AŞURE âALACA AŞAâ NASIL DÖNÜŞÜR? Hüseyin DEMİRTAŞ Alevilere yönelik yoğun dış saldırılara cevap yetiştirmekten, kendi içimizdeki problemlere eğilmeye pek zaman bulamıyoruz. Ancak bu sefer söz konusu saldırılar dur durak bilmese de Alevilerin bazı iç sorunlarına değineceğiz. Malum Alevilerin Türkiye´deki en büyük sorunu her türlü açılıma rağmen bitmeyen asimilasyon uygulamalarıdır. Asimilasyon AKP Hükümeti döneminde de katlanarak devam ediyor. Oysa aslında Alevi açılımları, çalıştaylar ve Alevilerin problemlerinin daha yoğun konuşulması da bu hükümet dönemine denk geldi. Ama gel gör ki, aynı hükümet Alevileri ötekileştirme, dışlama ve Sünni çoğunluğa hedef gösterme konusunda da çok ileri (!) adımlar attı. Ne büyük başarı! Bir yanda Alevilere yaklaşır gibi yap, diğer yandan onları kendinden soğutacak her türlü icraata son gaz devam et! Neyse, tüm bunlar Alevilere yönelik dışsal asimilasyon çabaları. Hâlbuki asimilasyon tek taraflı yani yukarıdan aşağı yaşanan bir olgu değil. Bir de içsel asimilasyon var. Aleviler kendi iç sorunlarından kaynaklanan nedenlerle de Alevi kimliklerinden uzaklaşmaktadırlar. Bu içsel asimilasyon bazen dışsal olandan daha etkili bile olabilmektedir. Gerçi temelde iç asimilasyonu tetikleyen de, dış asimilasyon çabalarıdır ama yine de asimilasyon bir başladı mı nerede duracağı belli olmuyor. Artık mesele âtavuk mu yumurtadan yoksa yumurta mı tavuktan çıktıâ gibi bir kısır döngüye giriyor. Zira âiçâin âdışâa mı yoksa âdışâın âiçâe mi etki ettiği belirsiz hale geliyor. Örneğin, büyük bir Alevi köyü düşünün ki, 1980´e kadar o köyde namaz kılmasını bilen ve kılan erkek sayısı bir elin parmaklarını geçmezken, şimdi namaz kılmasını bilmeyen neredeyse kalmamış. En azından çoğu Cuma namazına gidiyor. Üç hafta üst üste cumaya gitmezse, kâfir olacağını ve nikâhını tazelemesi gerektiğine inandırılmış durumda. Aynı köyün insanları öyle bir hale gelmiş ki, diyelim ki, devletin müftüsü, âKöyünüzün tamamı Alevi. Kadrolu bir imamın sürekli bulunması israftır. O nedenle imamınızı gerçekten ihtiyacı olan Sünni bir köye tayin edeceğimâ dese, köylü ayaklanır ve imamın köyde kalması için müftüye yalvarır. Aynen uyuşturucuya alıştırılan bir bağımlı gibi, devlet on yıllar, belki yüz yıllardır sürdürdüğü asimilasyon çabalarının sonucunu almış; köylüyü Alevilikte asla yeri olmayan namaz, oruç, hac ve zekât gibi bazı Sünniliğe özgü ibadet ve pratiklere bağımlı hale getirmiş. Ve şimdi kalkıp diyor ki, âEfendim, biz kimseyi camiye gitmeye zorlamıyoruz. Kendileri gönüllü gidiyorlar. Hem kim demiş, Aleviler camiye gitmez diye? İşte bakınız birçok Alevi köyünde insanlar akın akın camilere koşuyorlar. Demek ki, Alevilikte cami vardır!â Ne güzel mantık değil mi? Uyuşturucu tüccarları da zaten, âBunlar bizden kendileri uyuşturucu talep ediyorlar. Biz kimseyi esrar, eroin satın almaya zorlamıyoruzâ demiyorlar mı? **** İçsel asimilasyon başta Orta ve Batı Anadolu bölgelerinde öyle yoğun yaşanıyor ki, devletin ek bir çaba göstermesine artık gerek kalmıyor. Sünniler arasında çok tekrarlanan ve şaşkınlar için söylenen bir atasözü vardır: Allah şaşırttığı kuluna karısına hala dedirtirmişâ¦ Bazı Aleviler de öyle şaşırmış ki pusulasını, neyin Aleviliğe ait neyin değil onu bile karıştırır hale gelmişler. Daha önce tıkır tıkır çalışan Aleviliğe zararlı maddeleri içeri sokmayan süzgeçler, filtreler artık işlemiyor olsa gerek⦠Söz gelimi, Kütahya´nın bir Alevi beldesinde hem de dede postuna dikmelik yoluyla oturtulan bir rehber, Alevilerin artık Ebu Bekir, Ömer ve Osman´a lanet etmekten vazgeçmesi gerektiğini cemevinde dillendirme cesaretini gösterebilmektedir. Gerekçesi de şu: Ebu Bekir Hz. Muhammed´in kayınpederi, Ömer hem damadı hem kayın pederi, Osman ise peygamberin iki kızının da (****** ve Ümmü Gülsüm) kocasıymış. Ayrıca bu halifeler ashabı kiramdan ve yaşarken peygamberce cennetle müjdelenmişler. Aynı dede cemevinde son 5â6 senedir Kutlu Doğum Haftası etkinliği düzenlemekte, deyiş söylemeler gittikçe azalırken ilahiler daha çok yer kaplamakta, her Perşembe ve Pazar günü yapılan cemler Kur´an tilavetiyle açılmaktadır. Özetle beldede bulunan iki cemevi çoktan minaresiz camiye dönmüş bulunmaktadır. Tüm bu uygulamalara geçmişteki erkânı çok iyi bilen ihtiyarlar dâhil kimse sesini çıkaramamaktadır. Bunun nedenleri arasında, insanların çıkarcı yaklaşımları, kişiliksizliği, kimliksizliği yanında, yıllarca sürdürülen asimilasyon çalışmalarının sonucu ortaya çıkan dayatmalar, sindirmeler ve psikolojik baskıların çok etkili olması sayılabilir. Çoğunluk baskısını ve devasa devlet imkânlarını kullanarak, âSiz de Müslümansınızâ diye diye insanları gerçekten illallah dedirtip sonunda Müslüman yaptılar. Oysa bu Müslüman tanımı hiçbir zaman Aleviliği kapsamıyordu. Bunların Müslümanlıktan anladığı sadece ve sadece Sünnilik ve onun da Hanefi koluydu. Alevilerin kafasında önce büyük bir kavram kargaşası yarattılar ve ardından da hamle yaparak bu durumu sonuna kadar halen istismar ediyorlar. Keza âHz. Ali camiye gitti, siz niye gitmiyorsunuz?â, âAllah´ımız, kitabımız, peygamberimiz bir ve aynıâ gibi söylemler de, birçok Alevi´nin asimilasyon zokasını yutmasını sağlamaya tüm hızıyla devam ediyor. Oysa bu söylemler birer aldatmacadan ibaret, yalan ve çarpık bir mantık üzerine kuruludur. Ama olsun, gerçek ortaya çıkıncaya kadar atı alan Üsküdar´ı geçiyor nasıl olsa⦠Misal Kütahya´da 50 yıl önce 100 civarında olan Alevi köyü sayısı 30´lara kadar inmiş durumda. Bunlar için mesele Alevi´yi kendi sömürgen, hak-hukuk bilmez yollarına sokmaya gelince ve iç misyonerlik olunca her şey mubah ve makbul! **** Özellikle 1980 sonrası başlayan zorunlu din dersleri de meyvelerini vermeye başladı. Toplum bilimcilerin Özal kuşağı diye adlandırdığı bu yeni neslin beyinleri zorunlu din dersleri ve yanı sıra diğer derslerin müfredatının da dinselleştirilmesi sonucu adeta iğfal edildi. Kanımca bu kuşağın çoğunluğu artık pek sağlıklı düşünemiyor. Neden-sonuç sonuç ilişkisi kuramıyor. Büyüye, efsunlara, mucizelere inanıyor. Üniversite öğrencilerinin bile yüzde 60´dan fazlası her geçen gün bilimsel olarak doğrulanan Evrim Teorisini kabul etmiyor. Bu kuşağın Aleviler arasından çıkan temsilcileri ise daha yobaz oluyor nedense. Bunlar arasında çocuğuna Aleviler arasında yaygın olmayan hatta nefret edilen kişilerden Bekir, Ömer, Osman´ın isimleri veriliyor. Erkeklerde Ramazan, Enes, Talha, Selim; kızlarda ******, Ayşe, Aleyna gibi yine Alevi ananesine ters adlar tercih ediliyor. Yakında Muaviye peygamberin vahiy kâtibiydi, Yezit ise bu mübarek (!) sahabenin oğluydu deyip bunların adlarını çocuklarına verirlerse hiç şaşırmayalım. Zira unutmayalım ki, âKur´an´da tavşan eti yemenin haram olduğu yazmıyorâ diye taliplerini tavşan eti yemeye teşvik eden dedeler bile türedi! Dedik ya, şaşırıpta karısına hala diyen Alevilerin de bini bir para artık⦠İç asimilasyon demişken cemlerdeki erkândan ekleme ve çıkarmalardan söz etmezsek olmaz. Özellikle Kütahya, Eskişehir, Bilecik ve Afyon yöresindeki Alevi yerleşimlerinde erkânda sürekli bazı değişiklikler yapılmaktadır. Örneğin, artık pek çok Alevi köyünde yol kardeşi diye de tanımlayabileceğimiz musahiplik şartlarını günümüzde yerine getirmek çok zorlaştı diye kaldırılmış durumdadır. Hâlbuki şartları ne kadar zor da olsa, musahiplik sembolikte olsa korunmalıydı. Siz hiç Müslüman veya Hıristiyanların her hangi bir ibadeti günümüzde uygulaması zorlaştı diye kaldırdığını duydunuz mu? Diğer yandan yola giriş niteliği taşıyan ikrar törenleri de pek çok yerde eskisi gibi hemen evlilik sonrası yapılmıyor. Hiçbir çift genç yaşta yola girmeye yanaşmadığı gibi, işi abartıp, âŞu şu zevkleri tadayım, önce ona buna haddini bildireyim de öyle ikrar vereyimâ diyenler giderek artıyor. O nedenle de Alevi yerleşimlerinde eskisi gibi dostluk, dayanışma ve yardımlaşma gibi erdemler azalıyor. İnsanlar musahiplik kaldırıldığı ve yola geç girdikleri için paylaşımcılığı unutuyor; hasetlik, çekememezlik, gammazlama, dedikodu, yalan ve iftira gibi insan ilişkilerini zehirleyen olaylardaki dramatik yükselişi dikkatle bakan herkes görebiliyor. Kısaca Alevi yerleşimlerinde eskisi gibi toplumsal barış berkemal değil. Aleviler de hızla Sünni komşularına benziyorlar. Ne demişler: Üzüm üzüme baka baka kararır⦠**** Daha önce mahkemelere pek işleri düşmezken, Alevi toplumunda da asimilasyon süreciyle paralel olarak suç oranlarında önemli artışlar yaşanıyor. Gözün aydın Türkiye, mevcut suçluların yetmiyormuş gibi üstüne yenilerini ekledin! Asimilasyona devam, ta ki Aleviler her şeyleriyle Sünnilerle aynı hizaya gelinceye kadar⦠Bitirirken son bir anekdot aktarayım. Batı Anadolu´daki bazı Alevi yerleşimlerinde 12´den eksik malzemeyle pişirilen aşureye alaca aş denilir. Aşure demek Muharrem ayı demektir ve bu ayda pişirilen aşurede 12 sayısını tamamlamak için büyük titizlik gösterilir. Bazı çok fakir Alevi köylerindeyse 12 malzeme her zaman bulunamadığından olsa gerek, aşure adı zamanla unutulmuş ve sadece alaca aş denilmeye başlanmış aşure tatlısına. Bana öyle geliyor ki, gerek iç gerekse dış nedenli asimilasyon sonucu Aleviliğin olmazsa olmaz unsurları, teker teker azaltılarak aynen aşurede olduğu gibi Alevilik alaca aş konumuna sürüklenmek isteniyor. Aleviliğin kasıtlı olarak içi boşaltılıyor, cem ve semah gibi ibadetler folklorik bir düzeye indirgenerek anlamsızlaştırılıyor. Bugüne kadar içinde olmayan Sünni-İslami unsurlar durmadan Aleviliğe karıştırılarak yol ve erkânda büyük bir kirlilik ve kendine yabancılaşma yaşanıyor. Sanki içten ve dıştan gelen baskıyla Alevilik intihara sürükleniyor. Çünkü yaşananların başka bir açıklaması yok. Korkarım, âŞu şu olmadan Alevi olunmazâ denilen şartlar böyle sürekli iptal edilmeye devam edilirse, çok geçmeden Aleviliğin varacağı yer tamamen yok oluş yani Sünnileşme/Müslümanlaşma olacaktır. Son durak kara toprak misali, aşurenin eksile eksile alaca aşta karar kıldığı gibi, Alevilikte durmadan orası burası budanarak hâkim dini inanışa dönüştürülecek zahir⦠O zaman artık tamamen Kâbe toprağına dönen Türkiye´de birileri daha da rahat eder⦠Kim bilir? ---------- o O o ------------ Butzbach, 7 Nisan 2011 â Bu Makale Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu´nun (AABK) Aylık Yayın Organı Alevilerin Sesi Dergisi´nin 148. Sayısında Yayınlanmıştır â
Saygideger Huseyin Demirtas Canin bu guzel yazisini yurekten destekliyor, duyarliligindan dolayi kendisini kutuluyorum. Icimizde barinmaya calisan nice yol duskunu ve Hinzirlarin farkina varmadigimiz surece, Sevgi ve Insanlik Yolunda gerektigi gibi mucadele vermedigimiz surece, Egemenlerin ve Zalimlerin birer temsilcisi olma yarisina girip, kendi dusmanina asik olma modasinin son bulmasi ve Keklik cinsinden olma hevesine son vermek... duyarliligin ve erdemli olmanin en onemli olgusudur. Icimizdeki Hinzir Pasalar, gecmisteki Hizir Pasa ve onun gibi keklik cinsinden olanlari aratir olmus, daha zalimce ve acimasizca saldirmaktadirlar, Egemenlerin ve fasist duzenin borazanligini yaparak, Sevgi ve Insanlik Yoluna golge dusurmektedirler. Dolayisiyla bize zarar verenler, sadece Fetolar, Tayipler, Erbakanlar, Turkesler, benzeri Alevi ve halk dusmanlari degildir. Bizlere en cok zarar verenler, bizdenmis gibi gorunen ve icimizde kaniyan birer ciban olan, Camuroglu, Izzetin ve onun gibi yol duskunleridir. Gun Uyanmanin ve Duyarli Olmanin Gunudur, Gun Gercekleri ve Dogrulari Gorme Gunudur, Gun Karanliklari Aydinliga Cikarma Gunudur...... Saygi ve Insani Sevgilerimle.