NE EKERSEN ONU BİÇERSİN Yaşamda yaptığımız işlerin karşılığını er geç buluruz. İyilik yapan iyilik, kötülük yapan ise kötülük bulur. İnsan, toplumsal bir varlıktır. Diğer insanlarla iletişim içinde yaşar. Toplumda, insan ilişkileri çok önemlidir. Karşısındaki kişilerle iyi ilişkiler kuranlar, davranışlarının karşılığını alırlar. Kırıcı, olumsuz davranışlarda bulunanlar ise toplum dışına itilirler. Bu, doğal toplumsal düzenin bir gereğidir. Yanlızca kendi çıkarını düşünen, herkesin kendisine yardıcı olmasını bekleyen kişi, kısa zamanda aldandığını görecektir. İnsanların bize yardım etmesini bekliyorsak, kendimiz de başkalarının yardımına koşmalıyız. Yersiz davranışlarla karşımızdakileri üzmemeliyiz. hepimizin, belli bir toplumun bireyi olduğunu unutmamalıyız. Dünyayı güzelleştirmek için yardımsever olmalıyız. Olumsuz bir durumla karşılaştığımızda, umutsuzluğa kapılmadan dostlarımızla iş birliği içinde sorunların üstesinden gelmeye çalışmalıyız. Mutlu bir yaşam sürmek, iyiliklerle karşılaşmak istiyorsak, kötülüklerden uzak durup iyilik yapmalıyız.
eyvallah Yilmaz baba, domates ekip hiyar bicen olmusmudur acep guzel seyler ekmek icinde guzel dusunmek gerek. selam sevgi saygi hurmetler..
E=mc2 dost can, Güzel yorumunuza aynen katılıyorum. Şu ekonomik sıkıntılar içinde herkesin birbirinin gözünü oymaya çalıştığı dünyamızda, ne insanlık kaldı ne dostluk kaldı. İnsanlık gittikçe yozlaşmaya başladı. Tüm bunlara rağmen ne kaldıysa yine alevi toplumlarında kaldı. Çünkü inancımız bunu gerektiriyor.
evet değerli canlar kesinlikle haklısınız yorum ve paylaşım için teşekkür ederim anneye babaya insanlara nasıl davranırsanız ileride de onlar size öyle davrannacaklar hani hatırlarsınız tahta çanak hikayesini ""Evde yaşayan yaşlı dedenin elleri o kadar titriyordu ki yemek yerken sürekli üstüne başına döküyor, sofra örtüsünü kirletiyor, tabak çanak kırıyordu. Son zamanlarda sofrada bu tür kazalar artınca bundan rahatsız olan anne ve baba bir çözüm düşündüler; Dedeye tahta çanak, kaşık-çatal alındı. Artık dede yer sofrasında ayrı yiyor, hiç bir şey kırmıyor dökmüyordu. Böylece anne de daha az çamaşır yıkıyor, değerli tabaklar da kırılmamış oluyordu. Yaşlı dede tahta çanakla çorbasını içerken son derece mahcup bir şekilde etrafına bakıyordu. Evin küçük torunu dedesinin bu durumunu tam anlamamış da olsa uzaktan izliyordu. Bir gün anne ve babası dışarıdayken Hasan eline geçirdiği bir tahta parçasını oymaya başladı. Anne ve babası eve gelince ne yaptığını sorduklarında 'tahta çanak yapıyorum; siz yaşlanınca ben de size vereceğim' dedi. Anne ve baba bir süre sessizce birbirlerine baktı ve yaptıklarından utandılar, Babalarına kendi rahatları uğruna ne büyük bir utanç verdiklerini anladılar. Hikâyenin sonu mu? Bir daha o evde ne ayrı sofra kuruldu ne de tahta çanak kullanıldı. Kalan ömürlerini birlik ve mutluluk içinde yaşadılar""