TOPLU BİLİNÇALTI Birinin ölümüyle, bilgisi kaybolmaz. Toplu bilinçaltı mekanizmasından sorumlu Süper Uzay aracılığıyla, yeni kuşağın ''mizaç-burç benzerliği olan'' bireylerine iletilir. Birbirinden devir alarak, zincirleme sürdürülen bilgi yaşarken, paralel olaylar da ortaya çıkar ki, çoğunlukla bunlarda bir nedensel düzgünlük yoktur. Sadece eş zamanlı bir programlanmadır. İnsanların kişiliklerinin, tüm hayatlarının kaydedildiği depo olan bilinçaltı, Süper Uzay'ın ta kendisidir. Bizi her etkileyen, Süper Uzay'da da etkilenen olur. Kuantum teoremi bize olayların var oluşunun evren yasalarına dayandığını söyler. Cansızların aklı evren yasalarıdır, canlıların aklı ise ''içgüdü'' olayıdır. Bu bio-kimya ( organik kimya ) dan başlar ve insanlara kadar her canlıyı içine alır. Akıllığımız ise başlıbaşına bir olaydır . Herşeyi anlamlandırmamızı sağlar. Akıl sayesinde gözlemcinin kararları oluşur. Böylece fizik oluşum ile akıl arasında bağlantı doğar. Maddenin mükemmelleşmesinin ardından ise Süper Uzay'ın sürekli değişken ve hareket halindeki Misal (örnek) alemi asıl rolü oynar. Oradaki "esir"den oluşturduğumuz bir düşünce kalıbı, fizik dünyayı da biçimlendirir. Bu gözlemci bilicinin fizik dünyaya katkısıdır. Öyleki abartılmış hayallerimizle, dilediğimiz herşeyin PLANI orada oluşmazsa gerçekleşmezdi. İnanılmaz gözüyle baktığımız herşeyi bu plandan türer. Süper Uzay'da bi anda olup-biteni süratle izleyemeyiz. Karadelik tünelinde saniyenin 60 milyon'da 1'i bir zaman kaldığımız gibi, buradada herşey bir anda olup biter. Sabit bi durum göremediğimiz için davranışları anlamlandıramayız. 7 notadan sayısız beste çıktıgı gibi, Süper Uzay'da herşey bulunur. Süper Uzay kesinsizlik(Indeterminizm) yasasına uygun olup, her ihtimali barındırır ve oldurur. Sonsuz yüzlü bir zarı sonsuz kes atarak buldugunuz her ihtimal burada vardır. Sezgi ile kavradığımız ve bütünlükle ifade ettiğimiz "kesin" yani açık oluşumu bulamayız. Süper Uzaydaki oluşlar madde ile düşüncenin birbirini etkilemesinden doğmaktadır. Zihin, maddi, fizik, dünya cisimleri ve olguları ile etkileşmeseydi "Sibernetik Ayarlama-Uyarlama-Dengeleme ve Geri Tepme" diye sayabileceğimiz "Tavır" alma işlemini yapamazdı. Düşünce dürtüsü, maddenin geçiciliğiyle ilgilidir. İlişkideki amaç, insanın kişisel dünyasına yönelmedir, madde burada geçici bir araçtır. Yönlenme sonucu bilinçli yada bilinçsiz düşünce ortaya çıkar. İyi yada kötü, her düşünce Esir'de eksi eşya(takyon varlık: ışıktan hızlı giden farazi parçacıklar) soyut bir olay olarak kanıtlanır ve görülür. Görüldüğü gibi, ruhsal olaylar dört boyutlu fizik dünyaya üst bir boyuttan yani "Süper Uzaydan" Bakmaktır. Evrenin tutarını ve anlamını aklın temeli belirler. Zihin yada aklın ana görevide anlamlandırmaktır. Nesne ve kütlelerin kanunu yerine kalıplar, alanlar ve üst boyutların asıl olmasının ele alınması gerekmiştir. Anlamlandırma eylemi din verilerinde "Mana Alemi" diye geçmektedir. Fizik dünyanın el ile tutulur somut şeylerinin soyut karşılıklarından oluşan bir "Mana Karşıtı" vardır. Maddiyatın karşıtlığındaki maneviyat gibi moral kavramlar olmasaydı, fizik dünya anlamlandırılamazdı. Mücerret (soyut) ile mana (anlam) aynı şeydir ve takyondan yapılmış Süper Uzayın ta kendisidir: Süper Uzay, Misal Alemidir. Süper uzay sonsuz ihtimeli çift çift gruplandırır, bir yandan da toplu bilinç altı sisteminin ta kendisidir. Orada istenen tasavvur, düşünce ile oluşturulur. Düşüncenin kaynağı, tünelden (süper uzay tünellerden örülüp dokunmuştur) oradaki takyon ortamına geçer ve esir denen ortamda soyut bir eşya oluşturur. Takyonlar hem bilincimizi; hem esir-tüneller hem de gizli değişkenler-ödemeler mekanizmasını kurar, zaten evrenin kurgusu takyonlar üzerinedir. Ama takyonların bilinç düzeyinin süper yaratıklara ( melek, cin, insan, canlı) uyarlanması için, organizatör bir ruha, yani takyon-üstü sisteme ihtiyacı vardır. Takyonlar bile '' ceset '' mensebesindedir, bedebdendir. O beden ruh ile idrak ve süreklilik bulur. Beden dört boyutlu, takyon uzayı on boyutlu fakat bilinç olayları 19 boyutludur. ( 19'un sırrı..) Takyonlar, esir-tünel kurgusunu (aşağıların en aşağısının) bir yukarısında gerçekleştirmektedir. Burası Süper Uzayın girişidir, ismi tüneldir, doğrultusu evrenin üçüncü düzlemi ve/veya mekanın dördüncü boyutudur. Tüneller, fizik evren ile bilinci birbirine bağlar. Takyonlar süper uzayın bir bölümünü oluştururlar . Bilince bağlandıklarında ise ''varlık'' ortaya çıkar. Bizleri kuvvet alanı esirden ayıran şey ruh boyutunun bir yansısı olan bilinçtir. Fizik- evren ile bilinç arasındaki, tünellerden oluşmuş bu ara yapıda misal aleminin en alt katı yer alır. Fizik buraya süper uzay diyor. Burada evrenin kozmik bilince abone her bireyin ne kadar düşüncesi varsa, ona bağlı bir soyut-eşya teşekkülü vardır. Burası, bizim fizik evren ile öteki ( rüyalar-hayaller) evi (soyut eşya) arasındaki teğet bölgedir, her tasavvurumuz burada oluşmaktadır. toplu bilinçaltı mekanizmamız ''rüya ve hayallere bağlı misal alemi'' yani süper uzaya bağlıdır. O aleme kendi tünelimizden gireriz. Zamanın teğet olduğu bu mekanda, dilediğimizi oluşturur, alır kullanırız. O kozmik bilinçten bize rızk gelirken, biz de bireysel bilincimizin ürünü '' iyi-kötü'' her düşünceyi, gizli değişkenler ödemesi olarak, kollektif bilinç altına ulaştırırız. ( Akl_ı küll en basit tanımla ''toplu bilinç altıdır'') Aslında bir varlık, yukardan aşağıya kurulmuş üçlü bir yapı oluşturur. Önce takyon bir kalıbı vardır ve ışıktan hızlıdır. Canlıysa bu kalıbın adı BİLİNÇTİR, mekanı eksidir(esirdedir.) Bilinç kalıbı, hilbert uzayından (Hilbert uzayı, Öklit uzayını nicem mekaniğiyle uyumlu biçime dönüştüren soyut vektör uzayıdır. Pozitif skaler çarpıma sahiptir. Matematik, fizik ve mühendislikte sıkça kullanılmaktadır. Adını David Hilbert'ten almaktadır.) kaynaklanarak ENERJİ BEDEN halinde kurulur. Mekanı ne eksi ne artıdır. Somutlaşma oranına ışık hızına göre ölçebilir ve söyleyebiliriz (yarı esiri nötrinolar diyebilriz.) Bilincin hükmettiği enerji de maddeye hükmeder ve fizik beden ortaya çıkar. Bedenin başardığı, fakat bilimin açıklayamadığı beden-üstü ve normal-üstü olaylar, bize bir varlıkta, tardyon(beden), lukson(nefis), takyon(ruh) üç faz bedeninin iç-içe yaşadığını söyler. her bir beden fazı da tünelin iki dik düzleminde yer alır. Tünel , üç bedeni birleştiren bir bileşke sistem olup bedene(enerjietik gövde) ile iki düzlemin kesiştiği yerde teğet olarak vardır. Bedenin başaramaması gereken, fakat başardığı normal ötesi olayların tek açıklaması tüneldeki rezerv enerjidir. Bir fizik varlığın, İÇİ DIŞINDAN BÜYÜKTÜR. Parçacıkların ölçülenen ağırlığından daha büyük kütle göbeğinde saklıdır. Örneğin bir protonun ağırlığı somut ve bellidir. Ama bir proton, kendinden DAHA AĞIR üç kuarktan oluşur çünkü kuarkların bağlanma enerjisi, oluşturdukları protondan daha ağırdır fakat tartılamazlar! Bir parçacığın ölçülen kütlesi ve belirlenen elektrik yükü ardında saklı kütle ve saklı yük bulunmaktadır ki, bu da tünellerin ispatıdır. Örneğin kuarklar protondan ne kadar fazla ağırsa o kadar da elektirk yükleri kesirli olur. O halde üstün kütle ile kesirli yük arasında bir tünel ters orantısı vardır. Atomun göbeğinde hilbert uzayına açılan bu tünel, magnetik bir kapıdan başlar ve iç uzay yoluyla Süper Uzay'a açılır. Saklı ya da üstün kütle olayı, atomaltı evrende var olduğuna göre, her canlı ve özde, her varlıkta da bulunmalıdır. Protondan daha ağır olan, fakat protunun içinde yer alan kuarklar, nasıl ki aslında protondan bile daha ağırsa ve enerjileri ardlarındaki iç tünel denen kendi dışlarında saklıysa, varlıkların rızkları da ardındaki tünelde saklıdır. Bu rızklar, sayılı nefes denen nabız gibi atmalarla (impluslarla) gizli değişkenler yardımıyla varlığa aldığı nefes periyodu gibi gönderilir. Takdir edilen rızk, ilahi, computer'ün Levhine kalem ile yazılmış, sayılı nefese bölünerek kaza-kader ile tünelimizden gönderilmektedir. Yaradılış, soyut, sonsuz öz enerjinin kendi hacmine ve tüneline sığmayıp, dışına patlayıp, şişmesi, dışına çıkmasıdır. Evren büyük bir kudretin, kendi uzayına sığmayıp, kendi dışındaki bir hacime sığmak arayışıdır!.. Karadelikler de bir yıldızın kendi çekimine yenilerek, kendi hacmine sığmayıp dışarı yani şimdiki uzay alanımıza patlamasıdır. Evren aynı mantıkla "Ol" diyen kudretin sonsuz öz enerjisinin kendi hacmine sığmayışı ve burada bir ak nokta "BIG BANG" olarak varolmasıdır. Yaradılış iç uzay denen tünelin dış uzaya sarkmasıdır. Bizler evrenin kozmik bilincinin, bireysel parçalarıyız. O bir tek tam sayının, kesirleri, lokal üyeleriyiz. Herbirimiz akl_ı küll'ün akl_ı cüz'leriyiz. HAZIR DÜŞÜNCE PAKETLERİ Uzay-zaman denen örgümüz, aslında üçü yer(mekan-uzay) bildiren üçüde zaman bildiren ortak sistem oluşturmaktadır. Kısaca bizim yer koordinatlarımız, karşı tarafın zaman küresi; Onların yer koordinatları da bizim tarafın "zaman küresi" olmaktadır. Böylece Metaryelazim ve Spirtüalizmin iki ayrı evreni aynı yerde, birleşik bir tek (6 boyut) sistemdir. Böylece evrenin (x, y,z) ve (-x, -y, -z) den oluşan altı boyutlu birleşik mekan oldugunu anlıyoruz. Birbirine zıt-paralel bu altı boyut yada iki mekan arasındaki simetri bize her ikisinin de bir üst boyutta birleşeceğini, bileşke (Skaler vektör) bu boyut aralarında alış veriş anlatımı iki huninin bir boğaz olup birleşmesinden oluşan tüneldir. Tünel bileşke mekan boyutudur. Önce tekillik diye adlandırılmış daha sonra evrenin 3. düzlemi veya mekanın 4. boyutu oldugu anlaşılmıştır. Evrenin tünel dahil 7 boyutlu komplike bir yapısı vardır. Buradaki bir noktanın, cetvelin, alanın ve hacmin takyonlar evreni Esir'de de eksisi vardır. Buradakiler kuantlaşarak; oradakilerle süper uzayda ana-parçadan biçimlenir. Sonra istenirse parçalanarak, eriyerek ana cevherin biçimsizliği içinde kaybolabilirler. Bir şeyi düşünmek demek, onu hayal etmek(örnek) soyut bir masa - uzunlukta eşya oluşturmaktadır. Bu -eşya (düşünce) beynimizin saklı kanallarından Süper Uzaya bağlanmak ve oradaki kıvamlı Esir'den istenen tasavvuru oluşturmaktadır. Eğer o tasavvurlar orda olmasaydı zeka veya akıl denen boyut oluşmayacaktı. Bilinçli evrendeki duygular, sanatsal ve estetik zevkler, bilim, sosyal yasalar hepsi Süper Uzay'dan borç alınmaktadır.Bunları biz ürettiğimizi sanarız oysa onlar bir rezerv olarak bulunmaktadır. Her düşünce Süper Uzay'da varsa, her tasavvur ve soyut kavram Esir'de bulunuyorsa, bizim parlak fikirlerimiz, özel hatıralarımız yaratıcı zekamız gibi özel yeteneklerimiz nelerdir? Hem nasıl, düşünce bizden önce orda var olur:? Bu işi başaran beynimiz bellek depomuz değil midir? Bütün bu itirazlara karşı ne düşünürseniz düşünün, orada siz düşünmeden önce vardır. Sadece o var olma kalıbı kullanılıyor, oradan buraya ithal ediyor ve uygulamaya sokuyorsunuz. İyi yada kötü, olumlu yada olumsuz her fikir, art niyet, kötülük canavarları, aşk güzellikleri, geleceğe dönük hayaller, idealler ve akla gelebilecek bütün insanların(ve cinlerin) geçmişte, şimdi düşündükleri ve gelecekte düşünecekleri herşey orada bir esir kalıbı olarak bulunmaktadır. Öyle ki cisim evreninden tirilyonlarca kat soyut cisme sahiptir orası... Takyonların tersine akan zamanın, nedensellik ilkesini de tersine çevirmektedir. Altmış kiloluk bir insanın zamanı ışık hızından önce, ileri akmakta, ışık hızında durmakta, maddi bedeni sıfıra inerek enerji olmaktadır. Zamanı da ebediyet derecesinde genleşmiştir. Katı relavetistik bölge(cisimsel hiçlik bölgesi) olan bu edebiyet sürecinde, enerjimiz sıfırlanır, kütlemiz sonsuzlaşırken, hiçlik bölgesinin tünellerden oluştugunu görürüz. Esir ile teğetizdir artık. Bu tünellerden yalnızca birinin ağzı açılmış ve bize uzanmıştır. Çünkü o kişisel tünelimizdir. Bir noktada madde namına ne varsa gözden kaybolmuştur ve tünelden başka hiç bir haraket yoktur. Bu sınırdan kurtulmak için ışıktan hızlı hareket ettiğimizi var sayalım: Saniyede 450bin km bir hızla gitseydik (Önceden kaybettiğimiz fizik bedenden başka, cinlerle paylaştığımız) kuantik enerji bedeni de kaybederek, yerine Nurdan -60kg. beden sahibi oluruz: adı da bilinçtir ve kuantik değildir. Hücrelerden oluşan beden de ışık hızında bırakılmıştır. Şimdi hücrelerden değil, enerj kuantlarından değil, Nurumuzdan oluşan bir eksi bedene sahibiz. Işıktan hızlı gittiğimize göre artık takyonuz: Yerçekimine değil Levitation(havada asılı kalma yasaları)na uçma yeteneğine sahibiz. Enerjimiz sonsuz özünlü oldugu için, tükeneceğine artar böylece yakıtsız kalmak, acıkmak, oksijen aramak ya da benzeri dünyasal biyolojik ihtiyaçlardan arınmış ve ölümsüz olmuşuzdur. Işıktan hızlı gittiğimizde zamanın tersine(düne) aktığını, ve nedenselliğin öncelik-sonralık sıralamasının yer değiştirdiğini, yaşlanacağımıza gençleştiğimizi ve yarından düne doğru zamanımızın tersindiğini anlıyoruz. Sonumuz, başımıza iade eder bizi. Ölümün eşiğinde geçmişteki doğumumuzla birleşiriz. Önce ve sonra denen iki uç birleşmiş başlangıcın sonu ile sonun başlangıcı tek bir şey olmuş. Nedensellik ile zaman boyutunun ortadan kaldırmışlardır. Karadelik tüneline girip-sonra dönen biri yolda çıkmakta olan kendisine rastlar ve geçmişi ile buluşur yola çıkmadan önce amacına ulaşmıştır. Öyleki daha yola çıkmaya hazırlanırken, karşımıza oradan dönen kendimiz çıkacak ve gelecekteki yolculuğumuzu kendi geçmişi gibi anlatacaktır. O halde yola çıkmadan önce amaca ulaşmış olacağız. DÜŞÜNCEYLE BİÇİMLENEN MİSAL ALEMİ Mücerret alem (soyut evren); altında bulunan ''cisimler alemi'' ile üstünde bulunan ''düşler ve düşüncelere bağlı misal alemi'' arasında bir geçiştir.Cisimlere en yakın olması sadece süper uzay aracılığıyladır. Süper uzaydaki bir düşünce ister bekler,ister patla***** açılıp bizimki gibi bir evreni oluşturur. Dolayısıyla beklerse takyonik; cisimleşirse tardyonik bir evren olacağı için gerçekten cisimlere en yakın alem mücerret alem (soyut evren_süper uzay)dır. Misal alemi iki kat olarak sunulmuştur: alttaki katman düşünce, zikir, rizayat, ibadet ve düşlerle girdiğimiz, düşünceyle biçimlendirip, sonra dağıtabildiğimiz kıvamlı esir yapısıdır. Üstteki misal alemi ise dinamik olmayan MUTLAK-STATİK-GEOMETRİK bir alemdir. Kuantum fiziği ve istatiksel fizik, bize sonsuz sayıda ihtimalden oluşan sonsuz SOYUT EVRENİN biçimlenmesini şart koşar. Dolayısıyla bütün geçmiş-gelecek her bilinçli nefsin ürettiği, türettiği, tasavvur ettiği ve edeceği, hayalleyeceği, hülya kuracağı ya da kurduğu hislenmeye, duygulara örnek her plan, proje, kroki, taslak, sanat ilhamı, akla gelebilecek her türlü iyi ve kötü düşünce ESİR içinde biçimlenir ve biz onu düşünmeden önce var olmuş olur. Düşünce, (misal alemi ile birey arasındaki) ''yola çıkmadan amacımıza ulaştığımız '' bir gizli değişkendir. Bilgimiz arttıkca bu alemi şekillendirmemiz de o derece çeşitlenir. Çünkü düşünce ve düşte biçimlenen süper uzay, sonsuz ihtimali vermektedir. Örneğin karnında dili olan tavşan kulaklı alt tarafı yılan şeklinde bir yaratık düşlediğiniz anda yola çıkmadan amaca ulaşacağı için Esir'de eksi madde olarak var edilecek, tünelle size yollancağı için siz onu düşünmeden önce hazır olacaktır. Şimdi akla şöyle bir soru gelebilir: süper uzaydaki o bilinç(aklı küll), bizi bir kukla ipi gibi bağladığı tünelleriyle bilgimizi sömürüp,ürettiğimiz türlü bilinç enformasyonlarını kendine mi katıyor? Madem ki, ne düşünsek, bizden önce orada hazır oluyor, bu aklımızın bir istismarı değil midir? Hayır, çünkü her şey sonsuz ihtimalle orada zaten var edilmiştir. Bilinç bile sonradan yaratılmış ve kaynakçası olarak globular akıl'a(aklı küll) bağlanmıştır. Akıl, nefs ve ruh aslında tek olup her çağı kapsar. Zamanlara bölünmesi ise onun ''zaman içinde'' bir tesbih gibi dizilmesiyle oluşuyor. Akıl her zaman üstün, nefis her zaman bencildir ve ikisi de seyyal, cevval (hareketli, canlı, işlek) bir tek esiri bütündür. Biz de kuantlaşmanın tersine o bütün yapıda, her çağa bir tünel uzatma biçimde bir yasa vardır. Kuşkusuz bilincimizin katkısı çok değerlidir ama yaratıcı bizimle (özel olarak sadece levhi mahfuzdaki) kişiye özel yazgımız açısından ilgilenir. Evrenle de öyle...aklı küll (kozmik bilinç) ilk yaratıktır. Bizlerin bireyselliği (aklı cüz), o kimliği olmayan tek bilincin (aklı küll) üyesi olmak ile açıklanır. Vücudumuzdaki bir tek özel, bireysel hücre sadece bize imeceyle hizmet ederken,kendi bireyselliğini de yaşamaktadır. Eğer o hücre kolonimiz dışında ise isyan etmiş, düzen dışı kalıp kanser olmuş demektir. Böylece kuantum toereminin ''bireyselliği bir üst sistemde reddetmesi''nin sonucu olarak, toplu bilinç üyeleri bizler sadece bilgi alır-katkı veririz. Bir hücreden farkımız da yoktur,burda kulluk devreye girer! Küçük olan aklımız ve irademiz hep bütününden hortumla rızıklanmak ve tünellerle beslenmek zorundadır(samed değiliz). Evrende akla gelebilecek en büyük sayı olan o sonsuz sayı neyse o kadar ihtimal vardır. Sonsuz ihtimal olması demek,evrende ihtimalin sıfır olmaması demektir. Örneğin bir eve bomba atınca ''büyük bir ihtimalle'' o ev enkaza döner. Fakat çok büyük bir ihtimalle bunun tersi de olabilir; büyük bir yıkıntıya bomba attığınızda öylesine savrulur ki, birleşip ''kusursuz bir ev'' biçimde ortaya çıkar! Bu sonsuzda bir ihtimal her zaman mevcuttur. Evimiz ve işyerimiz arasındaki en kısa yolu tek olarak belirleriz ama başka yollar olduğunu da biliriz. Hatta evimizden çıkıp ,önce Japonya'ya ordan Avusturalya'ya daha sonra da işyerimize gelebiliriz. Bu da bir ihtimaldir zayıf olmasına karşın her zaman mümkündür, yapabiliriz. Misal aleminde bütün sonsuz şeyin sonsuz kez her türlü ihtimali vardır ve hazırdır. Bizim bilincimiz kendi kapasitesince süper uzaya katılır. Misal aleminin bütün ihtimalleri tünel ile bizlere irtibatlıdır. Düşünce tünel-kablo sistemi aracılığıyla , kişisel bilincimizin ana santral (toplu bilinç) ile kurduğu ilişkinin alış veriş birimleri gizli değişkenlerdir. Sorumlu mekanizma ise tünel sürecidir. Tüneller biçimsiz biçimlerdir: evreni düzene sokma alışkanlıklarımız biçimsiz görüneni biçimlendirme eğilimindedir (kaostan düzgün nedensellik,dışarlama). Eğer bu tünellerden birini dondursaydık bir solucan ya da hortum gibi değil, eşit olmayan, kimi yeri dar, kimi yeri geniş, çapı-kalınlığı sezilmez birşey görürüdük. Ama tüneller böyle statik(durağan) değildir. Saniyenin milyarda biri zamanda biçimleri, enleri boyları değişmekte, kalınlıkları gibi boyutları da uzayıp kısalmaktadır. Rezonans denen dinamizm ve kesinsizlik geometrisiyle evrendeki her döngü ve girdap bu tünellerin eseridir. Tünellerin bu gözlemlenemez hızlı haraketlerle uzayıp kısalmaları, birbirinin üstüne sarılıp dolanmaları labirent gibi koridorlar oluşturmaları ve bu galeride sürekli biçim değiştirmeleri haraket eden geometri anlamına gelir. Uzayıp kısalan bir geometri de dinamik demektir. Bunun için geometro-dinamik ortak yasalardan söz ederiz. Süper uzayda bu iki yasa dışında başka mekanik yoktur; görevimiz bu biçimsiz rastgele oluşlar ve karmaşa içindeki sonsuz geometriden misal alınan bir eşyanın düzgün tasarımını oluşturmaktır. Düşünce kalıplarından, tasavvur edilen düzgün eşyayı bilincimizin tanıması için misal olarak imal ederiz. Bilindiği gibi takyonlara( ışıktan hızlı giden farazi parçacık) verdiğimzi bir enerji onları hızlandıracağına yavaşlatıp,kesinsizliklerini kesinliğe doğru zorlar. Takyonlara kattığımız düşünce enerjisi o çok hızlı dinamizimin hızını keserek, lokal bir yerde, bir varlığın köşegenlerini oluşturur ve tasarım ortaya çıkar. Başka bir deyişle; düşüncemiz, dinamik esirde yavaşlatıcı etkisiyle''eylemsizlik çatkısı''oluşturduğu bir bölgeyi düzene sokar ve soyut eşyayı oluşturur. O halde düşüncenin psikokinetizmi geometro-dinamizmle açıklanır. Düşünce soyut eşya oluşturma eylemidir, bize psikokinetik bir güçmüş gibi gelir. ( Bir melek için veya ölen biri için de dünya ''düş'' gibi gelir. Dünya hayatının zaman-küre içinde yerleşmiş ve hayali bir hatıra kısa bir düş olduğuna hükmeder. Maddemiz onlara göre bir hayalettir. Kuran'da bu yüzden dünya hayatının geçiciliğinden, bir düş olduğundan, seçilmiş evrenin öte yandaki ebediliğinden söz eder. Ölümsüzlüğün mekanı öte yandadır!) Bizler, burada bir ''artı boyutlu'' sandalye üzerinde oturan bir artı ağırlıklı maddi kütleyiz. Ama, eğer bir sandalye düşünüp hemen öte yana geçebilseydik, düşündüğümüz sandalyenin orada hazır olduğunu görürdük. Öte yana geçince ağırlığımız eksi olacağında, bu eksi boytulu sandalyede, eksi uzayda oturmamızda hiç bir anormallik sezmeyecektik. İki taraftaki gözlemlerimiz de kendi gerçeklerimiz olup iki taraftaki gözlemci de kendi gerçeği konusunda haklıdır. Ama hak olan gerçeği bulabiliriz. Geçicilik (fani olmak,sonluluk ) kalıcılık (beka) denen ebediyetin sonsuzluğun yanında sonsuzda_bir kesir gibi kalır. O zaman hak olan gerçek ''öteki evren'' temeldir... Tünellerin görevi tek olan gerçeğe bağlanmaktır. Geometro-dinamik bir takyon akımının kanalı (mini sur borusu) süper uzayın dokusunu oluşturur. [ devamı gelcek...]