_Alevilik ve Kürtlük_

Discussion in 'Alevilik Tarihi' started by cRaZyEaGLe, Apr 16, 2007.

  1. cRaZyEaGLe

    cRaZyEaGLe Üye

    20. yüzyılda belkide hiçbir topluluk hakkında Kürtler kadar çok yazı yazılmamıştır. Araştırma yapılmamıştır. Kürtler´in kökenleri, dili, dini, diğer kültürel özellikleri bu denli didik, didik edilmemiştir. Bu yüzyılda Kürtler hakkında binlerce eser yazılmıştır. Son 10 yılda Türkiye´de sadece bu satırların yazarının kütüphanesinde biriken kitap sayısı 1000´i bulmuştur. Yayınlanan dergi sayısının çeşidi onlarca, çıkan sayılar ise yüzlerce olmuştur.
    Kürtlüğe ilk ilgi Rusya kaynaklıdır. V. Miorsky, B. Nikitin, Jaba gibi Rus kürdologlar konuyu iyi araştırmak için Urumiye ve Erzurum konsolosluklarında bile görevlendirilmişlerdir. Ruslar, 1856 Paris Antlaşması ile sıcak denizlere boğazlar yolu ile inme umudunu kaybedince hemen 1860´da St. Petersburg Üniversitesi´nde bir Kürdoloji bölümü kurmuşlar Jaba, Nikitin, Bazinin ve Minorsk´i Kürtlüğü İncelemek için görevlendirmişlerdir.
    General Maslofsky Rus projesini şöyle anlatır. “Rusların bu uğurdaki gerçek niyet ve ülküleri Fırat boylarında Rus-Kazakları ile Mujiklerini yerleştirmek, yani buralarda Kırım ülkesi, Kuban boyları ve Karadeniz´in doğusu gibi Ruslaştırarak, İskenderun ile Basra Körfezi´ne çıkmaktı.”(1)
    B. Nikitin Kürt tarihi ile ilgili olarak; “Tarih ve dilbilim alanında yaptığımız bu gezi henüz bir çok noktayı karanlıkta bırakıyor ve Kürtlerin kökenleri üzerinde ancak bazı varsayımlar öne sürmemize imkan veriyorsa, antropolojide bize bu konuda fazla yardımcı olamayacaktır” diyor: Yani Kürtler´in kökeninin belirsiz olduğu, tartışmalı olduğu vurgununu yapıyor.
    Nikitin gibi Minorsky´ninde Kürtler hakkında yazdıkları bazı Kürtler tarafından bayrak gibi algılanır. Ama bakın Minorsky; “Kürtlerin menşei meselesinin hallini, Kürt, ananeleri ve İslam kaynakları kolaylaştırmamaktadır.” diyerek Kürtlerin kökeni konusunda çok iddialı konuşmamak gerektiğini yazıyor. “Kürtlerin Kökeni” kitabı ile Kürtler arasında önemli bir ün edinen İhsan Nuri bile kitabında Kürtlerle, Kürtlerin ataları kabul edilen Medler hakkında bir ilişki kurmanın tarihsel zorluklarında bakın nasıl sözediyor: “Bugün Med diye bir aşiret de yoktur. Medistan´ın merkezinde Kürt milletinin ortaya çıkması nasıl olmuştur?” Kemal Burkay´da, tıpkı İhsan Nuri gibi; Araplar´ın fethinden önce Kürt Tarihi, sanatı ve diğer kültürel özellikleri hakkında yeterli bilginin mevcut olmadığını ifade ediyor.
    Kürtlere ısrarlı tarih oluşturma çabaları çok parlak sonuçlar oluşturmamıştır. Çünkü bu konuda araştırma yapanların çabası Kürtlüğü binlerce yıl öncesine götürmek ve Mezopotamya coğrafyasında Kürtlere bir tarih bulmaktır. Halbuki, her etnik kimlik belirli bir dönemin ve belirli şartların oluşturduğu bir olgudur. Tarihin belirli bir döneminde farklı bir çok toplumsal yapı belirli şartlar altında toplumsal harman oluş surecinden geçerek yepyeni bir etnik kimlik oluşturabilir. Tarihte Etiler, M.Ö 200 li yıllarda, Hunlar M.S. 4.5. yüzyılda oluşmuş etnik kimliklerdir. Bugün bunlar toplumsal olarak tarihe mal olmuşlardır. Silinmiş gitmişlerdir.
    Kürtlere ilgi, Ruslar´dan sonra tarihi olarak Batılı büyük güçler tarafından olmuştur. Geleceğe yönelik planlarında tesadüflere yer bırakmak istemeyen Batılılar hazırlık olmayı kendilerine ilke edinmişlerdir. Onlar işe, dünyann başlıca petrol yatakları olan Orta Doğu´nun etnik haritasını en ince detaylarına kadar araştırmakla başlamışlardır.
    Türk, Fars, Arap dışında kendi denetimlerine tabi yeni bir toplumsal gücün Orta Doğu´da olması kendileri için gereklidir. Orta Doğu´da oynanacak satrançta böyle bir taş hayati önemde olabilir. İşte bu yeni unsuru keşfetmek için ilk yol ve en masum, barışçı yol “bilim aşkı ile yanıp tutuşan” sosyologları, antropologları yani araştırmacıları bölgeye yığmaktır. Kürt milliyetçileri ise, “mal bulmuş mağribi” misali bu araştırmacıların ardından ütopyalarını oluşturmaya çalışırlar.
    Sonuçta; bu maksatlı, dışarıdan belli bir amaç için yönlendirilen duygusal çabalar sosyal bilimlerin şaşmaz, taviz vermez nesnel yaklaşım ilkeleri karşısında yenik düşer.. Ortada varsayımları aşmayan birbirleriyle ve zaman zaman kendi ile çelişen çok farklı “tezler” ortaya çıkar. Ve hala Kürtlerin kökeni aydınlatılmadı. Nikitin´in, Bazinin´in, Minorsky´nin, Bruniessen´in v.s. tezlerinin hem Kürtçülüğü savunanlara, hem Türkçülüğü savunanlara, hem Zazalığı savunanlara, hem karşı tezlere referans oluşturmasının sırrı burada aranmalıdır. Bu yoğun çalışmalar, iyi ayıklanmak ve bilimsel nitelik gözeterek yine de önemli veri birikimlerini sağlamayı gerçekleştirmiştir. Doğru sonuç çıkarmak sağlıklı bakış açısına bağlıdır.
    Kürtler´de, Osmanlı´dan bugüne kalan mirastır.Kürtler´in tarihini bir kısım yazarlar Mezopotamya´da 5.000 yıllık geçmişe götürür. İlk Kürt ya da Kürdistan adının, Mısır Firavunları´nın yazılarında görüldüğü, Zebur´da, Tevrat´ta görüldüğü, Babil´in çamur tabletlerinde okunduğu, Ksenefon´un “Onbinler´in Dönüşü”nde “Karduhi” adına rastlandığı bilinenler arasındadır.
    Kürtler´in tarihi konusunda 3 görüş vardır. Bunlardan birincisi; Kürtler´in 5 bin yıldır Mezepotamya´da yaşayan bir halk olduğu, atalarının da Medler olduğu savunur. Bu düşünce bazı Batılı Kürdologlar tarafından ve Kürt siyasileri tarafından savunulur. Bu konuda ikinci geniş; Kürt diye bir halk yoktur. Kürtçe diye bir dilde yoktur. Kürtçe´nin varlığına dayanarak Kürtler´in varlığı ispatlanmaya çalışılıyor. Kürtçe diye bir dil yoktur. Kırmanci, Sorani, Gorani gibi bazı kabile dilleri var. Her dil ille de etnik bir kimlik olmadığına göre Kürt diye bir etnik kimlik te yoktur. Ya da dil sayısı kadar etnik kimlik var ise Kürtçe diye bir dil yoktur. Kurmanciye, Goraniceye, Soraniceye, Dimiliceye v.s. ayrı etnik toplum demek gerekir. Bu diller boy, aşiret v.s. dilleridir. Kürtler daha milliyet, millet, ulus v.s. olmuş bir toplum değildir. Millet, milliyet v.s. oluşumu öncesi toplumlardır. Kürtçe denilen dil; Farsça ve Arapça´dan oluşmuş bir lisandır. Kürtler önce Rus daha sonra da Batılı güçlerin manipüle ettikleri bir toplumdur. Alfabesi, sözlüğü, yazım kuralları v.s. bile batılı Kürdoloji Enstitüleri tarafından oluşturulan bir lisandır. Alfabesi, sözlüğü, yazılı edebiyatı, yazılı tarihi olmayan bir dildir. Her şey Batılıların talebine göre oluşturulmaktadır.
    Bu konuda üçüncü görüş ise; Kürt diye bir toplum yoktur. Batılı araştırmacılar Kürt dedikleri Zağros kavmine ve Mezopotamya ülkesine bağlama saplantısı vardır. Kürtlükle ilgili pek çok veri başka bir coğrafyayı Asya Steplerini göstermektedir. Örneğin; Yenisey Elegeş anıt taşında Alp Urunga “Ben Kürt İlhanıyım” diye dünyaya seslenmektedir. Prf. Dr. Aydın Taneri bu düşünce tarzını yazdığı kitabın başlığına taşıyarak; “Türkistan´lı Bir Türk Boyu Kürtler” demiştir.(1)
    Bu tartışmalar basınımızda son 100 yıldır yapılıyor. Toplumumuzda önemli tahribatlarda yapmıştır. Bu nedenle çok kan kaybıda olmuştur. Kürtler´in Kürtlüğü-Türklüğü artık geçmişte kalmıştır. Türkiye Cumhuriyeti´nin Avrupa Birliği üyeliği çerçevesinde oluşan konsept sonucu Kürtler´in “Kürt” olduğu devleti temsil eden en yetkili ağızlardan da ifade edilmiştir. Süleyman Demirel Başbakanlığı döneminde Diyarbakır ziyaretinde; “Kürt realitesini tanıyoruz. Kürtler 1. sınıf vatandaştır” derken, Mesut Yılmaz´da başbakanlığı sırasında AB görüşmeleri ardından bir Diyarbakır ziyareti sırasında; “Avrupa Birliği”nin yolu Diyarbakır´dan geçer” diye ifade etmiştir.
    Kürtçe, AB uyum yasaları Kopenhag kriterleri çerçevesinde “anadilde yayın” kapsamında Kürtçe´nin kırmançi lehçesinde ilk yayınını 9 Haziran 2004 de TRT´de yapmaya başladı. Aynı kapsamda; Çerkesçe, Arapça, Boşnakça ve Zazaca yayında başlamış bulunuyor.

    KÜRTLER´DE DİN
    Kürtler´in dini yapısını incelerken 2´ye ayırarak incelemek gerekir. Bunlar;
    1) Sûnni (Şafii+Hanefi Kürtler)
    2) Alevi Kürtler
    3) Hıristiyan Kürtler
    Sûnni Kürtler´i, Şafi ve Hanefi Mezhebi diye bölmek gerekir. Sûnni Kürtler toplam Kürtler´in %70´ini oluşturuyor. Şafii Kürtler ise Sünni Kürtler´in %80´ini oluşturuyor. Alevi Kürtler denilen Kürtler toplam Kürt nüfusun %30´unu oluşturuyor. Ama bu kesim Kürt olmaktan çok Kürtçe´yi 1. dil ya da 2. dil olarak konuşan kesimdir. Sosyologların ve Alevi toplumunun kanaat önderlerine göre, Kürtçe konuşan Aleviler Osmanlı´da Yavuz S. Selim-Şah İsmail arasında olan Çaldıran Savaşı´ndan sonra can güvenliği nedeni ile Kürt bölgelere 1516 lardan sonra zorunlu göç eden Türkmen Alevilerdir. Süreç içinde önce Kürtçe öğrenilmiştir ardından ise yüzyıllar sonra kürtleşmişlerdir. Aleviliği kabul eden Kürte tarihsel olarak rastlamak olanaksızdır. Kürtleşen toplumsal kesimdir.
    Bu durumu; P. A. Andrews, Türkiye´de Etnik Gruplar” kitabında; “Bugün Kürtleşmiş gruplar arasında önceden bir Türk kimliğine sahip olduğunu hatırlayan veya bir Türk kimliği atfedebilecek olanlarda vardır.” Dedikten sonra, “Ayrıca Kürtler´in Türkleştiği durumlara dair belgelerde mevcuttur.” Diyor. Tunceli ve Erzincan yaylalarında hala kenar-göçer bir aşiret olarak yaşayan Şavak Aşireti için ise; “Tunceli´de yaşayan ve farklı bir kültüre sahip yarı göçebe bir grup olan Şavak bir çeşit Kurmanca konuşur, fakat konuştukları dil Kurmanca konuşan diğer insanlar tarafından anlaşılamaz, lehçeleri çok benzer olanlar bile aynı güçlüğü” yaşarlar.” tesbitini yapmıştır.
    Alevi Kürtler denilen kesimin son yüzyıldır Şafii Kürtler ile hiçbir toplumsal ilişkisi nerede ise yoktur denilirse abartı sayılmaz. Şafii İslam, İslam dininin en katı yorum tarzıdır. Şafii Kürtler; Ağalık, Şeyhlik sistemenin en katı olarak yaşadığı yörelerdir. Tutucu feodal ilişkiler olan Ağalık-Şeyhlik sistemi ile İslam´ın en katı yorumu olan Şafiilik birleşince daha tutucu bir toplumsal yapı ortaya çıkmıştır. Alevilik ise, İslam´ın en hümanist en liberal en özgürlükçü yorumudur. Bu iki yorumun birbiri ile barışık yaşaması çok zordur.
    Bu nedenle Aleviler ile Şafiiler´in diyalogu nerede ise hiç yoktur. Evlilikler nerede ise asla olmuyor. Olanlar ise başarısız oluyor.
    Hanefi Kürtler, Hanefi İslam anlayışından kaynaklanan bir özellik olması nedeni ile Şafiiliğe kıyasla daha liberal bir İslami anlayıştır. Hanefi olan Kürtler´in daha çok Kürtleşen Hanefi Türkmenler olduğu savı var. Toplumsal ilişkiler ve Kültürlerin birbirini etkilemesi sonucu Kürtleşen Türkler´in direk Şafiiliği benimsemeyip Hanefiliği muhafaza ettikleri söz konusu cemaat tarafından savunulmaktadır.

    KÜRT NÜFUSU
    Batı ve Türkiye kamuoyunda Kürtler denilince en çok nüfus sayıları merak ve tartışma konusudur. Türkiye´deki diğer azınlık nüfusların yaptırım gücü zayıfır. Türkiye´de Türkler´den sonra en büyük nüfusu Kürtler oluşturuyor. Kendi aralarında ise Şafii Kürt nüfusun oranı en yüksek orandır. Şafii Kürtler tüm Kürtler´in % 70´ini, Hanefi Kürtler tüm Kürt nüfusun % 10´unu, kendilerine Alevi diyen nüfus %20´sini oluşturur. Hıristiyan yani Yezidi Kürt sayısı orana giremeyecek kadar küçüktür.
    1965 Genel Nüfus sayımında Kürt Nüfus; 2.219.502 dir. 1982 de Genel Nüfus sayımına göre; 3.800.000 dir. 1984 de; Genel Nüfus Sayımına göre; 6.200.000 dir. Bugün il ilçe köy düzeyinde HADEP, DEP, DEHAP´ın seçimlerde aldığı oylara göre v.s tahminen, 9-10 milyon arası Kürt nüfus bulunuyor. Bu oranın içinde 1 milyon civarında da Zaza nüfus bulunuyor.
    İllere göre dağılım ise şöyledir: Şafii Kürtlerin veHanefi Kürtler´in nüfusları; Van, Hakkari, Ağrı, Siirt, Bitlis, Batman, Şırnak, Muş, Diyarbakır, Urfa illerinin nüfusunun çoğunluğunu oluşturuyor. Bir kısmında bu oran %70-80 civarındadır. Kars, Mardin, Bingöl, Erzurum, Elazıg, Malatya, Adıyaman, Gaziantep, Maraş, Tunceli, Erzincan, Sivas´ta ise seyrek olarak bulunuyor.
    Tunceli, Erzincan, Sivas´ta Şafii Kürt hiç yoktur. Osmanlı dönemindeki sürgünler nedeni ile; Cihanbeyli, Haymana, Kulu, Tokat gibi ilçelerde de vardır. Son yıllarda ki göçler nedeni ile ise; Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere, Bursa, Adana, Antalya ve Mersin´de çok önemli bir Kürt nüfus bulunmaktadır. Bu iller dışında seyrekte olsa bazı illerde de vardır.
    Alevi olup Kürtçe ya da Zazaca konuşan nüfus ise; Tunceli, Erzincan, Sivas, Elazığ, Malatya, Antep, Maraş, Bingöl il merkezlerinde ve Elbistan, Pazarcık, Kürecik, Akçadağ, Sarız,Çayırlı, Tercan gibi ilçelerde bulunuyor. Kürtçe konuşan ya da Zazaca konuşan Alevi sayısı ise yaklaşık 1 milyon civarındadır.
    Güneydoğu illerinden Batı illerine İstanbul, Ankara, İzmir hatta Antalya, Adana, Mersin gibi illere gelen Kürt nüfus kısa zaman sonra bölgede yapılan seçimlerde gösterdiği siyasal davranışı göstermiyor. Bölgede “Kürtçü” bilinen partiye oy verdiği halde Batıdaki kentlere göçtükten sonra aynı davranış görülmüyor. Oylar başka partilere gidiyor.
    Kürtler´de grup kimliğini oluşturan ortak koşul etnik kimlikten ziyade dinsel hatta mezhepsel kimliktir. Etnik kimlik ikinci planda kalır.Örneğin; seçimlerde geleneksel Şafii Kürt seçmen, önce dinimin partisi diye ifade ettiği Refah-AKP çizgisi, sonra milliyetimin partisi diye ifade ettiği etnik kimliğe öncelik vermektedir. Kürt bölgesinde feodalizm ağırlıklı olarak kendini toplumsal hayatta hissettirmektedir. Bölgede merkezi otoriteden çok mahalli otorite olarak ağanın otoritesi hakim olan otoritedir. Mahalli otorite olarak “Ağalık Sistemini” karşısına alan merkezi otorite temsilcisinin adeta yönetim şansı yoktur. Tüm bölgedeki düzenleme adeta bölgedeki bu “denge” üstüne oluşturulur.
    Osmanlı döneminde bu durum “ağalık-şeyhlik” lehine daha hakimdi. Cumhuriyetle birlikte kısmen bu otorite sarsıldı. Osmanlı´da tüm mülk Allah adına padişahındı. Özel mülkiyet yoktu. Ama bu kural Güneydoğu bölgesi için bir istisna teşkil ediyordu. Bu bölgede Aşiret reisi olan ağalara, şeyhlere gerektiği zaman Osmanlı sarayı toprakları babadan oğula miras yolu ile geçmekte dahil verliyordu. Bu bölgede tımar sistemi uygulanmıyordu. Osmanlı sarayı Kürt feodallerine adeta rüşvet dağıtıyordu. Kürt feodalleride bölgede Osmanlı´nın adeta ileri karakolu idiler.
    Kürt feodalleri Osmanlı´dan elde ettiği bu ayrıcalıklar nedeni ile Cumhuriyet´i benimsemedi. Cumhuriyete karşı Osmanlı´nın yanında yer aldı. Osmanlı´da kurulan Hamidiye Alayları kurulacak Kürt devleti için ordu oluşturuyordu. Kürtlere devlet yönetimini öğretiyordu. Bazı Kürt ağalarının çocukları Londra´da okutuluyordu. Kürt Teali Cemiyeti İngilizler´in desteklediği örgütlediği işbirlikçi bir örgüt idi.
    Kürt feodalleri ile laiklikten demokrasiden, insan haklarından, kadın-erkek eşitliğinden ve kanun önünde eşitlikten yana olan Cumhuriyet yönetimi arasında kan uyuşmazlığı vardı. Başta Kürt Teali Cemiyeti kanalı ile hilafeti saltanatı, şeriatı savunan Kürtler, Cumhuriyet kurulunca da yaptıkları isyanlarla Cumhuriyet karşıtlıklarını sık sık gösterdiler.
    Cumhuriyet yönetimine karşı, 1925´de Şeyh Sait önderliğinde Bingöl´de ardından Raçkotan ve Raman´da, Sason´da, Ağrı´da, Mutki´de, Bicar´da ayaklandılar. Asi Resul, Tendürik, Savar, Zeylan, Oramar ayaklanmalarıda bu ayaklanmaları izledi. Yaklaşık 20 ayrı ayaklanma ile Kürt feodalleri emperyalizme, işbirlikçilerine ve Osmanlı sarayı artıklarına karşı mücadele eden Kuvay-i Milliye ordusuna karşı ayaklandılar.
    Cumhuriyet´e karşı gerçekleşen bu ayaklanmaları o günkü dünya siyaset tablosundan ayrı düşünmemek gerekir. Sadece Şeyh Sait isyan Türkiye´ye Musul-Kerkük Petrollerini kaybettirmiştir. Bu ayaklanmalar hala paylaşılamayan Orta-Doğu petrol yataklarının hakimiyetini elde etme yarışından başka birşey değildir. Bugünden düne bakıldığında aradan geçen 80 yıldan sonra yine başa dönülmüş bulunuluyor. Değişen sadece hakimiyet mücadelesi veren güçler dengesi oluyor.
    Osmanlı döneminde Kürtler Türkler´den daha imtiyazlı bir toplumsal kesimdi. Türkler “edraki bi idrak” iken Kürt feodallerinin tapu hakkı vardı. Türk bölgelerinde mülk Allahın ama Kürt ağalarının hakimiyetinin olduğu yerlerde mülk ağanındır.
    Cumhuriyet yönetimine karşı Kürt feodallerinin en büyük tepkisi kanun önünde eşitliği kabul etmemeleridir. Onlar Osmanlı´daki imtiyazlarının devamını istiyorlardı. Bu nedenle “Toprak Reformu”na, Doğu´ya kadın-erkek eşitliğinin, eğitimin, yolun, suyun, okulun, seçme ve seçilme hakkının özgürce kullanılmasına hep karşı oldular. Cumhuriyet vatandaşlarına kanun önünde eşit olma ilkesini getirdi ve uyguladı. Kamuoyunun bildiği gibi 1. TBMM´nin üçte biri Kürt milletvekillerinden oluştu. Bu oran adeta gelenekselleşti. Bugünkü TBMM´nin de üçte biri Kürt kökenli milletvekillerinden oluşmuş bulunuyor. Şimdiye kadar kurulan 50´yi aşkın TBMM hükümetinde yüzlerce Kürt kökenli milletvekili bakan olmuştur. Şu andaki Başbakan baş danışmanı Cüneyt Zapsu 1925 deki isyanın elebaşısı Şeyh Sait´in torunudur. İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve 10´a yakın bakan Kürt kökenlidir. Atatürk´ten sonraki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Malatya´lı olup Kürt kökenlidir. Başbakan ve Cumhurbaşkanı olan Özal Malatyalı ve Bülent Ecevit Kürt kökenlidir. Türkiye´de önemli bir sermayedar kesim Kürt kökenlidir. Halis Toprak, Ağa Ceylan, Tatlıcılar v.s. bunlardan sadece bir kaçıdır. DEP´li Ahmet Türk Güneydoğu´da Mardin´de “Kanco Kale” denilen malikanesinde 5 bin özel koruması ile korunan şatosunda yaşıyor. DYP eski milletvekili Sedat Bucak ve aşiretinin 15 000 silahlı adamı bulunuyor.
    Tüm bunlara karşın Kürt eksenli siyaset ile seçimlere katılan HADEP, DEP, DEHAP adları %10 Kürt nüfusun ancak %4´ünü alabilmektedir. Özellikle kentlere göçen Kürtler, Kürt eksenli siyaset yapan partiye oy vermede ekonomik davranıyorlar. Alınan oy; genel seçimlerde 1,5 milyon yani, %4´ü %5´i geçmiyor. Bu sonuçlarda bu tür siyasallaşmaya halkın ilgisinin ölçüsü sayılabilir. Toplam Kürt Nüfus 10 Milyon ise bu oran yaklaşık % 10´u sayılır. Yani Kürtlerin yüzde 90'ı Kürtleri desteklemiyor.
    Uzun yıllardır her uluslararası toplantıda Türkiye´den Kürtlerle ilgili olarak; Kürtçe yayın ve Kürtçe anadili öğrenebilmesi için öğrenme hakkı isteniyordu. Mayıs 2004 de devlet televizyonu ve radyosu ile yayın başladı. Yaklaşık bir yıldır da Kürtçe kursları açıldı. Ama ne yazık ki, ne Kürtçe öğretmek için açılan dershaneler yeteri kadar öğrenci bulabildi. Ne de TRT´nin TV ve radyo kanalı ile başlattığı Kürtçe ve Zazaca yayın yeterli ilgiyi topladı.
    Batman´da bile açılan Kürtçe kursuna 480 kişilik dersaneye 80 kişilik öğrenci kayıt yaptırdı. Dersane öğrecisizlikte kapanmak üzere bulunuyor. Bu durum bu talebin halktan kaynaklanmadığını, halkın somut durumuna hitap etmediğini kabul edene de etmeyene de göstermiş oldu. Demek ki talep önemli ölçüde siyasi bir talepmiş, ya da küçük bir azınlığın talebi olduğunu gösteriyor. İngilizce kursu açılmış olsaydı daha çok talep olacağı tartışmasız bir olgudur.

    KAYNAKLAR
    Nitikin, Kürtler 1995 İstanbul
    Bazinin, Kürt Tarihi 1992 İstanbul
    Minorsky, Kürtler 1978 İstanbul
    İ. Beşikçi Bütün Kitapları 1995 Ankara
    Kemal Burkay, Kürt Tarihi 1996 İstanbul
    Yalçın Küçük, Kürtler Üstüne Tezler, 1988 Ankara
    Kürt İsyanları (Genel Kurmay Belgeleri 3 Cilt) 1992 İstanbul
    P. A. Andrews, Türkiye´de Etnik Gruplar
    M. Bayrak, Kürdoloji Belgeleri, 1997 Ankara
    M. Bayrak, Alevilik ve Kürtler 1997 Ankara
    Birikim dergisi S. 71. 72
     
  2. Alevi_Kaptan

    Alevi_Kaptan Admin Staff Member

    emeğin için teşekkür ederim can. okumaya çalışacağım...
     
  3. cRaZyEaGLe

    cRaZyEaGLe Üye

    Rica Ederim Can... Bu daha başlangıç sadece bu konularda değil elimden geldiği kadar diğer konularda da fikirlerimi ve bilgilerimi paylaşacağım...! Yeterki canlarımız bilgilensin, yorumlarıyla fikirlerini beyan etsinler...
     
  4. cRaZyEaGLe

    cRaZyEaGLe Üye

    Konuyu güncellemek ve bilgilerin diğer canlar tarafından görülebilmesi için... :lol:
     
  5. huseyin173

    huseyin173 Daimi Üye

    güzel bi kaynağa benziyo çok zamanım yok ama inceliyecem emeğin için tşk
     

Share This Page