Hz. Muhammed ile ilgili soru. (Soru-Cevap)

Konu, 'Ziyaretçiler ( Soru - Cevap )' kısmında Alevi_Kaptan tarafından paylaşıldı.

  1. Alevi_Kaptan

    Alevi_Kaptan Admin Yetkili Kişi

    Sorun cevaplayalım bölümüne gelmiş bir soru.
    ----------------------------------------------------
    fursuya adlı kullanıcıdan gelmiş.




    kuranın tefsirine niçin ihtiyaç duyulmuştur hz.muhammed islamiyeti yayarken ne gibi sıkıntılarla karşılaşmış bu sıkıntılara karşı nasıl davranmıştır

     
  2. oktay

    oktay Daimi Üye

    Kitabın Yazılması Yahut Kur'an'ın Bir Araya Toplanması

    Şüphesiz, Peygamber (s.a.a)'in yanında parçalar ve cüzler hâlinde (perakende ve dağınık bir durumda) bulunan Kur'an ilk olarak Hz. Ali tarafından bir araya toplanılmıştır. Yalnız bu kitabın her ayetin tefsir ve tevilini de içermesi, (bu tefsirlerin çoğu Allah tarafından nazil olmuş olsa bile) içerdiği şeylerin çoğunun Kur'an'dan olmadığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu kitap, Hz. Ali (a.s) tarafından kaleme alınmış başlı başına bir kitaptır; yalnızca Kur'an ayetlerinin toplanılması olayı değildir.
    Seyyid Şerefuddin Amulî şöyle yazıyor: "Ali (a.s) Kur'an'ı nüzul sırasına göre toplamış ve ondaki nasih ve mensuhu, umum ve hususu, mutlak ve mukayyedi, muhkem ve müteşabihi, azimet ve ruhsatı, sünnet ve adabı belirlemiş, nüzul sebeplerine işaret etmiş ve anlaşılması zor olan yerlere açıklamalar getirmişti... Anlaşılacağı üzere, Hz. Ali (a.s) tarafından toplanmış Kur'an daha çok bir tefsir niteliği taşımaktadır."[23]
    Önceki rivayetlerden de iyice anlaşıldığı üzere, bu Kur'an içerik ve tertip açısından halifeler döneminde yazılan Kur'an ile farklı özelliklere sahiptir. Çünkü onun çoğunu tefsir ve teviller oluşturmaktadır. Ehil-i Beyt İmamlarından gelen rivayetlerde de bu noktaya işaret edilmiştir. İmam Bâkır (a.s), "Ali (a.s) dışında hiç kimse Kur'an'ı nazil olduğu şekliyle toplamadı." buyurmuştur.
    İmam Sadık (a.s) da şöyle buyurmuştur: "Eğer halk Kur'an'ı nazil olduğu üzere okusaydı, kesinlikle iki kişi arasında ihtilâf söz konusu olmayacaktı."[24] Yine şöyle buyurmuştur: "Eğer Kur'an nazil olduğu gibi (Hz. Ali'nin tefsir ve tertibi ile) okunsaydı, bizim adımızı Kur'an'da bulacaktınız."[25] Yine buyurmuştur ki: "Bizim Kaim'imiz –Hz. Mehdi- kıyam ettiğinde Kur'an'ın nazil olduğu gibi okutulması için çadırlar kurduracak. O gün, en zor gündür. Zira Kur'an, bugünkü tertip ve düzenin dışında, bambaşka bir hâlde olacaktır.” [26]
    Şüphesiz, nazil olduğu şekilde denilmesinden maksat, onun özel tertip, tefsir ve teviliyle okunmasıdır. (Hz. Ali (a.s)'ın tertip ve tefsir ettiği şekliyle.)
    Bu rivayetlerin çoğu -gerçi sağduyu sahibi olmayanların Kur'an'ın tahrif olduğu görüşünü ileri sürmelerine neden olmuşsa da- gerçekte Hz. Ali (a.s)'ın mushafında yazılmış olan tefsir ve yorumlara işaret etmektedir.
    Buna göre, bu rivayetleri reddetmek, senetlerini zayıf saymak, yahut onları Kur'an'ın hıfzı veya anlaşılmasına ilişkin kabul etmek doğru değildir. Zira bütün bunların anlamı çok açıktır. Gerçi bu konuyla ilgili birçok asılsız hadis de mevcuttur ki, yeri geldiğinde onlara da işaret edeceğiz.

    Hz. Ali (A.S)'ın Mushafının Özellikleri

    Hz. Ali (a.s)'ın mushafı hakkında söylenenlerden edinilen birkaç özelliği şöyle sıralayabiliriz:
    a) Sureler nüzul sırasına göre tertiplenmiştir.
    b) Mensuh ayetler (hükmü kaldırılmış) nasih ayetlerden (hükmü kaldıran) önce getirilmiştir.
    c) Onda ayetler hiçbir değişikliğe uğramaksızın, dikkatle yazılmıştır.
    d) Her bir ayet, harf harf aynen Peygamber (s.a.a)'in okuduğu şekilde yazılmıştır.
    e) Ayetler Peygamber (s.a.a)'in imlâsı ve Ali (a.s)'ın hattı ile yazılmıştır.
    f) Ayetlerin tefsirleri, Allah tarafından nazil olduğu kadarıyla yazılmıştır. Bu husus, "Tenzil'in Hakikati" diye adlandırılmıştır. Zira Allah tarafından gelen her vahiy, Kur'an değildi. Bazıları tefsir niteliği taşımaktaydı.
    g) Ayetlerin tevili onda zikrolunmuştur.
    h) Ayetlerin indirilmesinin nerede, ne zaman, ne münasebetle olduğu, ayetten kimlerin kastedildiği gibi bütün özellikleri zikredilmiştir. Bu özellikler "Ayetlerin Tenzili" diye adlandırılmıştır.
    ı) Bazıları da bu mushafta umum-husus, mutlak-mukayyet, muhkem-müteşabih, nasih-mensuh, azimet-ruhsat, sünnet ve adap ile ilgili açıklamaların da yazılı olduğunu rivayet etmişlerdir.
    Ehl-i hak ile ehl-i bâtılın kim oldukları, ayrıca Muhacirlerden ve Ensar’dan bazı kimselerin veya münafıkların işlediği suçlar da bu kitapta yazılmıştır.
    Şehristanî "Mefatîh'ul-Esrar" kitabının giriş bölümünde şöyle yazıyor: "Hz. Ali (a.s)'ın kitabının metin ve haşiyelerden oluştuğu söylenmektedir."[35]
    Evet, Ali (a.s)'ın mushafı bütün bu sayılan özellikleri eksiksiz bir şekilde bir araya getirmiş olduğu gerekçesiyle Hz. Ali’(a.s)’ın telifi ve eseri olarak diğer mushaflardan tamamen farklı olarak değerlendirilmesi gerekir.
    Şüphesiz, Kur'an'ın bu şekilde toplanılması (kitabın başında belirtildiği gibi) ancak Kur'an hakkında geniş bir ilmi kariyer gerektirir ki bu, yalnızca Ali (a.s)'a özel bir durumdur. Burada Ahmed Emin'in sözüne bir bakınız: "Sahabeden çok az bir grup Kur'an tefsiri ile tanınmışlardır. Bunlardan önde gelenler: Ali b. Ebî Talib, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes’ud, Übey b. Kâb olarak rivayet olunmuşlardır. Onlardan sonra da, Zeyd b. Sabit, Ebu Musa Eş'arî ve Abdullah b. Zübeyr gelir. Bu konuda aslına bakılırsa, yalnızca ilk dört kişiyi saymak gerek. Çünkü, farklı mektep ve mezheplerin tefsir alanında dayanakları genel olarak bu dört kişidir. Tefsir alanında bu derinliği bu dört kişiye has kılan ndenler genel olarak şunlardır: Onların Arap dilini çok iyi bilmeleri ve onun çeşitli üslup ve özelliklerine vâkıf olmaları, Peygamber (s.a.a) ile uzun müddet bir arada olmaları, sonuçta ayetlerin nüzul sebepleri, yerleri hakkında olan bilgileri ve onların kendi bilimsel güçlerini Kur'an üzerinde tereddüt etmeksizin sarf etmeleridir."[36]
    Hatırlatmak gerekir ki, İbn-i Abbas ve İbn-i Mes’ud, Kur'an tefsiri konusunda Hz. Ali (a.s)'ın öğrencileri idiler. İbn-i Abbas, Kur'an ile ilgili bilgisinin Hz. Ali (a.s)'dan bir yansıma olduğunu söylüyordu ve kendi ilminin Ali (a.s)'ın ilmine kıyasla deryada bir yaprak misali olduğunu söylüyordu. İbn-i Mes’ud da Kur'an tefsiri üzerine çalışmalarıyla birlikte birçok surelerin tefsirlerini Hz. Ali (a.s)'dan öğrenmiştir.
    Hz. Ali (a.s)'ın Mushafında Surelerin Tertibi

    Bu hususta surelerin tertibi hakkında meşhur söz, surelerin nüzul sırasına göre dizildiği görüşüdür. Bunun niteliği de yalnızca iki veya üç kaynakta belirtilmiştir.
    Öncelikle İbn-i Nedim, el-Fihrist'inde Ali (a.s)'ın mushafını zikrettikten sonra diyor ki: "Bu mushafta surelerin tertibi şöyledir..."
    İkinci kaynak, Tarih-i Yakubî'dir ve şöyle yazıyor: "Bazıları Ali b. Ebî Talib (a.s)'ın Peygamber (s.a.a)'in vefatından sonra Kur'an'ı topladığını, devenin sırtına yükleyip getirdiğini ve "Bu benim topladığım Kur'an'dır." dediğini söylemişlerdir. O, Kur'an'ı yedi cüzde toplamıştı."
    Yakubî, daha sonra bu yedi cüzü sırasıyla sayıyor: “1. cüz sırasıyla Bakara, Âl-i İmran, Nisâ, Mâide, En’âm, A’râf ve Enfâl sureleri ile başlıyor ve her cüz on dört ilâ on sekiz sure kapsıyordu ve her cüz başlangıç suresinin adını almaktaydı. Bunların toplamında da üç sure ek******." [37]
    Böylesi özellikler, bilinen meşhur nüzul tertibi ile uyum içinde olmadığı gibi, diğerlerinin Ali (a.s)'ın mushafı hakkında söyledikleri ile de örtüşmemektedir. Zira söylenenlere göre Ali (a.s)'ın mushafının başında İkra (Ala, sonra Müddessir, Kalem, Muzzemmil... sureleri yer almaktaydı. Yukarıdaki tertip, tarihçilerin dedikleriyle de uyum içinde değildir.[38] Aynı şekilde Şehristanî de Mefatîh'ul-Esrar kitabında mushafın tertibini Mukatil b. Süleyman'dan naklediyor.[39]
    Kur'an'ın Toplanılma Zamanı

    Geçen bölümdeki açıklamalarımızdan Kur'an'ı ilk toplayanın Hz. Ali (a.s) olduğu anlaşılmaktadır. Ama Kur'an'ın ne zaman toplandığı hakkında tarih, tefsir ve Kur'an ilimleri ile ilgili eserlerde çok çeşitli sözler söylenmiştir. Bu konuda söylenen sözler, ilk bakışta çok uyumsuz ve birbirine zıt iddialarla doludur. Bu yüzden birçok araştırmacı gerçeğe ulaşmakta zorlanmıştır. Bazı rivayetler, Kur'an'ın toplanması işini Peygamber (s.a.a)'in kendi zamanına, bazıları Ebu Bekir dönemine, bazıları Ömer dönemine ve diğer bazıları da Osman dönemine ait olduğunu kabul etmektedirler. Ancak bu işin Osman döneminde yapıldığına dair rivayetler meşhurdur.
    Uyumsuzlukların bulunduğu diğer bir durum da, Kur'an'ın toplanması işindeki bazı özellikler ve cüz’î konulardır. Hatta Kur'an'ı ilk toplayanın Ali (a.s) olduğu konusu bile bütün bu söylenenlere rağmen ilk bakışta uyumsuzlukla doludur.
    Dr. Muhammed Ali Sağir şöyle yazıyor: "Kur'an'ın toplanması ile ilgili rivayetlerde hayret edilecek derecede birbirine zıt tarihlere rastlanmaktadır." Daha sonra birbirine zıt rivayetleri sıralıyor.[40]
    Ayetullah Hoî, bu konuyla ilgili rivayetleri bir arada toplamış ve yirmi iki rivayet nakletmiştir. Daha sonra da bu rivayetlerin hepsinin birbirine zıt ve haber-i vahit olduklarını belirtmiştir.
    Merhum Belâğî de kendi tefsirinin giriş bölümünde "Kur'an'ın toplanması hakkındaki rivayetlerin zıtlığı" adı altında bu konudan bahsetmiş ve bu rivayetlerde görülen zıtlıkları saymıştır. Sonuçta bu rivayetlerin tarih açısından bir değer ifade etmediğini vurgulamıştır.[41]
    Bütün bu eleştirilerin ışığında şöyle denilebilir: Gerçi Ehl-i Sünnet kanalıyla nakledilen rivayetlerin çoğu birbiriyle zıtlık arz etmektedir, fakat en çok üzerinde ihtilâf edilen rivayetler Kur'an'ın toplanma zamanı ile ilgilidir. Zira bu rivayetlerin bir kısmında Kur'an'ın toplanma işleminin Peygamber (s.a.a)’in zamanında gerçekleştiği belirtilirken, bir kısmında bu işi Ali (a.s), Ebu Bekir, Ömer, Osman, Zeyd b. Sabit, Benî Huzeyfe'nin azatlısı Salim gibi kişilerin yaptığı söylenmiştir. Bunların bazısında ise bu işin Hz. Ali (a.s) zamanda altı kişi tarafından yapıldığı ifade edilmiştir.
    Evet, bu izafeler görünüşte birbiriyle uyum içinde değillerdir. Ancak bu rivayetler incelikleriyle tahlil edilirse, bu zıtlıkların çoğunun yok olup gittiği görülecektir.
    Bu rivayetler çok yönlü olarak tahlil edildiğinde en az altı sonuç ortaya çıkmaktadır:
    1- Kur'an'ın ezberlenip göğüslerde saklanıyor olması.
    2- Kur'an'ın parçalar hâlinde yazılmış olduğu.
    3- Kur'an'ın sayfalar hâlinde tam olarak (tertipli veya tertipsiz) toplandığı.
    4- Kur'an'ın başı ve sonu belli bir kitap olarak düzgün bir şekilde toplanması.
    5- Kur'an'ın tefsir, tevil, nüzul sebepleri, zahirî ve batınî anlamlarıyla birlikte toplanması.
    6- Kur'an'ın yazılı olduğu mushaflarda yazım ile kıraat açısından birlik sağlanması.
    Bu sonuçların her birini Kur'an'ı toplama işlemi olarak sayabileceğimiz gibi, toplama merhalelerinden biri olarak da değerlendirebiliriz.
    Şimdi bu merhalelerin her birinin ne zaman ve kim tarafından gerçekleştirildiğine bakmak gerekmektedir.
    Herkesin üzerinde görüş birliğine sahip olduğu konu, ayetlerin Peygamber (s.a.a)'in zamanında tertiplendiğidir. Ancak acaba surelerin sırası da bizzat Peygamber (s.a.a) tarafından mı belirlenmiştir? Kur'an bugünkü hâliyle Peygamber (s.a.a) tarafından mı sıralandı? Yoksa Peygamber (s.a.a)'in vefatından sonra sahabenin rey ve içtihadına göre mi dizildi? Bunlar, ihtilâflı konulardır.
    Birinci görüşe, Şia ve Ehl-i Sünnet'ten katılım oldukça fazladır. Birçok deliller getirmekteler ve Ayetullah Hoî bu konuda ısrarlı olanlardandır.[42]
    İkinci görüşü daha çok tahkik ehli ve araştırmacılar benimsemektedir. "el-İtkan" adlı eserde de bilim adamlarına izafe edilmektedir. Üstat Marifet de “et-Temhid” adlı eserinde bu ihtilâflara genişçe yer vermiş ve ikinci görüşü tercih etmiştir.[43]
    Peygamber (s.a.a)'in vefatından sonra Ali (a.s) Kur'an'ı düzenli bir şekilde toplama yolunda ilk adımı attı ve onu halka sundu. Kabul görmeyince onu kendi yanında sakladı. Bu arada hâkim sınıfın ellerinde derli toplu bir Kur'an olmadığı hâlde İbn-i Mes’ud, Übey b. Kâb gibi kimselerin ellerinde olanı kabule de yanaşmadılar. Öte yandan Yemame Savaşı'nda yetmiş veya dört yüz Kur'an hafız ve karisinin öldürülmesiyle Kur'an'ın tamamen yok olup gitmesi tehlikesi ile karşı karşıya kalındı. İşte böyle bir durumda hâkim sınıf, genç bir vahiy kâtibi olan Zeyd b. Sabit'i -kendi söylediğine göre- büyük ısrarlar sonucu Kur'an'ı toplamakla görevlendirdiler. Bunun için, "Her kimin yanında Kur'an'dan bir ayet varsa, şahidiyle birlikte getirsin, ondan kabul edilecek ve Kur'an'a yazılacaktır" diye ilân ettiler.
    Böylece, Ebu Bekir için bir Kur'an toplanıldı. Bu Kur’an önce Ebu Bekir, sonra Ömer'in yanındaydı. Ömer'den sonra bu Kur'an Hafsa'nın eline geçti. Osman, Hafsa’dan onu isteyince kendisine vermedi. Ancak geri vereceğine dair söz verince onu Osman’a verdi.
    Bu Kur’an’la ilgili rivayetlerde de birtakım küçük ihtilâflar görülmektedir. Bazıları; “Bu Kur'an'ı toplama işi Ebu Bekir zamanında son buldu.” derken, bazıları; “Bu iş Ömer'in zamanına kadar devam etti.” diyorlar. Diğer bir grup da; "Ömer vefat etmişti ama, Kur'an toplama işi henüz tamamlanmamıştı." diyor.
    Ömer'den sonra da Osman, Kur'an'ın kıraatindeki ihtilâfları görünce, bazı sahabîler ve başkalarının da ısrarı üzerine dağınık hâlde bulunan Kur'an'da yazım ve kıraat açısından birlik oluşturmak için harekete geçti.
    Bütün bu söylenenler, Kur'an'ın toplanma macerasının bir özeti ve bu alandaki önemli kaynaklardan elde edilen bilgilere dayanılarak yapılan kısa bir tahlildir.
    Üzerinde çalıştığımız konuda görülen ihtilâflar ve uyumsuzlukların birçoğu da, “toplama” kelimesinin farklı anlamlarda kullanılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü bu kelime birçok yerde farklı anlamlarda kullanılmıştır.
    Örneğin; eğer biri Kur'an'ın Peygamber (s.a.a) zamanında toplanmış olduğunu söylüyorsa, maksadını ayrı ayrı parçalar hâlinde yazılmış olan surelerin tertip gözetilmeksizin bir araya getirilmiş olmasıdır. Bu sözün bu anlamda, Hz. Ali (a.s)'ın Peygamber (s.a.a)'in emriyle Kur'an'ı toplayıp yazmasıyla hiçbir zıtlığı söz konusu değildir. Veyahut eğer Peygamber (s.a.a) zamanında birtakım kimseleri Kur'an'ı toplayanlar adıyla anıyorlarsa, maksatları Peygamber (s.a.a) zamanındaki Kur'an hafızlarıdır. Nitekim bazı rivayetlerde Kur'an'ın Peygamber (s.a.a) zamanında toplanılmasından, Kur'an'ın hıfzedilme ve ezberlenmesinin kastedildiği açıkça belirtilmiştir. ZerkeşÃ®, el-Burhan adlı eserinin on üçüncü bölümünü "Kur'an'ın toplanılması ve sahabe tarafından ezberlenmesinin beyanı hakkında" diye adlandırmaktadır.
    Evet, bu grubun kaç kişi olduğu konusunda ihtilâf vardır. Bazıları dört kişi, bazıları altı kişi ve bazıları da sayıca çok fazla olduğu kanısındadırlar.
    Bu ihtilâf üzerine araştırmacılar şöyle diyorlar: "Hafızları dört veya altı kişi olarak nakleden rivayetler, yalnızca bu grubun başta gelen tanınmış isimlerini zikretmekle yetinmişlerdir veya Kur'an'ın tamamını ezberlemiş olanları kastetmişlerdir."
    Evet, bazı vahiy kâtipleri -belki de diğer sahabîlerden de bazı kişiler- vahyolunan ayetlerden kendileri için de ayrıca bir nüsha yazıyorlardı. Fakat onların yazdıkları Kur'an, kesinlikle istenen tertip ve düzene sahip değildi. Her ne kadar bazı rivayetlerde bu şahıslardan bazılarının, yazdıkları Kur'an'ı Peygamber (s.a.a)'e sundukları nakledilmişse de, bizim bildiğimiz düzenli olarak toplanmış bir Kur'an kastedilmemiştir. Bu rivayetler, o zamanda böyle bir Kur'an'ın varlığını da ispat etmemektedir.
    Bu toplama işini Ebu Bekir, Ömer veya Zeyd'e ait bilen rivayetler de aynı gruptandırlar. Çünkü Kur'an'dan yalnızca bir nüshanın hilâfet unvanındaki yönetime sunulması olayı, bu işin onlara izafe edilmesine neden olmuştur. Yani bu iş, Ebu Bekir'in emri, Ömer'in desteği ve Zeyd'in eliyle -yalnız başına veya bir grupla birlikte- yapılınca, bu üç kişiden her birine ayrı ayrı izafe edilebilmiştir. Dolayısıyla bu konuda rivayet edilen diğer sözlerle hiçbir ihtilâf da söz konusu değildir.
    Bu toplama işinin yukarıda sayılan altı anlamdan üçüncü veya dördüncüsüne ait olacağı da açıktır. Yani, bu dönemde Kur'an ayrı ayrı sayfalar hâlinde -sureler arasındaki tertibe riayet edilerek veya edilmeyerek- bir araya getirilmiştir. Bundan dolayı bazıları Kur'an'ın Ebu Bekir ve Ömer zamanında sayfalar hâlinde olduğunu, henüz mushaf, yani kitap şekline getirilmemiş olduğunu nakletmişlerdir. Bazıları da bunları mushaf diye adlandırmışlardır. Çünkü bu gruba göre, Kur'an ilk defa bu dönemde bugünkü düzeniyle toplanmıştır.
    Kur'an'ın ilk defa Ebu Bekir zamanında toplandığını söyleyenlerin maksadı, bugünkü düzeniyle Kur'an'ın ilk defa Ebu Bekir'in emriyle bir araya getirilip düzenlenmiş olduğudur. Bu söz, diğer rivayetlerle de uyum içindedir.
    Kur'an bilimleri üzerine yazılmış eserlerin çoğunda Kur'an'ın toplanma ve derlenmesi ile ilgili konularda, Hz. Ali (a.s)'ın mushafından niçin bahsedilmediği de böylece açıklık kazanmış oluyor. Çünkü bu mushaf, ne tertip ve ne de içerik yönünden bugünkü Kur'an ile uyum içinde değildi. O Kur'an'ın düzeni nüzul sırasına göre tertiplenmiş, içeriği de tefsir ve tevili ile birlikte hazırlanmıştı. Bu itibarla, Kur'an'ı ilk önce Hz. Ali (a.s) toplamasına rağmen günümüzde olduğu şekliyle ilk defa Ebu Bekir toplamıştır, denilebilir. Bu arada, garaz ve taassup yüzünden Ali (a.s)'ın mushafını zikretmekten çekinmiş olanlar da yok değildir.
    Bunları dikkate alarak, Osman'ın Kur'an'ı toplatması olayı da aydınlanmış oluyor. Çünkü bundan da maksat, Kur'an'ın bir nüshada toplatılıp, bu nüshanın çoğaltılarak İslâm beldelerine dağıtılması ve farklı nüshaların ortadan kaldırılıp mümkün olduğunca metin ve kıraatte birlik oluşturulması olayıdır.
    Bu hareket, tarihte kabul edilmiş ve bilinen bir gerçektir ve çoğu kimseler bu hareket karşısında olumlu veya olumsuz tepkiler göstermişlerdir. Bu ihtimale göre, surelerin bugünkü şekliyle düzenlenmesi, bazı rivayetlerden de anlaşıldığı gibi, Osman zamanına aittir, ondan öncesine değil. İhtilâf, yalnızca Osman'ın bu hassas işi ne kadar başarıyla yapıp yapmadığı ve tarihte nasıl yankı yaptığı hususundadır.
    İlginç olan şu ki, bazı tabirler şöyle nakledilmiştir: "Osman herkesi halifenin toplatmış olduğu Kur'an'ları okumaya mecbur etti." Bazıları; "Ebu Bekir, Kur'an'ı sayfalarda topladı, Osman ise mushafta, yani kitap hâline getirdi." Ve diğer bazıları da; "Ebu Bekir, Kur'an'ı mushaf (kitap) olarak topladı, Osman ise mushaflar şeklinde (yani onu çoğalttı)." diyorlardı.
    Burada şunu da belirtmek gerekir ki, Kur'an'ın bu merhalesi de Zeyd b. Sabit'in eliyle yapılmış, Osman ise yalnızca gözcülük etmiştir. Bu nedenledir ki, Zeyd ile ilgili rivayetler, bazen Ebu Bekir ve Ömer ile, bazen de Osman ile ilgili olarak zikredilmiştir. Zira bunlar, iki ayrı döneme işaret etmektedirler. Dolayısıyla ortada bir zıtlık söz konusu değildir.
    Son olarak; Kur'an'ın toplanması (cem edilmesi) ile ilgili olarak Şia kanalıyla nakledilen bazı rivayetlerde, Kur'an'ı toplama işinin Ali (a.s)'a, başka birtakım rivayetlere göre de, Ali (a.s) ve evlâtlarına, yani Ehl-i Beyt’e özgü bir iş olduğu bildirilmiştir.[44]
    Bu rivayetlerin maksadı da açıktır. Zira burada toplama işinden anlaşılan, Kur'an'ı metni, tefsiri ve teviliyle toplama işidir. Yani Kur'an'ın Allah'ın indirdiği şekliyle düzenlenmesidir ki bu, sadece Ali (a.s) ve evlâdına aittir.
    Kur'an'ın toplanılmasının çeşitli anlamlarda kullanıldığına, Kur'an bilimleri ve tefsir kitaplarında da işaret edilmiştir. Suyutî, Hâkim'in Müstedrek'inden şöyle naklediyor: "Kur'an üç defa toplandı: İlki, Peygamber (s.a.a)'in zamanında; dağınık şekilde bulunan ayetler -Peygamber (s.a.a)'in emriyle- belirli surelerde bir araya getirilip düzene koyuldu. İkincisi, Ebu Bekir zamanında; daha önceden deri, taş, ağaç ve kemik levhalar üzerine yazılı olan Kur'an, onun zamanında sayfalar üzerine yazılmaya başlandı. Sahih ve benzeri rivayetler, bu olaya delâlet etmektedir. Üçüncü toplanma işlemi de, surelerin düzene sokulması şeklinde olmuştur ki bu da, Osman zamanında yerine getirilmiştir."[45]
    Hâkim, bu sözün devamında bu üç merhalenin her biriyle ilgili rivayetleri de hatırlatmıştır.
    ZerkeşÃ® de İbn-i Faris'ten şöyle nakletmiştir: "Kur'an'ı toplamak işi iki kısımdır: Biri, surelerin diziliş sırasıdır; altı uzun surenin başta gelmesi, yüz ayeti olan surelerin bundan sonra yer alması gibi. Bu iş, sahabenin sorumluluğunda ve onlar tarafından yapılmıştır. Diğeri ise, ayetlerin surelerde toplanması ve diziliş sırası işlemidir ki bu, vahiy yoluyla kesinlik kazanmış bir şeydir ve Peygamber (s.a.a) bizzat bu işi üstlenmişti."[46]
    Zerkanî de Menahil'ul-İrfan'da, Kur'an'ın toplanılmasını, ezberlemek ve sinelerde korumak, diğeri de ayet ve surelerin yazılarak korunması şeklinde iki anlamda değerlendirmektedir. Daha sonra Kur'an'ın toplanılma işlemini ikinci anlamıyla üç merhaleye ayırarak bu konuyla ilgili şüpheli soruları yanıtlamaya çalışıyor.[47]
    Molla Huveyş Ali Gazî de, Beyan'ul-Meanî'de Kur'an'ın toplanılma merhaleleri ve "Kur'an'ın toplanılması" ifadesinin anlamları üzerinde bir miktar açıklamada bulunmuştur.
    Allâme Tabatabaî bu konuda şöyle yazıyor: "Bazı rivayetlerde Ensar’dan dört kişi, bazılarında beş, bazılarında altı ve bazılarında daha fazla kişi tarafından Kur'an'ın toplandığı iddiasından maksat, bu kişilerin Kur'an'ı tamamıyla öğrenip ezberlemiş olmalarıdır. Yoksa onun ayet ve surelerini düzenleyerek yazmış oldukları değildir."[48]
    Ne yazık ki, Kur'an'ın toplanılma tarihi üzerinde araştırma yapanlar, bazı inceliklere dikkat etmediklerinden bu konuda gelen rivayetlerin uyumsuzluklarına bakarak bu rivayetlerin yalan olduklarını ileri sürerek birçoğunu reddetmişlerdir. Halbuki bütün yönleriyle tahlil ve incelemeye tâbi tutulmak suretiyle bunları bir arada tutabilecek şekilde yorumlamak gerekiyordu. Yoksa her rivayeti ilk karşılaştığında diğeriyle biraz uyumsuz görür görmez onu rivayet edenin cahilliğine veya kasıtlı biri olduğuna atfetmek doğru bir hareket değildir.
    Şunu belirtmek gerekir ki, böylesi alanlarda araştırma yapmak, birçok alanda kapsamlı ve bütün yönleriyle bir araştırmaya ihtiyacı vardır. Buna ek olarak bazı alanlardan habersiz olmak veya yüzeysel bakışlar, doğru inceleme yapmayı imkânsız kılmaktadır. İncelenmesi gereken ilgili konuları şöyle sıralayabiliriz:
    Peygamber (s.a.a)’in siyerinin incelenmesi; Hz. Ali (a.s)’ın zamanında Kur'an'ın toplanılması; Sadr-ı İslâm'da kâtipler ve yazı aletleri; Kur'an'ın toplanma ve yazılma tarihi; ayet ve surelerin derlenmesi; kıraatlerdeki çeşitliliğin tarihi; Kur'an'ın resm'ül-hattı (yazım şekli); Kur'an'ın noktalama işaretleri ile harekelendirilmesi işlemi; Kur'an'ın tefsir, tevil ve tahrifi; halifeler tarihi; Hz. Ali (a.s)'ın siyeri; vs...
    Hiç şüphesiz, bu gibi odaklık arz eden noktalarda az veya çok müdahale edildiği zaman tahlil ve araştırmanın yönü değişmekte, olması gerekenin dışında sonuçlara varılmaktadır.

    ALINTIDIR.
     
  3. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    herkes ne yazıldıgını,ne anlatıldıgını anlasın dıye gerek duyulmustur bence..arapcasını okumak bısey ıfade etmıyo bana gore kaldıkı ben arapca bılmıyorum ,ben okudugumun ne anlama geldıgınıde bılmek ısterım..
     
  4. ünver55

    ünver55 Daimi Üye

    Kamer Süresi içinde:17-22-32 ve 40.ayetler hep aynı şeyi söylüyor.Biz bu Kuranı okuyup öğüt alasınız diye kolaylaştırdık. Yok mu onu okuyup öğüt alacak.Ayrıca Fussilet Süresi 44. Ayet:eğer biz bu Kuranı yabancı bir dille göndermiş olsaydık onlar muhakkak derlerdi ki Kuranın ayetleri açıklansaydıya .Hiç Araba yabancı bir dil olur mu?
     
  5. sessiz-okyanus

    sessiz-okyanus Daimi Üye

    insanların yola getirilmesi için çünkü hz muhammedin geldiği bütün kabilerlerde sapkınlık vardı genede türkçeside olsa okunması gerekiyor kaldıki arapça bilmeyen çok günümüzde bilenler anlıyor alayabiliyor ama onlarda istediklri yöne çeviriyorlar bence okutulması ve dağıtılması iyi emeğine sağlık can paylaşımın için
     

Sayfayı Paylaş