Dersim isyanının Alevi talepleri veya haklarıyla hiçbir ilgisi yoktur işte gerçekler... 1937/38'de yaşanan Dersim isyanı, bu bölgedeki en son ayaklanmadır. Ve ayaklanmanın Alevilerin haklarıyla ya da talepleriyle en küçük ilgisi yoktur. Bu bölgedeki derebeyleri, seyit olsun, aşiret reisi olsun; Aleviler uğruna tek kurşun atmamışlardır. Ve bu derebeyleri; kendilerine Alevi kesimi temsil ederek gelen iki önemli Alevi büyüğünü de reddetmişlerdir. Bunu tarihi olayları tek tek inceleyerek görebiliriz: TUNCELİ'DE KÜRT YOKTU Tunceli bölgesini gezenler göreceklerdir ki; burası yerleşime uygun olmayan; ulaşılması çok zor bir coğrafyadır. Daha çok devlet baskısından kaçan grupların saklandıkları bir coğrafya özelliğini gösterir Tunceli. Sivas'ın doğusuna kadan uzanan bir bölgeyi kapsayan Tunceli'nin en eski halkı Zaza'lardır. Bunların dili ve kültürü ile Kürtlerin dili ve kültürü arasında hiçbir bağ yoktur. Bu bölgeye Türkler; MÖ 5. yüzyılda Kafkasya'nın kuzeyinden inmişlerdir. Sakaların (Sarı Türkler) kalıntıları bölgede beyaz tenli, yeşil gözlü insanlar olarak karşımıza çıkıyor. MS 395'den başla***** Hun Türklerinin Ağaçeri (Tahtacı) kolu da Kafkasları aşarak Bizans'la işbirliği halinde bu bölgeye ve Toroslara yerleştiler. Daha sonra Oğuzlar 950'lerden itibaren bölgeye geldiler. Buralar daha sonra Türkmenlerin elinde kaldı. İran'da Alevi (Kızılbaş) Türkmen devleti, devleti kuran Şah İsmail, Tunceli'nin çevresine de hakim oldu. 1514'te çaldıran Savaşı'ndan sonra Osmanlılar Tebriz'e kadar girdiler. Bu süreçte Kürtler; Osmanlılara yardım ettiler. Fakat Kemah; Alevilerin elinde idi. Burasını 1515 mayısında zorlu bir kuşatma ile Yavuz Selim ele geçirdi. Bölgedeki Alevilerin son kalesi düşünce buradaki Alevi Türkmenler de Tunceli bölgesine kaçtılar. Böylece; Tunceli'deki Türkmen nüfus yoğunluk kazandı. Bu dönemde Tunceli ve çevresinde Kürtler yoktu. Onlar daha çok İran sınırında bulunuyorlardı. Osmanlılar ile birleşen Kürtler; Kızılbaş Türkmenlere kılıç sallamaya başlayınca; devletin desteği ile Batı'ya doğru yayılma fırsatı elde ettiler. Tarih açıkça gösteriyor ki; Kürt derebeyleri; Doğu Anadolu'daki Alevi Türkmenleri yok etmede Osmanlı Devleti ile işbirliği yaptılar. Kürt derebeylerinin ve Osmanlı yobazlarının Alevilere yaptıkları zulmü, Kemalist cumhuriyete yıkmaya çalışanlara ancak cahiller ve ahmaklar inanır. SİVAS- KOÇKIRI İLE BAŞLADILAR Dersim bölgesi Osmanlılar döneminde yağma hareketleri ile öne çıkmıştır. Kurtuluş Savaşı başlatılırken bu bölgede Koçkırı isyanı patlak verdi. Sivas'ın doğusundaki ve Dersim'in batısındaki Alevi aşiretlerin yer aldığı bu ayaklanmadaki amaç; bağımsız bir Kürt devleti kurmak idi. Bu gerçeği öğrenmek isteyenler, mutlaka; Baytar Nuri diye bilinen Dersimli Veteriner Mehmet Nuri'nin yazdığı Kürdistan Tarihinde Dersim isimli kitabı okumalıdırlar. Baytar Nuri; sıkı bir Kürtçüdür ve Kürdistan Teali Cemiyeti üyesidir. Kitabında, Türklere etmediği hakaret kalmamıştır ve yazdıklarını 'İntikam, intikam, intikam!' çığlıkları ile bitirmektedir. Kendisine, Koçkırılı Alişer yardımcı olmaktadır. Bu ikili Seyit Rıza'yı da yönlendirmektedir. Türkiye, işgal edilmiş; Ankara'da yeni bir Meclis kurulmuştur. Yunan ordusu Batı Anadolu'dan Bursa'ya doğru işgalini sürdürmektedir. İşte tam bu sıradaki durumu; Baytar Nuri şöyle anlatıyor: 'Dersim'e giderek babam ve Seyit Rıza ile görüştüm. Alişer ile işbirliği yapmalarını sağladım. (...) Artık Dersim'de büyük bir kaynaşma başlamış ve Ankara hükümetinden Kürdistan'ın muhtariyetinin kabul edilmesi isteği ileri sürülmüştü. (...) Dersimliler adına mufassal (ayrıntılı) bir rapor tanzim ederek Kürdistan Teali Cemiyeti vasıtasıyla İtilaf Devletleri (işgalci devletler) temsilcilerine gönderdik. (...) bağımsız bir Kürdistan yaratılmasını istedik. (...)336 yılı (1920) başlangıcında Kangal İlçesi'nin Yellice Nahiyesi'nin Hüseyin Abdal tekkesinde önemli bir toplantı yaptırmıştım. (...) toplantıda bulunanların cümlesi ant içerek Sevr Anlaşması'nın takibini ve Diyarbakır, Van, Bitlis, Elaziz, dersim, Koçkırı mıntıkasını ihtiva eden bağımsız bir Kürdistan teşkilini başarmak için silaha sarılmaya ve sonuna kadar savaşmaya tam bir ittifakla karar verdiler. (sayfa 125-126)' 15 Kasım 1920'de Hozat'ta bir toplantı daha yapılıp Kürdistan'ın tanınması için Ankara'ya ültimatom verilir. Yoksa silahla bu hakkı alacağız diyenler; Batı Dersim Aşiret Reisleri olarak ültimatoma imzalamışlardır. (Aslı için bak: s. 129) Ne yazık ki Kuvayı Milliye güçleri Türkiye'yi kurtarmak için Batı'da Yunanlılarla çarpışırken Batı Dersim aşiret reisleri; Seyit Rıza'nın da desteği ile Koçkırı ayaklanmasını başlatmışlardır. Böylece Ankara hükümetini arkadan vurmaya kalkışmışlardır. İşin içinde İngilizlerin olduğunu görmemek mümkün de değildir. Kuzeyde Pontusçularla da mücadelenin sürdüğü bir dönemde bu ayaklanma güçlükle bastırılmıştır. İdama mahkum edilenler arasında, kaçaklardan Baytar Nuri ile Alişer olduğu halde; tümü de Atatürk tarafından affedilmişlerdir. Ankara hükümetinin isyanı bastırırken halka dokunulmadığı, Atatürk ve Türk düşmanı Baytar Nuri'nin yazdıklarından anlaşılmasına karşın; günümüzdeki bazı sözde aydınlar; bu operasyonu bile katliam gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Halbuki; ankara hükümeti, 1937 yılına kadar Dersimliler'e gayet hoşgörülü davranmıştır. İşte size Seyit Rıza Bugün, Tunceli halkını kışkırtmak isteyenler; 1937/38 Dersim olaylarını ve bu ayaklanmada başroldeki aşiret reisi Seyit Rıza'yı kullanıyorlar. Seyit Rıza'yı ve 7-8 kadar Alevi aşiret reisini kandırarak Kürdistan için ayaklandıranlar; Kürdistan Teali Cemiyeti'nin üyeleridir. Bunlardan birisi Baytar Nuri, diğeri; Koçkırı isyanının elebaşılarından Alişan'ın torunu Alişer'dir. Tunceli bölgesindeki aşiretler; silahlı birlikler oluşturmuşlar; Osmanlı Devleti zamanında da çevredeki karakollara ve garnizonlara saldırmışlardır. Böylece yağma ve çapul eylemlerini yaymışlardır. Seyit Rıza da bu çete reislerindendir. Bu eylemleri yüzünden daha Osmanlı Devleti zamanında idama mahkum edilmiştir. İşte size o belge: '(28/Z /1330 (Hicr”) (08.12.1912) Pazartesi: Dersim'in Yukarı Abbasi (Abbas Uşağı) Aşireti Reisi olub gıyaben idam cezasına mahkum olan Seyid Rıza'nın hukuk-ı şahsiye davası baki olmak üzere afvı. (Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Dosya No : 156, Gömlek No : 1330/Z-04, Fon kodu : İ,.MMS)' Okuma yazma bile bilmeyen Seyit Rıza; bölgedeki Aleviler tarafından ocak başı da kabul ediliyordu. Ocak kavramının Türklere has olduğu bir gerçek olmasına karşın, Seyit Rıza kendisini Kürt sanıyordu. Bu yüzdendir ki Seyit Rıza, 1921 başlarında başlatılan Batı Dersim aşiretlerinin de yer aldığı Koçkırı İsyanını destekledi. Bu olay Ankara hükümeti tarafından affedildi. Sonraki dönemi Veteriner Nuri şöyle anlatıyor: 'Dersim fiilen bağımsızdı, idare başkanlığını Seyit Rıza ele almıştı ve Kürdistan adına faaliyetlerine devam ediyordu. (Kürdistan Tarihinde Dersim, s. 132)' Seyit Rıza Tunceli merkezi silahlı adamlarıyla işgal ediyor; devlet, araya nasihat heyeti koyuyor; 1924 yılında Hozat'ı basıyor; TBMM'ye nota veriyordu. Bununla da yetinmiyor; Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'na arka çıkarak cumhuriyet düşmanlarını koruyor. Terikkiperverci Hasan Hayri kaçarak onun korumasına giriyor. (Aynı eser, s. 169) 'Ağdat denilen Seyit Rıza mıntıkasında Kürdistan bayrağı dalgalanıyordu. (sayfa 163)' KÜRT AYAKLANMALARINDA Türkiye; İngiltere ile Musul sorununu görüşürken, 1925 yılında Şeyh Sait İsyanı patlak verdi. Seyit Rıza ve diğer Kürtçü Dersimliler; bu eyleme katılmadılar. Çünkü; mezhep tartışması yaşanmış ve Şafii Kürtçülerin tutumu; Dersimlileri kızdırmıştı. Lakin; bunlar Türk ordusunun Dersim'e girmesine karşı çıkmışlardı. Buna karşın Doğu Dersim aşiretlerinden Hıran, Lolan, İzolan, Şuran aşiretleri ise Şeyh Sait kuvvetlerine karşı Türk ordusunun yanında savaştılar. Cumhuriyet hükümeti, 1926 sonunda yeni bir af kanunu çıkartarak, devlete karşı isyan etmiş olanları affetti ve Anadolu'nun ortalarına sürülmüş aşiret önderlerinin kendi yurtlarına dönmelerine izin verdi. Atatürk; Dersim'e 1926 yılında arabulucu olarak Vali Ali Cemal'i (Murat Bardakçı'nı dedesi) gönderdi. Bektaşi olan Ali Cemal; Seyit Rıza'ya onca sözler vermesine karşın etki yapamadı. 1927 yılında Koçan Aşireti ile Elazığ'daki Türk askeri gücü arasında çarpışmalar oldu. 1928 ve 1929'da gelen istihbarat bilgileri; Seyit Rıza ile Kürtçü Hoybun Cemiyeti'nin, İngilizlerin, Sultan Abdülhamid'in oğlunun; Dersim'e bağımsızlık sağlamak için savaşan Alişer'in ilişkili olduğunu gösteriyordu. Buna karşın, cumhuriyet hükümeti zor kullanmıyordu. Yeni Vali İbrahim Tali; 1929'da; Seyit Rıza'yı saldırılardan vazgeçirmek için ona 2 bin lira para ve bir sandık dolusu da hediye bile yolluyor; lakin o, rakip aşiretlerin köylerini basıyor; adamları da karakollara saldırıyordu. Bunlar; Doğu'ya doğru yapılan tren hatlarının da Kürtleri imha için yapıldığını yayıyorlardı (Aynı kitap, s. 223). Sivaslı Murat Paşa'yı öldüren çeteler de ona sığınıyorlar; devlet bu adamları teslim etmesini istiyor ama Seyit Rıza reddediyordu (sayfa 207) İş bu kadarla da kalmıyor. Ağrı çevresinde yeni bir Kürt isyanı başlayınca Seyit Rıza ve Keçelan aşireti, isyancıları desteklemek amacıyla 1930'da Erzincan ve Erzurum taraflarındaki Türk garnizonlarına saldırılar düzenliyorlar. (Sayfa 256). Bütün bu saldırganlıklara karşın; cumhuriyet yönetimi; Dersimlileri barış yolundan ikna etmek için 1931 yılında üçüncü kez af çıkartmış ve devlete ve şahıslara karşı bu aşiret reislerinin işlediği suçları affetmişti. Lakin; bunca barışçı önlemler bir işe yaramamıştı. 1936 sonlarına doğru Fransa ile Türkiye Hatay sorunu yüzünden savaşın eşiğine gelince; Dersim'deki Kürtçü aşiretler, Seyit Rıza'nın önderliğinde yeniden saldırgan hale geldiler. Hükümetin buraya genel vali olarak gönderdiği General Abdullah Alpdoğan; barış yoluyla Dersim'i ülkenin bir parçası haline getirmek istedi ama Seyit Rıza buna silahla cevap verdi. Böylece 2 yıl sürecek son çatışmalar başlamış oldu. (R.Z.) Ayaklanma, Şeyh Hasan aşiretine mensup olan Abasan Aşireti reisi Seyit Rıza önderliğinde, askere gitmek ve vergi vermek istemeyen diğer aşiretlerce de desteklenen bir grup tarafından 20-21 Mart 1937 gecesi Harçik köprüsünün yıkılması, köprüyle Kahnut Bucağı arasındaki telefon hattının kesilmesi ve bölge askeriyesine düzenlenen saldırı ile başladı. Askeriyedeki bütün askerler öldü. Askeriye yakıldı. Bunun üzerine resmen isyan başladı. İsyan bölgenin coğrafi durumu nedeni ile büyüdü. Ayaklanmayı Kureyşan aşireti başlattı ve özellikle Demenan, Haydaran ve Yusufan aşiretlerinin katılımı ile iyice genişledi. Ayaklanmaya toplam yaklaşık 6.000 kişilik bir grup katıldı. General Abdullah Alpdoğan düzenlediği ilk harekât büyük başarısızlıkla sonuçlandı. Aşiretler ise bunun verdiği moralle tamamen silahlandı. Bu yüzden isyanı bastırmak iyice zorlaştı. Abdullah Alpdoğan yanına aldığı 50.000 [7][2] asker (üç kolordu ) ile bölgeye gitti fakat dağları bir türlü aşamadı. Bunun sonucunda gerekli olanın bir hava saldırısı olmasına karar verdi. Gerekli onayı alınca Sabiha Gökçen'i davet etti. Sabiha Gökçen de kabul edip Hava Kuvvetleri'nden 3 uçak filosu ile havadan saldırı gerçekleştirdi. İsyancıların saklandıkları en büyük yer olan Laş mevkiini yerle bir etti. Yapılan harekât başarı vermeyince, askerler bölgeye girmeyi başaramadı. Bunun üzerine Seyit Rıza, bölge halkına zarar gelmesin diye Haydaran, Kureyşan, Demenan, Yusufan, Kırgan aşiretleri reisi ile birlikte barış anlaşması için çağırıldı ve tutuklandı, 13 Eylül 1937'de sona erdi. Ayaklanmayı bastıramayan bu askeri harekât, Dersim Harekâtı olarak adlandırılır. Askeri harekâttan sonra yapılan yargılama 15 Kasım 1937'de sona erdi. Ayaklanmanın lideri Seyit Rıza ile 6 kişi idam edildi. Çok sayıda ayaklanmacı değişik hapis cezalarına çarptırıldı. Ancak olaylar durulmadı ve 1938'de Kureyşan aşireti intikam için diğer aşiretleri silahlanmaya davet etti ve ikinci bir isyanı başladı. Bunun üzerine başlatılan ikinci askeri harekât ile Eylül 1938'de ayaklanma tamamen bastırıldı. Direniş amacıyla kırsal alanda kalanların direnişi ise 1948'e kadar sürmüştür. SONUÇ Bizler tüm Türkiyedeki alevilerden ayrılmayı hedefleyen isyanlara karşıyız buna dersim isyanıda dahildir. Hangi Alevi ögretisinde dersimdeki alevilerin Nevşehirdeki alevilerden Edirnedeki alevilerden veya Adanadaki alevilerden ayrı olması gerektigini ögretmiştir. Bu nedenle biz gerçek aleviler Atamızın izinde Pir Sultanın "GELİN CANLAR BİR OLALIM İRİ OLALIM DİRİ OLALIM" şiarı ile tüm Türkiyedeki alevilerin birlik ve bütünlügünden yanayız...
Merhaba can Bende cok teşekkür ederim bu konuyu acmak zorunda kaldım cunku bugün bicok forumda maksatlı bir sekilde yanlıs yazılar yazarak alevilerin beyinlerini yıkamaya calısıyorlar ve bölmek istiyorlar bende dersim civarı bir alevi dedesi olarak gerçekleri söylemek ve dersimli canlarında diger canlarla birlik oldugunu vebizler var oldukca bu bölünmeyi asla basaramıyacaklarını günesi balcıkla sıvayamayacaklarını belirtmek istedim saygılarımla
""Tunceli'nin en eski halkı Zaza'lardır. Bunların dili ve kültürü ile Kürtlerin dili ve kültürü arasında hiçbir bağ yoktur. Bu bölgeye Türkler; MÖ 5. yüzyılda Kafkasya'nın kuzeyinden inmişlerdir. Sakaların (Sarı Türkler) kalıntıları bölgede beyaz tenli, yeşil gözlü insanlar olarak karşımıza çıkıyor. MS 395'den başla***** Hun Türklerinin Ağaçeri (Tahtacı) kolu da Kafkasları aşarak Bizans'la işbirliği halinde bu bölgeye ve Toroslara yerleştiler."" 1: DERSİM kürdü ile zazası arasında dil farkı olması demek kültür farkı olması anlamı taşımaz 2:dersimliler mezopotamya daki büyük hun ve çin baskılarından olduğu düşünülen sıkıntılardan kurtulmak için deylem bölgesinden buğünkü tunceliye göç etmişlerdir. -------------------------------------- 37/38'de yaşanan Dersim isyanı, bu bölgedeki en son ayaklanmadır. Ve ayaklanmanın Alevilerin haklarıyla ya da talepleriyle en küçük ilgisi yoktur. Bu bölgedeki derebeyleri, seyit olsun, aşiret reisi olsun; Aleviler uğruna tek kurşun atmamışlardır. Ve bu derebeyleri; kendilerine Alevi kesimi temsil ederek gelen iki önemli Alevi büyüğünü de reddetmişlerdir. Bunu tarihi olayları tek tek inceleyerek görebiliriz: 1:derebeyi tanımı emrindeki köylülerin malvarlıklarına el koyan kadınına kızına el koyacak kadar adilikler yapan bir yönetim şeklidir-detayına girmiyorum 2:GÖRÜŞMEDİĞİMİZ İK ALE4Vİ BÜYÜĞÜ KİMDİR AÇIKLA. 3: bu savaş alevi sünni savaşı değil, osmanlılardan beri özerklik tanınmış bir bölge halkını teslim almak için "zafere giden yolda her politika mübahtır" şiarını benimsemişlerin katliamıdır. 4:ve bu olayları bastırmak için şafi kürtleri yer yer ve karadenizden getirilen özelliklede samsun ve giresunlulardan oluşan milisler kullanılmıştır. ---------------------------------------------- Dersim bölgesi Osmanlılar döneminde yağma hareketleri ile öne çıkmıştır komik iddialarda bulunmayalım lütfen.. osmanlı zamanında yalnız osmanlı yağüma yapardı. örnek şiir. ekende yok biçende yok yiyende ortak osmanlı eğeri kaltak osmanlı, diye -------------------------------------------- 'Ağdat denilen Seyit Rıza mıntıkasında Kürdistan bayrağı dalgalanıyordu. ağdat seyit rızanın köyü ve ben orada bir bayrak dalgalandırıldığını hiç duymadım büyüklerimden. ki; senin kasdettiğin o bayrak 1984 yılında kurulan malum örgütün bayrağıdır, dersimin değil. ---------------------------------------------------- Halbuki; ankara hükümeti, 1937 yılına kadar Dersimliler'e gayet hoşgörülü davranmıştır. dersim üzerine yapılan harekatlar 1937 de değil taaaaaaaaaaaaaaaaa 1920 lerde başlamıştı. lakin tarih devletlerin kendini kahramanlaştırma destanları ile dolu olduğundan hiç bir ulus devletin miiliyetçi vatandaşı devletine toz kondurmaz. ------------------------------------------------- Bunun üzerine Seyit Rıza, bölge halkına zarar gelmesin diye Haydaran, Kureyşan, Demenan, Yusufan, Kırgan aşiretleri reisi ile birlikte barış anlaşması için çağırıldı ve tutuklandı, 13 Eylül 1937'de sona erdi. Ayaklanmayı bastıramayan bu askeri harekât, Dersim Harekâtı olarak adlandırılır. 1:iyi yazmışsın barış için çağrıldı ve tutuklanarak elazığda buğday meydanında sabahın beşinde oğlu ve 5 arkadaşı ile idam edildi ki; baba oğulu birbirinin gözleri önünde idam etmek nasıl bir duygu olur sanırım herkeste insani vasıflar vardır. 2:devamında ki harekatta resmi kayıtta 30.000 civarında ölü, binlerce yaralı, bazı şerefsizlerin tecavüzüne uğramamk için kendii aliboğazında uçurumlardan atan onlarca kadın, ve yetim kalan kızların asimile edilerek zengin ailelerine evlatlık verilmesi.. ****************************************** bu yazdılarım seni tatmin etmediyse sana, ermeni taşnak örgütleri refakatinde erzincan yakınalrına kadar ilerlemiş rus ordusuna karşı savaşan DERSİM SÜVARİLERİNİ de anlatabilirim..
Önemli olan Yazının uzunluğu değiş içeriğidir. bu kadar iyi bılıyorsunya isyan ve tarihleri o nedenle 1,920 iniyorsun galiba !!!!! kadar o zaman ben sana 1,920 değilde daha onceki tarihleride veriyim [COLOR = "Red"] Dersim ayaklanmaları, Osmanlı Devleti döneminde Dersim bölgesinde çıkmış isyanlara verilen isimler. Osmanlı döneminde yüzyıllarca yurtluk ve ocaklık biçiminde Özerk olarak Yönetilen Dersim bölgesinde Tanzimat dönemini kabul etmeyen aşiretler tarafından ardı sıra birçok ayaklanma çıkmıştır. Ilk ayaklanma 1847 yılında çıkmıştır. Tanzimat gereğince bütün illerde mutlak otorite Devlete bağlandı. Bu yüzden Dersim bölgesindede mutlak otorite sağlanmıştır. Dersim bölgesi Hozat merkez alınarak sancak yapılmıştır. Aşiret yönetimi bozulmuştur. Bölge aşiretleri ve halk Osmanlı askeri yönetimini kabul etmeyip ilk ayaklanmayı gerçekleştirdi. Bu ayaklanmada aşiretler arasında çok büyük bir Dayanışma gözlemlenmiştir. Özellikle Kureyşan aşiretinin liderliği göze çarptı. Bu ayaklanma rahat bastırılır. Uzun bir süre sancak bozulsada yine asker gönderilerek güçlendirilmeye çalışıldı. Özellikle Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın Dersim ve birçok ile böyle Politika öngörmesi ve doğunun mutlak otoriteyi kabul ettirilmeye çalışılması Dersim aşiretleri tarafından kabul edilmedi. O sıralardada Kafkasya'da Rus tehlikesine karşı yönetim doğudaki gücünü kafkasya konuşlandırmış durumda. Haydaran ve Demenan aşiretleri planı kurarak ayaklanmanın çıkacağı zamanı iyi ayarladılar. Ve 93 Harbi çıktığı zaman ayaklanmayı başlattılar. Gazi Ahmet Muhtar Paşa komutasında Kafkasya'ya giden ordu ayaklanma arasında kalır. Uzun bir süre süren çatışmalar sonucunda ordu uzun süre bölgede kaldı.Ayaklanmadan kurtulan ordu Kafkasya Cephesine gitti. Ve ilk defa bu ayaklanma Dersim aşiretleri tarafından kazanilan ilk zaferdir. Bu isyan sonrasında bölgede yine asker kuvvetlenidirilmesi sonucu ve Ermeni Çete görevlerinde kışkırtması ve desteği ile yeniden bir ayaklanma patlak verdi. Bölge yine sancak olunca özellikle Koçgiri ve Şamuşaklı aşiretleri önderliğinde yeni bir ayaklanma patlak verdi. Bu ayaklanma tam olarak bastırılmadığından sonraki sene Haydaran, Demenan ve Kureyşan aşiretlerinin de katılımıyla ayaklanma büyüdü. Uzun süren çatışmalar sonucunda kazanan yine Dersim aşiretleri oldu. Ve 1895 yılındada sürüp gitti. • 1907 yılında Şamuşaklı, Resikli, Koçuşağı ve Kureyşan aşiretleri birleşerek yeni bir ayaklanma çıkardı. Bu ayaklanma kısa sürede bastırıldı. • 1911 yılında bütün Dersim aşiretleri otoriteyi kabul etmeye başladı. Fakat buna sadece Haydaran aşireti boyun eğmedi. Ve ayaklandı. Ve bu ayaklanmayı tek başına sürdürdü. Zafer ilan etti.Bu zafer diğer aşiretleri yeniden diriltti. • 1914 yılında Kırgan ayaklanma çıkardı. Bu ayaklanmaya Kırgan aşiretinin müttefiği Ferhatuşağı aşiretide katıldı. Ve ayaklanma büyüdü. Isyan uzun bir mücadele sonucu zor bastırıldı. • 1916 yılında Seyit Rıza'nında teşvikiyle bölgede ilk defa bağımsızlık için ayaklanma çıktı. Bu isyan sonucu Dersim bölgesi bağımsızlaşsa da kendini tam olarak gösterememiştir [/ COLOR]. buraya kadar olan Dersim Bölgesindeki isyanlar ve yapılan harekatlar veya müdahaleler beni ilgilendirmiyor acıkcası çünkü osmanlıyı savunan biri değilim ama sen 1937-1938 tarihleri ile ilgili diyorsan o zaman ben sana fikrimi söyleyeyim. ayaklan [COLOR = "red"] ma nedeni [COLOR = "red"] Ayaklanma, Şeyh Hasan aşiretine mensup olan Abasan Aşireti reisi Seyit Rıza önderliğinde, askere gitmek ve vergi vermek istememesi [/ COLOR] hadi vergi vermek ıstememelerını bır nebze anlarım ama sen yenı kurulan turkıye cumhurıyetınde yasayacaksan o zaman askerlik hizmetini yapacaksın yapmak zorundasın cunku Bu senin yaşadığın Ülkenin anayasasında var uymak zorundasın [COLOR = "red"] ısyanın Başlaması 1937 yılında Atatürk Singeç Köprüsü'nün açılışını yapmak üzere Dersim'e gelecekti. Bu köprünün bir ucunda güvenliği sağlamak amacıyla bir askeri karakol bulunuyordu. İsmail Hakkı Teğmen'in komutasındaki Karakola asiler tarafından saldırı düzenlenir. Karakol yakılır, 33 asker öldürülür 27 Mart 1937 tarihinde Tunceli-Erzincan yolundaki bir köprü Haydaran ve Demanan aşiretleri tarafından yakılır. Bölgenin telefon hatları kesilir. Jandarma birliklerine pusu kurulur. Pax bucağı karakoluna baskın düzenlenir. Seyit Rıza bizzat Sin Karakolu'nun da basılması için asi milislere emir verir. Bölgedeki 9. Seyyar Jandarma Taburu'na da baskın düzenlenir. Kendi vatandaşlarından kurulu düzensiz gerilla kuvvetlerine karşı Savaşmak üzere eğitilmemiş ve bu yönde bir hazırlığı olmayan askeri kuvvetler kendilerini korumakta zaafiyet içine düşerler. Birçok askeri birlik basılarak askerler öldürülür ve yaralanır. Asiler Mazgirt Köprüsü'nü tahrip ederler [/ COL HANGİ HAKKSIZLIK Yukarıda anlatılan OLAYIN YAPILMASINI Mazur görür. ALEVILERIN Hakkını SAVUNACAKSAN SILAHLA SAVUNMAYACAKSIN savunmaya KALKARSAN ALEVILIĞIN özüne IHANET edersin CUNKU ALEVILIKTE INCINSENDE incitme VARDIR. ALEVILIGIN OZUNDE INASANA SEVGİ SAYGI VE HOŞGÖRÜ VARDIR. [COLOR = "red"] Ayaklanma, Şeyh Hasan aşiretine mensup olan Abasan Aşireti reisi Seyit Rıza önderliğinde, askere gitmek ve vergi vermek istemeyen diğer aşiretlerce de desteklenen bir grup tarafından 20-21 Mart 1937 gecesi Harçik köprüsünün yıkılması, köprüyle Kahnut Bucağı arasındaki telefon hattının kesilmesi ve bölge askeriyesine düzenlenen saldırı ile başladı. Askeriyedeki bütün askerler öldü. Askeriye yakıldı. Bunun üzerine resmen isyan başladı. Isyan bölgenin Coğrafi durumu nedeni ile büyüdü. Ayaklanmayı Kureyşan aşireti başlattı ve özellikle Demenan, Haydaran ve Yusufan aşiretlerinin katılımı ile iyice genişledi. Ayaklanmaya toplam 6.000 kişilik bir grup katıldı yaklaşık General Abdullah Alpdoğan düzenlediği ilk büyük harekât başarısızlıkla sonuçlandı. Aşiretler ise bunun verdiği moralle tamamen silahlandı. Bu yüzden isyanı bastırmak iyice zorlaştı. Abdullah Alpdoğan yanına (Üç Kolordu) ile bölgeye gitti fakat dağları bir türlü aşamadı 50.000 asker Aldığı. Bunun sonucunda gerekli olanın bir hava saldırısı olmasına karar verdi. Gerekli onayı alınca Sabiha Gökçen'i davet etti. Sabiha Gökçen de kabul edip Hava Kuvvetleri'nden 3 uçak filosu ile havadan saldırı gerçekleştirdi. İsyancıların saklandıkları en büyük yer olan Las mevkiini yerle bir etti. Yapılan harekât başarı vermeyince, askerler bölgeye girmeyi başaramadı. Bunun üzerine Seyit Rıza, bölge halkına zarar gelmesin diye Haydaran, Kureyşan, Demenan, Yusufan, Kırgan aşiretleri reisi ile birlikte Barış Anlaşması için çağırıldı ve tutuklandı, 13 Eylül 1937'de sona erdi. Ayaklanmayı bastıramayan bu askeri harekât, Dersim harekatı olarak adlandırılır. Askeri harekâttan sonra yapılan yargılama 15 Kasım 1937'de sona erdi. Ayaklanmanın lideri Seyit Rıza ile 6 kişi idam edildi. Çok sayıda ayaklanmacı değişik hapis cezalarına çarptırıldı. Ancak olaylar durulmadı ve 1938'de Kureyşan aşireti intikam için diğer aşiretleri silahlanmaya davet etti ve ikinci bir isyanı başladı. Bunun üzerine başlatılan ikinci askeri harekât ile Eylül 1938'de ayaklanma tamamen bastırıldı. Direniş amacıyla Kırsal alanda kalanların direnişi ise 1948'e kadar sürmüştür. Askeri harekât, her ne kadar bazı aşiretleri sürgün etse de, 1938 yılının sonuna doğru harekât sona ermiştir. Harekât sonucunda 13.000 (Resmi rapor) 40.000 arasında Sivil olurken, 12.000 kişi başka yerlere sürgün edilmiştir.Bölge halkinin verdiği bilgilere göre bu sayısının 80.000 civarında olduğu ileri sürülmektedir.Kısacası bu olay Dersim Katliamı olarak adlandırılmaktadır ile. Ayaklanmaya veya direnişe katılan aşiret mensupları, Kayseri'nin Sarız, ilçesi ve Erzurum, Yozgat, Muş gibi çeşitli illere gönderilmiştir [/ COLOR] Son olarak isyanın açıkça kışkırtılarak çıkarıldığını, Cumhuriyet dönemi ayaklanmaları içerisinde sivillere yönelik eziyetin ve kıyımın en şiddetlisine uğradığını, ardından da isyancılarla beraber aileleri, hatta isyana İştirak etmeyenlerin eziyete ve kıyıma maruz kaldığını, binlerce vatandaşın Sivil öldürülmüş ve kalan binlercesinin de sürgün edildiği aşikardır ve Kabul edilen bir durumdur. Yazdığı yazının uzun olması benim için bir şey ifade etmez bana gerekli olan yerlerini okur ve alırım ARKADAŞIN Ben bunu İnkar etmiyorum zaten yukarıda. Dersim ısyanlarını ögreneceksem veya arastıracaksam o yazıya veya senın yazdıklarına ihtiyacım yok. O yazı icerisinde dogru olan yerler ıcın ben guzel kelimesini kullandım. Ayrıca bazı yerlerde Atatürk'ün un Seyit rızayı affetı [SIZE = "6"] belirtiliyor. Bunu herkesin bilmesi gerektiği ıcın tsker ettim. AYRICA BEN BİR EKLEME YAPAYIM DERSIM HAREKATININ emrini ATATÜRK VERMEMIS İsmet İnönü vermiştir. Bilmeyenlere DUYURULUR. [/ Size] [/ B] [/ U]
Çok çok teşekkürler bu bilgileri paylaştığınız için. Bir kaç önce Bursa'da tanıştığım bir arkadaş yıllar önce DERSİM isyanı döneminden Bursa'ya göç etmek zorunda kaldıklarından bahsetmişti. Tabi sadece Bursa değil. Diğer bölgerede göç etmek zorunda olanlarda var. Lakin bu konunun SİYASETçilere malzeme olmasa daha da iyi olacak.
AYRICA BEN BİR EKLEME YAPAYIM DERSIM HAREKATININ emrini ATATÜRK VERMEMIS İsmet İnönü vermiştir. Bilmeyenlere DUYURULUR. bu iddia çok ama çok yersiz... koskoca bir ülkenin hem devlet başkanı hem komutanı olan birinin haberi olmadan kimse kılını kıpırdatamaz. haberi olduğuna dair size bir örnek vereyim.. atatürkün manevi kızı sabiha gökçen ilk pilotluk deneyimi amacı ile çıktığı eğitiminde dersimin demenan aşireti bölgesini bombalaması sonucu , dönüş yaptığı eskişehir havaalanında atatürk tarafından madalya ile ödüllendirilmiştir.. haaaala olaydan habersizdir diyen varsa buyursun madalyanın verilip verilmediğini ve ne zaman verildiğini bir araştırsın.. VE BU GİBİ HER CÜMLESİNDE DİKKAT GEREKTİREN KONULARDA, YAZDIĞIM İLETİLERE İNTERNETİN BAŞKA ADRESLERİNDEN KOPYALA YAPIŞTIR GİBİ UCUZLUKLARA KAÇAN ARKADAŞLARA BUNDAN SONRA CEVAP VERMEYECEM.. MADEM BİŞEYLERİ SAVUNUYORUZ LÜTFEN ÖZGÜN OLALIM VE BAŞKALARININ FİKİRLERİNİ KULLANMAYALIM..
neyi açıklamaya çalışıyoruz ben anlamadım yanlışım varsa düzeltin ALEVİLERİN HEPSİ türkmen dir ben türkmen değilim diyebilirsiniz ama orta asyadaki türklerde türkmenlerdir bugüne kadar yapılmış katliam niteliğindeki olayların hepside ALEVİ kesimi bastırmak vede dağıtmak olmuş ama; hiç bir alevi görmedim ki özüne dönmesin bizi dersimle sivasla maraşla çorumla bölemezler canlar özünde ayrılık olan varsa ben dahii kürt olmuş laz olmuş çerkez olmuş önemlideğil çürük olan elma dalda durmaz canlar :? GERÇEGE HÜÜÜ
sana şu şekilde cevap vermek istıyorum eren sen ABDULLAH Çifçi kimdir bilirmisin. Biliyorsan sorun yok ama Bilmiyorsan ben sana kısaca acıklayayaım. ABDULLAH Çifçi, 1938-1939 yılları arasında Dersim Hozat Piyade Birliği 2. Tabur'da görevli isyanın en Acımasız ve gaddarca bastırıldığı dçnemde emir eri olarak görev yapan ve 112 yaşında iken 2007 yılında vefat eden bir vatandas. Ölmeden bir hafta önce Dersim harekatıyla ilgili olarak bıldıklerını anlatmıs ve 1 hafta sonrada vefat etmiştir. Simdi sana şunu sorayım anlamda Ölümü yaklasmıs olan bir kisi bıldıklerını Vicdan azabından dolayımı yoksa birini kotulemek ıcın mı Açıklar sen karar ver. Özellikle harekat emrini Atatürk vermedi İsmet İnönü verme derken ben bunu birinin fıkırı olarak değil Abdullah cıfcının anlattıklarına ıstınaden söyledim. Son olarak aşağıda abdullah cıfcının anlatıkları! inanmak ınanmamak sana kalmış sonuçta herkesin fikri ve Düşüncesi farklı olabilir saygı duymak gerekir. 69 YIL SONRA KONUŞTU Dersim isyan önderi Seyit Rıza yakalanmış, Elazığ'a götürülmüştü. Jandarma Karakolu yanındaki meydana getirildiğinde sonradan Dışişleri Bakanı ile veda etti Sabri Çağlayangil'e döndü. Sehpaları görünce durumu anlamıştı. Çağlayangil'e 'Sen Ankara'dan beni asmak için mi geldin? "Diye sordu. Sorusu yanıtsız kaldı. Son sözü soruldu. 'Kırk liram ve Saatim var, oğluma verirsiniz' dedi. Sonra meydana çıkarıldı. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama O, meydan insanla doluymuş gibi sesizliğe ve boşluğa hitap etti: 'evladı Kerbela'yız. Günahsızız. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir. Sözleri meydanda yankılandı. Söyleyeceklerini bitirdikten sonra dimdik yürüdü, kendisini asacak celladı itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağıyla tekme vurdu ... Yalnız mağdurlar konuşmuştu Dersim Katliamı'nı yazan tüm tarih kitapları yukardaki bu anekdota apayrı bir yer ayırır. Bu öyle bir anekdottur ki, okuyan herkesi etkilemiş ve düşündürmüştür. Çünkü Dersim'de 1937-1938 yılları arasında yaşananlar, hala okuyanı etkilemeye, hala dinleyeni gözyaşlarına boğmaya devam etmektedir. Ancak bu hikaye ve anlatımlarda eksik bir bölüm vardı. Ne yazık ki bugüne kadar sadece hep mağdurlar konuştu. Sadece mağdurlar hikayelerini anlattı. Soykırımın yürek Burkan hikayeleri hep onların ağzından dinlenildi. Peki ya soykırımda yer alanlar? Soykırımı gerçekleştirenler? Onlara ya, ya da konuşmak istemediler ulaşılamadı. Böyle olunca da Hikayenin bir tarafı hep muğlak ve belirsiz kaldı. Konuştu ve öldü Ancak bu muğlaklığa ve belirsizliğe 112 yaşındaki Urfa Birecik'li Abdullah Çiftçi son verdi. Çiftçi, 1938-1939 yılları arasında Dersim Hozat Piyade Birliği 2. Tabur'da erdi. İsyanın en Acımasız bastırıldığı dönemde, isyana kaynaklık eden en stratejik bölgede emir kulu olarak görev yaptı. İsyanda yaşadıklarını ölümünden sadece bir hafta önce 69 yıl sonra 112 yaşına geldiğinde anlattı ve anlatımlarının kameraya kaydedilmesini istedi. Çiftçi katliamda yaşadıklarını anlattıktan bir hafta sonra, 3 Ocak 2007 tarihinde yaşamını yitirdi. Çiftçi, kamera kaydında Hozat'taki ilk günlerini şöyle anlatıyor: 'Dersim'e gittiğimizde Hozat'ta cepheye verdiler. Görev yaptığım birimin ismi Hozat Piyade Birliği'ydi. Bölüğümüzün çoğunluğu Urfalı'ydı. Askerler hep Kürttü. Sarp bir Coğrafyası vardı. Dağlar çok yüksekti, Tıpkı Ağrı Dağı gibi. Erkekleri hayvan derisinden çarık giyerlerdi. Ne kar bilirlerdi, ne soğuğu. Çok dayanıklı ve güçlülerdi. Üzerimize taş atarlardı Abdullah Çiftçi'yi en çok etkileyen şey operasyonlarda yaşadıkları olmuş. Çiftçi, sırasında köylülerin silahla değil, taşlarla kendilerine karşı savaştıklarını anlatıyor Operasyonlar: 'Kış mevsimiydi. Köylere operasyona çıkıyorduk. Operasyona gittigimiz köyleri önce çembere alırdık. Bu sırada köyün çevresine yerleşen isyancılar üzerimize taş atıyorlardı. Atılan taşlar Ciga sebep oluyordu. Çığ yüzünden çember dağılır, düzenimiz bozulur, zayiatlar oluşurdu. Bazen 100 askerin olduğu olurdu çığ yüzünden. Operasyonlar sırasında çatışmalar da olurdu. Bazı günler 10 isyancıyı ölü olarak ele geçirirdik. Hayvanları kesip yerdik Abdullah Çiftçi, dağ başlarına operasyona çıkan askerlerin yiyecek ihtiyacının nasıl karşılandığına da açıklık getiriyor ve şunları söylüyor: 'Gıda sorunumuz yoktu. Ahırlardan binlerce inek çıkardı. İnekler küçük memeliydi. Onların hayvanlarını kesip yiyorduk. Onların köpeklerini, eşeklerini serbest bırakıyor, geri kalan hayvanları kendimize alıyor, sonra da evlerini ateşe veriyorduk. 2 yıl böyle sürdü. Abdullah Çiftçi, köy baskınları sırasında yaşanan Katliamları ise ayrıntılı şekilde anlatıyor. İşte Çiftçi'nin anlattıkları: 'Operasyonlar günlerce sürerdi. Köylere gittiğimizde köyün yetişkin erkekleri kaçardı. Sadece çocuklar ve kızlar kalırdı köylerde. Ambarlarını, ahırlarını ateşe veriyorduk. Sonra onların çocuklarını, kızlarını, kadınlarını hepsini ağır makinalı silahların önlerine verip öldürüyorduk. Kanlari sel gibi akıyordu. Kimseyi dinlemiyorduk. Tuttuk mu bırakmazlardı, öldürürlerdi. Çocuklar birbirine sarılırdı Çiftçi, özellikle bir bölümü anlatırken gözyaşlarına hakim olamıyor: 'Allah kimseye göstermesin gördüklerimi. Müslüman Müslüman'ı vuruyordu. Çocuklar birbirlerine sarılırlardı. Candi, ne yaparsın. Sonra çığlıkları gökyüzüne yükselirdi. Kanlari sel olup akardı. O Çığlıklar hala kulaklarımda, bir türlü Gitmiyor. Türk köyüne dokunmadılar Çiftçi'nin Anlatımları Katliam sırasında yaşanan çifte standardı da gözler önüne seriyor: 'Hozat'ın karşısında bir köy vardı. Ona dokunmazlardı. Türk köyü olduğu söyleniyordu. Operasyona gittiğimizde komutanlarımız sadece köyün içine girerlerdi. Bizim girmemize izin vermezlerdi. Kendileri bizzat sağ olanları çıkartırlardı. İnönü Vurun dedi Çiftçi, Katliam emrini kimin verdiğini de açıklıyor. Çiftçi, Katliam emrini Atatürk'ün değil İnönü'nün verdiğini söylüyor: 'Niçin katlettiğimizi bilmiyorum. Askere gitmedikleri söyleniyordu. Kürtler miydi, gavurlar mıydı bilmiyorum. Savaşıyorduk. Onlar bizi, biz onları öldürüyorduk. Atatürk savaşın çıkmaması için çok çabaladı. Atatürk kırmadı, Atatürk öldükten sonra İnönü dedi ki Vurun. 38'de isyan tamamen bastırıldı. Ben gördüm Peki, İbrahim Çiftçi olaylardan sonra vicdan azabı duymuş muydu? İşte Çiftçi'nin soruya verdiği yanıt: 'Gördüklerim söylenmez ... Söyleyemem. Ama ben gördüm, yaşadım. Geçen yıllarda hocaya gittim. Hocaya olayları anlattım. Yalnız dedim ki namlumu kimseye çevirmedim. Onları vururken zorlanıyorduk. Ama elimizden bir şey gelmiyordu. Ne yapabilirdik ki. Ben rahatsız olsam ne yapabilirdim ki. Askerim ben. Köyleri hep yaktık yıktık. Bir kişi dahi sağ bırakmadık. Yaktığımız köy sayısı 10 kadardı. Hatırladığım köy isimleri Karaoğlan, Ayvacık, Kadı köyleriydi. Hala Dersim'e giden askerlere soruyorum oraları. Hala o Köyler yıkıkmış ... ' Çığlık çığlığa uyanırdı, vicdan azabı içindeydi Abdullah Çiftçi'yi tanıyan herkes, Çiftçi'nin Dersim'de askerlikten döndükten sonra uzun süre içine kapandığını, kimseyle konuşmadığını belirtiyor. Oğlu Yusuf Çiftçi, babasının bazı geceler uykusunda konuştuğunu, bazen de çığlık çığlığa uyandığını söylüyor. Çiftçi, Babasına ilişkin şunları anlatıyor: 'Öleceğine yakın herkese Dersim'de yaşadıklarını anlatmaya başladı. Sık sık Allah kimseye göstermesin, gördüklerimi, yaşadıklarımı derdi. Dersim insanına çok yakınlık duyardı. Dersim'e askerliğe giden köy gençleri ile konuşur, oraları sorar, bilgi almak isterdi. Son olarak konuşacağım, kameraya alın dedi. Zaten konuştuktan bir hafta sonra da merdivenden düştü ayagini kirdi. Doktorlar ayağı düzelmiş dediler, ama kısa süre sonra yaşamını yitirdi. Çiftçi'yi yakından tanıyanlardan biri de Aşağı Karkutlu Köyü MUHTARI Ethem Polat'tı. Polat, Çiftçi'yi şöyle anlatıyor: 'Anlatınca dalar giderdi. 'Komutanlarımız Türktü ama asker ağırlık olarak Kürttü' derdi. Anlatırken sürekli duygulanıp ağlardı. 'Nasıl böyle bir şey oldu' deyip duruyordu. Sürekli 'anlatılmaz' diyordu. "Allah kimsenin başına vermesin 'derdi. Vicdan azabı içindeydi ... Dersim Katliamı Dersim İsyanı, 21 Mart 1937 gecesi başladı. İsyan kısa sürede genişledi. İsyanın genişlemesi üzerine devlet isyanı bir dizi harekat ile denetim altına almaya ve bastırmaya çalıştı. Özellikle Lac Vadisi ve Kutu Deresi bölgesinde binlerce kadın ve çocuk öldürüldü. Isyan sırasında 9 adet savaş uçağı kullanıldı. Köyleri bombalayan, Sivil Katliamlar gerçeklestiren Uçakları kullananlardan biri de Türkiye'nin ilk kadın Pilotu Sabiha Gökçen'di. İsyan sürerken 1937'de isyan lideri Seyit Rıza idam edildi. 1938'de bastırılan isyanda 90 bin Kürt katledildi. İsyandan sonra da Dersim ismi Tunceli olarak değiştirildi. Binlerce Dersimli de yerinden yurdundan edilerek sürgüne gönderildi. Dersim'de yaşananlar çok çevre tarafından Katliam olarak değil Soykırım olarak tanımlanmaktadır.
Canlar bu katliamı kimse inkar etmiyor.Benim bildiğim kadarıyla,atatürk dersime gitmiş fakan zamanın şıhları insanları kışkırtarak (bizi yerimizden yurdumuzdan edecekler,bizi yok etmeye uğraşıyorlar dıyerek )atatürkü dersime sokturmamış,taşlarla kovmuşlar atatürkte birini görevlendirerek dersime gönderiyor,böyle bişey olmadığını anlar onları eğitve ısyanı bastırın dıyor ,başa çıkamayınca böyle bir olay gerçekleşiyor.Atatürkün olaydan ,oraya gidişten illaki haberi vardır ama sanmıyorum ki gidin hepsini öldürün yok edin desin.Böyle bir şeyi hiç bir zamanda kabul etmem.Kaldi ki bunun aslını hiç bir zaman öğrenemeyeceğiz ancak böyle kulaktan dolma sözlerle birbirimizi dolduruyoruz..Katliam hepimizin acısı biz önce insan diyenlerdeniz bizde yandık yakıldık bizde kıyımlara uğradık nasıl böyle bi olayı hak görelim.Ve Bu İnsanlar bizimle aynı yolda yürüyen,aynı inancı paylaşan,aynı savaşı veren insanlar..biz söylemekten çekindiğimiz korktugumuz zamanlarda bile dersim halkının her zaman cesurca bu yolu savundugunu cok ıyı bılıyoruz...Acı hepimizin acısı,vurulanlar yakılanlar biziz canlar...Birdaha Böyle bi acı yasamamk dileğiyle..
dostum gercekten iyi cevap vermissin hala zaza ile kurdu ayri tutan faaliyetlerin oldugunu bilmek bizi cok uzuyor ama bunu gelde anlat gecenlerde abim bile zaza ayri bir irk dedi ve bende sok oldum... ama sloganimiz bellidir tek bir vatan istiyorum adi DUNYA tek bir irk istiyorum adi INSAN tek bir kaynak istiyorum adi SEVGI tek bir slogan istiyorum Adi YASASIN HALKLARIN KARDESLIGI !!!!!!!!!!!
tokatlı kardeşim ben şimdi buradan büyüklerimiz ağzından duyduklarımı anlatmaya kalkarsam kimileri seneryo yazdığımı düşünebilir(bize göre değil tabi-tamamen gerçekler-gerçek olduğunu anlatanların başlamadan önce xızır ve onikiimamların adını verdiğini ve anlatırlarken binbir ruh haline girip çıktıklarını biliyoruz).. bu konuya son sözüm dersimden silah zoruyla veya psikolojik baskılar ile topraklarını atadiyarını terketmek zorunda bırakılarak, EDİRNE,KIRKLARELİ,TEKİRDAĞ,ÇORUM,SİVAS,BALIKESİR,BOLU,AYDIN,MANİSA ve daha adını bilmediğim yörelere gönderilen TÜM DERSİMLİLERE BİN SELAM OLSUN..
İKİ TUTAM SAÇ / DERSİMİN KAYIP KIZLARI Yönetmen Nezahat Gündoğan’ın, Adıyaman, Dersim, Bursa ve İstanbul’da çektiği “İki Tutam Saç- Dersim’in Kayıp Kızları” adlı belgesel filmin galası 2 Mart’ta İstanbul Cemal Reşit Rey Konser Salonun’da yapılacak. 1937-38 Dersim katliamı ile birlikte ailelerinden alınarak rütbeli askerlere, subayla verilen kızlar, yıllar sonra bir belgesel film aracılığıyla aileleriyle buluştu. Nezahat ve Kazım Gündoğan’ın üç yıl boyunca yürüttüğü çalışmalar sonucunda bugün 80’li yaşlarını süren Huriye ve Fatma Hanımlar’ın askerler tarafından alınışları, travmaları, suskunlukları ve ailelerine kavuşma sürecini anlatan belgeselde, halen köklerini arayan başka kızlar ve kızlarını arayan başka ailelerin duyguları da perdeye yansıyor. Filmde evlatlık verilen kızlarla yapılan röportajların yanı sıra, şimdiye kadar gün yüzüne çıkmayan pek çok gerçek, belge ve fotoğraf da yer alıyor. Müziklerini Mikail Aslan’ın yaptığı, metinlerini Sema Kaygusuz’un yazdığı belgeselde seslendirmeyi oyuncu Jülide Kural yaparken, Şevval Sam da kendi bestesiyle yer alıyor. “Dersim’in Kayıp Kızları” belgesel oldu Nezahat ve Kazım Gündoğdu’nun üç yıl boyunca yürüttüğü çalışmalar sonucunda bugün 80′li yaşlarda olan Huriye ve Fatma’nın askerler tarafından alınışları, travmaları, suskunlukları ve ailelerine kavuşma sürecini anlatan belgeselde, halen köklerini arayan başka kızlar ve kızlarını arayan başka ailelerin duyguları da perdeye yansıyor.
" Ali147 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster tek bir vatan istiyorum adi DUNYA tek bir irk istiyorum adi INSAN tek bir kaynak istiyorum adi SEVGI tek bir slogan istiyorum Adi YASASIN HALKLARIN KARDESLIGI !!!!!!!!!!!" komünizm propagandasına da gerek yok ama... zaza ile kürt ayrıdır. ben şu ana kadar bir zazanın bile ben kürdüm dediğini duymadım. hatta öyle deyince zaza kimliğini görmezden geliyorsun diye sinirlenenler bile oldu. her neyse kahrolsun faşizm ve kahrolsun komünizm! yaşasın dostluk!