Sabah yazarı Emre Aköz Dersim Katliamının tarihi arka planını yazdı. İşte tartışılacak yazı: BU ŞARTLARDA CHP´NİN ARKA BAHÇESİ OLMAYA DEVAM EDİLEBİLİR Mİ? Dünkü yazının son cümlesinde âBir şey sorabilir miyimâ demiştim, âDersim harekâtını Atatürk´ün bizzat yönettiği söyleniyor. Doğru mu bu?â Bazı okurlarımız, sağ olsunlar, benim beceriksizce yapılmış âtecahül-ü arifane´me cevap vermiş. Yine de binlerce teşekkür. Burada birlikte bir şeyleri öğreniyor ve paylaşıyoruz. Çok mutlu oluyorum. Önce sorunun cevabına değinelim. Daha sonra büyük resme bakarız⦠*** Dersim (Tunceli) harekâtını o sırada Başbakan olan Celal Bayar şöyle anlatıyor: âMareşal, Erkân-ı Harbiye Reisi, ben başbakanım. Atatürk malum⦠Üçümüz Dersim´de yapılan büyük ordu manevralarındayız. Manevranın da sonuna gelmek üzereyiz. Üçümüz bir arada âOrdunun emniyeti bakımından strateji ne olmalıdır´, onu görüşüyoruz. İkisi de Birinci Cihan Harbi´nde muharebe etmişler. Ben daha çok izleyiciyim. Malumatları genişâ¦ Oradaki her şeyi biliyorlar. Hatta şahsen casusları bile biliyorlar. Dersim´in o halde kalırsa her zaman ordunun emniyeti bakımından tehlikeli olacağını görüşüyorlardı⦠O sırada biz konuşurken, Dersimlilerin jandarma karakollarımızdan üç-dört tanesini bastıkları haberi geldi. Atatürk´le göz göze geldik. Birbirimizi anlıyorduk. Atatürk benim yüzüme baktı. âNe olacak´ dedi. Anlıyorum, orada emniyet tesis edilecek. Ne olursa olsun bana hitap edecekler. Hükümet reisi benim. âAnlıyorum efendim, bana hitap edişinizin manasını´ dedim. Atatürk: âSorumluluğu üzerime alıyorum, vuracağız Dersim´i´ dedi ve vurdukâ¦â Yani işin başında Cumhurbaşkanı Atatürk ve GK Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak var. Sivil kökenli Başbakan Bayar da âüstüne düşeniâ yapıyor. Haritayı da unutmayalım: Harekâtta yapılanları Atatürk´ün kendi eliyle işaretleyerek gösterdiği harita, Trabzon´daki müzede durmakta⦠âBuradan girdik, şuradan vurduk´ diye anlatmış. *** Bayar ve Çağlayangil´in anılarını yan yana getirdiğinizde (daha niceleri var) manzara ortaya çıkıyor: Operasyonu Atatürk ve Çakmak yürütüyor. En tepede onlar var. Diğerleri emirleri uyguluyor. Ama emri verenin de, uygulayanın da vicdan azabı çektiğini, pişmanlık duyduğunu gösteren işaret pek yok: Zehirli gaz da kullanarak, suçlu/suçsuz ayrımı yapmadan, kadın/çocuk demeden, toptan yok etmeyi, doğru ve meşru bir eylem olarak görüyorlar. *** Bu ve benzeri olaylardan çıkan bazı sonuçlar şunlar: * Şimdiye kadar okullarda okutulan cumhuriyet tarihi koca bir yalandır. Her şey çarpıtılmış ve sansürlenmiştir. * âO vakit öyle düşünülmüş, öyle yapılmışâ diyerek âgeçmişi´ mazur gösterenler, o dönemi âbugün´ niye savunduklarını anlatsınlar da öğrenelim. İnsanlık suçuna niye sahip çıkıyorlar? * Şimdi de aynı şeyi mi yapmak istiyorlar? Evet, istiyorlar. CHP´li Onur Öymen tam da bunu dedi. * Gerçeklerin ortaya çıkması için âAtatürk´ü Koruma Kanunu´nun da kaldırılması gerekir. * âBazıâ Alevilere sormak gerek: Madem Dersim´de yapılanları biliyordunuz⦠Niye 2006′da bin köye, bin Atatürk büstü dağıttınız? Kemalist darbecilerin organize ettiği Cumhuriyet mitinglerini niye desteklediniz? Ve niye, Reha Çamuroğlu´nun ifadesiyle, CHP´nin arka bahçesi oldunuz? Peki, olmaya devam edecek misiniz? EMRE AKÖZ / SABAH
Dersim, sadece Başvekil İsmet İnönü ya da Dahiliye Vekili Şükrü Kaya veya kimi müfettişlerin raporlarında yer almakla kalmaz. Cumhurreisi Kamâl Atatürk, rejimin en önemli kurumu TBMM´nin açılışında dönemin 60 bilmem kaç vilayetinden sadece Dersim´i gündeme getirir.. Dersim, sadece Başvekil İsmet İnönü ya da Dahiliye Vekili Şükrü Kaya veya kimi müfettişlerin raporlarında yer almakla kalmaz. Cumhurreisi Kamâl Atatürk, rejimin en önemli kurumu TBMM´nin açılışında dönemin 60 bilmem kaç vilayetinden sadece Dersim´i gündeme getirir.. TBMM´nin 1 Kasım 1937´de açılış konuşmasında Atatürk, memlekette huzur ve güvenin tesisi için rejimin yerleştiğini ve milletin layık olduğu huzura kavuşacağını belirterek, âTunceli´ndeki (burada Tunceli yazıyor) icraatımız neticeleri, bu hakikatin yakın ifadesidirâ (Atatürk´ün Söylev ve Demeçleri, AKDTYK, 1989, Ankara; 1938´de de Tunçeli denilecek) değerlendirmesinde bulunur. MECLİS AÇILIŞINDA GÜNDEM DERSİM Daha önceki yıllarda 1926, 1928 ve 1930´da Meclis açış konuşmasında Cumhurreisi Atatürk, genel olarak şark vilayetlerin asayişinden bahsederken, 1935´de resmen vilayet olarak bulunmayan Dersim´in adını verir: âİç idare teşkilâtımızı, yurdun doğu bölgelerinden başlı***** genişletmek ihtiyacını duymaktayız. Yeniden iki genel ispektörlük (müfettişlik) ve yeniden bazı vilâyetlerin kurulması da lüzumlu görülmektedir. Bu arada Dersim bölgesinde esaslı bir ıslahat programının tatbiki da düşünülmüştür.â Hiç tesadüf değil bu; Başvekil İnönü´nün şark vilayetlerine yaptığı gezi sonrası yazdığı Kürt Raporu´nun ağustos 1935´de birlikte görüşülmesinin ardından hükümetin yaptığı hazırlığın Atatürk tarafından ifadesidir. Kırımın yaşandığı 1938 ekim ayına kadar süren operasyonlar sonrasında 1 Kasım 1938´de TBMM´nin açılışında da Dersim yine gündemdedir. Rahatsız olduğu için Reisicumhur Atatürk´ün nutkunu TBMM´de Başvekil Celâl Bayar okur: âUzun yıllardan beri devam eden ve zaman zaman hâd bir şekil alan Tunçeli´ndeki (evet, aynen böyle yazıyor) toplu şekavet (eşkıyalık) hâdiseleri muayyen (belirli) bir program dâhilindeki çalışmaların neticesi olarak kısa bir zamanda bertaraf edilmiş (ortadan kaldırılmış) o mıntıkada bu gibi vakalar bir daha tekerrür (tekrar) etmemek üzere tarihe devrolunmuştur.â Tunçeli´nde yaşanan, nutukta iyi dilek ifadesini belirten cümlelerden sonra, öncelikle ele alınan ilk konudur. Böylece tarihe devredilen durumla, 1938´den geriye bakıldığında,1935´deki âıslahat´tan âmedenileşme´den neyin kastedildiği daha net olarak anlaşılıyor. Atatürk´ü sürekli bilgilendirdiğini ifade eden Başvekil Celâl Bayar, 29 Ağustos 1938´deki görüşmesini şöyle aktarır (Nazmi Sevgen, Celâl Bayar Diyor Ki 1920-1950, İstanbul, 1951): âElazığ´da ordu manevralarının son safhalarını takib ettim. Biliyorsunuz ki, bu manevralara tekmil modern teçhizatıyla üç kolordu ve iki süvari tümeni iştirak etti... Bilhassa ilave etmeliyim ki, bu kuvvetler daha evvel Dersimin sarp ve çetin kayalıklarında kendilerine verilen tedip vazifesini ifa etmişler.. Ben görüşlerimi Cumhurreisi ve kahraman cumhuriyet ordularının eşsiz Başkumandanı şef´im Atatürk´e arzettim. Orada iken Dersim´in tedip hareketi ve aynı zamanda imar ve islah programıyle meşgul oldum.. Yapılan tedip hareketi katî ve müspet netice vermeğe başlamış ve son safhasına gelmiştir.â Başvekil Bayar, operasyonda sona gelindiğini söylese de eylül ayında da devam eder ve sonuç, Cumhurreisi Atatürk´ün nutkunda, âDersim, tekrar etmemek üzere tarihe devrolunmuştur´ şeklinde özetlenir. âTUNÇELİ´NDE ASAYİŞ YÜZDE 99 SAĞLANDI´ Cumhurreisi Atatürk´ün sonuçu özetleyen nutkuna giden süreci belirleyen hazırlıklardan biri, yukarıda değindiğim Başvekil İsmet İnönü´nün raporudur. Başvekil İnönü´nün şarkta yaptığı gezi sonrasında yazdığı rapor, 21 Ağustos 1935´te, Cumhurreisi Kamâl Atatürk Başkanlığında İstanbul-Florya´da yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında değerlendirilir. Bunun, gazete haberlerinde belirtilmese de bir nevi Yüksek Müdafaa Meclisi´nin bir toplantısı olduğunu sanıyoruz.. Sonunda ilgili kanunların çıkarılması ve derhal tedbirlerin alınması kararına varılır. Başvekil İnönü´nün (Saygı Öztürk, İsmet Paşa´nın Kürt Raporu, Doğan Kitap, 5. baskı, İstanbul, sf. 54-57) raporunda, Dersim için valiye idam yetkisi vermekten, valinin kolordu komutanı olmasına kadar sıralanan öneriler, tasarı olarak Meclis´e sunulur ve 25 Aralık 1935´te yasalaşır. İşte bunun gereği olarak önce Tunçeli (yukarda değindim, Meclise gönderilen ilk tasarıda öneri Munzur´dur) vilayetinin ve bunun idaresinin kurulması kanunları TBMM´de kabul edilir ve yürürlüğü girer. Böylece Dersim´de (Tunçeli´nde) astığı astık, kestiği kestik yetkisine sahip 4. Umûmi Müfettişlik icraatına başlar. Zaman zaman iş başındaki müfettişler Ankara´da Dahiliye Vekili Şükrü Kaya ile bir araya gelir (Cumhuriyet Gazetesi, 8 Aralık 1936); mevcut durum asayişten, nüfus dağılımına, CHP ve Halkevleri´ne kadar 10 madde halinde ele alınır. 8´inci (siyasi elemanlar, menfi propoganda, icraat) ve 9´uncu (teksif-şeffaflığı giderme-, dil, ırklar ve iskan siyaseti) maddeler programda varılan netliği ortaya koymaktadır. Bu, Dahiliye Vekili Şükrü Kaya tarafından bir nevi köylerin kalkınma programı olarak değerlendirilir. 1937 başında açıklanan umûmi müfettişlerin raporuna göre ise (Cumhuriyet, 2.1.1937), Dersim´deki 4. Umûmi Müfettişlik bölgesinde asayiş yüzde 99 oranında sağlandığına dikkat çekilir. Asayiş yüzde 99 sağlandığı tespiti yapılsa da, esas olarak kitlesel öldürmeler bundan sonra yaşandı. Üç ay sonrasında 4 Mayıs 1937´de Cumhurreisi Kamâl Atatürk riyasetinde Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak´ın da katılımıyla yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında (aslında bu, MGK önceli Yüksek Müdafaa Meclisi toplantısıdır, değineceğim), alınan karar, şudur (Genelkurmay Yayını, ek-4): âŞimdilik 2000 kişinin nakli tertibatı hükümetçe ele alınmıştır.. Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe (yeterli saymakla) isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar veremeyecek hale getirmek, köyleri kâmilen (tamamiyle) tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür⦠Not: ..12 mayısta ileri harekete başlanabileceği anlaşılmaktadır. Not: Paraya acımaksızın içlerinden çok adam kazanıp kullanmaya çalışmak lazımdır.â YÜKSEK MÜDAFAA MECLİSİ KARARI 1- 12 Mayıs´ta harekete başlanacak, 2- 2000 kişi sürülecek, 3- Köyler yakılacak 4- Ve bunun için gerekli olan para da harcanacaktır. Yüzde 99 asayiş sağlandıysa, bu ne!. Burada dikkat çekmek isterim ki, Yüksek Müdafaa Meclisi kararnamesi gereği, Genelkurmay ve Bakanlar Kurulu bir arada toplanır.. Başkanı da Başvekil yani Başbakan veya Cumhurreisi yani Cumhurbaşkanı olabilir. İcra Vekilleri Heyeti yani Bakanlar Kurulu kararı olarak açıklanan bu ifadeler, Genelkurmay Başkanlığı´nın yayınında belirtilmemiş olsa da aslında Yüksek Müdafaa Meclisi´nin kararıdır. Çünkü böyle olduğunu, toplantıya katılanların kimliği ortaya koyuyor. Müfettiş raporunda yüzde 99 asayiş sağlandığı tespiti, üç ay sonra Yüksek Müdafaa Meclisi tarafından berhava edilir.. Yüksek Müdafaa Meclisi´nin kırım kararı için hazırlık yapıldığı sırada, Dersim´de haziran ayında başlayan teslim olmalar, Seyid Rıza´nın (Cumhuriyet, 13.9.1937) Erzincan´a kendi kendine gitmesiyle devam eder.. Seyid Rıza´nın teslimi sonrasında Başvekil İsmet İnönü, Meclis´te Dersim´deki Tunçeli Harekâtı hakkında bilgi verir (Cumhuriyet, 19.9.1937): â265 kişi maktul (öldürüldü), 20 kişi yaralı, 27 kişi yakalandı, 849 kişi teslim oldu. 30 şehit (1 subay, 1 bekçi, kalan er), 51 yaralı( 4 subay ve 1 bekçi).â Başvekilin bu değerlendirmesi sonrasında Seyid Rıza´nın ve yoldaşlarının yargılanmasına 12 Ekim´de başlanır ve 15 Kasım 1937´de hafta sonunda yapılan âgöstermelik duruşmanın´ ardından hemen idam edilir. Başvekil İnönü, dışarı yansıdığı kadarıyla Atatürk Orman Çitliği, Hatay sorunu ve İtalya ile ilişkiler konusunda Cumhurreisi Kamâl Atatürk´le yaşadığı tartışma sonrasında, önce izne ve ardından da 1925 martından beri koltuğunda oturduğu başbakanlıktan ayrıldı ve görevi İktisat Vekili olan Celâl Bayar´a devretti. Bayar, bayrağı İnönü´den aldı Değişen Başvekil olup, bakanlardan ikisi hariç, hükümet aynen görevi başındadır. Başbakan sandalyesini korumamış olsa da değişen bir şey olmaz; çünkü iktidar, sistemin tek partisi CHP´nindir. Cumhurreisi Kamâl Atatürk, CHP´nin Değişmez Genel Başkanı´dır yani CHP´nin tartışılmaz lideri. Başvekil Celâl Bayar, CHP´nin Başkan Vekili´dir, yani CHP´nin 2 numarasıdır (25 Ekim 1937-11 Kasım 1938). Daha öncesinde Başkan Vekili ise İsmet İnönü´dür. Dahiliye Vekili Şükrü Kaya ise, CHP Genel Sekreteri´dir, yani CHP´nin 3 numarasıdır. Fevzi Çakmak, dönemin değişmez Genelkurmay Başkanı´dır; o da CHP´lidir. Gerçi sonrasında CHP´den yolu ayrılır. 4. Umûmi Müfettişi ve Tunçeli Valisi Korgeneral Abdullah Alpdoğan, CHP Tunçeli İl Başkanıdır (CHP tüzüğü gereği, il başkanları, o vilayetin hem valisi hem de belediye başkanıdır). Bugünün CHP´li Onur Öymen´i de, değişiklik olmadığını ifade etti. Ve diğer CHP´li Kemal Kılıçdaroğlu ise, Dersim´de doğru söyledi, ne yazık ki Ankara´da şaştı.. Bir devlet operasyonu olan Dersim kırımı, dönemin tek partisi CHP´nin devlet icraatıdır.. Bayar, 25 Ekim-11 Kasım 1938 tarihleri ve 11 Kasım 1938-25 Ocak 1939 tarihleri arasında iki kez başbakanlık yaptı. Reisicumhur´un Atatürk olduğu ve Dersim kırımının yaşandığı Bayar´ın Başvekilliğinin birinci dönemindeki 11 bakanlıktan sadece 2 tanesinin (Sıhhat ve İçtima Muavenet ile Ziraat Vekili) koltuğu değişmiştir. Aslında Celâl Bayar´ın İktisat Vekili olduğu dikkate alınırsa, başvekillikle birlikte 12 koltuktan sadece 2´si yenilendi. Bu anlamda icraat birliği vardır. ÖNCE SİLAHLAR TOPLATILDI Dersim´de hükümet icraatının biri de, Dersimliler´in elindeki silahların toplantılmasıydı. Bu yöndeki çağrıların sonunda Seyid Rıza´nın teslim olmasına (eylül 1937) kadar 2.737 silah teslim edildi ve ayrıca ekim 1937´ye kadar 4.076´sı Tunçeli´nden, 789´u Erzincan´dan ve 126´sı Bingöl´den olmak üzere toplam 4.991 silah da ele geçirildi (Genelkurmay Yayını, sf. 407-409). Silah teslim faaliyetinin devam ettiği dikkate alınırsa, iyimser tahminle 15-20 bin silahın teslim edilmesi veya ele geçirilmesi sonrasında, 1938 ağustos ve eylül aylarında kırım yaşandı. Bu dahi, operasyondaki gerçek niyeti ortaya koymaktadır: Raporlarda ifade edilen de âimha´dır.. Nitekim 13 Ağustos 1938´de 7. Kolordu´nun Kırmızı Dağ´da yaptığı operasyonla ilgili Genelkurmay Yayını´nda verilen bilgi şu (sf. 456): âHaydutlarla yapılan müsademede 312´si imha edilmiş, 6 tüfek, 15 tabanca ele geçirilmişti.â 312 kişi öldürülüyor, ele geçen silah sayısı ise 21. Bunun yoruma ihtiyacı var mı? KIRIM AĞUSTOSTA YOĞUNLAŞTI 10-17 Ağustos 1938´de yapılan harekâtta 4. Umûmi Müfettişliğin yaptığı tespite göre, yani 7 günde, âbinlerce insan sürgün edilmiş, haydutların da binlercesi imha edilmişâ ve köyleriyle, komları (havyan barınakları) tarlaları da yakılmıştır (Genelkurmay Yayını, sf. 463). Bu durum eylülde de sürdü. 3. Ordu Müfettişliği´nin raporlarına göre, ordu tarafından Tunçeli´nde iki defada toplam olarak yani 17 günde (10-17 Ağustos ve 6-16 Eylül 1938) yapılan tarama harekatı sonucu şöyle özetlenir (Genelkurmay Yayını, sf. 478): âTarama bölgesi içinden ölü ve diri 7954 kişi çıkarılmıştır. 4. Genel Müfettişlikten isimleri verilen 101 kişiden 73´ü ele geçirilmiştir. 1019 silah toplanmıştır.â Ölen insan, elbette rakamsal ifadesi hiç de insani değil.. âİmha edilen´ 7 bin 954 kişiden toplanan silah sayısı bin 19.. Yine binlerce insanın da mağaralarda yaşadığı ve bunların imha edildiği de ifade edilir.. Oysa Başvekil İnönü, Seyid Rıza´nın teslim olmasından 5 gün sonra Meclis´e verdiği bilgide, 265 kişinin öldüğünü, 20´si yaralı 277´sinin yakalandığını ve 849 kişinin de teslim olduğunu, 1´eri subay ve bekçi olmak üzere 30 kişinin de şehit olduğunu açıklar (Cumhuriyet, 19 Eylül 1937). 1938 eylülüne geldiğinde öldürülen daha doğrusu askeri dille âimha edilen´ Dersimliler´in sayısı: Binlerce.. Ne korkutucu ifade!. Hitler de, gaz odalarında binlerce insanı öldürmedi mi?. Genelkurmay yayınında kimi yerde âbüyük zayiat veya büyük imha´ gibi ifade kullanması dışında verdiği rakamlarla ve İnönü´nün 1937 için açıkladığı sayıyla birlikte, ekim 1938´e kadar 9 bin 704 Dersimli öldürülmüştür.. Esasında Yunan işgaline karşı verilen Kurtuluş Savaşı´nda bile, Dersim´deki kadar insanımız öldürülmemiştir!. Kurtuluş Savaşı´nda 2 bin 542´si Büyük Taarruz´da olmak üzere toplam 9 bin 167 kişi ölmüştür (Sabahattin Selek, Milli Mücadele, cilt 2, ek: 19). Dersim´de: 9 bin 704 kişi.. Kurtuluş Savaşı´nda: 9 bin 167 kişi.. Yorumsuz.. İmha edilmeyenin kaderi de ata toprağından koparılmasıdır.. Aileler en çok 4´er kişi halinde parçalanır ve bu insanlar dilini bilmediği yerlere sürgün edilir (Hüseyin Aygün´ün kitabı, sf. 115, 143). Sırf Bakanlar Kurulu´nun (Yüksek Müdafaa Meclisi´nin) 4 Mayıs 1937 ve 6 Ağustos 1938 tarihli kararına göre, batı illerine sürgün edilenler toplamı 7-9 bin kişidir (Genelkurmay Yayını, sf. 451 ve Ek-4). Sadece resmi nüfus sayımı rakamlarına göre, Dersim´de 22-23 bin Dersimli ya öldürüldü ya da sürgün edildi.. 1935 nüfus sayımında Dersim´in nüfusu 107 bin 723´tür; resmi rakam bu. Dersim´in (Tunçeli´nin) nüfusu 1940´da 94 bin 639 ve 1945´te 90 bin 446. Buna göre 1935-1945 döneminde Dersim nüfusu resmen 17 bin 277 kişi azaldı. Dersim´de 7´inci, 8´inci ve 9´uncu Kolorduların arama-tarama yaptığını unutmadan, devletin askeri-sivil kadrosunun varlığı tahminen 4-5 bin olduğu dikkate alınırsa, öldürülen ve sürülen Dersimli nüfusu toplamı 22-23 bindir. Dersim´e devletin 11 yıllık âıslah etme´ ve âmedenileştirme´ hareketinin sonucu, nüfus kaydı olmayanlar dahil 23-25 bin Dersimli´nin öldürülmesi ve sürülmesidir.. Böyle bir âmedenileştirme´ hareketi dünyanın hangi ücrasında vardır? O günün Almanya´sında, İtalya´sında ve İspanya´sında daha başka bazı ülkelerde bu gibi âmedenileştirme´ hareketleri yaşanmadı denemez.. Genelkurmay´ın, şarkta bazı bölgesel Kürt hareketlerini, örneğin Şeyh Said´in faaliyetini bir âayaklanma´ olarak yani âŞeyh Said Ayaklanması ve Bastırılması´ olarak tanımlarken, binlerce insanın öldürüldüğü ve sürüldüğü Dersim için âTunçeli (Dersim) Tedip Harekatı´ yani âDersimi Terbiye Etme Harekatı´ diye tanımlaması bile, gerçekte Dersim´de isyanın olmadığının itirafıdır.. Ayaklanma tanımlaması yapılan hareketlerin coğrafyasında da, Dersim´de yaşanılana benzer bir kırım yaşanmamıştır.. Bu da, Türkleştirmede Dersim´e farklı bakıldığının resmen ifadesidir. Nitekim 3. Ordu Müfettişliği raporunda (Genelkurmay Yayını sf. 479), Alevilerin piri Seyid´liğin üzerinde önemle durularak, Dersimliler üzerinde Seyid´liğin etkinliğinin yok edilmesi amacıyla hedef gösterilmesine yönelik tespit de askeri operasyonun bu farklı niteliğini ortaya koymaktadır. Dersim´in Alevi kimliği ve Seyid´lerin konumuyla ilgili bu ifadenin, gizli raporlarda nasıl yazılmış olabileceğini de, âTunçeli medeniyet uzmanı´ Naşit Hakkı Uluğ´un Dersim özeliyle ilgili 1931 ve 1939 yıllarında yazdığı âDerebeyi ve Dersim´ ile âTunçeli Medeniyete Açılıyor´ kitaplarında görmek mümkündür: âDersim´de din bir vicdan işi değildir. Din Seyidlerin elinde bir geçim yoludur, zorbalık vasıtasıdır.. Dersim Kızılbaş müslümandır.. Seyid denen cahil, tembel, haris bir sürü.. Seyid, güya peygamber sülâsindendir, kudsaldır.. âKalbin bozulmazsa kız kardeşin bile sana helâldir´ fetvası Seyidlerindir.. Alevî mezhebindeki âyinler Dersim köylerinde en iptidaî ve bayağı şeklini almıştır..â âVergi vermiyorlardı´ komedisi Bugünden geçmişe bakarak, şu yorumu yapanlar da var: Vergi vermeyen ve asker kaçağının yoğun yaşandığı Dersim´de devlet, idaresini kurmak için resmi adı âıslah etme´ veya âmedenileştirme´ olan harekâta girişmek zorunda kalmıştır. El insaf.. Başvekil İsmet İnönü imzasıyla 7 Kasım 1935´te Meclise gönderilen tasarının esbabı mucibesinde yani gerekçesinde, değinilmeyen iki konu varsa, bunun birisi gençlerin askere gitmemesiyse diğeri de vergi toplanamamasıdır. Bu iki konuya, genel olarak oybirliğiyle kabul edilen tasarının görüşüldüğü Milli Müdafaa Encümeni ve Bütçe Encümeni´nin mazbatalarında da değinilmez. Milli Müdafaa Encümeni, asker kaçakçılığına ve Bütçe Encümeni de, vergi tahsil edilememesi durumuna yer vermez mazbatalarında. 1930´lar Türkiye´sinde bu iki konuyla ilgili olarak, kamu idaresi açısından tek sorunlu bölgenin Dersim olduğu iddiası da komiktir.. Öylesine komiktir ki, dünyada asker ve vergi kaçakçılığı nedeniyle binlerce insanın öldürülmesini ve sürülmesini içeren bir devlet operasyonu yapılmış değildir.. Hitler bile yapmamıştır!. Komiktir, o gün de vergi geliri masrafını karşılamayan ve vergisi tahsil edilemeyen tek il de Dersim değildir. Komiktir, bugün de vergi geliri masrafını karşılamayan pek çok il vardır.. Halen bugün dahi kamu idaresi açısından önemli sorunlardan birisi devletin vergi toplayamamasıdır. Bunun içindir ki iktidarlar bugün AKP´nin de yaptığı gibi IMF kapısında kuyruğa girdi ve bekledi.. Vergi kaçırdığı için ne firmaların kapısına kilit vurulur ne de binlerce insan öldürülür ya da sürgün edilir.. Bugünden uydurulan gerekçeler, gerek tasarının esbabı mucibesinde, gerekse encümen mazbatalarında yer almazsa da, bölgenin coğrafi ve insani kimliğine yani Dersim´e, halkın içtimai vaziyeti´ne yani Kürt ve alevi olmasına, yasanın 1 Ocak 1940´a kadar yani 4 yıl yürürlükte kalacağına dikkat çekilir (oysa 11 yıl kalır, 1 Ocak 1947´de kaldırılır). Dersim´de oluşturulan idari ve adli icraat, insanların asılması ve mağaralarda öldürülmesi ve sürülmesi, annesiz ve babasız kalan çocukların dağıtılması, karakol ve köprü yapılması olarak yaşandı.. Bunun, Ankara´nın resmi dilindeki adı: Islah etme ve medenileştirmedir.. Evrensel. 29.01.2010
M.Kemal İsmet İnönü Celal Bayar âDersimâ denince hemen akla ilk çarpan; TC devletinin başbakanı R.Tayyip Erdoğan´ın da dedigi gibi âDersim Katliamıâ olur. Özellikle 1935 de katliam hazırlıkları başlatıldı ve son şeklinin ise 1937-38 yılında verildigi bilinmektedir. Bu katliamın arefesinde başbakan olan İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı M.Kemal tarafından 19 Eylül (gecesi) 1937 de görevinden alındı ve hemen yerine Ekonomi bakanı Bulgar göçmeni Celal Bayar getirildi. Peki ama neden? Gazetelerde İnönü İstifası M.Kemal bu olayı, 20 Eylül günkü gazetelere verdigi bir özel demeçleâ Malatya mebusu İsmet İnönü´nünâ talep ve ricası üzerineâ kendisine bir buçuk ay izin verildigini, başvekalete geçici olarak İktisat Vekili Celal Bayar´ın tayın edildiginiâ¦â, kamuoyuna açıklamiştı. Dikkat edilirse burada âBaşvekil İnönüâ denilmiyor,âMalatya mebusuâ¦â deniyor. İnönü´nün kendi ricasıyla ve bir buçuk aylıgına görevden alındıgı bellirtiliyor. Oysa tam 5 gün sonra 25 Eylül de Celal Bayar´ın asaleten Başbakanlığa atandığı yine resmi gazetede yayınlanıyordu. İşte bu görev degişikliginin yapıldığı o gün, o gece Ankarada neler oluyordu? İnönü neden başbakanlıktan azledildi? Şeyh Sait İsyanını bastırmış, basını susturup tüm muhalifleri köşeye sıkıştırmış, Dersim Katliamının 1. Harakarını başarıyla başlatmış, Seyit Rıza ve arkadaşlarını yakalamış, Kürt İsmet İnönü neden alaşağı edildi? O sisli Çankaya gecesine tanık olanların hatıralarından, kitap sayfalarına yansıyan anıları-anlatımları bu yazımızda mercek altına alıp inceliyecegiz. Önce İsmet İnönü ve Şeyh Sait İsyanı başbakanlığına bir hatırlatma⦠Seyh Sait İsyanı Ve Başbakan İnönü Şeyh Sait Kürt İsyanının başlangıcında, gelişen olaylara karşı (Çankaya için) yeterince tedbir alamayan dönemin başbakanı Ali Fethi Okyar M.Kemal tarafından 2 Mart 1925 tarihinde başbakanlık görevinden alındı. Aynı gün Yerine İstanbul da olan Kürt İsmet İnönü Çankaya ya çagırılarak başbakanlığa getirildi.. İnönü 3 Mart ta ise ilk aldıgı kararla Tekriri Sükun Kanununu ve hemen akabinde Şark İstiklal Mahkemelerini kurdurdu. Böylece Şeyh Sait İsyanını kanlı bir şekilde bastıracaktı. Ele geçenlerden 49 kişi İstiklal Mahkemelerinde asılacaktı. İnönü Cumhuriyet adına iyi bir iş yapmış ve yıldızını parlatmıştı. Yolu açıktı artık⦠Dersim Ve İnönü Başbakan İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı M. Kemal´in istegi zerine 21 Agustos 1935 yılında Şarka Seyahat yapıp, Şark İslahat Raporunu hazırladı. Bu raporuyla İnönü; genelde Kürtlerin ve özelde Dersimin (25 Aralık 1935 Tunceli Kanunu) nasıl bir devlet politikasıyla zapt-u rapt altına alınabilirliginin politikalarının kodları sıralanmıştı. Hemen uygulanmaya konuldu geregi yapıldı. Ama son hamle ise ancak 1937- 38 yılında bir sonuç getirecekti. Tam bu sırada ise Devletin zirvesinde kılıçlar çekildi. Tabi söylentiler muhtelif! Biribiriyle çelişen tanıklık anlatımları ve bir tek gerçek var ki; O da Dersim´in vuruluşuydu. Önce, Falih Rıfkı Atay, Sözkonusu olay geçesini; âVekiller heyeti Atatürk´ün sofrasında toplanmıştır. Atatürk rahatsızlıgını ileri sürerek çay içmektedir. Çiftlikteki ağaçların bakımsızlığının sebebini tarım bakanına sorduğunda , İsmet Paşa atılarak â Sebebini adamlarınıza sorunuzâ şekilinde yaptıgı çıkışa Atatürk, Başvekilin işitmeyecegi bir sesle Kazım Özalp´e â Ne olmuş buna, içmişmi yoksa?â diyor. Başvekil ikinçi çıkışını yapıyor.â Ne oldu paşa size? Eskiden böyle degildiniz. Artık emirlerinizi hep sofradan mı alaçağız?â demesine karşılık Atatürk, soğukkanlılığını bozmadan â Efendiler anlaşılıyorki bugün fazla görüşemiyecegiz, siz rahatınıza bakın ben biraz dinlenecegim.â diyerek masadan ayrıldıgınıâ (1) anlatıyor. Görüldügü gibi burada sıradan içi boş bir tartışmaya tanık oluyoruz. Ki Başvekil İnönü´ün alkhol kullanmadığı da bilinmektedir. 1950 den sonra İnönü´yle yakın bir arkadaşlık kuran Gazeteci Haluk Besen olaya çok farklı yaklaşıyor şöyleki; â İsmet İnönü 20 Eylül 1937 de başbakanlıktan ayrıldı. Kendisinin muntazam bir aile hayatı vardı ve Atatürk´ün geceleri Çankaya´da yaptığı içkili toplantılara, pek mecbur kalmazsa katılmıyordu. Buna mukabil, Atatürk sık sık Pembe Köşke gidip İsmet paşa ile akşam yemeklerinde buluşuyordu. İşte Çankaya´nın bu yemek sofralarının, Atatürk ve İnönü arasında bir soğukluk yarattığı ve bununda İsmet Paşa nın başbakanlıgını istifa ile noktalamasına sebep olduğu bilinmektedir.â(2) derken, İnönü´nün istifanın, sadece M.Kemal´in içkili yemek sofralarına artık dayanamadıgını kanıt göstermektedir. Bu durum yukarıda aktardıgımız F.Rıfkı Atay´ın anlatımlarıyla çelişmektedir. M.Kemal´in sürekli yanında tuttuğu, birlikte gezdirdigi resmi tarih yazarları olarak yaşanan olaylara, konuşmalara bizzatihi tanık olup ve bunları yazmasını istedigi Salih Bozok ve Cemil S. Bozok, hatıralarında konuyla ilgili geniş açıklamalar var. Olay gecesi orada olmadığı anlaşılan Bozok; â Çiftlik müdürü ile Başkatip devlet işlerine müdahale ettiriliyor. Ve bu konuşulanlar karar halinde bize bildiriliyor.â dedikten sonra Bozok devamla,ââ¦Bu yemek davetlerinin, Atatürk devri içindeki önemini, Nutuk´ta: â Yemek sırasında yarın Cumhuriyeti ilan edecegiz.â diyen M. Kemal´in, önemli kararlarını yine yemek esnasında aldıgının altını çizer.â (3) Yani bu kavganın sıradan bir kavga olduğunu yansıtırken, M.Kemal´in en önemli kararlarını bile içkili yemek sofralarında aldıgını yada verdigini anlatır. M. Kemal bu durumu Nutuk ta bile anlatır. İşte o gecede yaşanılanlarında yine böyle bir içki masasında alınan kararlar oldugunu ima eder. Kılıç Ali´nin Anlatımları Resmi Tarih yazarı İsmet Bozdağ; kendisine konu ile ilgili açıklamalar yapan Kılıç Ali´nin anlatımlarına yer verir. Bilindigi gibi Kılıç Ali, Altemur Kılıç´ın babası olup, M.Kemal´in güvendigi en yakın arkadaşlarından ve İstiklal Mahkemelerinin yargıcıdır. İnönü´yü pek sevmez ve M.Kemal için herşey yapabilecegini de anılarında gizlemeyen Kılıç, 1. Meçliste Gaziantep Mebusluguna da atanmıştı. Kılıç Ali işte bu olay gecesinde, bir diger odada olduğu için ancak kulagını kapıya yanaştırıp, içeriden konuşulanları duyduğu kadarıyla İ.Bozdağ´a anlatmıştı. A.Kılıç´ın kapı dinleme maharetiyle anladıkları ve duydukları şunlardı; ââ¦Önce Atatürk´ün sesi duyuldu; â neydi o sofradaki afra tafralarınız Paşa Hazretleri?â¦Ne demek istediginizi açıkca söyleyin bakalım. İsmet Paşa çok yavaş sesle konuşuyordu. Dediklerini duyamıyordum. Kulağımı adeta kapıya yapıştırdığım halde, İsmet Paşanın söylediklerinden tek-tük kelimeler bana ulaşıyordu.âHükümet işleri, azarlamak,â gibi sözler çarpıyordu kulağıma. Atatürk´ün sesi tekrar yükseldi; Ne demek Hükümet azasıâ¦!Ya benim devlet Reisi olarak görevim nedir?..Ya demek öyle..? Siz bildiginiz gibi işleri yürüteceksiniz, ben de sizin işlerinizin mühürcübaşı olacağım öylemi? Sen böylemi anlıyorsun Başvekilligi?..Böylemi memleket idare edeceksin?..Siz yorulmuşsunuz , Paşaâ¦Sinirleriniz bozulmuşâ¦Yalnız sinirleriniz olsa yinede zarar vermez, ama düşünce sisiteminizide kaybetmişsiniz. Acele dinlenmeye ihtiyacınız var, size izin veriyorum.Yerinize kimin vekalet edecegini yarın ajansta ögernirsinizâ¦â (4) Kılıç Ali, görüldügü gibi Cankaya´da devletin zirvesinde bir diger adada içeride konuşulanları meraktan ötürü kulagını kapıya dayayıp ama yalnızca M. Kemal´in konuşmalarını dinleyip ve Başvekili İnönü´ yü nasıl azarladıgını anlatmaktadır.(!) Kılıç´ın bu anlatımlarında bir gerçek vardır ki, O da İnönü´nün görevden alınışı ve yerine Bayar´ın getirildigi, M. Kemal´in özel demeçleriyle basına yansımıştı. Dikkat edilirse dört ayrı anı kitabında ve hemen hemen bir birileriyle temelde çelişen ve özelliklede gizlenen bir gerçek vardır. Acaba o acı gerçek birazdan verecegimiz; Mustafa Zeki Saltuk´un anlatımlarında mı gizlidir? Çünkü bu anı´da bizim açımızda oldukca düşündürücüdür. M. Zeki Saltuk 1940-41 yıllarında Ankara´da görüştügü eski bir dostu olan sürgünler sürgünü Dersim-Erzincanlı Paşa Yıldız´a anlatmıştı. Paşa Yıldız ise Saltuk´tan dinlediklerini, yıllar sonra 1962 de köy ögretmenine anlatmıştı. Köy ögretmeinin ta o zamanlarda tuttuğu anı defterinde konuya ilişkin geniş detaylara rastlamak mümkün. Ama önce M.Zeki Saltuk´u bir tanıyalım. Kimdir Saltuk? Muatafa Zeki Bey (Saltuk) 1881 yılında Dersim´in Hozat ilçesinde doğdu. İstanbul´da Harbiye Mektebi Aşiret sınıfında okuyup, Suvari Teğmen oldu. Osmanlı Ordusunda yüzbaşılığa kadar yükseldi. 1. Dünya savaşında Kafkas cephesinde Ruslara karşı savaştı. Anadili Kürtçe, Rusca, Türkçe, Arapça, Farsça bilen Mustafa Bey, Osmanlının son mebusanı meclisindeyken 1920 de Ankara´ya gelerek, 1. Meclisin açılişında yer aldı. 1. Meçliste oldukca aktif olan Mustafa Zeki Bey, M. Kemal´e karşı muhalif olarak 2. grupta yer aldı. Daha sonraları ise M. Kemal tarafından tasfiye edildi. 2 Çocuk babası M. Zeki Saltuk, 7 Mart 1969 da hakka yürüdü. Şimdi M. Zeki Saltuk´un birinci ağızdan dinleyip ve anlattığı dostu Paşa Yıldız´ın hakkında kısa bir bilgi verelim. Dersim Sürgünler Sürgünü Paşa Yıldız Paşa Yıldız, 1870 lerde doğmuştu. Osmanlının Dersim´e düzenledigi âSel Seferlerindeâ (1894-96) Ailesiyle birlikte Pülümür´den, Erzincan´ın Tercan ilçesinin Pelegöz (Güzbulak) köyüne zorla sürgün edildi. 1937 nin sonlarında ise Erzincan´dan Balıkesir Manyas´a sürgüne yollandı.Dresim´den sürülürken babası suçluydu.Özellikle Ermeni´lere yardım etmiş ve Osmanlıya başkaldırmıştı. Erzincan´da ise oğul Paşa Yıldız sürülmüştü ve tek suçu; Dersim´in 1. Vuruluşu olan (1937 nin ilk ayları), Dersim´den gelen akrabalarına ve Dersimli dostlarına yardımcı olduğu, iş ve barınak sağladıgı için bu defa da 2. bir sürgüne tabi tutuldu. Bu yüzden Paşa Yıldız kendisini âSürgünler Sürgünüâ diye tanımlardı . 1939-40 yıllarında Paşa Yıldız Manyas´tan kalkıp Ankara´ya gelmiş ve eski dostu olan 1. Meçliste görev yapan Mustafa Zeki Saltuk beyle görüşmüştü. Mustafa Beye; âDersim´in neden böyle kanlı bir şekilde vurulduğunu, açımasızca bombalanıp insanların sürgün edildigini ve bunun suçlusunun kim oldugunu?â sordu. Mustafa Bey ise dolan gözleriyle özellikle o geceye tanık olup, dinledigi bir yakın arkadaşının ağzından anlatıyordu. Mustafa Zeki Saltuk´un Anlatımı (Ağzından) ââ¦o gece, (yani üzerinde kitaplar yazılan ve anı sayfalarına giren âİnönü ve M. Kemal Kavgasıâ nın olduğu 19 Eylül 1937 gecesi ) Ankara Palas Otel de bir balo düzenlenmişti. Bu baloda tüm devlet ricali oradaydı. Yani Cumhurbaşkanı M. Kemal, başbakan İnönü, genelkurmaybaşkanı Fevzi Çakmak, içişleri bakanı Şükrü Kaya başta olmak üzere tüm bakan ve mebuslar toplu haldeyken, gelen bir telgrafla sarsıldilar. Çünkü gelen bu telgrafta ise â Dersim halkı isyan etti. Tuluk karakolu basıldı. Tüm askerler öldürüldü. Acele yardımâ¦!â çagırısı vardı. M.Kemal bunu okur ve başbakan İnönü´nün burnunun uçuna dikilir. Alkolünde etkisiyla başlar kızmaya, bagırıp çağırmayaâ¦Etraftakiler yatıştırır ve sakinleştirirler. Ama salondaki herkes tedirgin ve diken üstündedir. Derken az sonra bir telgraf daha gelir ve â Dersimlilerin yol boyu tüm karakolları yakıp-yıktıklarını ve Elazığ´a doğru haraket ettikleriniâ¦Acele yardımâ¦!â bunun üzerine M. Kemal iyice kızar ve elindeki dipçigiyle çizmelerine vurarak, İnönü´nün yanına gelir ve bagırarak ââ¦Çabuk meçlisi topla ve Dersim vurulacak, anlıyormusun İsmet!â der. Yine yanındakiler sakinleştirmeye çalışırken İnönü de,bir kez daha okur telgrafı ve M. Kemal´e â..Siz hiç merak buyurmayınız, hemen araştıracağım ve kim suçluysa onun yakasına yapışaçağım. Zaten elebaşlarını yakaladık şu an elimizdeler. Hem Dersim halkı geçmişte Şeyh Sait isyanına katılmamış ve Ruslarla savaşmış fakir bir zümredir. Bundan sonrada zaten gerekli önlemler alınmış ve Dersim zaten Cumhuriyete kazandırılmıştır. Siz sakin olun lütfenâ¦â der, demesine de, zaman fazla geçmez ve bir 3. telgraf daha gelir, â İsyancılar Dersimi düşürdü. Elazığ´a girmek üzereler..Acele yardım!â (Hatırlanacağı gibi; Elazığ da o tarihte Seyit Rıza ve arkadaşları yargılanmak üzere tutulmaktadırlar. Buradaki Elazığ vurgusu, güya Dersimlilerin Seyit Rıza ve arkadaşlarını kurtarmalarıana vurgu yapılmaktadır.) M. Kemal İnönü´nün karşısına geçer ve bu defa silahını çeker şakağına dayar. â..Yeter artık İsmet! Başvekil sensin, topla hemen meçlisi ve karar al Dersim Vurulacak! Bu sana son ikazımdır!â¦â bunun üzerine büyük bir kargaşa olur ve İsmet İnönü Balo salununu terkedip oradan uzaklaşır. Fevzi Çakmak, Celal Bayar, Şükrü Kaya başta olmak üzere M. Kemal´i yatıştırırlar. İnönü ise hemen eşini de alıp, başvekilligini Ankara´da bırakıp, ilk trenle o gece İstanbul´a döner(â¦.)â Mustafa Zeki Saltuk´un bu anlattıklarını o gece, baloda bulunan çok yakın bir arkadaşı, Mustafa Zeki Beye anlatır. M. Zeki Bey de ilk dafa bunları eski dostu olan, güvendigi Paşa Yıldız´a aktarır. Yine son bir yorum olarak, Mustafa Zeki Bey; â İnönü´nün Seyit Rıza ve arkadaşlarının yakalanmasından sonra Dersim´de bu denli orantısız bir savaşa girişmek istemedigini ve hatta Seyit Rıza ve arkadaşlarının idamını da istemedigini, M. Kemal´in bütün bunları bilip-sezdigi için, düzmece telgraflar yollattıgını ve dolayısıyla İnönü´yü başbakanlıktan almasına bir gerekçe buldugunuda (â¦)â anlatır. (6)
Küçük bir hatırlatma; Bilindigi gibi Seyit Rıza´nın Gazetelerde çıkan haberlere göre 13 Eylül 1937 yakalandığı yazılır. Yerel kaynaklara göre ise 5-10 Eylül günlerinde yakalandıgı bilinir. İnönü ise 19 Eylül gecesi başbakanlıktan alınır. İnönü´nün Seyit Rızaların yakalandıktan sonra, Dersimle ilgili son açıklamasını âDersim meselesini ortadan kaldırdık, son verdik; Dersim sorunundan kurtulduk, Dersim´i her türlü askeri hareketlerle temizledikâ yapmıştı. Ama bu yetmemişti. Görülen o ki; Ankara´da Seyit Rıza´nın kellesi ve Dersim´in vurulması için kıyasıya âOsmanlı oyunlarıâ sergileniyordu. Bu işi en iyi yapacak olan, bu defa İnönü degil Bayar´dı. Bayar, M.Kemal´in yeni ve rakipsiz gözdesiydi. M. Kemal Ve Bayar Türk tarihçisi Kürt Camal Kutay bu ilişkiyi şöyle dile getiriyordu. â Mustafa Kemal Bayar´ı çok severdi. 1) İzmir Suikastinden dolayı (!). 2) Milli Komitacıydı. 3) İş Bankasından dolayı severdi. İnönü´den çok severdi. Halefi oydu.(â¦) Celal Bayar 4 Aralık 1936 yılında M. Kemal´e sunduğu âŞark Raporundaâ Bugün dahi doğuya tamamen yerleştigimiz söylenemezâ¦âdiyor.(â¦) M.Kemal hiç bir arkadaşı için Nutuklarında yer vermemiş, Bayar için övgüyle söz etmiştir. Bayar, Mustafa kemal´in her dedigini tatbik ediyordu..â (5)diyor, Cemal Kutay. Zaten Bayar; yıllar sonra anılarında,â Atatürk, sorumluluğu üzerime alıyorum. Dersim vurulacak!â dedi ve Dersimi vurduk(â¦) Taş üstünde taş bırakmadıkâ¦â itirafını degişik zamanlarda dile getiriyordu. Bu durum, Cemal Kutay´ı doğruluyor nitelikteydi. Çünkü 20 Eylül günü ise gazetelerde İnönü´nün rahatsızlığından dolayı istifa ettigi ve yerine Bayar´ın getirildigi yazılır. Sonra Başbakan Bayar, Cumhurbaşkanı M. Kemal´in emir ve direktifleriyle, Dersimde büyük bir temizlik faaliyetine giderâ¦İşte Dersim´in vurulması, Seyit Rıza ve arkadaşlarının asılması, Dersimlilerin sürgün edilmesi vs. Böylece başlamış olur⦠Düşürülen Başbakanlar Çok ilginçtir; Şeyh Sait Ayaklanmasını bastırması için M. Kemal, yetersiz kaldığı için başbakan Ali Fethi Okyar´ı istifa ettirmişti. 2 Mart 1925 tarhinde, İstanbu´dan çağırtıp, tren istasyonunda bizzat karşıladığı İnönü´yü başbakanlık koltuguna oturtmuştu. O zamandan bu güne, Eylül 1937 ye kadar İnönü tam 12 yılda çok işler başarmıştı. Şimdi ise artık İnönü olaylar karşısında yetersiz kalıyor ve gitmesi gerekiyordu. Çünkü yerine Celal Bayar hazırdı ve bekliyordu. Aslında bu ironi-paradoks bu günlerde, Baykal ve Kılıçdaroğlu profiline oldukça denk geldigi de hatırlatılmalıdır. Aynı zamanda bunun; âAnkaranın taşına bak, Gözlerimin yaşına bakâ marşındaki dizelerle bir ilintisi muhtemeldir. Hep beraber bekleyip, görecegiz! M. Kemal, İnönü´ye dargın Ölmüştü Zaten daha sonraları ise gelen bu telgırafların hiç birisinin de dogruyu-gerçegi yansıtmadıgı anlaşılır. Bütün bunların sadece bir oyundan ibaret olduğu, asıl amacın Dersim´i tümden vurup temizlik yapmaya bir kılıf olduğu bilinecekti. Belkide İnönü bu planı uygulamada biraz esnek davranmıştı ve M.Kemal de bunu sezdigi için, İnönü´yü istifaya zorlayıp yerine Bayar´ı getirip ve onunla bu yarım kalan işi bitirmek istemiş olacak ki; Bunun üzerine de İnönü hemen Ankara´nın bu puslu havasından bir an önce kurtulup, kendisini İstanbul´a atmıştı. İnönü bu olaydan sonra Ankara´ya bir daha da gelmedi. M. Kemal, İnönü´ye dargın ölmüştü. M. Kemal´in ölümünden bir kaç gün sonra cenazeye katılmış ve yerine Çankaya´ya çıkmıştı. Böylece Cumhuriyet âTek Adamâ dan âMilli Şefâe geçiş yapmıştı. Kaynak F. Rıfkı Atay, Çankaya, s. 496-497 Haluk Besen, İ.Paşa Ve Devlet, s. 19-20 S. Bozok- C. S. Bozok, Hep Atatürk´ün Yanında, s. 242-243 İ. Bozdağ, Bir Çağın Perde Arkası, s. 72-73 Cemal Kutay, ATV- Siyaset meydanı,29.12.1999 M. Zeki Saltuk- Paşa Yıldız, Bir Ögretmenin Not Defteri 1961-62 (yayınlanmamaış) Dersim Üçgeni-Erdoğan Yalgın
Dersim Olayları Alevileri manupule etmek, ayrılıkçı Kürtlerin, malüm terör örgütlerinin, Alevileri kendi yanlarına çekmek için kullandıkları argümanlardan biridir.. malüm Terör örgütü ve yandaşları Alevileri kandırmak için genellikle dersim olayları konusunda söyle propaganda yapar.. 1- Seyid Rıza dersim'in tek hakimi ve lideridir.. 2- Dersimliler sırf Alevi oldukları için katledildiler. Atatürk Alevi düşmanıdır... ve Alevileri katleden biridir. Fakat gerçekler bambaşkadır... Esasında Dersim olaylarının 1850'li yıllara kadar uzanan bir geçmişi vardır.. 3- Seyid Rıza'nın başını çektiği isyan hareketi, Alevilikle alakalı olmayıp, tamamen bağımsız ingiliz mandasında bir devlet kurmayı amaçlayan bir isyan hareketidir.. Sanırım Seyid Rıza'nın Kurtuluş savasındaki, politik duruşu ve Cumhuriyet dönemindeki başta koçgiri, seyh sait, çapanoğlu isyanlarındaki tavrı ve kimin yanında yer aldığı araştırıldığında dersim olaylarının iç yüzü anlaşılacaktır... *** Seyid Rıza koçgiri , seyh sait ve çapanoğlu isyanlarında, isyancıları korumuş kendilerine sığınanaları Türkiye Cumhuriyeti askerlerine teslim etmemiştir... *** İngiliz devletiyle gizli yazışmalar içerisinde olmuş, Ayayklanma için silah ve para desteği istemiştir. *** devlet otoritesini asla tanımamış, vergi vermemiş, askerlik çağına gelen gençleri askere göndermemiştir. *** isyanın bastırılmasına neden olan son olayda ise, 9 Türk askerinin boğazlarının kesilerek şehit edilmesi olayı vardır ki, bu seyid Rıza ve isyanın doruk noktası olmuştur. *** Atatürk Cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren mecliste isyanın silahla bastırılması yönündeki talepleri geri çeviren dersim ve dersimliyi öven konuşmalarıyla bilinir... denebilir ki Atatürk olmasaydı dersim olayları belkide, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde daha vahşice bastırılacaktı.. Sonuç Olarak seyid Rıza ve dersim olayları konusunda su sonuca varabiliriz dersim isyanı, bağımsız bir devlet kurma amacı güden bir ayrılıkçı isyan hareketidir. dersim isyanı Alevilikle yada Alevilere karşı yapılmamıştır.. yada bu bölgedeki insanlarımız Alevi diye müdahale edilmemiştir. ** Dersim olaylarında dersimin 60 a aşkın aşiretinden sadece 3-4 tanesi iştirak etmiştir... isyan Tüm dersime ve dersimlilere mal edilemez.. ***Bu acı ve vahim hadisede hayatını kaybeden tüm masum insanların aziz hatıraları önünde saygıyla eğilirken,, bu olaylara sebebiyet veren, nedenleri de düşünmek gerekir diyorum... Bu isyanın başlamasındaki nedenleri sorgulamadan, sadece sonuçlarına bakarsak hata yaparız ve Alevileri bölücü kürt milliyetçilerinin bilinçli propagandalarının kucağına itmiş oluruz.. özellikle dersim isyanın Alevilikle yakından uzaktanm bir ilgisi olmadığını tamamen ingilizlerle bağlantılı bir bağımsız devlet kurma girişimine dayalı, bir isyan hareti olduğu vurgulanmaldır.. Dersim İsyanının Anlatılmayanları.. Duygusal olarak olayları degerlendirmek, Olayların başlangıç nedenleri üzerine yoğunlaşacağınıza sonuçlarına takılmak.. Dersim olaylarını objektif ele alırsak: İnsan öldürmenin neresi savunulur ki* hele Bir Alevi iseniz İnsan öldürmeyi nasıl haklı görebilirsiniz* heleki çocukları masum kadınları... İsyanın Bastırılış şekli yada usulü tartışılır.. fakat dersim isyanını haklı görmek, ve isyanı bastırdığı için devleti suçlamak.. bu çok yanlıştır... Dersim isyanında hatalar ve yanlışlar objektif olarak ortaya konmalı Türkiye Cumhuriyeti devletinin isyanı bastırmaktan başka yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı.. sizde bunu görmek igörmek gerekir* Seyid Rıza yanına topladığı 6000 kişi ile isyan hareketi başlatımış en son olarak 9 Türk askerinin boğazlarını keserek meydan okumuştu... Otorite tanımayan vergi vermeyen , devlet yöneticilerini ve idarelerini red eden, bağımsızlık peşinde bir isyan hareketi var karşısınızda Siz devlet olsaydınız ne yapardınız.. 4 tarafı Türk Toprağı olan, sadece Bir kaç aşiretten ibaret bir bağımsız devlet kurma girişimine karşı nasıl hareket ederdiniz? buyrun kurun devletinizi ilk tanıyanda biz mi olacağız diyecektiniz? üstelik bu devlet ingiliz mandasında kuruluyor? silah ve parada ingilizlerden geliyor? En tesadüf verici olayda, bu dönemde hatay olayları,, İngilizler kerkük ve musulu'n Türklerin eline geçmesini engellemek için Seyh saidi kullandı, ve musul ile kerkük bu dönemde İngilizlerin denetiminde kaldı.. Hatay Türk topraklarına katılması kesinleşeceği dönemde ise, dersim olayları bir anda çıkarılmaya başlandı... biraz geniş açıdan bakarsanız herşey gayet net ve basit... kadınların ve bebeklerin öldürülmesi çok kötü, Hiç kimse bunların yapılmasını tasvip ermez.. peki o bebek ve kadınların öldürülmesibe sebeb olan kimseler, sizce onların hiç suçu yok mu? Dersim isyanı 1- bağımsız bir kürt devlet. kurmak için yapılan bir isyandır.. Dersim isyanıyla Alevilik arasında hiçbir bağıntı yoktur. seyid Rıza Alevistan kurmak için ayaklanmadı.. artık bu gerçekleri görelim.. 2- dersim isyanı 1850'li yıllara kadar uzanan bir geçmişe ve arka plana sahiptir. 3- seyid Rıza Cumhuriyet kurulduğundan beri karşı olmuş.. devlete karşı yapaılan bütün isyanlarda ( koçgiri-çapanoğlu- seyh sait vs9 rol almış ve desteklemiştir. 4- Yukardaki isyanlarda kaçanlara kucak açmış teslim etmemiştir.. 5- Hiçbir şekilde devlet otoritesini kabul etmemiş, ve4gi memurlarını cezalandırmöış.. askerlik çağına gelen hiçbir genci göndermemiştir... 6- hatta topraklarından geçen askerleri öldürmüştür.. zaten son eylemi 9 Türk askerinin boğazlarından kesilerek yol kenarına okumak şeklinde bir meydan okumadır.. 7-1920'lerden itibaren ingilizlerle gizli yazışmalar para ve silah yardımı talebinde bulunmuştur. İngiliz mandasını ve himayesini kabullenmiştir.. Şimdi El insaf.. siz devlet başkanı olsaydınız ne yapardınız? ben dersimde ölen masum insanların önünde saygı ile eğiliyorum zaten mağdurlardan biride benim atalarım.. fakat mantığı bir kenara mı atalım.. seyid Rıza'nın hiç suçu yok, bütün bunlar birden bire sebeb yokken sırf Alevi oldukları için oldu Mu* diyelim.. Ancak kendini kandırısın.. ey can... Sen görmek istediğin gibi görmek istiyorsun.. oysa ben her zaman mantık ve akıldan yanayım.. objektif olmak.. bizleri gerçeğe götürecektir. Savaş ve kan, ve savaşa övgü bizim işimiz değildir elbet, dünyanın neresinde olursa olsun, kimsenin ölmesini öldürülmesini elbette istemeyiz razı olmayız... geçmiş mesajlarımda dersim olayının evvelini ve nasıl bu noktaya gelindiğini Ata'nın bizzat bu isyanın Sulh yolu hal olması için çabalarını, dersim ve dersimliyi öven sözlerini yazdım.. Dahası seyid Rıza'nın 1938 öncesi, Türkiye Cumhuriyetine karşı tutumunu, diğer isyanlardaki tavrını yansıttım, Seyid Rıza , ingilizlerin desteğinde bağımsız bir devlet kurmak istiyordu... Fakat sonuç binlerce masumun ölümüyle sonuçlandı... Bizler mazlumların garibanların yetimlerin, ezilenlerin yanındayız... savaşta ölenblerin aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz Ama malesef Savaşın silahın olduğu her yerde acı, ıstırap, gözyaşı ve keder vardır.. Dersim olaylarında Ata'nın bir suçunun asla olmadığını düşünmekle birlikte, Seyid Rıza'nın Bölge valisi ve yönetilerince kandırıldığı ve belki de oyuna getirildiği kuşkuları da vardır... Belki de seyid Rıza yaptıklarına Pişman olmuş Problemin sulh (barış) yolu ile çözümlenmesini isteyecekti.. belki de Seyid Rıza, Ata ile anlaşacaktı, Böylece kan dökülmeyecek masum olan kadın, çoluk çocuk kimse ölmeyecekti, Dersim yöresinde Bu üzücü olaylara tanıklık edenlerden söyle duymuştum... Seyid Rıza Türkiye Cumhuriyeti ordusunun dersim Diyarına gireceğini öğrendiğinde, Ata'ya ulaştırılması için söyle bir yazı gönderir... "..."Şayet hükümet, hizmet ve sadakatimizden şüphe ederse âbâ vü ecdâdımızın (atalarımızın) eskiden gelmiş olduğu Yukarı Türkistan (Horasan) vilayetine bütün mensubi aşiretimizle birlikte hicret etmeğe (geri dönmemize, göçmemize) himmet buyursun...â kaynak. Seyit RIZA (1938 Dersim Olayı Öncesi,Askeri Tarih Str. Etüd Başk. Arşivi. Doç. Dr. Yaşar Kalafat Şark Meselesi ve Şeyh Sait Olayı s. 24-25. Doç. Dr. İbrahim Yılmazçelik, Dersim Sancağı s. 19) "... seni Ata ile görüştüreceğiz diye haber saldılar, seyid Rıza anlaşmak için Atına bindi, şehir merkesine geldi... Aniden etrafı sarıldı.. yanındaikeri de tutukladılar... Seyid Rıza oyuna gelmişti, kandırılmıştı... Oyuna geldiğini anlayan seyid Rıza kendisini kandıran Elçiye döndü şöyle söyledi "...âsenin yalanların, hilelerinle baş edemedim bu bana dert oldu... bende, senin önünde diz çökmeyeceğim bu da sana dert olsunâ Seyid Rıza'nın asılma anını ve son sözlerini ise, olayın tanığı, İhsan Sabri Çağlayangil´in anılarından dinliyelim... ".... Biz Seyyid Rıza'yı aldık. Otomobilde benimle polis müdürü İbrahim'in arasına oturdu. Jeep Jandarma Karakolunun yanında ki meydanda durdu. Seyyid Rıza sehpaları görünce durumu anladı . - Asacaksınız, dedi ve bana döndü. - Sen, Ankara'dan beni asmak için mi geldin ? Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyordum. Bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi. Son sözünü sorduk. - Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz. Dedi. Bu sırada Fındık Hafiz asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Ben, Fındık Hafız asılırken görmesin diye pencerenin önünde durdum. Fındık Hafız'ın idamı bitti... Seyyid Rıza'yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Seyyid Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti: âEvladı Kerbelayık! Bîhatayık! Ayıptır,zulümdür, cinayettir!" dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap-rap yürüdü. Çingene'yi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayaği ile bir tekme vurdu. İnfazını gerçekleştirdi ..." İhsan Sabri Çağlayangil´in anıları, Güneş gazetesi, 19.8.1989 Dersim isyanı sonunda inönü Hükümeti'nin almış olduğu kararla bir çok Alevi sürgün edildi.. evlerini arazilarini bırakarak bir bilinmeze yol yol aldılar.. Şimdi bu Sürgün süreci ile ilgili bilgiler sunalım.. [FONT="]Dersim İsyanı'yla ilgili tarihi belgeler Tarihe ´1938 Dersim İsyanı´ olarak geçen olayların ardından İsmet İnönü Hükümeti´nce başlatılan ´zorunlu iskán´ uygulamasının tarihi belgeleri ilk kez yayımlandı. Yazar Hüseyin Aygün´ün kaleme aldığı "Dersim 1938 ve Zorunlu İskán" adlı kitapta yayımlanan ve dönemin İskan Müdürü Dr. Reşat Tanyeri´nin kişisel arşivinden alınan belgelere göre Batı´ya yaklaşık 12 bin kişinin göç ettirildiği görülüyor. BUGÜNE kadar tarihi belgeleri bulunamayan ´1938 Dersim İsyanı´ ile ilgili bir kitap, dönemin İsmet İnönü Hükümeti´nin aldığı ´zorunlu iskán´ uygulamasıyla ilgili bilgileri günışığına çıkardı. Kitap, İsmet İnönü, Celal Bayar, 1938 Dersim Askeri Harekátı´nın Komutanı General Abdullah Alpdoğan´ın yanı sıra, diğer tüm Dersim raporlarına da yer veriyor. Kitapta yer verilen, dönemin İskan Müdürü Dr. Reşat Tanyeri´nin kişisel arşivinden çıkan 80 ayrı belge, ´zorunlu iskán´ uygulamasının nasıl yaşama geçirildiğini gözler önüne seriyor. Sürgünden sayılar Belgelere göre, 1935 yılında adı Tunceli olarak değiştirilen Dersim´den ilk etapta 5 bin kişi, Denizli, Aydın, Bilecik, Bursa, Balıkesir, Isparta, Zonguldak, Kütahya, Burdur, Muğla, Eskişehir, Çanakkale, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ illerine gönderilerek iskánları sağlandı. Sürgün cetveline göre, Elazığ Tren İstasyonu´nda Dersimli bin 246 evden, adı geçen illerin 50 kazasına bağlı 922 köye yerleştirme yapıldı. Seydo kurtuldu mu Belgeler arasında yer alan ve Tanyeri imzasıyla Şişli Çocuk Hastanesi Başhekimliği´ne yollanan bir yazı ise, yürek burkan bir akıbeti gözler önüne seriyor. Tanyeri´nin, 3 yaşındaki Mehmet oğlu Seydo, 8 yaşındaki Ali oğlu Veli ve 5 yaşındaki İsmail oğlu Kamerin´in hastanede tedavisini talep eden yazısına, bir gün sonra, "Veli ve Kamerin vefat etmiş Mehmet oğlu Seydo hastaneye yatırılmıştır" yanıtı geliyor. Şükrü´nün yalvarışı Yine kitapta, ´İsmail oğlu Şükrü´nün İstanbul Valiliği´ne yazdığı bir arzu hale de yer veriliyor. Şükrü, bu dilekçesinde, ´terhisinin ardından yol inşaatlarında çalışa çalışa Pülümür´e geldiğini, ancak ailesinin sürgün edildiğini, kendisinin de Tekirdağ´a sürgün kararının çıkarıldığını´ vurguluyor. Dilekçe, "Ailem Araca´da. Bu fakir halimle aile yuvama hasret kalarak mahvolacağımdan, kardeşimin bulunduğu Araca´ya benim de gönderilmekliğim hususuna yüksek müsaade ve delaletinizi derin saygı ile yalvararak dilerim. 4/10/938. Sirkeci´de iskán misafirhanesinde. İsmail oğlu Şükrü" cümleleriyle son buluyor. Cemal Süreya ve sürgün YAZAR Hüseyin Aygün´ün kaleme aldığı "Dersim 1938 ve Zorunlu İskán" adlı kitapta, 1931 Tunceli- Pülümür doğumlu ünlü şair Cemal Süreya´nın ailesinin sürgününü anlattığı, "Bizi kamyona doldurdular/Tüfekli iki erin nezaretinde/Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular/Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar/Tarih öncesi köpekler havlıyordu..." dizeleri de epigraf olarak yer alıyor. Alıntıdır. Şimdi birde bu haberi ile kılavuz kabul ettiğiniz şu gazetecişe bir bakın lütfen. Adını bile anmaktan imtina ettiğim iktidar yalakası ve kalemşörü. Hayrını görün TIKLAYIN [FONT="]
resmi kayıtlarda 30,000 gayri-resmi kayıtlarda ise 90,000 civarında ölümlü vakanın varlığından söz edilirken, bir devlet başkanının olayın dışında tutulması kime mantıklı geliyorsa, LÜTFEN MANTIK NE DEMEKTİR diye bir araştırsın.. teşekkürler