Hz.Ali efendimizin mübarek türbesi nerde bilen var mı :(

Konu, 'Ziyaretçiler ( Soru - Cevap )' kısmında Asi_Prenses tarafından paylaşıldı.

  1. Asi_Prenses

    Asi_Prenses Daimi Üye

    Googleden baktım hiç bişi bulamadım :(
     
  2. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    Onca sahabe arasında, hiç kimsenin Hz. Ali’ninki gibi fedakar ve serdengeçti dostları olmadığı gibi, hiç kimsenin düşmanları da onun düşmanları kadar münafık ve tehlikeli olmamıştır. Ali (a.s) öyle bir yiğitti ki, ölümünde cenazesi bile düşmanlarının saldırısından kurtulamadı. Bu, daha önceden Resulullah (s.a.a) tarafından kendisine bildirilmiş olduğundan, cenazesinin gizlice toprağa verilmesini ve mezarının yerinin gizli tutulmasını vasiyet etti. Nitekim İmam Ali’nin (a.s) mezarı yüz yılı geçgin bir süre boyunca gizli tutulmuş, bu süre zarfında evlatlarından başka mezarının yerini kimse bilememiş ve nihayet Emevi devleti yıkıldıktan ve Hariciler de tam anlamıyla varlıklarını yitirip tükenmeye yüz tuttuktan sonra, yani ona duyulan nefretler ve beslenen amansız düşmanlıklar bir nebze olsun azaldıktan sonra İmam Sadık (a.s) tarafından mezarının yeri açıklanmıştır.


    Hz. Ali’nin kabri şu an Necef-i Eşref’te bilinmektedir. Fakat Afganistan’da da Hz. Ali’ye ait olduğu söylenen bir mezar bulunmaktadır.




    Oğulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin babalarının kutsal naaşını vasiyet ettiği yere gizlice defnederek son dileği yerine getirmişler. Sonradan burada Hz. Ali Camii yapılmış ve Necef şehri kurulmuş. Ve bugunde bu sehirde Hz. Alinin Türbesi vardir.



    Necef, Kerbela'dan 75 kilometre kadar ötede. Hz. Ali'nin mübarek mezarı. Hz. Ali kufe'de şehit edildikten sonra, ruhunu teslim etmeden buraya defnedilmesini vasiyet etmiş.Çölün ortasında kurulan Necef'in manası "Işık saçan."Bağrında Hz. Ali'nin mübarek kabrini barındır...



    Hz.Ali Vefat ettikten sonra Hz.Hüseyin Ve Hz. Hasan Nereye Gommelerı Gerektıgını Dusunurken kapıları Calınır Ve Yuzu Gorunmeyen Bırısı Demıstırkı.Sevgili Babanızın Naaşını Aksam Vaktı Suraya Getırın Allah(c.c.) Oyle Buyurmustur.Bunun Üzerine Hz.Hasan Ve Hz.Hüseyin Dusunceye Dalmıslardır Ve Sonuc Olarak Goturmeye Karar Vermısler.Goturduklerı Yerde Kervan Gecmez Bır Yermıs Beklemeye Baslamıslar Bır Deve Ile Bır Adam gelmıs Hz.Ali'nin Naaşını Aldıkdan Sonra Konusmadan gıtmeye Baslamıs Sonra Arkadan Onu ızleyen Hz.Hasan Ve Hz.Hüseyin Gölgesine Bakınca Babalarının Gölgesini Gormus.

    Yanı Bu Okuduguma Gore Hz.Ali kendı Naaşını Almıs Ve Kendı Gommustur.
    bunun aynı okudugum bır kıtapda hacı bektaş veli içinde gecerlıdır.
     
  3. Asi_Prenses

    Asi_Prenses Daimi Üye

    Teşekkrler ablam bilgilendirdiğin için... Bi de resmi olsaydı keşke :(
     
  4. Asi_Prenses

    Asi_Prenses Daimi Üye

    Ya ablam yazıyı okudum ama hz. Ali efendimizin resimleri var ama bi de kabrinin resmini görmek isterdim...saoll :(
     
  5. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    mezarı bılınmıyomus canım sadece onun adına turbe yapılmıs benım bulabıldıklerım bu kadar ....

    bu konuda bıldıgı olan varsa lutfen paylassın bızımle....
     
  6. Asi_Prenses

    Asi_Prenses Daimi Üye

    çok teşekkr ederim ablammm ellerin dert görmesin......
     
  7. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    rıca ederım turbenın yada mezarın resımlerını arastırıryorum bulursam eklıycem hemen canım
     
  8. nevzat52

    nevzat52 Daimi Üye

    emeğine sağlık dilek ..
     
  9. nevzat52

    nevzat52 Daimi Üye

    Dişi beyaz devenin taşıdığı boş mezar Mezar-ı Şerif’te
    Mevlana'nın da doğduğu kentte Hz. Muhammed'in amca oğlu ve damadı Hz. Ali'nin boş türbesi yer alıyor.
    Afganistan'da bundan iki gün önce Kuzey İttifakı'nın eline geçen ‘‘Mezar-ı Şerif’’in isminin ilginçliği bilmem dikkatinizi çekti mi? Merak etti iseniz öğrenmeye çalışmanızı pek tavsiye etmem, zira şehrin isim macerası sadece ihtisas kitaplarında geçen bir efsanedir. Bu efsaneye göre Hazreti Muhammed'in amcasının oğlu ve damadı Hazreti Ali'nin cenazesini düşmanlarından korumak isteyen yakınları cenazeyi Necef'teki türbeden gizlice çıkartıp beyaz bir dişi deveye yüklemiş ve başıboş bırakılan deve nereye çökerse mezarın orası olacağına karar vermişler, deve bugün Mezar-ı Şerif'teki türbenin bulunduğu yere çökmüş ve şehir adını bu türbeden almıştır.

    General Raşid Dostum, Mezar-ı Şerif'i ele geçirdi. Şehrin düştüğünü Taliban da doğrulayınca Afganistan'ın kuzeyindeki bu küçük ama son derece stratejik bölge, bir anda gündemin ilk sırasına oturdu.

    Günlerdir kanlı çarpışmalara sahne olan ‘‘Mezar-ı Şerif’’in isminin ilginçliği bilmem dikkatinizi çekti mi? 'Şerefli mezar' anlamına gelen ‘‘Mezar-ı Şerif’’ sözüyle neyin kastedildiğini, şehrin adındaki bu şerefi kimin verdiğini acaba hiç düşündünüz yahut merak edip öğrenmeye çalıştınız mı?

    Pek aramanızı tavsiye etmem, zira Mezar-ı Şerif'in isim macerası sadece ihtisas kitaplarında yeralan bir hikáyedir. Ruyalardan başlar, acı ve ıstırab dolu tarih çizgisiyle bugünlere uzanır, daha da önemlisi birkaç günden beri barut ve kan kokularının geldiği Mezar-ı Şerif ve çevresi, bizde çok önemli olan bazı isimlerin doğum yeridir.

    İşte, Mezar-ı Şerif'e yani ‘‘Şerefli Mezar’’a ismindeki şerefi veren mezarın öyküsü:

    Hazreti Muhammedin amcasının oğlu ve damadı olan dördüncü halife Hazreti Ali, 661 senesinde Kufe'de İbn-i Mülcem adında bir Harici tarafından katledilir ve bugün Irak'ın sınırları içerisinde bulunan ve Necef olarak bilinen şehre defnedilir. ‘‘Harici’’, Hazreti Ali'ninde, onun rakibi olan ve Emevi hanedanını kuran Muaviye'nin de tarafını tutmayan kişilere denmektedir.

    SENCER YAPTI, CENGİZ YIKTI

    Bu cinayet henüz çok genç olan İslam inancında ve Müslüman toplumda bölünmelere sebep olacak, tartışmaları asırlar boyu devam edip bugünlere kadar gelecektir.

    Cinayetten sonra çeşit çeşit söylentiler çıkar. Şark dünyası kendisine mahsus ádetlerden birini yerine getirmekte, efsane üstüne efsane yaratmakta ve daha da önemlisi bu efsanelerle gerçek hayat arasında bağlantı kurmaya çalışmaktadır.

    İşte bu efsanelerden birine göre, Hazreti Ali'nin çok yakını olan birkaç kişi katledilen Halife'nin cesedini Necef'ten kaçırmaya karar verirler. Gerekçe, Ali'nin düşmanlarının, onun sağlığında alamadıkları intikamlarını cenazesinden almaya kalkışmaları ihtimalidir. Bu tehlikenin önüne geçebilmek için bir gece Hazreti Ali'nin mezarını gizlice açar, cenazesini dişi bir beyaz deveye yükler ve kendilerinin de bilmedikleri bir yere doğru yola çıkarlar. Cenazeyi taşıyan deve canının istediği ve gidebildiği kadar gidecek, nerede bitkin düşüp yere çömelirse Hazreti Ali'nin mezarı orası olacak ama bu yeni mezarın yerinden hiç kimse haberdar edilmeyecektir. Cenazenin böylece sonsuza kadar emniyette kalacağına inanılmaktadır.

    Devenin peşinden günlerce, haftalarca gider, çöller, dağlar aşarlar. Günün birinde yorgunluktan artık adım atamaz hale gelmiş olan hayvan durur ve olduğu yere çöküverir.Hazreti Ali'nin bendeleri cenazeyi devenin sırtından indirip hemen oraya defneder ve sonra hepsi bir başka tarafa gider izlerini kaybettirirler.

    Derken aradan dört asır geçer, vakti zamanında devenin çöktüğü topraklara Selçuklular hakim olurlar ve o zamana kadar gizli kalan mezar 1136'da zamanın sultanı Sencer'in ruyasına girer. Hükümdar o devrin en iyi ustalarını toplar, ruyada gördüğü yere hemen bir türbe ve bir de cami yaptırır. Türbede yatanm kişinin kerametini görmek isteyenler caminin etrafına kısa zamanda evler inşa ederler ve ufak bir kasaba haline gelen yerin adı ‘‘Mezar’’oluverir.

    Sultan Sencer'in inşa ettirdiği türbenin ve caminin ömrü pek uzun sürmez. Doğudan öncü Moğol atlıları, arkalarından da Moğollar'ın hükümdarı Cengiz Han gelir sadece Mezar'ı değil bütün o memleketleri yerle bir ederler. Hazreti Ali'nin türbesinin yeri gene unutulur ve Sencer'in inşa ettirdiği camiden tek bir iz bile kalmaz...

    Bir sonraki ruya için aradan 300 küsur sene geçer ve ruya görme sırası bu defa Timur'un soyundan gelen Hüseyin Baykara'ya gelir. Timuroğulları'nın bu şair sultanı, 1481'de aynı yere daha büyük bir türbe inşa ettirir ve türbenin etrafındaki yerleşim yeniden canlanır. O topraklara Hüseyin Baykara'dan sonra hakim olan Özbek hükümdarları da türbenin etrafına gömülmeye başlayınca mekán gittikçe büyür, güzelleşir ve dinî kimliğinin yanısıra siyasi bir hüviyete de bürünür. Mezar, artık Afganistan'da kurulan devletlerin hakimiyet alámetlerinden sayılmakta, hacca giden Orta Asyalılar'ın yolculukları sırasında akın akın ziyaret etmeleri sayesinde de zenginleşmektedir. İsmi, artık ‘‘Mezar-ı Şerif’’ olmuştur...

    NEYSE Kİ BOMBALANMADI

    Bundan iki gün önce Kuzey İttifakı'nın eline geçen Mezar-ı Şerif'in öyküsü işte böyle... Kabil'in 400 kilometre kadar kuzeyinde bulunan ve krallık zamanında Afganistan'ın en gelişmiş yerleşim merkezi olan şehir şimdi ne durumda, Hüseyin Baykara'nın inşa ettirdiği ve bir sanat şaheseri sayılan türbeyle savaşta neyse ki isabet almadı ve duruyor. Ama halkının çoğunluğunu Türkçe konuşan kavimlerin meydana getirdiği Mezar-ı Şerif taraflarında doğup Anadolu'ya yerleşen ve námı bütün dünyaya yayılan bir kişi var ki, öyküsü yandaki sütunda...


    Mevláná’nın anavatanı


    Mezar-ı Şerif, Afganistan'ın kuzeyindeki Belh eyaletinin merkezidir ve burası sadece Türkiye'nin değil, bütün
    dünyanın çok yakından bildiği bir ismin anavatanıdır: Mevláná Celáleddin-i Rumî'nin...

    Mevláná, 1207'nin 30 Eylül'ünde bugün Mezar-ı Şerif'in banliyösü olan ve şehre on dakika mesafede bulunan Belh'de doğdu. Tarihi çok daha önceki asırlara dayanan Belh, eski kaynaklarda ‘‘Máder-i Şehrhá’’ yani ‘‘Şehirlerin Anası’’ diye geçerdi ve o devrin önde gelen ilim merkeziydi.

    Belh'in önde gelen álimlerinden olan Bahaeddin Veled, yani Mevláná'nın babası, şehirde karışıklıklar çıkınca Belh'ten ayrıldı ve uzun bir yolculuktan sonra Konya'ya yerleşti. Mevláná o sırada yirmi yaşlarındaydı ve eğitimi tamamlanmış sayılırdı.

    Mevláná'nın oğlu Sultan Veled, ailesinin Afganistan'dan Anadolu'ya göçetmesini‘‘İbtidánáme’’ isimli eserinde anlatırken şöyle yazacaktı:

    ‘‘...Bahaeddin Veled, Belhliler'den incinince, o ebedi padişahın gönlü onlara kırılınca, Tanrı'dan ‘‘Ey kutupların ulu padişahı’’ diye ona nidá geldi: ‘‘Madem ki bunlar seni incittiler, tertemiz gönlünü kırdılar; sen de bu düşmanların arasından çık da ben onlara azáb edeyim, belá göndereyim’’. Tanrı'dan bu hitabı duyunca hışım ipliğini eğirdi, Belh'den Hicaz'a hareket etti. Daha yolda iken o sırrın eserinin zuhur ettiğine dair haber geldi, Tatarlar (Moğollar) onlara saldırmış, İslam ordusu bozulmuştu. Beşh'i almışlar, o kavimden sayısız adam öldürmüşlerdi. ...Kábe'den Rum iline (Anadolu'ya) geldi. Rum ülkesinin halkının da rahmete ulaşmasını diledi. Bütün Rum ülkesi içinde Konya'yı seçti, orayı yurt edindi (Abdülbaki Gölpınarlı'nın ‘‘Mevláná Celáleddin’’inden).

    1220'de Cengiz Han tarafından yağma edilen ve yakılıp yıkılan Belh, eski güzel günlerine bir daha asla kavuşamadı. Timur'un oğlu Şahruh Bahadır'la karısı Gevher Şah'ın 15. asrın ilk çeyreğindeki iktidarları sırasında kısa bir zaman için önemli bir ticaret yolu haline geldi ama daha sonraları devam eden savaşlar şehri gene harabeye çevirdi. Belh, Taliban'ın gelişine kadar Mezar-ı Şerif'in pazar yeriyd
     
  10. ebrru

    ebrru Yeni Üye

    ismail onarlı'nın şah ismail kitabından;

    ..............Şah ismail savaş sonrası Belh'e giderek Hz. Ali'nin mezar-ı Şerif'ini ziyaret eder.Külliye hakkında bilgi alır.
    ''İmam Cafer-i Sadık;Emevilerce Hz. Ali'nin Necef'deki mezarının tahrip edileceği haberini alınca;Eba Müslüm Horasaniye durumu bildirir.Eba Müslüm gizlice Necef'e gelerek adamlarıyla birlikte Hz.Ali'nin tabutunu mezardan çıkararak bir deveye yükler ve Belh'e getirerek defneder ve kümbetini yaptırır.Cengiz Han;Belh'i istilası sırasında tahrip eder.Gizli tutulan mezar uzun süre sonra açılarak tabuttaki yazı okunur.Ali Şir Nevai,Abdurrahman Cami ve 400 islam alemi mezarın Hz.Ali'ye ait olduğuna dair şahitlik ederek saptarlar.Bunun üzerine devrin hükümdarı Hüseyin Baykara:Hz.Ali'nin Ravza-ı Şerif'ini görkemli bir şekilde yaptırarak,sekiz köşeli çinilerle süsler,yanındada bir külliye ve cami inşa eder...''
    Bu hikayeyi dinleyen Şah İsmail;Hüseyin Baykara'nın oğlu Bediüzzaman Mirza'yı hediyelere gark etmiş.Tebriz'e getirip özel konak ihsan ederek,hizmetçiler verip,maaşa bağlatmıştır...
    Bu savaştan sonra Horasan tümüyle Safevi ülkesine katıldı.Safevi Devleti'nin hudutları,Batı da Fırat'tan Doğu da Ceyhun'a kadar uzanıyordu artık...
     
  11. Asi_Prenses

    Asi_Prenses Daimi Üye

    sağol can paylaşımın için....
     
  12. ebrru

    ebrru Yeni Üye

  13. mescid-iharam

    mescid-iharam Misafir

    Bende bunu merak etmiştim aldığım bilgilerde Hz Ali'in türbesi yoktur. Hz ali vefat ettikten sonra zülfikar kılıcıyla birlikte bir devenin üstüne konulup salı verilmiştir deve kaybolmuştur. bazı rivayetlere görede Allah deveyle birlikte semalara kaldırmıştır.
     
  14. Bilindiği gibi Hz. Ali (r.a.) Haricilerden Abdurrahman bin Mülcem tarafından şehid edilmiştir. Kesin olarak nerede medfun olduğu belli değildir. Kimi Küfe'nin emirlik binasında, kimi Rahbetü'l-Küfe denilen yerde, kimi Necef'tedir dediler. Bazılarına göre onu Medine'ye götürülmek üzere bir sandık içine ko***** deveye yüklediler. Tay kabilesinin toprağına varınca kabile mensupları deveyi gasp edip kestiler. Hz. Ali'yi de orada defn ettiler. Kabrini gizli tutmaktan gaye onu Harici'lerden korumak idi. Çünkü belli bir yerde defn etseydiler Hariciler kabrini kazıp cesedini çıkaracaklardı. Şii'lere göre Hz. Ali (r.a.) Necef şehrinde medfundur. Kabir orada ziyaret edilmektedir. Bazı muhakkiklere göre de Necef şehrindeki kabir al-Mugire bin Şu'be'nin kabridir. Hz. Ali'nin değildir. Bu kabrin Hz. Ali'ye nisbeti hicretten üçyüz sene sonra olmuştur. Ancak Seyyitlerin Babası, Haydar-ı Kerrar, Allah´ın Arslanı Hz.Ali (r.a) Efendimiz o deveye sarılmış birşekilde ve deveyide kendi suretinde bir melek çekerek giderken Hasan efendimiz yetişiyor devenin arkasından ve şu konuşma geçiyor aralarında “80 konak kuzeye gidiyorum, sen arkamdan gelme” dediği rivayet ediliyor. Mekke´den 80 konak Kuzey Allah´ın izni ile AKSARAY olduğu kevvetle muhtemeldir. Allah (cc) Hazretleri her şeyin en doğrusunu bilendir… Somuncubaba ve Evliya Çelebinin seyahat namesinde bahsettiği 6000 den ziyade Evliyanın Aksaray Ervah Kabiristanlığında yatması tesadüf değil ALLAH'ın bir lütfudur.Allah Dostlarının "Cennetin bir kapısıda buradan açılacak" dedikleri rivayet edilir. Kaynak;Fikret Alperen
     

Sayfayı Paylaş