001. Şarap Bektaşinin birinin önüne iki şişe sarap koyup sormuşlar: "Baba erenler, sen anlarsın, bak bakalım şaraplardan hangisi daha iyi?" Bektaşi babası, şaraplardan birinden bir yudum çekmiş suratını buruşturup öteki şişeyi göstermiş: "Bu iyi." Soranlar itiraz etmişler: "Ama erenler, daha onu tatmadın bile!.." Bektaşi omuz silkmiş: "Olsun..." demiş, "Nasıl olsa bundan daha kötü olamaz!.." 002. Keçi davası Bektaşinin birine konuk gelecekmiş. Bektaşi konuğu nasıl ağırlar? Elde yok, avuçta yok... Mahcup olmak da istemiyor... Komşusu yahudinin bir sürü keçisi varmış.. Onlardan birini çaktırmadan alıp kesmiş.. Ama çaktırmadığını sanan kendisi.. Yahudi, ağacın arkasından görmüş durumu.. Demiş ki kendi kendine, "Kadıya gitsem... Kadı müslüman, o müslüman, ben yahudi... Davayı kazanamam. Hadi kazandım, bektaşinin nesi var ki, ondan alıp bana vere... Biz artık allahın huzurunda hesaplaşırız..." Yıllar geçmiş. Yahudi, allahın huzurunda davacı olmuş bektaşiden... Mahkeme kurulmuş. Allah "Sen yahudi kulumun keçisini kesmişsin..." demiş bektaşiye. "Kesmedim" demiş bektaşi. "Ben gözlerimle gördüm..." demiş yahudi. "Allahım... Bir mahkemede bir adam hem şahit, hem davacı olamaz..." demiş bektaşi. "Haklısın ama, ben her şeyi görürüm. Ben de gördüm, kestiğini..." demiş allah. "Allahım... Aynı mahkemede, hem şahit, hem hakim olunmaz..." Allah, "Gene haklısın..." demiş ve eklemiş, "O zaman getirin keçiyi ona soralım..." Bektaşi, "Ne!.. Keçi burada mı? Ver onu o zaman bu yahudiye... Bitsin bu dava!.." 003. Taraf Biri bektaşiye sormuş: "Abdest almak için soyunup göle girdiğim zaman yüzümü ne tarafa döneyim?" Bektaşi şöyle demiş: "Elbiselerini bıraktığın tarafa!.." 004. Sesli Kışın bektaşi ile arap gemide aynı kamarada alt üst yatağa düşmüsler. Akşam kuru fasulye ile kafayı çeken bektaşi ve arkadaşı yatağa girerler. Bir ara şiddetli bir gürültüyle yellenmiş bektaşi... Bu durum arka arkaya yinelenince, arap eğilerek: "Ya bektaşi, bu işi sessiz yapsan olmaz mı?" Bektaşi umarsız işi sessiz idare etmeye başlamış. Oysa ki, seslide arap burnunu tıkar, kokudan bir miktar kurtulurmuş. Fakat ardı sıra gelen sessizlerde savunmasız kalınca, daha çok rahatsız olmuş ve eğilerek bektaşi'ye: "Şaklat ya bektaşi, şaklat!..â demiş. 005. Kusur Bektaşi mevleviye; "Sizin hırkalarınızın yenleri neden bu kadar geniş olur?" diye sormuş. Mevlevi açıklamış: "Başkalarında gördüğümüz kusurları örtmek için." Bu kez mevlevi sormuş; "Ya sizin hırkalarınızın yenleri niye bu kadar dar olur?" Bektaşi açıklamış: "Biz kimsede kusur görmeyiz ki!.." 006. Baklava Mevlevi, bektaşi ve softa yemekten sonra ikram edilen bir tepsi baklava için rüyaya yatarlar. En hayırlı düşü gören baklavayı alacak. Öneri kabul edilir. Yatar, uyurlar. Sabah olunca sofu: "Ne düş gördünüz anlatın bakalım?" der. Mevlevi sikkesini başına geçirerek: "Hayırdır inşallah göklere çıktım" der. Hoca da: "Ben ise düşümde cennete gittim," der. Bektaşi: "Erenler, ben de gece birinizin göklere uçtuğunu, diğerinizin de cennette gezdiğini görünce, 'artık bunlar fani dünyaya dönmezler' diyerek kalkıp baklavayı götürdüm!.." der. 007. İstemek Bektaşi, camide namazdan sonra dua etmiş: "Ey ulu tanrım, bana bir rakı parası ver!" Yanında namazını bitiren softa da, ellerini kaldırmış: "Rabbim, bana iman ver!" İki duayı da işiten hoca, bektaşiye: "Bak, herkes ne istiyor tanrıdan, sen rakı parası. Utanmıyor musun?" demiş. Bektaşi usulca: "Ne yapalım hoca efendi, herkes kendisinde olmayanı ister!.." 008. Domuz Caminin önünden geçerken bektaşinin biri nasılsa camiye girmiş olan bir domuzu müezzinin koca bir sopa ile döve döve çıkardığını görünce söyle demiş: "Sofunun domuzunu görmüştüm ama, domuzun sofusunu ilk kez görüyorum!.." 009. Kerim Bektaşi çok dalgalı bir denizde yolculuk yapıyormuş. Bir ara o kadar korkmuş ki; "Aman allah!.." diye yakınmış. Bu hali gören yolcular: "Baba ne korkuyorsun. Allah kerimdir!" demişler. Bektaşi şu cevabı vermiş: "Kerim olduğu için, ya balıkları düşünürse!.." 010. Şeytan Irza tecavüz davasıyla bir çapkını mahkemeye getirdiler. Yargıç sordu: "Bu suçu ne diye işledin?" Delikanlı: "Şeytana uydum. Bana yol gösterdi, bu işi yaptırdı" Bektaşi olan yargıç: "Be´hey çapkın! Hz. Adem'e bile secde etmemek için cennetten kovulmayı göze alan şeytanın işi yok da, sana pezevenklik mi yapacak!.." 011. Sünnet Koyu sofu bir adamcağızla bektaşi, bir başka kente gitmek üzere bir kervana katıldılar. Sofu, ikindi üzeri namaz kılacağını söyledi. Bektaşi: "Geç kalırsan kervanı kaçırırsın; onun için sünneti bırak da yalnız farzı kılıver" diye öğüt verdi. Bektaşinin sözüne uydu adam. O gece bir yerde konakladılar. Ertesi sabah sofu, bektaşiye sitem etti. "Dün bana sünneti kıldırmadın, gece rüyama peygamber efendimiz girdi!.." Bektaşi adamın sözünü ağzına tıkadı: "Daha ne istiyorsun! Farzı da bırak rüyana bu kez tanrı girsin!.." 012. At Bir gün yolda yaya giden bektaşinin önüne bir atlı çıktı: - Baba, bir müşkülüm var. Beni aydınlatır mısın? Bektaşi yanıt verdi: - Elimden gelen bir şeyse, hay hay, oğlum. - Şunu öğrenmek istiyorum: şu anda allah ne yapıyor? Sualin münasebetsizliğine içerleyen derviş, hiç belli etmemiş: -Yanıt veririm ama, bir şartla, sen o attan in, ben bineyim. - Neden? - Böyle yüksek bir suale yüksekten yanıt vermek gerekir de ondan! Adam attan inmiş, bektaşi binmiş. Adam: - Haydi, söyle bakalım. Allah şimdi ne yapıyor? - Ne yapacak? Atı senin gibi budalanın elinden alıp, benim gibi akıllıya veriyor. Ve çalakamçı uzaklaşmış. 013. Garezindendir Baba erenler, kavurucu Ağustos güneşi altında uzunca bir yolculuktan sonra İç Anadolu'nun bir köyüne vasıl olur. Aç ve susuzdur. Bir lokma yiyecek bulabilmek umuduyla kapıları çalmaya başlar. Fakat köy bomboştur. En nihayet bir kenarda oturan yaşlı bir nine görür ve nineye köylülerin nerede olduğunu sorar. Kadıncağız: "Evladım, herkes şu ilerideki meydanlıkta yağmur duasında..." deyince bizimki de oraya doğru seğirtir. Tabi herkes huşu içinde yağmur duasında. Kimsenin bizim bektaşinin açlığını filan taktığı yok! Bir de üstüne üstlük, "Görmüyor musun be adam yağmur duasındayız" diye terslenince, bizim bektaşi dervişi de boynunu büküp gider meydanın kenarındaki küçük çeşmenin başında beklemeye başlar. Aradan 1-2 dakika geçmeden millet bir de ne görsün? Kapkara bulutlar ve bardaktan boşanırcasına bir yağmur! Günlerdir yağmur duasında olan köylüler bu yağmur üzerine bektaşi dervişinin uğuruna inanıp kenarda oturmakta olan dervişi omuzlarında büyük bir coşkuyla köye taşırlar.. Tabi, akşama da şölen ziyafet onun şerefine... Bir ara köylülerden biri: "Ya´u beyamca, sen ne yaptın da yağmur yağdı, anlat hele..." diye sormayı akleder. Baba erenler anlatmaya başlar: "Ağalar, günlerdir şu konya ovasında aç susuz yoldayım. Yaradana günlerdir bir damla su diye o kadar yalvardım, yağdırmadı! Biraz önce meydandaki çeşmede ceketimi yıkayıp, kurusun diye çalıların üstüne attım... Bana garezindendir, gördüğünüz gibi, ceketi bile kurutturmadı!.." 014. Günah Hocanın biri vaaz verirken, kullar hangi organıyla günah işlemişse, o organına ahirette kandil asılacağını söylüyordu. Muzip bektaşi atıldı: âHoca efendi, bir kandil mi, yoksa her günah için bir kandil mi?â Hoca âHer günah için bir kandil.â Bektaşi yanıtladı âAsacak yer bulabilirlerse aşk olsun!..â 015. Hakkın var Adamın biri, bektaşiyle eğlenmek için: âErenler, senin kerametin meşhurdur. Ben çok sevdiğim eşeğimi her zaman yanımda görmek isterim. Bir nefes etsen de iki ayaklı olsa...â Bektaşi istifini bozmadan; âEvet, hakkın var, fakat eşek uzakta. Şimdi sana bir nefes edeyim, çok geçmez sen dört ayaklı olur, eşeğinle birlikte yaşarsın!â 016. Bektaşi Paşanın biri, tanıdığı bir bektaşi ile konuşurken sorar: - Baba, sen geçen gün bir kadınla gidiyormuşsun, kimdi o? - Hanımım olurlar efendim. - Peki ama, pek hırpani, hem de çirkin bir şeymiş. Onun koynuna nasıl girersin? Buna fena bozulan Bektaşi lafı yapıştırır: - Sizin pamuk gibi hanımınızın koynuna herkes girer. Marifet bizim gibi o pasaklı kadının koynuna girmekte!.. 017. Tanrı İmam: "Allah gözle görülmez, kulakla duyulmaz, elle dokunulmaz. Ne yerdedir, ne göktedir..." Bektaşi: "Ya, sen şuna âYok´ diyeceksin, ama dilin varmıyor!.." 018. El Bir bektaşi her ne olursa ''Allahtan...'' dermiş. Bir gün bir külhanbeyi bu bektaşinin ensesine okkalı bir tokat patlatmış. Bektaşi arkasını dönünce külhanbeyi; âBaba erenler ne bakıyosun? Allahtan!..â demiş. âEyvallah evlat... Ben de allahtan olduğunu biliyorum, ama hangi pezevengin eliyle yaptırdı diye merak ettim; ona baktım!..â 019. Alt-Üst Bir toplantıda ahlakın bozulduğundan bahsediliyormuş... Orada bulunanlardan birisi, âBöyle giderse, dünya alt-üst olacak!..â diye hayıflanmış. Bunu duyan bir bektaşi, âNe dertleniyorsun yahu!..â diye atılmış, â... belki altı üstünden daha iyi çıkar!..â 020. Eşek Bir gün bektaşiyi zorla camiye götürmüşler. İmam o günkü vaazında alkolün kötülüklerinden bahsediyormuş. Bir ara cemaate dönüp şöyle buyurmuş: âEfendiler, eşeğin önüne bir kova su koyun, bir kova da rakı... Hangisini içer?â Cemaat hep bir ağızdan: âSuyu hoca efendi, suyu...â İmam efendi kendini tutamayıp daha da ileri gitmiş: âNeden peki efendiler? Neden rakıyı değilde suyu içer?â diye sormuş. Cemaatten ses gelmemiş, imam da sinirlenmeye başlamış. Bu arada bektaşinin de dayanacak gücü kalmamış: âEşekliğinden imam efendi, eşekliğinden!..â 021. Çağrı Bektaşi ata binecek ama boyu kısa olduğu için sıçramaları sonuç vermiyor. âYa Ali!..â der, sıçrar. Bir sonuç alamaz. âYa Hasan!..â der bu kez. Ama sonuç değişmez. Son umudu Hüseyin´dedir. âYa Hüseyin!..â diyerek yeniden sıçrar. Bu kez de aşıp öte yandan düşer. Yerden kalkarken kendi kendine söylenir; âHey kurban olduklarım!.. Teker teker çağırdım, gelmediniz. Sonunda acıyıp hep birlikte yüklendiniz!..â 022. Sanı Bektaşi cuma namazına gitmiş. Camide hoca yüksekçe bir yere çıkmış, boyuna nutuk atmakta... Hoca şarap içenleri kınamaktadır. Bektaşi can kulağıyla dinlemeye başlamış... Hoca; âŞarap içenler öbür tarafta her türlü cezayı görecek. Şarap içmeyenler her türlü sefayı görecek. Hatta her birinin emrine kırk huri verilecek... Huriler şöyle güzel, böyle hoş, başka türlü... Şarap içenlerinse içtikleri her şişe şarap, kıl köprüden geçerken boyunlarına asılacak!..â demiş. Bektaşi dayanamamış seslenmiş: "Hoca efendi şişeler dolu mu olacak, boş mu?" Hoca gürlemiş, "Bre zındık sen dolu şişelerle öbür tarafı meyhane mi sanırsın?" Bektaşi boynunu büküp itiraz etmiş: "İyi ama hoca, adam başı kırk huri ile sen de öbür tarafı kerhane mi sanırsın?.." 023. Gönül Bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli'nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister (O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu). Durumu Hacı Bektaş Veli'ye anlatırlar. Hacı Bektaş Veli, âHelal değildir!â diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergahına gider ve aynı durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli'ye de anlattığını, ama onun bunu kabul etmediğini söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar. Mevlana şöyle der: âBiz bir karga isek, Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz, ama o kabul etmeyebilir.â Adam üşenmez, kalkar Hacı Bektaş dergahına gider. Hacı Bektaş Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyler. Hacı Bektaş da söyle der: âBizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir!..â 024. Günah aracı Bektaşi camiye gider, cemaatle namaza durur. Namaz bittikten sonra doğrulurken uzerindeki boş icki şişesini düşürür. Bunu gören cemaat hücum eder: "Bre gafil... Günahı işlemişsin madem, günaha vesile olan alet ile camiye gelmeye utan bari!.." Erenlerin cevabı: "Her birinizde zina aleti yok mudur? Kapıda bırakıp mı girersiniz içeri? 025. İhtimal Canlardan birisi hazır bulunduğu bir mecliste orada bulunmayan bir softayı övmeye başlar. Bunu işiten birisi de der ki: âBaba erenler, siz onu öve öve göklere çıkardınız ama, kendisi geçenlerde aleyhinizde söylemedik şeyler bırakmadı...â Baba yanıt verir: âİhtimal ki her ikimiz de yanılıyoruz!..â 026. Kaza Bektaşiye bir gün sormuşlar; âGelse bir dilberi ahu / olsa savmı ramazan / dilber-i ahumu efdaldir, / yoksa savmı ramazan mı?â Bektaşi cevap verir: âFırsatı fevketme zinhar... / sür sefasın dilberin / olur kazası savmın / olmaz kazası dilberin 027. Habersizce Ramazana doğru bir gün, "Erenler, yarın ramazan!" demişler bektaşi'ye. "Aman..." demiş bizimki, "... unutmayayım, yazın da verin hele!" Yazıp vermişler bir kağıda: "Yarın ramazan!" Bektaşi, her gün çıkarıp kağıdı, okuyormuş: "Yarın ramazan!.. Yarın ramazan!.." Ve koyuyormuş cebine. Bir gün bakmış ki toplar atılmakta gümbür gümbür. Anlamış, bayram günüdür. İç çekmiş, "Hey mübarek hey, ne çabuk gelip geçti!" demiş, "... böyle sessizce, habersizce!.." 028. Yemek Bektaşiyi yine ramazanda öğle vakti yemek yerken yakalayıp sıkıştırmışlar: âNeden oruç yiyorsun?..â Bektaşi: âUlan...â demiş, â... aç gezerken kimse bir şey sormuyor; bugün yiyecek bir şey buldum, hepiniz üstüme geliyorsunuz!..â 029. Bayram Baba erenlere sormuşlar: - Ramazanı mı seversin, bayramı mı? - Biz... İkisini de hoş görenlerdeniz. Ne ramazan geldi diye düşünürüz, ne bayram geldi diye seviniriz. 030. Nutuk Bektaşi babasına: âBaba erenler...â dediler, â... sen de seçim kampanyalarına katılıp, âTürk´e Türk propagandası´ yapa yapa oy toplamaya kalksaydın, nasıl bir nutuk söylerdin?â Baba erenler, şarap testisinden bir fırt çekerek hemen ayağa kalktı ve başladı nutkunu söylemeye: âEy benim bakışı sert, yüreği mert, tarihi şanlı, kılıcı kanlı, ataları soylu, seçimleri oylu, kahramanlıkları sonsuz, kahpeleri donsuz yüce ırkımın soydaşları! Taharetlenmesini bile bilmeyen kefere; uzaya gitmeyi değil, turist olarak antalya'ya gitmeyi dahi düşünemediği dönemlerde; biz çoktan göklerdeki kehkeşana da hükümran olmuş; Büyük Ayı´ları da, Küçük Ayı´ları da, Demirkazık'a bağlayarak uzayda rastlanmadık birer pehlivan olmuştuk. işte size bunun belgesi: âAtalarım gökten yere indirdiler ay yıldızı / bir buluta sardılar ki, rengi şafaktan kırmızı!â Bektaşi babasını dinleyenler, hemen ayağa kalkarak yürekten alkışladılar baba erenleri: âİşte fikir özgürlüğü böyle olurâ dediler alıntı
012. At Bir gün yolda yaya giden bektaşinin önüne bir atlı çıktı: - Baba, bir müşkülüm var. Beni aydınlatır mısın? Bektaşi yanıt verdi: - Elimden gelen bir şeyse, hay hay, oğlum. - Şunu öğrenmek istiyorum: şu anda allah ne yapıyor? Sualin münasebetsizliğine içerleyen derviş, hiç belli etmemiş: -Yanıt veririm ama, bir şartla, sen o attan in, ben bineyim. - Neden? - Böyle yüksek bir suale yüksekten yanıt vermek gerekir de ondan! Adam attan inmiş, bektaşi binmiş. Adam: - Haydi, söyle bakalım. Allah şimdi ne yapıyor? - Ne yapacak? Atı senin gibi budalanın elinden alıp, benim gibi akıllıya veriyor. Ve çalakamçı uzaklaşmış.