KUVAYI MILLIYE Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, destânımızda yalnız onların mâceraları vardır. Onlar ki uyup hainin iğvâsına sancaklarını elden yere düşürürler ve düşmanı meydanda koyup kaçarlar evlerine ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler ve yeşil bir ağaç gibi gülen ve merasimsiz ağlayan ve ana avrat küfreden ki onlardır, destânımızda yalnız onların mâceraları vardır. Demir, kömür ve şeker ve kırmızı bakır ve mensucat ve sevda ve zulüm ve hayat ve bilcümle sanayi kollarının ve gökyüzü ve sahra ve mavi okyanus ve kederli nehir yollarının, sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı bir şafak vakti değişmiş olur, bir şafak vakti karanlığın kenarından onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman. En bilgin aynalara en renkli şekilleri aksettiren onlardır. Asırda onlar yendi, onlar yenildi. Çok sözler edildi onlara dair ve onlar için: zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur, denildi. NAZIM HİKMET RAN
KADINLARIMIZIN YÜZLERİ Meryem ana Tanrıyı doğurmadı Meryem ana Tanrının anası değil Meryem ana analardan bir ana Meryem ana bir oğlan doğurdu Ãdemoğullarından bir oğlan Meryem ana bundan ötürü güzel bütün suretlerinde Meryem ananın oğlu bundan ötürü kendi oğlumuz gibi yakın bize Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır acılarımız, ayıplarımız ve döktüğümüz kan karasabanlar gibi çizer kadınların yüzünü. Ve sevinçlerimiz vurur gözlerine kadınların göllerde ışıyan seher vakıtları gibi. Hayallerimiz yüzlerindedir sevdiğimiz kadınların, görelim görmeyelim karşımızda dururlar gerçeğimize en yakın ve en uzak. 1962 Nazım Hikmet Ran
KADIN Kimi der ki kadın Uzun kış gecelerinde yatmak içindir. Kimi der ki kadın Yeşil bir harman yerinde Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir. Kimi der ki ayalimdir, Boynumda taşıdığım vebalimdir. Kimi der ki hamur yoğuran. Kimi der ki çocuk doğuran. Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal. O benim kollarım, bacaklarım, başımdır. Yavrum, annem, karım, kızkardeşim, Hayat arkadaşımdır. NAZIM HİKMET RAN
LODOS Başlangıç Kim bilir kaç milyon ton ağırlığında ummanda çalkalanmakta su. En yalnız dalganın üzerinde boş bir konserve kutusu... + 1 Bir aydır ki hapisane geceleri böyledir: kızgın dişi kediler - apışları ıslak tüyleri diken diken enselerinde diş yerleri - bazan kuş bazan insan sesi çıkarıp dolaşıyorlar gebe kalana kadar. Mevsim bahara yakın. Hava lodos. Nasıl şiddetli nasıl sıcak esiyor... Biz altı yüz adet kadınsız erkeğiz. Alınmış elimizden doğurtmak imkânımız. En müthiş kudretim yasak bana: yeni bir hayat aşılamak, bereketli bir rahimde yenmek ölümü, yaratmak seninle beraber: sevgilim, yasak bana etine dokunmak senin... Mevsim bahara yakın. Fırtına. Lodos. Nasıl şiddetli nasıl sıcak esiyor... Bir yerlerde bir cam kırıldı yine - bu gece bu üçüncüsü -. Hangi boş koğuşun kapısı açık kalmış, küüüt, küt, nasıl çarpıyor... + 2 Tepedelen cephesinde bir ceset, örtülüyor altında karların, ve başından uçan miğferi yuvarlanıyor önünde rüzgârın... + 3 Fabrikanın avlusunda elektrik ışığı, ucunda ince bir telin sallanıyor iki yana. Bir kadın. Boynu çıplak, uzun saçlarıyla etekleri uçarak atölyenin kapısında... Rüzgâr vurdu putrellere. Atölyenin saçağından büyük bir buz parçası düştü yere... + 4 Ovaya dörtnala yaylılar iniyor: çıngıraklar hamutlarında beygirlerin. Ve iki yanda çırpınan muşambalarıyla koşuyorlar gece yarısı denize doğru... + 5 İnce uzun kılçıklardan ibaret kalan kavak ağaçları aydınlıktılar mehtâbolmadığı halde. Ve kalın ve dallı budaklı kestaneler kımıldanıyor - iki yana sallanıyor değil ağır ağır yer değiştiriyorlar âdeta gidiyordu göz alabildiğine yıldızların ışığında yapraksız ahşap kalabalığı... Buna rağmen bu lodos, bu uğultu. Buna rağmen havada dişi bir ten kokusu ve yüklü bir yumurtalığın sıcaklığı... Dağlarda kar çözülüyor. Yürüyor usareler yapraksız dalların ucuna doğru. Gebe. Gebelik. Mevsim bahara yakın ve doğumun - korkunç güzel ve sıcaktır - günü doldu dolacak... NAZIM HİKMET RAN