Sorularım?

Discussion in 'Forum arşivi' started by sessizlik, Jul 14, 2011.

Thread Status:
Not open for further replies.
  1. Baskoylu

    Baskoylu Daimi Üye

    Saygideger Devran Can, Sessizlik Can ve Saygideger Forum Katilimci Canlar.

    Insanligin dogusundan beri var olan Alevi Yasam Felsefesi uzerinde fakli topluluklarin, farkli dinlerin, farkli milletlerin ve farkli irklarin ayriliklari ve dagilmalari, kendilerine gore farkli yol cizenler olmus, gunumuzde bunlarin devam ettiginide gormekteyiz.

    Alevi Yasam Felsefesinde tarihi inceledigimizde, Alevilere en buyuk darbenin ve yok edilmeye calismasinin ve bunda kismen basarili gorunmesinin baslica sebeplerinden birisi , hic kuskusuz kendisini Alevi goren, Alevilik icinden gelip, Alevi Dusmanlari ve Alevileri yok etme cabasinda olan, Irk, Millet ve Din ugruna savaslar cikaranlarla isbirilgine gitmesi, Alevi Yasam Felsefesine ihanet etmesi, Yol`a golge dusurmeye calismasi, Keklik cinsinde olmayi kendisine hedef secmis olanlarin buyuk katkilarinin oldugunu soylersek daha dogru tespitlerle yola cikmis olacagiz.

    Aleviligin; Din, Irk, Millet ve Renklerin hic birini kabul etmedigini, Hosgoru ilkesi ile, yer yuzunde butun insanligin kardes oldugunu 72 millete bir nazarda baktgini... gormek istemiyenlerin ve gorme cabasi gostermiyenlerin..... Alevi Yasam Felsefesinden uzak, asirlardan beri sure gelen Asimile politikalarin acimasizca surdurulmesinin bir devamidir.

    Alevi Yasam Felsefesini, gunumuz teknolojisini goz onunde bulundurursak, bir cok arastirmaci ve yazar dostlarin, bir birine parelel gorunen ve bir cok yazarin kendi siyasi, politik ve sosyal dusunce parelelinde degerlendirmeye calismalarini gozden gecirdigimizde, yani Irk, Millet, Din ve Renk ayrimlarini bir kenara biraktigimizda....

    ALEVI YASAM FELSEFESININ INSANLIGIN DOGUSUNDAN BIR VAR OLAN.. SEVGI VE INSANLIK YOLU OLDUGUNU GORMUS OLACAGIZ.

    Alevilikte Irkcilik ve Milliyetcilik yok... Cunku butun insanlarin kardes oldugunu dusunur, birini digerinden ayri gormez, Inanclari, Irklari, milletleri ve renk ayrimlarin, insanlarin farkliliklari olarak gorur.
    Insanliktan Daha Degerli Bir Varligin Olmadigini Savunur, Insanligi ve Insanlari aydinliga cikaracak olan tek yolun, SEVGI VE INSANLIK YOLU OLDUGUNU savunmasi.. Insanliga isik tutmasidir.....

    Insanligin Dogusundan Beri Var Olan Alevi Yasam Felsefesi`nin yaninda 1400 yillik tarihi ile Islam Dunku Cocuk Sayilir.

    Hic bir Irk, Millet, Din ve Renk gibi bolunme ve parcalanmalari kendi cizgisi icine almiyan, tarihta var olan butun katliamlara, zulumlere ve herturden haksizliklara tepki gosteren, Haklinin ve dogrunun yaninda yer alan, Zalime ve Zulume bas kaldiran, Insanlar ve insanlik icin mucadele veren, her toplumdaki halk liderlerini ve onderlerini destekliyen, Insan oldugunu ve Insanlik degerleri ayakta tutan, insanliga hizmet eden bir lider ve onder olarak gorur, dogruluklarini ve yassattigi guzellikleri, insanlik degerle icinde gorur ve savunmaya calisir.... Onun Hiristiyan, Musluman, Musevi, Budist gibi inanclarini goz onunde bulundurmadan, yaptigi dogrulari ve guzellikleri savunmaya calisir.

    Inancin disinda, Insan ozelliklere sahip oldugundan dolayi, inanc ve dusunceleri kendisine ters gelsede, bolunmek ve parcalanmak, saltanat ve ganimet kavgalari olsada, taraf tutmadan, Aklin Yolu ve Vicdan olgusunu yasama yansitarak sorgular ve yargilar.

    Yeri ve zamani geldiginde, kendisini sorguluyan, yargiliyan, vicdani ile her zaman hesaplasmaya hazir olan, Dogrudan, Guzelden ve Haklidan yana olmayi kendisine hedef secmis bir dusuncenin ve yapilanmanin, Irk, Millet, Din ve Renk secimini yaparak, Insanligin kabul edemiyecegi bir yapilanma icine girebilirmi??????

    Baska bir forumda, Ismail Besikci`nin Aleviligi Zerdust`luktan geldigine dair iddasina, cok sert tepkim ve elestirim karsisinda her hangi bir cevap vermedi.. veremezde..
    Tarihi arasitmalar ve incelemelerin takipcisi olarak tarafsiz ve yansiz bir perspektifle yaklasilmasi dogru olandir.

    Yok degilse, Alevilik; Turkluk`tur, Kurtluk`tur, Islamcilik`tir gibi yaklasimlar, Aleviligi; Kurt, Turk, Turkmen, Yoruk, Cerkez, Laz, Hiristiyan, Musluman yapamaz...

    Farkli kulturel, sosyal ve etnik kimliklere sahip olanlar, Kendilerini Alevi Kizilbas gorebilir, Gecmisin Alevilikten geldigin savunabilir, Ama Raya-Hak (Sevgi ve Insanlik) yolunu kendi inanc ve dusuncelerin bir yansimasi olarak gostermeye hakki yok.

    1400 yildan beri surdurulen acimasiz asimile politikalarin devamcilari ve takipcilari olarak, Alevilere Namaz kildiramazsiniz, Oruc tutturamazsiniz, Abdest Aldiramazsiniz, Hacca Goturemezsiniz, dolayisiyla Haci, Hoca, Imam ve Muftu yapamazsiniz....

    Yanlis biliyorsunuz, Yanlis Ogreniyorsunuz yaklasimlarimizla benim bildigim veya bizim bildigimiz dogrudur, baskalarin bildigi ve ogrendigi ne kadar dogru olsada!! kesinlikle yanlistir gibi yaklasimlarin amaci.... Aleviligi Islamin icine cekme cabasidir, 1400 yildan beri surdurulen Islamin Asimile politikalarina katki sunmaktir.

    Bugunluk; Ismail Besikcinin yorumlarini buraya aktardiktan sonra, ilerliyen zamanda, Aleviligin, Islamlikla ilgisinin olmadigini, kanitlarla ve gerecek yasam bicimi ile aktarmaya calisacam........

    Saygi ve Insani Sevgilerimle.
     
    DEMAN likes this.
  2. Baskoylu

    Baskoylu Daimi Üye

    Aleviliğin, İslamla, İslamiyetle hiçbir ilişkisi yoktur. İslamiyetten çok önceleri oluşmuş, Mezopotamya kökenli, Zerdüşt kökenli bir inançtır. İslamiyetle, Müslümanlıkla, Dördüncü Halife Ali´yle, 12 İmamlarla hiçbir ilişkisi, hiçbir bağı yoktur. Alevilerin, 12 İmamlar adına, Ali adına yalvarış-yakarış içinde olması, dualar etmesi, kendisi olmamasının, kendisine empoze edilmiş bir ritüeli yaşıyor olmasının dikkate değer bir görüntüsüdür.

    İsmail BEŞİKÇİ

    Alevilik son yıllarda, çok konuşulan konulardan biridir. Alevilik konusunda yayınlar artmakta, televizyonlar, radyolar çoğalmaktadır. Aleviler arasında örgütlenme de boyutlanmaktadır. Fakat Aleviler, kendisi olarak konuşmamakta, örgütlenme kendisi çerçevesinde gelişmemekte, dışarıdan, Alevilere empoze edilen bir bilinç doğrultusunda gelişmektedir. Kendisi olarak konuşan, kendisi olmayı savunan Aleviler şüphesiz vardır. Ama sayıları azdır. Seslerini yeteri kadar duyuramamaktadır. Böyle bir damarın bulunması şüphesiz çok olumludur. Sayıları ne kadar az olursa olsun, düşün hayatında belirleyici olan da bu damardır.

    İttihat ve Terakki yönetiminden beri başlıca iki grup üzerinde yoğun bir asimilasyon uygulanmıştır. Kürtleri Türklüğe asimile etmek, Alevileri Müslümanlığa asimile etmek, yüz yıla yakın bir zamandır temel bir devlet politikasıdır. Bu, sistematik bir şekilde uygulanan bir devlet politikasıdır.

    Asimilasyona karşı gösterilen tavırda Kürtler ve Aleviler arasında önemli bir fark vardır. Kürtler asimilasyonun bilincine varmış, ona karşı yoğun bir mücadele içindedir. Aleviler ise, büyük bir çoğunlukla, asimilasyonun bilincinde değildir. Alevilerin büyük bir kısmı, “Aleviyiz ama, İslamız”, “İslamız ama Aleviyiz” deyip durmaktadırlar. Aslında, Aleviliğin, İslamla, İslamiyetle hiçbir ilişkisi yoktur. İslamiyetten çok önceleri oluşmuş, Mezopotamya kökenli, Zerdüşt kökenli bir inançtır. İslamiyetle, Müslümanlıkla, Dördüncü Halife Ali´yle, 12 İmamlarla hiçbir ilişkisi, hiçbir bağı yoktur. Alevilerin, 12 İmamlar adına, Ali adına yalvarış-yakarış içinde olması, dualar etmesi, kendisi olmamasının, kendisine empoze edilmiş bir ritüeli yaşıyor olmasının dikkate değer bir görüntüsüdür. Devlet ve hükümet, devlete ve hükümete yakın yazarlar, “Alevi İslam” dan, “İslamın sufi bir kolu olan Alevilik”ten, “İslamın üç büyük yolundan biri olan Alevilik”ten söz etmektedir. Hükümetin, “Alevi İslam” la ilgili olarak reformlar yapacağından, Alevilikle ilgili açılımlar gerçekleştireceğinde n söz edilmektedir. Devlet Bakanı, “Aleviler, Sünniler kadar Müslümandır” demektedir. Bu arada, kendilerini, 12 İmamlara, Peygamber Muhammed soyuna dayandıran Aleviler de vardır. O zaman onlar, Türkmen değil Arap olmuyor mu? Veya Kürt değil Arap olmuyorlar mı? Veya, “evladı Resul”, “Seydi Saadet Evladı Resul” olduklarını söyleyenler, Arap olmuyorlar mı? 1937-1938 Dersim ayaklanması lideri Seyit Rıza´nın, zulüm gördüklerini anlatırken, “evladı Kerbelayız” diyerek bu zulme layık olmadıklarını anlatmaya çalışması, elbette yanlıştır. “Evladı Kerbela” olunca Arap ve Müslüman olmuyor mu? O zaman Kürtlük/Zazalık ve Alevilik nerede kalıyor? Kaldı ki, Kerbela´da katledilenler, 72 kişidir. Dersim ayaklanmalarında katledilenlerin sayısı ise onbinlerle ifade edilmektedir. Alevilik üzerine çalışan bazı araştırmacılar da, Aleviliği “heterodoks İslam” içinde değerlendirmektedir.

    Şiilik elbette İslamlık içindedir. Şiilik İslamiyetteki iki önemli mezhepten biridir. Dördüncü Halife Ali, 12 İmamlar, Şiiliğin temel sembollerindendir. Alevi inancının ise, Şiilikle bir ilişkisi, bir bağı yoktur. Aleviliğin Orta Asya kavimlerinin, bu arada Türklerin de İslamiyetten önceki dini olan Şamanizmle de bir ilgisi, ilişkisi yoktur. Bu bakımdan, İslamiyetle ilişki kuran veya Şamanizmle ilişki kurmaya, bağ kurmaya çalışan bugünkü Alevi düşüncesinin eleştirisi gerekmektedir. Bu eleştiri devamlı ve dinamik olmalıdır.

    Bugün gerek Kürt Alevilerin, gerek Türk Alevilerin Dördüncü Halife Ali için, 12 İmamlar için, örneğin Hüseyin için yakarışta bulunduğu büyük bir gerçektir. Alevilerin örneğin Muharrem ayında, üçüncü Halife Hüseyin için, Kerbela´da katledildiği günün yıldönümünde Şiiler gibi dövünmemekte, fakat 12 İmamlara yalvarmalarını yakarmalarını sürdürmektedir. Buradaki temel sorun ise, Şii inancının, Şii sembollerinin, Alevi inancına nasıl girdiğidir. Temel soru, Alevi inancının ne zamandan beri ve nasıl başkalaşmaya uğradığıdır.

    Haşim Kutlu´nun Kızılbaş Alevilikte Yol, Erkan, Meydan, Alevilik Öğretisi, (Yurt Kitap-Yayın, Eylül 2007, Ankara) kitabında bu konuyla ilgili dikkate değer açıklamaları vardır. Alevilik yerine Kızılbaşlık tabirinin daha çok kullanıldığı bu eserde Haşim Kutlu, Kızılbaş ocaklarının merkezinin Dersim olduğunu belirtmektedir. Ocakların aile ya da aşiret adıyla anılmalarının Kızılbaşlıkta (Alevilikte) bir sapma olduğu dile getirilmekte, Alevilik inancındaki bozulmanın 13. yüzyılda başladığına işaret edilmektedir. Moğol istilası ve Alamut ocağının ortadan kaldırılması Alevilik inancında büyük bir yıkımın başlangıcı olmuştur. Moğol istilası döneminde Anadolu´da meydana gelen Babai ayaklanmalarının (Baba İlyas-Baba İshak önderliğinde gelişen ayaklanmaların) Selçuklu lejyon ordularınca bastırılması, bu arada Alevi yapılanmasının darmadağın edilmesidir. Babai ayaklanmalarını Selçuklu lejyon ordularınca bastırılması sırasında Alevi yapılanmaları çok ağır darbeler almıştır. (age., s.126).

    Ondördüncü asırda ise İran´da Müslüman Ali Şiası yaygınlaşmaya başlamıştır. Müslüman Ali Şiası, Anadolu Alevileri ile yaptıkları siyasal ittifakları istismar yoluna da gitmiştir (s.126). İşte Müslüman Ali Şiası´nın Aleviliğe, Kızılbaşlığa sızma çabaları bu dönemde başlamış, onbeşinci yüzyıl süresince devam etmiştir. Onaltıncı yüzyıl başlarında Şah İsmail ile birlikte (1487-1524) doruk noktasına ulaşmıştır. Alevi yapısındaki bu bozulmalar sürecinde ocak pirlerinin tavır ve davranışlarında da değişmeler olmuş, Alevi yol kuralları giderek aile çıkarlarına tabi kılınmış, yol evladının korunup kollanmasını esas alan Alevi yasalar, ailenin korunup kollanmasına dönüşmüştür (s.127).

    Kızılbaş (Alevi) düşüncesine Hakk-Muhammed-Ali ritüellerinin, 12 imamlar ritüellerinin girmesi, 15. yüzyıl içinde kök salmaya başlamıştır. Şeyh Cüneyt´in (ölümü 1460), Şeyh Haydar´ın (ölümü 1488) iktidarı döneminde, Şah İsmail döneminde, bu ilişkiler iyice gelişmiştir. İmam Cafer buyruğu, Kızılbaşların (Alevilerin) ilgi duyduğu temel bir kitap olmuştur. İmam Cafer 702-765 yılları arasında yaşamıştır. Altıncı imamdır. 676-732 yılları arasında yaşayan ve beşinci imam olan Muhammed Bakır´ın oğludur. İmam Cafer´in büyük buyruğunun Bisati tarafından yazıldığı da bilinmektedir. Bisati ise 15. yüzyılda yaşamıştır (ölümü 1439). Aleviler bakımından bu konuda da derin bir çelişki vardır çünkü Caferi mezhebinin atası sayılan İmam Cafer, Kızılbaşlar için hiç iyi şeyler düşünmemektedir. İmam Cafer, Kızılbaşlar için “bilinsin ki ne onlar bizdendir, ne de biz onlardanız. Onlarla savaşanlar ise Hz. Muhammed´in önünde, onun düşmanlarıyla savaşanlar gibi kutsaldır, cennetliktir” demiştir (age, s. 128). Örneğin, 1510´larda cereyan eden Şahkulu ayaklanmasının da bu ilişkiler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir. Osmanlı karşısında yeniler Şahkulu güçlerinin, İran´a, Şah İsmail´e sığınması, Şah İsmail yönetiminin kendilerine nasıl muamele ettiği olgulara dayanılarak anlatılmalıdır... İmam Cafer´in bu sözü, 1990´ların ortalarında, Tansu Çiller´in başbakanlığı döneminde İran yöneticilerinin Türk yöneticilere yaptığı öneriyi hatıra getirmektedir. O dönemde İran yöneticileri Türk devlet ve hükümet yöneticilerine Aleviler hakkında “ya siz Sünnileştirin ya da müsaade edin biz Şiileştirelim” demişti. Kızılbaşlar için İmam Cafer döneminden günümüze kadar hiçbir şeyin değişmediğini bu öneri de açıkça ortaya koymaktadır. Bütün bunlar ise Alevilerin büyük bir aymazlık yaşadığını göstermektedir. Alevilerin bu yönden eleştirilmesi gerekir. Bu eleştirinin devamlı kılınması da gerekir. Alevilerdeki aymazlığın “ille de Müslüman olma” ısrarının maddi ve manevi nedenleri üzerinde de durmak gerekir. Müslümanlığın hiçbir koşulunu yerin getirmeyen Alevilerin, Müslümanlıkta ısrarlı olmaları dikkate değer bir konudur. Alevi olan ama namaz kılan Aleviler de var deniyor. Onları, artık asimile olup Müslüman olmuş kişiler olarak değerlendirmek daha doğrudur.

    Haşim Kutlu´nun sözü edilen Kızılbaş Alevilikte Yol, Erkan, Meydan kitabında bu konulara ilişkin bölümler vardır. Haşim Kutlu´nun, Alamut Ocağı ile ilgili düşüncelerinin Alevileri anlatıp anlatmadığı tartışılabilir. İsmailiye´nin, Nizarilik´in Alevilik olup olmadığı tartışılması gereken bir konudur. Öbür düşüncelerinin ise ufuk açıcı olduğu açıktır. Haşim Kutlu kitabında “Kürt ya da Türk Alevilerin, ya da bugün kendisini bu başlık altından ifade edenlerin Müslüman olup olmadıklarını tartışmak oldukça geri bir tartışmadır” demektedir (s.397). Bunu, “Alevilerin Müslüman olmadıkları çok açık bir gerçektir. Bunu tartışmak bile yanlıştır” şeklinde anlamak gerekir. Kitabın örneğin 154-155 sayfalarında dile getirilenler de bunu göstermektedir. Bütün bunlara rağmen bu ilişkilerde aymazlığı yaşayan Alevilerin eleştirilmesi gereği kaçınılmazdır.

    22.12.2007 / Mavidefter.org / Gomanweb
     
    DEMAN likes this.
  3. Baskoylu

    Baskoylu Daimi Üye

    ”ALEVİLERİN BÜYÜK SIRRI”

    İSMAİL BEŞİKÇİ

    Resmi ideoloji Alevileri Türk ve Müslüman saymaktadır. Resmi ideolojiye göre Alevilik Müslümanlığın Türk yorumudur. Alevilik Türk´e has bir inançtır. X. ve XI. yüzyıllarda, daha sonraki yüzyıllarda Orta Asya´dan Kuzey Mezopotamya´ya ve Anadolu´ya göç eden Oğuzlar Şaman inançlarını ve ritüellerini de beraberlerinde getirmişlerdir. Orta Asya´daki şaman inançlarının İslamiyetle senteziyle Alevilik oluşmuştur. Alevilik, Müslümanlığın Türk yorumudur. Aleviler etnik bakımdan Türk´tür. Kürt olan Aleviler de varsa, bu onların asıllarının Kürt olduklarını göstermez, asıllarının Türk olduğunu fakat zamanla Kürtlerin içinde Kürtleştiklerini gösterir. Çünkü Alevilik Türk´e, Türkmenlere has bir inançtır, Türklerin Orta Asya´dan getirdikleri bir kültürdür.

    Resmi görüşün Alevilikle ilgili düşüncesi, inancı budur. Bu, Türkiye´de yerleşik bir görüştür. Üniversite, basın, siyasal partiler, yazarlar, yargı organları bu görüş doğrultusunda düşünce geliştirmekte ve tavır sergilemektedir. Alevilerin çok büyük bir kısmı da, bu düşünceleri ifade eden bazı kişilerden, gruplardan, otoritelerden hoşlanmasalar da Aleviliğin Türklük olduğunu, Müslümanlık olduğunu söylemekten haz duymaktadırlar.

    Ünsal Öztürk´ün “Damlanın İçindeki Gerçek ALEVİLERİN BÜYÜK SIRRI”
    kitabı (Yurt Kitap-Yayın, Kasım 2005, Ankara, 307 s.) bu yerleşik görüşleri sarsıcı niteliktedir. Kitapta Aleviliğin şamanlıkla hiçbir ilişkisi olmadığı, Orta Asya´daki geleneklerle hiçbir ilişkisi olmadığı çok açık bir şekilde ortaya konuşmuştur. Şaman, ayin sırasında, her zaman saatin istikameti yönünde, doğu-güney-batı istikameti yönünde hareket ediyor. Semah yürüyenler ise, saat istikametinin tersi yönünde, batı-güney-doğu istikametinde hareket ediyor. (s. 24, 36, 100) Ünsal Öztürk göksel hareketlerle ayin yapanların hareketlerini ilişkilendirerek başlıca iki sistemden söz ediyor. “Asyatik Sistem”, “Yukara Mezopotamya ve Anadolu Sistemi” (s 37, 97). “Asyatik Sistem” Orta Asya´daki şamanların hareketini, “Yukarı Mezopotamya ve Anadolu Sistemi” cem törenlerinde semah yürüyen Alevilerin ve sema ayini yapan Mevlevilerin hareketini anlatmaktadır. Ünsal Öztürk şamanların ve Alevilerin zıt yönlerde hareket ettiklerini kitabın birçok yerinde söylemektedir. Olgulara yeni olgular katarak bu iki sistemin birbirlerinden çok farklı olduğunu belirtmektedir. “Orta Asya Türklüğünün inanışı gökyüzünün Kutup Yıldızı ekseninde döndüğüydü. Bütün sistem Kutup Yıldızı etrafında saat istikametinde dönüyordu. Oysa Anadolu ve Yukarı Mezopotamya´nın Alevileri saat istikametinin tersine semah dönerler. Kutup Yıldızı merkezli düşünmezler” (s. 188) Dünya merkezli düşünürler.

    Ünsal Öztürk buna bağlı olarak da Aleviliğin şamanlık olmadığını, örneğin Alevi dedesinin şaman olmadığını, Alevi dedesinin şamana hiç benzemediğini ortaya koymaktadır. Örneğin şamanların evlilik törenine katılmadığını, şamanın sadece kız kaçırma törenine katıldığını, Alevilikte ise evliliğin, ailenin çok saygın olduğunu, bu töreni dedenin yönettiğini söylemektedir. Alevilikte kız kaçırmanın olmadığını da vurgulamaktadır. (s. 202)

    Şamanın büyücü olduğu, fal baktığı, ayin sırasında trans haline geçtiği (s. 60), ayin sırasında yaptıklarını hatırlamadığı, halbuki Alevi dedesinin bu dünyanın adamı olduğu da vurgulanmaktadır (s. 130). Alevi dedesi cem törenleri sırasında Aleviler arasındaki bazı anlaşmazlıkları çözümlemeye çalışmaktadır.

    Ünsal Öztürk´ün bu düşüncesini vurgulamakta yarar vardır. Çünkü Alevilik konusunda yazanlar, konuşanlar, araştırma inceleme yapanlar Aleviliğe tarihsel ve toplumsal bir temel ararken “Alevilerin hareketi aynen şamanın hareketi gibidir” (s.89) demektedirler. Böylece Aleviliğin Türklük olduğunu, Orta Asya´dan göç eden Türk boylarının, Oğuzların, Türkmenlerin beraberlerinde getirdiği bir kültür, bir inanç olduğunu söylemektedirler. Bu şekilde tezlerini, iddialarını ispatlamış olmaktadırlar. Ünsal Öztürk kitabında bu araştırmacıları eleştirmektedir. Prof. Dr. Yusuf Ziya Yörükan, Cemal Şener, İlhan Cem Erseven, Erdoğan Çınar, Dr. Ali Selçuk, Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, Dr. İsmail Kaygusuz, Dr. İsmail Onarlı, Esat Korkmaz, Dr. Ali Dursun Gülçiçek, Prof. Dr. İrene Melikof eleştirilen yazarlar arasındadır.

    Ünsal Öztürk kitabının ikinci bölümünde Aleviliğin Müslümanlık olmadığını da vurgulamaktadır (s. 219 vd.). Yukarıda sözü edilen araştırmacılar Aleviliğin Türklük olduğu gibi Müslümanlık olduğunu da söylemektedirler. Alevilikteki Muhammed, Ali, Hasan, Hüseyin, on iki imamlar imgelerini, Kırklar Cemi´ni buna delil olarak göstermektedirler (s. 133). Ünsal Öztürk ise sözü edilen kitabında Aleviliğin Orta Asya´daki şaman inancıyla bir ilişkisi olmadığı gibi Aleviliğin Müslümanlık da olmadığını, Aleviliğin sadece Türklere has bir inanç olmadığını, Aleviliğin Müslümanlığın Türk yorumu olmadığını açık bir şekilde göstermektedir. Ayin sırasında şamanların saat istikametinde, Alevilerin ise saat istikametinin tersine dönmeleri gözden ırak tutulmaması gereken bir olgudur ama yukarıda sözü edilen araştırmacılar ve daha birçokları Aleviliğin Türklük ve Müslümanlık olduğunu anlata anlata bitirememektedirler. Kişi olarak bu araştırmacıların şamanların ve Alevilerin zıt istikametlerde dönmelerinin bilincinde oldukları, bu olgunun farkına vardıkları kanısında değilim. Bu tutumun bilim yöntemi açısından irdelenmesi gerekir kanısındayım.

    Bilim Yöntemi, Bir Kere Daha...

    Resmi ideolojinin görüşlerini, resmi ideolojinin kabullerini yukarıda belirtmiştik. Yukarıda isimleri belirtilen araştırmacılar, akademisyenler ise bu görüşlerden, bu düşüncelerden hiç kuşku duymuyorlar. Bu görüşleri, düşünceleri olduğu gibi benimsiyorlar, bunları doğrulamak için yoğun bir çaba içine giriyorlar. Aleviliğin Türklük olduğunu, Aleviliğin Müslümanlık olduğunu anlatmaya, ispat etmeye çalışıyorlar. Halbuki bu tartışmalı bir konudur. Tartışmalı bir konuda araştırmacıların resmi görüşün ileri sürdüğü düşünceleri sorgulamaları gerekir. Bilim insanının çok önemli bir niteliği vardır: Bunu Prof. Dr. Cemal Yıldırım Kepler´in (1571-1630) bilim tarihindeki yerini anlatırken şöyle ifade etmektedir:

    1. “Kaynağını “otorite” denen kişilerden, antik otoritelerden alan bazı düşünceleri, bazı inançları sorgulamak, bunların yanlış olabileceğini görmek ve bunları ortaya koyabilecek kadar, yani kamuoyuna açıklayabilecek kadar dürüst ve cesur olmak

    2. Olguların ve olgusal ilişkilerin çözümlenmesinde beğeni ve
    eğilimlerimize uyan birtakım düşünce ve teorilere değil fakat nesnel ve olgusal verilere bağlı kalmak esastır. Düşüncelerimizi ve teorilerimizi olgulara ve olgusal ilişkilere tam uyacak şekilde değiştirmekten ne pahasına olursa olsun kaçınmamak.” (Cemal Yıldırım, Bilim Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1983, s. 102; Ayrıca Colin A. Ronan, Bilim Tarihi, Dünya Kültüründe Bilimin Tarihi ve Gelişmesi, Çev., Ekmelettin İnsanoğlu, Feza Güner Gün, Tubitak Yayınları, s. 376-379; Stephan F. Mason, Bilim Tarihi, Çev., Umur Daybelge, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 2001, s. 120-123, s. 197-199)

    Bu ilkelerin yaşama geçmesi de önemlidir. Bu da bilim insanının dikkate değer bir niteliğini ortaya koymaktadır. Sadece bilgi birikimi yeterli değildir. Sağlıklı bir buluş da önemlidir. Sağlıklı dik bir duruş yoksa, bu ilkelerin yaşama geçmesi de olanaklı olmaz. Resmi ideolojinin baskıları karşısında her zaman geri adım atılması söz konusudur.

    Bilim gerçeği araştırmak, gerçeğe yaklaşmak uğraşı içindedir. Resmi ideolojinin ise gerçeği gizlemek, gerçeği saptırmak, gerçeği yok saymak gibi temel bir uğraşısı vardır. Resmi ideolojinin hizmetindeki “bilim” ise gerçeği araştırmak, gerçeğe yaklaşmak değil, gerçeği gizlemek, gerçeği saptırmak gibi bir uğraş içindedir. Kürt sorunu, Ermeni sorunu, Alevi sorunu, azınlıklar gibi sorunlarda durum açıkça böyledir. Yukarıda sözü edilen araştırmacılar, akademisyenler tam da bu çaba içindedirler. Örneğin Erdoğan Çınar resmi ideolojiyi, Türk tarih tezini doğrulamak için Sumerlerin Türk olduğunu bile söylemeye çalışıyor (Ünsal Öztürk, age., s. 185).

    Bu konuda, bir yazıya değinmeyi gerekli görüyorum. 2003 yılında “Alevilerde Kafa Karışıklığı” başlıklı bir yazı yayınlanmıştı. Bu yazı Haziran 2003 tarihli ve 53 sayılı Pir Sultan Abdal dergisinde yayınlandı (s. 2-19). Bu eksik bir yazıydı, yazının tamamını internette, bazı Alevi sitelerinde bulmak mümkündür. Bu yazıda Alevi inancını, Alevi kültürünün, Alevi yaşam biçiminin Orta Asya´da yaşayan Türklerin yaşam biçimleriyle, kültürleriyle büyük bir farklılık gösterdiğini belirtmiştim. Örneğin Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan gibi ülkelerde çeşitli zamanlarda, çeşitli mekanlarda, çeşitli nedenlerle sergilenen folklor ürünlerinin, örneğin Alevi semahlarında görülen motifleri hiç içermediğini belirtmeye çalışmıştım. Aleviliğin Müslümanlık olmadığını da belirtmiştim. Şiiliğin Müslümanlık olduğunu, fakat Şiilikle Alevilik arasında çok büyük farklar, zıtlıklar olduğunu belirtmiştim. Bu yazıya birçok eleştiri yapıldı. Demir Küçükaydın, Şakir Keçeli, Cemal Şener, İsmail Onarlı gibi araştırmacılar bu yazıyı, bu düşünceleri uzun uzun eleştirdiler.

    Araştırmacılar Aleviliğin Türklük olduğunu, Müslümanlık olduğunu vurguluyorlardı. Alevilik Orta Asya´dan Ortadoğu´ya, İran´a, Kuzey Mezopotamya´ya, Anadolu´ya göç eden Türk boylarının beraberlerinde getirdiği bir inançtır, Alevilik Orta Asya´daki Türklerin şaman inancının İslamiyetle senteze girmesiyle oluşan bir inançtır, Alevilik İslamiyet´in Türk yorumudur diyorlardı. Bu araştırmacılar Beşikçi´yi tarih bilmemekle, sosyoloji bilmemekle, Aleviliği hiç bilmemekle suçluyorlardı. Bütün bunları çok iyi bilen bu araştırmacıların ise resmi ideolojinin direktiflerine uygun hareket ettikleri, Aleviliği Müslümanlık içine koymaya çalıştıkları çok açıktır. Bu eleştirilere Sanat ve Hayat´ın yakında yayımlayacağı, Hacı Orman tarafından hazırlanan Türkiye´de Aydınlar isimli söyleşide cevap verilmiştir. Ünsal Öztürk´ün, “Alevilerin Büyük Sırrı” kitabında Aleviliğin Orta Asya´ya, Şamanlıkla hiçbir ilişkisi olmadığı ayrıntılı bir şekilde, olgulara dayanılarak, inandırıcı bir şekilde ortaya konuyor. Bu araştırmacıların Ünsal Öztürk´ün düşüncelerine ne diyecekleri merak konusudur.

    Bu sürecin bilim yöntemi açısından irdelenmesinde yarar vardır. Prof. Dr. Yusuf Ziya Yörükan “1931 yılında bizzat Atatürk tarafından Türk Dinleri ve Türk Mezhepleri Üzerine bir kitap yazmaya memur edildiğini...” anlatıyor. Bk. Anadolu´da Aleviler ve Tahtacılar, Eklerle yayına hazırlayan Turhan Yörükan, Kültür Bakanlığı Yayını, 2. Baskı, Ankara 2002. Bu kitabın başında Dr. Turhan Yörükan´ın bir giriş yazısı var. Bu yazı “Prof. Dr. Yusuf Ziya Yörükan´ın Hayatı, Eserleri ve Alevilikle İlgili Görüşleri” başlığını taşıyor (s. 1-40). Yusuf Ziya Yörükan, Atatürk´ün bu istemi üzerine 1932 yılında “Türk Dinleri ve Mezhepleri” konusunda iki ciltlik bir inceleme hazırlıyor. Birinci kitap “Müslümanlıktan Önceki Türk Dinleri” başlığını taşıyor. Daktilo metninin 330 sayfa olduğu görülüyor. İkinci incelemenin başlığı ise “Müslümanlıktan Sonraki Türk Dinleri”dir. 420 sayfa olduğu görülüyor. (Turhan Yörükan´ın adı geçen yazısı, s. 7-11) Birinci kitap, “Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri-Şamanizm” başlığıyla, Kasım 2005 de, Yol Yayınları arasında yayımlanmıştır.

    Prof. Dr. Yusuf Ziya Yörükan´ın emeğine, Dr. Turhan Yörükan´ın emeğine saygı duymak gerekir. “Müslümanlıktan Önceki Türk Dinleri” çalışmasında, Prof. Dr. Yusuf Ziya Yörükan´ın değerli saptamalarda bulunduğu da görülmektedir. “Lakin bundan, Alevilerde ahiret fikrinin mevcut olduğu manası çıkarılmamalıdır. Çünkü Alevilerde, ileride izah edileceği veçhile, ne uluhiyyet fikri , ne ahiret mefhumu, ne de bu iki tasavvurun neticesi olun cennet ve cehennem akidesi yer bulmuş değildir...” (Söz eden Ünsal Öztürk, a.g.e., s. 126) Bütün bunlara rağmen, şu hususun vurgulanması da gerekir. Ismarlama yapılan incelemelerden, araştırmalardan bilim çıkmaz. Çünkü, kendisine araştırma ısmarlanan kişi, bu araştırmayı ısmarlayan kişinin, kurumun düşüncelerini, duygularını, bu incelemeden nasıl bir sonuç beklediğini bilir. Bu çerçevede bir inceleme hazırlar, bu istemlere cevap veren, bu istemleri tatmin eden bir inceleme hazırlar. Arzu edilen sonuçlara ulaşabilmek için olguları zorlar, çarpıtır, bazı olguları da yok sayar. Bu ısmarlamayı yapan, yönetimde söz sahibi olan tek kişiyse bu açıkça böyledir. Bu süreçten bilim çıkmaz. Bu, bilim yöntemine uygun bir süreç değildir. Bilimsel bilgi nasıl ortaya çıkar, bilim nasıl gelişir? Toplumsal yaşamda, veya araştırma-inceleme sürecinde, herhangi bir sorun sizin bilincinize çarpıyorsa, bu sorun kafanızı meşgul ediyorsa, bu sorun sizde bir merak uyandırıyorsa, işte o zaman, bu sorunun cevabını kendi olanaklarınızla çalışırsınız... İşte bilimsel bilgi böyle bir süreçte ortaya çıkar. Bilim bu ilişkiler çerçevesinde gelişir. Böyle bir incelemenin temel koşulu düşün özgürlüğüdür. O toplumda düşün özgürlüğü, ifade özgürlüğü kurumlaşmışsa, böyle bir inceleme yapılabilir. Bilim ortamı, ancak, ifade özgürlüğünün varolduğu bir ortamda oluşur.

    Prof. Dr. İrene Melikof da Alevi araştırmaları konusunda emeği büyük olana bir akademisyendir. Prof. İrene Melikof bu emeğini resmi ideolojinin hizmetine vermiştir. Bu noktada da bilim yöntemiyle ilgili birkaç şey söylemek gerekiyor. Bilimsel çalışmanın hareket noktalarından biri, ciddi bir hipoteze sahip olmaktır. Toplanan veriler bu hipotezin ışığı altında değerlendirilecektir . Eğer böyle güçlü bir hipoteziniz yoksa, araştırma sürecinde topladığınız bilgiler, veriler, bilgi yığını, veri yığını olmaktan öte bir anlam taşımaz. Bu hipotez elbette, olguların izleminden ve gözleminden çıkarılmış bir hipotez olmalıdır. Prof. Melikof´un bütün çabası resmi ideolojiyi doğrulamaktır. Örneğin Kırklar Cemi, Alevilerin Müslümanlığını göstermek için anlatılmaktadır. Prof. Melikof da böyle yapmaktadır. (Ünsal Öztürk, a.g.e., s. 221-222) Prof. Melikof Aleviliğin Türklük olduğunu, Müslümanlık olduğunu vurgulamaktadır. Halbuki Kırklar Cemi Müslümanlığı reddeden bir tezdir. Bütün bunlar bilimsel bir tutum değildir. Bu tutumdan bilimsel bilgi çıkmaz, bilim çıkmaz.

    Peygamber Muhammed, Kırklar´ın toplandığı mekanın kapısını çaldığı zaman, içeriden bir ses, “kimsin?” diye sorar. Muhammed, “ben Peygamberim” der. İçeriden, “Sen git, ümmetine peygamberlik yap, bizim peygambere ihtiyacımız yoktur” der. Demek ki içeride olanlar, Peygamberin ümmetinden değildir. Kırklar bunu anlatmaya çalışıyorlar. Ayrıca Muhammed Peygamber kendisinden yapılmasını istenen bazı şeyleri de yapamaz. Örneğin, üzüm tanesini ezemez. Halbuki Prof Melikof Muhammed´in üzüm tanesini ezerek Kırklara yetecek kadar şerbet yaptığını söylemektedir.Bütün bunlara rağmen İsmail Onarlı, (s. 226) Esat Korkmaz (s. 231), Dr. Ali Duran Gülçiçek (s. 233), Dr. İsmail Kaygusuz (s. 224) gibi araştırmacılar Kırklar Meclisi´ne kimlerin katıldığını anlatmaktadırlar. İleri sürdükleri listelerde Muhammed ve yakınlarının isimlerini vermektedirler. Ehlibeyt´in Kırklar Meclisi´ne eksiksiz katıldığını vurgulamaktadırlar. Peygamberin miracının 619 yılında gerçekleştiği kabul edilmektedir. Halbuki örneğin Esat Korkmaz Kırklar Meclisi´ne katılanların isimlerini verirken “İmam Hasani Müçteba, İmam Hüseyin Şehidi Kerbela” diyerek Hasan´ı ve Hüseyin´i de sayıyor. Halbuki Hasan 624, Hüseyin 625 doğumludur. Dr. Ali Duran Gülçiçek ise Kırklar Meclisi´nin toplandığı yer hakkında şöyle düşünmektedir: “Hazreti Muhammed miracını tamamlayıp geri döndükten sonra kızı Fatma´nın (Damadı Ali´nin) evinde toplanan Kırklar Meclisi´ne varır” (s. 233). Halbuki 609 doğumlu Fatma´nın Ali ile evlenmesinin 623 olduğu belirtilmektedir. Görüldüğü gibi araştırmacılar olguları zorla*****, olguları çarpıtarak resmi ideolojinin kabullerini doğrulama gayreti içine girmektedirler. Bunların bilim yöntemine aykırı tutumlar olduğu açıktır. Fakat Kırklar Meclisi konusunda hazırlanan bu listelerde peygambere çok yakın oldukları halde Ebubekir, Ömer, Osman isimlerine rastlanmamaktadır. Burada Alevilerin bu kişilere karşı duyduğu öfke dikkate alınmaktadır. Halbuki Alevilerin Halife Ebubekir´e, Halife Ömer´e, Halife Osman´a öfke duymaları anlamlı değildir. Halife Ali ile kendisinden önceki üç halife arasında hiçbir sorun yoktur. Ali kendisinden önceki üç halifenin de danışmanlığını yapmıştır. Ali, üç halifenin de baş danışmanıdır. Aynı zamanda Ömer Ali´nin damadıdır. Ali´nin kızı Ümmü Gülsüm Ömer ile evlendirilmiştir. Ünsal Öztürk “Alevilerin Büyük Sırrı” kitabında bu evliliklerden de söz etmektedir (s. 227-228).

    Bilim yöntemi konusunda bir olayı anlatmayı gerekli görüyorum. Bu olay bilim yönteminin Türkiye´de nasıl algılandığı konusunda bilgi vermektedir. Ünsal Öztürk´ün kitabı yayımlandıktan sonra yayınevine zaman zaman uğrayan bir arkadaş Orta Asya´daki Türk Cumhuriyetlerinden birinde öğretim üyeliği yapan bir profesöre kitapla ilgili izlenimlerini soruyor. “Ünsal Öztürk Alevilerin Büyük Sırrı” başlıklı bir kitap yayımladı, bu kitabı gördünüz mü, okuma fırsatı buldunuz mu?” diyor. Dil, din, kültür konularıyla ilgilenen profesör kitabı görmediğini belirttikten sonra “Her önüne gelen kitap yazıyor, aslında kitapları üniversite öğretim üyeleri yazmalı, profesörler yazmalı, her önüne gelenin kitap yazmasına engel olunmalı...” diyor. Görüldüğü gibi burada düşün özgürlüğü, ifade özgürlüğü filan vurgulanmıyor. Unvanı olan kişilerin kitap yazması isteniyor. Halbuki kafasında bir sorun olan, bilincine bazı sorunlar çarpan kişiler araştırmalar, incelemeler yaparak bu sorunları kavramaya çalışabilirler. Unvanlı kişiler ise daha çok resmi ideolojiye uygun eserler ortaya koyuyor. Unvanlar çalışmanın bilimselliğini değil, resmi ideolojiye uyumunu gösteriyor. Sosyal bilimler alanında Kürt sorunu, Ermeni sorunu, Alevi sorunu, azınlıklar sorunu gibi alanlarda çoğu zaman böyle oluyor. Üniversite, profesörler resmi ideolojinin direktiflerine daha kolay bir şekilde, daha hızlı bir şekilde uyum gösteriyor.

    Coşkun Kırca´nın da benzer bir düşüncesi vardı. Coşkun Kırca düşün suçlarıyla ilgili davalarda, mahkemelerin ilgili kimseye kitap yazmasının yasak edilmesi kararının verilmesini istiyordu. Ağır hapis ve ağır para cezaları yanında kitap yazmasını yasaklama cezasının da verilmesini istiyordu. Halbuki kafasında açıklayacağı düşünceler bulunan bir kişi bunu şu veya bu şekilde açıklamaya çalışır. Düşünce açıklaması izinle gerçekleştirilecek bir süreç değildir. Düşüncelerini açıklayanlar bunun yaptırımlarına da elbette katlanacaklardır.
     
    DEMAN likes this.
  4. Baskoylu

    Baskoylu Daimi Üye

    Büyük Sır



    Ünsal Öztürk kitabının ikinci bölümünde Alevilerin sırrının ne olduğunu açıklamaktadır. Bu doğumla ilgili bir süreçtir, tıbbi bir süreç... Bütün tek tanrılı dinlerde, Musevilik´te, Hıristiyanlıkta, Müslümanlıkta insanın çamurdan yaratıldığı şeklinde bir söylence vardır. Ünsal Öztürk ise Alevilerin yaradılışa değil doğuma inandıklarını vurgulamaktadır (s. 234-246). Kırklar Cemi´nin, bebeğin ana rahminde ilk kırk gün içinde teşekkül etmesiyle ilgili olduğunu anlatmaktadır. Kitapta bu tıbbi süreç ikna edici bir şekilde anlatılmaktadır. Bu bilimsel bir olaydır, İslamiyet´in getirdiği yasaklar doğa ile ilgili bu bilginin açıklanmasına engel olmaktadır. XVI. Ve XVII. Yüzyılları düşünelim Giardano Bruno´yu, (1548-1600), Galileo Galilei, (1564-1642), Michael Servetus´u (1511-1553), Castellion´u (1515-1563) hatırlayalım. Michael Servetus bir İspanyol rahiptir. Tıbbi konularla da yakından ilgileniyordu. Kan dolaşımına ilişkin çalışmaları vardı. Hıristiyanlığın Yeniden Düzenlenmesi (1553) isimli eserinden dolayı Callen tarafından yakılarak öldürüldü. Castellion, Servetus´un düşüncelerini açıklama hakkı olduğunu savunan bir aydındı. Calven tarafından Castellion da ağır maduriyetlere giderek ölüme mahkum edildi (Stephan F. Mason, Bilim Tarihi, age., s. 197-199). “Dünya dönüyor” şeklindeki önermelerin din eleştirilerinin araştırmacıların hayatına mal olduğu biliniyor. Bebeğin ana rahminde ilk kırk gün içinde oluşması da bu şekilde yasaklanmış bir bilgidir.

    İşte bu noktada çok önemli bir soru vardır: İslamiyet´ten önceki dönemlerde, İsa´dan önceki dönemlerde bu durum bilinebilir mi? Mikroskobun olmadığı, insan vücudunun açılmadığı, nasıl açılacağının bilinmediği bir dönemde erkeğin ve kadının birleşmesinden sonra ana rahminde ilk kırk gün içinde meydana gelen gelişmeler nasıl bilinebilir? Bu konuda şu söylenebilir: O dönemlerde de bunun bilinebilen bir durum olduğu söylenebilir. O dönemin bilimcilerinin bu bilgiye ulaşmış olabilecekleri düşünülebilir. Belki bu durumları yazanlar da vardır. Bu eserler o dönemin kütüphanelerinde de vardı. Bu da düşünülebilir. Fakat çeşitli zamanlarda bu kütüphaneler yakıldılar. İskenderiye, Bağdat, Buhara, Alamut kütüphaneleri yakıldı. Bu kütüphanelerle birlikte hangi bilgilerin yakılıp kül edildiği insanlığın neler kaybettiği bilinmiyor. Örneğin Moğollar tarafından yakılan Alamut kütüphanesinde kaç eser vardı? Her sene kaç orijinal eser yazılıyordu? Her sene daha önceleri yazılan kaç eser çoğaltılıyordu? Bunlar bilinemiyor. Umberto Eco, Gülün Adı romanında manastırın kütüphanesinde kitapların el yazısıyla çoğaltıldığı bir bölüm olduğunu, bu bölümde işi bu olan rahiplerin çalıştığını yazmaktadır. İskenderiye, Bağdat, Alamut gibi kütüphanelerde de benzer bölümler şüphesiz vardır. Yine Moğollar tarafından yakılan Bağdat kütüphanesinde İkinci Halife Ömer tarafından yakılan Bağdat kütüphanesinde kaç eser vardı, neler yakılmıştı bilemiyoruz. Bilim adamlarına yapılan baskılar, fatihler tarafından yakılan kütüphaneler dikkate alınması gereken bir olgudur (s. 174-181). Ünsal Öztürk bu konuda Harran bölgesine işaret etmekte, İsa´dan önceki asırlarda bu bölgede zengin bir bilimsel birikimin, bilimsel çabanın var olabileceğini, bu asırlarda bölgede tıbbın gelişmiş olabileceğini söylemektedir. İlk çağlarda Harran denildiği zaman, Harran Üniversitesi denildiği zaman Asuriler-Süryaniler akla geliyor.

    Burada önemli bir soruna dikkat çekme gereği var. “Dünya dönüyor” önermesiyle Alevilerdeki “Doğuşâ€ önermeleri iki farklı ilişki olarak algılanabilir. “Dünya dönüyor” önermesi doğa olayları ile ilgilidir. Doğanın kavranmasıyla, açıklanmasıyla ilgilidir. Tamamen bilimsel bir konudur. Ceninin ana rahminde ilk kırk günde teşekkül etmesi de doğa olayıdır. Bu da bilimin konusudur. Ama burada ayrıca bir inanç da söz konusudur.

    Alevilik bir inanç sistemidir. “Dünya dönüyor” önermesinde ise bir inanç yoktur. Bu önerme çerçevesinde gelişen bir inanç yoktur. Alevilik olayının temelindeki bu doğa olayıyla, bilimsel konuyla, Alevilik denildiği zaman akla gelen Alevi inancı arasında ne gibi bir ilişki kurulabilir. Bu konuda düşünmek gerekir. Kişi olarak “Sır” denildiği zaman Hasan Sabbah´ın Alamut´ta yaptığı açıklamaları anlıyorum. Hasan Sabbah, bu sırrı İbni Tahir´e açıklamıştı. Belki bu sır Alamut´taki Büyük Dailer tarafından da biliniyordu (Viladimir Bartol, Fedailerin Kalesi Alamut, Yurt Kitap-Yayın, Çe., Attilla Dirim, Mart 2001, 3. Bas. Ankara, s. 166-178 özellikle s. 169-170, 176-177, 453-454.).

    Ünsal Öztürk “Alevilerin Büyük Sırrı” kitabında, Alevilik konusunda yepyeni görüşler ortaya koyuyor. “Kırklar Cemi”nin, “Kırklar
    Söylencesi”nin çözümlenmesi başlı başına bir yeniliktir. Şamanların ve Alevilerin hareketinin zıt yönlerde olması, şaman ile Alevi arasında hiçbir benzerliğin bulunmaması yine dikkate değer bir yeniliktir. Ali Yıldırım, Haşim Kutlu, İbrahim Bahadır, Ali Ülger, Mehmet Bayrak, İbrahim Seven, İmam Canpolat gibi araştırmacıların bu görüşleri nasıl değerlendirecekleri benim için merak konusudur. Bu araştırmacıların, hem bu yenilikler hakkındaki düşünceleri, hem de tıbbi gerçekler ile inanç olayı arasındaki ilişkiler hakkındaki düşünceleri önemlidir kanısındayım.

    Prof. Abdülbaki Gölpınarlı´nın “Alevi Beştaşi Nefesleri” (Remzi Kitabevi, İstanbul 1963) isimli bir kitabı var. Bu kitapta Yeksani´ye ait olan bir şiir de var. Bu şiirde Yeksani şöyle diyor:

    “Kırklar Arş üstünde kurdular cemi
    Mahabbet hakkoldu sürdüler demi
    Balçıktan yarattı Mevla Adem´i
    Ben ol zaman atam belinde idim.” (s. 77)

    Bu şiir Ünsal Öztürk´ün kitabında da var (s. 211). Ünsal Öztürk´ün kitabında Seyyid Mehemmet Abdal´ın, Davut Sulari´nin, Pir Sultan´ın, Nesimi´nin aynı içerikte şiirleri de var (s. 212-214). “Kırklar Cemi”, “Kırklar Söylencesi” bu şiirlerde kapalı bir şekilde anlatılmaktadır. Profesör Gölpınarlı acaba kitabına aldığı bu şiirin içeriğinin bilincinde midir? Bu kanıda değilim. “Kırklar Cemi”nin, “Kırklar Söylencesi”nin bilincinde olan Başköylü Hasan Efendi´dir. Başköylü Hasan Efendi, Naci´nin, Naciye´nin, Kırkların, Şit Peygamber´in, Üçlerin, Beşlerin, Yedilerin, Sır Örtüsü´nün, Can-Canan-Çoban´ın bilincindedir. Başköylü Hasan Efendi´nin “Varlığın Doğuşu” isimli kitabı Ünsal Öztürk´ün yararlandığı, gündeme getirdiği bir kitaptır (s. 237-246).

    Alevilere Eleştiri



    Ünsal Öztürk´ün Alevilerin Büyük Sırrı kitabındaki görüşleri özellikle “Kırklar Söylencesi” ile ilgili görüşleri, yerleşik görüşleri,
    düşünceleri, duyguları sarsıcı niteliktedir. Bu doğa olayları ile ilgili bir süreçtir, bilimsel bir süreçtir. Kişi olarak bu düşüncelerin inandırıcı olduğunu düşünüyorum. İlk çağlarda, İslamiyet´ten önce bilimsel çalışmaların Aleviler arasında çok ileri olduğu, geliştiği anlaşılıyor. Bunun güçlü bir hipotez olduğu düşünülebilir. Bugün ise Aleviler Ali, Hasan, Hüseyin diyerek, on iki imamlar diyerek, bu imgelere bağlanarak geri bir kültür, geri bir düşünsel ortam ortaya koyuyorlar. O zaman şöyle denebilir: İslamiyet´ten önceki yıllarda, İsa´dan önceki çağlarda bu kadar ileri olan Aleviler, ana rahmindeki ilk kırk günü bile anlayabilen, çözümleyebilen Aleviler bugün neden geri bir düşünsel ortam ortaya koyuyorlar? Müslümanlığın hiçbir kuralını yerine getirmeyen, Müslümanlığı yaşamayan Aleviler neden “Esas Müslüman biziz” deyip duruyorlar? Alevi yazarların, Alevilik konusunda araştırmalar, incelemeler yapan kişilerin bu olgular üzerinde düşünmelerinde yarar vardır. Alevi düşüncesindeki bu gerilemenin tarihsel olarak irdelenmesi de gereklidir.

    Bütün bunlar Alevilerdeki kafa karışıklığının devam ettiğini de göstermektedir. Aleviler cem evlerine vurgu yapıyor, hükümetten cem evlerini talep ediyor. “Biz Alevi´yiz, biz ibadetimizi cem evlerinde yaparız, cem evlerini talep ediyoruz”diyorlar. Devlet ve hükümet, Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla bu talebe şu karşılığı veriyor: “Alevilik Müslümanlığın bir koludur. Alevilik Müslümanlık içinde yer alan bir kültürdür. Müslümanların ibadet yeri de camilerdir...” Bu cevap üzerine Aleviler yine “Biz Aleviyiz, cem evlerini istiyoruz” diyorlar. Ama sadece bu kadar söylüyorlar. Halbuki devlet ve hükümetin “Alevilik Müslümanlık içinde yer alan bir kültürdür, Müslümanların ibadet yerleri de camilerdir” açıklamasına karşı Aleviler “Biz Alevi´yiz, Müslüman değiliz. Alevilerin ibadet yeri cem evleridir. Aleviler Müslüman değildir ki camiye gitsinler, Hıristiyanlar camiye gidiyor mu?” diyebilmelidir. Ama Aleviler “Biz Aleviyiz” diyorlar. Ama “Biz Müslüman değiliz” diyemiyorlar. Bunun ötesinde, “Esas Müslüman biziz” diyerek oyalanıp duruyorlar.

    Kafa karışıklığının Alevi kurumlarında, Alevi araştırmacılarında da görmek mümkündür. Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri Başkanı ve Alevi ve Bektaşi Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi Kazım Genç, Neşe Düzel ile yaptığı bir röportajda, “Alevilik İslamiyet´in içinde değildir” diyor (Radikal, 10 Ekim 2005). Röportaj bu başlık altında yayımlanmış. Ama aynı röportajda Neşe Düzel´in “Aleviler kendilerini Müslümanlığın bir mezhebi olarak mı, ayrı bir din olarak mı görüyorlar?” şeklindeki sorusu üzerine Kazım Genç “Alevilerin peygamberi de Hazreti Muhammed´dir” ve tanrı, peygamber ve halife anlamında ‘Hak, Muhammed, Ali´ üçlüsüAlevilerin de rehberidir” diyor. Bu Alevilerdeki kafa karışıklığının açık bir örneğidir. Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri Başkanı ve Alevi ve Bektaşi Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi Kazım Genç, “Alevilerin peygamberi de Hazreti Muhammed´dir” diyerek “Hak, Muhammed, Ali üçlüsü Alevilerin de rehberidir” diyerek, “Alevilik İslamiyet içinde değil” düşüncesini bizzat kendisi boğmuş olmaktadır. Eğer Alevilerin rehberi de “Allah, Muhammet, Ali” üçlüsüyse, o zaman Aleviler Müslüman demektir. O zaman da, “Alevilik” diye bir kategoriden söz konusu etmek doğru değildir.

    Türkiye´de resmi görüşün önemli bir boyutu da laiklik anlayışında ortaya çıkmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti´nin laik olduğu vurgulanmaktadır. İbadet yeri olarak cem evlerinin yasak olduğu, ama Alevilerin günde beş vakit ezan dinledikleri, dinlemeye mecbur edildikleri bir siyasal sistem, devlet sistemi nasıl laik olabilir? Alevilerin bu sürece karşı bir eleştirileri olduğu görülmemektedir. Ama “Türkiye laiktir, laik kalacaktır” propagandasın da daha çok Aleviler tarafından yapıldığı görülmektedir. Bu da Alevilerdeki kafa karışıklığının başka bir boyutudur.
     
    DEMAN likes this.
  5. Baskoylu

    Baskoylu Daimi Üye

    Alevilerde Kafa Karışıklığı



    Bir Alevi´ye “Neden namaz kılmıyorsun, neden oruç tutmuyorsun, neden Hacca gitmiyorsun?” şeklinde sorular sorduğumuzda, “Biz Alevi´yiz, bizim inancımızda, bizim geleneğimizde namaz, hac, oruç vs. yok” diyor. “Alevi isen o zaman dördüncü halife Ali´ye bağlılık nedendir, ‘Hüseyin çileleri´ nedendir, on iki imama bağlılık nedendir?” diye sorulduğu zaman ise Alevi epeyce şaşırıyor. Dördüncü halife Ali´ye bağlılığın Müslümanlık olduğu, ‘Hüseyin çileleri´ çekmenin, on iki imama bağlılığın Müslümanlık olduğu, Şiilik olduğu, Müslümanlığın da namaz, oruç, hacca gitmek vs. gibi şartları olduğu anlatılıyor. Aynı Alevi´ye “Sen hem dördüncü halife Ali´ye, on iki imama bağlı olduğunu söylüyorsun ‘Hüseyin çileleri´ çekiyorsun hem de Müslüman olmadığını Alevi olduğunu, Alevilikte namaz, oruç, haç olmadığını söylüyorsun bu bir çelişki değil midir?” şeklinde yeni bir soru soruyorsun... Alevi olduğunu söyleyen buna vurgu yapan kişinin kafası iyice karışıyor, ne diyeceğini bilemez oluyor. Ama yine de, Alevilik´ten de, dördüncü halife Ali´den de, on iki imamdan da vazgeçmiyor.

    Kafa karışıklığı, düşüncelerde duygularda bir berraklık olmaması günümüz Alevilerinde çok sık rastlanan bir durum oluyor. Bazı gazetelerin son yıllarda Alevilerle, Alevi gençlerle ilgili röportajlar yayımladıkları, anket sonuçları yayımladıkları görülüyor. Bu röportajlarda, anketlerde Alevilerin, özellikle Alevi gençlerin çok karışık düşünceler ve duygular aksettirdikleri görülmektedir. Alevilere kendilerini nasıl algıladıkları, kimlikleri hakkında sorular sorulduğu zaman, dinleri, inançları sorulduğu zaman “Müslüman bir Alevi´yim” veya “Alevi bir Müslüman´ım” gibi cevaplar verdikleri görülüyor. İçten çelişkili olan bu kavramları, bu ibareleri Aleviler gayet rahat bir şekilde kullanabilmektedirle r.

    Halbuki Alevi ise Müslüman değildir, Müslüman ise Alevi değildir. Alevilik, Yahudilik gibi, Hıristiyanlık gibi, Müslümanlık gibi, Budizm gibi farklı bir dindir, farklı bir inançtır. Yahudilik nasıl Müslümanlık değilse, Hıristiyanlık nasıl Müslümanlık değilse Alevilik de Müslümanlık değildir. “Yahudi bir Müslüman´ım”, “Müslüman bir Yahudi´yim”, “Hıristiyan bir Müslüman´ım”, “Müslüman bir Hıristiyan´ım” birbirleriyle çelişen ibarelerse, içten çelişkili kavramlarsa “Alevi bir Müslüman´ım”, “Müslüman bir Alevi´yim” kavramları da içten çelişkili kavramlardır. Aleviliğin bir mezhep olmadığını, ayrı bir inanç, ayrı bir din olduğunu belirtmeye çalışıyorum.

    Alevilerin büyük kısmı “Ali´yi sevmek, on iki imama bağlılık Aleviliktir. Ali sevgisini on iki imam sevgisini yüreğimizden hiçbir güç çekip çıkaramaz...” diyorlar. Müslümanlar da, örneğin Selamet Partisi veya Fazilet Partisi de “Ali´yi sevmek Alevilikse biz Ali´yi herkesten daha çok severiz. On iki imamı da...” diyordu. “Öyleyse biz de, Aleviyiz” diyordu. Alevinin kafası bu sözlerle bir defa daha karışıyordu. Alevi bu akıl yürütmeler karşısında bocalayıp duruyordu.

    Ahmet Şık ve Hatice Yaşar, 7-13 Nisan 2002 tarihleri arasında Radikal gazetesinde bir röportaj yayımladılar. Röportaj, “Alevi Gençler Konuşuyor” başlığı altında yayımlandı. “Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Sizce etnik kimlik mi daha önde yoksa dinsel kimlik mi?” “Alevi olduğunuzu gizleme ihtiyacınızı hissettiniz mi? Alevi olduğunuz için baskı ya da farklı muamele ile karşılaştınız mı?”, “Kendinizi Alevi olduğunuz için farklı görüyor musunuz?” gibi sorulara gençlerin verdiği cevapların bazıları şöyle:

    “Alevi´yim, demokratım. Elbette İslami inanış içindeyim. Kürdüm ama kendimi tanıtırken bu ön planda tutmam. Mezhep kimliğim ön planda gelir.”

    “Alevi´yim Müslüman´ım.”

    “Alevi´yiz Müslüman´ız. Biri soracak olursa Türküm ve Alevi´yim. Aleviliğimi gizleme ihtiyacı içinde olmadım.”

    “Alevi´yim. Aleviliği seviyorum. Hoş görü, sevgi gibi birçok şeyi Alevilikte öğrendim. Müslüman´ım ama yobaz değilim.”

    “Kendimi Alevi olarak düşünüyorum. Dinsiz insan düşünemem. Alevilik Müslümanlıktan ve Anadolu´dan çıkma... Bazı ortamlarda Aleviliğimi gizledim.”

    “Müslüman´ım ama herkesle barışık biriyim. Ayrımcı değilim. Aleviliğimi gizleme ihtiyacı duymadım. Baskı da görmedim.”

    “Alevi´yim, Alevilik Müslümanlık içinde bir mezhep.”

    “Alevi´yim, Erzincanlıyım, bunu hemen söylerim. Kur´anı Kerim´de belirlenen İslamın şartları var. Yardımlaşma, dayanışma içinde yaşıyorum. Bence bunlar namazın yerine geçer. Kız lisesinde din hocamla tartışmaya girdim. ‘Aleviler Ali´ye inanır Muhammed´i tanımaz´dedi. ‘Cem´de Allah, Muhammet, Ali diye başlarız´ dedim... Sünnilik Alevilik ayrımı yapmak doğru değil... Yanlış bir şey söylenirse sessiz kalmam. Ama Alevi´yim diyorsam bunu iyi bilmek zorundayım.”

    “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Kendimi İslam içinde tanımlarım ama Taliban da Müslüman diyorlar, Recep Tayyip Erdoğan da... Allah, Muhammet, Ali üçlemesi içinde Ehlibeyt içinde görüyoruz kendimizi. Özetle Türküm Alevi´yim. Beş yıl öncesine kadar Aleviliğimi gizledim.”

    “Alevi´yiz, Müslümanım.”

    “Ailemden gördüğüm kadarıyla Alevi´yiz, Müslümanız, Aleviliğimi asla gizlemedim.”

    “Dinle çok fazla alakam yok ama uzak da değilim ama Alevi´yim.”

    “Köken olarak Alevi´yim. Alevi kültürü ile yetiştirildim. Bunun içinde Kur´an da var. Sünnilik ve Aleviliğin zamanla ayrıldığı düşünülüyor. Ama ikisi de Müslümanlığa girer.”

    “Kendimi Alevi olarak tanımlıyorum. Müslümanlık? Derine inersek çok karışır...”

    “Alevi´yim, mezhep ya da dini anlamda demiyorum. Bir kültür, bir felsefedir bana göre. Peygamberimiz Hz. Muhammet. Biz de Allah, Muhammet, Ali üçlüsüne inandığımız için, ben de kesinlikle Müslümanım. Etnik kimlik geri planda kalmalı bence. Aleviliğimi gizlemem.”

    "Alevi´yim, tabii ki Müslüman´ım.”

    “Ehlibeyti bilen Müslüman´dır. Alevilik de onun bir parçası. Benim için ne etnik kimlik, ne dinsel kimlik önemli. Alevi olan artık bu niteliklerini gizlemiyorlar.”

    Ahmet Şık ve Hatice Yaşar yüz gençle konuştuklarını söylüyorlar. Bunlardan yirmi dördü ile yaptıkları konuşmaları yayımlamışlar. Bu gençlerin yaşı 18-29 arasında değişiyor. Gençler arasında lise öğrencisi olanlar da var, üniversite öğrencisi olanlar da var. İşçi, müzisyen, özel şirket elemanı, muhasebeci, terzi, elektrik kaynakçısı, makine mühendisi, eczacı kalfası, turizmci olan gençler de var. Bu gençler arasında semah hocaları olanlar da var. Gençlerin bir kısmı erkek, bir kısmı kadın. Bu küçük bir soruşturma bile Alevi gençlerin duygularında ve düşüncelerinde ne kadar büyük bir karışıklık olduğunu gösteriyor. Bu durumda kafa karışıklığının Alevi gençleri belirleyen temel bir niteleme olduğu söylenebilir. Konuşmaları yukarıda belirtilen on yedi kişiden sadece ikisinde kuşku var. Bu kuşku Aleviliği, Müslümanlığı sorgulamaktan kaynaklanıyor olabilir.

    Şiilik şüphesiz Müslümanlıktır. Bu çok açıktır ama Alevilik de Şiilik değildir. Bu da çok açıktır. Türkiye´nin toplumsal yapısını ve sorunlarını izleyenlerin ve gözleyenlerin bir kısmının çok basmakalıp bazı ibareler ortaya koydukları görülmektedir. “Türk-Kürt çelişkisi”, “Alevi-Sünni çelişkisi” gibi bazı çelişkilerden söz edilir. Buradaki “Alevi-Sünni çelişkisi” çok yanlış kurulmuş bir kavram çiftidir. Doğru kurulmuş kavram çifti “Alevi-Müslüman çelişkisi” olmalıdır. “Şii-Sünni çelişkisi” yine doğru kurulmuş bir kavram çiftidir. Şiiliğin Müslümanlıkla ilgili bir olgu olduğunu söyledik. 7. Yüzyılın ortalarında İslamiyet´teki iktidar mücadelelerinin Şiiliği ortaya çıkardığını görüyoruz. Şiilik her şeyden önce bir Araplık olayıdır. Araplardaki iktidar mücadelesinde daha doğrusu peygamberin ölümünden sonra yerine geçecek halifenin tayini konusunda gerçekleşen mücadelede muhalefeti temsil edenlerdir. Ama Şiiliğin iktidar biçiminde kurumlaşması, devlet dini olarak kurumlaşması, İran´da Farslarda gerçekleşmiştir. Şiiliğin dinsel ibadetlerinde, dinsel inançlarında Kur´an, cami, namaz, hac vs. elbette vardır.

    Ama Alevilikte cami, namaz, hac vs. yoktur. Kur´an da yoktur. Örneğin Alevi inancından olan, Aleviliği yaşayan köylerde camiye rastlanmaz. Aleviliğin en önemli özelliklerinden biri de Alevilikte sazın, sözün olmasıdır. Sazın, sözün olmadığı bir cem düşünülemez. Müslümanlıkta ise müzik yoktur. Örneğin Müslümanlıkta saz/bağlama hiç yoktur. Müslümanlıkta Alevi semahlarını andıran hiçbir figür yoktur. Ama bazen ilahiler def, davul gibi bazı vurmalı çalgılar eşliğinde okunmaktadır. Alevi cemlerinde de vurmalı çalgılar yoktur. Ünsal Öztürk Alevi cemlerinde vurmalı çalgılar olmadığını söylemektedir. Gerek dördüncü halife Ali, gerek on iki imamlar İslamiyet´i yaymak için çok büyük çaba içinde olmuşlardır. Örneğin Halife Ali´nin bölgenin yerli halklarına İslamiyet´i kabul ettirmek için çok yoğun baskıların uyguladığı bilinir. Alevi inancında olanların, Kızılbaşların ise böyle bir sorunu yoktur. Yani İslamiyet´i yaygınlaştırarak bütün halkları İslamiyet´e katmak gibi bir sorunu yoktur. Alevilerde Aleviliğin propagandasını yapmak, herkesi Alevi yapmak gibi bir uğraşta yoktur, böyle bir inançta Alevi geleneklerine aykırıdır.

    Alevilik İslamiyet´ten önce Mezopotamya´da yaşayan bir inançtır. Zerdüşt kökenli bir inançtır. Örneğin Ezidilik ile Alevilik arasında çok sıkı bir bağ vardır. Her iki inancın da Zerdüşt kökenli olduğu söylenebilir. İkinci halife Ömer, üçüncü halife Osman ve dördüncü halife Ali döneminde İslamiyet´in çevredeki halklara kabul ettirilebilmesi için çok yoğun bir baskı uygulandı. Bu baskı Mezopotamya´da da gerçekleşti. Örneğin Kürtlere İslamiyet´in kabul ettirilmesinde çok ağır bir şiddet kullanıldı. İşte bu ağır baskı karşısında bazı yerli halklar İslamiyet´i kabul ediyor göründüler. Dağların zirvelerine, gözden ırak yerlere çekilerek, içten, kendi inançlarını yaşamayı sürdürdüler. Ama dağların arkalarında, zirvelerinde hiç bir zaman İslam´ın gereklerini yerine getirmek gibi bir çaba içinde olmadılar. Kendi inançlarını, geleneklerini yaşamayı sürdürdüler.

    Alevilik Mezopotamya kökenli, Zerdüşt kökenli bir inançtır. Ezidilik ile çok yakın bir benzerliği vardır. Fakat Alevilik sanıldığının tersine Orta Asya kökenli, Şamanizm kökenli bir inanç değildir. Alevi semahının, figürlerinin incelenmesi Orta Asya´nın, örneğin Türkmenistan´ın folkloruyla karşılaştırılması bunu açıkça ortaya koyar. 2002 yılı başlarında Kanal 7´de “Ekonomi Vizyon” isimli bir program yayınlanıyordu. Bu programda Türkmenistan´daki ekonomik gelişmeler, ekonomik atılımlar dile getiriliyordu. 6 Ocak 2002 tarihinde öğleden sonra yayınlanan programda, Türkmenistan Devlet Başkanı´nın “Büyük Safar Murat Türkmenbaşı”nın “Ruhname” ismiyle hazırladığı ve yayınladığı kitaptan söz ediliyordu. Devlet başkanı Türkmenbaşı´ndan “Büyük Safar Murat Türkmenbaşı” diye iltifat içeren ibarelerle söz ediliyordu. Ruhname isimli kitabın içeriğinde Selçuklular, Oğuzlar, Alparslan, Tuğrul Bey, Dede Korkut, Köroğlu gibi konular vardı. Seyfullah Türksoy isimli muhabirin hazırladığı ve sunduğu bir programdı bu. Ruhname isimli kitabın yazılması, basılması, dağıtılması kutlanıyordu. Sık sık Tükmen-Türk kaynaşmasından söz ediliyordu. Devlet kurmak-millet kurmak sık sık dile getirilen kavramlardı. Programa Türkiye´den Kutlu Aktaş, Yalım Eralp, Saffet Arıkan Bedük gibi emekli bürokratlar, TRT Genel Müdürü Yücel Yener de katılmıştı. Tekstil fabrikaları sahibi Ahmet Çalık da oradaydı.

    Bir saate yakın süren programda sık sık folklor ekipleri de ekrana geldi. Erkekler ayrı, kadınlar ayrı oynuyorlardı. Oyunlarda daha çok Hint etkisi, Çin etkisi göze çarpıyordu. Çok yumuşak dönüşler, çok yumuşak eğilişler, yumuşak hareketlerle sağa sola savrulmalar,süzülere k, sekerek elips çizmeler, göze çarpan hareketlerdi. Folklor ekipleri sık sık ekrana getirildi. Her defasında kadınların ve erkeklerin ayrı ayrı oynadıkları görülüyor. Bu oyunlarda Alevi semahını andıran hiçbir figür olmadığı gibi gerek kadınların, gerek erkeklerin giyim kuşamlarında da Alevi giyim kuşamını andıran, hiçbir şekil, hiçbir figür yoktur. Alevilerde kadınlar-erkekler karışık bir şekilde semah yürürler. Kadınların ve erkeklerin karışık oynamaları Alevi semahlarının önemli bir özelliğidir. Yaşlı kadın ve erkeklerin de semah yürümeleri Alevi semahlarının diğer önemli bir özelliğidir. Çocuklar da semah yürüyebilir. “Büyük Safer Murat Türkmenbaşı”nın Ruhname´sinin kutlandığı eğlencelere ise folklor gösterilerine, oyunlara ise hep gençlerin katıldığı gözlenmektedir.

    Alevi semahları Alevi cemleriyle çok yakından ilgilidir. Cem her şeyden önce bir araya geliş demektir. Dinsel ve inançsal bir tapınma durumudur. Ama cem sadece bu değildir. Cem toplumsal belleği nesilden nesile taşıyan bir kurumdur. Paylaşımın, konuşulduğu, gerçekleştiği, direnişin planlandığı, tartışıldığı bir alandır. Alevi cemleri suçlardan ve kötülüklerden arınmayı, kendi kendini yönetmeyi hedefleyen bir mekanizmadır.Alevi cemleri yaşamla organik olarak bağlantılı bir kurumdur. Örneğin Mevlevi ayinleri gibi hayattan kopuk değildir Mevlelikteki sema sadece kendinden geçme ve Tanrı´yla buluşma, Tanrı´nın varlığı içinde erime vardır. Nakşibendi ayinlerinin de böyle olduğu söylenebilir. Alevi cemlerindeyse doğa vardır, ırmak, kurt-kuş, çiçek,ağaç, toprak vardır. Alevi cemleri tarımsal ve hayvansal üretimle organik olarak bağlantılı bir kurumdur.Alevi cemleri genel olarak kış aylarında düzenlenir. Herkes işinde olduğu için genel olarak yaz aylarında cem düzenlenmez. Öte yandan cem için özel bir mekan, özel bir ev yoktur, Cem için müsait olan her evde cem gerçekleştirilebilir . Semah yürümek cemlerin sonunda gerçekleşen bir oyundur. Semahın ağır semah, orta semah, hızlı semah olmak üzere bölümleri vardır. Cemlerde söylenen nefesin ritmine göre semah yürümenin hızı da ağırdan hızlıya doğru değişir. Türkmenbaşı´nın Ruhname´sinin kutlandığı gösterilerde sergilenen oyunlar ise orta kararlılıkta bir hızda sürüp gidiyordu. Semahlarda semah yürüyenlerle, semaha katılan öbür Aleviler arasında yoğun bir iletişim vardır. Duygu, düşünce ve ruh olarak semah yürüyenlerle, ceme katılan öbürleri arasında yoğun bir bütünlük vardır. Ceme katılan herkes semah yürüyenlerin bir parçasıdır. Türkmenistan´da yukarıda anlatmaya çalıştığımız gösterilerde ise oyuncuların dışındakiler sadece onların seyircisidir. Burada sadece bir eğlence söz konusudur. Alevi semahlarında ise duygu, düşünce, kutsal bir varlığa sevgi sunma ön plandadır. Büyük Safer Murat Türkmenbaşı´nın 62. yaş yıldönümü de 2002 yılına rastlıyordu. 62. yaş yıldönümünde de büyük kutlamalar yapıldı, aynı oyunlar bu kutlamalarda da sergilendi.

    2001 yılında TRT´de “İpek Yolu” belgeseliyle ilgili bazı gösterimler olmuştu. Bu TRT´nin de katkılarıyla çekilen bir belgeseldi. Bu çekimi yapanlar Çin´den başka, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan gibi ülkelerde de çekimler yapmışlardı. Bu çekimler sırasında da bu ülkelerin folklor zenginlikleriyle ilgili programlar ekrana getirilmişti, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan gibi ülkelerdeki halk oyunları da Türkmenistan´daki halk oyunlarına benziyordu. Bu oyunlarda da, örneğin Turnalar Semahı´nı, Kırklar Semahı´nı andıran hiçbir figür yoktu. Bu semahlarda keskin dönüşler, kırık adımlar, örneğin sağa dönüyormuş gibi yaparken sola sıçramalar kutsal bir varlığa saygı sunma hali önemli figürler olarak görülüyor. Yeldirme, Alevi semahlarının çok önemli bir figürü oluyor. Türkmenistan´daki “İpek Yolu” adlı belgeseli izlediğimde, hep Alevi semahları aklıma geliyordu. “Alevilik Orta Asya kökenlidir, Şamanizm kökenlidir, Türklerin Orta Asya´dan getirdiği bir inançtır, gelenektir” diyenler acaba bu programları izlemişler midir? İzleyenler acaba neler düşünüyor? Alevi semahlarının köklerini bu oyunlara, bu gösterilere bakarak bulabiliyorlar mı? Orta Asya´ya bakarak Alevi semahlarının kökenleri hakkında hiçbir şey öğrenilemez, ama Ezidilerin ibadetlerine bakıldığında Ezidilerin güneşe yüzlerini çevirip dua etmeleri izlendiğinde, kutsal günlerde gerçekleştirdikleri rakslara bakıldığında Alevi semahının kökenleri hakkında çok sağlıklı bilgiler elde edilebilir. İpek Yolu programı yapımcılarından Atila ErdenS´e bu izlenimlerini anlatmıştım. “Türkmenistan´d a, Kazakistan´da, Kırgızistan´da öyle olabilir ama Azerbaycan´da öyle değil demişti.” Aslında, örneğin üç fotoğraf bu düşünceleri açık bir şekilde ortaya koyabilir. Türkmenistan folklorunu gösteren bir fotoğraf, herhangi bir Alevi semahını gösteren bir fotoğraf ve Ezidilerin güneşe durup dua etmelerini gösteren bir fotoğraf.

    Orta Asya´dan Horasan´a, Mezopotamya´ya, Anadolu´ya gelen Oğuzların önemli bir kesiminin Alevi inancını benimsemeleri çok doğal. Çünkü göçebe olup at sırtında dolaşanlar için, yerleşik olmayanlar için Alevi inancı çok elverişlidir. Günde 5 vakit namaz buyuran, oruç, hac buyuran İslamiyet´in ise göçebe yaşamı karşısında benimsenmesi çok zordur

    Dr. İsmail Beşikçi

    20.10.2006 18:14:11
    (Pir Sultan Abdal Sitesinden Alınmıştır)
     
    DEMAN likes this.
  6. Baskoylu

    Baskoylu Daimi Üye

    Ismail Besikcinin yukaridaki alintisini goz onunde bulundurdugumuz zaman, Gerek Hasim Kutlu, Gerek Unsal Ozturk`ten aldigi ornekler ve daha bir cok yazar ve arastirmacindan alamadigi ornekleride goz onunde bulundurursak ve ardindan kendi yorumlari ve degerlendirmelerini inceledikten sonra..... ALEVILIGIN - ISLAMLA ilgi ve alakasinin olmadigin gozler onune sermis olacagiz.

    Yanlis dusundugumuz ve yanlis ogrendigimiz nedir? Islamin kendisi Seriatin kendisi degilmidir? Donemin oldurucu silahlari olan, Kilic, Kalkan, Guz, Ok ve Mizrak gibi silahlarla Islami zorla kabul ettirme mantigi degilmidir?
    Tarihte zilah zoru ile kendisini kabul ettirme yolunu secen tek Din Islam Dini Degimidir?
    Alevilerin Islam`a dair hangi dusuncesini ve inancini yasamislar veya yasamaya devam ediyorlar???

    Daha once`de sordum, Islamin 5 Sarti olan, "Namaz Kilmak, Abdest Almak, Oruc Tutmak, Hacca Gitmek" siklarin hangisini yapmaktadir veya uygulamaktadir?
    1400 yildan beri Islamin butun oyun, yalan ve hilelerine ragmen basaramadiklarini.. Sizmi basaracaksiniz!!!!!!!!!!!!

    Pekki hem Seriati savunmuyorsunuz!!!
    hemde Kurani savunuyorsunuz!!! Kuran esittir Seriat degilmidir?
    Kuran icindeki butun emirler, islam`a karsi cikan ve kabul etmiyen... Allah` karsi gelen degilmdir?
    Cennetlik degilde, Cehenmemliktir mantigi degilmidir?
    Kuran ile Seriati bir birinden ayrit edebilme gibi bir yaklasim soz konusu olabilirmi?
    olabilir diyorsaniz... Sozde Allah tarafindan gonderilen Vahilerin hepisini inkar ve red edip, yeni bir Kuran yazmaniz gerekmiyormu?

    1400 yildan beri surdurulen Asimile politikalarina ragmen, Dort Kapi, Kirk Makam`i okumaktan ve kavramakta elbette fayda var, Her kapida olan 10 makami iyi kavramak gerekir, yok degilse Aleviligi kavramak gibi bir derdimiz olmaz, herkes kendi inancina, milletine, irkina ve rengine cekip, kiliktan kiliga sokar...........

    Hem islamin disinda olup, hemde icinde olamazsiniz, yani hem beyaz, hem siyah olamazsiniz, hem aydinlik, hemde karanlik olamazsiniz,
    Ozellikle Seriati islamdan farkli gosteremezsiniz, Hz. Muhammed`in hem Damadi, Hem Kardesi (ikrarini) hem amcasinin oglu olan Hz. Ali`nin Islam icin kilik sallamadigini, islam icin kelle ucurmadigini, islam icin haksiz savaslar sonucu binlerce ve yuzbinlerce insan oldurmedigini savunamazsiniz..
    Oldugu gune kadar Islam icin savasmadigini hic savunamazsiniz.
    Namazin`da ve Orucun`da olmadigini savunamazsiniz.
    Devami olan 12 imamlarin ayni guzergahta gitmedigini savunamazsiniz?
    Sii/Sia (Caferi) mezhebin islam icinde onemli bir mezhep olmadigini savunamazsiniz.
    Sii/Sia mezhebine bagli olanlarin bugun Namazin`da ve Orucun`da olmadigini`da savunamazsiniz....

    Siz bana 12 imamlarin hepisi dahil, butun Sii/Sia tarihinde Alevik adina, Mursit, Pir, Rayber ve Talip olgusuna dair bir tane kalinti gosterin.

    Bugune kadar Namaz kilmis, Oruc Tutmus, Abdest almis bir Yol onderi gosterin... Islam tarafindan 1400 yillik asimile politikalari sonucu, Alevilikte asla ama asla yer alamiyacak Islam ulemalarin disinda bir ornek verin...
    Eger Hz. Ali Alevi Olmus Olsaydi!!!! Duskun Ilan Edilirdi...
    Hz. Ali. Alevilikle ilgisi olmadigi icin, Islamin kilici ve pehlivani oldugu icin, Duskun gorulmesi gibi bir olgu`da soz konusu olamaz....

    Ikrarin Kizini Alan.. Duskun olurmu? olmazmi?
    Zorla Kendi Dinini kabul ettirmek, Din ugruna kelle ucurmak, Can almak, Cana kiymak, Duskun olurmu? Olmazmi?

    Kendi Esinden baskasina hor gozle bakmasi, Cok evlilik yapmasi, (Beline Sahip Olmamasi) Duskun olurmu? Olmazmi?

    Seriat sadece hirsizin kolunumu keser??? Cihat nedir? Seriatin temel felsefesi degilmidir?
    Hz. Ali`nin girdigi butun cenkleri okumani ve degerlendirmeni isterim.....
    Hem cana kiymiyorsunuz, hemde cana kiyanlari PIR goruyorsunuz!!!!!!!!!!!!!!!!!!
    Hem Ikrar vermenin onemini biliyorsunuz... hemde Ikrarin kizini alanin yol onderi goruyorsunuz!!!!!!!!

    Bizim Ali ile; Hz. Ali`nin Isim benzerliginden baska hic bir benzerliklerinin olmadigini gormemek icin neden bu kadar direniyorsunuz?

    Kirklar Ceminde Pirimiz Elbette Ali`dir, Ama bu Islamin kilici, ve Ikrarin kizini alan Hz. Ali degildir...
    Sizler Eti Kemikten Ayirdiniz Bile.........

    Alevilikte Soydan Gelen Degil, Yoldan Giden Alevidir......

    Ehli-Beyt Arapca kelime olarak EV HANESI, EV HALKI anlamina gelen bir soylemdir... dolayisiyla Islamin Ehli-Beyt`ini kavramak gerekir ve anlamak gerekir.. yoksa ayaklarimiz yerden kopuk hareket etmekten bir adim ileri atmamis oluruz. Sanirim ilk geldigim donemlerde Ehli-Beyit hakkinda bir yazi foruma gondermistim, Hz. Ebu Bekir, Hz.Osman, Hz. Omer, Hz. Ali, Hz. Aise, Hz. Muavi ve daha nicelerini Bu Ehli-Beyitin disinda tutamazsiniz......

    Islamin ne oldugunu ve sartlari nedir onlari cok iyi kavradiktan sonra, Aleviligin Islamin ozudur gibi yaklasimlarda bulunmaniz daha saglikli olur diye dusunuyorum.....

    Zaman sorunundan dolayi cikmak zorundayim... daha sonra devam etme umuduyla....

    Saygi ve Insani Sevgilerimle......
     
    DEMAN likes this.
  7. devran

    devran Yönetici

    eyvallah değerli can
    konu ile alakası bile yok ama bi soru sormak istiyorum
    Kurban Bayramında haliniz müsaitse kurban keser misiniz? keserseniz neden? Kesmesseniz neden ?
    kısaca kendiniz bunu neden yapar yada neden yapmassınız ?
     
  8. Baskoylu

    Baskoylu Daimi Üye

    Konuya devam edecek olursak.....

    Saygideger Devran Can,
    Kuran`da gecen hic bir sure ve vahi gibi soylemlerin hic birini Alevi Yasam Felsefesinde goremezsiniz ve gosteremezsiniz..

    Kendisine Aleviyim Diyen, Islamin Hismina Ugramamis, Asimile Olmamis... Hic Bir Alevi; Kendisini Musluman gormez, aksine Muslumanligin, kendisi ile hic bagdasmadigini, kendisi ile ilgi alakasinin olmadigini savunur....
    Asimile olmus, kendisini Islamin yan kolu, veya Mezheplerinden biri olarak gorenler... Bu yola golge dusurme cabasinda olanlardir..... Hizir Pasa ve onun mugrutlerin yapamadiklarini yapmaya calisanlardir... yani Hizir Pasalarin takipcileridir.....

    Size bir cok ornek verdim, bir cok kanit sundum, hic birine cevap vermeniz mumkun degilmidir?
    Kendime Muslumanim demem icin! Muslumanligin vaz gecilmezlerinden olan, zorunlu olarak 5 sartini yerine getirmem gerekmezmi?
    Alevilikte 5 sartindan birisi yok iken, islama dair hic bir kalinti yok iken, Islam bizim hangi tarihimizde olabilir, hangi sayfaya sigdirabiliriz...

    Asimile politikalari sonucu, kismi olarak, degistirme ve farkli yonlendirme metodlari ile, bazi kelime ve cumleleri yerlestirmesi!!! bizi islam gibi suc makinasi bir dinin esiri veya takipcisi yapamaz.........

    Bir seyi hem savunmak, hemde carpitmaya calismak kadar kotu bir sey olamaz....

    Varolus ile Yaradilis bir birine tamemen zit dusuncedir....
    Birisi Varligin birligini savunur, Varligin gercekligini savunur, Gercek Tanri Insanin Kendisi Oldugunu Savunur, Yaratanda, Yaradanda Insanin kendisidir olgusunu savunur......

    Yaradilis ise; Tek Bir Varlik Tarafindan Yaratildigini, Yani Allah tarafindan yaratildigini, herseyi yaptiran ve yapanin Allah oldugunu savunur.
    Birisi Allah`a inanir, Onun Cennet ve Cehennem`e sahip oldugu ve onun emirlerinin disina cikmadan, Cennete gitme cabasindadir, Cehennem korkusu yasmaktadir.

    Digeri ise; Cennet ve Cehennemin kendi vicdaninda oldugunu savunur, Aklin yolu ve Vicdan olgusunun yasama yansitilmasi ile, Insan-i Kamil Olma Mertebesine Erismekle Insanlarin ve Insanligin olumsuzlesecegini savunur.
    Olen tendir, Can olmez, Yani Nesimiler, Pir Sultanlar ve daha nice yol onderlerin, ve nice insanlarin hala yasamalari onlarin olmedigini gostermektedir.

    Yine yukaridaki alintinizla celiskiye dusmussunuz, tipki Varolus ile, Yaradilis konusundaki gibi.

    Aleviligin Islamdan Cok Once Oldugunu Savunuyorsunuz!!!!!
    Islami savunuyorsunuz!!!!!
    Ilk musluman olanlardan birisi Hz. Ali degilmdir, pekki daha onceki dusuncesini ve inancini neden degistirdi?

    Babasi Olunceye kadar neden Islamligi kabul etmedi?
    Sadece Amcasi olan Hz. Hamzanin disindaki diger 5 amcasi neden islamligi kabul etmedi?
    Amcasi Abbas Hz. Muhammedin olumune yakin bir zamanda islamligi kabul etmesi, saltanat kavgasinin kizismasi ile baglantili degilmidir?

    Hz. Ali`nin Erkek Kardesi Islamligi yine cok sonra kabul etmesinden sonra, Suffin savasinda Hz. Aise ve Muaviyenin yaninda yer alip, Kardesi Hz. Ali`ye karsi savasmasini nasil degerlendireceksiniz?

    Yani Hz. Muhammed`en sona Ganimet paylasimi ve Salatanat kavgasi ile sinirli olan, Insanliga hizmet etmiyen, kuruldugu gunden itibaren Suc Makinasi Haline gelen islamla bizim ne ilgimiz ve alakamiz olabilir?

    Kurban Bayrami Yahudiler Tarafindan Cikarilmis, Ibrahim Peygamberin Kendi Oglunu Kesmesini Kabul Etmiyen, Sozde Alllah!!!! Koc Gonderdigini Idda Ederek, Kurban Kesmeyi Gelenek Haline Getirmesi... Alevilikle ilgi ve alakasi yoktur....

    Alevilikte Hizir Orucu ve Hizir`a adanan kurban var, Birde inandiklari ziyaretlere adadiklari kurban var....

    Kurban Bayrami Alevilerin Bayrami Degil.. Neden boyle bir soru sordugunuzuda anlamis degilim, cunku konumuzla ilgisi yok... bunu sizde soylemissiniz.....

    Saygi ve Insani Sevgilerimle.
     
  9. devran

    devran Yönetici

    Değerli Dost ALevi yaşam Felsefesi islamdan önce ise Kim nezaman ortaya çıkarmış bunu ?
    Alevi Kelimesi nerden Gelir
    Neden Hz.ALi İslamı sonradan kabul etti
    Kabeyi Halil Peygamber İbadet için Yaptı ama araplar orada putlar yapıp onlara ibadet ettiler.
    İslam ile birlikte Peygamberimiz Ve Hz.Ali Putları yıkmış ve Orda Hiç Putperestlik yapmamışlardır Bununla ilgili bir kaynakta söz konusu değildir.
    Şimdi İslam dediğiniz gibi zorbalik dini değil dir Arapların İslama davet edilemesi ile birlikte savaşlar ve bunun neticesinde sapkınlık eden Bir sürü insan ölmüştür
    Ve bunun En büyük Komutanı da Hz Ali dir. Peygamberimiz Öldkten sonra Hiçbir Kılıç kuşanmamıştır
    ve eğer İslamı kabul etmiyorsanız Onun Peygamberide sizin için bir şey ifade etmiyorsa siz alevi olamassınız sadece bu yaşam felsefesi kabul etmiş bir can sınız. yada okuduğunuz kaynaklar ile birlikde deforme olmuşşsunuz değerli can
    belkide Biz Anadolu Alevileri HAcı Bektaş-ı Veli öğretisi İle değişmişizdir.Ziraa halka namazı (CEM) de oradan gelmekte

    dili dini ırkı yüzünden kimseyi ayırt etmiyoruz sizinde dediğiniz gibi 72 millete bir bakıyoruz
    islam dini anlatacak onun ne kadar zalim bir din olduğunu anlatabileceğiniz bir sürü islami site mevcut

    Kurban konusuna gelince demekki islam Kur anda da bahsettiği gibi diğer dinlere destek ve onlara tamamlayıcı olarak gelmiş :)
    Hızır Orucundan Bahsetmişsiniz Sizce Hızır Kimdir ?
    adak orucunu neden kim için yaparız Bnlarıda anlatabilirseniz çok sevinirim.

    bunuda kaul edin lütfen
    bir başka yazınızda eğer tanrı varsa neden dört kitap gönderdi diyosunuz Hz.Aliye Alevi değildi diyorsunuz
    Kerbelada yaşanalar bi katliam ve üzücü bir olaydı ve bizler hala matemini tutarız.

    ve sürekli çelişkiye düştüğümü söylüyorsunuz siz bu konulardaki çelişkileri düzelteceksiniz ki ben yanlış bildiklerimi öğreneceğim :)

    Anadoluda yaşayan bizler islamı 1071 den sonra kabul ettik ki hiçbir baskı ile değil
    ondan önce si orta asyaya sığmayan ve açlık yüzünden vatanını sürekli değiştiren Türklerdik Türkmenler dik
    Türkler ile bahsetmiş olduğunuz Alevi felsefesi bir birine çok benzer
    Hısımlık Müsahiplik Bu değerler Üzerinde Sımsıkı birbirine sarılmış Bir Toplumuz ki Bunun içinde Kurban keseriz.
    Anadolu Aleviliğini ve Şiiliği de Anlatırmısınız


     
  10. devran

    devran Yönetici

    Soru: Alevilik nedir?
    cevap:Alevilik islamiyetin özü ve ana temel kaynagidir,barisin ve hosgörünün simgesidir.

    Soru: Alevilerin soyu nerden gelir?
    cevap: Alevilerin soyu Adem ile Havva´nin yaradilisi zamanindaki Hz.Siz ve Gürühu Naci olan esas evliya ve Peygamberlerin gelmis oldugu Nur soyundan gelmektedir.Bütün evliya enbiya bu soydan gelmektedir.

    soru: Hz.Muhammed ve Ali´nin soyu nedir?
    cevap: Hz.Muhammed´le Hz.Ali,Hz Ibrahim´in soyundan gelmektedir.Kurani Kerimde Azari türkleri denen soy daha sonra Azerbeycan´a yerlesmistir.Bir kismida Horasan´a ve Nisabur kentine yerlesmistir.

    soru: Yani Hz.Ali ile Muhammed arap degillermiydi?
    cevap: Asla ve asla onlar arap degildirler.Arap olsa idiler onlarda Emevi ve Kureysli kafirler gibi putlara tapar idiler.Bu günkü Hac dedigimiz Kabe´yi Beytullah da Araplar 365 tane put koymus ve bu putlara tapiyordu.Hz.Muhammed ve Hz.Ali bu putlara karsi cikip Islamiyeti yaymak istedikleri icinHz.Muhammed ve Hz.Ali´yi kafirler öldürmeye calisti.Savaslar cikti.Hz.Muhammed kacti.Canini zor kurtardi,Medine´ye kacti.Bu tarihe Hicret denir.Hz.Ali hasimi ogullari da pesinden gitti.Medine´ye yerlesti,orada Islamiyeti yaymaya basladilar.

    soru:Islamiyet Muhammed´ten önce yok mu idi ?
    cevap: Islamiyet taa Hz.Adem ve Sit´ten beri vardir ve bütün peygamberlerin Allah yolunda vermis oldugu mücadelelerde bin bir zorluk altinda sürmüs oldugu Allaha giden yoldur.Dogru ve dürüst olarak Tanrinin emirlerine bagli kalip canini,malini,evladi eyalini bu yolla fedakarca feda eden canlarin da sürmüs olduklari yola Islam yolu denir.Kaynak dört hak kitap ve Islam tarihidir.Hic bir peygamber Arap soyundan degildir,fakat hepsi azgin ve zalim olan Arap kavimlerini dogru yola getirmek icin Allah tarafindan Arap yarimadasina gönderilmistir,hepside bu zalim kavim tarafindan hunharca sehit edilmistir.Bu Islamiyetin yayilis ve yükselme dönemi en fazla Hz.Muhammed ve Hz.Ali´nin mücadelesi sayesinde oldugu icin Islam dininin bu dönemde basladigi imaji verilmektedir.

    soru: Alevi süi ayrimi nerden kaldi?
    cevap: Hz.Ali´nin tarafini tutana Alevi,Muaviye´nin tarafini tutana Sunni denilir,kaynak Islam tarihi,sayfa 15.

    soru:Aleviler Ömer´i,Osman´i,Bekir´i, Ayse´yi neden sevmez.Sadece Hz.Ali´yi severler.
    cevap: Ali´yi sevmek Allah´in Kuranininn ve Ahir zaman peygamberi Hz.Muhammed´in ve 4 hak kitabin emridir.Ömer´i,Osman´i,Bekir´i,Muaviye´yi,Ayse´yi sevmedigimiz dogrudur.onlar EHLIBEYTe düsmanlik etti.Savas acti.Kuran´in ve Allah´in peygamberlerin emirlerine karsi geldiler.

    soru:Alevilerde ibadet nasil yapilir ve kurallari nedir?
    cevab: Alevilerde ibadet gece ve gece yarisindan sonra temiz bir toplulukla yapilir.Bu Kuran´in ve Allah´in emridir.Kimse rahatsiz edilmeme sarti ile sessizlik icinde yapilir.

    soru : Temiz toplulukdaki amac maksat nedir?
    cevab: Temiz topluluktaki maksat bu ibadete katilan her sahista ic ve dis temizlik kurali aranir.Kimseyi incitmemis üzmemis alin teri ve emegi olan kazancinin disinda kimsenin hakkina el uzatmamis,haram zina kov,giybet gambazlik zalimlik yapmamis icinde tanri sevgisi ve insan sevgisi ile birlikte hos görülü,bariscil insan haklarina son derece saygili insanlar bu ibadete girebilirler.


    alıntıdır ve Baskoylu can sana göre Bunlarda yanılyolar ve burada o kadar çok çelişki var ki :)

    Teslimiyet Sadece Yaratana dır Hangi yoldan Gidersen Git ister islam ister hırıstiyan ister musevi
    kouyunu koyun bacağından keçiyi keçi bacağından asarlar benim inancımı hiç kimse sorgulayamaz sizde başkalarının inancını sorgulayamassınız bu kafalarda karışıklığa yol açar doğruyu yanlışı birbirine katar
    kişeler göre doğrular yada yanlışları tartışmıyoruz toplum adınada karar verebilecek bir konumde değilim sizde öyle tabii başbakan değilseniz
    ben suyun yönünü çevirdim varın sizde oyana devam edin
    başınız pınar ayağınız göl olsun pirim yardımcın hızır yoldaşın olsun
    gerçek erenler demine.
     
  11. sessizlik

    sessizlik Üye

    Bilgiler, alıntılar için teşekkürler ben de Devran Can'ın fikirlerine daha sıcak bakıyorum. Tamam belki Alevilik Zerdüştlükten geliyor olabilir yani bu ihtimali göz önünde bulundurmak lazım belki dediğiniz şekilde asimile edilmişte olabilir ama sonuç olarak Aleviliğe baktığımızda günümüzde Alevilik kime sorarsanız sorun İslam içinde değerlendirilir Hz.Ali ve Ehlibeyte yapılan haksızlıklara başkaldıran bir kesim olarak tanımlanır ve böyle bilinir. Sizin dediğiniz gibi İslamın 5 şartını yerine getirmeyen insanlar topluluğunu İslam içerisinde değerlendirmek ne kadar doğru tartışılır ama benim gözlemlerime göre Alevilerin içinde İslamı tam anlamı ile yaşayan insanlar olduğu gibi Müslümanım deyip İslamın şartlarını yapmam deyip inkar edenler de var. Bu demek olmuyor ki Alevilerin hepsi İslam dışında değerlendirilmelidir. İbadet kul ile yaradan arasındadır ve her koyun kendi bacağından asılır. Sayın baskoylunun düşüncesine göre yani Alevilikte olduğunu söylediği Varoluş inancı açıkçası benim mantığıma yatmadı. Çünkü her şeyi ile rızka muhtaç olan bir canlının hayatını devam ettirmek için başka canlılara, suya, oksijene ve benzeri şeylere MUHTAÇ olan bir canlının Tanrı olabileceği düşüncesi bana mantıklı gelmiyor düşüncenize saygım sonsuz tabii ki. Devran Can sizin yazdığınız son alıntı yazı ile ilgili de şunu söyleme istiyorum. Hz.Ali'nin tarafini tutana Alevi, Muaviye'nin tarafini tutana Sunni denilir diye kaynak belirterek eklemişsiniz ama ben bu şekil tanımı kendi açımdan doğru bulmuyorum. Şöyle ki Sünni'yim evet ama Cemel Vakası olsun, Kerbela olayı olsun bizleri hüzünlendiren, ağlatan olaylardır. Bizim Muaviye'yi tuttuğumuz da yok biz de mazlum'un yanındayız. Yüce Allah'ın gönderdiği kitabı kabul ederiz, efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)dır. Hz.Ali ve ehli beyte yapılan haksızlıklara biz de karşıyız ama bazı Alevi arkadaşımızdan farklı olan yanımız İslamın şartlarını kayıtsız şartsız kabul ederiz. Biz Muaviye taraftarı değiliz Hz. Ali bizim de canımızdır...
    Ve basköylü can 72 millete aynı gözde batkıtığınızı söyleyip İslamı kendine yol seçmiş insanları İslam yobazları diye değerlendirmek nasıl bir çelişkidir ben anlamadım... ?
     
  12. Baskoylu

    Baskoylu Daimi Üye

    Saygideger Sessizlik Can

    Islam yobazlari dedigimdeki anlam her islam`a inanan insanlarin yobaz oldugu anlamina gelmemelidir, Turan Dursun, Ilahiyat Fakultesini bitirmis, ozellikle Turkiye ve Orta Doguda Islam hakkinda kendisini gelistirmis, ust duzeyde islami bilgilere sahip olan biriydi, katledilmesi ve katledilmesinin sart oldugunu dusunenler YOBAZDIR, yani dusunce ve fikir tartismasindan uzak, Seriat, Cihat ve Allah icin oldurme, Islamdan baska bir Din ve dusunceye saygi duymadan, herkesi kafir ve zindik kabul ederek, katli vacittir vs vs dusuncelere sahip olanlar icin kullanilan bir terimdir.

    Sizin gibi inanc sahibi olan ve ayni zamanda duyarli ve butun fikir ve dusuncelere acik olan, insan ozelliklerini on planda tutanlara boylesi bir yaklasimda bulunmak!! basta kendimize olan saygisizligimizi yansitmis oluruz..
    Yani size olan saygisizligimizdan once, kendimize saygisizlik yapmis oluruz, dusuncelerimiz ve dusunduklerimizle ters dusmus oluruz.

    Ornek verecek olursak, Aleviler Birligi Sitesine yonelik saldiri bunun en guzel orneklerinden biridir, Gelip dusunce ve fikirlerini ortaya koyup, inanc ve dusunce dogruluklarini tespit edeceklerine, Allah ve Hz. Muhammed`e saldiriliyormus gibi yaklasimlarla Siteyi Heklemeye gitmis, yobazliklarina yobazlik katarak kime ve hangi amaca hizmet ettiklerini gostermislerdir..

    Insanlarin dusuncesi ve fikri ne olursa olsun, saygi ile karsilar, butun insanligi dusunen ve yaratan ozelliklere sahip oldugunu, bu anlamda 72 millete bir nazarda bakar, insanlik dusmanligi yapan, insanlik degerleri ayaklar altina atan, igrenc kufur ve hakaretlere bas vuranlar karsisinda susmiyacagimizi, edep ve erkan icinde verilmesi gereken cevabin verilecegi herkes tarafindan bilinmelidir.

    Insanlarin dusuncesi ve inancini elestirmek, tarihte var olan gercek ve dogrulari kanit, deliller ve kayanaklarla ortaya koyup, elestirmek ve yanlislari mahkum etmek... Insanlarin inanclarina ve dusuncelerine saygisizlik ve hakaret degildir.
    Aksine ufkumuzu acan, yanlislari mahkum eden bir durus sergiledigimizi dusunuyorum.

    Umarim kisa yazdigim bu yazi sizin icin aciklayici olmustur.

    Saygi ve Insani Sevgilerimle.
     
  13. ünver55

    ünver55 Daimi Üye

    Kendi dinini bilmeyen, Kutsal kitabi olan Kuran-ı Kerimi Arapça okuyup onun mesajlarını doğru alamayan ve kan döken insan canına kıyan, insanı diri diri yakan zihniyet yobaz zihniyetidir.Kuran-ı Kerim insan öldürmeyin der. (Ayetler:Nisa suresi 92 ve93.ayetler- İsra suresi 33.ayet)
    Ayrıca bugünlerde bu yobazlar oruç tutmayanlara da saldırmaya başladılar. Sana ne kardeşim , oruç tutmayanı cezalandırmaya kalkışıyorsun.Ve bunu da Allah adına yapıyorsun.Kusura bakmasınlar ama bunlar Kuran-ı bilmiyorlar.
     
  14. Baskoylu

    Baskoylu Daimi Üye

    Saygideger Devran Can

    Daha once bir kac kez belirttim, farkli inanclarimiz, dusuncelerimiz ve fikirlerimiz... Hic kuskusuz FARKLILIKLARIMIZDIR...

    Farkliliklarimizi edep erkan icinde kizmadan, kirmadan ve dokmeden tartisip bazi konulari acikliga cikarmaya calismak... Dialetigi kavramanin temel felsefesine dayanir...
    Baska bir canin kufur ve hakaretlerle bunu cozmeye calismasina verdegim ve verecegim cevaptan oteye gitmiyecektir... kufur ve hakaretlerle sorunu cozmiyecegimizi bilmek zorundayiz, bilincsizligimizi veya yanlis bildiklerimizi dogrular karsisinda hakaret ve kufurlerle goturmeye calisirsak, benzeri sidddet ve yaklasimlarla cozmeye calisirsak, cozum degil, cozumsuzlugu secmis oluruz...

    Bu konuda simdiye kadar olan duyarli ve yapici davranisiniz icin, sizi yurekten kutluyorum.

    Yazdiklarina verilecek O kadar cavap varki, bunlari nasil bir zaman icinde cozebiliriz bilmem, ama tek tek sorulariniza cevap vermek daha dogru ve yerine olur....
    Dersimli oldugum icin, Dersim`de sizin dusuncenize benzer inanclarin oldugunu da goz onunde bulundurusak, boylesi dusunce ve inanclarin 1400 yillik asimile politikalarin sonucu oldugunu goz onunde bulundurmanin faydali olabilecegini, bu anlamda saygi ile karsiladigimi bilmenizi isterim.

    Yasamimin belirli bir suresine kadar, sizin kadar Islamci bir mantiga sahip olmazsam bile, Aleviligin, Islamin Sii/Sia mezhebin bir yan kolu oldugunu dusunuyordum ve oyle ogretilmistim, lakin gelinen asamada, var olan gerecekler ve tarihi tespitler bizim ufkumuzu biraz daha acmis durumda olmasindan dolayi, biz dusunen ve yaratan ozelliklere sahip olan Insanlarin gorevi, Dogrulari almasi, yanlislari ayni guzellikle mahkum etmesi gereken bir durusa sahip olmamizi sart kosar.

    Yok degilse, Aklin Yolu ile hareket etmedigimizi kabul etmek zorundayiz...... ogrendiklerimizle, bildiklerimizle ve inandirilidiklarimizla hareket etme zorunlulugumuz, bizleri aydinliga degil, karanliklara goturur, karanliktan cikmama cabasina goturur.......

    Saygideger Devran Can

    Bunu defalarca kez yazdik, Alevilik; Insanligin Dogusundan Beri Gelen Bir Yasam Felsefesidir.
    Hitit ve Sumerlere dayanan bir yasam bicimine sahiptir, cok farkli etnik kimliklerden, dinlerden ve olusumlardan dogrulari surekli almis, kendisini yenileme ve caga uydurma adina, Ilimden Gitmiyen Yolun Sonu Karanliktir, teorisi ile, Bilimi ve Ilimi kendisine klavuz secmis bir durusa sahiptir... bunun temel felsefesi ise; VAROLUS incancina dayanmaktadir.... Yaratanda, Yaradanda Insanin kendisi olduguna (ENEL-HAK) deyimin temel felsefesine dayanir.

    Alevi kelimesinin nereden geldigine bakalim....
    Bir donem Aleviligin anlamini bize, Hz. ALI`NIN EVI olarak lanse edilmisti!! simdi Alevi soylemin aciklamasina bakacak olursak, hangisi daha mantikli gelir, yani Aklin Yolu hangisini daha mantikli bulacaktir, ona bakalim.

    ALEV, kendi basina Atesin cikardigi Kizil Alevdir, I harfi ise bunu cogul haline getiren deyimdir, Alev, Alevi, Aleviler...

    Ali Evi... L harfinden sonra olan I harfin fazlaligi bu gercegi orataya cikarn yani bir oncekinin dogrulugunu ortaya koyan delil ve kanittir.

    Ehli-Beyit sozcugu Arapca bir kelime oldugu, Ev Hanesi, Ev Halki, " Baba, Anne, Es, Kiz, Ogul, Amca, Dayi, Kardes, Kayin Baba, Kayin Birader, Hala, Teyze" toplulugun bir butun anlamidir.

    Ehli-Beyit sozcugunun eski cag Anadolu toplulugundaki karsiligi, Yani Luvi dilinde MA-BETH`tir.
    "MA" Ana`dir, Ananin evi anlamina gelen, deyimin Arap Islamin Aleviler uzerineki 1400 yillik baski, zulum ve katliamlar sonucu adepte edilmeye calisilan, Islamin onemli Uc Mezhebinden biri olan Siilige yamanmaya calisilmasinin bir cabasidir.

    Alevilikte Kadinin Kutsal Gorulmesinin Temel Kaynagi, Kadinin Gercek Tanri ve Gercek Yaratici Olmasinin, Insanligin Ilk Caglarinda, Tanri Olarak Bilinen, (TANRICA) kadin, Cok Tanrilarin ortaya cikmasi ve tek tanrilara donusumu, Kadinin Tanriligini bitirme, Erkek Egemenligin yerine gelmesini saglama cabasidir, aksi taktirde, Kadinin tanriligini yok etme imkan ve olanaklarini olmadigini bilen, Erkek egemeniliginin olmiyacagini (Ataerkil) olgusunun yasama yansitilmiyacagini bilen donemin Erkek egemenligi cabasinda olanlarin, Kadinin tanri, tanrica`ligini sona erdirmesinin yolu, farkli ve hayali tanrilarin ortaya cikarilmasi ile basarili olacagini dusunerek, Kadinin Tanri - Tanri`caligina son verme basarisini gostermistir......

    Dolayisiyla Kadinin Alevilikte Kutsal gorulmeside buradan gelmektedir, Alevi yol onderleri (Mursit, Pir ve Rayber) Dedeler MA`nin evinde icizat alirlardi, MA Evi Ehli sayilirdi, Ev Ehli demek olan Ehli-Beyit sozcugunun kokeni buraya dayandigini gormek.. Aklin yolu ile hareket edersek Islamdaki Ehli-Beyitin Alevilikle ilgisi olmadigini gorebiliriz.
    Farkli topluluklar, milletler ve etnik guruplar, Aleviligin Yasam Felsefesini benimsemis, kendisini bu yola adamis, etnik kimlik gozetmiyen ve 72 millete bir nazarda bakan boylesi bir yasam felsefesinde, Alevi Kurt, Alevi Turk, Alevi Turkmen, Alevi Cerkez, Alevi Ermeni, Alevi Laz vs vs gibi topluluklarin olmasina hic bir zaman tepki gostermemistir.

    Diger sorulariniza tek tek cevap vermeye davam edecem....

    Saygi ve Insani Sevgilerimle.
     
  15. Baskoylu

    Baskoylu Daimi Üye

    Saygideger Devran Can

    Hz. Muhamed ve Hz. Ali`nin okuma yazmasi yoktur, Hz. Muhammed kucuklugunden babasini kaybeder, Hz. Muhammed, Amcasi olan Hz. Ali`nin babasi Ebu Talip tarafindan buyutulur...
    Dolayisiyla Hz. Ali Amcasinin Oglu olan Hz. Muhammed`en etkilenerek Islamligi kabul etmistir, Alevilikle bunun ne ilgisi olabilir sizce??? kaldiki Islam icinde Dort Kapi, Kirk Makami andiracak hic bir sey bulamazsiniz... Mursit, Pir, Rayber ve Talip diye diye bir olguya rastliyamazsiniz, ENEL-HAK diye bir soyleme hic rastliyamazsiniz. islamla tamemen zit olan bu kelime Islamin Ehli-Beyit`i tarafindan kullanilmamistir.
    Aksine Hz. Muhammed`in olumune yakin bir zamanda Islamligi kabul eden Amcasi Abbasin soyuna (Ehli-Beyit) iktidari teslim eden Ebu Muslim yine Abbasiler tarafindan hunarca katledilir...
    Hallac-i Mansur yine takip ettiginiz ve savunmaya calistiginiz Ehli-Beyit tarafindan hunarca katledilir.
    Sonuc olarak, Hz. Ali Islamin Pehlivanidir, Oldugu gune kadar Namazinda, Abdestinde, Orucunda ve Islamin sartlarini eksiksiz yerine getirendir, Hz. Muhammed`in emrinden cikmiyan sadik adamlarindan biridir... Alevilikle ilgili ufak bir isik bile bulmanizin mumkunu yoktur......

    pirim dedik gönül verdik
    alimizide caldilar
    asirlardir bilmezlerdi piro
    velimizide caldilar
    - - - -
    yaktilar kiydilar bize
    hor baktilar sevgimize
    isimler taktilar bize piro
    özümüzüde caldilar
    - - - - -
    o bizim bir bülbülümüz
    hem bülbül hemde gülümüz
    senelerdir sembolümüz piro
    sazimizida caldilar
    - - - - -
    bütün insanlari sevdik
    nice bedeler ödedik
    canlar bir olalim dedik piro
    sözümüzüde caldilar
    - - - -
    cinarim der söyler oldu
    su insanlar neyler oldu
    rast gelenler söyler oldu piro
    türküleride caldilar.

    Soz; Asik Ali Cinar.


    iki Ali vardir sizinki Arap
    Gonullerde dustur bizim Alimiz
    Sizin Ali Devri eyledi harap
    Mazluma yoldastir bizim Alimiz

    Sizin Ali dusman muzige mey'e
    Bizim Ali saki olur dunyaya
    Sizin Ali yuzun dondur kayaya
    Kiblesi gunestir bizim Alimiz

    Sizin Ali kana kin'e doymadi
    Bizim Ali hicbir can'a kiymadi
    Sizin Ali hakki insan saymadi
    Temsili Insandir bizim Alimiz

    Sizin Ali tapti ganimetlere
    Bizim Ali ortak oldu dertlere
    Sizin Ali ruhu verdi kurtlara
    Emekci'ye bastir bizim Alimiz.

    Ozan Emekci.

    Saygi ve Insani Sevgilerimle.

     
  16. Baskoylu

    Baskoylu Daimi Üye

    Saygideger Devran Can

    Yazdiklariniz beni sasirtmiyor diyemem, Farkliliklarimizi paylasmaya Alintilarinizla devam edelim isterseniz.

    1. Halil Peygamberin Inancini incelermisiniz? Halil Peygamber ve Ibrahim Peygamber Muslumanmidir? yoksa baska Din inancinami sahiptir?
    Bakin size yine kisa bir alinti ile cevap vermeye calisayim.

    Kabe kimler tarafindan yapildigi tespitli degildir, Adem peygamber tarafindanmi, Halil peygamber tarafindanmi yapildi tam olarak belli olmamasina regmen, Allah`in evi olarak gorulen bu Ev, Sel ve Yagmurlardan gelen feleketler tarafindan neden camurlar altinda kaldigi yine bir soru isaretidir, Allah neden sel ve yagmurlara firsat verip, kendisine ait olan evi camurlar icinde biraksin degilmi?

    Kaldiki Kabe`yi yapan yine insan yani insanlarin kendisidir, Yapanlar Islam dusuncesine sahip degillerdi, Islam inanci Hz. Muhammed tarafindan Hira magarasina kapatilan, donemin bilginleri tarafindan zorla yazdirilmis, bir onceki kitaplarin inanc seklinin bir degisik bicimidir. Amac insanlari etkileme ve kendi inancini kabul ettirme politikasidir.. Yoksa Dort Farkli, Kitap ve Inanclarla Insanlari Bir Birine Dusman Eden Allah Oldugunu Savunmus Olacagiz.....
    Yani Bas Dusman Tespitine Gittigimiz Zaman Bu Gercek Ortaya Cikmaktadir...

    Jeruselam bir donem Muslumanlarin elinde olup, Yahudilerin inandigi kutsal yerlere Islam Inaniyordu, Simdi Yahudiler inaniyor.

    İoannes Studios Kilisesi (İmrahor Camii),
    (Küçük Ayasofya Camii) ile Khora Kilisesi'dir (Kariye Camisi).
    Binbirdirek Sarnıcı ve Yerebatan Sarayı,
    Lips Manastırı (Fenari İsa Camisi), Hagios Andreas Kilisesi (Koca Mustafa Paşa Camii) ve Khora Kilisesi'dir .

    Daha bir cok orneklerle bunlari siraliyabiliriz. Bizans doneminde yapilan Kiliseler Bugun Cami olarak degistirilmisse. Kabe denen yapi yine insanlar tarafindan yapilmis, tapinak olarak kutsal gorulmus, Islam tarafindan alindiktan sonra daha farkli bir inanc sembolu olarak degisitirilmistir.

    Unutmiyalim; Hz. Muhammed`in Babasi, Amcalari ve butun sulalesi ve kabilesi Put ve Perest dediginiz inancin sahipleriydi.
    Hz. Ali`nin babasi Ebu Talip neden Hz unvanini almamistir??? Cunku Islamligi kabul etmedigindendir....
    Muaviye neden Hz. Unvanini almistir? Cunku Islami kabul etmis, ayni zamanda Hz. Muhammed oldugu gune kadar Katipligini yapmistir..... ayrica, Hz. Muhammed`in Ehli-Beyit`i (Ev Hanesi, Ev Halki) icinde yer almaktadir, Cunku Hz. Muhammed`in kayin biraderidir......

    Dolayisiyla, Osmanliyi yok eden, Halifelik saltanatina son veren, yerine Cumhuriyeti ilan eden Ataturk, Osmanli icinden gelen biridir, kendine gore bir yenilik getirmis, Osmanlinin hayatina son vermistir.....
    Hz. Muhammed`inde yaptigi bunun bir benzeridir.....

    Devam Edecek.

    Saygi ve Insani Sevgilerimle.
     
  17. Baskoylu

    Baskoylu Daimi Üye

    Basta Hz. Ali ve Hz. Muhammed`in Arap Olup Olmadigina Bakalim, Sonra Zorbalik Dinimidir! Degilmidir! Ona Bakalim.

    "İslam tarihinin hangi sayfasını açarsak açalım, aynı soydan gelen Haşimiler ile Emevilerin rekabet ve düşmanlıklarına tanık oluruz. Bu durumun İslamiyet öncesi temelleri olduğu gbii İslamiyetin doğuş ve yayılışından sonra da devam ettiğini gözlemekteyiz.

    İslam tarihinde dinsel düşmanlıklar olarak görülen olayların görünen yanının ötesinde sosyal ve ekonomik nedenleri olduğu da bilinmelidir.

    Haşimiler ve Emeviler arasındaki bu rekabetin İslamiyet öncesine kısaca bir göz atalım:

    Abdülmenafin´in Haşim, Abdüşşems, Muttalip veNufel adlarında dört oğlu vardır. Bunlardan Haşim ve Abdüşşems ikizdiler. Bir rivayete göre, ikizlerin ellerinin başparmakları birbirine yapışıktır. Başka bir rivayete göre ise ikizler, birbirinin el parmakları öbürünün alnına bitişik olarak doğar. Hiç kuşkusuz bu durum ancak ameliyatla düzeltilir. Sonuçta Haşim ve Abdüşşems´in kanı akar..

    Bu durumu uğursuzluk sayan kahinler iki kardeşin çocukları arasında ayrılıklar, kırgınlıklar olacağına ve kan döküleceğine dair yorumlar yaparlar.

    İşte bu ikiz çocuklardan Haşim Hz. Ali´nin, Abdüşşems ise Muaviye´nin dedesidir. Muaviye´nin büyük dedesi Ümeyye, Haşim´in elinden Mekke reisliğini almak ister.

    İki aile arasında rekabet ilk kez bu olayla doğar. Ümeyye Haşim´den Mekke reisliğini alamayınca Şam´a göç eder. Giderek Haşim Mekke´de, Ümeyye ise Şam´da güç sahibiolurlar."
    Islam Siiligi Alinti;

    Gordugunuz gibi kisa bir aciklama ile Hz. Muhammed ve Hz. Ali`nin HASIMILER soyundan geldigini, iki kardes`ten birisi Muaviyenin digeri ise Hz. Alinin dededisdir.

    Yani ikiside Arap`tir, yine bir yazinizin bir yerinde Hz. Muhammed ve Hz. Ali`nin kesinlikle Arap olmadigini idda etmeniz!!
    Arap halki ocu degil, dolayisiyla Arap halkida insandir, burada onemli olan kimin arap kimin zenci, kimin beyaz, kimin mogol, kimin kizildereli oldugu degil....
    Din ve Dinlerin icinde oldugu olumsuzluklar, yanlislar ve icine dustugu cikmazlarin ortaya konmasidir, birinin digerinden cok farkli olmamamsidir, Islam Din`i diger dinlerden daha Zorbaci, Katliamci ve Insanlik Suc Makinasidir.....

    Bir kac sure ile bunu kanitliyalim isterseniz......

    Hz. Muhammed`in Hendek savasi ile baslattigi zulum ile konuya girelim....

    "Putperestlerle yaptığı Hendek savaşından sonra putperestlerle işbirliği yaptığı suçlaması ile Muhammed Medineli Yahudi toplumu Benukureyza´lıların üstüne yürümüş. Benu kureyza´lılar ellerindeki kaleleri olan Hayber´e sığınmışlardı.

    Hayber kalesini kuşatan Muhammed hiç acele etmedi. 1 aya yakın süre ablukaya aldığı kaleye giriş çıkışı engelledi. Benu kureyzalılar açlık ve susuzluk ile de mücadele ediyorlardı.

    Hayber kalesinde Muhammed önderliğindeki Müslümanların ablukası nedeni ile açlık ve susuzluk ile mücadele eden Benu kureyzalılar , Muhammed ile anlaşma yoluna gitmek zorunda idiler. Muhammed onlara güvenilir !!! bir anlaşma sundu. Derhal silahlarını bırakıp teslim olacaklardı ve Muhammed´in eski Yahudi yeni Müslüman olan sahabelerinden Sa´d bin. Muaz´ın vereceği cezayı kabul edeceklerdi. Çaresizlik içindeki Yahudi benukureyza´lılar istemedende olsa teklifi kabul ettiler savaşadan silahlarını teslim ettiler. Eski Yahudi olan yeni Müslüman Sa´d bin Muaz´ın kendi haklarını koruyacağını düşündüler son bir ümitle.

    Ahzab suresi 26. ayet; Allah, ehl-i kitaptan, onlara (müşrik ordularına) yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düşürdü; bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz.

    27. ayet; Allah, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı. Allah´ın her şeye gücü yeter.

    Sahih hadislerde anlatılanlara göre kaledeki çaresiz Yahudilerin eli silah tutabilenlerden 400-900 arasında bir erkek topluluğu öldürüldü. 400-900 arası olduğu söylenilen Yahudilerin büyük çoğunluğu HZ. Ali tarafından katledilmişti. Ali o gün kafa kesmekten çok yorulmuştu ve kafa kesme işlemi sırasında yorgunluktan sürekli olarak kılıç kullandığı kolunu değiştiriyordu. Muhammed ise kesim işleminin yanına çadır kurdurmuştu ve kesim işlemini gözlemliyordu.Katledilen Yahudi erkekleri topluca gömüldüler.

    Tüm silah tutabilen erkekleri öldürülen yahudilerin artk zenginlikleri müslümanlarındı.Ahzab suresi 26 ve 27. ayet bu katliamı anlatır. 26. ayette bir kısmını öldürüyordunuz derken öldürülen 400-900 arası Yahudi erkek kastediliyor. Bir kısmını esir alırdınız derken kadınlar ve çocuklar kastediliyor.27. ayette ise Yahudilerin tüm malvarlıklarının artık Müslümanların olduğu anlatılıyor. Katliamdan sonra, Dıhyetü´l-Kelbı adındaki delikanlı Arap, Muhammed´e gelir; tutsak kadınlardan birini kendisine alması için ondan izin ister. Muhammed de,: “Haydi git de bir câriye al!” diye karşılık verir. Ne var ki Dıhye gidip Safiyye´yi alır. Bunu gören bir başka Arap hemen koşup Muhammed´e haber verir. Safiyye´nin Dıhye´ye değil; “Peygamber”e uygun olacagını söyler. Muhammed´de Dıhye´yi çağırtır; “başka bir cariyeyi” almasını söyler. Dıhye´ye verilen “cariye”, Safiyye´nin kocasının kızkardeşidir. Muhammed, kendisine “karı” olmanın karşılığında Safiyye´yi “azâd” eder. Yola çıkıldığında, bir yandan da “zifaf´ düşünülmektedir. Ümmü Süleym, Safiyye´yi hazırlar. Ve gece olunca da Muhammed´in koynuna koyar.” (Başta Buhari, en sağlam hadis kiıaplarında da yer alan bu hadisi, Kamil Miras´ın çeviri ve “Izah”ını da görmek için Bkz. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrîd-i

    Sarih Tercemesi, Ankara, 1985, Diyanet Yayınlarından, 2/299-310.)

    Babası ve kocası öldürülen bir kadını aynı gün (veya 1 gün sonra) , hemde babasını ve kocasını öldürenlerin liderine , muhammedin koynuna verdiler.Safiyye o sırada daha genç bir kız iken muhammed 57 yaşında idi.
    Muhammed babası ve kocasını daha yeni öldürttüğü acılar içindeki bir kızı koynuna alıp sevişmişti.

    Hendek Savaşı bitmiş, müşrikler geri dönmüş, Muhammed eve gelip istirahate çekilmiştir. Tam bu sırada Cebrail, bir katıra binmiş vaziyette kılıcını kuşanmış, ter ve toz duman içinde Muhammed´ in yanına varıp kendisine “Bak, biz melekler kırk gündür düşmanlarınızla savaşıyoruz, gördüğün gibi silahlarımızı hala da bırakmış değiliz. Kalk, hepiniz Beni Kureyza Yahudilerinin bulunduğu diyara gidin onları öldürün.; ben de hemen önden gidip evlerini üzerlerine yıkarım” diyor. (Tecrid-i sarih, Diyanet Tercümesi, No: 512, 1191,1565)

    Cebrail´ in bu açıklamasından sonra Muhammed Müslümanlara, “İkindi namazımızı Beni Kureyza´ da kılacağız, haydi savaşa” talimatını veriyor .Çoluk çocuk dahil yaklaşık 1500 kişilik bir Yahudi kitlesini o gün akşama kadar ele geçiriyorlar . Ele geçirilen bu insanların elleri boyunlarına bağlanıyor ve onların akıbeti hakkında Muhammed, daha önce Yahudi olup da sonradan Müslüman olan Sad Bin Muaz´a yetki veriyor. Sad´ın Hendek Savaşı´nda bir damarı kesilmişti ve kanaması devam ediyordu. Muhammed´in talimatıyla Sad bir eşeğe bindirilip onun huzuruna getiriliyor. Muhammed ona, “Bu insanların kaderini sana bırakıyorum. Acaba bunlar hakkında kararın nedir?” diye soruyor. Sad´ın verdiği yanıt aynen şu: “Eli silah tutan her erkeği kılıçtan geçireceğiz.Kadın ve kızları cariye ; ergenlik çağına gelmeyen erkek çocukları da köle muamelesine tabi tutacağız.” diyor.

    Muhammed, Sad´ın bu yanıtına karşı, “Senin verdiğin bu kararAllah´ın emrine tam uygundur ve sen bu kararda tam isabetli davrandın. Zaten seher vakti Cebrail de aynı ifade doğrultusunda Allah´tan bana vahiy getirdi” diyor. (Tecrid-i Sarih, Diyanet Tercümesi, No:289 hadis şerhiyle 1575 ve 1591 nolu hadisler)

    Bu esirlerden erkek olanlar “Üsame Bin Zeyd” evinde; kadınlar ve çocuklar ise “Remle Binti Haris” evinde toplatılırlar. Muhammed erkeklerin idam kararını verdikten sonra Medine´ nin bugünkü pazaryeri olan semtte hendekler-çukurlar kazılarak mezar gibi hazır hale getirilir. Daha sonra erkekler eli kolu bağlı bir vaziyette ve kafileler halinde oraya yanaştırılıp başları kesilir ve o çukurlara atılır. Muhammed bu kesim işleminde Hz. Ali ve Zübeyr bin Avam´ı görevlendirmişti. Bilindiği gibi ikisi de Muhammed tarafında cennetle müjdelenmiştir. Ali ve Zübeyr kesim işine devam ederlerken Muhammed de bir yerde oturmuş onları seyrediyordu. Ayşe (Hz.) nin aktardığına göre, bu kesim işi sabahtan akşama kadar sürmüş. Erkekler idam edilirken, Yahudi kadınlar ve çocuklar da buna feryat edip saçlarını başlarını yolmuşlar.(Vakıdi, Meğazi, 2/512-517)

    İdamlar yapılmadan evvel Muhammed, sanki çok önemli bir büyüklükte bulunuyormuş gibi “Arkadaşlar, onları şimdi idam etmeyelim; çünkü hava sıcaktır. Ayrıca eğer canları istiyorsa kendilerine hurma yedirin gibi” traji-komik talimatta da bulunuyor. İdamlıkların önüne atılan birkaç hurma da hayvana yem atılır gibi atılıyor. (Vakıdi, Meğazi, 2/512-14; Serahsi, Siyeri Kebir Şerhi, 3/1029 No: 1900)

    Yaygın olan görüşe göre idam edilenlerin sayısı 800 ile 900 arasında değişiyor (Nesefi, Taberi, Alusi, İbni Kesir) . En düşük rakamı veren İslamcı yazarlara göre (Begavi, Suyuti, İbn´il Cezvi) ise 400 ila 600 arasında Yahudi idam edilmiştir.

    Muhammed, o insanları teslim aldıktan sonra bir yerde toplayıp kendilerine, “Ey domuz ve maymun kardeşleri! Yediniz mi! İşte haliniz; görün bakalım” diyerek hakaret ediyor. Onlar da buna karşı, “Ey Muhammed, biz senden bunu beklemezdik, neden böyle haksızlık yapıyorsun?” şeklinde yanıt veriyorlardı (Bu kısım pek çok İslami Kaynakta yer alır örnek olarak, Taberi, Ahzap Tefsiri, ayet 26-27)

    Muhammed, bu Yahudilerin karıları ve kızlarından 16 tanesini özel olarak ayırıyor ve bunlardan Reyhane´yi kendine seçip geriye kalan 15 tanesini de diğer önemli dostlarına dağıtıyor. Bir Yahudi:

    “Artık her şeyimize el koydunuz, hiç olmazsa gözlerimizin önünde namusumuza el uzatmayın” diyor. Fakat, Muhammed bunu dinlemiyor (Kaynak: Vakıdi, Meğazi, 2/250)

    Muhammed, ihtiyaç fazlası kadın ve erekek çocukların bir bölümünü, Sad bin Zeyd´e teslim edip onları satmak için Necd bölgesine, bir kısmını da şam tarafına gönderiyor. Müslümanlardan Muhammed bin Mesleme:

    “Beni Kureyza Savaşı´nda kadınlar bölüşülürken bana üç tane düştü; hepsini de sattım” diyor. (Kaynak: Diyarbekiri, Tarihi Hamis,1/499 ve Vakıdi age 2/523-25)

    Yaptigimiz bu alintilar ve kaynaklarla birlikte verdigimiz gercekler bizlerin ufkunu biraz olsun acmis olacak.....


    Islamda musluman olmayanlari katletmenin legal oldugu kurandaki ayetlerle de sabittir.:

    Ahzâb/27: Allah sizi onların TOPRAKLARIna, YURTLARIna, MALLARIna ve HENÜZ AYAK BASMADIĞINIZ topraklara varis kıldı. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.

    Yukaridaki buyuk harflerle yazilmis kelimeler, Islamin acik yuzunu ortaya koymaktadir, ayrica bunun savunma ile ilgi ve alakasinin olmadigini akli selim herkes gorebilir.... Tam tersine saldiri, yagma ve talan ile ilgili oldugu en acik gostergesidir.

    Ayrica savunma amacli savasan toplum ve topluluklar, baristan yana olurlar, isgalci, yagmaci ve talanci olmazlar.. Zulumlere, Baskilara ve Herturden Haksizliklara karsi gelip, firsatcilik ve katliamci yuzlerini gostermezler.

    Oysa Kuran; Eger ezebilecek gucteysen... Baris ve iyiden yana olmaya karsidir, firsatini bulduysan, guclu isen katletmekten asla ve asla geri kalma emrini verir...

    "Hendek Savasi. Muhammed/35:
    Sakın za´f göstermeyin. ÜSTÜN OLDUĞUNUZ HALDE BARIŞA ÇAĞIRMAYIN. Allah sizinle beraberdir. Sizin amellerinizi asla eksiltmeyecektir."

    Kuranda bir cok ayetlerde Islamdaki katliamlarin delil ve kanitidir, ayrica hadistlerde anlatilan katliamlarda bu ayetlerin delilidir.
    Gunumuzde Turkiye`de Hizbullah, El Kaide ve benzeri Dinci Orgutlerin yaptiklari ve bas vurduklari hunarca katliamlar... bu ayetlerin ve bir cok hadislerin delilidir.....

    Sivas Katliamin`da ozunde bizzat devlet tarafindan porgramlanan ama, Dinci yobazlari pion olarak kullanmasi sonucu 33 Can... Allahu Ekber Tekbirleri ile Hunarca katledilmesi bunun en guzel orneklerinden biridir......

    Dolayisiyla Islam Din`i butun dinler icinde en buyuk ve insanliga karsi suc makinasidir. gunumuze kadar gelen El, Kol, Bacak, Bas kesmeler, asmalar, taslayıp katletmeler, Yakmalar basli basina Kuran`da Sure ve Ayetlerin Emirleri bunun en guzel kanit ve delilidir.

    Hosgoru Din gordugunuz veya gormeye calistiginiz Islamin bir kac soylemlerimizle nasil bir suc makinasi oldugunu, Hosgoru ile ilgi ve alakasinin olmadigini gormek cokta zor bir is degil.....

    1- Bu Dinin Peygamberi Insan Kesmismi? Kesmis.
    2- Bu Dinin Peygamberi, 9 yasindaki cocuga tecavuz etmismi? Etmis.
    3- Bu Dinin Peygamberi, 68 Es`e (Kadina) sahip olmusmudur? Olmus.
    4- Bu Dinin Peygamberi, Kendisene Evlat Edindigi, Zeyd`i Zorla Basandirip, Gelini Olan Zeynep`i Almismidir? Almis.
    5- Bu Dinin Peygamberi, Kurnazlik Yapip, Kendisinden Sonra Peygamber Gelemiyecegini, Kendisinin Son Peygamber Oldugunu Soylemismidir? Soylemis.
    6- Ondan Sonraki Halifeleri Insan Kesmismi? Onlar`da kesmis.
    7- Hadislerde Insan kesme varmi? O da Var.
    8- Kuranda Bunları Destekleyen Ayetler Varmi? Orda da var.
    9- Peki Gunumuzde Insanligin Kabul Edemiyecegi ve Bunlar Tarafindan Yapilan Katliamlar Varmi? Gunumuzde O da var.
    10- Bu Suc Makinasi Din; Sadece Musluman Olmiyanlarimi Katlediyor? Hayir, Kendi Icinde Mezhep Catismalarindan Dolayi, Bir Birlerini Hunarca ve Insanligin Kabul Edemiyecegi Iskencelerle Katlediyorlar...

    Her Inanc ve Din En Guzel ve Dogru Inanc Benim Inancimdir Der, Her Inanc Kendi Dogruluklari Ile Hareket Etmeye Calisir.
    Kimi Inanclar Aklin Yolu ve Vicdanlari ile hareket eder, Kimi Inanclar ise Islam Din`i Gibi Allah`in Emirleri ile Insanligin yapamiyacagi igrenclikler yaparak, Insanlik ozelliklerinden uzak insanlik dusmanligi yapmaktadirlar.....

    Islamda Tecavuz, Yagmalama ve Ganimet Toplama Konusuna Biraz Daha Aciklik Getirelim:

    Kuranda; En Buyuk Dusmanlik Kadina Karsi Yapilmistir. Kadin Kismi Olarak Ozgur Iken, Kolelestirip Cariye Adi Altinda, Tecavuz Edilmesinin Hak Oldugunu Yassalastirdi!!!!! Birden Fazla Kadina Sahip Olabilecegini, Kendisi Resmi Olarak 9, Diger Muslumanlar Icinde 4 Kadina Sahip Olmalarini Resmi Hale Getirmistir!!!!!


    Islamda ganimetin Aciklanmasi: Guya zorunlu savas sonucu elde edilen!!
    ama aslinda ganimet ele gecirmek icin yapilan baskinlarda; Kendisi kervan sahibi oldugu icin, 20 sene bir tecrubesi ile, baskinlarin, yagmalarin ve talan etmenin nasil olacagini cok iyi bildigi icin ( Ozellikle gece baskinlarinda ) Ele gecirilen; Altin, Gumus, Para, Ziynet degerini olusturan ne varsa, Gayrimenkul, Hayvan ve Kolelestirmek icin Isine yariyan Cocuk ve Genc, Ozellikle Kadin ve Kiz ganimetler Islam Icin Cok Daha Onemliydi, Cunku Hz. Muhammed`in Cariyeleri ve Zecveleri Artirmak Icin Gosterilen Caba ile Onun Gozune Girmekti.

    Islamda Cariye :
    Gece ve Gunduz baskinlarinda ele gecirilip kolelestirilen Kiz ve Kadinlardir.
    Bu Kiz ve Kadinlarin Acik Pazarlarda bir mal gibi alinip satilmasi legal oldugu gibi;
    ayni zamanda bu Kiz ve Kadinlarin bir seks kolesi olarak kullanilmasi da helaldir.

    Bu kadinlarla evlilik disi seks yapmak serbesttir, ayni zamanda zina kapsamina girmez!!!
    Ustelik bu kadinlarin evli olup olmamasi da onemli degildir, Dahada carpici olani ise; Bu Kadin ve Kizlarin Seks`e hayir deme sanslari da yoktur.

    Yani Yasal ve Helal bir tecavuz olarak legallestirilmistir.

    Kuran`da Cariyelerinizle evlilik disi seks yapmayin..... diyen tek bir ayet veya vahi yok!!!
    Cariyeleriniz ve kolelerinizin rizasi olmadan onlarla seks yapmayin... diyen bir ayet ve vahi yok.

    Bunun aksine bakalim Nasil Ayetlerlerle Karsi Karsiya Geliyoruz!!!!

    "MÜ´MİNÛN/6. Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar."

    "Nisâ/3 . Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın.2 Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız o taktirde bir tane alın veya SAHİP OLDUĞUNUZ (CARİYELER) İLE YETİNİN. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur."

    Yukaridaki ayetlerde goruldugu gibi; bu bir yasal tecavuzdur.
    Cunku cariyenin rizasina gerek gorulmemis, rizaligi varmidir yokmudur sorgulanmasina gerek gorulmemis.
    Rizasi alinmadan, karsilikli istek ve arzu olmadan, bir kadinla cinsel iliskide bulunmanin adi TECAVUZDUR. bu evli esi olsada, zorla yapilan cinsel iliskinin adi TECAVUZDUR.

    Ayrica, Babasini, Kardesini Olduren, Malini Mulkunu Yagmaliyan ve Talan Eden, Yerinden ve Yurdundan Edilen, Hic Bir Insan Kendi Gonlu Ile Kolay Kolay Duygusal Bir Bagin Olmiyacagini Goz Onunde Bulundurdugumuzda, Ganimet olarak gorulen kadina ve kiza rizaligina gerek gorulmemistir, karsi geldiginde basina vurulacak bir kilic darbesi ile veya diri diri mezara gomulmesi ile yasamina son verilir.....

    Saygi ve Insani Sevgilerimle.

    Not; Saygideger Can, Zamanim Oldukca, Sorulariniza ve Yanitlariniza Tek Tek Cevap Vermeye Calisacam, Bu Arada, Hem Fikir Olmadiginiz, Yazi ve Yorumlara Cevap Verebilirsiniz, Veya Butun Cevaplarin Hepisine Birden Cevap Verebilirsiniz......

     
  18. Baskoylu

    Baskoylu Daimi Üye



    Saygideger Devran Can

    Bildiklerimiz ve ogrendiklerimizle yerimizde saygmaktansa... Arasitirici ve kendimizi yenilemek adina butun olumlu ve olumsuzluklara acik olmak zorundayiz.

    Ornegin, her kucuk cocuk babasini ornek alir ve onu kutsal gorur, herkesten guclu ve akilli biri olarak gorur, buyudukce ve kendisini gelistirme cagina geldiginde, kendisine gelen guvenden dolayi, babasinin eksiklerini ve yanlislarini gormeye calisir.....

    Dolayisiyla bizler birileri tarafindan ogretildik ve egitildik, yanlis veya dogrulari soyle veya boyle kavradik, yukarida verdigim ornegi goz onunde bulundurdugumuzda... kendimizi yenilemek veya gelistirmek adina bir adim atma cesareti gosterebiliyormuyuz???

    Kucuklugumden itibaren okuma hastaligi tasiyan, Babam tarafindan bile uyumuyorum ve kitap okuyorum diye dayak yemisligim var. en cok yedigim dayaklarin sebebi, yatakta kitap okurken uyumam sonucu kitaplarin yirtilmasidir.
    Dolayisiyla cocuklugumun 18 yasina kadar Din`i ve Islami kitaplari cogunlukla okudugum kitaplardi.
    Hz. Ali`nin Cenk kitaplarindan tutun, Ebu Muslim Horasani kitaplarindan tutun, Battal Gazi vs vs kitaplari ile buyutuldum, Hz. Ali dendiginde akan sular dururdu, Cunku Hz. Ali`nin yanlis yaptigi hic bir kitabini okumadim, kaldiki yaptigi yanlislar bile benim icin kutsal gorunurdu, mesela; Zulfukari salladigi zaman iki kelleyi birden ucurmasi!! yucelik yapmis gibi Cengaver ve ilahi olarak gormeme sebep olan olumsuzluklarida beraberinde getiriyordu.

    ilerliyen zamanlarda okudugum kitaplar ve arastirmalarim sonucu kafamda ilahi olarak buyuttugum Hz. Ali`nin Alevilerin Ali`si Olmadigini kavramak ve butun gercekligi ile gormek sucmudur????

    Oncelikle Aleviligin Ne Oldugunu Kavramak Gerekir, Daha Sonra Hz. Ali`nin nereden geldigi, ne yaptigi ve hangi dava ugruna olduruldugunu kavramak gerekir, Kaynaklar ve tarihi gercekler bizim icin gecerli kalavuz ve delillerdir, hayali ve abartili soylemlerle buyutulmus ve egitilmis olmamiz, bizi programlanmis bir robot haline getirmemelidir, bizler Dusunen ve Yaratan Ozelliklere Sahip birer canli varligiz,.
    Diger Hayvanlardan bizleri ayiran bu iki guzel degeride ayaklar altina almis olup, bunlari yasama yansitamiyorsak...... Bizim Diger Hayvanlardan Daha Tehlikeli ve Is Yapmaz bir konuma getirir.......

    Hz. Ali`nin Hz. Muhammed`den SONRA KILIC KUSANMADIGINI soylemeniz hangi gercekle bagdasabilir, bunu asiri Sii liderleri ve tutuculari bile idda edemez.......

    Hz. Ali; kapisinin onunde kurulan pusudan kurtulmayip, basina aldigi kilic darbesi sonucu oldugu gune kadar Kilic kusanmis ve bir cok savasa girmistir...Cemal ve Siffin safasi bunlardan ikisidir.
    Nerdeyse Hz. Ali`yi basimiza Hz. Isa yapacaksin.......

    Aleviligi kavramadan, Alevi Yasam Felsefesini ogrenmeden, Yol Erkani bilmeden, Sevgi ve Insanlik yolunda mucadele vermeden, Insanlik Suc Makinasi Olan Islamin kiskacina girmis, 1400 yillik asimile politikalara yenik dusmuslermi DEFORME OLUYOR. yoksa Dogrulari ve Gercekleri ortaya koyan, Ilimden Gitmiyen Yolun Sonu Karanliktir Diyen, Okunacak En Buyuk Kitap Insanin Kendisidir Diyen,
    Dinim; Sevgidir,
    Kitabim; Insandir diyen birimi DEFORME OLMUS?

    Gunumuz teknolojisinden ve arastirma imkanlarin daha zengin olusundan dolayi, Alevi inancin, Felsefi, Sosyal, Kulturel inanc ve dusuncelerini goz onunde bulundurdugumuzda, Insan olarak bize dusen gorevlerin bilincinde olmazsak, ogretildiklerimizle ve ogrendiklerimizle sinirili kalip, vatan millet sakarya nutuklari gibi yumarim gozumu, yaparim gorevimi misali hareket edersek!!! Dusunen ve Yaratan ozelligimizin oldugunu savunabilirmiyiz?

    Evinin onunde kendisine pusu kurulmus olmamis olsaydi... yani habersiz kapidan cikarken duvarin dibinde, iki kilic capraz bir sekilde sallanmis olmasaydi... olumden kurtulmus olacakti, Sebib`in kilicini havada fark ediyor, yana cekilirken, diger taraftan gelen ve kafasina isabet eden, Mulcemin kilic darbesi ile agir yaralanmasina ragmen, kilicini cekiyor ama ikiside kaciyor.
    Sebib kacip kurtulurken, Mulcem yakalaniyor.

    Sonuc olarak oldugu son doneme kadar kilic kusanmis birine Kilic Kusanmadi demeniz!!! ilginc oldugu gibi, ben bunu gerek Sunni gerekse Sii kitaplarinda rastlamadim.

    Ayrica Hz. Ali`yi olduren taraf Muaviye tarafi degil, Hz. Ali ve Muaviye`ye karsi cikan, ucuncu bir gurup olan Hariciler tarafindan olduruluyor, Hariciler ise Siffin Savasina karsi gelen, Islamin islamla savasmasini yanlis bulan, ve ikisine karsi cehpe alanlardir. Daha dogrusu, Hz. Ali`den ayrilan guruptur..........

    Turkce`de guzel bir soz var... "AYIP"
    Okumak ve Arastirmak AYIP degil.
    Okumamak ve Arastirmamak AYIPTIR.

    Not; Ben Dervis Gevr / Devris Beyaz Ocagindan ve Kudan Ocagindanim, Dersimliyim, Pulumur`e bagli Koye Ser Koyundenim, Istanbulda buyumeme regmen, Dersimce, (Dimiliki) dili olan ana dilimi biliyorum,
    Alevi Yol Ogretilerini kulaktan dolma degilde, arastirma cabasi icinde olan biriyim, her gun ve her zaman arastirmayi kendime hedef alan biri olarak...... Kimin Alevi Olup Olmadigi Zaman Belirliyecek.....

    Saygi ve Insani Sevgilerimle.
     
  19. Baskoylu

    Baskoylu Daimi Üye

    Saygideger Can

    Belkilere ve varsayimlara kalmak yerine Tarihi tek tarafli degil, bir kac yonu ile arastirmak gerekir.
    Cunku Alevilikte Gercegin Demine Huuuuu siari yatmaktadir....
    Kendisini ve kendi yol onderlerini bile sorguluyacak bir cesaret erdemligine sahiptir, yanlislari mahkum etme, dogrulari kavrama ve almak erdemligi ile bu gune kadar gelmistir.

    Hacce Bektasi Veli; Hallac-i Mansur ve Nesimi gibi yol onderlerin cizgisini takip etmemistir. Osmanliya buyuk katkilari olan, duzene ayak uyduran, Alevi yol ogretisine sadik kalmiyan erenlerden biridir. Bu yuzden Hallac-i Mansur gibi hunarca katledilmedi, Bu yuzden Nesimi gibi Derisi yuzulmedi, Yanlislari ile dogrulari ile eksikleri ile kabul ediyoruz, yanlislarini acik acik yazmamiz gerektigi gibi dogrularinida ayni guzellikle kabul etmek zorundayiz..

    Cem Halka Namazi Degildir, Bu islamin uydurmasidir, Baskilarin, Zulumlarin, Katliamlarin ve asimile politikalarin sonucu olarak soylenmistir..... Namazin ne oldugunu biliyorsunuz, bilmiyorsaniz, kapidan camiye bakarak nasil namaz kilindigini gorebilirsiniz, Daha sonra Cem ile Namaz arasindaki farklari gorebilirsiniz.
    Eger halla idda ediyorsaniz, namazdir diyorsaniz........ Kizilderlilerin ibadetlerinide namaz saymaniz gerekir, Kilisede yapilan dualara`da namaz demeniz gerekir, Budizm inancinda yine bizim Cem ibadetlerini andiran bir halka sekli mevcuttur, hepisini Namaz olarak algiliyalim olmazmi?

    Saygi ve Insani Sevgilerimle.
     
  20. devran

    devran Yönetici

    Değerli can evet namazdır namaz dua etmekse Yaratana kesinlikle namazdır.İslamda her ne kadar adı salat olsa da bu dediklerimizin hepside namazdır.yanılıyorsam düzeltin lüften.
    Kur anı kerimde ki ayet ve surelerden çoğunda da çelişki görebilirsiniz ancak bu yaptığınız yoruma ve içerdiği anlama göre değişmektedir
    kısaca bir ayetten birden fazla anlam çıkarabilirsiniz hem doğru hemde yanlış sizde bizim gibi sadece doğruları yada yanlışları kabul edersiniz
    Hz .Ali nin kılıç kuşanmamasından kastım Zülfikar dır
    Evet anlatmış olduğunuz gibi 1400 yıldır baskı mevcut ve devam etmekte Zamanın halifeleri kan dökmüş ve dine girmeyenleri kılıçtan geçirmiştir. Buda doğru ve asla inkar edilemeyecek bir konudur
    Kızılbaş deyimi de Hz.Ali nin Hz.Muahammed den istemiş olduğu işaretinden ileri gelmektedir.
    Hz.Ali savaşta İken Kendi askerlerini bile kılıçtan geçirdiğini dile getirmiş ve Cebrail tarafından indirimiştir.

    Bundan sonra Ali nin askerleri Kırmızı başlıklar takarak savaşlarda ayırt edilmiş ve Ali taraftarlarına Kızılbaşlar denilmiştir.
    Arapların islamiyetten önce büyük sapkınlıklarda olduğu nu bir çok kaynakta okumanız mümkündür
    Hangi topluluk azğınlığa sapkınlığa düştü ise onlara yaratan tarafından sahifeler yada yol göstericiler yani peygamberler gönderilmiştir.
    bunları bizlere anlatan Dedelerimiz dir. Şuda Bir gerçek okumuş olduğumuz Kitaplar Hep Aleviliği savunan kişiler ve kuruluşlardır.
    zaman ayırıp cevap verdiğiniz içinde ayrıca teşekkürler.
     
Thread Status:
Not open for further replies.

Share This Page