Pir Sultan´ın Şah İsmail değerlendirmesi

Discussion in 'Yazılar, Makaleler, Araştırmalar' started by prkacin, Apr 28, 2011.

  1. prkacin

    prkacin Super Moderator

    Hoca Sadettin Efendi, Şeyh-ül islam olup, onun yazdığı şeyler tek yanlılığı beraberinde getirir. Bir harekete tek yönlü bakmak yanlılığı ve yanılgıyı, çift taraflı bakmak objektifliği gösterir. Bu nedenle psikolojik savaş temelinde ele alınan yazılar, bizim kaynağımız olmasın! Pirlerimiz olsun, mürşitlerimiz olsun ne demişler; onları baz alalım. Hoca Efendi bir Osmanlı tarihçisi ve Şeyh-ül islam´dır. Böylesi yanlı ve taraflı bir kişiden gayet tabi iltifat değil, iftira gelecektir. Dolayısıyla Şah İsmail´i rencide eden bir dizi bitmez tükenmez ithamlar, iftiradan ibarettir. Biz bunları alevi kaynağı olarak görmeyiz. Ben Pir Sultan ne demiş ona bakarım.
    Resmi tarihçiler Şah İsmail´i gözünü kırpmadan annesini öldüren biri gibi aktarıyor. Amaç Şah İsmail nezninde kızılbaş hareketi karalamaktır. Zira aynı tarihçiler, Şah İsmail´in Çaldıran´da eşini savaş meydanında bırakıp kaçtığı yönünde de, spekülasyon yaratmıştı.
    Safeviler Çaldıran´daki savaşta yenilgiyle çıkarlar. Savaşın ardından Tebriz´deki saray Osmanlı´ların eline geçer. Bu sarayda bulunan Şah İsmail´in tahtı, o ünlü yağlı boya resmi ve Taçlu Begüm´ün kolyesi Tebriz´den alınarak İstanbul´a getirilir. Güya Taçlu Begüm Osmanlı´ların savaş esiridir artık. Osmanlı devleti psikolojik savaşı namus ve vicdanını tamamen yitirerek sürdürür. Tebriz´deki sarayın düşmesiyle ele geçirilen eşyalar, Şah İsmail´in Çaldıran´da bırakıp kaçtığı değerler olarak lanse edilir. Öyle bir iftira furyası başlatılır ki, esas hedef kızılbaş kadındır. “Şah İsmail´in taçlu Begüm´ü savaş meydanında bırakıp kaçtığı” iddia edilir. Bunun kanıtı(!) olarak sarayda ele geçirilen, kolye gösterilir. Başka hiçbir kanıtları(!) yoktur. Çünkü Taçlu Begüm savaşta esir düşmemiştir. Aksine Safevi kaynaklarına göre savaş alanındaki hangemede sadece 6 yada 9 saatlik bir kordinasyon kopukluğu yaşarlar. Zira Taçlu Begüm Osmanlı´ya esir düşmemiş, Safevi topraklarında yaşlandıktan sonra hakka yürümüştür.
    Dolayısıyla yalanlara kimse inanmaz ve savaşın psikolojik boyutu şeklinde algılanmalıdır. Bilinir ki, Osmanlı´da oyun çoktur. İftiranın hedefi esasta bütün kızılbaşlardır, hedef kızılbaş kadındır. Eşine sahip çıkmayan, size sahip çıkamaz mesajı verilmiştir. Bunu yine Hoca Sadettin Efendi diyor.
    Gözümüzü açalım iftira dolu sözlere, spekülasyonlara inanmayalım.
    Feodal toplumda iki şey çok önemlidir. Eş ve anne çok kutsanır. Her iki boyutta iftira sunumu Şah İsmail´i gözden düşürmeye yöneliktir. Her ne kadar Safeviler yenilselerde, onurlu bir direniş gösterdiler. Bu savaşın yenilgi nedeni esasta objektif nedenlere bağlıdır. Yani ateşli silahlarla alakalıdır. Yinede direndiler ve onurlu bir savaş sürdürdüler. Savaş meydanında alt edemediklerini, iftiralarla bitirmek hedefleniyor. Hoca Saddetin Efendi´nin kaynakları subjektif duyumlar üzerine kuruludur. Esasen kendiside birinci elden kaynak sunmamaktadır. Dedesinin ağzından dinlediği masalları subjektif ve dayanaksız olarak “ak kağıt üzerinde kara yalanlar” olarak sunmuştur. Ebu Suhud Efendi´yle tek merkezin sunumu ve mahiyeti taşır. Çünkü her ikiside Osmanlı devletinin çıkarlarını ve yanlılığını taşıyor. Ne beklersiniz bunlardan. Güzel iltifatlar beklemeyecektiniz her halde?
    Gelelim Şah İsmail´e. Onun işine gelen nefeslerini kullanıp, Şah İsmail kişiliğine katil demek, dürüst bir yaklaşım değildir. Ya tümden rededilecek, yada dürüstçe savunulacak. Sahiplenme esas alınarak, hatalarının tespitine itirazımız yoktur. Ancak genel olarak deyişlerine utanmazca sahip çıkıp, ardından Şeyh-ül İslam´ın ağzından konuşmak dürüstlük değildir. Bu ikiyüzlülüğü, arsızlığı şu kadar Hatayi tespiti yaparak izah edemezsiniz. O Hatayi, bu Hatayi değil(!) gibi komikliğe düşemezsiniz. Hadi canım sende olur mu hiç? Bu düpe düz acizlik ve takiyedir.Mahlaslarına bakılarak Hatayi tespitleri dayanaktan yoksundur. Mahlaslara göre bende en az 4 tane Aşık Mahzuni Şerif tespit ederim. Oysa mahlaslara rağmen Aşık Mahzuni´ler(!) birbirlerinden ayrılamaz. Dolayısıyla aşıklık geleneği iyi incelenmelidir. Bir aşık bir nefesi yazarken hangi düzeyde, hangi kapıda, ne ruh halinde ve kavrama kapasitesi nedir bu irdelenmelidir! Yoksa kolay yola başvurup, mahlasları referans olarak kullanamayız. Bu ayıraç değildir, kolaycılıktır.
    Biz Şah İsmail´in semah döndüğünü, cem yaptığını, müshayibi olduğunu ve ruhun göçüne inandığını net olarak biliyoruz. Dolayısıyla başındaki tac alevilerin kızılbaşlığını temsil etmektedir. Bence artık Hoca Sadettin Efendi´nin iftira dolu sözlerini dillendirmek kabak tadı verdi.
    Bizim pirlerimiz, mürşitlerimiz dururken, ne gerek çok uzağa gitmeye, Çaldıran´a katılanlar bizim atalarımız ve sözlü kaynağımız varken ne gerek var, onun düşmanlarının ağzından konuşmaya. Şah İsmail´in divanı var ve bu divanın içinde aleviliğin esasları olan Buyruk kitabı var. Artık bunlara itibar edelim, kendi pirlerimize güven duyalım. Onlar yalan söylemez, alevilik gizlenmeye ihtiyaç duymuştur, ama hiç yalan söylememiştir. Batini bir yapıya sahip olmak pirlerimizin bizi aldattığı manası doğurmaz. İllegal bir örgüt gibi aleviliği düşünün. Bu doğa kanunlarında var, tehlike anında bir canlı, tabiatın renklerine bürünerek kendini muhafaza eder. Doğada olan bir şey aleviliğe ters düşmez. Düşmandan korunmak için iyi bir yöntemdir.
    İptida bir sofu şaha varınca
    Niye geldin derler Urum sofusu
    Çevre çevre dört yanın bakınca
    Niye geldin derler Urum sofusu
    Ateşin yanmadan dumanın tüter
    Murtaza Ali katarıdır bu katar
    Bunca evliyaya hizmetin yeter
    Niye geldin derler Urum sofusu
    Çok uzak illerden özendin geldin
    Şol tozlu yollara bezendin geldin
    Urum´dan ne günah kazandın geldin
    Niye geldin derler Urum sofusu
    Bülbül gerek gül dalına konmaya
    Şah ismail gibi sama dönmeye
    Musahibin yok mu derdin yanmaya
    Niye geldin derler Urum sofusu
    PiR SULTAN ABDAL´ım hele yazsalar
    Arasalar ülke üllke gezseler
    Yolu doğru sürmeyeni assalar
    Niye geldin derler Urum sofusu
    Gelelim Pir Sultan Abdal´dan Şah İsmail´e övgü dolu nefese. Bundan daha net bir kanıt olamaz. Şah İsmail´in sema döndüğü, yol kardeşliğine önem verdiği ve cem yaptığını ifade eder. Hiç kimse Pir Sultan Abdal´dan daha iyi alevi değildir. Bir yapı devletleşmenin ön aşamasındayken ve devletleştikten sonra izlediği yöntemler ve hareket çizgisi değişmelere uğrayabilir. Çağımızda Çin Halk Cumhuriyeti denilen bir sözde halk cumhuriyeti var. Oysa 1949 yılındaki kuruluş amaçlarından tamemen sapmıştır. Safevi devletini bu şekilde değerlendirmezsek, işte her şeyi yanlış değerlendiririz! Dolayısıyla çelişkilerin aşamalarını görmek gerekir.
    Pir Sultan Abdal açılın kapılar Şah´a gidelim derken, sadece manevi Şah´tan bahs etmiyordu. Hiç kimse kendini kandırmasın. Bu Şah kimdir? Tarihi kronolojiye bakılırsa, bunun Şah Tashmap olduğu açığa çıkacaktır. Pir Sultan, gerçek adıyla Haydar, Sivas ilinin Banaz köyünde doğdu. Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) ve Sah Tahmasp (1524-1576) döneminde yaşadı. Şah İsmail´e bu kadar düşman olan ve Çan sesine düşkünlerin esas derdi nedir? Yavuz´un iftiralarından medet umanlar esas gayesi İrene Melikoff´un anlattığı şu gizli hakikatte yer almış olabilir mi?
    Muhammed anadan düştü
    Kafirlerin aklı şaştı
    Bin kilise yere geçti
    Muhammed doğduğu gece
    Bana öyle geliyor ki, Şah İsmail´in bu kadar hedef tahtasına yatırılmasının gerekçesi budur. Bir yandan Yavuz´cular diğer yandan kilise bunu destekliyor. İrene Melikof, Şah İsmail´in “Hristiyanlığa bir düşmanlığı söz konusu değil” derken haklıdır. Çünkü aleviler diğer dinlere karşı hoşgörülüdür. Ancak hoş görü ayrı,onların dinlerini red etmek, çürütmek ayrı şeydir.
    Jean Aubin diyor ki: “Sık sık Çarmıha gerili İsa´ya gönderme yapılır. Oysa bu şiirlerde, kafirlere ve kiliseye bir düşmanlık söz konusu ve hristiyanlara düşman olan Şah İsmail´in düşüncesine de uygundur.” Aktaran İren Melikof Efsaneden gerçeğe Hacı Bektaş Sayfa 307-308 Aleviliğin iki tane büyük direği vardır. Bunlardan birisi Şah İsmail Hatayi, diğeri Pir Sultan Abdal´dır. Bunların ikisini çekip alırsanız alevilik kalmaz. Bu nedenle bu Pir ve Mürşit hakkında yazılarımı beyan ederken, sözü pişirip söylemek gerekir. Aksi taktirde bizde Şah İsmail´le aynı gemide yer alıyoruz. Dolayısıyla bunun ne manaya gelebileceğini tahmin edebilirsiniz. Eleştiriler olsun, bu iyi bir şeydir. Ama kimin ağzından konuştuuğumuza dikkat ederek, saldırıları eleştiri şeklinde algılamadan. Dolayısıyla niyet çok önemli.
    [email protected]
    Hasan Hüseyin Erdem
    Alevi Gündem
     
  2. devran

    devran Yönetici

    teşekkürler can
     
  3. MUHAMMEDALİ

    MUHAMMEDALİ Daimi Üye

    eline emeğine sağlık :)
     
  4. enelhak

    enelhak Super Moderator

    Teşekkürler değerli Can
     

Share This Page