Dünyada her toplumun/topluluğun bir inancı bulunmaktadır ve bu inançlarına uygun olarak da cenaze törenleri yapmaktadırlar. Alevi toplulukları da inanç sistemlerine uygun olarak, cenaze törenlerinin gereklerini yerine getirmektedirler. Alevilerde yaşanılan yerleşim alanının kentsel ya da kırsal olmasına ve öğrenim durumuna göre, ölüm olgusuna bakış, yakınlarını kaybedenlerin gösterdikleri tepkiler ve de ölü gömme biçim ve geleneklerinde bazı nüanslar gözlenebilmektedir. Bu küçük farklılıkların temelinde Alevi topluluklarının inanışlarında cenazeyi kaldırmak/gömmek için belli bir vakit sınırlamasının olmaması ve cenazenin nereden ve de nasıl kaldırılacağına dair kesin bir dinsel emir bulunmaması yatmaktadır. Bu topluluklarda cenazenin bekletilmeden bir an önce toprağa verilmesi gerektiği düşüncesi yaygın olmasına karşın, cenaze güneşin doğuşundan batışına kadar defnedilebilmektedir. Yine bin yılı aşkın bir tarih boyunca bu topluluklarda cenazesini camii veya mescide götürme gibi uygulama yer alamazken, günümüzde bu tür uygulamalara da rastlanmaya başlanmıştır. Kent yaşamına geçişle birlikte, içinde bulunan yapıda cenaze kaldırma belediyeler kanalıyla bir sisteme bağlandığı için, Alevi öğreti sisteminde bulunmayan camii ve hoca geleneği de sonradan uygulama açısından Alevi topluluklarda 1950’li yıllardan sonra yer almaya başlanmıştır. Kent ortamında pirim yapan camii ve hocalar, bir takım sorunları ve tatsız olayları da beraberinde getirmiştir. Örneğin kimi camilere Alevi (halk arasındaki yaygın adı ile “Kızılbaş”) cenazelerinin getirilmesi hoş karşılanmamış ya da kimi hocalar cenazelerin Alevilere ait olduğunu hissettiğinde/öğrendiğinde cenazeyi yıkamamak ve cenaze namazını kıldırmamak istemesi gibi olumsuzluklar ortaya çıkmıştır. Ayrıca meşrulaşan bu sistemle birlikte, kimi hocalarında gerek cenazenin yıkanması ve defnedilmesi sırasında gerekse ölen kişinin üç, beş, yedi, kırk ve elli ikinci günlerinde okudukları dua (gülbang) ve mevlüt dolayısıyla elde ettikleri bol kazanç nedeni ile bu işi tam bir ticarete dönüştürmüşlerdir. Dahası dua ve mevlütün okunması sırasında, hocaların elde ettikleri bu fırsatı değerlendirerek, kendi Sünni-Ortodoks yapıdaki- düşüncelerini yaymaya çalışmaları, yani Alevileri Sünni inanç biçimine göre koşullandırmak için yoğun çaba sarf etmeleri de sorunun bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Kimi Aleviler cenaze törenindeki bu tür uygulamaları, Sünnileştirme yani asimilasyon çabaları olarak algılamaktadır. Bu tür uygulamaları, kendi inançlarına karşı yapılmış/ yapılmakta olan hoşgörüsüzlük ve saygısızlık olarak da kabul ettikleri için “Alevi olarak doğuyoruz. Sünni olarak ölmek istemiyoruz” diyerek şiddetle eleştirmektedirler. ALEVİLİKTE ÖLÜMÜ ANLAMLANDIRMA Ölümün, Alevilikte başlıca iki yorumu bulunmaktadır. Birincisi “biyolojik ölüm”dür. Biyolojik ölümü, “ölme”, “ölüm”, “kalıbı dinlendirmek” ve “Hakk’a yürümek” gibi terimlerle dile getirmektedirler. Bu terimlerden “kalıbı dinlendirmek” ve “Hakk’a yürümek” ölümün bir son olmadığını yeni bir durumun başlangıcı olduğu inanışından kaynaklanmaktadır. Burada sözü edilen kalıp bedendir ve beden yaşlanmıştır, yorulmuştur ya da hasar görmüştür işlevini yerine getirmeyecek durumdadır. Bu durumda beden (kalıp) terk edilir. Kalıbını terk eden, Tanrıdan gelmiştir, Tanrıya dönecektir. Bu nedenle de, Hakk’a ulaşmak üzere kalıbı terk eder (Hakk’a yürür) denilmektedir. Yani ölüm/ölme, Tanrıya ulaşmak/öze yeniden kavuşmak olarak kabul edilmektedir. İkinci ölüm ise, “Nasip (ikrar) törenindeki ölüm”dür. Bu ölüm, Alevilerce “ölmeden önce ölmek” ve “ölmek” terimleri ile ifade edilmektedir. İkrar törenindeki ölmek, iradi bir ölümdür ve bu aşama Alevi eğitiminin belki de en çarpıcı ve en zorlu aşaması olarak kabul edilmektedir. ALEVİLİKTE ÖLMEK (İKRAR ALMA VE İKİNCİ DOĞUM Aleviler öğreti yolunda, bütün tutkulardan, aşırı isteklerden, dünyaya bağlı geçici dileklerden, eğilmelerden kurtulmaya ve özünü gerçeğe adamaya yani öğretiyi benimseyip yola girmeye -“İkrar (Nasip) Alma”-, “ölmeden önce ölmek” demektedirler. Bu öğreti için, kişinin kendi isteğiyle maddi ve manevi dileklerinden tümden vazgeçmesiyle (yani iradi olarak ölmekle), mana aleminde, ruh bakımından hayat bulacağına inanılmaktadır. Alevilikte benimsenmiş olan Batıni yorumda iradi olarak ölen yani ikrarını alan can, dünyaya yeniden gelmiş gibidir. Yani, insanların yaşamları boyunca yaptıkları pek çok şeye, ölümle karşılaştıklarında pişmanlık duyacak olmaları ve “bir daha dünyaya gelsem böyle yapmazdım” düşüncesine varmaları “ikrar töreni”ile canlara kavratılmaktadır. Böylece insanın son veda anındaki hesaplaşmasını, önceden ikrar töreninde yaşayan Aleviler, kendilerini yeniden doğmuş olarak kabul ederler ve bu olayı da “ikinci doğum” olarak adlandırırlar. Yola girmenin ön koşulu olan “ölmeden önce ölmek” (iradi olarak ölmek ), Aşık Veysel tarafından şöyle dile getirilmiştir: Topraktandır cümle beden Nefsi öldür ölmeden Böyle emretmiş yaradan Yine iradi olarak ölmeyi ve ikinci doğumu Şâhi bir nefesinde şöyle anlatmaktadır: Dört kapı selâmın verip aldılar, Pirim huzuruna çekip yettiler; El ele, el Hakk’a olsun dediler, Henüz mâsum olup cihana geldim. Münire Bacı da bu doğumu bir nefesinde: Doğdum iki âneden [FONT=Book Antiqua]Kimdir beni taneden [FONT=Book Antiqua]Mürşidim imdat eden [FONT=Book Antiqua]Haydariyim, Haydari. [FONT=Book Antiqua]biçiminde dile getirir. Nefeslerde de belirtilen, Alevilikte yapılan ikrar töreninden sonra, yola girenlerin kendilerini yeniden doğmuş gibi hissetmektedir. [FONT=Book Antiqua]Alevilikte yola giren kişi, kendisini tüm kötülüklerden, istenmeyen davranışlardan arındırmış sayılır. Bundan sonra geride kalan yaşamı boyunca pişmanlık duyacağı şeyleri yapmamaya çalışır yani arındırılmış halde kalabilmek için çaba gösterir. [FONT=Book Antiqua]ALEVİLİKTE ÖLÜM (HAKK’A YÜRÜMEK / KAVUŞMA [FONT=Book Antiqua]Alevilikte biyolojik ölümün “Tanrıya yeniden kavuşmak” olarak kabul görmesinin ana nedeni; nesnelerin, düşüncelerin yoktan var olmayacağına inanılmasıdır. Heterodoks yapıdaki bu öğretiye göre, İnsan-Evren-Tanrı bir bütündür (vahdet-i vücud); bundan dolayı evrendeki nesneler ve düşünceler Tanrının varlığından kaynaklanmakta ve bu durum (ölüm), varlığın (insanın) öze dönüşümü olmaktadır. [FONT=Book Antiqua]Hakk’a yürüyen “can”ın aslında ölmediğine öze (Tanrıya) geri döndüğü inanışına Alevi-Bektaşi menakıbnamelerinde sıkça rastlanır. “Cenazeye İmam Olmak” biçiminde de ifade edilen bu duruma dayanak olarak şu söylence anlatılmaktadır: “Hz. Ali’nin ölmeden önce vasiyeti üzerine, cenazesi evden almak üzere gelen kişiye verilir. Hz. Ali’nin cenazesini devenin üzerine yükleyip, oradan uzaklaşan yüzü örtülü yabancıyı Hz. Ali’nin oğulları gizlice takip ederler. Bir ara yüzündeki örtünün açılmasıyla, cenazeyi alıp götürenin de Hz. Ali olduğunu görürler”. Yani bu düşünce de ölüm, aslında bir yok oluş değil, bir dönüşümdür. Bu söylence, birçok Alevi-Bektaşi deyişine ve söylencesine de kaynaklık etmektedir. Hatai’nin, bu olayla ilgili dörtlüğü ise şöyledir: [FONT=Book Antiqua]Ali’dir cesetin kendisi yuyan [FONT=Book Antiqua]Yuyup kefeniyle tabuta koyan [FONT=Book Antiqua]Ali’dir devesin kendisi yeden [FONT=Book Antiqua]Hak ile Hak olan Arslan Ali’dir . [FONT=Book Antiqua]Tanrısal bir varlık olan insanın öz olarak yok olmayacağı inancını Aşık Ali İzzet Özkan şöyle anlatmaktadır: [FONT=Book Antiqua]Cenazeme imam oldu nazarım [FONT=Book Antiqua]Öldüren de benim ölen de benim [FONT=Book Antiqua]Mezarımı elim ilen ben kazdım [FONT=Book Antiqua]Ağlayan da benim gülen de benim [FONT=Book Antiqua]Allah gizli değil sana benziyor [FONT=Book Antiqua]Canı katı teni bana benziyor [FONT=Book Antiqua]Gâh doğar gâh batar güne benziyor [FONT=Book Antiqua]Gidenler de benim kalan da benim [FONT=Book Antiqua]Affedici, bağışlayıcı olan Tanrıdan korkmayan Aleviler, aşk derecesine varan Tanrı-Evren-İnsan sevgisiyle yoğrulmuş dünya görüşüne ve alışılmamış bir öbür dünya anlayışına sahiptirler. 16. Asır Alevi ozanlarından Azmi bu anlayışı şöyle dile getirmektedir: [FONT=Book Antiqua]Esirci misin, koydun cehenneme Arap [FONT=Book Antiqua]Hoca mısın, okur yazarsın kitap [FONT=Book Antiqua]Aslın katip midir, görürsün hesap [FONT=Book Antiqua]Hesabın mı var, yok hancı mısın? [FONT=Book Antiqua]Yüz bin cehennem olsa, korkmam birinden [FONT=Book Antiqua]Rahman ismi nazil değil mi, senden [FONT=Book Antiqua]Günahları bağışlayanım demedin mi, sen [FONT=Book Antiqua]Af et günahımı, yalancı mısın? [FONT=Book Antiqua]Bilirsin ben kulum, sen sultanımsın [FONT=Book Antiqua]Kalbde zikrim, dilde tercemanımsın [FONT=Book Antiqua]Sen benim, canımdan can mihmanımsın [FONT=Book Antiqua]Gönlümün yarisin, yabancı mısın? [FONT=Book Antiqua]13. Asır Alevi ozanlarından Yunus Emre de ölüm sonucunda Tanrıya ulaşmayı, dosta gitmek olarak kabul etmekte ve bu olayı dizelerinde şöyle dile getirmektedir: [FONT=Book Antiqua]Sala verin kasdımıza [FONT=Book Antiqua]Gider olduk dostumuza [FONT=Book Antiqua]Namaz için üstümüze [FONT=Book Antiqua]Duranlara selam olsun [FONT=Book Antiqua]Ortodoks yapıdaki Sünni inanışın aksi bir öteki dünya anlayışını taşıyan Aleviler; Sünni inanç içerisinde yer alan korkutmalara, cennet inancına, cehennem inancına ve Azrail inancına da karşı çıkmaktadırlar. Cumhuriyet döneminin önemli aşıklarından Ali İzzet Özkan korkutmaları anlamsız bulduğunu şu dizelerle anlatır: [FONT=Book Antiqua]Hoca’fendi bizi korkudup durma, [FONT=Book Antiqua]Ahiret ejderha marhane midir? [FONT=Book Antiqua]Nar’ı cehennemi bana gösterme [FONT=Book Antiqua]Kim görmüş, kim yanmış narhane midir? [FONT=Book Antiqua]Katran kazanlarım kaynıyor dersin [FONT=Book Antiqua]Sırat’u mizanda kimi tartarsın [FONT=Book Antiqua]Her adama kırk tane kız verirsin [FONT=Book Antiqua]Yoksacennet’ala k.......ne midir? [FONT=Book Antiqua]Para vereni sırattan geçirdin [FONT=Book Antiqua]Cennetlik ettin uçmaktan uçurdun [FONT=Book Antiqua]Kimisine âb-ı kevser içirdin [FONT=Book Antiqua]Orası inhisar meyhane midir? [FONT=Book Antiqua]Bir dudağı yerde birisi göğde [FONT=Book Antiqua]Doğru söyle zebanilerin nerde [FONT=Book Antiqua]Azap sorgu sual yok mudur burda [FONT=Book Antiqua]Mahkeme ceza evi, dershane midir? [FONT=Book Antiqua]Ulu Tanrı ulu derler amennâ [FONT=Book Antiqua]Kısmet veren bir Huda’dır cihane [FONT=Book Antiqua]Al’İzzet der hocam gel uy zamana [FONT=Book Antiqua]Kutup haktır özgün şerhane midir? [FONT=Book Antiqua]“Tanrı korkusu” yerine “Tanrı sevgisi”nin temel alındığı bu şiirde, tümü ile sevgi, dostluk ve içtenlik içeren bu ifadelerin özünde, Alevi öğretinin insana verdiği etki açıkça görülmektedir. [FONT=Book Antiqua]Biçimci Tanrı anlayışını, kuralcı Tanrısal düzeni eleştiriye, hırpalamaya yönelik bu şiirlerin felsefesi kaynağı, Batı’dan gelen kamutanrıcılık anlayışının Doğu’dan alınan çilecilik felsefesiyle kaynaştırılmasından doğmuştur. Bu felsefeyi oluşturanlar yalnız Anadolu’da yaşayan Alevilerde değildir. Heterodoks muhalefetin, Anadolu başkaldırısı ile birleşmesinden doğan bu öğretiye göre, kabaca; evren Tanrının gerçek olmayan bir görüntüsüdür. Bu anlayışta, yaratan ve yaratılan diye ayrım sanal bir gerçektir. Var olan yalnızca Tanrıdır. O’nu, canlı ve cansız varlıklardan ayrı saymak, “ikilik” yaratmaktadır. Gerçek bozgunculuk, gerçek nifak da budur. Tek varlık ya da varlığın tekliği (vahdet-i vücut) anlayışına göre, Sünni şeriat kuralları, Kur’an’ı Kerim’in biçimini öne alarak yaratan-yaratılan ikiliğini ortaya çıkarır ve bu durum, Tanrı dışında başka bir varlığı kabul etmek ve de benimsemektir ki, bozgunculuğa ve Tanrıyı yadsımaya uzanır. Gerçek küfür (tanrıtanımazlık) işte bu anlayıştır. [FONT=Book Antiqua]Düşünsel dokusunu “Bâtıni” yorumla oluşturan Alevilik, bu ilkeden yola çıkarak Ortodoks Sünni şeriat kurallarının geçersiz, biçimsel kurallarından oluşan bir anlayış olduğunu ileri sürmektedir. Alevilere göre, önemli olan Tanrı ile bir olunacak veya Tanrıda yok olacak yolu bulmak ve bu yolda ilerlemektir. [FONT=Book Antiqua]Heterodoks öğretide yaratıcı diye Ortodoks Sünni kurumlarca öne sürülen, soyut varlığa karşı bir başkaldırı görülmektedir. Yani heterodoksi içinde yer alan topluluk üyeleri, ortodoksiye göre tanımlanan Tanrıyı yadsımakta ve bu kesimin belirlediği düzende, Tanrısal olarak belirtilen kuralları anlamsız bularak buna karşı çıkılmaktadır. Kaygusuz Abdal’ın dizilerinde bu açıkça görülmektedir: [FONT=Book Antiqua]Kıldan köprü yaptırmışsın [FONT=Book Antiqua]Gelsin kullar geçsin diye [FONT=Book Antiqua]Hele biz şöyle duralım [FONT=Book Antiqua]Yiğit isen geç a Tanrı. [FONT=Book Antiqua]Bu tür şiirler (sathiyye) genelde Tanrı anlayışını inkara yönelme değildir. Aksine dinin belli bir yorumuna (Ortodoks Sünni yorum) ve onun getirdiği Tanrısal kurallara yani Tanrı adına, insanların ortaya koyduğu anlayışa başkaldırmaktır ve yermektir. [FONT=Book Antiqua]Kul Himmet de dört büyük melekten söz ederken Azrail için can alıcı değil, canı cana ulaştırıcı olarak bahsederken yine bu anlayış, egemen (Ortodoks Sünni) üslubun dışındadır: [FONT=Book Antiqua]Kudret kelâmını söyler Cebrail [FONT=Book Antiqua]Rıza lokmasını sunar Mikail [FONT=Book Antiqua]Canı cana ulaştırır Azrail [FONT=Book Antiqua]İsrafil ağzında düğündür Muhabbet. [FONT=Book Antiqua]Teslim Abdal ise, ölümün kaçınılmaz olduğunu anlatırken, yaşarken insanın (canın), insanlara (canlara) karşı sorumluluğunu da nefesinde şöyle anlatmaktadır: [FONT=Book Antiqua]Gafil durma şaşkın bir gün ölürsün [FONT=Book Antiqua]Dünya sana bâki değil ne fayda [FONT=Book Antiqua]Ettiğin işlere pişman olursun [FONT=Book Antiqua]Pişmanlığın ele girmez ne fayda [FONT=Book Antiqua]Bir gün seni iletirler evinden [FONT=Book Antiqua]Hakk’ın kelamını kesme dilinden [FONT=Book Antiqua]Kurtulamazsın Azrail’in elinden [FONT=Book Antiqua]Türlü türlü yolun olsa ne fayda [FONT=Book Antiqua]Mürşidin cenaze namazından sonra “filanı nasıl nasıl bilirdiniz?” diye sorduğunda, komşuların ve tanıdıkların “iyi bilirdik” diyerek tanıklık etmesi olayı, insanın insanlara karşı sorumluluğunun nedenli önemli olduğunu anlatmaktadır. Kul Hüseyin de bu olayı dörtlüğünde şöyle dile getirir: [FONT=Book Antiqua]Bir gün olur rast gelince ecele [FONT=Book Antiqua]Komşun iyi demezse halin nice olur [FONT=Book Antiqua]Oku bir kez defterini, hecele [FONT=Book Antiqua]İnkar etme, defterini yazan var. [FONT=Book Antiqua]Bu yolda insanların birbirine karşı olan bu sorumluluğunu, yola giren herkese mürşidi/piri/rehberi öğretmektedir. Bu sorumluluğu öğrenen kimsenin kendini sorgulaması ve eksiklerini, yanlışlıklarını kendisi bulup düzelmesi gerekmektedir. Bu sorgulamayı, Aşık İsmail Daimi şu dizelerle anlatmaktadır: [FONT=Book Antiqua]Ben beni bilmezdim hatır kırardım [FONT=Book Antiqua]Meğer ilmim noksan imiş bilemedim [FONT=Book Antiqua]Ben insandan başka ilâh arardım [FONT=Book Antiqua]Meğer ilâh insan imiş bilmedim. [FONT=Book Antiqua]Bu inancı benimseyen topluluk üyelerinde ölüm insanı Tanrıya ulaştırdığına inanılırken, ölümle birlikte insansı çekişmelerin, düşmanlıkların, kinin ve nefretin Tanrısal öze ulaştığında, o güzellik içinde yok olacağına inanılır. Aşık Veysel bir şiirinde bunu şöyle dile getirmiştir: [FONT=Book Antiqua]Aslıma karışıp toprak olunca [FONT=Book Antiqua]Çiçek olur mezarımı süslerim [FONT=Book Antiqua]Dağlar yeşil giyer bulutlar ağlar [FONT=Book Antiqua]Gök yüzünde dalgalanır seslerim [FONT=Book Antiqua]Ne zaman toprakla birleşir cismim [FONT=Book Antiqua]Cümle mahluk ile bir olur ismim [FONT=Book Antiqua]Ne hasudum kalır, ne de bir hasmım [FONT=Book Antiqua]Eski düşmanlarım olur dostlarım [FONT=Book Antiqua]Evvel de topraktır, sonra da adım [FONT=Book Antiqua]Geldim gittim bu sahnede oynadım [FONT=Book Antiqua]Türlü türlü tebdilata uğradım [FONT=Book Antiqua]Gani viran şen olurdu postlarım [FONT=Book Antiqua]Benden ayrılınca kin ve buzuğum [FONT=Book Antiqua]Herkese güzellik gösterir özüm [FONT=Book Antiqua]Topraktır cesedim, güneştir özüm [FONT=Book Antiqua]Hava yağmur uyandırır hislerim [FONT=Book Antiqua]Alimlerin alimini ölçer biçerler [FONT=Book Antiqua]Hanını hasını eler seçerler [FONT=Book Antiqua]Bu dünya fanidir konar göçerler [FONT=Book Antiqua]Veysel der ki gel barışak küslerim [FONT=Book Antiqua]İnsanın kutsallığı, kendine, çerçevesine olan tüm sorumluluklarının yola giren insana öğretildiği Alevilikte Allah-İnsan-Evren’e bakış açısının, Ortodoks Sünni öğretiden farklı olduğu ortaya çıkmaktadır. [/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT]