Sivas şehitlerinin hayatı.

Discussion in 'Alevilere Yapılan Zulüm! ve Katliamlar' started by Alevi_Kaptan, Dec 9, 2006.

  1. Alevi_Kaptan

    Alevi_Kaptan Admin Staff Member

    [​IMG]
    ASIM BEZİRCİ: Sosyalizm ve edebiyat.

    Asım Bezirci'nin ülkemiz edebiyatında seçkin, doldurulamaz bir yeri vardır. Edebiyat dünyasında, çalışkanlığı, titizliği, üretkenliği her zaman takdir ve beğeniyle karşılanmıştır. Çalışkan, yürekli bir karınca olarak nitelendirilmiştir. Kuşkusuz, 67 yaşında 70 yapıt veren, yapıtları üstüste dizildiğinde boyunu açan bir kişi olarak o, bunu çoktan hak etmişti. Türk diline saygı duyan, onu iyi kullanan, anlaşılır bir biçimle yazan güçlü bir kalem olmasının yanı sıra iyi bir çevirmendi. Edebiyatımıza katkısı olacağını düşündüğü kitapları araştırmış, çevirip dilimize kazandırmıştır. Pek çok yazarımız için hazırladığı biyografik araştırma ve deneme kitaplarıysa; genç yetişkin bütün edebiyatçılara, edebiyata ilgi duyanlara, edebiyat öğrencilerine ders kitabı olacak niteliktedir.

    Asım Bezirci'nin sevgisi yalnız şair ve yazarlarla, tanıdığı insanlarla sınırlı değildi. Sonsuz bir insan sevgisiyle doluydu. İçinden çıktığı, bağını hiç koparmadığı halkına büyük bir sevgisi vardı. Kendini halkına borçlu sayıyordu. Ve diyordu ki; "Elbette, halktan aldıklarımızla oluşturduğumuz birleşimleri kafamızda saklamayacağız. Onları hayata geçirmeye, uygulamaya girişeceğiz. Evet, 'devrimci düşünce olmadan devrimci eylem olmaz' ama eylem olmayınca da düşünce bir işe yaramaz"

    Gülsüm AKYÜZ

    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    [​IMG]

    ASAF KOÇAK: Yok devenin kuşu, bir sır "Cop Cumhuriyeti'nin Çizeri

    Sivas'taki etkinliğe katıldım. Buruciye medresesinde dia gösterisi yapacaktın. Görevim gereği halk konserinin yapıldığı salona gitmek üzere medreseden ayrıldım; yolda yakalayıp, "Yav Rıza bey öksüz oğlan gibi beni burada bırakmayın, sunuş yapın, takdim edin, iki laf edin" dedin. Haklıydım, utandım. Ali Balkız' la yoldan geri döndük. Ali Balkız seni ve sanatını en iyi bilen insandı; yazardı. Seni izleyicilere o güzel üslubuyla anlattı, tanıtı. Çok mutlanmıştın.

    Uğur, "düdük çalmak" için ara vermemi isteme, daha ne anlattım ki? Yüksel Caddesinde gece direğe çıkmanı, Oran Şehri'nin orman içi patikalarda sabaha karşı emniyet üst düzey yetkililerinin koşu yolunda elinde bira şişesiyle görünmek gibi büyük kabahatlerini (!), Ankara kalesinde şeytan taşlaması, her yılbaşı gecesi repertuarındaki "Bu akçam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul'un" şarkısını okumalarını "çürük domates doldurursam elime vur vb. hikayelerini anlatmadım, hemen müdahale etme. Sen tek rakı, ayran ve maydanozunu garsondan iste.

    Emsaldik, arkadaştık, çok iyi anlaşıyorduk, birlikte güzellikler paylaştık, çoğalttık, üzüntülerimizi, sıkıntılarımızı paylaştık, azalttık. Ama Asaf, güzel kardeşim tanışmamızdan sonuna dek bana hep "Rıza Bey" diye hitap ettin; defalarca "bey" sözcüğünü kullanma dememe karşın. Çok zarif ve duyarlıydın.

    Madımak Otelinde başımıza taştan yağmurlar yağmaya başlayınca birinci kata çıktık. Caddeye bakan kahvaltı salonunun ortasındaki kolonu siper edinip, caddeye bakarak olan biteni sizlere anlatıyordum. Ama sen de her zamanki hoş muzipliğinle oradaki canlara yanından eksik etmediğin mızıkanla moral veriyordun. Orada ölümle burun buruna iken bile umut açılıyordun herkese.


    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------

    [​IMG]

    NESİMİ ÇİMEN: Üç telli curanın üstadı

    Sivas'a gideceği akşamdı. Kardelen' de görünce, uzun zamandır düşledigim "Nesimi çimen Monografisi" için malzemeyi edineceğim sevinciyle kucaklaştık.

    Şiirleri güvenmediği, iyice tanımadığı kimselere vermediğini biliyordum. Niyetimi söyledim;

    hoşlandı. Hemen oracıkta bir de söyleşi yaptım.

    Dokuz yaşında saz çalmaya başlamıştı; üç telli curanın bu büyük ustası.

    1964 yılında ilk plak çalışmasını yapmış, 1970'de de Almanya'da 10 plak yayımlamış. Yine 70'li yıllarda iki kaset çalışmasıyla, Fransa'da bir longplay, Almanya'da 3 kaset, İsveç'te (1984 ve 1986'da olmak üzere) iki kaset.

    Emeklilik gibi herhangi bir sosyal güvencesi olup olmadığını sordum; yoktu. Sivas'a gidebilmek için de, 500 bin lira borç alarak Hatay´dan Ankara'ya gelmişti.

    Türkiye'de ilk Şah İsmail gecesini Nesimi Çimen düzenlemişti. Bunları anlatırken gözleri güneş vurmuş billur su gibi ışıldıyordu. 5 Mart 1977'de Ankara'da düzenlediği bu geceye Can Yücel ve Yaşar Kemal'in büyük katkılan olduğunu ve konuşmacı olarak da o gecede bulunduklarını anımsanıyordu. 17 Haziran'da da İstanbul'da düzenlediği geceyi, İlhan Selçuk ve Halis Toprak'ın katkılarıyla kotardığını anlatıyordu. "Aleviler, aşırı solcu olduğumu ileri sürerek sevmezler beni, solcular (1980 öncesini kastederek) herhangi bir fraksiyona katılmadığım için. Oysa ben bir sanatçıyım; kendimi yeterli de görmüyorum ama sanatımı bir fraksiyonun sözcülüğüne indiremem." diyordu.

    Fransa'da SECEM'e kayıtlı. Oradan gelen teliflerle yaşamını sürdürmeye çalışıyordu.

    Bir ara ben masadan kalkınca, Atilla Hoca'nın "Nejat Birdoğan'ın yeğenidir" demesiyle, güveni daha bir artmıştı. Yanında taşıdığı şiirlerini verdi, fotokopi aldım.

    Kucaklaşıp izin istedim: Teki ama, dedi, sen ne kendi adresini verdin, ne de benim adresimi aldın. Biz Sivas'tan dönünce nasıl haberleşeceğiz?.."

    Sivas'tan hiç dönmeyecek artık 0 ; çünkü ‘Sivas hâlâ islam´... Allah'ın bol olduğu yer...

    Metin Turan


    ------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    [​IMG]

    MUHLİS AKARSU: Kula kulluk yakışır mı?

    ARKADAŞIM MUHLİS AKARSU

    MUHLİS AKARSU Sivas iline bağlı Kangal kazasının Minarekaya köyünde 1948 yılında doğdu. Anadolu insanının ezeli mesleğinden olan rençberlikle geçinen Bayram Efendinin üç oğlunun en küçüğüdür. 1962'de ilkokulu Minarekaya'da bitiren Muhlis Dost, malum nedenlerle tahsil yapamadı. Yapamadı amma kendi beldesinde var olan nefis Anadolu geleneklerinden istifade etmesini bildi.

    Genellikle kış günlerinde yapılan Bektaşi cem ve cemaatlarında yörenin seyyitlerinin ve ozanlarının etkisinde kaldı. Pek körpeyken, şiir yazmaya, deyişler, nefesler kurmaya başladı. Bu arada bağlama çalmaya, zakirlik yapmaya yöneldi. Etkileyici bir sesin sahibiydi Akarsu. O'nu 1960'lı yılların dev ozanları arasında aniden parladığını görürüz. 1972 de Kendisinin çok saygı duyduğu Seyyit Halil Beyin kızı Mühibe (Leyla) hanımla evlendi. Bu evlilikten üç kızı oldu. Pınar (17) Çınar (15) Damla (8)

    Önceleri klasik Bektaşi kalıpları içinde ismini duyuran, sesini sazını dinleten ünlü arkadaşım, yetmişli yıllarda Türkiye'de başlayan devrimci kıpırdanışlara yabancı kalmadı. Zamanın dev ozanları, İhsani, Ali İzzet, Nesimi, Çırakman, gibi isimlerle sahnelerde görüldü.

    Son derece yanık ve tok sesiyle bir zamanlar plak ve kasetlerde rekor düzeyde eserler sergiledi.

    "KULA KULLUK YAKIŞIRI MI" derken bir başka içtenlik keşfedersiniz Muhlisimde. Son derece kararlı tavrı, güler yüzü, yanık sesi ve sazıyla mükemmel bir halk adamıydı.
     
  2. Alevi_Kaptan

    Alevi_Kaptan Admin Staff Member

    [​IMG]

    MUHİBE AKARSU: Akarsuyum böyle miydi ahdımız?

    "BUNUN SONU İP OLSA DA

    KULA KULLUK YAKIŞIR MI"

    Dizelerinde, onun başladığı yoldan arkaya bakmayacağı belirginliği vardı. Ve kula kulluğun, insan yüreğindeki ayıbın hatanın, lekenin resmi olduğunu iddia ediyordu.

    Şimdiye kadar TRT repertuarlarında ellinin üstünde eserleri olmakla birlikte, yüzden fazla kırkbeşlik plak, 4 uzunçalar, 20 kadarda kaseti bulunmaktadır.

    Muhlis Akarsu, sanatçı ve Ozan kişiliğinin yanında girişimci bir arkadaşımızdı. Saz çalmanın dışında, bir ara İstanbul sanai mahallesi muhtarlığı, kağıt imalatçılığı, plak kaset yapımcılığı, restorantçılık, kafeteryacılık gibi meslekleri de denemiştir.

    25 yıllık ünvanı boyunca bütün batı ülkelerini dolaşmıştır. 2 Temmuz 1993 günü Sivas'ta bir gerici toplulukça yakılıp şehit edilen bu kültür ve halk adamımızın 33 arkadaşıyla geride bıraktıkları iz hiçbir zaman derinliğini kaybetmeyecek ve gelecek nesillere mazlumluğun yürekliliğin, kararlılığın ışığı olarak kalacaktır. Ozansayar ve sanat sever halkımıza düşen en büyük ödev bu demokrasi ve kültür şehitlerimizin geride bıraktıkları mağdur eş ve çocuklarına sahip çıkmaktır.

    Sevgili Muhlisi ve eşini kader arkadaşlarını mezarların en kutsalı olan halk sinesine minnet ve saygıyla gömerken, cümlesine rahmetler diler mübarek ruhlarına ruhlarımızın ortak olduğunu bildiririm.

    Aşık Mahzuni ŞERİF

    --------------------------------------------------------------------------------------------------------


    [​IMG]

    BEHÇET AYSAN: "Sefa"sını ölümle öğreten şair

    BEHÇET Mİ?..

    Çolpan ve tren. Ağır işçisi kederin ve aşkın. Yanmış çam kozalağı. Bıyıklarını keserek beş yıl daha kazanan kardeşim. Sarnıçlardan ses veren dili ülkemin.

    Bir şiir gününden çıkmışız. Sen, Metin abi, Ahmet... Armağanımız birer şişe şarap, birer saksı çiçek. Bir şaire daha güzel ne verilebilir? Sesin büyüyüp duruyor şiirin göğünde; o esmer, lirik sesin. Eğilseler birazcık yüreğin görülecek gözlüklerinin ardından.

    İçimde akçamın turuncu bulutu Sakarya'dan geçiyorum siline siline. Bir serin su, bir mavi aydınlık; bir ince buğday sapı soluk almak için. Sesin seçiliyor sesler içinden, o derin davudi merhaban; bir güven duygusu kadar güçlü ve güzel...

    Bir deli oğlanın devekuşu sergisindeyiz. Kadınlar ve rakı ve Nâzım. Bir ülke resmi çiziyoruz devekuşlarının eşliğinde '68'den '93'e... Tanrı bile bilemez bir ay sonra yanacağınızı.

    Bir oteldesiniz, sevdiğim ne kadar adam varsa. Dışarda cinnet, içerde umut ve yalnızlık. Hangi resme baksam, hangi kapıyı aralasam yanık yır kokusu, ağır bir duman yükseliyor. "Durgun yıllarda gelmiş olanlar dünyaya/anımsamazlar geçtikleri yolları" (1) Bizim anımsayacak ne çok acımız var değil mi? Ah sevgili Behçet, "yok başka bir cehennem/yaşıyoruz işte" (2)

    Şükrü ERBAŞ


    -----------------------------------------------------------------------------------------------


    [​IMG]

    Ama acılara alışılmaz

    Birşeyler var değişecek

    Birşeyler var değiştirmemiz gereken

    Önce acılardan başlanacak.



    Ahmet Telli'nin ‘Bekle Beni´ şiirinin bir bölümü ile batılı bir düşünürün sözünü anımsıyorum:

    Dünyanın en mutsuz insanları, geri bıraktırılmış ülkelerin aydınlandır.

    Gözümüzün önünde görülmesi gereken yığınla çelişki var ve bunları görmemezlikten gelemiyorsak, üstelik de acılara alışılmıyorsa nasıl mutlu olabiliriz ki?

    Sevgili Hasret!

    Halk müziğinin, yorumcu sıkıntısı çektiği bir dönemde, senin gibi genç ve çok umut veren çalışkan bir değerini yitirdiğine mi yanalım, yoksa hiç bir sosyal güvenceleri olmayan geride bıraktığın 4 aylık hamile eşinin ve doğacak çocuğunun geleceğini garanti altına alamayan devletin, sanatçılarla ilgili politikalarının olmayışına mı, yoksa uğruna ölümlere gittiğin ve onların kültürlerini dünyaya tanıtacağını, müziğin soysuzluğa mahkum edildiği bir dönemde çıkış yolunun kendi öz kültürlerine sahip çıkmaktan geçtiğini söylediğin "Sevgili halkının" duyarsızlığına mı yanalım, bilemiyorum. Ama bildiğim birşey var ki, o da biz neye yanarsak yanalım senin ve 33 dostumuzun yanışları gibi olmayacak bu yanış. Sizleri hiç unutmayacağız.

    Tolga ÇANDAR


    ------------------------------------------------------------------------------------------------------


    [​IMG]


    EDİBE SULARİ: Davut Sulari'nin yadigarı

    SULARİ ismi, ünlü halk ozanı Aşık Davut Sulari'den gelmektedir. Edibe Sulari Davut Sulari Babanın en büyük çocuğudur. Tarihi Seyyitlerimizden, Seyyit Mahmut Hayraninin torunlarındandır. Erzincan´ın Çayırlı kazasında doğan Edibe Ağbaba(Sulari) aynı kazanın Bozağa köyünde ilkokulu okudu. 12 - 13 yaşlarındayken babasının (Davut Sularinin) Seyyitliği nedeniyle bütün cem ve ayinlerde babasına iştirak etti. 1970'li yıllarda babasıyla birlikte Avrupa'ya giden Edibe Sulari, İsviçre'de evlendi ve Bassel şehrine yerleşti.

    Aynı zamanda Kudanlı ve Kureyşanlı Seyyitliklerinin de torunu olan Edibe hanım, birçok plak ve kasetlerde Dişi Sulari olarak bilinirdi. Son derece inançlı, içli vakur bir mizacın da sahibiydi.

    Bassel'de yaşadığı halde Türkiye'de yapılan bütün Bektaşi kültür etkinlikleri ve ehlibeyt cemlerine konferanslarına katılmayı ihmal etmezdi.

    Halen iki çocuğu öksüz olarak İsviçre'de yaşamaktadır. 2 Temmuz Sivas katliamında yakılarak şehit edilen Edibe bacımız, yakınlarının isteği üzerine kendi köyü olan Çayıralan'ın Bozağa köyüne defnedilmiştir. Kendisine haktan rahmetler dilerken, kader arkadaşlarının yüce ruhları önünde saygıyla eğilirim.

    Aşık Mahzuni ŞERİF



    --------------------------------------------------------------------------------------------------------------


    [​IMG]


    UĞUR KAYNAR: Militan, şair, elyazarı...



    Sevgili UĞUR, ASAF, ERDAL..

    Sakallı Daltonlar...

    Sizler, evet sizler Dalton kardeşlerdiniz(!). Neredeyse her akşam, Ankara Konur sokakta Kardelen' de buluşur, birbirinize yarenlik eder, çevremizdekileri gülmekten kırıp geçirirdiniz. Yaşam dolu, güzellikler zinciriydiniz. Çerkes'i bize yadigar bıraktınız, dûmanlarla birlikte göğe uçtunuz.

    Çerkes artık Kardelen'e girerken "Bizden kimse var mı?" diye sormuyor.

    Bahçedeki 21 nolu masa artık hep boş. Dostlarınız karanfillerle fesleğenlerle donatıyorlar. Onlara "Uğur'un Erdal'ın dostları merhaba, hoş geldiniz" demek istedim, masaya yaklaşamadım;

    hıçkırıklara boğuldum.

    Sivas'a gitmemiştiniz henüz, öğlen saatleri mimar dostlarınızdan biri merdivenlerden bahçeye çıktı, sizi görünce "Lan oğlum on beş gün önce geldim yine buradaydınız, sizin hiç eviniz yok mu?" deyince, imdadınıza yetişip, " o masanın tapusunu onlara verdim" dediğimde gülüşmüştük.

    Aynı arkadaş sizleri uğurladıktan sonraki günlerde yine Kardelen bahçeye geldi ve ben masamdan kalkamadım, “Hoca, onlar artık yok, gittiler” dedim. Masanıza baktık fesleğenler hüzünlüydü, zira sizler ellerinizle onları okşamıyordunuz.

    Konur sokağın yerinde durmayan, kıpır kıpır, heyecanlı, dost canlısı çok özel çok güzel İnsanı Asaf; "Yok devenin kuşu" adlı serginin başarılı olması için geceni gündüzüne kattın Bu sergide satış yapamaz, başarılı olamaz isem intihar ederim" diyordun özel dostlarına. Çünkü sen bu ülkenin sanatçısıydın ve bu ülkenin sanatçılarının yaşam standardı da belliydi, kiranı, telefon faturanı ödeyemiyor, öğünlerini birleştiriyordun. Ama onurundan ödün vermeden yaşıyordun.

    Sevgili Asaf timsah göz yaşı dökenler var şimdilerde. Sizler hayatta iken emeğinizin kadrini kıymetini bilmeyen, hakedişlerinizi ödemeyen yayınevleri "kıymetleri hayatta iken bilinmeli" diyerek, felsefe yapıyorlar.
     
  3. Alevi_Kaptan

    Alevi_Kaptan Admin Staff Member

    [​IMG]

    ERDAL AYRANCI: Hep barikatın başında!

    Sevgili Erdal; cesur, atak ve bonkör kardeşim. Herşey dostluk ve dostların içindi yaşam felsefende. Bir de kızım Zeynep'in. Azgın, gözü dönmüş canilere karşı diğer arkadaşlarını, dostlarını korumak için merdiven baçında kendini öne attın, barikat kurup yiğitçe direndin; atılan taşlarla yaralandın. Âma yangın aniden sarınca yarana merhem olamadık.

    Sevgili Asaf, siz dalton kardeşler(!) hep sakallıydınız. Hepiniz sanatçıydınız. Başkentte, sanat çevresinde tanınıyor ve seviliyordunuz. Ama doğrusu kimse miliyetimizi merak etmiyor, sormuyordu, sizlerin de öyle bir sorunu yoktu. Gazeteci dostunuz, Hasan Uysal yarenlik olsun diye senin ve Çerkes'in Kürt olduğunuzu topluluklarda söylüyor, espriler üretiyordu. Sivas'a gitmeden kısa bir süre önce Kardelen'de ona "Yav Hasan'cığım ne güzel Türk gibi geçinip gidiyorduk, senin neyine gerek kürt olduğumuz" dediğinde çok gülüşmüştük.

    Ey zalimler, dört yüz yıl önce de Pir Sultanı asmadan taşladınız. Zihniyetiniz, kininiz ve yöntemleriniz değişmemiş. Yakmadan önce canlarımızı yine aynı Sivas'ta sekiz saat taşladınız, yaktınız. 'Hem de', İslamiyet adına, Allah adına, Muhammed adına, Şeriat adına, Hizbullah, Rabıta ve Suudi namına. Ve bu devlet, zorunlu askerliğini yaptığımız, vergilerle ayak tuttuğumuz bu devlet, yangını seyretmedi, teşvik etti, destek verdi güç verdi yobaz canilere. Ve bu devlet yobazların tırnağına zarar gelmesin istedi, sonuç aldı. Başbakan "Halkımıza birşey olmamıştır, devlet oradadır diyerek yobazlara, karanlık güçlere, devlet içinde devlet olan güçlere moral verdi.

    Yüreğimiz otuz üç yerinden yanıyor. Semah dönen tiyatro oynayan kızlarımız, oğullarımız, kardeşlerimiz, Sanatçılarımız, yazar-çizerlerimiz. And olsun ki, önümüzdeki yıl daha görkemli daha çok katılımlı şenliğimizi yapacağız. Semah döneceğiz, tiyatro oynayacağız, paneller yapacağız, kitaplar imzalayacağız, sergiler açacağız. Kurban pilavları yiyeceğiz. Düşmana inat sizlere saygı için.

    Hepinizi çok özledim şimdiden.

    Çok öpüyorum; sevgiyle

    RIZA AYDOĞMUŞ


    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    [​IMG]

    METİN ALTIOK: Kara Kutu. Felsefe, şiir...

    METİN ALTIOK NE DÜŞÜNÜRDÜ?

    Metin ALTIOK'u anlatmak.. Şu an hiç kolay değil. Eşit ağırlıktaki iki ayrı duyguyu, aynı anda ve çok yaşıyorum. Metin ALTIOK eşimdi, arkadaşımdı, dostumdu. Bu yanıyla bu benim özel acım, yüreğime saplanan bir hançerin kanayan yarası. Öyle de kalacak.

    Şairdi Metin ALTIOK!... Felsefeciydi, yazardı. Beyaz kağıtlara desenler çizer, dere taşlarını ince ince oyardı. Güzel şevler yaptı doğrusu, zor olanı başardı. Aydın bir sanatçısıydı bu güzel ülkenin. Şimdi, Pir Sultan Abdal dergisi için bu yazıyı yazarken, Metin ALTIOK'un Pir Sultan Abdal Derneği üyesi olmadığı geldi aklıma. Üye olmayı düşünmezdi de. Sivas'a gitti!... Giderken "Alevi-Sünni" kaygılar, düşünceler taşımıyordu. Pir Sultan Abdal derneğinin bu "şenliği (!)" düzenlemiş olması da Metın ALTIOK'un "muhalif" aydın kişiliğini hiç mi hiç etkilemedi. Etkileyemezdi de/ Pir Sultan deyişlerini, türkülerini severdi, doğru. Ama, Şivan Perwer'i de severdi, Hale Gür'den Ege türküleri dinlemeyi de.

    Metin ALTIOK böyle bir durumda ne düşünürdü sorusuna yanıt arıyorum günlerdir. Üzülür, acı duyar, öfkelenirdi. Olayın şoku ile önce güzelce bir içer, sarhoş olurdu. Sonra da oturup AYDINLIK gazetesindeki "KARA KUTU" köşesi için şöyle bir yazı yazabilirdi:

    "Türkiye'nin bu gün içinde bulunduğu toplumsal ve düşünsel yozlaşma, zorunlu olarak, bir aydın sorgulamasını da beraberinde getirdi. örneğin, son zamanlarda İslami fanatizmin yösterdiği tırmanışı yazar Aziz NESIN, Türkiyeli aydınların görevlerini yapmamalarına bağladı. Fanatizm hangi noktada uç vermişse, aydınların görevi, onu o noktada ezmektir' diyen Aziz NESİN aydınlan duyarsızlıkla suçladı, "

    Metin ALTIOK böyle başladığı yazısını şu sözlerle sürdürürdü:

    "... aydın olmaya giden yol muhalif olmaktan geçer. Muhaliflik ise tavır koyarak yapılır, Doğru adına, iyi ve güzel adına yanlışın, kötü ve çirkinin üstüne gitmeyen kişi aydın değildir. Türk aydım kimi muhaliflerin başına gelenlerden ürkmüş ve neme lâzımcı bir konuma düşmüştür. Bu konuma düşenler bir dereceye kadar bağışlanabilirler. Ama uzlaşmacı aydınlar (bu nasıl aydınlıktır bilinmez) her türlü değere musallat olan birer kültür zararlısına dönüşmüşlerdir.”

    Metin'in evimizde oturduğu koltuk boş şimdi. Çalışma odası Sivas'a giderken bıraktığı gibi duruyor. Yukarda, tırnak içine alarak yazdığım satırları O'nun 24 Mayıs 1993 günü yayımlanan KARA KUTU´ sundan aldım.

    Evet, Türkiye'li bir aydın, büyük bir sanatçıydı Metin ALTIOK...

    Nebahat ALTIOK


    ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------


    [​IMG]


    GÜLENDER AKÇA: Divriği' nin Şahin köyünden, Abidin ve Sultan'ın gözbebekleri



    Divriği'nin Şahin köyünden Abidin ve Sultan Akça'nın 5 çocuğundan 4.cüsü olarak 1968 yılında dünyaya geldi. Babasının Divriği Demir Çe1ik İşletmesinde işçi olarak çalışması nedeniyle İlk ve Ortaokulu, Cürek kasabasında okudu. Daha sonra babası emekli olunca ailesiyle birlikte 1981'de Ankara'ya yerleşti. Lise öğrenimini Başkent Lisesi'nde tamamladı. 2 Temmuz 1993 günü Sivas'ta, yobazlar tarafından katledildiğinde Açık öğretim Fakültesi öğrencisiydi.

    Aile içinde bir evlattan, bir kardeşten, bir abladan öte, hepimize bir dost, bir can, bir arkadaştı. Her konuda kendi kişiliğini ortaya koyabilen, sıcak, samimi, dostça yaklaşımları ile en zayıf ve en üzgün anımızda sığındığımız, içimizi döktüğümüz, sıcak, sakin, yumuşak bir kuşaktı. O'nun yüreği hep güzellikten yana. İyilikten yana, insanlıktan yana sevgiyle dopdoluydu. Kendi kişisel sorunlarını geri plana atıp ailesinin ve çevresinin sorunlarını kendine dert edinen bir kişiliğe sahipti. En çok sevdiğim, sevdiğimiz özelliği ise, hiç bir zaman kişi ve konular hakkında ön yargı ile hareket etmemesiydi, hiç bir kimseye kin tutmamasıydı. Hep alçak gönüllü olmaya çalıştı ve de insanları sevmeye... Bir şairin dediği gibi,

    " Bireysellik dünden öldü

    bala şimdi

    sevdalar çokluktan yanadır "

    Gülender´in sevdası da çokluktan, duyarlı toplum yaratmaktan, toplumsal sorunlara karşı insanlarla birlikte olmaktan yanaydı.

    Günay Vedat AKÇA


    ------------------------------------------------------------------------------------------------------


    [​IMG]


    GÜLSÜN KARABABA

    Pir Sultan Abdal Kültür etkinliklerin, Divriği Kültür Derneği kanadından katılan dört genç kızdan biri de Gülsün Karababa... Handan Metin, Gülender Akça, Gülsün Karababa ve Nurhan Metin'den, yalnızca Nurhan geriye döndüyor.

    Gülsün'ü, ablası Nilgün Karababa yolcu ediyor Sivas'a. Gülsün Karababa... Ayrılırken, döne döne öpüyor ablasını, "Belki bir daha görüşemeyiz" diyor... Nilgün Karababa, kardeşine kızıyor; "Üç tane kol atmıştı. Bende "niye bu kadar çok giysi götürüyorsun yıllanacak mısın orada?" dedim. Üstünü kontrol ettim. "Sivas soğuk olur, kalın giyin" dedim. Oysa ki, yangın yeri olacakmış Sivas, bilemedim"...

    Sıradan biri olarak yaşamayı asla kabul etmiyor; babası M. Ali Karababa gibi güzel saz çalıyor, evde herkes yatmış uyurken, o gece yarıları resim çalışıyor, günce tutuyor. Atatürk Kültür Merkezi'ndeki resim kurslarına katılan Gülsün'ün hedefi, Hacettepe Üniversitesi Resim bölümü'nü kazanmak... "Harçlığını saklar kitaba, boyaya yatırırdı." diyor babası M. Ali karababa... "Bir gün olsun kızmadım yavruma. kaşımı kaldırıp bakmadım, nazarım değmesin diye..." Uğur Mumcu'nun cenaze töreninden döndükten sonra, "Ben sıradan biri olacağım. Ben de Uğur Mumcu gibi öleceğim" diyor ablasına..

    Gülsün'un felsefesine göre, insan yalnızca yaşamında değil, öldükten sonra da anılmalıydı. Geriye birşeyler bırakabilmeliydi. Belki ileri bir tarihte düşündüklerini yapabilirdi kardeşim... Fakat böyle bir ölümü hiç hak etmemişti.

    M. Ali Karababa, "Biz bu çocuklarımızı ne zor koşullar altında büyüttük. Onları cepheye göndermedik ki. diyor. Ve anne Sultan Karababa, "Biz on aydır zehir yiyoruz." derken, nasıl da acılı, fakat yıkılmaz bir şehit anası aynı zamanda... "Ben annem gibi akıllıyım" diye övünen Gülsün'ün, "Dünya bir yana, annem bir yana" dediği Sultan annesi... Karababa ailesi, diğer aileler gibi yalnızca gerçeği öğrenmek istiyor. Devlettir bizim düşmanımız...

    Gülsün Karababa, "Ölü Ozanlar Derneği" kitabından aldığı bir tümceyi güncesine aktarmış; "Ölüm saati geldiğinde hiç yaşamamız olduğunu hissetmem ne acı"... Sivas'ın kendisi ve sevdiği yazarlar için bir "Ölü Ozanlar Kenti" olacağını nereden bilecekti?... Halk ozanı Gülsün Karababa'nın babası M. Ali Karababa Sivas katilamında 33 yavrusunu kaybetmenin acısına dayanamadı. Kısa bir süre sonra Pir Sultan'ın ve canların yanına ulaştı.

    ------------------------------------------------------------------------------------------------------------


    [​IMG]

    İNCİ TÜRK: "Çiçek açar domur domur dal verir"...

    İnci, 22 yaşında yeni mezun olmuş bir eczacıydı. Umutla başlayacaktı yeni işine, ama olmadı. Ölüm onu da aldı Sivas'ta sevdiğiyle birlikte. İnciyle kısa sürede çok şey paylaştık, kaynaştık dertlerimi dinler bana hep destek olmaya çalışırdı. Ne zaman sinirlensem, gülsem, her zaman onu yakınımda bulabilirdim. Can dostumun herşeyiydi İnci. Öylesine seviyorlardı ki birbirilerini, her zaman gıpta ederdim onlara.

    İnci'nin 0 canlı, sevecen, dolu dolu kişiliği bana yine destek olmaya devam edecek. İnci ve Muammer, sizler kalplerimizde sonsuza dek yaşayacaksınız.

    Ferhun ATEŞ
    -------------------------------------------------------------------------------------------------


    [​IMG]

    CARINA JOHANNA: Alevi kültürü araştırmacısı, "yabancı" değil...



    Şenliklerin amacı, biraz da dilleri, dinleri, ırkları, ulusları ne olursa olsun, toplulukları kaynaştırmak, sevgiyi, dostluğu, kardeşliği pekiştirmek, insanları bir güzellik, bir coşku etrafında birleştirmektir.

    Elele tutuşup Delilo oynayanların 'Kürt' ü, Türk'ü olmaz. Onlar, ezginin bir notası, oyunun bir figürüdür. Yeter ki yüreklerinden gelen sevinçle, istekle kalksınlar horona...

    Carina da aramıza katıldığında böyle düşünüyordu kuşkusuz. Duygularının ifadesini semahta bulmuştu. Kızlarımızın arasında, bizim kızımız, canımız, yoldaşımızdı. Öylesine sevmişti ki bu kültürü, hiç kimse O' nun Hollandalı olduğunu anlamadı. Semahın bir parçası, sazın bir teli, gülün kokıısuydu.

    Carina' nın acısı da, alev ve ateşle yok edilen gencecik yaşamı da, sevdası da bizim bir parçamız artık.

    Yüzü güleçti. sıcaktı... dost canlısıydı... Kendisiyle ilgilenilmesinden oldukça mutluydu. Bu kültüre ilgi duyuyor, her şeye merakla yaklaşıyor ve dağarcığını dolduruyordu. Belli ki evrensel düşünüyordu... Hatta Ağustos'ta tekrar Türkiye'ye dönüp Çorum'un bir köyünde Alevi kültürüyle ilgili tez araştırması yapacaktı...

    En son sevgili Asaf ´ımızla dost olmuştu. Buruciye'de imza ve söyleşi yapılırken, yanında İlhan Cem, yine hollandalı bir dost olan, genç araştırmacı Rene ve Asaf bir köşeye çekilmii^ler, sıcak bir söyle^inin sıcaklığında koyu bir muhabbete dalıp gitmişlerdi.. Asaf, O'na sürpriz olarak, karikatürünü çizmişti. Kendisine gösterdiğinde kahkalarla birlikte gözlerinden sevinç akmıştı... Oldukça mutlu olmuştu... Ülkesine döndüğünde bu karikatürü ailesine, dostlarına gösterecek, belki Asaf´tan, İlhan Cem'den ve yeni dostlarından söz edecek, o karikatürü ömür boyu saklayacaktı... Fakat yobazlar bunu bile çok gördüler... Bilmem o güzelim Asafın çizdigi karikatür, ailesinin eline ulaştı mı ola?.. Sen de bizimlesin, Sen de bizden birisin Carina... Sen zaten hep bizden birisiydin...

    Zerrin TAŞPINAR - İlhan Cem ERSEVEN


    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------


    [​IMG]


    HURİYE ÖZKAN: "Havanın yüzünde semah dönerken"



    Huriye, Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunu...

    Babası Ozan Hikmet Özkan'ın kültürüyle, annesi Münire Özkan'ın terbiyesiyle yoğrulmuş ilim, irfan savaşçısıydı. Ağırbaşlılığı ile herkesin sevgisini kazanmış, töreler uğruna Pir Sultan Abdal yoluna şehit olmuştur. İlkokulu kardeşi, can yoldaşı Yeşim ile beraber Alparslan İlkokulu'nda okumuş, ortaokul ve lisede Ankara Deneme Lisesi'nin şeref kürsüsünde okul birinciliği ile bizleri gururlandırmıştır.

    Huriye ile mayıs '92 de tanışmıştık. Tiyatro topluluğundaki başarılı çalışmalarını, semah grubuna girince de göstermişti. Her zaman örnek alınacak bir arkadaşımızdı. Dernek etkinliklerimizde aldığı görevi başarıyla yerine getirirdi. Seni unutmayacağız Huriye.

    Tiyatro aralarında hemen semah çalışırdın. Bu zevkin örnek olacak bizlere.

    Halis ÖZKAN


    ----------------------------------------------------------------------------------------------------

    [​IMG]

    HANDAN METİN: Tüm güzellikleri toplayıp uzun bir yola çıktın"



    HANDAN'A,

    Handanım!

    Düzenlediğin odada, masanın baçındayım. Resmine bakıyorum. Boğazıma düğümlenen ağlama isteğini yutkunarak yazmaya çalışıyorum.

    Biliyorum senin için söylenecek her şey artık yetersiz kalacak. Birlikte yirmi yılımızı geçirdik ama geriye dönüp baktığımda sanki hiç tanımamış hiç görmemiş gibiyim seni.

    Çok sık giysi değiştirdiğin geliyor aklıma. Bunun için komşularımız "süslü" derlerdi sana. Günde birkaç defa giysi değiştirmek için üzerine su döktüğünü ya da bilerek kirlettiğini bilirdik.

    Seni tanıyanlar "Nasrettin Hoca" yakıştırmasını yapmışlardı. Hazır cevaptın. Kırmadan halk tabiriyle "lafı gediğine oturtmayı" bilirdin.

    Dar gelirli memur bir ailenin birbirine sıkıca bağlı dört çocuğundan birisiydin.

    Muş öğretmen Lisesinde bir yıl okudun, başarmış bir öğrenciydin. Seni yanımıza, Ankara'ya istedik birbirimize daha sıkı kenetlenelim diye. Liseyi Hasanoğlan Öğretmen Lisesinde bitirdin.

    Azimliydin, Orta Doğu Teknik Üniversitesinin Biyoloji bölümünü kazanmıştın. Gönlümüzde yatan arslan ise mimarlıktı.

    Kararlıydın pratik zekalıydın. Her türlü eşya tamirinden, biçki dikişe kadar elinden gelmeyen yoktu. Ne çok konuşacak sözün vardı ama hep az konuşmayı yeğledin. Sanki bize " ben az söyleyeyim siz çok anlayın" der gibiydin. İyi bir gözlemciydin. Espiriliydin.

    Özledim seni. O merdivenleri patır patır inişini... Özledim her okul dönüşü uyuyup uyandıktan sonra uyku mahmuru gözüme kapıya çıkışını özledim. İpek saçlarını özledim.

    30 Haziran akşamı aramızdan ayrıldın. Veda etmedim sana geri döneceksin diye.

    2 Temmuz gecesi tüm güzelliklerini de toplayıp uzun bir yola çıkmaya hüküm giydin.

    Handanım

    Güzel insandın...

    Doymadık sana!...

    Handan!...

    NEREYE ?

    Şehriban METİN
    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


    [​IMG]

    KORAY KAYA: Pir Sultan'ın genç şehidi ve hep öyle kalacak...

    Koray Kaya 1981 doğumlu bir güldü. Akıllı idi. Bizlerle her zaman akıl yarışına girerdi. Ve de boğazlı. Tatlım derdim " Biraz az ye bak kızlar seni beğenmeyecek." Gülerdi.

    Koray Sait'i çok severdi. Otelde de bir adım bile yanından ayrılmadı, şimdi de yanyanalar. Geçen sene bisiklet almıştı. Bizim okula gelip (H.Ü) bisiklet öğreniyordu. Menekşe ile kavgalarını seyretmeliydiniz.

    Koray bir umuttu ve bir çocuk.

    Menekşe gencecikti, bir çiçekti. Kanlı, gerici eller onları kopardıklarını düşünüyorlar, onlar bizim gönlümüzde büyüyecek. 20'sine 25'ine gelecek. Çünkü onlar anılarıyla, gülümseyişleriyle her zaman yüreğimizdeler, hem de yüreğimizin sol köşesinde, onlar bizim bundan sonraki gerçekleştireceğimiz mücadelemizin en büyük destekleyicileri olacaklar.

    Sizleri ve tüm arkadaşlarımızı yaşatacağız, kanınız yerde kalmayacak.

    Mehtap DEMÎR


    --------------------------------------------------------------------------------------------------------


    [​IMG]

    MEHMET ATAY: "Şahanım, şahdamarım, yangın yüreklim"...

    Çiçeklerin en güzeli değildi belki ama, güzel meyvelerini vermeye başladı gençlik yıllarında. İrticanın, yobazlığın kahpe yangınına hedef olan nice bereketli tohumdan biri olup yüreğimize gömüldü.

    Hem içtendi hem güzel dolu dizgin coşardı

    Çoğu zaman düş dalgım hep esmerce bakardı

    Duyduk ki yanınca kapamamış gözlerini

    Alnı maviye dönmüş kilitlemiş ellerini

    Şahanım şahdamarım yangın yüreklim

    Özlemin yangın yeri, ben yanıp tutuşanım.



    - Mehmet ATAY/ Divriği/ 10.03.1968, Gazi Üniversitesi Maliye Meslek Yüksek Okulu, Oluşum Tiyatrosu Oyuncusu, Çağdaş Divriği Gazetesi Muhabiri, Amatör Fotoğrafçı, İsatanbul Divriği Kültür Derneği Yönetim Kurulu Üyesi/ İNSAN,

    Tarih 2 Temmuz 1993 Lanet Olsun Sana KARA CUMA...

    Göremeyen Devlet, Seyirci Güvenlik Güçleri, Uygulayan Barbar - Yobaz "FİĞ İKEN BİÇTİLER EKİNLERİ"

    Tek Sevdası...

    Gönlü Pir Sultan Sevdası, Günlü Pir Sultan hasreti ile coşup dolan, fakat imkansızlıklardan dolayı Sivas'ta Türkü söylemeye, Halaya omuz vermeye gidemeyen Dostlarına, Canlarına Semah Dönen Turnaları, Yazarları, Ozanları, Şairleri, Çizerleri, Halaya duran aydınları, muhabiri olduğu Çağdaş Divriği Gazetesi aracılığı ile götürmekti. Amacı bu Görkemli Şenliği bu güzel insanlara ulaştırmaktı. Sevdası, Türkü söylemekti hep bir ağızdan.

    0 yobazlar söyletmediler türkülerini, 0 karabasanlar, 0 insan oldukları için insanlığımdan utandığım YARATIKLAR.

    Âma bilsinler ki BU TÜRKÜ SÖYLENECEK HÃŽÇ SUSMAYACAK, bunu böyle bilsinler.

    YURDUM

    ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    [​IMG]

    MUAMMER ÇİÇEK: Bir oyun yazdı; İnadına Yaşamak...

    Muammer Çiçek, 26 yaşında genç bir şehir planlamacı ama bunun ötesinde bir aydın, bir sanatçı ve çok iyi bir dost. Gençlik Komitesi Başkan yardımcısı.

    Çok sevdiği tiyatro, yaşamında öncelikli bir yer tutuyordu. Tiyatro ile başlayan birlikteliğimiz güzel dostluğa dönüştü. Muammer'le birbirimize çok bağlıydık. 0 bana çok şey verdi. Onun olgun kişiliğinden çok şey öğrendim. Yaşamda, belki hiç bir kimsede görmeyeceğim kadar dürüsttü.

    Muammer'le birlikteyken hep gülerdik, onun espirilerini hâlâ aklımdan çıkaramıyorum. Otelde de öyle son ana kadar espiriler yapmaya devam ediyorduk. Ölümü hiç hiç düşünmüyorduk ama ölüm Muammer'i acımasızca yakaladı.

    Seni çok seviyorum can dostum. Şunu unutma Muammer sen ve tüm yiten dostlarım, canlarım ölümsüzleştiniz.

    Yaşamımızda hep bize önder olacaksınız.

    Muammer bir oyun yazmıştı. "İnadına Yaşamak" 0 yaşamının son anına kadar yaşadı inadına. Tıpkı oyunundaki gibi, tıpkı Pir Sultan Abdal gibi. Oyun teksirine benim için inadına yaşayan dostuma demişti. Ben ve arkadaşlarım senin için yaşayacağız inadına; karanlık güçlere, örümcek kafalılara, yüreklilere. Onlar da ne gezer yürek, güçleri ancak savunmasız, körpe vücutlara yetiyor.

    Ferhun ATEŞ

    ----------------------------------------------------------------------------------------------------

    [​IMG]

    SAİT METİN: "Uzundu, usuldu dedemin boyu"...

    Sait METİN 1970'de Ankara'da dünyaya geldi. Süleyman Nazif İlkokulunda okuduktan sonra orta öğrenimini Tuzluçayır Lisesi'nde yaptı. Çankırı Yüksek Teknik Meslek Okulu'nu bitirdikten sonra özel bir kuruluşta işe başladı. İlkokul öğretmeni Kamber YILDIRIM der ki: "Otuz yıllık eğitimciyim. Sait METİN gibi kişilikli, çalışkan, dürüst sevecen, uyumlu ve zeki bir öğrenci görmedim." Yanında çalıştığı patronu Kars'lı Murat Bey der ki: "Sait yanımda bir teknik eleman, muhasebeci olmaktan öte aileden biriydi. Her şeyimizi ona teslim etmiştik. Tatile çıktığımda evimi Sait'e tahsis ederdim. 0 sadece anasının, babasının, akrabalarının bir kaybı değil, hepimizin bir kaybıydı."

    Sait METİN yirmi üç yıllık hayatında hiç kimseyle döğüşmeyen, olumlu, ılımlı bir yapıya sahipti. Asla küfür etmez, yalan söylemezdi. Kimseyi kırmaz, saygılı, sevecen, neşe dolu hareketli bir insandı. Genç olmasına rağmen çok geni§ bir arkadaş çevresi vardı.

    Devamlı okurdu. Özellikle de edebi eserleri çok severdi. Son zamanlarda güzel sanatlara yönelik etkinlikler içindeydi. Çok iyi bağlama çalar ve söylerdi. Pir Sultan Abdal ve Divriği Kültür Derneklerinin üyesiydi. Pir Sultan Abdal rolündeydi. Sivas'a gidişi hem Pir Sultan Abdal'ı oynamak hem de Semah grubuna saz çalmak içindi.

    Örnek bir kişiliğe ve karaktere sahipti. Uzun boylu ve yakışıklı bedeninde sanki gizli bir sır vardı. Onu görüp de sevmeyen, ilgi duymayan herhalde olmazdı.

    Halil METİN


    -----------------------------------------------------------------------------------------------

    [​IMG]


    BELKIS ÇAKIR

    1975 yılında Ankara doğumlu Belkıs Çakır... Lise 'de başarılı bir öğrenciyken, arkadaşları ona "miss kuruntu" adına takmışlar... 1992 okul yıllığında şunlar yazıyor Belkıs için: "Belkıs sınıfımızın canayakın mensuplarından ve pencere sakinlerinden biriydi. Yazılılardan önce çok telaşlı olur. Bundan dolayı biz ona "miss kuruntu" deriz. Ama biliriz ki, onun bu telaşı yersizdir. Çünkü her zaman çok başarılıdır. "Kişilikli, yürekli, yetenekli, tuttuğunu koparan bir insandı. Tam bir 'Anadolu kızıydı...'

    Belkıs Çakır'ın bir dakika boş zamanı yok... Dersane çıkışı soluğu dernekte alıyor. Saat 24'ten sonra, geceyarılarına kadar semah çalışıyor arkadaşlarıyla...

    Belkız Çakır, umutlu olarak girdiği '93 yılı Üniversite, İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü'nü kazandığını öğrenemedim.. O başarılı olacağından emindi... Belkız'ın babası Kamber Çakır... Gazi Üniversitesi önünden geçen otobüslere biniyor, kızlı erkekli öğrenci kalabalığına takılıyor gözleri, onlar arasında Belkıs'ı görür gibi oluyor, dalıp gidiyor...

    ---------------------------------------------------------------------------------------


    [​IMG]

    MURAT GÜNDÜZ: "Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür" en sevdiği dize...

    Murat deyince dostluk denen kavramın tam kararılığı geliyor aklıma. Yirmi iki yıllık kısacık yaşamında, yedi yılını acı ve tatlı anılarıyla paylaşma fırsatı bulduğum Murat, katıksız sevgiyi ve dürüstlüğü en yoğun yaşamış evrensel sevginin, kardeşliğin savunuculuğunu aklıyla birleştirmeyi başaran gelecek vaad eden ender insanlardan biriydi. Yaşamını hep yeniliklere açan araştırmacı, yargılayıcı, nedenleri-niçinleri sorgulayıcı kişiliğiyle insanların sevgisini kazanan 0 büyü insan... MURAT, otelden yaralı olarak kurtarabildiğimiz kardeişi Birsan'nin deyimiyle "hayran olunacak insandı."

    Otelde birlikteydik, son telaşa, karanlığa, izdihama kadar. Şu an bile olayları yeniden yaşıyorum. Ya Murat'ın o oteldeki serinkanlılığı. Büyük bir çabayla dışardaki olayları gözlemleyişi ve seyirci kalan polisleri anlatması hâlâ kulaklarımda. kız arkadaşlarımızı dördüncü kata aldıktan sonra, üzerimize gelen ölümden habersiz şenlik havasındaydık, diri diri yakılacağımızı bilemezdik. Murat'la birlikte aşağıda son ana kadar büyük bir umutla yardım bekliyorduk. 0 vardım hiç gelmedi.

    Büyük şair Nazım HÎKMET'in

    Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür,

    Ve bir orman gibi kardeşçesine

    Bu hasret bizim

    .....

    Dizelerini dilinden düşürmeyen Murat'ın, bu dizeleri kendi yaşam felsefesiyle bütünleştirdiği ise bildiğim bir gerçekti. Murat'ı hep onurlu yaşamıyla anacak ve onu gücüm ölçüsünde yaşatacağım, yaşatacağız. Bu sorumluluk duygusunu bedenimin derinliklerinde hissediyorum...



    Yüksel YILDIRIM


    -------------------------------------------------------------------------------


    [​IMG]


    MENEKŞE KAYA: sazı elinde İsmail'in, Ötme bülbül ötme gönlüm şen değil dost senin derdinden ben yana yana...

    İki kardeş, iki umut, ana babalarının yaşam kaynağı. İsmail Kaya geçen ay bir tiyatro gösterisinden önce, bana "bu çocuklar benim herşeyim" demişti. Şimdi de öyle olmalı İsmali Kaya kendini bırakma, al sazını eline, kapa gözlerini, onlarla ol. Onları ya^amanın en güzel yolu budur işte.

    Menekşe 15 yaşındaydı. Tiyatro topuluğundaki en küçük arkadaşımızdı. Menekşe gururlu, hırslı ve olgun bir arkadaşımızdı. Saçlarını uzatmaya karar vermişti sonunda. Ne zaman bizleri görse saçlarını sorardı ama cenazesini gördüm, saçları o kadar parlak ve siyah ki merak etme annesi, Menekşe şimdi kardeşi ile elele vermiş, uyuyorlardır, bilemiyorum belki de başka dünyalarda bizleri düşünüp o güzel yüzleri ile gülümsüyorlardır.

    Menekşe tatlım, seninle ve tüm arkadaşlarımızla o kadar çok şey paylaştık ki hangisini anlatayım. Mutluyuz Menekşe sizleri tanıdığımıza ve sevdiğimize.

    Meltem DEMİR


    ***********************************************************************
     
  4. Alevi_Kaptan

    Alevi_Kaptan Admin Staff Member

    [​IMG]

    NURCAN ŞAHİN: Kim yakıştırabilir sana ölümü...

    Nurcan, lise mezunu, Derneğimizin Gençlik Komisyonu üyesiydi. Emekli memur anne ve babanın biricik kızıydı. İçi insanlık doluydu. Bu yılki ÖSS'den 175 puan alan Nurcan'ın ideali ODTÜ'de okumaktı.

    Düşüncelerini her ortamda açıklamaktan ve savunmaktan çekinmezdi. Okul yıllığında arka-daşları bu özelliğini şöyle örneklemişler:

    "Nurcan din derslerinde ileri sürdüğü teorilerle bu ders hocalarının kafasının tasını attırmayı adet edinmiştir"

    Nurcan'la geçen yılki kültür etkinliklerimizin hazırlıklarında tanışmıştım. Kıpır kıpır, heyecanlı, aldığı sorumluluğu yerine getiren genç bir arkadaşımızdı. 12 Haziran 1992'deki etkinliklerimizde bunu bir kez daha gösterdi. Bu yıl da aynı şekilde özlemle birlikte görev aldığı hediyelik stantındaki performansı şaşılacak düzeydeydi.

    Nurcan sen unutulmazsın, diğer arkadaşlarım gibi sen de yüreğimizde yer aldın, sonsuzluklar denizinde bir damlasın sen, okyanuslara ulaşılacak bir damla.

    Hacettepe Üniversitesi Matematik Bölümünü kazandı.

    Ersoy ŞAHİN

    *****************************************************************

    [​IMG]

    ÖZLEM ŞAHİN

    Nurcan şahin'in annesi Fidan Şahin, yirmiyedi yıl Anadolunun çeşitli yörelerinde görev yapan bir köy ebesi. Amcasının oğlu Mahmut'la bir akraba evliliği yapıyor. Bu evlilikten doğan üç çocuğuda doğumundan kısa bir süre sonra ölüyor. 03 Mart 1975'de adını "Canışığı" anlamına gelen Nurcan koydukları bir kızı oluyur. Nurcan Şahin küçüklüğünden itibaren Fidan Şahin'in yaşamına bir başka sevinç ekliyor.Fidan Şahin "Onu özel olarak sevmek için kendime doğurdum. Nurcan'ım olmadığında evde bir suskunluk bir sessizlik olurdu. Nurcan'ın gelmesiyle eve bir şenlik havası doğardı" diyor.

    Nurcan büyüdükçe kendini bütünüyle okumaya veriyor. Nazım Hikmet'in şiirlerini ve diğer ilerici yazarların yapıtlarını okuyordu. Köyümüz Şarkışla ilçesi Saraç köyüdür. Köyümüzün kültür ve dayanışma derneği vardır. Nurcan amcasının kızı, kader arkadaşı ve can dostu Özlem ile birlikte derneğin çalışmalarında görev alırdı. Sunuculuk yapar geneleksel oyunumuz Semah dönerlerdi. Herhangi bir şeye kızsam " Anne beni lafla dövme, eline terliğini al sinirin geçirinceyi kadar döv" derdi. Ben onu dövme şöyle dursun "gözün kör olsun bile diyemezdim". Bir günden birgüne "Allah Canını Alsın" demedim. Allah almadı ama yobazlar aldı.

    Nurcan ile Özlem şahin amca çocukları aralarındaki ilişki kardeşlikten öte. Çocuklarından itibaren birlikte büyüyor, birbirlerine can yoldaşı oluyorlar. Özlem'de simsicak sevimli, cana yakın insan sevgisiyle dolu bir genç kız. Özlem'in kendine güvenen rahat bir yapısı var, o'da Nurcan gibi gülmeyi seviyor. Hızlı ve sürekli ve akıcı konuşması en önemli özelliklerinden biri, konuşmaya bir başladımı susmak bilmiyor. İkiside yaşıtlarından daha rahat iyimser ve olgunlar. Çirkinlikler ve kötülükler rahatsız ediyor ikisinide.

    İkiside ölüme çok uzak iki çocuktular.Özlem Şahin umursamaz dile dolu bir kızdı, hep çocuk kalmak, hiç büyümemek istiyordu. Büyüklerin yapmacıklı ve abartılı dünyası güldürüyordu onu. Odasının duvarına astığı bir kart belki yaşlanacağım ama asla büyümeyeceğım. Az ama öz yaşadılar. "İnsan sevgisiyle yürekleri doplulu olan canları ve biz anneleri de yaktılar. Yüreklerimize insanlık sevgisi yerine kin ve nefret doldurdular." diyen şehit annelarına kulak verelim.


    *********************************************************************

    [​IMG]

    SERPİL CANİK: "Kuş olup güvercin donunu giyen

    Uyan dağlar uyan Serpil geliyor"...

    Serpil kardeşimdi. Hayır! Hepsi benim kardeşimdi, canımdan bir parçaydılar. Bu kalleş saldırıyla bizi kahrettiler ama yıkamadılar, yıkamayacaklar! Onlar ne ilktiler ne de son olacaklar.

    0, 1974 yılında Ankara'da doğdu Hayatının ilk yazında, yaşamın tadına daha yeni yeni varıyordu. Ayrancı Ticaret Lisesin'den mezun olmuş, okuldayken staj gördüğü bir kooperatif şirketinde çalışmaktaydı. 4. Geleneksel Pir Sultan Abdal şenliğine gitmezden bir gün önce aldığı zamlı asgari ücret, dersaneye gidip çok istediği İngiliz Dili öğrencisi olma umudunu öylesine güçlendirmişti ki... ama eli kanlı zorbalar bunu istemiyorlardı. Milyonlarca yumurta bırakan bir sürü örümceğin yaşadığı kafaları bunu düşünebilir miydi?

    Bir yanda işinin yoğunluğu, bir yanda üniversite hayali onu hepimizin "aydınlanma kalesi" saydıgımız Pir Sultan Abdal Derneği'nden ve faaliyetlerinden koparamıyordu. Dernekte önce folklor sonra semah ekibinde sorumluluk aldı.

    Semah dönmeyi çok seviyordu, diğer arkadaşları gibî. Semahın aşığıydı.

    Onun yaşadıkları yaşayamadıklarından öylesine azdı ki! Dedim ya, ondokuz yaşında taptaze bir fidandı o. Büyüyecek, kök salacak, dallarını göğe uzatıp, masmavi gökyüzünü kucaklayacaktı, ya da bir söğüt ağacı gibi her dalını, şırıl şırıl olan berrak nehre bırakacaktı.

    Hepsi birer fidandı. Taze fidanlara kıydılar, onları kırdılar. Ormansız, yeşilsiz insansız bir ülke neye yarar.

    Serdal CANİK

    **********************************************************************

    [​IMG]


    SERKAN DOĞAN: "Başıma kızıl bağla, arkamdan ağıt yakma anam."

    Serkan, derneğimizin emektar gençlerindendi. Yeni yerimize taşındığımız günden beri faaliyetlerde aktif görevler alırdı. Saz çalmasını severdi. Okuldan gelince hemen derneğe uğrar, saz çalmaya başlardı. Semah ekibimizin ilk elemanlarındandı. Birbirinden başarılı gösterilere çıkardı. Futbol turnuvalarında derneğimiz futbol takımında oynuyordu. Ayrıca Gazi Osman Paşada amatör futbolculuk yaşamına devam ediyordu.

    Serkan ilgi alanlarına bir de tiyatroyu ekledi. Tiyatro topluluğumuzun sergilediği "Pir Sultan Abdal" oyununda Ali Babayı canlandırıyordu. Tiyatro çalışmalarına ara verdiğimizde, hemen Muammer, Ferhun, Halil Futbol maçı yapardık.

    Serkan'ın da diğer arkadaşlarım gibi yüreği insan sevgisiyle doluydu karsısındaki insanın düşüncelerine saygı duyar, onu dinlerdi. Kimseyi kırmazdı sevecendi, özveriliydi. 0 da arkadaşlarıyla birlikte şimdi. Sizlerin başarılarınız bizlere ışık tutacak, yolumuzu aydınlatacak. Seni unutmak kendimizi unutmaktır. Buna ne bizim ne de başkalarının gücü yeter. Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Sosyal Bilimler bölümünü kazandı.

    Cevat ÜSTÜN


    *************************************************************************

    [​IMG]


    YASEMİN SİVRİ: Kamber abinin profesörü, kitap kurdu...

    Yasemin, henüz 19 yaşındaydı. Her genç gibi onun da kanı kaynıyor, coşuyor, heyecanlanıyor, tartışıyordu. 0 bizden biriydi ama bizden ayn bir dünyası vardı. Hacettepe Üniversitesi 2. sınıf öğrencisiydi. Kamber Çakır, profosör diyordu ona. Çünkü seviyordu, araştırmayı, tartışmayı, okumayı.

    Yasemin, Gençlik Komisyonu Yönetim kurulu üyemizdi. Kütüphaneden sorumluydu. Okulu tatil olduğunda bir yandan finallerine hazırlanıyor, bir yandan da kitapları ciltliyor, numara veriyordu. Semah grubunda gösterilere çıkıyordu. O'nun da kardeşi Asuman gibi yüreği insan sevgisiyle doluydu. Yasemin duygusal, sessizdi, yalnızlığı severdi. Benden istediği kar manzaralı fotograflar bunu en iyi dile getirir. Bu fotoğraflara baktığında huzur bulduğunu söylerdi.

    Yasemin, kitap kurduydu; Aydınlık gazetesinde yayınlanan Şeytan Ayetleri'ni istemişti. Aziz Nesin'le tartışmak, görüşlerini açıklamak istediğini söylemişti.

    Yasemin, sen yüreklerimizde, yüreğimde yaşayacaksın. Birlikte acı ve tatlı günler yaşandı, bunlar asla unutulmayacak. Yaş günlerimizi yine kutlayacağız, her bahar gelip, çiçekler açtığında, kuşlar ötüştüğünde. Uğur Mumcu'nun cenaze töreninden sonra eve geldiğinde kendisinin de böyle bir tören dilediğini söylemişti ailesine. Dilediğin oldu Yasemin, sana ve arkadaşlara da bu yaraşırdı zaten.

    Vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım

    Geçin sıcak ırmakları kuşlarım

    Kızılırmak kızılırmak akın kuşlarım

    H.Hüseyin

    Cevat ÜSTÜN


    ********************************************************************

    [​IMG]

    ASUMAN SİVRİ: Semah, semah tutkunu, abisinin delisi...



    Asuman'la iki yıl önce, Dernek'te tanıştım. Geçtiğimiz dönem başında açılan semah çalışmaları genel öğretiiciliğinr getirmiştim. Kısa zamanda semah. kursuna katılan arkadaşları tarafından büyük bir sevgi ve saygı gördü. Yaşı henüz 16 idi ve lise 2. sınıl öğrencisiydi. Sempatikliği, cana yakınlığı ve zarifliği ile kendisini sevdirmesini biliyordu. Semahtan sorumlu bendim. Semah çalışmaları ile ilgili aldığım bazı önlemlere yönelik kararları duygusallığı yüzünden ve biraz da Kamber Amca´sından destek alarak çiğniyordu. Benim tepki göstereceğimi bildiğinden, aradan birkaç gün geçtikten sonra, yani olay yatıştıktan sonra, bana bildiriyorlardı. Tabi o ara ben bağırıyor, çağırıyor, önce Kamber' e, ardından Asu' ya çıkışıyordum. Fakat o güzelim yüzü, o melül bakışı ve sevgi dolu kalbinin dı^a yansımasıyla beni yumuşatıyordu. Kızıyordum ama bir türlü cezalandıramıyordum. Bazen ciddi olarak olaya el atınca "ciddi " olarak da benden çekiniyordu. Tüm bunların yanı sıra görevinin tam bilincindeydi.. Çok mükemmel bir öğreticiydi. Görevine zamanında gelir, "ciddi " öğretmen edasıyla arkadaşlarını salona alır ve yorulasıya semah figürleri gösterirdi. Ben hep kenardan izlerdim. Çünkü benden bile iyi öğretiyordu. Tam bir semah delisiydi: Demekten semah kasetlerini alıp sabaha kadar izler, figürleri öğrenir ve o hafta arkadaşlarına öğretmeye çalışırdı. En son Malatya semahını öğrenmiş ve onu öğretmenin telaşı içindeydi. Bir yandan da bana hava atıyordu , "yeni semah öğretiyorum, haberin olsun " diye. Ben de mutlu olmuştum, ama belli etmiyordum. Sezinlemiş olacak ki, "sana da bir şey beğendirmek ne zor " derdi. Semah grubunun dağılmasını, oyuncu olmasını hiç istemezdi, ama bazen de gerçeği kabul ediyordu. Derneğe her geldiğimde kendisiyle şakalaşır, kendisini döver gibi yapıp sevmeye çalışırdım. Kendisine hep "deli kız ,cadı kız " derdim. 0 da bana, "sen delisin, benim nerem deli" diye karşılık verirdi. En son kitabımı almış, okuduğunu bana müjdeliyordu. Sivas'ta, Buruciye'de yanıma gelip "kitabımı evde unuttum, sana imzalatacaktım" dedi. Ben de, "Ankara'ya dönünce" dedim. 0, Ankara'ya dönemedi. 0 ateşi öptü ve " ölümsüzleşti ". Semah delisi güzel kızımı, biricik Asu' mu nerede bir semah havası duyanda hep anımsayacağım. Asu, sen hep yaşayacaksın. tüm delicoşluğunla. sempatikliğinle. semah aşkınla. Seninle " semah " daha bir kutsaldı, inan. Nur içinde yat!..

    İlhan Cem ERSEVEN


    ***********************************************************


    [​IMG]

    SEHERGÜL ATEŞ: "Biz onunla baba kız değildik. O hem sırdaşım, hem yoldaşım, hem dayanağım ve gücümdü" babasının sözleri...

    Yaşamını güzelliklere ve aydınlığa adamış insanlarla, karanlığa ve insana düşman olmayı hedeflemişti canilerin arasındaki kavga varoldukça; zannederim ki daha çok Sivas olayları yaşanacaktır.

    Herkes kendini buna göre şekillendirmelidir. Duyarlı herkesi acılara boğan bu olay; ne denli örgütlü ve acımasız bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzu bütün çıplaklığıyla ortaya koydu.

    Bir çok insan çok yakınlarının acısını yüreğine gömmeye çalışıyor.

    Biz de bu acılardan nasibimizi aldık. Sehergül ATEŞ'imizi 33 canımızla birlikte; bilincimize ve inancımıza gömdük.

    Gencecik bir kız sevgi dolu/ muhabbet yüklü, hep gülen bir yüz ve yarına umutlarla dolu, kısacık bir ömür.

    Seherde açan bir güldü o. Ama Seherin havasından bir yudum dahi içine çekemeyen kara yüzlü insanlar acımadan koparıp aldılar onu.

    Dayım; Sehergül ATEŞ'in babası sayın Musa ATEŞ "Evimin her köşesinde bahçemin her ağacında onun emeği vardı. Biz onunla baba-kız değildik o hem sırdaşım, hem yoldaşım, hem dayanağım ve gücümdü diyor."

    Sevgili Sehergül, yaşamımızın her anısında sen varsın.

    Seni çok seviyor ve çok özlüyoruz.

    Mustafa PINAR

    ************************************************************************

    [​IMG]

    YEŞİM ÖZKAN: Ballıhan, erenlerin bal çiçeği...

    Anadolunun bağrından gelen bir ailenin ikinci çocuğu. Babası Ozan Hikmet Özkan, annesi Münire Özkan. Gülen yeşil gözleriyle mutluluk saçan Yeşim ilk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladı. 1991 yılında H.Ü. Sosyal Hizmetler Yüksek okulunu kazandı. Küçüklüğünden beri ideali olan mesleğe ilk adımını attı.

    1992 yılında Ankara Sanat Sahnesinde "Aç Sınıfın Laneti" adıl oyunda defalarca alkışlandı. Mayıs '92'den itibaren Pir Sultan Abdal Tiyatro topluluğu'na girdi. "Pir Sultan Abdal" oyunundaki başarısı ile kalbimizdeki yerini aldı. Doğrudan yana oldu, haksızlıklara karşı savaştı, tabuları yıktı. Laiklik uğruna, Atatürk'çülük uğruna, Pir Sultan uğruna şehit oldu.



    Ayrılmaz beraberliğimizin sonsuzluğuna selam olsun.

    Günlük tutardı, şiirler yazardı umuttan

    sevdadan, barıştan yana.



    Seni yazıyorum

    Bembeyaz ak güvercinin kanadına

    Ve sevgimi gönderiyorum

    Onunla sana

    Yakala"



    "Seni görüyorum kalbimin aynasında,

    Daşların doruk noktalarında,

    Coşkun ırmak sularında”

    Halis ÖZKAN

    *******************************************************************

    [​IMG]

    YEŞİM ÖZKAN: Ballıhan, erenlerin bal çiçeği...

    Anadolunun bağrından gelen bir ailenin ikinci çocuğu. Babası Ozan Hikmet Özkan, annesi Münire Özkan. Gülen yeşil gözleriyle mutluluk saçan Yeşim ilk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladı. 1991 yılında H.Ü. Sosyal Hizmetler Yüksek okulunu kazandı. Küçüklüğünden beri ideali olan mesleğe ilk adımını attı.

    1992 yılında Ankara Sanat Sahnesinde "Aç Sınıfın Laneti" adıl oyunda defalarca alkışlandı. Mayıs '92'den itibaren Pir Sultan Abdal Tiyatro topluluğu'na girdi. "Pir Sultan Abdal" oyunundaki başarısı ile kalbimizdeki yerini aldı. Doğrudan yana oldu, haksızlıklara karşı savaştı, tabuları yıktı. Laiklik uğruna, Atatürk'çülük uğruna, Pir Sultan uğruna şehit oldu.



    Ayrılmaz beraberliğimizin sonsuzluğuna selam olsun.

    Günlük tutardı, şiirler yazardı umuttan

    sevdadan, barıştan yana.



    Seni yazıyorum

    Bembeyaz ak güvercinin kanadına

    Ve sevgimi gönderiyorum

    Onunla sana

    Yakala"



    "Seni görüyorum kalbimin aynasında,

    Daşların doruk noktalarında,

    Coşkun ırmak sularında”

    Halis ÖZKAN
    ***********************************************************************

    [​IMG]

    AHMET ÖZYURT: "Çok seviyorum düşüncelere dalmayı Einstein gibi düşünerek kendimden geçmeyi." kendi dizeleri. Ankara 1974

    Ahmet, bir bilgisayar almayı ve bilgisayarla ilgili bir bölümden mezun olmayı istiyordu. Birkaç kez girdiği ve bu yıl yinelediği sınavın sonucunu bekliyordu.

    Sivas'a şenlik için semah kıyafetleri yanı başında, semah dönmeye gitti arkadaşlarıyla birlikte.

    Ahmet sayfalar dolusu anlatılabilir ama en iyisi günlüğüne yazdığı kendi dizeleriyle anlatmak:

    "Çok seviyorum düşüncelere dalmayı ve de Einstein gibi düşünerek kendimden geçmeyi. Düşündükçe düşünceyi sevdikçe beynimin düşünceden çatlamasını istiyorum."

    Nurdan ÖZYURT
    ****************************************************************
     
  5. Sivas

    Sivas Üye

    paylaşım için teşekkürler kaptan ruhları şaad olsun
     
  6. maviliman

    maviliman Daimi Üye

    Her biri altın değerinde insanlar nasıl kıydılar anlamıyorum. Saygıyla anıyorum hepsini.
     
  7. yasemin

    yasemin Daimi Üye

    Hepsi çok değerli insanlardı. Ama biri vardı ki bambaşka idi aynı okulda okuyup aynı ekipde idik.Bereber gidecektik sivasa sözleşmiştik ama aynı anda gidemedik özür sana can seni yanlız bıraktık kor alevlerin arasında.Canımızdan can aldılar.Seni unutmadık serpil unutmayacağızda hiçbir arkadaşımızda unutmadı ne Ebru ne Gülay ne Şavaş sen hala aramızdasın can bizimlesin yüreğimizdesin.Rahat uyu seni çok seviyoruz....
     
  8. goodbye.tomorrow

    goodbye.tomorrow Aktif Üye

    can ayırdığın zaman verdiğin bilgi ve unutturmadığın için yüreğine ve ayırdığın zaman için teşekkürü borç biliyorum
     
  9. bluedream

    bluedream Daimi Üye

    sivas şehitlerinin hayatını okurken yüregim yandı,ruhları şad olsun canlarımızın

    acımasız caniller elleri kolları serbest serbest dolaşıyorlar
     
  10. kigi12

    kigi12 Daimi Üye

    yasanilan bu vahseti unutmak zaten mümkün degil. bu olay oldugu zaman daha her seyin bilincinde degildim.16 yaslarinda falan madimak adli 500 sayfalik kitabi okudum ve olayin ne denli büyük oldugunu acikcasi o zaman anladim. her sayfasini göz yasiyla okudum ve bende o olayi yasadim adeta. mekanlari cennet olsun.sivas sehitleri ölümsüzdur. bizi tekrardan söyle bir dürttügün icin tesekkürler.yüregine saglik kaptan!
     
  11. B_1_A_C_K

    B_1_A_C_K Daimi Üye

    bu kadar basitmiydi bu insanlarıı dirii yakmak bir daha gelmez böyle insanlar türkiyeye
     
  12. bunlar insan değil hayvanlar hayvanlar allahda onları yaksın
     
  13. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    evet cok degerlı bı paylasım olmus can emegıne yuregıne saglık bızde onlarla yandık yakıldık ve UNUTMADIK UNUTTURMAYACAGIZ....

    [​IMG]

    [​IMG]
     
  14. gülüş

    gülüş Daimi Üye

    yaklaşıyor yavaş yavaş
    insanları yakan o ateş
    o ateşi yakanların
    Ellerini neden neden yakmmadın ey ateş!

    Geliyor yine iki temmuz
    Doksan üç'ün iki temmuzu
    İnsanları acımasızca yakanlara
    Niye Niye küsmedin ey güneş!




    unutmayacağız asla
     
  15. ero

    ero Daimi Üye

    ONLAR ki, ölümsüzlüğe kavuştular.

    ONLAR ki, acıyı bal eylemiş halkların, haksızlığa her başkaldırışlarında zihinlerinde birer idol oldular.

    ONLAR ki, ateşin alevinde, alınlarında kızıl-güller açmış birer melek oldular

    ONLAR ki, yanan 37 değil, unutulmayacak tarih oldular....

    ........... HİÇBİR CANLI YANMASIN......
     
  16. selenayy

    selenayy Daimi Üye

    [​IMG]

    "ateş vardı, can vardı.
    canlar vardı.
    yangın ve ölüm vardı.
    onlar ateşte semaha durdular
    benim kabem insan diyerek.
    dost senin derdinden ben yana yana
    ali ali ali
    ben yana yana
    canlar katledildiler
    2 temmuzda madımak'ta sivas'ta
    öldüler!
    canlar ölümü güzel kıldırlar..."


    ali yıldırım (ateşte semaha durmak kitabının yazarı)
     
  17. gülüş

    gülüş Daimi Üye

    Sivas (Gün Tutuşur) Sözleri

    Yumrukluyorum duvarları,yumrukluyorum kara gecenin bedenini
    Ellerim kan içinde,nehirler taşmış yanaklarımda
    37 can, 37 gül çatlamış susuzluktan sivasın içinde
    Nasıl uyku tutar gözlerimi
    Döne döne samaha duranlar tutuştu önce
    Sonra türküler sonra da şiir çığlıksız düştü türkülerin
    yanı başına

    Sivas Sivas yiğitlik midir emanet cana kıymak
    Yiğitlik midir bir tutam ışığı kör bıçakla güneşten koparıp
    karanlığa kuban etmek
    Söyle hangi kitapta vardır elleri kolları bağlıyı yakmak
    Var mıdır kardelen akınında bir avuç inciyi ateşte tutmak
    loov
    Böyle garip düştüğüme bakma, böyle mahsun durduğuma
    Varsın ateşim suskunlukla beslensin
    Benimde yüreğim gençliğini almış yanına yürür başı dik
    Senin de dağların var Sivas senin de dağların
    Dağlarında Şahanların!


    Gün tutuşur canım gece tutuşur
    Yangınlarda tutsak canlar tutuşur

    Gülüm toprak olur yele karışır
    Yürür gelir canlar yollar tutuşur

    Sivas ellerinde sazım tutuşur
    Söz tutuşur canım türkü tutuşur

    Teller bizi söyler diller yarışır
    Özgürlüğü yazan kalem tutuşur

    Canlar can olurda eller tutuşur
    Dost evinde canım sevda tutuşur

    Pir Sultanlar ölmez binler yetişir
    Akar gelir canlar tarih tutuşur
     
  18. sanem_62

    sanem_62 Daimi Üye

    Ruhumu okşadın gözyaşları arasında okudum teşekkürler can

    Sivas şehitleri ölmedi
    Dewrim şehitleri ölmez tabi
    Yakılan karanlıktı gerici zihniyetti
    Madımak ise bir kabe herkese oldu bir sahne
    ...............R.AKARSU...............
     
  19. kartal1977

    kartal1977 Daimi Üye

    Söyle hangi kitapta vardır elleri kolları bağlıyı yakmak
    Var mıdır kardelen akınında bir avuç inciyi ateşte tutmak
    loov
    emegine saglık can
     
  20. can ali

    can ali Üye

    sivas sehitlerini hic bir zaman unutmayacagiz onlar hep yüregimizde yasiyorlar bu yezitligi yapanlara lanet okuyoruz
     

Share This Page