Alevi Bektaşi Toplumunda Özel Adlar Ve Deyimler

Konu, 'Alevi İnancı ve İbadetleri' kısmında seyduna_34 tarafından paylaşıldı.

  1. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    ABDAL: Bu sözcük Farsça'da "dervişlik" anlamındadır. Ancak "Kalender" ve "ışık" anlamlarında kullanıldığı da gözlenmektedir. Abdalların, tasavvufta "Kırklar" ile "Yediler" arasında sayıldıklarına da rastlanmaktadır. Örneğin, sofilikte manevi âlemi manen yöneten "ricalûllah" (Tann'nın makam sahibi kıldığı erkekler) sayısı 300'dür. Bunların 40'ına Abdal, 7'sine Büdelâ (Budala), 4'üne Evtâd (Ağaç veya demir kazık), 3'üne Nukabâ (Nakib: vekil, derviş, dede), l'ine de Kutup (Büyük veli) veya Gavs (Ermiş arif) denilmektedir.

    ABDALLAR: Alevi-Bektaşi yolağında Abdallar, Tann'nın sevgilileri arasından seçilen ve manevi âlemin düzenini sağlayan 40 büyükler olarak anılmaktadırlar.

    Rumeli'de batini derviş ve erenler, " Abdalân-ı Rum" (Anadolu Abdalları) adını taşımışlar ve Sünni inancın katı şeriatına karşı, tasavvuf kanalında Alevi-Bektaşi inancının yumuşaklığında marifet ve hakikat kapısını oluşturmuşlardır. "Vahdeti Vücut" (Varlığın Birliği) felsefesi, Yunus Emre'nin dizelerinden fışkıran "Tanrı-insan-evren" sevgisiyle Anadolu'yu kuşatmış; Abdal Musalar, Kaygusuz Abdallar, Hıdır Abdallar ve Pir Sulltan Abdallar gibi "Abdal" lakaplı erenler ile binlerce Hak ve halk ozanlarının deyişleri, düvazimamları ve nefesleriyle günümüze dek süregelmiştir.

    Yola verip yüzsuyun varını toprak ettiler
    Odlara yanmakla buldu varlığı Abdallar... (Enverî)

    Ezelden dost olanlar evliyaya
    Ahiler, gaziler, Abdallar oldu... (Hatayî)

    AB-I HAYAT: İçene ölümsüzlük verdiğine inanılan Ab-ı Hayat, "Bengisu" ve "Gençlik suyu" olarak da anılmaktadır.

    Kuran-ı Kerim'de Musa Peygamber'e yoldaş olan Hızır, Musa şeriatına hakikati üstün kılarak Ab-ı Hayat bağlamında yol gösterici olur...
    Bir söylenceye göre denizde yaşayan İlyas ile karada yaşayan Hızır ve İskender Ab-ı Hayat aramaya başlarlar ve karanlıklar ülkesine dalarlar. Hızır ile İlyas Ab-ı Hayatı bulup içerler, ama İskender'e söylemezler. Böylece Hızır ile İlyas arasında dostluk başlar. Hızır karada, İlyas ise denizde yaşayanların darda kaldıklarında yardımlarına koşarlar. Ve yılda bir kez Hıdırellez (6 Mayıs) gecesi bir gül ağacının altında buluşup görüşürler...

    ADEM: Tanrı'nın balçıktan yaratıp, kendi nurundan nur kattığı, ruhundan ruh üflediği ve meleklerine secde ettirerek yücelttiği beşeri varlıktır.

    Der ki Tanrı:
    "Biz kudretimizi/nurumuzu dağlara taşlara verdik de, onlar korkup almadılar; insan aldı ve taşıyıcımız oldu."

    Bu bağlamda mekândan münezzeh olan Tanrı, insanı yaratmakla kendisine en güzel mekânı seçti ve onun özüne taht kurarak onunla bütünleşti.
    Adem'in bir zahiri (dışsal) bedeni vardır; bir de batini (içsel) âlemi vardır. Bedeni tekil ve şeklidir; içsel âlemi ise çoğul ve zenginliktir.

    Âdem, çekirdek içindeki ağaç gibidir.
    Adem, olgunluğa eren evrenin toplamıdır.
    Adem, kendi suretinde Hakk'ı yansıtandır.
    Adem, Tann'yı gömlek edip üstüne giyendir.
    Adem, Hakk'a eren kamil insandır...
    Hak Teâlâ varlığı Adem'dedir
    Ev anındır, ol bu evde demdedir
    Bilmedi Şeytan bu sırrı gamdedir
    Ol sebepten tâ ebet matemdedir... (Nesimî)

    Bu Âdem dedikleri / El ayakla baş değil Adem mânaya derler / Suret ile kaş değil
    (Kaygusuz Abdal)

    Sen insanı sorarsan / Hakk'tan ayrı değildir Sıfatı zat-ı mutlak / Hırkası çar parenden
    (Kaygusuz Abdal)

    Ademdir Hakk'a giden yol, Hakkı istersen Âdem Ol!
    Adem'e cümle eşya kul, Gel âdeme er bu deme!
    İBRAHİM! sen Âdem'e gel Kamu müşkilin olsun hal!
    "Adem-i mânâ" dan al
    Gel Adem'e, er bu deme
    (Oğlanlar Şeyhi İbrahim)

    Kâmil insan "Zatı mutlak"ın mukayyet (bağlı) olarak zuhurundan (görünmesinden) ibarettir, insan, zahirde (görünürde) Hak değildir, halktır; fakat hakikatte halk değildir, Hak'tır. (Mevlâna)

    Bize her ne sorarsan, Adem'den sor Adem'den! Sırat-ı müstakimi, bu demden sor bu demden! Hızra hayat bu demdir; Kadr-ü berât bu demdir, Feyz-i necat bu demdir, her dem ayrı kademdir;
    (Oğlanlar Şeyhi İbrahim)

    AHSENİ TAKVİM: "Biz insanı en güzel surette/kıvamda yarattık" diyen Tann'nın kendisini insan suretinde göstermesi haline Ahseni Takvim denilmektedir. Buradaki "güzel suret"ten murat itidaldir; yani eşitlik ve uygunluktur. Yani Tanrı insanı kendisiyle eşitlemiş ve uygun hale getirmiştir...

    Dilberin veçhinde Bismillah oku (Muhittin Abdal)

    AKIL: "Biz Ademi yarattık ve aklî iradesini eline verdik" diyen Tanrı, aklı kullanarak bilim yolunda ilerlemeyi insanlara emretmiştir.
    "Bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır."
    (Hacı Bektaş Veli)

    Bilim kuşkucudur. Akıl araştırıcıdır. Araştırıcı olan akıl, buluşuyla bilimin kuşkuculuğunu yener ve insanlık " Nâleminde gelişmeyi, ilerlemeyi, uygarlığı yakalar... Dinin de aklî olmasını şart koşar Hz. Ali: "Akıl dindir, din de akıldır. Akla uymayan din, din «değildir!"

    Aklı üç aşamada şöyle tanımlayabiliriz:
    1-) Aklı maaş: Aklın en durgun aşamasında olup doğal anlayış halindedir. Bilimsel gelişmeleri pek kavrayamaz.
    2-) Aklı maât: İlim ve irfanla donanımlı kılınınca kavrayış halinin artmasıdır. Bilimsel gelişmeleri kavrar.
    3-) Aklı kül: Eren ve evliyalar ile bilge kişilerin aklıdır. Bu akıl araştırıcı ve bulucu olup insanlık âlemini geliştiricidir.

    AKLI-EVVEL ya da AKLI-KÜL: Kişinin uyanış makamına geçişidir. Bu makama "ulûhiyet" (Tanrısallık) makamı diyenler de vardır.

    Tasavvuf kanalında Hz. Muhammed, surette âhır ise de manada evveldir.
    Bir hadisinde der ki Hz. Muhammed:
    "Ben nebi idim; oysaki Adem su ile toprak arasında idi."
    Batıni âlemde Aklı-kül, "hakikati Muhammediye", evvelin başlangıcıdır.
    Zahiri âlemde Aklı-evvel, uçukluktur...

    AKPINAR: Hünkâr Hacı Bektaş Veli'nin Sulucakarahöyük (Hacıbektaş)
    ilçesinde kerametini gösterdiği yerdir. Karadonİu Can Baba'yi Kemah'a Kavuş Han'ın gelmemesi için gönderir. Onlarda Kazan'a sokup kaynatırken suyunu soğutmak için topraklara serper, topraklar buğulanır. (Velayetname H.B.Veli)

    ALLAH-MUHAMMED-ALİ: Alevi-Bektaşi inancının temel dayanağıdır. Bu üçlü bileşim, Şah Ali, Allah-Muhammed tümlemesiyle "ulûhiyeti" (Tanrısallığı) simgeler...

    ALEMİ ERVAH: Bu ifadeyle kişinin dışsal âlemde görünümü vurgulanmaktadır.

    Alem'in yaratılışını tasavvufı kanalda şöyle açıklayabiliriz:
    1-) Alem-i Lâhut: Mutlak varlığın ilk aşamasıdır.
    2-) Alem-i Ceberut: Tanrısal ad ve sıfatlar âlemidir.
    3-) Alem-i Melekût: Ruhlar âlemidir.
    4-) Alem-i Anasır: Ateş, hava, su ve topraktan oluşan âlemdir.
    5-) Alem-i İnsan-ı Kâmil: Tüm âlemlerin sırrını kendi olgun kimliğinde toplamadır Bu bağlamda insan "âl em-i suğra" (küçük evren), olgunluk aşamasında "âlem-i kübrâ" (büyük evren)'dir. Hakikat kapısında ise, insan, tüm âlemlerin özüdür.

    ALEMİ ITLAK: Tüm âlemi bağışlama ve cezadan kurtarmadır

    ALEMİ KÜBRA: Tüm âlemlerin özü olan insan, bu makamda olgunlaşır ve ilahlaşır

    Hoşça bak zatına kim züptei âlemsin sen Merdümü didei ekvan olan âdemsin sen.
    (Şeyh Galip)

    (Dide: Göz nuru, sevgili. Ekvan: Varlıklar. Merdüm: İnsan. Zat: Kişi.)

    ALEMİ MİSAL: Bu makamda kişinin şeklen meydana çıkması vardır.

    ALEMİ SUĞRA: Tüm evrenin özeti insandır.


    ALEMİ ŞEHADET: Kişinin kendi varlığında tüm âleme tanıklık etmesidir.

    ALEVİ: Hz. Muhammed'den sonra Hz. Ali'yi baş tacı yapan ve onun yolundan gidenlere Alevi denilmektedir. Alevi, "Vahdeti Vücut" felsefesiyle Muhammed-Ali'ye Tanrı'yı da katarak üçünü bir vücut bilendir. Şekli Alevi, baba belinden gelen ve anadan doğandır Gerçek Alevi, edeb-erkandan geçen ve Kırklar Meclisi ile Dört Kapı Kırk Makamı özümleyerek 73 milleti bir bilip eline, diline, beline; işine aşına, eşine, ve sözüne, izine özüne, sahip olarak yaşayandır.

    Alevilik, Hak Muhammed Ali ile özleşen, Hak ile Hak olup İnsan-ı Kamil olunmaktır.

    İkrarımıza ser veririz, ahte kavîyiz
    Biz Şah-ı-velâyet kuluyuz, hem Aleviyiz.
    (Şeyh Galip)

    ALEVİ TAÇ: Oniki İmam'ı simgeleyen oniki dilimli taca "Fahir" (övünülen, şanlı, güzel) de denilmektedir.

    ALLAH EYVALLAH: Onaylamak ve andın kabulü anlamında kullanılmaktadır.

    AL-İ ABA: Hz. Muhammed, Hz. Ali, Fatima-i Zehra, İmam Hasan ile İmam Hüseyin'den oluşan ev halkı (EHL-İ BEYT)'e "PENÇE-İ AL-İ ABA" denilmektedir.

    AMA: Birlik anlamında olduğu gibi; benzeri olmayan, teklik anlamında da kullanılmaktadır.

    Zehi mübdi ki birengi âmâdan eylemiş tasvir Hezâran çehrei rengin hezâran didei bînâ. (Nabî)

    (Bînâ: Gören. Birengi: Renksizlik. Dide: Göz nuru, sevgili. Hezâran: Bülbüller. Mübdi: Bulan. Tasvir: Resmini yapar gibi anlatma. Zehiy: Güzel.)

    ANASIR-I ERBAA: insan, "hava, su, toprak, yel"
    dörtlüsünden yaratılmış ve yaşamı bunlarla kaim kılınmıştır.

    ARİF: Sezgisi ve algısı yüksek olan, ilim ve irfan sahibi kişi anlamındadır.

    ARI: Duru, temiz; hakikat kapısına talip olan.

    ASLANLI ÇEŞME: Hünkar Hacı Bektaş Veli Dergahı'nda bulunan bir çeşmedir. Avlu girişinin sağ köşesinde bulunan bir aslan heykelinin ağzından akan bu su zemzem değerindedir.

    Ey yolcular, bu diyardan yavaş yavaş geçiniz Bahçemize girdinizse, gülümüzü seçiniz. Allah, Muhammed-Ali, Şah Hüseyin aşkına, Serçeşmenin kaynağından Abu Kevser içiniz...
    (Hünkar Bektaş-ı Veli)

    AŞEVİ: Dergahlarda lokma pişirilen yerdir. Aşevlerinde kazanlarla lokma pişirilir ve dualandırılarak zengin-fakir ayırımı yapılmaksızın herkese eşit dağıtılır.

    Muvaffak oldular bu dergaha bir aşevi yapmaya Hulusi kalple Pir aşkına yapıp hayreylediler.
    (Hilmi Dede-Baba)

    AŞIK: Gönülden seven ve sevdiği uğruna canını verendir. Zahiri anlamda aşık, insanın insana olan sevgisini yaşayandır. Batıni anlamda aşık, insanın Tann'ya olan sevgisini yaşamasıdır. Cem törenlerinde 12 Hizmetliden biri olan Zakir'e de Aşık denilir. Bektaşiliğe gönül veren, ama henüz nasip almamış, muhipliğe aday olan kişilere de Aşık denilmektedir.

    AŞK: Gönül vermek ve candan sevmektir. Tasavvuf kanalında Aşk, Tann'nın görünümüne neden olan ilk sıfattır. İnsanın insana karşı olan aşkı şeklidir. İnsanın Tanrı'ya karşı olan aşkı ise hakikidir. Ki buna İlahi Aşk denilir

    Aşka ciğerin yakmayan/Mürşide doğru bakmayan Bahr-ı muhite akmayan/Göl iken uman olur mu?
    (Nakşi)

    SEYYİD NİZAMOĞLU kuldur; Gerek yaşat, gerek öldür!.. Aşkınla gönlümü doldur; Hü diyeyim yana yana!..
    Aşk halini bilen bilir Aşksız kişiden ne olur Ne ar-u ne namus kalır Aşk âdâmı rusvay eder
    Gah diri olur gah ölü Gah uslu olur gah delü Aşıkların budur hali Aşk âdâmı rüsvay eder
    (Gaybi)

    AŞKI NİYAZ: Gönülden duacı olmak; sevdiğine "aşkı niyaz ederim" diyerek selam vermek.

    ATEVİ: Hacı Bektaş Dergahı'nda konuklann atlarını barındıran evlerdir.

    AYAKÇI: Dergahlarda ayak işlerine bakanlara denilmektedir.

    AYAK MÜHÜRLEMEK: Hak-Muhammed-Ali Divanı'ında ve Pir huzurunda dar'a duran canların, sağ ayak başparmaklarını sol ayak başparmaklarının üzerine koymalarıdır. Buna "tarikat niyazı" da denilmektedir.

    AYNELYAKİN: Tanrı âlemini gözlemleme halidir.

    Öyle ise âlem, âdemin vücudu ile parlak bir aynadır. Mutlak olan Tanrı, bu aynada kendi suretini tüm olgunluğuyla yansıtır.

    "Canın aynası ancak o diyardan olan yârın (kâmil insanın) yüzüdür dedim. Ey gönül! Küllî olan aynayı iste. Deryaya (Tann'ya) git, ırmaktan iş (kâmil insan) çıkmaz." (Mevlânâ.)

    Aynayı tuttum yüzüme
    Ali göründü gözüme (Hilmi Dede-Baba)

    Arif oldur kim ire aynelyakine Nailî Çeşmi canın dûrbini hâkdanî râzeder.
    (Nailî Kadim)

    (Çeşmi: Ahu gözlü, güzel göz. Dûrbin: Dürbin. Hâkdanî: Toprakla ilgili. Râz: Gizli şey.)

    AYNI-CEM: Alevi-Bektaşiler'in dinsel törenlerine denilmektedir. Cem törenleri dergahlarda yapıldığı gibi, köy evlerinde ve kent salonları ile Cemevlerinde de Dede-Talip, Baba-Muhip canların katılımıyla yapılmaktadır. 12 Hizmetli cem törenlerde rızalaşmalar yapılır, halk mahkemesi kurulur, musahip tutulur, düvazimamlar okunur, Hak aşkına sazlar çalınır, semahlar dönülür, aşkı niyazlar edilir, lokmalar dağıtılır, helallikler alınır...

    ÂYİNE: Tasavvufta türlü biçimde yorumlanır:
    a-) Tanrı'nın vücudu bir aynadır.
    b-) Aynada Tanrı'nın vücudu görülür.
    c-) Âlemin aynasında görülen Tanrı'dır.
    d-) Kâmil insanda âlemin özü olan Tanrı yansır.
    e-) Şehadet âleminde insandan daha mükemmel bir ayna yoktur.

    Görünen Hak'tır gözünde
    Söyleyan Hak'tır sözünde
    İnsanı hattı yüzünde
    Hatm-ı Kuran'ı gösterir (Muhyeddin Abdal)

    Ayine miyim ya aksi canan?
    Mir'atı safa mıyım ya hayran?
    Teşhis edemem bu sırrı el'an
    Ayinei hot-nümaya düştüm. (Esrar Dede)

    Gönül âyinei veçhi Hûda'dır
    Anın rengi nukuşu masivadır. (Esat Dede)



    Gönül âyinesin sofi / Eğer eder isen safi Açılır sana her kapı / Ayan olur Cemalûllah.
    Hakikatta biz aynayız/Her bakan kendin görür Siratta sıfat olmuşuz/ Düz bakan kendin görür Dönüp bir kimseye baksak/ O kimseyi aşk bürür Cansız duvar olsa dahi/Bir nefeste o yürür (Zeynel Abidin Cümbüş)

    BABA: Bektaşi mürşididir. "Eyvallah Kapısı"na başvuran gönüllü, önce Dedebağ'da üç yıl hizmet eder, Kalenderlik makamında oturur. Bu süreçte Büyük Baba kabul ederse Derviş olup 12 yıl hizmet görür. Eğer hizmette kusur etmezse Baba ölür. Baba olmak için birinci koşul hizmette kıdem süresidir. Bazı hallerde işin ehli olmak, bilgi ve beceri artısı bulunmak kıdemin önüne geçebilmektedir. Hacı Bektaş Dergahı'nda Aşevi Babası, Atevi Babası, Balımevi Babası, Ekmekevi Babası, Hanbağı Babası, Kilerevi Babası, Mihmanevi Babası bulunmaktadır. Bu babalar, Babalık, Dervişlik ve Muhiplik ayini-cemlerine katılırlar; ancak Halifelik ayini-cemlerine katılamazlar.

    BADE: Tasavvufta "aşk, meşk ve ilahi muhabbet" anlamlarına gelmektedir.

    Ne gördü babede bilmem ki oldu badeperest Müridi meşrebi zühhat gördüğün gönlüm.
    (Fuzulî)

    (Badeperest: Şaraba tapıcı. Meşreb: Yaratılış, gidişat. Mürid: Teslim olan. Zühhat: Aşın sofu.)

    Badeyi içmeyen cahil / Ne bilsin ki bade nedir Sedayı duymayan gafil / Ne bilsin ki seda nedir
    (A.A.A. Vaktidolu)

    BADEFÜRUŞ: Meyhaneci anlamına geldiği gibi "Mürşit" (yol gösterici) anlamına da gelmektedir.

    Öz ihtiyar ile gitmem ko ta'nı ey zahit
    Canabı badefüruşa humar olup giderim. (Kadri)

    Humar: Sarhoşlukla gelen baş ağrısı, sersemlik. Zahit: Tarikat inançlısı.)
    Gittikçe şen olmakta evi badefüruşun

    Bin kerre harap eylediler haneharabı. (Nevres)

    BAL: İlâhî hakikatler, Rabbani marifetler.

    İstemez hiç arif olan saltanat Hakk'ın katarından ister bir kanat Gel gir içimize aşkı sen de tat Kuduret balını tatmak gerekir
    (A.A.A. Vaktidolu)

    BALIM EVİ: Hacı Bektaş Dergahı'ndaki evlerden biri. Balım Sultanla ilintili olarak ayrı bir tekkedir.

    BASİRET: İleriyi görebilmektir.

    Ger açık ise basiretin bak
    Gör sen de Hakk'ı vü gitme ırak (Nesimî)

    BAŞ-GÖZ: Gönül/kalp gözü anlamındadır. Gönül/kalp gözüyle her şeyi görmek, softaya göre önemsizdir. Oysa sır olan şeyleri, ancak gönül/kalp gözüyle görmek olasıdır.

    Bir göz ki onun olmaya ibret nazarında
    Ol düşmanıdır sahibinin baş üzerinde (Mısrî)
    Şeriattan tarikata varmaya Marifetten Ha ki kata girmeye Hem zahiri hem batini görmeye Dağ deviren dürbün gibi göz gerek
    (Mücrimi)

    BÂTIL: Geçersiz. Hakk'ın inkârıdır.

    Hakk'a Hak, bâtıla bâtıl görünür arifler Aksi mir'atı hakikattir nukuşu kâinat (Eşref Paşa)

    Gönül gözü görür Hakk didarını Didarı Hakk, Hakk'ı didar tamamlar (A.A.A. Vaktidolu)

    BATIN KILICI: Gaip erenlerin, evliyaların sillesi.

    BEHLÜL: Hayır sahibi kimse anlamında olup aynı zamanda ad olarak da kullanılmaktadır. Örneğin Abbasi Halifesi Harun Reşid'i bile eleştirerek zor durumda bırakan Divane kardeşi Behlül Dânâ (ölümü 805 Bağdat), ser-dengeçti yaşamıyla beraber nüktedan kişiliğiyle de ünlüdür.

    BEKA: Hem Hakk'ı, hem halkı görmektir.

    Haremgâhı bekabillahta hükmü fena yoktur Kıdem mülkünde haddi iptida vü intiha yoktur.

    (Leskofçalı Galip)

    BEL BAĞLAMAK: Mürşid'e/Pir'e bağlanmak, tiğbent kuşanmak, itaat etmek.

    Pirimin nutkuna bel bağlamışım
    Ben bu zünnarı (Kuşak) güzel bağlamışım.
    (Emin Hakî)

    BEL OĞLU: Belden gelen ve Baba soyunu sürdüren evlat.

    BERRANÎ: Alevi-Bektaşi olmayanlar.

    Berraniyane küfrüdür imanımız bizim Zevki ledünledir dem-ü devranımız bizim. (Eşref Paşa)

    BERZAH: Kuşkuculuk. Bir şeyi ne onamak, ne de yok saymak.

    BEYTULLAH: "Tanrı'nın evi" anlamında olan Beytullah sözcüğü, tasavvufta kâmil-mümin insanın gönlü/kalbi olarak kabul edilmektedir. Nitekim Tanrı, "Yarattığım arz ve semaya sığmadım; ama kâmil kulumun gönlüne sığdım." demek suretiyle kendi evini net biçimde belirtmektedir.

    FUZULÎ hâlî olmaz sureti dil dost fikrinden Bu manada ki Beytullah derler kalbi mümindir.
    Yürü gezme yabanda zârü giryan Hûda'nın ulu dergâhı gönüldür. (Sezayî)
    Gönül Kabesini eder isen pak Kabe gelsin seni Tavaf eylesin
    (A.A.A. Vaktidolu)

    BEZİRGAN: Sohbetlerinden yararlanılan, diliyle cevherler saçan arif kişi; mürşidi kâmil.

    Bir bezirgan geldi Hint'ten Yemen'den Alırsan Gevherin tazesi geldi
    (Kul Himmet Üstadım)

    BÎAT-I RIDVAN: 627 yılında Hz. Muhammed'in, Hudeybiye'deki Şecere-i Rıdvan adıyla bilinen bir ağacının altında 600 kadar sahabeden ölünceye dek kendisiyle beraber savaşacaklarına dair söz almasıdır. Bu tarihi bağlılık sözünün almışından sonra o ağaç "Bîat-ı Rıdvan" (Rıza Ağacı) olarak anılmaya başladı.

    BIRLİK-DERLİK: Gönüllerin aynı amacı gütmesidir. Toplumun huzur ve barış içerisinde beraber yaşamasıdır.

    Eğer Hakk'a talipsen, her O'na doğru ak Kainat kitabına, irfan gözü ile bak. Yolumuzun esası, çalışmaya bağlıdır. Ayağa kalkacaksan, bari hizmet için kalk
    (Hünkar Bektaş-ı Veli)

    BİSMİ-ŞAH: Bismillah yerine kullanılır. Şah'tan murat, Tanrı'nın aslanı Hz. Ali'dir. Ali'siz Alevi-Bektaşi inancı olmaz.

    BUYRUK: İnanç, ibadet, ahlak ve gelenek kurallarını belirleyen kitap veya kitaplar. İmam Cafer-i Sadık Buyruğu genel kabul görendir.

    BUDELA: Hak budalası/sevdalısı Abdallar anlamındadır.

    BÜRCÜ-ESET: On iki burçtan biridir. "Bürûcü isnâ aşeriye" adıyla anılan burçların adları sırasıyla şunlardır: Hamel, Sevr, Cevza, Seretan, Eset, Sünbüle, Mîzan, Akrep, Kavs, Cedi, Devi, Hût.

    BUT: Tann'ya varışı engelleyen her türlü kayıtlar ve

    Tanrı'yi temsilen tapılan heykeller, putlar anlamında kullanıldığı gibi mürşidi kâmil olarak da kullanılmaktadır.
    Hangi büttür bilmezem imanımı garet kılan Sende iman yok ki sen aldın diyem imanımı
    (Fuzulî)

    Özüm bütperestim ki bütler içinde biadet günahım yar benim
    Cehennem ehliyem başımda ateşten külahım var benim.
    (Azbî)

    BÜHTANE: Birine iftira etmek

    Mescidi büthaneden farkeylemez âşık olan Kande olsa dostlardan vaslı hicran eylemez. (Eşrefoğlu)

    Dünyanın varlığına, ey hırsla sarılanlar, Yemeyip yedirmeyip, yük altında kalanlar. Başkasına kalır bir gün, hasretle toplananlar Hasretle ayrılırlar, ahrete yollananlar...
    (Hünkar Bektaş-ı Veli)

    BÜTKEDE: Puthane

    CAM: Kadeh anlamında olduğu gibi suret, vücut anlamlarında da kullanılmaktadır.

    CAN: Pirden nasip alıp toplumda kabul gören derviş, talip.

    CEM: Fena makamında Hakk'ı bulmak için toplanmaktır.

    CEM'ÜLCEM: Tüm varlıklarda Tanrı'yı görmektir.

    Kâmiller için en büyük makamdır.
    Hakk'ı görmek ister isen Dönde gel insan'a bak.
    (A.A.A. Vaktidolu)

    CENAZE: Rehber, ikrar alacak talibin yüz ve kollarını yıkarken bedeni paklığını sağlar. Bedeni ve gönül paklığına kavuşan talibin bu haline "ölmeden önce ölmek" anlamında "cenaze" denilmektedir.

    Kolay mı küfürde imanı bulmak Aşık olup aşkın nurundan yunmak Nefsini Hak edip ebedi kalmak Ölmeden evveli ölmek gerekir (A.A.A. Vaktidolu)

    CEVHER: Değerli maden olmakla beraber, kişinin kendi nefsine hakimiyeti anlamında da kullanılmaktadır. Tasavvufta vücudu mutlak, cevher; âlem ise araz gibidir.

    CEZBE: Albenisi olan, çekicilik.

    CİBRİL: Bir Melek adıdır. Akıl ve aklî Muhammedi anlamında da kullanılmaktadır.

    CİHAD: Zahiri anlamda din adına düşmanla savaşmaktır. Batıni anlamda kişinin kendi nefsiyle savaşması; Şeytandan uzak durup kötülüklerden arınmasıdır.

    ÇÂRDARP: Kalenderilerin sakal, bıyık, kirpik ve kaş traş etmeleridir.

    ÇARDEH MASUMPÂK: On dört Masum-u pak anlamındadır

    ÇARK-I FELEK: Evrenin merkezi sayılan yerin çevresinde gezegenlerin dönmesidir

    ÇERAG: Ayini cemlerde karanlığı aydınlatma amacıyla yakılan kandil, mum.

    ÇERAGCI: Kandil veya mumu yakan hizmetli.

    ÇERAĞ UYANDIRMAK: Kandil veya mumu yakmak.

    ÇERAĞ DİNLENDİRMEK: Çerağı söndürmek anlamındadır. İbadetin başlamasıyla uyandırılan çerağlar ibadetin sonuna dek yanılı kalırlar.

    ÇİG: Arif olmamış, ham-ervah. Pişmemiş, çiğ olan.

    ÇİLELİ MERDAN: Çok yorucu, çileli hizmetler anlamındadır.

    ÇIPLAK: Her türlü kötülüklerden arınmış, paklanmış olan.

    DAR: Canların Hak-Muhammed-Ali Divanı'nda ve Pir huzurunda sorguya çekilmesi; özünü temizlemesi eylemidir. "Enel-Hak" (Tanrı Benim) dediği için Darağacında canını veren Hallacı Mansur makamıdır.

    DAVA: Herhangi bir şeyin gerçeklik derecesini öğrenmek için iddia etmek eylemidir. Kişi, iddia ettiği davasını gösterdiği nişan ile, yani belgeleriyle kanıtlamak durumundadır. Cem törenlerinde Dede, cemaatte dargın-küskün olup olmadığını öğrenmek için "Dâvâ'ya mânâ, âşık'a nişan gerek" veya "Edeb-erkân, mümine nişan" ya da "Müminin nişanı birbiriyle görüşmektir" deyince, ceme katılan canlar birbirine niyaz ederek rızalık alırlar. Bu rıza ortamında dâva görülür. Bu ortamda yalan söylenmez. Suçlu suçunu söyler, cezasına razı olur. Haklı hakkını alır. Ve taraflar barıştırılır.

    Dize dîdar gerek, dünya gerekmez
    Bize mânâ nerek, dâva gerekmez. (Yunus)

    DAVUD: Kabul edilen 4 kitaptan biri olan Zebur, Hz. Davut'a indi ve Hz. Davut, İbranilerin peygamberi oldu.

    DEDE: Alevilerin cem törenlerini yürüten din adamıdır. Mevlevi şeyhlerine de Dede denilir.

    DEDE-BABA: Bektaşilerde Pir makamı sahibi olup "postnişin" adını alandır.

    DEDE BAĞI: Hacı Bektaş Dergahı'nın mülkü olan bağın adıdır.

    DELİL: Yol göstericilik anlamında kandil veya mumların yakılmasıdır.

    DEM: Tasavvufta kişinin içinde bulunduğu anın manevi halini anlamasıdır. Bu bağlamda yola giren Derviş, aşkla yıkanır olgunlaşırsa demlenmiş olur.
    Dervişlerde Dem bulunur
    Bekle Pirin kapısını derdine derman bulunur

    DERVİŞ: Bektaşiliğe giren ve muhiplik aşamasından geçen can. Dört aşama sırasıyla şunlardır: Muhiplik, Dervişlik, Babalık, Halifelik.

    DESTUR: İzin almak anlamında söylenir.

    DEVİR: Vücudu mutlaktan ayrılıp devri âleme inen nuru ilâhî, önce toprağa düşer, sonra madene geçer; oradan bitkiye, bitkiden hayvana ve insana intikal eder; burada olgunlaşır "kâmil insan" olur ve Hakk'a ulaşarak aslına döner.

    DEVREİ ARŞİYE: Devir sözcüğüne bakınız

    DEVREİ FERŞİYE: Devir sözcüğüne bakınız.

    DEVRİYE: Devir olgusunu işleyen yapıtlar için kullanılır.

    DEYR: Mürşidi kâmilin bulunduğu makamdır. Kilise anlamında da kullanılmaktadır.


    DOLU: Bilgi doluluğu olan arif kişiler anlamındadır.

    "Selâmî, dolu musun boş musun, kuru musun, yaş mısın? Ne istersin bizim evliyalığımızdan? Ademin lisanı sûi hatimesine sebeptir vesselam." (Mısrî Niyazı)

    DÖRT KAPI KIRK MAKAM: Alevi-Bektaşi inancının ser çeşmesi Hünkâr Hacı Bektaş Veli der ki: "Kul, Tanrı'ya Dört Kapı Kırk Makam'da erer, ulaşır, dost olur." Dört Kapı'nın ilki Şeriattır. Bu, Hz. Muhammed'in devridir. İkincisi Tarikattır. Bu, Hz. Ali ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli devridir. Üçüncüsü Marifettir. Bu, bilimin geliştiği çağdır. Dördüncüsü ise Hakikattir. Bu, insanlığın mutluluğa eriş aşamasıdır. Dört kapının her kapısında on makamı vardır. Ki bu makamların buyruklarını yerine getirenler, ancak iyi bir kul olarak Tanrı'ya dost olurlar.

    ŞERİAT KAPISI (İlk okul):
    a-) İman etmek, b-) İlim öğrenmek,
    c-) İbadet etmek,
    d-) Haramdan uzak durmak,
    e-) İş sahibi olup helâl kazanç sağlamak,
    f-) Çevreye zarar vermemek,
    g-) Serden uzak durup doğruya yönelmek,
    h-) Şefkatli ve hoşgörülü olmak,
    ı-) Temiz giyip, temiz yemek.,
    j-) Topluma uyup yaramaz işlerden sakınmak.
    Şeriat tarikat yoldur varana Marifet Hakikat ondan içerü (Yunus)

    TARİKAT KAPISI (Orta okul):
    a-) Tövbe etmek, Hak kelâmı dinlemek,
    b-) Mürşidin öğütlerine uymak,
    c-) Musahip tutmak,
    d-) İyilik yolunda savaşmak, kul hakkı yememek,
    e-) Hak yolunda hizmet etmek,
    f-) Haksızlıktan korkmak, Yaratandan ötürü yaratılanı sevmek,
    g-) Ümitsizliğe düşmemek,
    h-) İbret almak.
    ı-) Nefsine uymamak, nimet dağıtmak,
    j-) Kendi özünü bilmek, türap olmak.

    MARİFET KAPISI (Lise):
    a-) İlmi-ledün (Tann sırlarını) bilmek,
    b-) Bencillik ve kinden uzak durmak, c-) Edepli, perhizkâr olmak,
    d-) Sabırlı ve kanaatkar olmak,
    e-) Haya duymak, edepli nesiller yetiştirmek,
    f-) İnsanlığa yararlı yenilikler üretmek, g-) Ahde vefa göstermek,
    h-) Engin olmak, tüm âlemle barışık yaşamak.
    ı-) Cömert olmak, malını Hak yolunda paylaşmak,
    j-) Arif olmak, özünü yâr eylemek ve bildiğini geleceğe aktarmak.

    HAKİKAT KAPISI (Üniversite):
    a-) Alçak gönüllü olmak,
    b-) Kimsenin ayıbını görmemek,
    c-) Yapabileceği iyiliği kimseden esirgememek,
    d-) Tanrı'nın yarattığı her varlığı sevmek,
    e-) Tüm insanları bir görmek,
    f-) Birliğe yönelmek ve yöneltmek,
    g-) Gerçeği söylemek, gizlememek,
    h-) Manayı bilmek,
    ı-) Tanrısal sırrı öğrenmek,
    j-) Tanrısal varlığa ermek. Hakk'ı özünde bulmak ve özünü arıtmak.

    DÖRT KAPI SELAMI
    Esselâm ey nuru Şeriat erenleri! Esselâm ey piri Tarikat erenleri.! Esselâm ey nuru Marifet erenleri! Esselâm ey nuru Hakikat erenleri!

    DÜLDÜL: Hz. Muhammed'in Hz. Ali'ye armağan ettiği atın adıdır.

    DÜŞKÜN: İnanç yolunun erkân kurallarını çiğneyen kişi. Düşkün kişi, Pir divanında, cemaat huzurunda yargılanıp cezasını ödeyerek aklanmadıkça toplumdan dışlanır.

    DÜVAZDE-İMAM: Cem törenlerinde Oniki İmam'ın adlarını anarak okunan deyişlerdir.

    EBÜLVAKT: Zaman, mekân ve olayların etkisinde kalmayanlara denilmektedir.

    EDEB: Eline-Diline-Beline sahip olup her türlü kötülüklerden uzak durmak, edepli olmaktır. Edep Ya Hu

    Haksızlığa uğramazsın, sahip isen eline, Devasız derde düşmezsin, sağlam isen beline. Bu Erenler buyruğudur, Çan'ı gönülden dinle Belalara uğramazsın, hakim isen diline....
    (Hünkar Bektaş-ı Veli)

    Edep erkana bağlıdır, ayağımız başımız; Güllerden koku almıştır, toprağımız taşımız, Soframızda bulunan, lokmalar hep helaldir, Yiyenlere nur olur, ekmeğimiz aşımız...
    (Hünkar Bektaş-ı Veli)

    EDEB ERENLERE: "Hâşâ huzurdan dışarı" anlamındadır.

    EHADİYAT: Birlik, beraberlik. Tanrı kapısı.

    EHL-İ HAK: Tanrı dostu anlamındadır. İran'da yaşayan Batıni bir mezhebin adı olarak da kullanılmaktadır. .

    EHLİ HÂL: Hakikat ehli olanlar.

    EHLİ KAL: Şeriat ehli olanlar.

    EL ALMAK: Bir mürşide bağlanıp derviş olmak.

    EL ETEK TUTMAK: Tarikata girmek.

    EL-DIL-BEL: Edepli olmak anlamına gelen bu üç sözcük, "il-söz-soy" anlamlarına da gelmektedir. Bunların açılımı şöyledir:

    1-) Eline-Diline-Beline sahip olmak:
    a-) Anadolu ağzında EL, "il-vatan" anlamında olup üzerinde yaşadığın topraklara, yani ülkene, vatanına, iline sahip olmak,
    b-) Diline, yani konuştuğun diline, güzel Türkçe'ne sahip ol, onu yabancı diller boyunduruğundan koru.
    c-) Beline, yani övüneceğin geçmişine, atana, soyuna sahip ol...

    Bu söylemin Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin Anadolu'sunda vurgulanarak söylenmiş olması çok önemlidir. Çünkü bu dönemlerde yoğun biçimde asimilasyon yaşanmaktadır.

    2-) Eline-Diline-Beline sahip olmak:
    a-) Elinle koymadığını alma, yani hırsızlık yapma,
    b-) Diline sahip ol, yalan söyleme, kov-gıybet yapma, hakaret ve iftira etme.
    c-) Beline sahip ol, kimsenin namusuna göz dikme, ırzına tecavüz etme...
    Bu söylem de ahlâk açısından Alevi-Bektaşi inancının önemini belirtmektedir.

    Bu söylemlere son dönemlerde şunlar da eklenmiştir:
    İşine-Aşına-Eşine ve Özüne-Sözüne-İzine sahip ol...ELİF: Arap alfabesinin ilk harfidir. Bu harfi anlamlı ve önemli kılan şudur: İlklerin ilki ve EBCED hesabı ile değerinin bir olması nedeniyle, Tann'nın zâtına ve birliğine işaret eder. Hz. Ali "Ben, Besmele'deki B'nin altındaki noktayım" buyurmuştur. Bu bağlamda Elifin (E) harfi, Besmelenin (B) harfinin altında bulunan ve Hz. Ali'yi simgeleyen NOKTA'dan türer; geri kalan 27 harf de ELİFten türer. Bütün varlıkların kaynağı Tarın olduğu gibi, ELİF de tüm Arap harflerinin kaynağıdır.

    Nebiye nübüvvet Veli'ye kudret Aşıklara sevda şahlara devlet Alimlere ilim arife hikmet Kevni mekan olan ummandır

    ELİFİ NEMET: Kemerin altına sarılan bez kuşak.

    ELİFİ SUMAT: Gezgin dervişlere hediye olarak verilen dürülebilir sofra.

    ELİFİ TAÇ: Sikkenin yassısı. Mevleviler buna "külahı seyfî" derler.

    ENEL-HAK: Tann'yı kendisinde bulan ve esriyip "Enel-Hak" (Tann Benim) diyen Hallacı Mansur, bu sözü nedeniyle canından oldu. Vahdet-i Vücut felsefesine göre, "Ben Hakk'ım" demek, Hak ile Hak olmaktır; yani varlıkta yok olmaktır.

    Küllî yer-ü gök Hak oldu mutlak
    Söyler def-ü çengü ney Enel-Hak! (Nesimi)

    Bir zümre odur ki Hâlikî mutlak dediler Bir benzeri yok, o muhakkak dediler Bir kerre görenler, o Rabbi ezeli Sermestle ruyetle Enel-Hak dediler
    (Seyyid Hüsamettin Rükkârî)

    Mansur Enel-Hak söyledi Haktır sözü hak söyledi Nadan mukayyet anladı Amma ki mutlak söyledi. (Hâzik)

    ERÇİÇEĞİ: Baba'nın kabul ettiği can, derviş.

    EREN: Benliğini yenerek olgunlaşan ve gerçeğe ulaşarak Tanrı'ya yakın olan veli.

    Evliyaya eğri bakma!.. Kevn-ü mekan elindedir!.. Mülke hükmün süren odur; İki cihan elindedir!..
    (Kaygusuz)

    ERENLER CELLÂDI: Hacım Sultan'a verilen ad.

    ERENLER DEMİ: Cem törenindeki muhabbet âlemi.

    ERKÂN: İnancın kuralları.

    ER KÖÇEĞİ: Yola giren ve semah dönen yeni nasipli

    ETHEMİ TAÇ: Dört terkli cem tacı.

    EVLAD-I RESUL: HZ. Muhammed ve Hz. Ali'nin çocukları ve torunları olan ONİKİ İMAM'ın soyundan gelenler.

    EYVALLAH: Evet anlamında, onaylamak ve kabullenmektir.

    EYVALLAH KAPISI: Dervişliğe ikrar/söz veren canın açıp yola gireceği kapıdır.

    FAHİR: Bektaşilerin giydiği taçlara verilen ad.

    FAKIR/FAKR: Tasavvufta nefsini öldürmüş, türap olmuş; kendi varlığını Tanrı varlığında yok etmiş kişidir.

    Eyleme fakra hakaretle nazar ey Nabî Fakr âyinesidir sureti istiğnanın. (Nabî)

    Özün fakır etti açıldı kapı Bir ayağa durdu oturdu hepi Muhammed der taptığınız ne tapı Medet Allah ya Muhammed ya Ali (Aşıki)

    FARK: Çoklukta tekliği, teklikte çokluğu ayırt etmek; olup bitenin farkına varmak.

    FENA: Var olan bir şeyin yok olmasıdır.

    Yokluk bir âyinedir: Varlık anda görünür.

    Yokluktaki varı gör, âyine-i ademden!.. On sekiz bin âlemin, nüshası âdemdürür; Bu nüshaya âlim ol!.. Kurtul derdü elemden
    (Oğlanlar şeyhi İbrahim)

    Yok olmadan var olmanın yolu yok
    (Neyzen)

    FENÂFİLLAH: Kendi varlığını Tanrı varlığında yok etmek. Ölmeden önce ölmek.

    FIRKAİ NACİYE: Hakikat sırrına erebilmek için Bektaşi olmanın gereğine inanmak.

    FİRAVUN: Eski Mısır hükümdarlarına verilen ad.

    FUKARA: Tarikat ehline verilen ad.

    GÖRGÜ-SORGU: Hak-Muhammed-Ali Divanı'nda ikrar veren ve Pir'e bağlanan bacılarla kardeşlerin sorgudan geçip aklanmaları.

    GÜLBANK: Cem törenlerinde Türkçe okunan dualar.

    GÜL DESTESİ: Dostluğun, sevginin ve ilahi aşkın ifadesidir.

    GÜRUHU NACİ: Tarikatta Tanrı katına ererek kurtulmuş olan topluluk.

    Tavfedelden kuyunu Fazlı Hûda'nın hacıyız
    Yetmiş iki fırkadan geçtik biz Güruhu Nacîyiz.
    (Arşı)

    HABLÜLMETİN: Din, Şeriat ve Kuran anlamlarına gelmektedir.

    Saçın Hablülmetindir suretin hem Hidayet şem'idir kim arzeder nur. (Nesimî)

    Haktır cemaline ayet'i yazdı Nur ile kalbine Errahman sızdı Hakk'ı bulamayan nice yıl gezdi Sen kendi kendin bil dursun eğlensin
    (A.A.A. Vaktidolu)

    HADİS: Hz. Muhammed'in sözleridir.

    HAK: Tanrı adı olarak kullanılmaktadır.

    HAKİKİ AŞK/AŞKI HAKİKİ: Maddeye bağlı olmayan gerçek sevgi; Tanrı aşkı.

    HAKİKAT EHLİ: Tanrısal özde ölümsüz olma durumu.

    Özü yoktur ki özünden biline
    Dahi tozmaz ki tozundan biline
    Sen anı sanma sözünden biline
    Hakikat ehlinin olmaz nişanı. (Mısrî)

    Yedillah ayetin bilene kurban Didar'ı Hak deyip erene kurban Adem'i Hak bilip gelene kurban Âdem'i Hak, Hak âdem'i tamamlar
    (A.A.A. Vaktidolu)

    HAKKI-YAKİN: Tanrı âlemini gözlemlemek.

    HAK VERE: Genellikle yok anlamında kullanılır.

    HAL: Tanrı vergisi olarak algılanan ve gönüle/kalbe doğan feyz.

    HÂL MAKAMI: Dünya ile ilişkileri kesip coşkuyla Tanrı'ya eriş yeri.

    HALİFE: Hz. Muhammed'den sonra yerine geçen ve onu temsil eden kişi.

    HALLÂC-I MANSUR: Tasavvuf kanalında Tann-İnsan birlikteliğini ilk kez "Enel-Hak" diyerek seslendiren ünlü mutasavvıf. Onu anlayamayan bağnazlar 922'de acımasızca katlettiler.

    HANBAĞI: Hacı Bektaş Dergahı'nın bağlarından biri.

    Hanbağı'na kurulmuş âşıkların otağı Gülzarı aşk oluptur aşk ehlinin durağı.
    (Hilmî Dede-Baba)

    HARABAT: Meyhane anlamındadır.

    Harabat ehliyiz mestaneyiz biz Aleme Adem'e biganeyiz biz Vahdet şarabını içmek istersez Bizden iç şarabı meyhaneyiz biz (Ali Nihat Tarlan)

    Hem benim meyhane vü küncü harabatı ezel Hem şarabım hem anın peymane vü engûriyem (Nesimî)

    Sofi değilim rindi harabatîi aşkım Nef î gibi olsam ne acep hâki rehi mest (Nef î)

    Sabrı varıcak dergahına mey mi sunardı Gönlümdekini bilmese piranı harabat (Sabrî)

    Bulursa sofî eğer neş'esin harabatın
    Birer piyalesini bin kitap ile değişir (Esrar Dede)

    HATEM: Hz. Muhammed'in Hz. Ali'ye armağan ettiği mühür, yüzük

    Buyurdu sırrı kâinat / Korkmasın Habibim dedi Hâtemi ağzına ver ki / Arslan ister nişane
    Hâtemi ağzına verdi / Arslan oldu anda sakin Muhammed'e yol verdiler / Arslan gitti nihane (Şah Hatay i)

    HİCAP: Arlanmak, utanmak.

    HİLÂFET: Halifelik makamı. Bektaşilikte manevi makam.

    Erbabı dilü aşka şehinşahım ben Züvvarı cemali yâra şehrahım ben Giydirdi fakire tacı Kerremnâyı Mihrabı bugün halifetullahım ben
    (İbrahim Mihrabı)

    HORASAN ÇERAĞI: Cem töreni başlamadan önce meydanı aydınlatan kandil veya mum.

    Sönmesin çetağın ta! İbadet
    Çünkü Muhammed Ali'den el tuttun!..
    (A.A.A. Vaktidolu)

    HORASAN POSTU: Kandil altında meydana serilen siyah post. Hacı Bektaş makamıdır.

    HULUL: Ruhun bir güzel cisme girmesi.

    HUMMANE: Meyhane anlamındadır.

    Sofî arayıp gezme bihude mesacitte Feyzin eseri şimdi humhanede kaldı
    (Esrar Dede)

    HURUFÎLİK: Fazlullah Hurifı adlı bir batini şeyhin kurduğu harfleri kutsayan bir mezhep.

    HURUFÎ REMİZLERİ: Akıllı, bilgili, bilgiç Hurufîler.

    HÜRRİYET: Özgürlük. Kâmil olmak, kendi öncesine ermek.

    İBLİS: Tanrı buyruğuna karşı gelip Adem'e secde etmeyen ve cennetten kovulan lânetli cin.

    İBNİ VAKT: Tanrı hükmüne boyun eğen.

    Harabat ehline duzalı azabın anma ey zahit
    Ki bunlar ibni vaktolmuş gamı ferdayı bilmezler (Hayalî)

    İBRAHİM: Hz. Muhammed'in atası sayılan peygamber.

    İDRIS: İlk elbise diken ve giyen, o nedenle terzilerin piri sayılan peygamber.

    İdris Nebi Hülle biçer / Süphan Allah deyu deyu (Yunus Emre)

    İKİLİK: Halkı Hakk'tan ayrı görmek, şirke düşmek.

    Şirke emretmez Hüdayı zulmilen
    Şirke düşmez Adem'e secde eden Sanman ki Adem ayrı Allah ayrıdır Ayrı görmez emrile vecde gelen (Aziz Kenzî)

    Görünen sen, gösteren sen, hem gören Ya NİZAMOĞLU iki görmek neden? (Seyyid Nizamoğlu)

    İKRAR: Tarikata katılma sözü vermek.

    İkrarımız ta ezelden vermiş beli demişiz Çok şükür bizler Muhammed Ali demişiz
    (A.A.A. Vaktidolu)

    İLMİ YAKİN: Akla uygun, bilim âlemi.

    İlim İrfan Mürşittir, karanlıkları koğar İnsanları cehalet, gaflet bunaltıp boğar, Gönüllerde parlayan, o saadet güneşi Şark ile Garp'ten değil, gerçek inançtan doğar.
    (Hünkar Bektaş-ı Veli)

    İLYAS: Bir peygamber.

    İMAM: Dinsel konularda bilgili, önder kişi. Alevi -Bektaşiler Oniki İmam'ı kutsarlar.

    İMAMET: İmamlık makamı.

    İMAMİYE: Hz. Ali yanlısı bir mezhep.

    İNSAN-I KÂMİL: İyi ahlâk ve erdemlerle bezeli; maddi ve manevi âlemleri birleştirip Hak ile Hak olan olgun insan.

    Kaygusuz aydur: Bu ilmi
    Okudum, anladım, bildim
    Bütün bu âlemin hükmü,
    Kâmil insan elindedir
    (Kaygusuz)

    İSA: Kitabı-mukaddes (İncil) sahibi, Hıristiyan âleminin peygamberi.

    Bize peder dedi tıflı Mesîhâ "Rabbi erini" diye buyurdu Mevla "Cem terâni" diyen biz idik ona Biz Tûr-ı Sina'nın tecellâsıyız (Edip Harabi)

    İSHAK: Bir peygamber. Ad olarak kullanılır.

    İSLAM: Tanrı'ya bağlılık, teslimiyet anlamında Hz.Muhammed'in kurduğu din.

    İSMAİL: Bir peygamber. Ad olarak kullanılır.

    İSM-İ Ã‚ZAM: Tanrı adlarının toplamı. En büyük adı: Allah.

    İSTİVA: Hurifîlere göre insan bedenini eşit biçimde ikiye bölen çizgi. Doğrulamak, eşit ve üstün olmak.

    İTTİHAT: Tanrı varlığında birleşmek. Hallacı Mansur'a göre Enel-Hak!

    KAAL MAKAMI: İçtensizlik. Birini çekiştirmek, dedikodu yapmak.

    KAALÜ BELÂ: Öncesiz, ezel. Bezm-i Elest: Ruhlar meclisi.

    KABE: Müslümanların kıble kabul ettiği Mekke'de bulunan mescit.

    KALENDER, KALENDERİ: Bıyık, kaş" kirpik ve sakallarını keserek, dünyadan el-etek çekip başı boş dolaşan derviş ve bunların oluşturduğu dervişlik.
    İki âlemde sultandır Kalender Kadimî küfrü imandır Kalender Vilâyet Kâbesin açtı HATAYİ Gulâmı Şahı-Merdandır Kalender

    KAZANÇ HALİ: Musahip olacak taliplerin birbirini tanımaları ve birbirine alışmaları hali.

    KEMERBEST: Nasip alacak olan canın beline bağlanan tiğbent.

    Muhammed'de cûşa geldi, Tac'ı başından aldı
    Kemerbestin Kırka böldü, sarıldılar Kırklara.
    (Hatayi)

    KERREM-ALLAHÜ VEÇHE (K.V.): Hz. Ali'in adı anılınca "Tanrı yüzünü kutlu eylesin" anlamında söylenen söz.

    KESRET: Bolluk, bereketlik, çokluk.

    KEVSER: Cennet ırmaklarından biri.

    KIRKLAR: Mirâc'tan dönen Hz. Muhammed'in katıldığı meclisin her türlü hevesten arınmış 17'si kadın, 23'ü erkek olan 40 can. Bunların oluşturduğu topluluğa Kırklar Meclisi denilir. Alevi-Bektaşi inancı Kırklar Meclisi'ne dayanır. Bu meclisin mürşitliğini Hz. Ali yapar.
    Erenler kalmaya kulun suçuna Yolum düşe geldi Kırklar içine (Kul Himmet Üstadım)

    KİLER EVİ: Hacı Bektaş Dergâhı'nda bulunan bir evin adı.

    KIRK BUDAK: Kırklar meydanında duran kırk budaklı şamdan. Bu şamdan yalnız Muharrem'in onuncu gecesi ile nevruz gecesi yakılır.

    Dostumuzla beraber, yaralanır kanarız Her nefeste aşk ile, yaradan'ı anarız Erenler meydanına, vahdet ile girde gör Kırk budaklı şamdanda, kırkımız bir yanarız (Hünkar Bektaş-ı Veli)

    KIRKLAR MECLİSİ: Kırk erenin oluşturduğu muhabbet meclisi.

    Gelmiş oturmuşlar Kırklar Yediler Kırkımız da bir kişiyiz dediler
    (Kul Himmet Üstadım)

    KIRKLAR MEYDANI: Cem törenlerinde hazırlanan meydan.

    KIRKLAR ŞERBETİ: Nasip aşamasında içilen şerbet.

    KIRK MAKAM: Erenler meydanı. Dört Kapı'da bulunan makamlar toplamı.

    KIZIL DELİ: Bir eren

    Akyazılı işaret edip nefyini gamın Ferman verir Kızıl Deli Sultan efendimiz
    (Kânı)

    KOYUN, KURBAN: Yola talip olan can. Hak aşkına kesilip lokma edilen koç.

    Muhammed Ali'nin yoluna girdi Hiç pişman olur mu can kurban verdi On iki imamdan el etek aldı Muhammed Ali'ye indi bu kurban
    (A. A. A. Vaktidolu)

    KÖÇEK: Raks yapan erkek.

    KURAN: Müslümanların kutsal kitabı. Hz. Ali "Kuran'ı natık" (Konuşan Kuran) olarak kabul edilir.

    LÂ FETÂ İLLÂ ALÎ,
    LÂ SEYFE İLLÂ ZÜLFİKÂR: Ali gibi yiğit, Zülfikâr gibi kılıç yoktur.

    LATAAYYUN: Tanrı ile kâmil insanın birlik makamı.

    Birdir dedi aşinayi vahdet
    Mevci Ehadiyet Ahmediyet (Şeyh Galip)

    Kalırdı lâfzu mana tenknayi Lâtaayyünde Hakikat üzre bu manaya suret vermese Adem (Nabî)

    Vahdet ellerinde hava başkadır, Zemin başka orda sema başkadır Orda kul başkadır Hûda başkadır O illerde gezen divaneyiz biz
    (Ali Nihat Tarlan)

    LEVH-İ MAHFUZ: Tasavvufta insanın gönlü. İnsan kaderini, olmuş ve olacakları yazılı olarak belirten Tanrısal levha.

    LEVLÂKE LEVLÂK: Tanrı, "Ya Muhammed! Sen olmasaydın yeri ve göğü yaratmazdım" diyerek Hz. Muhammed'i yüceltmiştir. Bu söz şöyle de söylenmektedir: "Ya Muhammed, ya Ali! Siz olmasaydınız bu evreni yaratmazdım."

    LUT: Bir peygamber.

    MAKAMI LÎMAALLAH: Ölmeden önce ölmek makamıdır.

    Tüm kötülüklerden ölüp Güzelliklerden dirilmektir.
    (A.A.A. Vaktidolu)

    MELEK: Tanrı katında bulunan nurdan yaratılmış varlık. Bilinen melekler şunlardır: Azrail, Cebrail, İsrafil, Mikail, Kirmen Katibin, Malik, Münker, Nekir ve Rıdvan.

    MENGUŞ: Bekâr dervişlerin kulaklarına taktıkları küpe.

    MEST: İlahi aşk ile kendinden geçmiş, sarhoş.

    Ben mesti ezel gelmişim ben ta ebet mest giderim Hiç ayılmaz esrüklüğüm zühtü takva neme gerek (Eşref oğlu)

    MEVÂLÎ: Hem efendi, hem köle.

    MEVT: Şehvet ve nefis isteklerinden kurtulan ölü beden. Eline, Diline, Beline sahip olmak.
    Hayatı cavidanı şeyhi kâmilden sual ettim Ölmeden önce ölmektir deyince intikal ettim

    MEYDAN: Cem töreninin yapıldığı yer.

    MEYDANCI: Meydan hizmetlerine bakan kişi.

    MEYHANE: İçki içilen yer. Tasavvufta tekke.

    Mansur gibi cuşa gelir söyler Enel-Hak
    Her aşıkı sadık ki bu meyhaneye uğrar (Nesimî)

    MİHMAN EVİ: Hacı Bektaş Dergahı'nda derviş adayı bu evde bir süre hizmet eder.

    MUHİP: İkrar alan can.

    MUSAHİB: Birbiriyle görüşüp anlaşan iki canın dünya ve ahret kardeşliği.
    Musahip musahibin varisi İkisi bir elmanın yarısı

    MUSA: Kutsal Kitap Tevrat inerek Musevi dinini kuran peygamber.

    Abu hayat ile Kevser, yüce yayla bizdedir.
    Mecnun'u çöllere salan, saç'ı Leyla bizdedir.
    Okuma bilirsen talip, kendi kitabına bak Musa'nın Tur'u Sina'sı, sırrı Mevla bizdedir.
    (Hünkar Bektaş-ı Veli)

    MÜ'MİN, MÜSLİM: Zahiri âlemde iman eden, İslâm olan. Batıni âlemde ikrar verip yola giren ve arınıp bir can olan bacılar, kardeşler.

    MÜCERRET: Bekârlık. Balım Sultan'ın uyguladığı yöntemle bekâr kalmak isteyenlerin kulaklarına bekâret nişanı takılır.

    MÜRŞİD-İ KÂMİL: Olgunlaşan, Tanrı ile birleşip yol gösteren.

    NADI ALI: Rivayet odur ki darda kalan Hz. Muhammed, "Nâdî Ali" "Edrikni ya Ali" diyerek bağırınca; Hz. Ali, "Lebbeyk" diyerek yardımına yetişti.

    NAZARIM: Bektaşiler, karşılarındaki kişilere "sen" yerine "nazarım" derler.

    NEFES HAKLAMAK: Söz tutmak.

    NESÎMÎ: Hallacı Mansur'un Enel-Hak felsefesini savunduğu için 1418'de Halep'te derisi yüzülerek katledilen ünlü tasavvufçu.

    NUH: Tufandan her canlıdan bir çift ile beraber kurtulan ve ikinci Adem sayılan peygamber.

    NEŞTERİ SELMAN: Kırklar Meclisi'nde Hz. Ali'nin bileğine neşter vuran Selmanı Farisî.

    NİYAZ: Diz çökerek Pir'in sağ ve sol dizini öpmek.

    NÜBÜVVET: Peygamberlik makamı.

    OCAK: Cem meydanında bulunan ocağın bir yanında Horasan postu, diğer yanında Seyit Alî postu yer alır.

    ONİKİ İMAM: Hz. Muhammed soyunu sürdüren kutlu kişiler. Bunlar sırasıyla şunlardır:

    1-) İmam ALİ. 21-Mart-598 günü Mekke'de doğdu. İslâmiyet'in kabulü aşamasında amcası oğlu Hz. Muhammed'in sağ kolu olarak büyük yararlıklar gösterdi. 622'de Hz. Muhammed ile musahipleşti. 623'te Hz. Muhammed'in sevgili kızı cennet seyyidesi (hanımefendisi) Fatima-i Zehra ile evlendi. Cennet efendileri Hasan ile Hüseyin'in babası oldu. 24-Haziran-656 günü dördüncü Halife olarak göreve başladı. 24-Ocak-661 günü Haricilerden Abdurrahim bin Mülcem tarafından şehit edildi.
    2-) İmam HASAN. 624'te Medine'de doğdu. Halifelik hakkını düzenle elinden alan Muaviye tarafından eşi Cude'ye zehirlettirilmek suretiyle 670'de Hakk'a yürüdü.
    3-) İmam HÜSEYİN. 625'te Medine'de doğdu. Kan ve kin üzerine kurulan Emevi Hanedanlığının ikinci egemeni zalim Yezit'e boyun eğmediği için, Yezit ordusu tarafından 72 sahabesiyle beraber Hicri 10-Muharrem-61 (Miladi 10-Ekim-680) günü Kerbelâ'da şehit edildi.
    4-) İmam Zeynel Abidin. İmam Hüseyin'in oğlu olarak 658'de Medine'de doğdu. Emevi hükümdarlarından Velid bin Abdulmelik'in gazabına uğradı; 714'te zehirlenerek şehit edildi.
    5-) İmam Muhammed BAKIR. İmam Zeynel Abidin'in oğlu olarak 676'da Medine'de doğdu. Velid oğlu İbrahim tarafından 736'da zehirlenerek şehit edildi.
    6-) İmam CAFER-İ SADIK. İmam Muhammed Bakır'ın oğlu olarak 699'da doğdu. Dini bilgisi yüksekti Caferi Mezhebi'nin kurucusu oldu. 765'te Hakk'a yürüdü.
    7-) İmam MUSA-İ KÂZIM. İmam Cafer-i Sadık'ın oğlu olarak 744'te Erba'da doğdu. Zehirlenerek 801'de şehit edildi.
    :cool: İmam ALİ RIZA. İmam Musa-i Kazım'ın oğlu olarak 770'de Medine'de doğdu. 833'te zehirlenerek şehit edildi.
    9-) İmam MUHAMMED TAKI. İmam Ali Rıza'nın oğlu olarak 810'da Medine'de doğdu. Abbasi hükümdarı Mutesem'in buyruğu üzerine eşi Ümül-feyze tarafından zehirlenerek şehit edildi.
    10-) İmam ALİ el-NAKİ İmam Muhammed Taki'nin oğlu olarak 829'da Medine'nin Surya köyünde doğdu. El-Muttassım oğlu Cafer tarafından Samara'da zehirlenerek 868'de şehit edildi.
    11-) İmam HASAN ül-ASKERÎ. İmam Ali el-Nakî'nin oğlu olarak 846'da Medine'de doğdu. 873'de zehirlenerek şehit edildi.
    12-) İmam MEHDİ. İmam Hasan ül-Askerînin oğlu olarak 25-Temmuz-869 günü Samara'da doğdu ve çocuk yaşta kaybolduğu için Oniki İmam'ların sonuncusu oldu. İnanışa göre bir gün Mehdî gelecek, adalet terazisiyle bozulan dünya düzenine dirlik, düzen verecek...

    ONDÖRT MASUM-I PÂK: Oniki İmamların henüz küçük yaşta zalim Emevi egemenleri tarafından katledilen çocukları şunlardır:
    1-) Aliyelmürteza oğlu Muhammed Ekber. Ömer'in Fatima'yı darp edişiyle Hakk'a yürüdü.
    2-) İmam Hasan oğlu Abdullah. 7 yaşındayken Amr oğlu Talha tarafından şehit edildi.
    3-) İmam Hüseyin oğlu Abdullah. 2 yaşındayken Kerbelâ katliamında Ezrak oğlu Utbe tarafından şehit edildi.
    4-) İmam Hüseyin oğlu Kasım. 3 yaşındayken Kerbelâ katliamında Huzme Kahili tarafından şehit edildi.
    5-) Ali Zeynel-Abidin oğlu Hüseyin. 6 yaşındayken Neval oğlu Muaviye tarafından şehit edildi.
    6-) Ali Zeynel-Âbidin oğlu Kasım. 3 yaşındayken Adeb oğlu Yezit Senan tarafından şehit edildi.
    7-) Muhammed-Bâkır oğlu Aliyyül'eftar. 4 yaşındayken Hamid-i Dımışkı tarafından şehit edildi.
    :cool: Câfer-i Sadık oğlu Abdullah Asgar. 3 yaşındayken Urban tarafından şehit edildi.
    9-) Câfer-i Sadık oğlu Yahya-el-Hadi. 3 yaşındayken Halifenin gözleri önünde Mahmut Kufi oğlu Abdullah tarafından şehit edildi.
    10-) Musa-i Kâzım oğlu Salih. 3 yaşındayken Abdullah oğlu Osman tarafından şehit edildi.
    11-) Musa-i Kâzım oğlu Tayyib. 7 yaşındayken İbrahim Dımışkı oğlu Yusuf tarafından şehit edildi.
    12-) Muhammed Taki oğlu Cafer Tahir. 4 yaşındayken İbrahim Dımışkı oğlu Yusuf tarafından şehit edildi.
    13-) Hasan-el-Askeri oğlu Cafer. 1 yaşındayken İbrahim Dımışkı oğlu Muhammed Nasır tarafından şehit edildi.
    14-) Hasan-el-Askeri oğlu Kasım. 3 yaşındayken İbrahim Dımışkı oğlu Mansur tarafından şehit edildi.

    ONYEDİ KEMER-BEST: Hz. Ali'nin kemer kuşattığı zatlar şunlardır:
    1-) Salman Farisi (Pâk). 150 yaşında eceliyle öldü.
    2-) Ebubekir oğlu Muhammed. Mehdi oğlu Muaviye tarafından şehit edildi.
    3-) Malik Eşder. Muaviye tarafından zehirlenerek şehit edildi
    4-) Yaser oğlu Ammer. Muaviye tarafından Sıffın Savaşı'nda şehit edildi.
    5-) Veysel Karanî. Muaviye tarafından Sıffın Savaşı'nda şehit edildi.
    6-) Abuzer Gaffar. Halife Osman zamanında sürgünde şehit edildi.
    7-) Haris oğlu Huzeyme. Muaviye buyruğunca Sıffın Savaşı'nda şehit edildi.
    :cool: Badi-i Hazai oğlu Abdullah. Sıffın Savaşı'nda şehit edildi.
    9-) Adil Haris oğlu Abdullah. Sıffın Savaşı'nda şehit edildi.
    10-) Ebu Heysemüt Tıhani. Sıffın Savaşı'nda şehit edildi.
    11-) Haris Seybani. Sıffın Savaşı'nda şehit edildi.
    12-) Ebu Vakkas torunu Haşim oğlu Utbe. Sıffın Savaşı'nda şehit edildi.
    13-) Ebu Huzeyfe oğlu Muhammed. Abdullah Nahii tarafından şehit edildi.
    14-) Kamber Ali Sultan. Haccac-ı Zalim tarafından şehit edildi.
    15-) Vezza oğlu Mürtefı. Sıffın Savaşı'nda şehit edildi.
    16-) Kays Hamadani oğlu Sa'd. Sıffın Savaşı'nda şehit edildi.
    17-) Abbas oğlu Abdullah. Bilgin biriydi. Muaviye tarafında şehit edildi.

    PİRİMUGAN: Ateşperest


    POST: Bektaşi ibadetinde yer alan 12 post şunlardır:
    1-) Dede-Baba postu, Horasan postu.
    2-) Aşçı postu, Seyyit Ali Sultan postu.
    3-) Ekmekçi postu, Balım Sultan postu.
    4-) Nahip postu, Kaygusuz Sultan postu.
    5-) Atacı postu, Kanber Ali postu.
    6-) Meydancı postu, Sarı İsmail postu
    7-) Türbedar postu, Karadonlu Can Baba postu.
    :cool: Kilerci postu, Er kulu Hacım Sultan postu.
    9-) Kahve postu, Şah Şezerlî postu.
    10-) Kurbancı postu, Hz. İbrahim postu.
    11-) Ayakçı postu, Abdal Musa postu.
    12-) Mihman evi postu, Hızır postu.

    REHBER: Yol gösteren. Bektaşilikte Meydan ve Yol rehberliği vardır. Yol rehberi, yolun kurallarını öğretir. Meydan rehberi ise, cem hizmetlerine öncülük eder.

    RUM ERLERİ: Anadolu Abdalları.

    RUH: Bedene can veren içsel âlem.

    SALAT: Hz. Muhammed ve Ehlibeyt anılınca, saygı ve sevgi gereği okunan dua.

    SAM: Bir peygamber.

    SECDE: İbadet esnasında saygıyla eğilip alnı yere koymak.

    SELMANÎ: Kırklar Meclisi'nin hizmetlisi Selmanî Farisi.

    Bir kral oğlunu Selman eyledi
    Selmanî Erzan dağına atan Ali'dir
    Selman da soyundu gölü boyladı
    Hırkanın üstünde yatan Ali'dir
    (Kul Himmet)

    SECDE-İ Ã‚DEM: Âdem'e secde etmek.

    SEYYİD-İ SÂDÂT: Peygamber soyundan olmak. İmam Hasan soyundan gelenlere "Şerif, İmam Hüseyin soyundan gelenlere de "Seyyit" denilir.
    Hz. Muhammed'in bir hadisinde:
    Seyyid'i sadat'ım Muhibbi sadatım
    Bir elmanın yarısı gibidirler.
    Biri birinden ayrılmazlar.

    SEMAH: Cem törenlerinde kadın ve erkeklerin beraber saz eşliğinde Hak aşkına dönmeleri.

    Haşa ki bizim semah'ımız oyuncak değildin İlahi bir aşktır. Salıncak değildir. Kim ki, Semah'ı bir oyun sayar. Mümin diye namazı kılınacak değildir.
    (Hacı Bektaş-ı Veli)

    SEYYAH VERMEK: Gezi isteyene izin vermek.

    SIRROLMAK: Varlığını yok etmek, ölmek.

    SİTEM: Çıkışma, eziyet.

    SUFÎ (SOFU): Tarikata bağlı kişi.

    SÜLEYMAN: Bir peygamber.

    SÜREK: Her talibin kendi dedesine bağlı olarak yolu sürdürmesi.

    ŞAH: Her şeyin en iyisi, en yücesi. Şah Ali, Şah Hüseyin gibi...

    ŞEMSİ TEBRİZÎ: Mevlânâ'yı irşat eden kişi. Mevlânâ'nın oğlu Bahattin 1248'de öldürdü.

    ŞİT: Bir peygamber.

    ŞİRK: Ortak. Halkı Hakk'tan ayrı görmek.

    TAKİYYE: İkiyüzlülük, Riyakârlık.

    TALİP: İsteyen. Yol eri.

    TEBERRA: Hz. Ali'yi ve Ehlibeyt'i sevmeyeni sevmemek.

    TECDİDİ VUZU: Babası ölen kişinin bir başkasını baba bilmesi.

    TENASÜH: Öldükten sonra ruhun bir başka cisme geçmesi.

    TEVELLÂ: Hz. Ali'yi ve Ehlibeyt'i seveni sevmek.

    TEVBE-TELKİN: İşlenen bir günahtan dolayı pişmanlık duyup bir daha aynı şeyi yapmamak.

    TEVHÎD: Hak-Muhammed-Ali bağlamında birlenerek cemde saz ve söz ile zikir çekmek.

    TE'VİL: Yorum getirme, ayetlere başka anlamlar verme.

    TİĞBENT: Kesilen kurban yününden yapılan ip.

    ÜÇ SÜNNET YEDİ FARZ: Aleviliğin temel kuralları.

    ÜÇ SÜNNET:
    1-) Dilini tevhit sözcüğünden ayırmamak.
    2-) Gönülden düşmanlığı, kini, kibri, kıskançlığı atmak; Şeytana uyup hırsa kapılmamak. 3-) Hakk'ın kudretince sözünü bilmek; kimseyle kavga etmemek, düşmanlık gütmemek. uymak.
    4-)Mürebbi hakkına saygı göstermek ve buyruğuna uymak.
    5-) Kuşak kuşanmak ve Halifeden el alıp tövbe etmek.
    6-) Musahibini hakikatte hak dergahına eriştirmek.
    7-) Halifeden taç ve kısvet alıp özünü Pire vermek.

    VAHDET: Birlik. Tanrı'ya yakın olma.

    VAHDET-İ VÜCUD: Varlığın birliği. Yaratan ile yaratılanın bir olması.

    VELAYET: Ermişlik. Tanrı'ya bedeni ve kalbiyle bağlanmak, dost olmak.

    YOL OĞLU: Tarikata girip nasip alan kişi.

    ZİL: Gölge. Âlem.

    ZÜLF: Tasavvufta Tann'nın sıfatları anlamındadır.

    ZÜNNAR: İp anlamında olup ateşperestler ile putperestlerin bellerine bağladıkları kuşaktır.
     
  2. ero

    ero Daimi Üye

    çok ama çok bilgilendirici bir yazı dizisi...sonsuz teşekkürler
     
  3. sanem_62

    sanem_62 Daimi Üye

    Doğrusu bazen günlük hayatımda sıkça ifade edilen bazı kelimeleri anlayamıyordum bu çok faydalı oldu emeğine yüreğine sağlık Teşekkürler...
     

Sayfayı Paylaş