla bizi Tanrım; sana yürüyen, sana uçan canını bağışla.?
    Hizmet sahibi pir, ?Hak-Muhammet-Ali? diyerek ikinci tekbiri getirdikten sonra şöyle seslenir:

    ?Bismişah...
    Hakikat abdestini aldık eyvallah. Günahımız sevabımız boynumuzda niyaza geldik. Şah medet mürvet ya Cananım, dâr?ına niyaza geldik.
    Ezelden seyrettik biz bu âlemi; Güneş doğmadan, Ay doğmadan, Ay?dan, Gün?den ezelden. Bu mülke biz taa ezelden gelmiş-gitmiş idik. Günahlarımızı sevaplarımızı bir mizanda tartmış idik. Binbir handa yatmış idik. Konağımız ışık, handan ezelden. Cananı gördük hoş olduk; özümüzü tanıdık yol olduk.


    Ana rahmine düştük kızıl kan olduk, kandan ezelden. Canımız acıktı geleceğe koştuk; çabalarımızı mihman ede ede, düşlerimizi bir kura bir kıra bugünlere geldik. Kalbimizi hızlandırıp iç ısımızı yükselttiğimizde gönül suyumuzu buharlaştırdık: Yeri geldi güdemedik, bulut olduk, vadileri, dağları-tepeleri aştık. Sonra rüzgârla buluştuk ?gebe? kalıp ağırlaştık başladık süzülmeye, damla damla düşmeye yaprakların-çiçeklerin üzerine: İşte böyle böyle kendimize döndük?

    Şah medet Mürvet Cananım, Hakk?a yürüyen canımızın yeni bedenler edinmesini, beden edinme gailesi içinde unuttuğu geçmişini anımsamasını, anımsayarak hapishanesinin zincirlerini kırmasını, yeni bedenlerde özgürce dolaşarak ölümsüzlük kazanmasını niyaza geldik.Niyazımız Hak katına taşınsan, Hak niyazımızı kabul etsin.
    Hû gerçeğe?
    Hizmet sahibi pir, ?Hak-Muhammet-Ali? diyerek üçüncü tekbiri alır ve;
    ?Bu can Hakk?a yürüdü; hisseden doğanın bir temsilcisi olarak yaşarken kendi ölümsüzlüğünü yakaladı. Bu nedenle ölümsüz doğanın bir parçası oldu. Bedeninin bilgeliğiyle buluşmanın verdiği güçle sonsuz devinimli ve yanılgısız doğanın aklıyla, yani Tanrı?yla buluştu. Ölümün olmadığı doğada Hakk?a yürüdükten sonra yeniden dirildi.

    Rahat uyu; senin canına, aklına beden olacağız. Binlerce bedene taşıyacağız canını, aklını, inancını. Sen yaşarken kendi bedeninde binlerce kez ölmedin mi? Binlerce kez dirilmedin mi? sevgili can; şimdi başkalarının bedeninde dirileceksin; canlı-cansız her şeye sızacaksın ve sonsuza kadar yaşayacaksın.
    Gerçeğe Hû?


    Hizmet sahibi pir, ?Hak-Muhammet-Ali? diyerek son kez tekbir getirdikten sonra şöyle seslenir:

    Canlar bir de Hakk?a yürüyen canımıza söz verelim; O hal diliyle konuşsun, biz dinleyelim:

    ?Tenim sunak taşında, canım ruhlar âleminde. Zâhir âlemde-can gölgemde bir ömür sürdüm; yedim-içtim; kondum-göçtüm. Bâtınımdan gelen seslere ilgisiz kalmadım. Doğa çağırdı, Tanrıma koştum. Belki kiminizi üzdüm, belki kiminizin hakkını yedim. Yaptımsa bütün bunları bilmeyerek yaptım; bilmemek benim kusurlarımı ortadan kaldırmaz. İşte hepinizin huzurundayım: Hepimiz için geçerli yasa; Hak?tan geldik Hakk?a gideceğiz. Haklarınızı helal edin.

    Bunu niyaza geldim. Yaşam gelip geçicidir. Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli?nin; ?Benim üç iyi dostum vardır: Ben ölünce birisi evde kalır, birisi yolda kalır, birisi benimle birlikte gelir. Evde kalan malımdır, yolda kalan ailem ve yakınlarımdır, benimle birlikte gelen ise iyiliklerimdir? sözlerini unutmayın. Beni bedensiz bırakmayın, bana acı çektirmeyin. Sırrımız ortada kalıp ?utancından? kıvranmasın. Allah Eyvallah! Gerçeğe Hû!?

    Daha sonra hizmet sahibi pir sözlerini şöyle sürdürür:
    ?Sevgili canlar, Hakk?a yürüyen bu canımızı dinledik, onu bedensiz bırakmayalım. Bu canımıza beden olamazsak, bedensiz olarak aramızda dolaşır, beden bulmak için kıvranır durur. Ona bu acıyı çektirmeyelim. Soruyorum sizlere; ?-Bu cana beden olmak istiyor musunuz???

    Meydan erenleri; ?Allah Eyvallah!?, der. Pir bu soruyu üç kez yineler, cenaze meydanındaki canlar üç kez yanıtlar.
    Pir, töreni şöyle bağlar:

    ?Hak da sizden hoşnut olsun. Bu törenimiz, bu törendeki sözlerimiz, gönül defterine kayıt edilsin. Hatırlansın, unutulmasın.
    Gerçeğe Hû!?


    Mezarlık erkanı

    Mezarlıklarda Aleviler için Kerbelâ yönlü sunak taşı konulmadığı için Hakk?a yürüyen can mezarın yanında uygun bir yere, ayağa kalktığında Kerbelâ ile yüz yüze gelecek biçimde indirilir. Törene katılan canlar, halka oluşturarak saf tutarlar. Hizmet sahibi pir bir ?veda konuşması? yapar: Ana adı öne çıkarılarak Hakk?a yürüyen canı saf tutanlara tanıtır; yaşamını kısaca özetler; dâr?dan indirme erkânından söz ederek veda konuşmasını bağlar. Gerek duyarsa duygularını belirtmek üzere kimi canlara söz verir.

    Ardından zâkirler hizmet sahibi pirden ?el alarak? meydana geçerler; Hakk?a yürüyen canın ayakucunda dâr?a durarak hizmete başlarlar. Zâkirler üç düvaz bir nefes okur. Daha sonra tercihen musahipli canlardan iki çift ?veda dansı? anlamında bir semah döner. Bu hizmetlerin yerine getirilmesiyle ?mezarlıkların üzerinde dans eden yaşam? ile bağlantı kurulmaya çalışılır.
    Tabutun altından geçirilmek koşuluyla baştan, ortadan ve ayak tarafından olmak üzere üç adet uzun iple üç çift hizmetli Hakk?a yürüyen canı, Kerbelâ yönlü kazılan mezara indirir. Tabut mezara indirildiğinde hizmet sahibi pir tarafından ?helallik meydanı?ndan ya da Hakk?a yürüyen canın evinden alınan ve çıkın edilen ?rızalık toprağı? Hakk?a yürüyen canın musahibine ve yakınlarına uzatılır: ?Rızalık toprağı?, mezara serpilerek ?helalleşilir?.

    Helalleşme erkânının tamamlanmasından sonra küreklerle, sürekli el değiştirilerek toprak mezara doldurulur. Küreğin ?el değiştirmesi?, elden ele değil, yere bırakılıp-yerden alma biçiminde gerçekleştirilir. Mezar toprak ile dolduktan sonra üçlü ya da onikili Çerağ (mum, delil), hizmet sahibi pir gülbangını verdikten sonra uyandırılır. Uyandırılan çerağlar mezarın baş tarafına yerleştirilir. Bir başka hizmetli getirdiği bir sürahi suyu ?enlemesine? olmak üzere ayakucuna-ortasına ve baş tarafına döker. Sürahide kalan sudan ?Bismişah! Ya Hızır!?, diyerek çerağların dibine üç damla damlatır. Pir gülbank verince erkân sırlanmış olur.

    Hakk?a yürüyen canın musahibi, eşi ve yakınları mezarın sol başında ve biraz açıkta yarımay biçiminde saf tutup dâr?a dururlar. Başta hizmet sahibi pir olmak üzere törene katılan tüm canlar niyaz ederek onların acısını paylaşırlar, yani baş sağlığı dilerler.
    Böylece cenaze erkânı tamamlanmış olur.
     
  2. sanem_62

    sanem_62 Daimi Üye

    Faydalı bir paylaşımdı canım bilmediğim bu konuyu fazlasıyla istifade ettim emeğine yüreğine sağlık canım teşekkürler
     

Sayfayı Paylaş