Bir Resim / Bir Şiir Gidiyorum../..kendime puslu bir sabah ayazını peşimden sürükleyerek gidiyorum. yalnızlığımı köhne bir sandalın sahipsiz sürüklenişine bırakırken, hüznüm ardından ağlıyordu alışkanlığından vazgeçen bir tiryaki gibi sıkıp yumruklarımı, arkama dönüp bakmadan gidiyorum..
her şeye susuyorum artık susuzluğum dilimin ucu, kemiksiz ölümlerden ölüm beğendim, üzerime olmadı zor günler için sakladığım bir intihar vardı cebimde çıkarttım baktım, kurtlanmış sebebi var elbet bu gözyaşlarının anlamaya çalışmayın, anlayın
Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir. Neleri bırakmış olacağım birde, Ne aşkları Ne başlangıçları Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi. Biliyormusun... Tek sorum var kendimle şimdi Ahhh Ne Olacak Şimdi Halim
Yoksun ya Kim anlar şimdi bu yüreği Sensizlikte ne yapılır bilmem ki Aşkın tepelerinden böyle apansız düşmedim
Bir arkadaş yok derdim söylesem Derdimi söyleyip sabır dilesem Çayı demleyip onu beklesem Zor günde arkadaş olmazmış meğer arkadaşım beni öldürmüş meğer
seni düşünmeyi sevdim önce sonra görmeyi sevdim yakmanı yanmayı dokununca ellerimdeki yangını sevdim vakitsiz aşklar savurdum vakitsiz sonbaharlara dirgen uçlarında kara bulutlar biriktirdim yağmurları göz pınarlarımda sonra sesini sevdim dinlemeyi tınını duymayı sözlerindeki söylemeyişleri sevdim uçları kanlı mermiler düştü düşlerime uykusuzluklarımdan yorgundum emanetti nefesim zamanı değildi seni istemenin kokunu okşuyordu iki elim birikmiş söylenmemiş sözlerine taliptim ve gözlerini sevdim demir attığım gözlerini görmeyi bakmayı diner sandığım fırtınalarda gözlerinde sulara gömülmeyi sevdim birkaç kadehe sığmıyordu acılar esrik kayboluşlarım bundandı gece yarıları adı unutulmuş sokaklarda hüzünler büyütüyordum gök kuşaklarında beyaz bir tek kağıdımda kalınca sebepsiz kırılıyordu kalemin ucu ay kırıkları batıyordu ayaklarıma kumsalında dolaşınca gözlerin düşüyordu yollarıma hiç söylemedim ama ben seni - bilirsin ölüm vardır ayrılıklarında – bir merminin kovanını sevdiği kadar sevdim yatak odasındaki kırmızı ışık kadar sırdaş bir kentin ışıkları kadar bilge keskin bir bıçak sırtı kadar yakın çığlıkları suskun bir adamı sevdim sonra seni ummayı sevdim içimdeki kanamayı bildiğim tüm küfürler dil ucumda anla işte ben seni sevdim yalnız senin olduğum bir ayindeyim şimdi dualarım yollarına serili sana uykusuz ve yedi rengindeyim seni özlemelerin bu yüzden cümle yollarım kördüğüm cümle sokaklarım çıkmaz yara acır kan acımaz. alıntı*
Sevdiğim, senin için kopardım bu çiçeği! Evet, rengi uçuk ve koku yok tacında Çünkü kökü dağların bu çetin yamacında Yalnız su yosununun acı tuzunu içmiş. Dedim ki: garip çiçek, şu tepenin üstünden Bulutların, yosunun ve teknenin gittiği Uçsuz bucaksızlığa yolcu olmalıydın sen. Git öyleyse bir kalbin Herşyeden daha derin uçurumunda dağıl Başka bir acun olan o göğüste sol artık Göğün seni sular için yarttığı besbelli Ben'se Sevda'ya adadım işte seni!
Ben ağlayan şairim Bana gülmesini öğretmediler Eğil de bir bak mahzun yüzüme Anlatır sana çektiklerimi Birer bıçak yarası gibi Alnımdaki çizgiler Ben mutluluk nedir bilemedim Saçlarım okşanmaya alışık değil Hep böyle dalıp gider gözlerim Ve ne zaman düşünsem geçen günleri Bir karanlık basar içimi Aydınlık değil
yokluğun bir suret aynaya her bakışımda gözlerimin içinde bir koca dünya yokluğun çığlıklanmış bir dize kalemime bağdaş kurmuş yokluğun bir zehirli nân oyy yokluğun isyan
Aynaları kırıldı mutluluğumun. Söz dinlemeyen yanımı artık çok iyi tanıyorum. Ayağım takılıyor bir acıya ve yokluğunun üstüne düşüyorum. Hala üşüyorum… İğne deliğinden geçiriyorum sevdayı. Sen oluyor nakışımın adı. Bir an sen oluyorum anlayışsız, vurdumduymaz… Sonra bana dönüyorum. Bak hala ağlıyorum… Harf harf işlerken kelimelerimi, şimdiden yerleştiriyorum acılarımı parmaklarımın ucuna. Son düşen cemreyi de ayırıyorum payıma.
Baskın yediğim o günden beri İlk kez bu kadar acıyor içim İnan bana Henüz yokluğuna dayanacak güçte değilim İçimde hala sıcacık Ve adın dudaklarıma her dokunuşunda Hala göğsümü yırtarcasına, Hırçın duruyor sevdan. Bu baskın senindi Yüreğimi ardında harap bırakıp Çekip gitmekte sana yakışır ancak Boş ver adına yazılmış şiirleri Her iki kelimeden, Bir mısra oluyor nasıl olsa… Ama BİZ’den Sen eksilirse Nasıl bir AŞK mısrası kalır ki elde? Yıkık,dökük?
Çocuktum Hep kardan adamlar süslerdi düşlerimi Büyüdüm Hep kandan adamlar oydular yüreğimi Çocuktum Hep ölümsüz aşkları okurdum masallarda Büyüdüm Ne aşklar satıldı o körkütük masalarda Çocuktum Şerefti itibardı bütün kapıları açan anahtar Büyüdüm Hiçbir güç tanımadım para kadar Çocuktum Saçlarından yakalardım ümitleri Büyüdüm Ezberledim bütün ihanetleri Çocuktum Yaşam bir yağmur gibi düşerdi avuçlarıma Büyüdüm Şimdi hep çocukluğum geliyor aklıma Sakın sen büyüme çocuk !
Bir gün baksam ki gelmişsin.. Bir güvercin gibi yorgun uzaklardan yar. Gözlerinde bir bitmez,bir tükenmez güzellik Saçlarında ilkbahar...
Ben sana dair neresi varsa düşlerimde gittiğim orada seni bekliyor olacağım gelmeyeceğini bile bile, ayak izlerinin bıraktığı acıyı yüreğimde bir bir yaşayacağım çaresizce
ve gün olur giderim kendimden dönüş yollarına pusatlanır gözlerim kıvılcımlarını saklı tuttuğum bakışlar nazardadır kendi gölgemi takip ederim sinsice adımlarım kırılgandır / savrulur talan olmuşluğa...
Güneşi doğdurmak gibiydi Bel ki bu beklentim Katran karası gecelerde Bel ki yağmurları ıslatmak Rüzgarları prangalamak Gibi bir şeydi bu Ellerim acısada Akrep kıskaçlarında Yaban duruşlar takınsada sokaklar Kırılırken aynalar Zebaniler arasında ezilirken ruhum Ellerini uzatsaydın Gelirdim
Kimsenin bilmediği Uğramadığı sokaklara sevdalandım Bu bahar da açmadı gönlümün çiçekleri Kuytulansın düşünceler Şafak kelepçeli Çirkin yüzünde gecenin Sabahlara sevdalandım
İçi doldurulamamış bir sevdanın Boşluğunda Seni Kaybettim… (d)arlandım…Katı bir “ES” le bitti bu şarkı… SUSUYORUM…
ne ses ne nefes ne de bu rüzgâr bağışlar seni simsiyah gecelerde budanırken ah ömrüm dönüp sırtını giderken kimler karşılar seni?