Şah-ı Merdan (Kızıl Deli) Şah-ı Merdan Ali kurdu bu yolu Hazret-i Fatıma cihanın gülü Evvel Seyyit Ali aldı yürüdü Kırkların serdarıdır Kızıl Deli Tanrıdağ koruna çökmüş oturur Yıldızları ayağına getirir Bir avuç toprakla hudut geçirir Kırkların serdarıdır Kızıl Deli Pirim etini kendi defn eyledi Çaldı taşı pare pare eyledi Pirim Ali bu kelamı söyledi Kırkların serdarıdır Kızıl Deli Gör pirim küffara n'etti n'eyledi Şehir horozuna dua eyledi Sarı Kız'ı iki pare eyledi Kırkların serdarıdır Kızıl Deli Pir Sultan'ım Haydar sancak getirir Zemheride gonca güller bitirir Kalenin altını üstüne getirir Urum'u feth eden Şah Kızıl Deli Şah-ı Merdan Kullarıyız Şah-ı Merdan kullarıyız Mevla'dan gayri değiliz Kanaat ile yürürüz İlla tokuz aç değiliz Evliya gönlümüz aldı Kalbimiz nur ile doldu Gözlerimiz cemal gördü Cennete muhtaç değiliz Evvel biziz ahir biziz Heman leyl-ü nehar biziz Gül açılmış bahar biziz Biz yaz olduk kış değiliz Yüzlerden kırklara erdik Tarikat ehlini bulduk Yedilerden haber sorduk Üçlerdeniz hiç değiliz Pir Sultan'ım göçün göçün Sızdık eridik Hak içün Dünyayı terk etmek içün Altun olduk tunç değiliz Hazret-i Şah'ın Avazı Hazret-i Şah'ın avazı Turna derler bir kuştadır Asası Nil deryasında Hırkası bir derviştedir Nil deryası umman oldu Sarardı gül benzim soldu Bakışı arslanda kaldı Darbı dahi bir koçtadır Ali'm bilmezdi benliği Dilde tutmazdı kinliği Zülfikar'ın keskinliği Zerrecesi kılıçtadır Özen güzel Ali'm özen Var kendine bir yar kazan Hayrını şerrini yazan Sağ yanında feriştedir Nerde Pir Sultan'ım nerde Özümüz asılı darda Yemen'den öte bir yerde Dahi Düldül savaştadır Karga Konsa Gülistana Karga konsa gülistana Gülün kadrin ne bilir Kendi kadrin bilmeyen Elin kadrin ne bilir Hal olunca örgüm işler Yollara bezirgan işler Karada yayılan kuşlar Gölün kadrin ne bilir Sofra kıyısın bükmeyen Meydana ekmek dökmeyen Hakk'ın korkusun çekmeyen Kulun kadrin ne bilir Koyun kuzudur meleyen Yapışacak dal olmasa Pir Sultan Abdal olmasa Şalın kadrin ne bilir
Medet Senden (Kaldım) Medet senden medet Muhammet Ali Akar boz bulanık sellerde kaldım Ne de zalim olur şu elin dili Söyleşirler bizi dillerde kaldım Kaçma benden kaçma ey kaşı kara Derdine düşeli oldum avara Bir dostum yoktur ki halimi sora Gariplik gurbetlik illerde kaldım Yanarım yanarım tütünüm tütmez Çıkarım bakarım bülbülüm ötmez Çalıştım çırpındım ellerim yetmez Dibi bilinmeyen göllerde kaldım Farı dedim farı gönül farımaz Kurudu çeşmemin yaşı silinmez Harbi ısıtmazsa karlar erimez Çöğenli boranlı dağlarda kaldım Pir Sultan Abdal'ım gülemez oldu Akar çeşmim yaşı silemez oldu Gidecek yolları bilemez oldu Dağıldı kervanım yollarda kaldım
Viran Bahçelerde Viran bahçelerde bülbül öter mi Gönül eğlencesi gül olmayınca Merhemsiz çiğ yara pişer biter mi Bir gerçek veliden el olmayınca Nefse uyan Hakk'a uymuş değildir Gaziler namazın kılmış değildir Bu gezen abdallar derviş değildir Arkasında hırka şal olmayınca Tabibsiz yaraya merhem sarılmaz Mürşit olmayınca pire varılmaz Yüz bin tabur kursan Yezit kırılmaz Eli Zülfikar'lı Al'olmayınca Bu aşk meydanında bir divan olur O meydana düşen nevcivan olur İtikatsiz talip boş kovan olur Vızılar arısı bal olmayınca Değme arif bunu böyle bilemez Bilse dahi yine arif olamaz Her dede ölüyü diri kılamaz Hünkar Hacı Bektaş Vel'olmayınca İki melek gelir sual sorarlar Döker burcunu da gevher ararlar Bir kılın üstüne köprü kurarlar Geçemezsin Hakk'a kul olmayınca Pir Sultan'ım baştan dalga aşırır O dalgadır aşıkları coşurur Her bildiğin rehber çiğ mi pişirir Yanıp ateşlere kül olmayınca
teşekkürler devran arkadaş ********** Yürü bre yalan dünya Yalan dünya değil misin Hasan ile Hüseyin'i Alan dünya değil misin Ali bindi düldül ata Can dayanmaz bu firkata Bozkurt ile kıyamete Kalan dünya değil misin Tanrının aslanın alan Düldülü dağlara salan Yedi kere ıssız kalan Kalan dünya değil misin Bak şu kaşa bak şu göze Ciğer kebap oldu köze Muhammet'i bir top beze Saran dünya değil misin Pir Sultan'ım ne yatarsın Kurmuş çarkını dönersin Ne konarsın ne göçersin Kalan dünya değil misin Pir Sultan Abdal
Ayrılık Derdinin Dermanı Nedir Uğrum sıra giden Boz Atlı Hızır Ayrılık derdinin dermanı nedir Şu iki aleme olmuşsun nazır Ayrılık derdinin dermanı nedir Sığanmıştır ağca kolda bilekler Hak katında kabul olsun dilekler Arş yüzünde secde kılan melekler Ayrılık derdinin dermanı nedir Küseyim de ben yarime küseyim Siyah zülfün mah yüzüne asayım Kerbela'da yatan İmam Hüseyin Ayrılık derdinin dermanı nedir Hani şu dünyanın toprağı taşı Akıttım gözümden kan ile yaşı Urum illerimin Hacı Bektaş'ı Ayrılık derdinin dermanı nedir Ak saya giyinmiş incedir beli Ben pirimi gördüm tatlıdır dili Tanrı'nın arslanı Hazret-i Ali Ayrılık derdinin dermanı nedir Gıcılar da dağlar başı gıcılar Çıkmaz oldu içerimden acılar Arafat Dağı'ndan gelen hacılar Ayrılık derdinin dermanı nedir Dünyayı sorarsan bir dipsiz anbar Ali'nin yoldaşı Zülfikar Kanber Kabe'yi yaptıran Halil Peygamber Ayrılık derdinin dermanı nedir Deryanın yüzünde dönen üç gemi Yiyelim içelim sürelim demi Geminin sahibi ol Hızır Nebi Ayrılık derdinin dermanı nedir Pir Sultan Abdal'ım içtim cür'adan Okudum ağını bilmem karadan Yeri göğü cüml'alemi Yaradan Ayrılık derdinin dermanı nedir Pir Sultan Abdal
Pir Sultan’in asıl adı Haydar’dır. Sivas ili, Yıldızeli ilçesi, Çırçır Nahiyesi Banaz Köyünde doğmuştur. Bir Bektaşi ocağının Piriydi. Sosyal ve inanç isyanının başını çekmiştir. Bu olay, Kanuni Sultan Süleyman ( 1520-1566) ve Şah Tahmasap (1524-1576) zamanında olmuştur. Şah Tahmasap, Şah İsmail’in oğluydu ve adı Pir Sultan’ın şiirlerinde geçmektedir. Pir Sultan’ın müritleri arasında Hafik ilçesi, Sofular Köyünden gelen Hızır isimli bir derviş vardı. Hızır, Pir Sultan’ın iznini alarak İstanbul’a gitmiş ve şansı açılmış, Paşa ve Beylerbeyi olmuş. Efsaneye göre, Pir Sultan, Hızır’a: “Gidip okuyacaksın. Paşa, hatta vezir olacaksın. Fakat beni asmağa geleceksin!” diye söylemiş. Pir Sultan Osmanlının zulmüne karşı ayaklandığında, Paşa olan Hızır, isyanı bastırmak görevine tayin olmuş. Pir Sultan Hızır tarafından tutuklanıp Sivas Toprak Kalesine konmuş ve idama mahkum edilmiştir. Tekrar efsaneye göre, Hızır Paşa, Pir Sultan’ın hayatını kurtarmak için O’ndan “Şah” kelimesini kullanmadan üç nefes istemiştir. Pir Sultan sazını alıp Şah’ı öven üç nefes söyledi. Fakat bu övgü İran Şahını değil, Şah-ı Merdanı, yani Ali’yi anlatıyordu. Pir Sultan asıldı ve Hızır Paşanın adı lanetle anıldı. Tarihte, Hızır ismini taşıyan birkaç devlet adamı oldu. Ama büyük bir olasılıkla Pir Sultan’ı asan Hızır Paşa, 1551/2 ve 1567 yılları arasında Paşalık yapmış veya 1560-1567 yılları arasında Beylerbeyi ve Bağdat Valisi olan Hızır Paşa olabilir. Bahsedilen olaylar Pir Sultan’ın isyanı, yakalanması ve idamı süresinde, Hızır Paşanın Bağdat yolunda iken Sivas’tan geçtiği zaman olabilir. Ali’yi öven ve Pir Sultan’ın idamına yol açan nefesler her zaman söylenegelmiştir. İlk önce Pir Sultan şu nefesi söylemiştir. “ Hızır Paşa bizi berdar etmeden Açılın kapılar Şah’a gidelim Siyaset günleri gelip yetmeden Açılın kapılar Şah’a gidelim” Sonra, mahkeme tutanaklarını yazan katibe seslenip : “ Kul olayım kalem tutan eline Katip ahvalimi Şah’a böyle yaz Allahı seversen katip böyle yaz : Dünü gün ol Şah’a eylerim niyaz Umarım yıkılsın şu kanlı Sivas Katip ahvalimi Şah’a böyle yaz…” Pir Sultan üçüncü bir deyişle sözlerini bitirmiş : “ Karşıda görünen ne güzel yayla Nir dem süremedim giderim böyle Ela gözlü pirim sen himmet eyle Ben de bu yayladan Şah’a gideriz Pir Sultan Abdal’ım dünya durulm Gitti giden ömür geri dönülmez Gözlerim de Şah yolundan ayrılmaz Ben de bu yayladan Şah’a giderim …” Pir Sultan Abdal efsaneleştirilmiş, ayaklanması ve idam edilişi toplumsal koşularla göre güncelleştirilmektedir. Halk kahramanı oldu ve isyanı halk haklarını savunmak için ve baskıya karşı mücadeleler hareketi olarak görülüyor. Şiirleri halk tarafından çok sevilir ve sözleri koşullara göre değiştirilir. Aşağıdaki deyiş herhangi bir olayı protesto eden gençlerin toplanma marşı gibi kullanılıyor. “Gelin canlar bir olalım Münkire kılıç çalalım Hüseynin kanın alalım Tevekkeltü taallah… Açalım kızıl sancağı Geçsin yezidlerin çağı Elimizde aşk bıçağı Tevekkeltü taallah…. Pir Sultan’ım geldim cuşa Münkirlerin akla şaşa Takdir olan gelir başa Tevekkeltü taallah …. “ Hüseyin’in kanını almak ve düşmanlarını kırmak, yani Yezid ve Mervan’a karşı bir direniş çağrısıdır. Sözlerindeki gizli mana, baskı altında kalan halkın intikamını alan bir kahraman gibi anlaşılmaktadır. Edebiyat bakımında Pir Sultan Abdal’ın şiirleri eşsizdir. Manzaraların tasviri ve doğa güzelliğini O’nun gibi kimse ifade edemez. Dili ve yazış tarzı yeganedir ve kimse ile mukayese edilemez. Aynı zamanda şiirlerinin derinliği eşsizdir. Mistik düşüncelerini ifade etmek için şair, doğa dünyasından gelen sembolik imgeleri kullanıyor. “ Uyur idik uyardılar Diriye saydılar bizi Koyun olduk ses anladık Sürüye saydılar bizi Halımızı hal eyledik Yolumuzu yol eyledik Her çiçekten bal eyledik Arıya saydılar bizi Aşk defterine yazıldık Pir divanına yazıldık Üzüm olduk şerbet ezildik Doluya saydılar bizi Pir Sultan’ım Haydar şunda Çok keramet var insanda O cihanda bu cihanda Ali’ye saydılar bizi. “ Kerbela trajedisi Alevi-Bektaşilerin hatırasında devamlı olarak canlı yaşıyor. Ayn-i Cem’de anılır. Bu sembol aynı zamanda geniş halk kitleleri nezdinde anlılığını korumaktadır. Hüseyin’in dramı olaylara göre güncelleştirilmektedir. Kerbela her zaman haksızlığın ve Alevilere karşı yapılan baskıların sembolü oldu. Hüseyin haksızlıkla öldürülen bir şehidin / şehitliğin sembolüdür. Fakat aynı zamanla kahramanların ve şehitlerin kuvveti köreliyor. Tapınmaları yeniden canlandırmak gerekiyor. Örneğin : İnsanlardan uzak kalan Gök-Tanrı’nın yerine Şah-ı Merdan, yani Ali geldi. Aleviler en çok Ali’ye dua ederler. Fakat ibadetlerinde en önemli yer Hüseyin’indir. En büyük heyecan Hüseyin’in maktelinden geliyor, çünkü Hüseyin ıstırap çeken insanlığın sembolüdür. Asrımızın son çeyreğinde genç aleviler cahilliğin uyuşukluğundan uyanıp okumaya başladılar. Düşünsel sınıfın etkisi altında ve Avrupa ülkelerine göç eden işçilerin etkisinde sınıf çatışmalarından ve Marksist fikirlerden etkilendiler. Kerbela şehitleri o zaman yeni bir anlama kazandı. Onlar sosyal baskının bir sembolü haline geldiler. Bilindiği gibi Alevilerin çeşitli akımları izleyen birkaç, hatta bir çok dernekleri var. Bunlar : · Kemalist idealini koruyan ve eski Bektaşilerin manevi çocukları olan “Hacı Bektaş Dernekleri”, · Devlete yakın olan ve Aleviliği Sünniliğe bağlamak isteyen “Cem Dernekleri” · Eski zaman Kızılbaşların yoluna sadık kalan, Pir Sultan’a hayran olan “Pir Sultan Dernekleri” Pir Sultan’a sevgi her zaman Hazret-i Hüseyin’e olan saygıyı beraberinde taşımaktadır. Her ikisi de haksızlığa uğrayan insanlığın simgeleri oldular. Yakın geçmişte 2 Temmuz 1993 tarihindeki kanlı Sivas Madımak Katliamı bu görüşü daha da arttırdı ve şiddetlendirdi. Hazret-i Hüseyin’in ve Pir Sultan Abdal’ın şehadet- leri iç içe girdi. Anadolu halkı için Pir Sultan Abdal, Kerbela şehitlerinden daha yakın bir kahramandır. O güncelleştirilen ve canlandırılan bir Hüseyin oldu... Kaynak : Bu makale “Anadolu Aleviliği ve Pir Sultan Abdal “ adlı kitaptan alınmıştır. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Yayınları 4 Temmuz 1998
sen sağol devran. güzellikler paylaşarak çoğalıyor ise bilgilerimizin kalıcı olmasıda sık sık paylaşmamıza bağlı