İmam Ali kesinlikle hayatında halktan ayrı bir şekilde yaşamamıştır. Tarihi araştıranlar bunu rahatlıkla görebilirler. Bu başlık altında İmam Ali''nin valilerine halkla ilgili emir ve yasaklarını içeren sözlerini yayınlayacağım. İmam Ali diyor ki; Allah için, Allah için aşağı tabakayı gör-gözet; onlar başvuracakları bir düzen (çare) bulamayan, oldukça yoksul, muhtaç, darlıkta bunalmış, dertlere tutulmuş, kazançtan aciz kalmış kişilerdir. Bu sınıfın içinde dilenenler olduğu gibi bir şey umup bekleyenler, fakat kimseden bir şey istemeyenler de vardır. Öyleyse, Allah'ın senden korumanı istediği kimselerin hakkını koru. Onlara, memur olduğun beyt-ul maldan, her şehirde, müslümanların ganimet olarak elde ettikleri ve devlete ait olan arazinin gelirinden, ekininden pay ayır. Onların yakın yerlerde olanlarıyla uzaklarda bulunanları aynı hakka sahiptir ve sen onlardan her birisinin hakkına riayet etmekten sorumlusun. Hiç bir düşünce seni, mahrumların durumuyla ilgilenmekten alıkoymasın. Ehemmiyetli işleri sağlamlaştırman, küçük sayılan işlere bakmaman için bir mazeret sayılmaz. Onlara karşı dikkatsiz ve himmetsiz olma; yüzünü de kibirle onlardan çevirme. Allah rızası için alçak gönüllü ol ki, Allah seni yüceltsin. Güçsüzlerin karşısında tevazu kanadını ger. Onlara, kendini bu tavra muhtaçmışsın gibi göster. Onların, gözlere hor görünenlerini, insanlar tarafından aşağı sayılanlarını, fakat sana gelip hallerini anlatmayanlarını sen ara, bul. Yetimlerden, kötürümlerden, ihtiyarlardan bilhassa çaresi olmayan ve kimseden bir şey dilemeyen kimselerin durumlarıyla ilgilen; onlara (beyt-ul maldan) azık tayin et. Çünkü bunların hepsi Allah'ın kullarıdır. Onları bu durumdan kurtarmak, azıklarını vermek, haklarını temin etmekle Allah'a yaklaş. Zira amellerin ihlası, niyetlerin doğruluğuna bağlıdır. Zamanının bir kısmını ihtiyaç sahiplerine ayır; bu süre içerisinde kendini onlara vakfet; bunların işlerine bakmak için, zihnini her türlü meşguliyetten temizle; onları huzuruna çağır, yanında oturt ve onlarla görüşüp dertlerini dinle; seni yücelten ve sana makam veren Allah için tevazu et. Askerlerinden, yardımcılarından, koruyucularından, güvenlik ekibinden hiç kimse onları korkutmasın, onlara mani olmasın, o mecliste (halkın huzurunda) alçak gönüllü ol; onlarla yüzyüze geldiğinde, konuştuğunda yumuşak davran ki, onlar seninle konuşmak istediklerinde korkmadan, çekinmeden konuşsunlar. R esulul lah salla’llâhu aleyhi ve alih’in birçok yerde: "Zayıfın korkup çekinmeden, dili dolaşmadan sözünü söyleyip kuvvetliden hakkını alamadığı toplum ne temizliğe ulaşır, ne kutluluğa kavuşur." buyurduğunu duymuşumdur. Sonra onların sert konuşmalarına, söz söylerken ağır laflar edenlerine tahammül et; darılmayı, sinirlenmeyi, onlarla görüşmekten kibirlenerek kaçınmayı da bırak ki, Allah da bu yüzden sana her taraftan rahmetlerini açıp yaysın; O’na itaat edenlerin sevaplarını sana versin. İhsanda bulunduğun zaman, minnet yükleme ki, verdiğin ona sinsin; vermediğin zaman da güzellikle, özür dileyerek, tevazu ederek verme ki, hiç olmazsa isteyen kişi rahatsız olmasın. Şüphesiz, Allah-u Teâla tevazu eden kimseleri sever. Yardımcılarından en aziz ve değerlisi, herkesten daha yumuşak davranan, müracaat edildiğinde daha güzel karşılayan, zayıf ve güçsüzlere daha çok lütufta bulunan kimseler olmalıdır, inşaallah.