Korkularımızı Reddetmek Yerine, Onları Kullanmayı Öğrenmeliyiz.

Konu, 'Genel Bölüm' kısmında enelhak tarafından paylaşıldı.

  1. enelhak

    enelhak Super Moderator

    İnsanoğlu varolduğundan beri korku, onu yönlendiren en önemli unsur olmuştur. Bugün bile gerek toplumsal, gerek bireysel yönlendirmeler, insanlar üzerinde korku yaratma ve bu ortamda oluşan hareketlerin yönünü tayin etme şeklindedir. Ancak hayatta her konuda olduğu gibi korku kavramının da bir karşılığı vardır. Cesaret adını verdiğimiz bu kavram, bazen korkunun açığını kapatmak, bazen de onu tamamlamak için kullanılır. Görünüş itibariyle genelde korku kaybettiren, cesaret ise kazandırandır.


    Aslında korku hiçbirimizin sevmediği, yaşamak istemediği bir şey olmasına rağmen, hayatımızda öyle bir yer edinmiştir ki, en çok değer verdiğimiz şeyleri bile onları kaybetme korkusu yüzünden koruduğumuzu unuturuz çoğu zaman. Kaldı ki, varoluş hikayesi bu tezi çürütür niteliktedir. Bilindiği gibi Adem ile Havva´ya bir yasak getirilmiş, belirli bir süre bu yasağa uymazlarsa olacaklardan korktukları için, yasağa uymuşlardır. Fakat bir gün, buna ister cesaret, ister nefse hakim olamama densin, bu yasağı çiğnemişlerdir. Şimdi bu durumu korkuya karşı gösterilmiş bir cesaret olarak yorumlarsak, Adem ve Havva´nın bu cesaretlerinden ötürü ödüllendirilmeleri gerekirdi. Fakat onun yerine cezalandırılmış ve dünyaya gönderilmişlerdir. Bu da bize gösteriyor ki, korkunun karşılığı her zaman cesaret değildir. Ya da cesaret her zaman kazandırmaz. Sanırım cesaretle aptallık veya zayıflık arasındaki ince çizgi de bu noktada çizilir. Bu yüzdendir ki, pek çok eylemimiz korkudan kurtulmak için gerçekleştirdiğimiz cesur, aptalca veya zayıflık merkezli eylemlerdir.


    Pek tabii ki hayatımızda çok çeşitli korkularımız var. İnsanları kırmak, geçim kaynağını kaybetmek, toplumun gözündeki itibarı kaybetmek, bireylerin gözündeki itibarı kaybetmek, başarısız olmak, hatta hayatımızı kaybetmek akla ilk gelen korkularımız arasındadır. Bunlardan kurtulmak için çoğu zaman cesurca davranır, çoğu zaman zayıflık gösteririz.

    Sonuçta da ya kaybeder ya da kazanırız. Fakat bu noktada gözden kaçan çok önemli bir ayrıntı var. Madem hayatta her şeyin bir karşılığı var, şu halde kaybetmenin karşılığı da kazanmaktır. Bu yüzden kaybın olduğu her yerde bir kazanım olmak zorundadır. Evet belki Adem ve Havva cezalandırılmışlardır. Ya da kaybetmişlerdir. Ama bu sayede bizim varolmamız söz konusu olmuştur. Dolayısıyla, bu anlamda her eylemimizin sonucunda meydana gelen kayıp, bir başkasının hatta belki de bizim kazanımımızı sağlar. Yeter ki biz hangisini istediğimize karar verip, sonucu bu açıdan değerlendirelim. Sonuçta her kazanımın, kazanılan şeyi kaybetme korkusunu da beraberinde getireceğini düşünürsek, korku kavramı asıl değerini bulmuş olur. Yani, hayatımızın dümeni konumundaki korkularımızı yok etmek yerine, onları kullanmayı öğrenmeliyiz. Çünkü korkularımız olmazsa cesaretin, kaybetmek olmazsa kazanmanın değeri kalmaz.


    Murat Altay
     
  2. Kardelenim

    Kardelenim Aktif Üye

    Enelhak yazılanlar dogruda cogu korkumuz kaybetmekten gecıyo ben korkularıma bir adım önde yürüdüm.Cesaretimin korkularımın sonu yokmuş anladım.
     
  3. enelhak

    enelhak Super Moderator

    Değerli Can önemli olan cesaretle ile aptallık veya korku ile zayıflık arasındaki ince çizgiyi iyi tespit etmek ve sonucu lehimize çevirmektir :)
     
  4. Kardelenim

    Kardelenim Aktif Üye

    enelhak can dogru dersin o inçe çizgiyi yakalayabilirmiyim bilmem kalpten gitmeyemde...:alkisla
     
  5. enelhak

    enelhak Super Moderator

    Yok yok değerli Can Allah korusun. Dilerim yakalar uzun yıllar mutlu ve mesud olursun :)
     

Sayfayı Paylaş