ayşeye anne diyolar ayşe çoçukmu doğurdu da anne diyolar

Konu, 'Alevilik Tarihi' kısmında suskunyurek tarafından paylaşıldı.

  1. suskunyurek

    suskunyurek Daimi Üye

    hz muhammede ihanet edende ayşedir bir olup düşmanla bunun açıklama yazılı konusunu okumak istiyorum canlar
     
  2. devran

    devran Yönetici

    anne olmak demek çocuk doğurmak demek olmasa gerek can
    her çocuk doğuranda anne oluyo demek değil yada ben çok ön yargılıyım bununla ilgili
    hz aişe olayı diye arama yaparsan bir çok kaynaktan okuyabilirsin can.
     
  3. sanem_62

    sanem_62 Daimi Üye

    Kesınlıkle katılmıyorum ve ıhanet kelımesınıde kınıyorum !!!
    O bızım peygamberımızın esıdır ve bızımde annemızdır oncumuzdur ıllakıde cocukmu dogurması lazım ?
    Kaldıkı dusmanla bır olması gıbı bır ıfade sarfederken dogru kaynagın varmı ?
     
  4. suskunyurek

    suskunyurek Daimi Üye

    bende bunu öğrenmek istiyorum öyle söyleniyor yani düşmanla bir olmuş diye bir olmuş derken yanlış algılanmasın ...düşamndan yana olmuş eskilerin anlatıkları bu öğrenmek içinde bunu sordum konu açtım ama kimse yazmamış sizden başka
     
  5. suskunyurek

    suskunyurek Daimi Üye

    nerden arama yapcam bunuda yazın bari
     
  6. ero

    ero Daimi Üye

    hz. ayşenin daha muhammedin mezarına gidilmeden , sağlanan ticari itibar ve mirasın peşine düştüğü ve muhammed ölmeden önce görüşmediği ve ticarii ahlakını beğenmediği insanların, ayşe ile diyaloğa girmesi, muhammede saygısı yok yorumlarına neden olmuştur diye biliyorum..
    tabi konu hakkında zamanını kanıtlayan yazılı kaynak diye sorarsanız benimde o konuda geniş bilgim yok..
     
  7. devran

    devran Yönetici

    bununla ilgili google amcada bayağı kaynak var tarafsız olsun diyosan bikaç farklı siteden oku derim ama yazılı kaynak diyosan önerebileceğim yok can ama;

    Camel Vak`ası (Deve Savaşı)

    Hz. Ali ile Hz. Âişe arasında cereyan eden savaş (36/656).

    Üçüncü halife Hz. Osman'ın isyancılar tarafından şehid edilmesi üzerine (18 Zilhicce 35/17 Haziran 656) Medine'de bulunan ashap Ali b. Ebû Tâlib'i halifeliğe getirdi (18 veya 23 Zilhicce 35/17 veya 22 Haziran 656). Hz. Ali'yi bekleyen en önemli mesele Hz. Osman'ın katillerini bulup cezalandırmaktı. Ancak ortada belirli bir katil yerine, "Osman'ı hepimiz öldürdük" diyen bir isyancı topluluk mevcuttu ve şehre hâkim olan bu âsilerle hemen başa çıkılamayacağı açıktı. Öte yandan yeni halifeye yalnız Medine'de biat edilmiş, diğer vilâyetlerin durumu henüz aydınlanmamıştı. Halife, biata yanaşmadıkları için Hz. Osman tarafından tayin edilen valilerin bir kısmını değiştirme kararı almış, bunu öğrenen Talha b. Ubeydullah Basra, Zübeyr b. Avvâm da Küfe valiliğini istemiş, ancak onların bu isteği kabul edilmemişti (Taberî, I, 3069, 3082). Bunun üzerine Talha ile Zübeyr halifeden umre için Medine'den ayrılma izni istemişler, bu izin de dört ay sonra verilmişti.

    Hz. Âişe, hilâfetinin son dönemlerinde Hz. Osman'ı çeşitli vesilelerle tenkit etmiş ve halifenin şehri terk etmemesi ricasına rağmen isyan başladıktan sonra hac için Mekke'ye gitmişti. Haccını tamamla***** Medine'ye dönmek üzere yola çıkan, fakat Osman'ın şehid edilip yerine Ali'nin halife seçildiğini öğrenen Âişe geri döndü ve Mekke'de halka hitaben Hz. Osman'ın mazlum olarak öldürüldüğü yolundaki meşhur konuşmasını yaptı. Bu arada Hz. Osman'ın ölümünden Hz. Âişe'yi sorumlu tutanlar olmuşsa da Âişe ileri sürülen iddiaları reddederek bu hususta herhangi bir kusurunun bulunmadığını ısrarla belirtmiştir.

    Hz. Osman'ın şehid edilmesinden sonra Medine'den uzaklaşan Emevî ailesi mensupları ile Osman'ın Basra ve Yemen valileri, vilâyetlerinin beytülmâlinde bulunan para ve savaş malzemesiyle birlikte Mekke'ye gelerek Âişe'ye katıldılar (Taberî, I, 3099). Umre için yola çıkan Talha ile Zübeyr de Mekke'ye gidip Hz. Âişe'nin safında yer aldılar. Mekke'de "Osman'ın kanını talep için" Hz. Âişe'nin önderliğinde oluşan topluluk, uzun müzakerelerden sonra Medine'ye giderek isyancılara karşı çıkmak yerine Hz. Osman'ın Basra valisi Abdullah b. Âmir'in ısrarı üzerine Basra'ya gitmeye karar vermişlerdi. O sırada Mekke'de bulunan Hz. Peygamber'in diğer zevcelerinden Hafsa bint Ömer de Âişe İle birlikte Basra'ya gitmek istediyse de kardeşi Abdullah buna engel oldu. Resûl-i Ekrem'in Mekke'de bulunan diğer zevceleri ise Zâtüırk mevkiine kadar gittiler ve Hz. Âişe'yi ağla***** uğurladılar. Daha sonraları bugün "ağlama günü" (yevmü'n-nahîb) diye anılmıştır.

    Hz. Âişe "Asker" adlı meşhur devesinin üzerinde Mekke'den yola çıktığı zaman yanında 3000 dolayında kuvveti vardı. Ancak önce Zâtüırk, sonra da Merrüzzahrân'da, zaferin kazanılması durumunda halifenin kim olacağı tartışılmaya başlandı. Talha, Zübeyr veya Osman'ın oğullarından birinin halife olması gerektiği yolundaki tartışmalar sürerken Hz. Osman'ın Küfe valisi Şaîd b. Âs hilâfetin Abdümenâf (Ümeyye) oğullarından alınamayacağını, dolayısıyla Hz. Osman'ın oğullarından birinin halife olması gerektiğini ileri sürerek taraftarlarıyla birlikte topluluktan ayrıldı, Mugire b. Şu'be de ona katıldı. Böylece Hz. Âişe, Talha ve Zübeyr yaklaşık 1000 kişilik bir kuvvetle Basra önlerine ulaşabildiler. Yolda köpek havlamaları duyan Âişe nerede olduklarını sormuş, Hav'eb suyu civarında bulunduklarını öğrenince Hz. Peygamber'in zevcelerine hitaben, "Acaba hanginize Hav'eb köpekleri havlayacak?" dediğini (Müsned, VI, 52, 97) hatırlamış ve onun bu hareketi tasvip etmediğine kani olarak yola devam etmekten vazgeçtiğini söylemişti. Bunun üzerine Abdullah b. Zübeyr ile birlikte bir grup sahâbî, bulundukları yerin adını belirleyen rehberin yanıldığını ısrarla söylemişler, Zübeyr b. Avvâm da, "Belki ALLAH Teâlâ senin sayende müminlerin arasını düzeltecektir" diyerek onu yola devama ikna etmişlerdi. Hz. Âişe ve beraberindekiler Basra önlerine gelince Abdullah b. Âmir'i, Basralılar'ı kendi taraflarına çekmek üzere şehre gönderdiler; ayrıca Âişe, Ahnef b. Kays gibi Basra'nın ileri gelenlerine mektuplar yazdı. Diğer taraftan Hz. Ali'nin Basra valisi (turkeyarena.com) Osman b. Huneyf, Hz. Âişe'nin kuvvetleriyle birlikte Basra yakınlarına geldiğini haber alınca maksatlarını öğrenmek üzere kendilerine İmrân b. Husayn ile Ebü'l-Esved ed-Düeli’yi gönderdi. Hz. Âişe, gayelerinin isyancı takımın bozduğu barış ve düzeni geri getirmek, mazlum olarak öldürülen Osman'ın katillerini cezalandırmak ve Müslümanların arasını düzeltmek olduğunu bildirmiş, Talha ile Zübeyr de aynı görüşlere katıldıklarını, ayrıca kendilerinin Ali b. Ebû Tâlib'e zorla biat ettirildiklerini söylemişlerdi. Bu gelişmeler üzerine Basralılar ikiye ayrılmış ve sert münakaşalara başlamışlardı.

    Öte yandan Hz. Ali, Hz. Âişe ile beraberindekilere Medine'nin kuzeydoğusunda Rebeze'de yetişebilme ümidiyle 3000 dolayındaki bir kuvvetle Medine'den ayrılmıştı (Ekim sonu, 656). Basra'da olup bitenler hakkında yolda bilgi alınca hemen Osman b. Huneyf'e bir mektup göndererek Talha ile Zübeyr'in kendisine bi-atları sırasında hiçbir şekilde zor kullanılmadığını bildirmişti. Bunun üzerine Osman, Ali b. Ebû Tâlib'in haklılığını ileri sürerek diğerlerinin Basra'yı terketme-lerini istedi; onlar da kendilerinin haklı olduğunu söyleyerek Osman'ın şehri terketmesini istediler. Neticede bir akşam namazı sırasında bir baskınla Vali Osman b. Huneyf ve adamları esir alındı. Hz. Âişe onun öldürülmesine engel olduğu gibi serbest bırakılmasını da sağladı ; fakat valinin saçı sakalı kökünden kazınmış, kaşları ve kirpikleri yolunmuştu. Osman b. Huneyf ve adamları bu durumda Zûkâr'da konaklamış bulunan Hz. Ali'nin yanına gidip Basra'daki durumu anlattılar. Bu arada beytülmâl ele geçirildi ve idaresine Hz. Âişe'nin kardeşi Abdurrahman getirildi. Basralı taraftarlarından müşterek biat alan Talha ile Zübeyr kumandayı birlikte yürütecekler, namaz daha önce olduğu gibi Zübeyr'in oğlu Abdullah ve Talha'nın oğlu Muhammed tarafından kıldırılacaktı.

    Hz. Âişe Basra'yı ele geçirmekle beraber buranın tam desteğini henüz sağlayamamış, Basra'nın önde gelenlerinden Ahnef b. Kays ile kabilesi Temîm'in bir kolu olan Benî Sa'd'ı bir türlü ikna edememişti. Kûfe'yi kazanmak veya bu şehrin Hz. Ali'ye fiilen destek olmasını önlemek amacıyla Kûfe'nin ileri gelenlerine mektuplar gönderdi. Hz. Ali de hemen hemen aynı günlerde Kûfe'nin desteğini sağlamak maksadıyla şehre arka arkaya üç heyet gönderdiyse de bir sonuç alamadı. Vali Ebû Mûsâ el-Eş'arî tarafsız kalmayı tercih ediyordu. Bunun üzerine Mâlik el-Eşter, Hz. Ali'nin izniyle duruma el koymak için Kûfe'ye gitti ve Ebû Musa'nın konağını ele geçirdi.

    Hz. Ali kuvvetlerini Küfe dışında topladıktan sonra Basra'ya doğru hareket etti ve şehrin dışında Zaviye mevkiinde konakladı. Daha Zûkâr'dan ayrılmadan anlaşma sağlama ümidiyle Hz. Âişe'nin karargâhına sahabeden Ka'ka' b. Amr's elçi olarak göndermişti. Ka'ka' Basra'ya giderek Hz. Âişe, Talha ve Zübeyr ile görüşmüş, kendilerini, Hz. Ali'nin halifeliği etrafında toplandıkları takdirde katilleri cezalandırmanın kolaylıkla mümkün olabileceği yolunda ikna etmeye çalışmış, onlar da halifenin bu görüşte olması durumunda barışı kabul edebileceklerini bildirmişlerdi (Taberî, I, 3156-3157). Hz. Ali'nin Talha ve özellikle Zübeyr ile bizzat görüşmesi de olumlu sonuç verdi. Hatta Zübeyr, Ali'nin kendisine, Hz. Peygamber'in Ali ile haksız yere mücadele edeceğine dair sözlerini hatırlatması üzerine bu işten vazgeçmek istediğini Âişe'ye bildirdi. Ancak oğlu Abdullah onu korkaklık ve döneklikle suçladı. Bu sırada kimse ne olduğunu anlamadan iki taraf da kendisini savaş içinde buldu. Halbuki taraflar adamlarına, karşıdan bir saldırı olmadan kesinlikle savaşı başlatmamalarını emretmişlerdi (Taberî, I, 3183). Bir rivayete göre, Hz. Osman'ın katline iştirak edenlerden bir grup barış sağlandığı takdirde cezalandırılacaklarını düşünerek savaşı başlatmıştır. Hz. Âişe ile Hz. Ali savaşı durdurmak için gayret sarfetmişlerse de çarpışmalar bütün şiddetiyle devam etti. Hz. Âişe feryatlarının bir işe yaramadığını görünce Kâ'b'a ön saflara koşarak barış için bağırmasını ve Kur'an'ın hakemliğini istemesini emretti. Fakat Kâ'b bu sırada öldürüldü. İyi bir kumandana sahip olmayan Hz. Âişe kendi safındakilerin kaçmasını önlemeye çalışıyor, ancak birden bire şiddetlenen savaş özellikle Hz. Âişe'nin etrafında cereyan ediyordu.

    Onun içinde bulunduğu hevdece oklar yağarken kendisini korumak için Abdullah b. Talha dahi! yaklaşık yetmiş kişi burada can verdi. Hz. Ali, savaşın Hz. Âişe'nin bindiği devenin etrafında cereyan ettiğini görünce devenin öldürülmesini emretti; onun öldürülmesiyle bir anlamda savaş da sona ermiş oldu. Hz. Âişe savaşı devesinin üzerinden idare ettiği için İslâm tarihinde bu olaya "Vak'atü'l- cemel" denilmiştir.turkeyarena.com

    Hz. Âişe'nin hevdecine birçok ok saplanmışsa da kendisi yara almadan kurtuldu. Talha, savaşın daha başlarında rivayete göre Mervân b. Hakem tarafından atılan bir okla öldürülmüştü. Zübeyr ise savaş meydanından uzaklaşmakta iken Vâdissibâ'da Ahnef b. Kays'ın kabilesine mensup bir kişi tarafından öldürüldü. Hz. Âişe'nin devesi düşer düşmez Ali taraftan olan kardeşi Muhammed ve ayrıca Ammâr b. Yâsir hemen yanına koşarak onu kalabalıktan uzaklaştırdılar. Hz. Âişe yanına gelen Hz. Ali'ye, "Sen galip geldin, artık müsamahalı davran" dedi. Hz. Ali de hem Âişe'ye hem de onun yanında savaşa katılanlara son derece iyi davrandı. Savaşta ölen Müslümanları bizzat gömdürdü ve Basra'ya girmeden önce ordusuna yağmadan sakınmalarını ve kimseye dokunmamalarını emretti.

    Medine'ye dönmek üzere Basra'dan ayrılacağı sırada Hz. Âişe'-yi bizzat uğurlamaya gitti. Hz. Âişe, meydana gelen olaylardan dolayı müminlerin birbirlerini incitmemelerini, kendisiyle Ali arasında şahsî herhangi bir kırgınlık bulunmadığını, onun iyi ve seçkin bir kişi olduğunu söyledi. Kendisine refakat edecek heyete ileri gelen Basralılar'dan kırk kadın, kırk kadar da erkek memur edildi. Hz. Âişe, kardeşi Muhammed ile birlikte 1 Receb 36 (24 Aralık 656) tarihinde Basra'dan ayrıldı, önce Mekke'ye gitti, hac ibadetini eda ettikten sonra Medine'ye geçti ve hayatının sonuna kadar orada kaldı.
    (ihanet dediğin buysa eger "alıntıdır")
     
  8. hasan koc

    hasan koc Yeni Üye

    Saygi deger canlar bende Âisenin Ehli Beyte ihanet ettigini teyit ediyorum. Âise Imam Alinin en büyük düsmaniydi , ayni zamanda Ali evlatlarina zulüm yapan ve her türlü cirkeflik yapma gayreti icinde idi. Hz peygambere ihanet ettigi bir gercektir.Cünkü Hz. Muhammed Gadirhum vasiyetine uymayan Ebu bekir, Ömer, Osman ve taiyfasidir. Âisede babasinin yolunu takip etmistir. Hz. Muhammet her kim Ali`yi severse beni sever beni seven de Allahìi sever, herkim Ali´ye düsmansa banada düsmandir, bana düsman olan Allaha`da düsmandir.Hz Muhammed´in hadislerine kulak asmayip her türlü kötülüklere öncülük eden Âise babasinin izini sürmüstür. Ebu Lat (Ebu Bekir)a Peygamberin Hakka yürüdügünde, ömerle birlikte Beni saife sofasinda hilafet derdine düsmüs ve sonrasinda kendinini halife sectirmis ve Hz.Muhammedin gadirhum vasiyetini hice saymistir. Ehli Beyte ilk zulmüde Ebu Bekir tarafindan yapilmistir. Ömeri görevlendiren ve Hz Fatima Annamizin evine baskin düzenleyen ve evin kapisini acmaya calisan Hz Fatimanin Halit bin Velid kapiyi darp edip kapinin altinda kucaginda bebegiyle kalan Hz Fatimanin kaburgalarinin kirilmasi ve oglu Muhsinin sehit edilmesi. bunlar Ebu Bekirin icratlarindan bir tanesidir. kizi´da ayni yolu takip etmistir. cemel harbini baslatan ve Imam Hasanin cenazesini oklatan bu kadin, islama en büyük zerar veren muaviye le es degerdedir. kimse aiseyi masum göstermeye calismasin tarihi iyi arastirmali ve ne oldugunu göreceksiniz. günesin önüne bulut gelmeyle günes ziyasini kaypetmez bir ara bulut gider, günes tekrar dünyayi aydinlatir. gerceklerde böyledir. ne kadar gizlerlerse gizlesinler, gercekler günes gibi ortada asikârdir. Mirâti baba söyle diyor. Vücûdi Mutlaktir her yerde iyan, Körler zannerderler didari nihan, El Hakku azharu mines sems iken, Sofu inat eder esekcesine. saygilar
     
  9. enelhak

    enelhak Super Moderator


    Değerli can hassasiyetinizi anlıyorum.Ama keşke büyük çoğunluğumuzun ar, temiz duygularla samimi olarak inandığımız kadar temiz olsunlar bu zatlar.

    Bakın değerli Canlar bizim başlangıç olarak yanlış bir düşünce ile dine yaklaştığımızı düşünüyorum.Amaç Allah inancı ise ki özellikle alevi islam inancının gereği olduğunu düşünüyorum, araçlara tapınmaktan vazgeçmemiz lazım.

    Ne demek istiyorum.Şunu demek istiyorum Hz.Peygamberimizin sanki tek esi varmış gibi bir düşünce yanlış zaten, onlarca karısının olduğunu biliyoruz.Gereklilik mi değilmi, doğrumu yanlışmı bunlar konuşulmalı bunlar birer tabu olmaktan çıkarılmalıdır.
     
  10. enelhak

    enelhak Super Moderator

    Hz.Muhammed’in bu liste haricinde başka kadınlarla da evli olması mümkündür.

    Ama en azından bildiklerimizi listeleyelim.Hz.Muhammedin evlendiği karıları

    1. Hatice
    2. Sevde Binti Zem'an
    3. Ebubekir kizi Ayse
    4. Omer kizi Hafsa
    5. Huzeyme kizi Zeynep
    6. Ummu Seleme (Hine)
    7. Haris kizi Cuveyriye
    8. Zeyd kizi Reyhane
    9. Zeynep Binti Cahs
    10. Ebu Sufyan kizi "Ummu Habibe" (Remle)
    11. Huvey kizi Safiye
    12. Haris kizi Meymune
    13. Sem'un kizi Marya Kibri





    Hz.Hz.Muhammed'in bosadigi kadinlar:


    1. Dahhak kizi Fadime
    2. Zabyan kizi Aliye
    3. Kab kizi Mileyke



    Hz.Muhammed'in nikahlayip sonradan ayrildigi kadinlar:


    1. Numan kizi Esma
    2. Kays kizi Kuiteyle
    3. Esma veya Seba (Sena) Binti Salt
    4. Necdet kizi Selma
    5. Huzeyl kizi Havle
    6. Seraf binti Halife
    7. Yezit kizi Amre El-Gifariye
    8. Yezit kizi Hind El-Kitabiye
    9. Davud kizi Mileyke
    10. Rufaa kizi Nesatlsat
    11. Kab kizi Esma
    12. Haris kizi (Saire) Kuteyle
    13. Amr kizi Senba/Seyba/Sabiye
    14. Cundup bin Dimre Cind-i'nin kizi
    15. Serahil kizi Imeyme (Binti Cevn)
    16. Muaviye kizi Amre
    17. Sufyan kizi Seba (Sena)
    18. Ummul Haram
    19. Hakim kizi Leyla


    hz.Muhammed'in mehir parasini odemeden aldigi kadinlar:

    1. Haris kizi Meymune
    2. Huzeyme kizi Zeynep
    3. Ummu Serik
    4. Hakim kizi Havle



    Hz.Muhammed'in cariyeleri:

    1. Nefise
    2. Cemile


    Hz.Muhammed'in sozlendigi kadinlar:

    1. Amir kizi Dubaa
    2. Nuame Bel'anberi
    3. Sehl kizi Habibe Ensariye
    4. Cemre Binti Haris Bin Avf Bin Kab bin Zabyan
    5. Sevde Kiresiye
    6. Besame kizi Safiye
    7. Ebu Talib'in kizi Ummu Hani (Fagite)
    8. Ismi bilinemeyen bir kadin


    Hz.Muhammed'in bazi nedenler yuzunden evlenemedigi kadinlar:


    1. Abbas kizi Ummu Habibe
    2. Hamza kizi Emame (Ammare)
    3. Muhammed'e önerilen Baldizi


    Hz.Muhammed'in ev islerinde bakan cariyeler:

    1. Bereke (Ummu Eymen)
    2. Emetullah binti Ruzeyme
    3. Hudre
    4. Redva
    5. Sad kizi Meymune
    6. Ruzeyne
    7. Selma (Ummu Rafi)
    8. Marya (Ummu Rebab)
    9. Marya (Ceddetu'l Musenna)
    10. Ummu Iyas
    11. Havle (Ceddetu Hafs)
    12. Meymune binti Ebi Abis
    13. Ummu Dumeyre
    14. Ummu Ayas
    15. Rebiha
    16. Saibe


    http://www.uludagsozluk.com/k/hz-muhammed-in-esleri/

    hz muhammed in eşleri ihl sözlük


    Not : Hitabat şeklini beğenmediğimi ifade etmek isterim.


    Alıntıdır.
     
  11. enelhak

    enelhak Super Moderator

    Hep okuruz, Ashab-ı Kiram’ın örnek hayatı vs. diye.
    Gerçekten örnek olmuşlar mıdır?
    Yoksa birbirlerinin kızlarını alarak bir saadet zinciri mi kurmaya çalışmışlardır.
    Forumlarda peygamberin eşlerini, cariyelerini bol bol okuduk. Nerdeyse artık ezbere sayacağız adlarını.

    Zamanında ise Hatice anamız, Ayşe anamız diye yutturulurdu hepimize. Sanırdık ki 2 eşi var. Biri ölünce öbürünü almış diye bilirdik. Meğer neymiş Muhammed..
    Hala öyle biliyor çok büyük çoğunluk.

    Hadi farzedelim ki peygamber koruma için, şefkat için, onore etmek için vs. nedenlerle böyle çok evlendi. Peki ama diğerlerine ne oluyor?

    Halife Ömer peygamberin kızının kızını alarak, hem de 60 yaşında ve 12-13 yaşında bir kızı alarak herhalde peygamber sünnetini yerine getirmiş oluyordu.
    Ebebekir’in kızı Muhammed’e, Muhammed’in kızı Osman’a, Ömer’in kızı Muhammed’e, Muhammed’in kızı Ali’ye, Ali’nin kızı Ömer’e vs. vs. tam bir cümbüş.

    “Ömer adaleti” diye adaleti simgeleştirmiş olan müslümanlar, bu adalet anlayışlarının içinde bu konuyu da kıstas olarak alıyorlar mı acaba? Eminim büyük çoğunluk bilmiyordur.
    Bence bu işin içinde başka iş var. Ne olabilir?
    Bir insan böyle hassas bir konuda kendini alçaltmaz.
    Hele de topluma önder olan, topluma örnek olması gereken insanlar, bir dini temsil eden, dinin başında olanlar böyle toplumun nefretini kazanacakları bir konuda nasıl zaaf içinde olabilirler?
    Bu davranışları, küçük kızlara meyilleri Allah’tan mı? Yoksa şeytandan mı?
    Ya da nefislerinden mi?
    Yoksa peygamberle akraba olmuş olmak için mi?
    [FONT=Arial]Cesaretiyle, yiğitliğiyle tanınan Ali nasıl olur da kızını Ömer’e verir?
    [FONT=Arial]Bu evlilik Fatma oldükten yıllar sonra gerçekleşiyor. Bu arada Ali kimlerle evlenmiş acaba?
    [FONT=Arial]Sanki birisinden cesaret alıp hepsi aynı yolda devam etmiş.
    [FONT=Arial]Osman’ın peygamberin 2 kızıyla birden evlenmesi nasıl izah edilebilir?
    [FONT=Arial]2 kızkardeşle birden evlilik Kur’an’da yasak olmasına rağmen, peygamberin kızlarını böyle evlendirmesinin mantığı nedir? Allah’tan mı izin aldı bunun için?
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]Biz bunları yazarken ve sorarken müslüman arkadaşlar gücenecek, rencide olacak diye sıkılırken bu işleri yapanlarda hiç sıkılmak yok muydu?
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]Hiç mi düşünmediler geleceğin müslümanları bizim bu çılgınlığımıza ne diyecek diye?
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]Arif Tekin’den:
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]Kısa tutmak için bir kısmını atlıyorum:
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]ÖMER KIZCAĞIZIN ETEK ALTINA BAKIYOR
    [FONT=Arial]Şimdi yeniden Ali’nin kızı Ümmü Gülsüm’e dönelim: Az önce izahına çalıştığım gibi, Ömer bu kızla evlendiği zaman kızcağız ancak 9–10 yaş civarındaydı. Ömer ise, yaklaşık olarak altmış 60 yaşlarında.
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]Peki, Hz. Ali nasıl oldu da bu yaştaki çocuğunu Ömer’e verdi?
    [FONT=Arial]Olay şöyle gelişiyor: Ömer bir gün Ali’ye, “Kızın Ümmü Gülsüm’ü bana ver ki, Muhammed’le olan akrabalığım daha da pekişsin diyor”
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]Önce Ali “Kızım hem küçüktür, hem de büyüyünce onu ağabeyim Cafer’in çocuklarından birine vermeyi düşünüyorum” diyerek kabul etmiyor.
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]Ancak Ali sonunda bir yolu bulunarak bu evliliğe ikana ediliyor. Bunun nasıl olduğu konusunda değişik görüşler olmakla birlikte en akla yakın olanı Ömer’in Halife olarak elindeki gücü kullandığıdır. Güvenilir bazı İslami kaynaklar, Ömer halife olduğu için Ali’yi tehdit ettiğini, bunun sonucu olarak Ali’nin buna rıza göstermek zorunda kaldığını yazıyorlar(3)
    [FONT=Arial]Bana göre en mantıklı olanı da budur.
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]Benzer yorumlar üzerinde durmadan sadece İslam’a göre sağlam diye bilinen kaynaklara bakarak bu olayı aydınlatmak mümkündür. Elimizin altında var olan bu bilgiler, konunun aydınlatılması için yeterli.
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]Olaya ilişkin İslami kaynaklarda var olan bilgileri kısaca özetleyelim: Ömer Ali’yi ikna edince sıra Ömer’in kızı görmesine gelir. Ali kendisine, “O zaman ben sana kızı bir aba ile birlikte göndereyim; güya sana o abayı hediye ediyorum. Şayet kızı beğenirsen ona, ‘Aba güzeldir, beğendim’ de, ben de onu sana nikâhladım” diyor. Yani, burada kıza bir oyun oynanıyor.
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]Kız Ömer‘in yanına varınca, Ömer hiç abaya bakmadan direkt olarak kızın fistanını kaldırıp etek altına bakıyor. Onun bu davranışına karşı kız kendisine, “Eğer sen halife olmasaydın burnunu kırardım” diyor ve dönüp eve gelince babası Ali’ye, “Baba sen beni ne kötü bir adama gönderdin! O hiç abaya bakmıyordu; sadece bana bakıyordu ve fistanımı kaldırdı” diye anlatıyor. Ali ise buna karşı kendi kızına, “ Kızım, ben seni onunla nikâhladım, o artık senin eşindir” diyor ve böylece bu zavallı çocuk o andan itibaren Ömer’in hanımı oluyor.
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]Çoğu kaynaklarda “Kız henüz ergenlik çağına gelmemişti” ifadesi de var. Zaten aşağıdaki kaynakların çoğunda bu ifade vardır. Bu fistan kaldırma, bu senaryo çok vahşi bir olay olduğu için, okuyucunun kafasında şüphe kalmasın diye İslam tarihinde kabul görmüş bir sürü kaynak aşağıya alıyorum(4)
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]Ayrıca bu evlilik sonucu Ömer’le Ümmü Gülsüm’den Zeyd ve Rukiye adlarında iki çocuk dünyaya geldiğini, aşağıdaki kaynakların tümü yazıyor (5). İşte cahil halkın bilmediği ve adaleti ve kendisine ’Adaletin kılıcı’ dedikleri Ömer böyle bir Ömer’dir işte. Bu, onun halk nezdinde bilinmeyen yönlerinden küçük bir vahşet örneğidir. Çünkü inananların bilmediği buna benzer daha nice vahşet örnekleriyle, dosyaları doludur.
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]TDV. İslam Ansiklopedisi,12/219;
    [FONT=Arial]İbni’l Cevzi, Sıfat-i Safve, 1/152;
    [FONT=Arial]Askalani, İsabe, no:5740,11583, Tehzib-i Tehzib, no:2860-12/468;
    [FONT=Arial]İbni Abdi’l Berr, İstiab no: 1878, 4057;
    [FONT=Arial]Halebi, İnsanü’l Uyun, 3/367;
    [FONT=Arial]Zehebi, Sireti Alam..,2/119;
    [FONT=Arial]Ali Nasıf, “Tac” Fedail kısmı, dipnotta, 3/378
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]4) İbni Sad, Tabakat, no: 6420.
    [FONT=Arial]Kandehlevi, Hayat-i Sahabe, Ahmet Meylani terc. 3/319 ve devamı Kenz.., 8/291’den alıntı.
    [FONT=Arial]Zehebi, “Tarihi İslam” 2/254 Müaviye bölümünde, Sireti Alami Nübela, 2/500-502, el-İber, 1/16.
    [FONT=Arial]Prof. İ. Canan, Kütüb-i sitte, 15/527
    [FONT=Arial]Askalani, İsabe, no:12233
    [FONT=Arial]İbni Beşkeval, Gavamıd.., 2/787..
    [FONT=Arial]İbni Abdi’l Berr, no:4204;
    [FONT=Arial]İbni Esir, Üsd, no:7578 8-
    [FONT=Arial]ibni İshak, terc. Sezai Özel, 311-12 9-
    [FONT=Arial]Ömer Rıda Kehhale, Alami Nisa, 4/255
    [FONT=Arial]Halit A. Rahman, Mevsuatu Uzemain Havle’r-Resul, 3/2170
    [FONT=Arial]Muhibbüddin Taberi, Riyadü’n-Nadre, 2/80… ve Semti Semin, 133
    [FONT=Arial]Diyarbekiri, Tarih’ül Hamis, 2/251- 2/284..
    [FONT=Arial]İbni Küteybe, el-Maarif, 58..
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial]Buhari, megazi, 22;
    [FONT=Arial]Yakubi, 2/40;
    [FONT=Arial]Salihi, Ezvaci Nebi, 214;
    [FONT=Arial]İbni Esir, el-Kamil, 2/537, 3/54, 3/206;
    [FONT=Arial]Ali-Naci Tantavi, 363.
    [FONT=Arial]İbni’l Cevzi, Sıfat-i Safve, 1/142,162,2/5, el- Mücteba.., 97;
    [FONT=Arial]Semhudi, el-Musannaf..no.10354; Şevkani, Derrü’s-sahabe, 549;
    [FONT=Arial]Taberani, Mucemi Kebir, 9/173 Ehli Beyt bölümü;
    [FONT=Arial]Taberi Tarihi, 5/19,6/69;
    [FONT=Arial]İbni Sad, Tabakat, no; 4620;
    [FONT=Arial]Zehebi, Tecrid-i Esma, no:4049;
    [FONT=Arial]Endülüsi, Ikdü’l Ferid, 4/365, 6/89..;
    [FONT=Arial]İbni Asakir, Tarihi Medineti Dımaşk, 3/179;
    [FONT=Arial]İbni Habib, Muhabber, 53,56,101, 399,437…;
    [FONT=Arial]Hindi, Kenz. no: 37586 ..;
    [FONT=Arial]Hakim Müstedrek, 4/142;
    [FONT=Arial]Mahmut Halebi, 125;
    [FONT=Arial]Halil Cuma, Nisaü Ehli’l Beyt,659;
    [FONT=Arial]M.Sait Mübeyyed, Mevsuat, 188-91;
    [FONT=Arial]Beyhaki, Delail-i Nübüve, 7/283;
    [FONT=Arial]Hafız Temimi, Kitabü’s-Sükat,2/216 vs
    [FONT=Arial]
    [FONT=Arial] Antedeipan



    Not : Hitabat şeklini beğenmediğimi ifade etmek isterim.


    Alıntıdır.[/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT]
     
  12. enelhak

    enelhak Super Moderator

    Karılarından Aişe, Muhammed’e şöyle diyor:
    -”Ma era rabbeke illa yüsariu hevake” (Bkz. Buhari, e’s-Sahih, Kitabu’t-Tefsir/33/7,Kitabu’n-Nikah/29;Diyanet yayınlarından Tecrid, hadis no:1721;Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’r-Rıda/49,hadis no:1464;İbn Mace Sünen, Kitabu’No:-Nikah/57, hadis No: 200; Ahmed İbn Hanbel,6/134,158)
    Nedir bu sözün Türkçesi?
    “Vallahi Rabbinin, senin arzunu hemen yerine getirdiğini görüyorum.” (Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi. 7/402)
    “Rabbin Teala (kadınlarının değil) ancak senin arzunun tahakkuna müsaraat ediyor. (Çeviri: Kamil Miras, Diyanet Yayınlarından)
    Aişe’nin sözü dilimize şöyle de çevrilebilir:
    “Bakıyorum da, senin Efendi Tanrın , yalnızca senin şeyinin keyfini (hevanı) yerine getirmek için koşuyor.”
    Hadiste, efendi tanrının yalnızca Muhammed’in hevası için koştuğu açıkça belirtiliyor.
    Heva: İnsanın arzusu, isteği. Ama buradaki herhangi bir arzu, istek değil; cinsel istektir söz konusu olan. Çünkü buradaki konu, cinsel isteğin üzerinde durulduğu bir konu. Ayrıca “heva” söylendiğinde ilkin bu kavramda kullanılır. Rağıp da, heva için : “Meylun’nefsi ile’eş-şehveti” (Bkz. Müfredat, Heva) diyor. Yani “nefsin şehvete eğilimi.”
    Rağıp, aynı yerde, hevanın “şehvete eğilimli olan nefsin kendisi için de söylenebileceği”ni belirtiyor.
    Aişe neden böyle diyor?
    Muhammed’in çok karısı var. Yaşlanmış olan Sevde Bint Zema’nın dışında hepsi genç, hepsi güzel. Ve hepsi de cinsel istekli. Adalet olsun diye, Muhammed’in bunlarla cinsel birleşmesi sıraya konmuştur. Sevde’nin dışında kimse, sırasını başkasına kaptırmak istemiyor. İşte bu böyleyken, “ayet” geliyor; durumu değiştiriyor:
    Muhammed’in “heva”sı, “adalet”in önüne geçiyor:
    Muhammed’in kadın seçimi, cinsel alandaki isteği, hadisteki sözcüğü ile hevası, adalete baskın geliyor ve sıra Muhammed’in isteği doğrultusunda, ayetle bozuluyor. Ahzap suresinin 51. Ayeti şu sözlerle başlıyor:
    -”(Ey Muhammed!) Onlardan (yani karılarından) dilediğini geriye bırakır, dilediğini öne alabilirsin…”
    Ne demek bu?
    Hadis ve yorumlara göre şu demek:
    -”Ey Muhammed! Artık nöbet, sıra zorunlu değil senin için. Nöbeti, sırası gelse bile, dilediğin karınla cinsel birleşmeyi erteleyebilir, ondan önce dilediğin karınla yatabilirsin.”
    Sözün özü: Kuran’ın tanrısı, Muhammed’in, karılarıyla olan cinsel ilişki düzenindeki işini kolaylaştırıyor. İlişkiyi sıraya koyma zorunluğunu kaldırıyor. “Hangi karınla ne zaman yatmak istersen özgürsün” diyor.
    İşte bunun üzerine Aişe dayanamayıp o sözü söylüyor:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]-”Görüyorum ki senin Efendi Tanrı’n, senin şeyinin keyfini …”
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Aişe, bu durumu daha sonra, Ahzap’ın 51. Ayeti gelince anladığını; 50. Ayet geldiğindeyse bunu pek anlayamadığını ve o nedenle, 50.ayette, Peygambere kendini (hem de mehirsiz olarak) verebilecek kadından söz edilince şu tepkiyi gösterdiğini belirtiyor:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]-”Olacak şey mi? Bir kadın utanmaz mı ki, kendini bir erkeğe armağan etsin?” (Tecrid, hadis no:1721)
    [FONT=Times New Roman]Karılar içinde ayrıcalıklı olanlar:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Muhammed, kimi karılarını daha çok severdi. Kimini de daha çok tutardı. En çok tuttuğu karılarının başında Aişe geliyordu. Ebubekir’in kızıydı, o nedenle de etkiliydi. Zaman zaman Muhammed’e kafa tutar gibi durumları bile olabiliyordu. Zeki de olduğu için, birtakım ayrıcalıklar sağlayabilmişti. Muhammed’in cinsel ilişkilerindeki sıra düzeni bozulunca, karılar içinde en çok yararlanan o olmuştu. Boşamasın diye Muhammed’in hoşnutluğunu kazanmak isteyen yaşlı ortağı Sevde Bint Zem’a'nın “gün”ünü almıştı. Başka kumaların gününde de Muhammed’le yatabilirdi. Muhammed istediğinde, kendi günüyse başkasına vermezdi. Muhammed’in canı başka kadınla yatmak istese bile vermezdi gününü, sırasını.
    [FONT=Times New Roman]Aişe: “Günümü kimseye vermem”!
    [FONT=Times New Roman]Aişe’nin anlattığına göre: Muhammed’e, herhangi bir karısının gününü, sırasını gözetmeksizin; dilediği karısıyla dilediği zaman yatma özgürlüğü veren “ayet”, yani Ahzab suresinin 51. ayeti geldikten sonra da, Muhammed’in Aişe’nin gününde başka kadınla yatmak istediğinde Aişe’den izin alma gereği duyardı. İzin isterdi ama Aişe geri çevirirdi:
    [FONT=Times New Roman]-”Eğer izin verme, vermeme yetkim varsa vermek istemiyorum. Tanrı elçisi! Bilesin ki hiçbir kimseyi sana (seninle yatmaya) yeğ tutmam.”( Bkz. Buhari, e’s-Sahih, Kitabu Tefsiri’l-Kur’an/33/7)
    [FONT=Times New Roman]Hadisten anlaşıldığına göre, Aişe’nin bu karşı koyuşuna Muhammed artık ses çıkarmamış; “Ayet var. Ayet bana istediğim zaman dilediğim karımla yatma yetkisini vermiştir” dememiş ya da diyememişti.
    [FONT=Times New Roman]Muhammed’in karıları arasında hizipleşme
    [FONT=Times New Roman]Peygamberin karıları iki hizibe ayrılmıştı: Bir kesimde Aişe, Safiyye ve Sevde vardı. Öbür kesimdeyse Ümmü Seleme ve peygamberin öteki karıları. Müslümanlar, peygamberin Aişe’ye olan sevgisini biliyorlar; o nedenle depeygambere bir armağanda bulumak isteyen biri olduğunda armağanı sunmayı geciktirir; peygamber Aişe’nin odasına gittiğinde sunardı.
    [FONT=Times New Roman]Muhammed’ in Karıları: “Adalet isteriz!”
    [FONT=Times New Roman]Bunu üzerine, Ümmü Seleme hizibi söylenmeye başlandı. Bu kesimde olan kadınlar gidip Ümmü Seleme ile konuştular:
    [FONT=Times New Roman]-Ümmü Seleme! Peygambere söyle. Herkesle konuşsun; Peygambere kim bir armağan vermek isterse, peygamberin hangi karısının yanında bulunduğuna bakmaksızın armağanını sunmasını duyursun.
    [FONT=Times New Roman]Muhammed aldırmıyor:
    [FONT=Times New Roman]Ümmü Seleme, karıların dediklerini peygambere söyledi. Ama peygamber bir şey söylemedi. Karılar gelip Ümmü Seleme’ye sordular:
    [FONT=Times New Roman]-Ne dedi peygamber?
    [FONT=Times New Roman]-Bana bir şey demedi.
    [FONT=Times New Roman]-Öyleyse bir kez daha söyle ona!
    [FONT=Times New Roman]Ümmü Seleme, kendi gününde (ilişki için) geldiğinde peygambere yine söyledi. Ne var ki peygamber ona yine bir şey söylemedi. Kadınlar sorunca yine “peygamber bana bir şey söylemedi” dedi. Kadınlar da, “sana karşılık verinceye kadar söyle ona söylediklerimizi” dediler. Peygamber cinsel ilişki için dönüp geldiğinde, Ümmü Seleme ona kadınların dediklerini yine anlattı. Bu kez peygamber konuştu:
    [FONT=Times New Roman]Muhammed: “Bana vahiy, yalnızca Aişe’nin gününde geliyor”!
    [FONT=Times New Roman]-Aişe konusunda beni üzme! Bil ki, hiçbir kadın koynumdayken bana vahiy gelmez de, yalnızca o koynumda bulunduğu sırada bana vahiy gelir.
    [FONT=Times New Roman]Bunun üzerine Ümmü Seleme şöyle dedi:
    [FONT=Times New Roman]-Ey Tanrı Elçisi! Seni üzdüğüm için tanrıya sığınıp tevbe ediyorum!
    [FONT=Times New Roman]Karılar, Muhammed’in kızı Fatıma’yı araya koyuyorlar:
    [FONT=Times New Roman]Aynı kadınlar sonra peygamberin kızı Fatıma’ya başvurdular; onu peygambere gönderdiler. Şöyle demesini istediler:
    [FONT=Times New Roman]-Karıların tanrı için senden, Ebubekir’in kızı (Aişe) konusunda (kayırmayı bırakıp) adaletli davranmanı istiyorlar.
    [FONT=Times New Roman]Fatıma’nın aracılığı da bir sonuç vermiyor:
    [FONT=Times New Roman]Fatıma da peygamberle konuşup kadınların dediklerini iletti. Peygamberse şöyle karşılık verdi:
    [FONT=Times New Roman]-Kızcağızım (sevgili kızım)! Benim her sevdiğimi sen sevmezmisin?
    [FONT=Times New Roman]Fatıma karşılık olarak:
    [FONT=Times New Roman]-Evet!
    [FONT=Times New Roman]Peygamber:
    [FONT=Times New Roman]-Öyleyse sen de Aişe’yi sev!
    [FONT=Times New Roman]49 yaşındaki adam (Muhammed), 6 yaşındaki bir çocuk (Aişe) ile evleniyor:
    [FONT=Times New Roman]Yine Aişe’nin kendisinin anlattığını dile getiren bir hadis:
    [FONT=Times New Roman]Bu hadisin başında, Aişe aynen şöyle diyor:
    [FONT=Times New Roman]-”Peygamber benimle evlendi; ben o sırada 6 yaşındaydım.”
    [FONT=Times New Roman]Evet, bir yanda 49 yaşındaki Muhammed, öbür yanda 6 yaşındaki Aişe evleniyorlar. Muhammed ile evlendiği zaman Aişe’nin 6 yaşında olduğunun İslam dünyasında kabulu zorunlu. Çünkü bunu anlatan hadis, tartışmasız sağlam (sahih) kabul edilir. Bu hadisi, İslam dünyasında en sağlam olarak benimsenegelmiş olan Buhari’nin ve Müslim’in E’s-Sahih’lerinde de buluyoruz.
    [FONT=Times New Roman]Anlatıldığına göre evlilik gerçekleşiyor ama yine de 3 yıl kadar zifaf (yani cinsel birleşme) gerçekleşmiyor. Bu süre geçtikten sonra oluyor zifaf !
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Aişe 9 yaşındayken 52 yaşındaki Muhammed ile gerdeğe giriyor:
    [FONT=Times New Roman]Hadisi izleyelim. Aişe anlatıyor:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]-”Ve be dokuz yaşındayken benimle gerdeğe girdi. Medine’ye göçmüştük. Haris İbn Hazrec oğullarına konuk olduk. O sırada sıtmaya yakalandım. Saçlarım döküldü. Saçlarım yeniden geldi; bölükler oluştu. Annem Ümmü Ruman bana geldi. Arkadaşlarım ile birlikte salıncakta sallanıyorduk. Annem beni çağırdı. Yanına gittim. Benden ne istediğini bilmiyordum. Elimi tutup alıp götürdü. Evin kapısına gelince durdu. Soluk soluğa kalmıştım. Sonunda soluğum biraz yatıştı. Annem, sonra biraz su alıp yüzüme başıma değdirdi. Sonra beni eve soktu. Bir de baktım ki bir takım Medineli kadınlar. Evdeler. Bana şöyle demeye başladılar:
    [FONT=Times New Roman]-Hayırlı, bereketli olsun. İyi şanslar.
    [FONT=Times New Roman]Annem beni bu kadınlara teslim etti. Bunlar benim saçımı başımı yıkadılar, beni güzel bir biçimde hazırladılar. Peygamberle birden karşılaşmaktan başka hiçbir şey beni korkutmamıştı. Kadınlar, beni ona teslim ettiler. Ve ben o sıralar 9 yaşındaydım.”
    [FONT=Times New Roman]Aişe, Muhammed’in koynuna verilmek üzere götürüldüğünde, salıncakta sallanıp oynayan bir oyun çocuğuydu. Yani Muhammed, 52 yaşında böylesine bir çocukla cinsel birleşimde bulunmuştu.
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]SAHİH-İ BUHARİ’ DEN
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Bir kız 9 yaşına geldiğinde, İslam hukukunda “şehvet konusu” oluyor:
    [FONT=Times New Roman]Aişe 9 yaşındayken Muhammed’in koynuna sokulmuş olunca, İslam hukuku bundan şu sonucu çıkarıyor:” 9 yaşındaki bir kız, müştehat (şehvete konu olabilecek çağda) sayılır” diyor. Ve bu nedenle de 9 yaşındaki bir kız çocuğu ile evlenilebileceğini bildiriyor.
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Aişe, Muhammed’in karısıyken büyüyecek ve 18-19 yaşına geldiğinde de Muhammed’in ölümü üzerine, kimi kumaları gibi, çok genç yaşta dul kalacaktır. Ve hiçbir erkekle evlenmemeye “mahküm” edilerek…Muhammed’in karıları, müminlerin anaları sayıldığı için…
    [FONT=Times New Roman]Aişe’nin kaybolan kolyesi ve Safvan:
    [FONT=Times New Roman]Muhammed, Mustalıkoğluları’ na karşı gece baskını için yola çıkma hazırlığında. Yıl : Miladi 627. Bu sırada Muhammed, Aişe’ yi de yanına almıştır. Aişe 9 yaşındayken Muhammed’ in koynuna verildiği tarih, eğer Hicri şevval ya da zilkade 1 / Miladi mayıs ya da haziran 623 ise- 13 yaşındadır daha. Aynı gece baskınının sonucunda, tutsaklar arasında güzelliğiyle göze çarpacak ve başkasına düşmüşken alınıp Muhammed in koynuna verilecek olan Cüveyriyye’ yle aynı yaşta. Devenin üzerinde kapalı bir yer (“mahmil”); Aişe de içinde. Gidilir; baskın yapılır, elde edilecekler elde edilir ve dönüş başlar. Gidiş Medine’ye doğru. Derken bir konak yerinde biraz kalınır. Gecenin bir kesimi. Bir süre sonra; kalkıp yola koyulmaya yöneliş. Tam bu sırada bir şey olur: Aişe çişi için ya da öbür işini görmek üzere birlikten ayrılır. Ayrılışını haber verse olmaz mıydı? Olurdu ama, kimseye haber vermemiş işte. Çişi ya da öbür işi olup bittikten sonra döner; ama bir terslik: Göğsünü yokladığında, kolyesini bulâmaz ve kopup düştüğünü anlar. Geri dönüp gerdanlığını aramaya koyulur. O sırada Aişe devesinin üzerindeki kapalı yerinde bulunuyor sanıldığı için herkes habersiz ve birlik uzaklaşıp gitmiştir. Aişe, kolyesini bulur; ama işte o saatlerde, yolda yapayalnız. Konaklandığı yere gelir, orada bekler. Gelsin götürsünler diye… Beklerken uyku bastırır ve uyur. Ve bu sırada: Muattal Oğlu Safvan. Arkadan gelmiş, Aişe’ yi görünce de şaşırmıştır. Şaşkınlığını anlatan sözler. Onun bu sözlerine de Aişe uyanır. Safvan, Aişe’ yi devesine bindirir. Yola koyuluş. En sonunda, bir konak yerinde birliğe ulaşılır. Bu sırada da dedikodular başlar… Aişe’ nin kendi anlattığına göre gerçek bu. (Bkz. Buhâri, e’s-Sahih, Kitabu’ş- Şehâdât/15; Kitabu’I-Meğâzî/34; Tecrîd, hadis no: 1151; Müslim, e’s- Sahih, Kitabu’t-Tevbe/56, hadis no: 2770.)
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Olayda akla gelen sorular:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]1) Aişe çişi ya da öbür türlü işi için ayrılıp giderken kimseye neden haber vermemişti? Eğer bunun nedeni, çocuk yaşta oluşu idiyse; bu yaşta oluşu biri tarafından kandırılmaya da elverişli değil miydi?
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]2) Aişe ayrılıp giderken o denli insan içinde nasıl olmuştu da kimse görmemişti? Gören olmuştuysa, dönüşü neden izlenmemişti? Döndüğü görülmedikçe, “dönmüş; mahmiline girmiştir!” yargısı nasıl oluşmuştu?
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]3) Hadiste belirtildiğine göre, Aişe’nin deve üzerindeki “hevdec”ini (mahmil) indiren, sonra yine yükleyenler ve Aişe’ ye “hizmet edenler” vardı. (Hadis’e aynı kaynaklarda bkz.) O “hevdec”, dinlenme yerinde deveden indirildiğine göre, sonra deveye yüklenirken içinde
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]4) Aişe var mı, yok mu diye niçin bakılmamıştı? Hizmet edenler bakabi- lirlerdi. Yine hadiste belirtildiğine göre, “hicab” yani erkeklere karşı “örtünme, perde ardına geçip saklanma” gerektiren bir ayet hükmü bulunmadığı zamanlarda, Safvan, Aişe’ yi görmüştü. (Hadise, aynı kaynaklarda bkz.) Yani Safvan’ la Aişe birbirlerini tanıyorlardı. Bu “tanışma”, ileri ölçülerde bir “anlaşma” ya varmış olamaz mıydı?
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Aişe “zina” ile suçlanıyor:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Aişe’nin Safvan’ la yolda “neler yapmış olabileceği” üzerinde duruluyordu. Yoğunlaşan kuşku. Dedikodular alıp yürümüştü. Son derece yaygın bir duruma gelmişti giderek. Muhammed’ in bile Aişe’ ye karşı olan her zamanki tutum ve davranışında bir değişme olmuştu: Aişe diyor ki: “Medine’ye gelince ben bir ay hastalandım. Meğer o sırada, iftiracıların dedikoduları dolaşıyormuş. Hastalığımda beni işkillendiren bir şey oldu: Peygamber’den de, her hastalığımda gördüğüm ilgiyi inceliği artık göremiyordum. Yalnızca gelip selam veriyor ve ‘nasılsınız?’ diyordu, o kadar.” (Hadis’e aynı kaynaklarda bkz.)
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Aişe dedikoduları duyup öğrenince üzülmüştür. Hastalığı daha da artmıştır bunun üzerine. Muhammed’den izin alır ve babasının evine gider. Orada da, durumuna ilişkin “Tanrısal bir açıklama” bekler. (Aynı hadise bkz.)
    [FONT=Times New Roman]Beklenen “vahiy” bir türlü gelmiyor:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Hadiste, bu olaya ilişkin “vahy”in “gecikmesi”nden sözediliyor. Ve Muhammed, “karı”sından, yani “Aişe”den ayrı kalışından doğan soruna çözüm için yakın çevresini topluyor. Bunların içinde Ali de vardır. Ali, görüşünü şöyle dile getiriyor:
    [FONT=Times New Roman]- “Ey Tann Elçisil Tanrı dünyayı sana dar etmedi ya! Aişe’den başka da kadın var, kadın çokl” (Bkz. Aynı hadis.)
    [FONT=Times New Roman]Ali, gerçeği öğrenmek için Aişe’nin cariyesi Berire’nin tanıklığına da başvurulabileceğini söylüyor Muhammed’e. Muhammed bu tanıklığa başvurdugunda, cariye, “hanımı için iyilikten başka bir şey bilmediğini” söylüyor. Muhammed sorup soruşlurduğuna göre, belli ki adamakıllı “kuşkulu”. Bu “kuşku”, onun Aişe’ye söyledigi yine aynı hadiste açıklanan şu sözlerden de çok açık biçimde anlaşılıyor:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Muhammed: “Aişe! Böyle bir suçun varsa tevbe et!”
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]- “Aişe! Senin hakkında bana şöyle şöyle dedikodular geldi (Safvan’la ilişki kurduğundan sözediliyor). Eğer bu suçu işlemedinse Tanrı seni aklayacaktır. Ama eğer işledinse bu suçundan dolayı Tanrı’ya yönel, tevbe et! Çünkü bir kul, suçunu boynuna alır ve tevbe ederse, Tanrı da onun tevbesini kabul eder.” Aişe, Muhammed’in bu sözlerine, babasının ve anasının karşılık vermelerini ister. Onlar karşılık vermeyince de, Muhammed’e kendisi karşılık verip sonucu sabırla bekleyeceğini söyler.
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Ve sonunda “vahiy” geliyor:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Konuşmadan sonra Aişe, yatağına dönmüştür. “Bekleme”de… Aişe, kendisinin söylediğine göre, hakkında “Kur’ an ayeti” ineceğini filan beklemiyordu. “Ben kim oluyorum ki Tanrı, Kuran’da benim sorunuma ilişkin ayet indirsin!” türünden açıklaması var Aişe’ nin. Yine açıklamasına göre, beklediği yalnızca, “Muhammed’ in rüya görmesi” ve onun “rüyasında aklanması”. Ama beklediğinin ötesinde olur gelişme: Muhammed her vahiyde olduğu gibi özel bir duruma girmiştir. Daha sonra da konuya ilişkin “vahyin geldiğini” açıklar. Aişe’ ye anası, kalkıp Muhammed’ e “teşekkür” etmesini söyler. Ama Aişe bunu yapmaz; vahyi gönderen “Tanrı” olduğuna göre, Muhammed’ e değil; O’ na teşekkür etmesi gerektiğini belirtir. (Bkz. Aynı hadis.)
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Aişe’nin “zina” etmediğine ilişkin “18 ayet” birden iniyor:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Onca (hadise göre bir ay) gecikmeden sonra “vahy” gelmiştir. Hem de kimine göre “10 ayet”, kimine göreyse “18 ayet” birden… (Bkz. Nûr, ayet: 11-20. Buna göre toplam: 10 ayet. Ama tefsirlerde toplam: 18 ayet olduğu belirtilir. Bkz. Nesefi, Tefsir, 3/134; F.Râzî, e’t-Tefsiru’l-Kebîr, 23/173.) Bu ayetler, birinci ve ikinci orijinalleri yakıldığı için Muhammed dönemindeki biçimini tam olarak bilemediğimiz (bunun için daha sonraki yazılara bkz.) Kur’an’ ın bugünkünde, Nur Suresinde yer alıyor. Bu ayetlerde, “zinayı” kanıtlamak için “dört tanık göstermek gerektiği”, bu gösterilmediği zaman iftira olacağı açıklandıktan (bkz. Nur, ayet: 13) sonra, ad vermeden “iftira edenler” çok ağır biçimde kınanıyor.
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]İşte âyetlerden bir kesim (Diyanet’in resmi çevirisiyle):
    [FONT=Times New Roman]- “Muhammed’ in eşine o yalanı uyduranlar, içinizden bir gürûhtur. Bunu kendiniz için kötü sanmayın. O, sizin için hayırlı olmuştur. O kimselerden her birine, kazandığı günâh karşılığı, cezâ vardır. İçlerinden elebaşılık yapana ise, büyük azâb vardır. Onu işittiğiniz zaman; erkek, kadın mü’minlerin, kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulu- nup da: ‘Bu apaçık bir iftiradır!’ demeleri gerekmez miydi? Dört şahid getirmeleri gerekmez miydi? Işte bunlar, şâhid getirmedikçe Allah katında yalancı olanlardır. Allah’ın dünyâ ve âhirette size lutuf ve merhameti olmasaydı o kötü sözü yaymanızdan ötürü, büyük bir azaba uğrardınız. Onu dilinize dolamıştınız. Bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. Onu önemsiz bir şey sanıyordunuz. Oysa Allah katında önemi büyüktü. Onu işittiğinizde: ‘Bu konuda konuşmamız yakışık almaz. Hâşâ, bu, büyük bir iftiradır.’ demeniz gerekmez miydi?” (Nûr, ayet: 11-16.) .
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Yine sorular:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]1- 12. ve 13. ayetlerde, Aişe konusunda söylentiler çıktığında bu söylentileri duyanlar, “Bu, apaçık bir iftiradır. Bu, büyük bir iftiradır.” demedikleri için kınanıyorlar. Ayetlerin bu kınaması, Muhammed’ in yakın çevresini, hatta kendisini de içine almıyor mu? Çünkü onlar da “açık bir iftira, büyük bir iftira” olduğu kanısını taşımıyorlardı:
    [FONT=Times New Roman]- Ali’yi ele alalım. Böyle bir kanıyı taşımadığı için, Muhammed’e Aişe’yi boşamayı önerdiği anlamına gelen sözler bile söylemişti.
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]- Muhammed’in kendisini ele alalım: Böyle bir kanıyı (iftira olduğu kanısını) taşımadığı içindir ki, Aişe’ye, eğer ileri sürüldüğü gibi bir suç işlediyse, bundan dolayı “Tevbe” etmesini önermişti.
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]2- Ayrıca, kimsenin elinde herhangi bir kanıt bulunmadan, “iftira” olduğu konusunda kesin bir yargıya varması nasıl beklenebilir? Kuşkusuz “kanıt” bulunmadığı için “zina” suçunun işlendiğine de yargıda bulunulamaz. Ama tersine bir kanıya varmadılar ve “iftiradır” hem de “apaçık bir iftiradır, büyük bir iftiradır” demediler diye insanlar nasıl kınanabiliyor?
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]3- Ayetlerden ve kimi “rivayetlerden” anlaşıldığına göre: Aişe konusunda dedikoduları yayanlar, yalnızca “münâfıklar” da değildi:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]- 14. ayeti ele alalım: “Allah’ın dünya ve âhirette size lutuf ve merhameti olmasaydı, o kötü sözü yaymanızdan ötürü, büyük bir azaba ugrardınız.” deniyor. Demek ki, “o kötü sözü yayanlar” için Tanrı’ nın “dünyada ve âhirette lutuf ve merhameti” olmuştur. Bu durumda olanlarsa, “Tanrı katında kâfir” sayılan “münâfıklar” olamazlar. Yani bunlar, “münâfıkların” dışındaki müslümanlardır. .
    [FONT=Times New Roman]- 11. ayette sözü edilen “elebaşi’nın kim olabileceği üzerinde durulurken, kimi rivayette bu kimsenin “münâfıkların başı Abdullah Ibn Übey” olduğunu ileri sürerken, kimileri de buradaki anlatımın kapsamı içine, Muhammed’in ünlü şairi Hassan Ibn Sâbit gibi önemli kişilerin de girdiğinden söz ediyor. (Bkz. Taberî, Camiu’l-Beyan, 18/69-70; F.Râzî, 23/174; Tefsiru’n-Nesefî, 3/134.)
    [FONT=Times New Roman]Bunlara ne demeli?
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]4- Tanrı “vahiyle” açıklama yapacaktı da, bu açıklamayı daha önce, yani dedikodular oluşup yayılmadan niçin yapmadı? Neden “bir ay” bekledi de, başta “peygamber”i ve sevgili karısı olmak üzere herkesi üzdü? Gelişmeler neden böyle olmuştur?
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]5- Bir “zinanın” kanıtlanması için “dört tanık” istemek, gerçekçi bir yaklaşım mıdır?
    [FONT=Times New Roman]Hadiste belirtildiğine göre: Aclanoğulları’nın ileri gelenlerinden Medineli Asım Ibn Adyy in ve aynı kabileden Uveymir’in “Peygamber”den bir sorulan olur:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]- Bir adam, karısını bir adamla zina ederken bulsa ne yapmalı? Karısının tam karnı üzerinde bulsa? Eğer gidip dört erkek tanık bul- maya yönelirse, zina eden adam işini bitirip gidecektir!!! Dört tanık mı aramalı, yoksa..? (Hadisi ve soruyu çeşitli biçimiyle görmek için bkz. F.Râzî, 23/164; Buhâri, e’s-Sahih, Kitabu Tefsiri’l-Kur’an/24/1; Tecrîd, hadis no: 1716; Ebu Dâvüd, Sünen, Kitabu’t-Talâk/27, hadis no: 1716; Ebu Dâvûd, Sünen, Kitabu’t-Talâk/27, no: 2245.)
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Bu soru, “zina” için “dört tanık” isteniyor olmasından kaynaklanmıyor mu?
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Abdullah İbn Ömer anlatıyor:
    [FONT=Times New Roman]- “Peygamber, Benû Mustalık üzerine gece baskını yaptı. Onlar ansızın yakalanmışlardı. Hayvanları da su başında sulanıyordu. Peygamber, savaşabilir durumda olanlarını öldürttü; çocuklarını da tutsak olarak aldı. O sırada Cüveyriye’yi kendine seçti.” (Bkz. Buhari, Kita- bu’l-Itk/13; Tecrid, hadis no: 1117 Müslim, Kitabu’l-Cihâd/1, hadis no: 1730; Ebu Dâvûd, Sünen,Kitabu’l-Cihâd 100, hadis no: 2633.)
    [FONT=Times New Roman]“Cüveyriyye”, “cariyecik” demek. Çok küçük yaştaydı o sırada. 13 yaşında. Asıl adı “Berre” iken, Muhammed’in el koymasından sonra bu adı almıştı.
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Yıl: 627. Muhammed, Mekke’yle Medine arasında el Mureysi denen su kaynağı kesiminde oturan Mustalıkoğulları (Benû Mustalık) kabilesine bir gece baskını düzenliyor. İstediği sonucu da elde ediyor. Yukarıdaki hadiste, Muhammed’in “savaşır durumda olanlarını” öldürttüğü anlatılıyorsa da, öldürülen yalnızca on kadar savaşçı. (Birçok kaynağı bir arada görmek için bkz. Leoni Caetani, çev. Hüseyin Cahit, İstanbul, 1925, s.145-146.)
    [FONT=Times New Roman]“Ganimetler” , “tutsaklar”…
    [FONT=Times New Roman]Ve tutsaklar arasında güzel Cüveyriyye. Mustalıkoğulları’nın başkanı Haris’in kızı. Şimdi “cariye” durumunda. Yani alınıp satılabilir nitelikte. Tecrîd’in “mütercim”i Kamil Miras’ın anlattığı gibi, “tutsaklar bölüştürülürken o da, Sâbit Ibn Kays’ın payına düşmüştür.” (Bkz. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, 1117 numaralı hadisin “İzah”ı.)
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Ne var ki kız çok güzel. Üstelik de soylu.
    [FONT=Times New Roman]Kız, bu durumundan yararlanmış mıdır? Yeterli bir kanıt yok. Ancak birden, hadiste de belirtildiği gibi, Muhammet’in onu kendine aldığını görüyoruz. Muhammed, kurtulmalığını vererek kızı, alıp kendi karıları arasına katmıştı. Ve ardından “zifaf”.. Arkasından, “idamlık” durumunda olan herkese “beraat”. Muhammed Hamidullah şöyle diyor:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]“… Birkaç saat sonra biz, düşmanın, Muhammed’in (A.S.S.) en yakın dostlarından biri haline geldigini görmekteyiz. (…) Sonunda herkes, ganimetten eline geçen hisseyi red ve iade etmekte tereddüd geçirmedi. İKİ YÜZ AİLENİN BİRDEN, hiç beklenmedik bir şekilde hürriyetlerine kavuşturulmaları üzerine, Mustalık’lılar, kaybettikleri on savaşçıyı pek çabuk unuttular. Ve sonunda Islam’ı kabul ettiler.” (Bkz. Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Islâm Peygamberi, çev. Prof.Dr. Salih Tug, İstanbul, 1980, 1/264)
    [FONT=Times New Roman]Bu durum karşısında: “Ey güzel ve aşk (!), sen nelere kadirsin!” demek yerinde olmaz mı? ‘
    [FONT=Times New Roman]Muhammed 56 yaşındaydı o sırada. Güzel körpecik Cüveyriyye’ yi, koynuna almak için hiç zaman yitirmemişti. Suyun yanında hemen kurulan meşin çadırında işini görmüştü. Karılarından Aişe de oradayken… Cüveyriyye ve Aişe aynı yaştalardı. Medine’ye dönüşte de Aişe’ nin kolyesi ve Safvan olayı meydana gelecektir. Acaba, Aişe Muhammed’den bir öç almak istemiş miydi? Cüveyriyye’ yi kıskanmış olarak?
    [FONT=Times New Roman]“Kurtulmalık” lar ödenmeden ve tutsaklar daha özgürlüklerine kavuşturulmadan bir şey olmuştu. Anılmaya, üzerinde durulmaya değer bir şey:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Muhammed, tutsak kadınların ırzlarına geçilmesine izin veriyor:
    [FONT=Times New Roman]Ebu Said el Hudfı’nin anlatmasıyla “tutsaklar arasında Arab’ın en nefis kadınları” bulunuyordu. (Bkz. Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’n- Nikâh/125, hadis no: 1438.) Ve o baskını gerçekleştirmiş olan Müslümanların ağızlarının suyu akıyordu güzel kadınları görürken. Hemen yatmak istiyorlardı. Yatmak istedikleri kadınlar, birer “cariye” durumuna gelmiş değiller miydi? Öyleyse müslümanlara “helâl”diler. Gerçi Muhammed’in: “Tanrı’ya ve âhiret gününe inanan bir kimse için, kendi suyuyla (menisiyle) başkasının tarlasını (başkasının cinsel ilişki kurdugu kadını) sulaması helâl olmaz.” dediği de aktarılıyor. Ve bu arada: “Tanrıya ve âhiret gününe inanan bir kimseye, başkasının menisinden temizledikçe (istibrâ, fıkıhçılara göre bir ay içinde olur) hiçbir tutsak kadınla cinsel ilişki kurmak helâl olmaz.” diye de eklediği belirtiliyor. (Bkz. Ebu Dâvûd, Kitabu’n-Nikâh/45, hadis no: 2158.) Ama çelişki yalnızca bu konuda degil ki…


    Not : Hitabat şeklini beğenmediğimi ifade etmek isterim.


    Alıntıdır.[/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT]
     
  13. enelhak

    enelhak Super Moderator

    Ebu Said el Hudrî anlatıyor:

    - “Peygamberle birlikte Benû Mustalık Gazası’na çıktık. Ve Arap tutsaklarından tutsaklar elde ettik. O sırada kadınlar iştahımızı çekti. Bekarlık çok güç gelmişti bize o günlerde. Ve azil yapmak istedik. İstiyorduk azil yapmayı. Ancak, ‘Peygamber aramızdayken ona sormadan nasıl azil yapacağız?’ dedik ve gidip peygambere sorduk. Peygamber de azil yapmamakta sizin için bir sakınca yoktur. (Yapabilirsiniz de. Yapmaya bilirsiniz de.) Ama bilin ki, kıyamet gününe değin meydana gelecek bir yavru, ne olursa olsun meydana gelir.” (Bkz. Buhari, e’s-Sahih, Kitabu’l-Itk/13; Tecrîd, hadis no: 1596; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’n-Nikâh/127, hadis no: 1438; Ebu Davud, Sünen, Kitabu’n- Nikâh/49, hadis no: 2170.) Kimileri, “azl”in ne demek öldüğünü bilmedikleri için bu hadisin anlamını tam olarak anlamamışlardır.
    “Azl” (azil), cinsel ilişki sırasında, erkeğin, meniyi, kadının cinsel organına boşaltmadan çekmesidir. Yani, meniyi kadınlık organının dışına boşaltmak. Hadiste anlatılanın özeti şu:
    Müslümanlar, ellerindeki “tutsak kadınlar”la cinsel ilişkide bulunmak istiyorlardı. Ama bir sorunları vardı: Ya çocukları olursa? İlişki kuracakları bu kadınlardan çocuk olsun istemiyorlardı. Tecrit “mütercim”i Kamil Miras, bu istememeyi, şöyle açıklıyor:


    “Bu suretle (yani meniyi dışa boşaltmak biçiminde) esir kadınlara yaklaşmak istemeleri (şu yüzdendir): Yüklü (gebe) veya evlat anası kadınlar satılamazdı. Halbuki gazilerin paraya ihtiyaçları bulunduğundan satmak istiyorlardı.” (Bkz. Diyanet yayınlarından Tecrid, 1596 numaralı hadis, not: 1.)
    Kısacası: Tutsak kadınların ırzına geçebilirlerdi “gaziler”. Ama bu işi yaptıktan sonra da “çocuk sorunuyla” karşılaşmak isteniyorlardı. Çünkü gerektiğinde bu tutsak kadınları satabilirlerdi. Buna bir engel çıkmamalıydı. “Azl”i bunun için istemiş ve “Peygamber”e danışmışlardı. Peygamber de temelde bu kadınların ırzlarına geçilmesinde bir sakınca görmüyordu, buna izin veriyordu. “Azl”e gelince. Bunda da bir sakınca bulunmadığını dolaylı olarak belirtiyordu.

    Muhammed’in Marya ile Hafsa’nın yatağında yakalanması:

    Gün, Muhammed’ in karılarından Hafsa’ nın günüydü. O gün Muhammed, Hafsa’ yla cinsel ilişkide bulunmak üzere kalkıp gider. Hafsa’ nın odasına varır. Ama Hafsa’ yı bulamaz. Tam o sırada da, bir zamanlar Mısır Mukavkısı’ nın kendisine armağan ettiği cariyelerden Marya ortaya çıkmıştır. O anda Muhammed, cinsel ilişki için tam hazırlıklıdır. Cariye’yi tutup yatırır Hafsa’ nın yatağına, ve işini görmeye başlar. Muhammed’in cariyesi ile yatması doğal. Kuran da, karılarının dışında cariyeleriyle de yatmasına olanak veriyor (bkz. Ahzab suresi, ayet 50,52) İşin bu noktası olağan olmasına olağan. Ne var ki, cariyeyi özgür (hurre) olan bir kadının, üstelik Ömer kızı Hafsa’nın yatağında koynuna alıyor. İşte bu olağan değil. Terslik bu ya, o sırada, Hafsa da çıkagelmiştir. Muhammed’ in Marya (Mariye) ile ilişkisini görür. Bir süre kendine egemen olup kapıda bekler. Muhammed işini bitirmiştir. Hafsa tepkisini gösterir:

    “Tanrı elçisi! Sen beni kötü duruma düşürdün, aşağıladın. Öyle bir şey yaptın ki, benzerini hiçbir karına yapmadın! Benim günümde, benim sıramda ve benim yatağımda bir cariyeyi yatırıp yapıyorsun!”

    Muhammed ne desin? Sonra, Muhammed’ ile Hafsa arasında şu konuşma geçer:
    Muhammed: “Vallahi Billahi Marya ile bir daha yatmayacağım!”
    “Hafsa! Marya’ yı kendime haram etsem de ona bir daha yaklaşmasam; bundan hoşnut olur musun?
    “Evet!”
    [FONT=Times New Roman]Muhammed hemen ant içmiştir:
    [FONT=Times New Roman]“Hafsa! Aramızda kalsın, bunu sakın kimseye söyleme, olmaz mı?”
    [FONT=Times New Roman]“Tamam!”
    [FONT=Times New Roman]Ne ki, Hafsa bu durumu Aişe’ye anlatır.(Bkz. Taberi, Camiu’l-Beyan,28/102)
    [FONT=Times New Roman]Kimi aktarmaya göre de Muhammed’in Hafsa ile yakalanması, Aişe’nin gününde olmuştur. Hafsa bunu öğrenmiştir. Muhammed, ondan bunu durumu kimseye söylememesini istemiş, bunu isterken de “Marya’yı kendime haram ettim. Sana bir müjdem var. Ebubekir’le Ömer, benden sonra, ümmetin işlerini ele alacaklar (halife olacaklar).” Ama, Hafsa, olayı Aişe’ye anlatır. (Bkz.F.Razi,30/41,43)
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Muhammed’in, Marya’yı kendisine haram etmesi, yani bu cariyeyle bir daha yatmayacağına ant içmesi üzerine yeni ayetler gelir:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]“Ey Peygamber! Karılarını hoşnut edeceksin diye, Tanrı’nın sana helal kılmış olanı kendine neden haram yaparsın? Tanrı bağışlayan ve acıyandır.”(Bkz. Tahrim suresi, ayet:1. Bu ayetin, anlatılan Marya olayı nedeniyle geldiğine ilişkin hadisler ve yorumlar için aynı tefsirlere bkz.)
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Bu ayetin ve bunu izleyen 4 ayetin “iniş nedeni” olarak, bir “bal şerbeti öyküsü”nü içeren aktarmalar da var. Ama her zaman İslam’ ın açıklarını kapatma çabaları gösteren Muhammed Ali Subuni bile, ayetlerin, “Marya (Mariye) olayı” nedeniyle geldiğini anlatan hadisin açıklamasının daha doğru olduğunu savunur. (Bkz. Muhammed Ali Sabuni, Safvetu’t-Tefasir,3/406-407)
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Başka İslamcılarsa, İslam’ın durumunu kurtarmak amacıyla, buradaki ayetleri “Marya olayı”na değil, “bal şerbeti” öyküsünü içeren hadise bağlamayı daha uygun bulurlar. Kuşkusuz, zorlamalarla.
    [FONT=Times New Roman]Muhammed, Marya ile yatmayı sürdürmüştü. Ondan bir oğlu olmuştu: İbrahim. Bu oğlan epeyce büyüdükten sonra ölmüştür.
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Muhammed’in Şehveti:
    [FONT=Times New Roman]
    [FONT=Times New Roman]Bir hadise göre: Muhammed nerede ilgisini çeken güzel, bir kadın görse, hemen eve gider; Zeyneb’le yatardı. Böylece şehvetini giderirdi.



    Not : Hitabat şeklini beğenmediğimi ifade etmek isterim.


    Alıntıdır.[/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT]
     
  14. MUHAMMEDALİ

    MUHAMMEDALİ Daimi Üye

    enelhak can gardaş bu yazılar bu yorumlar çok hoş değil. oranın buluğluk yaş sınırı türkiyedeki gibi değilmiş o zamanlar bu bir, ikincisi islamda 4 kadın helaldir (cindel tatmin için) diğerleri hizmetçimahiyetindeki cariyeleri oluşturur bunlar erkek tarafındn korunur çünkü kadın zayıftır.
    ya aslında bunları sen de biliyorsun daha devamı var yazmama gerek yok niye böyle paylaşımlarda bulunuyorsun ki yoldaş?
    yazıktır, zulümdür, cinayettir.
     
  15. enelhak

    enelhak Super Moderator

    Değerli Can benim sizin düşüncelerinize saygım var.Dikkat ettiyseniz not olarak kullanılan üslubu beğenmediğimi belirtti.Ama tarihte eğer olan böyle bir şey varsa ve geçmişte tartışma konusu edilmişs bu günde tartışmanın bir zararı olmaz.

    Değerli can biz eğer biliyoruz ama bunları yazışmaktan uzak duruyoruz diyorsanız bu gün şikayet ettiğimiz sunni zihniyetten farkımız yok demektir.Bence bunların konulmasında elbetteki o zamanın koşulları içinde değerlendirilmesinde yarar var.

    Ama sizin "islamda 4 kadın helaldir (cinsel tatmin için)" ifadenize ne yazıkki katılamıorum.Çünkü bunun aslında çok saçma bir sav olduğunu hepimiz biliyoruz.

    Erkek egemen dünyada yaşıyoruz ve erkekler kadınları bir "mal" olarak görmüş ve hala bu zihniyet devam etmektedir.

    Siz ve sizin gibi düşünen Canları asla incitmek istemem ama emin olunki herşeyi tanrısallaştırmak islamiyete verilmiş zararların en büyüğüdür.Çünkü "şirk" koşmaktır.Saygılar.
     
  16. MUHAMMEDALİ

    MUHAMMEDALİ Daimi Üye

    ben monogamilikten yanayım zaten bu devirde de çokeşlilikten söz edilemez zaten yoldaş :) yanlış anlama ama olayları kendi devirleri cihetinde değerlendirmek şart . yorumum o devir için geçerli. konuları konuşmak hususunda "mesela sünniler muaviye de savaşmak istemedi" (ki doru harici dolduruşuna geldi) diye ve sahabe diye hz muaviye der . bu konu konuşulabilir ben demem hz. o der... ama neticesinde kimseye bir geyirisi olmaz. vizyonumuzu ve misyonumuzu iyi belirleyip o doğrultu ve sorumlulukta fayda sağlayacak her şeyi tartışmaya açığım.
    hem devir ayrılık devri değil ittihat devridir. tüm müslümanlar diri olmak bir olmak zorundayız. bunu söylemek istedim. çekincemiz yok ama lüzumsuz bilgiler , ayrıntılar... ben kendi meşrebimden kimselerle sohbetlerimde yezide, şimire, mervana, muaviyeye lanet bile okuyorum ki ağıtlarıımızda da bildiğin gibi mevcut bunlar. gel gelelim (sünniler de yezidi ekseriyette sevmez seven çok büyük günah işler çünkü hakkında habis hadisler var) bir sünni arkadaşımla din konuşurken yezide rahatça lanet okurken, muaviye hakkında birşey söylememkle yetiniyorum. bence böylesi halklar için daha faydalı. o da benim hassasiyetlerimi biliyor ve konuşma arasında alıntı yaptığım bir deme ye deyişe övgüler yağdırıyor.
    böylesi daha güzel olmaz mı.
    hızır yoldaşın olsun.
     

Sayfayı Paylaş