Bektaşi'nin biri her gün kasabada 'Her şey Allah'tan', 'Her şey Allah'tan' diye mırıldanarak dolaşır dururmuş. Bir gün kasabanın serseri delikanlılarından biri yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi'ye arkasından sessizce yaklaşmış, ensesine okkalı bir şaplak atmış. Canı fena halde yanan Bektaşi'nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görünce; - Öyle ne bakıyorsun baba erenler demiş, hani her şey Allah'tandı. - Tabii demiş Bektaşi, her şey Allah'tan da ben hangi deyyusu aracı ettiğine bakıyorum."
Bektaşi -ya da Alevi- iki öküzüyle tarlasını sürermiş; kırmızı öküz az yem yiyip, çok çalışırmış; sarı öküz lanet mi lanetmiş!.. Hem çok yermiş, hem tembelmiş!.. Bir gün öfkelenmiş Bektaşi: - Ey Allahım, demiş, şu sarı öküzün canını al da kurtulayım.. Baba Erenler ertesi sabah ahıra girince ne görsün, kırmızı öküz sizlere ömür, sarı lanet capacanlı... Dışardan bir çocuk çağırmış Bektaşi, öküzleri göstermiş: - Ulan, demiş, bunların hangisi sarı, hangisi kırmızı?.. Çocuk göstermiş: - Bu sarı, bu kırmızı!.. Bektaşi gözlerini göğe çevirmiş: - İmanım, demiş, bacak kadar çocuk renkleri biliyor da, sen ayıramıyor musun?..
Bektaşi dalıp gitmişti. Güzel ve sakin bir havada Tanrıyla başbaşaydı. Belli ki Tanrı ile halleşiyordu. Onun dalgınlığını izleyen, yakınındaki masada oturan merakla sordu: -Dalmış gitmişsin, kimin kimsen yok mu, yalnızmısın? Daldığı alemden ayrılmak zorunda kalan Bektaşi: -Asıl şimdi yalnız kaldım,dedi.
Şarap yapmak yasaklanmış; sıkı bir kontrolle, şarap yapan yakalandığında kellesi vuruluyordu. Bağ bozumu vakti geldiğinde, Bektaşi üzümlerin suyunu küplere doldurdu. Durumdan haberdar olan hükümdar, Bektaşinin küpleri başına geldiğinde, hiddetle sordu: -Üzüm suyu küplere ne için dolduruldu? Bektaşi, yakalanmışlığının telaşı ile cevap verir: -Dolduruyorum ki, orada sirke olsun. Hükümdar, biraz yumuşayarak yeniden sordu: -Sirke dersin ama, ya şarap olursa! Hükümdarın yumuşadığını gören Bektaşi: -Orasını Allah bilir,dedi
Softanın biri Bektaşinin önüne geçti: -Ey Erenler; iyisin, hoşsun, ilim irfan sahibisin; bir de oruç tutup, namaz kılsan, bizim nazarımızda da itibarın olur o zaman, dedi. Bektaşi gülümseyerek: -Sizin nazarınızda itibar kazanmak için, Tanrı önündeki itibarımı zedeleyemem, dedi.
Bektaşi Baba İstanbul'da gezinirken, Padişahın Sarayı olduğunu zannettiği görkemli bir binanın yakınından geçmekte idi. Binanın önünde şatafatlı bir fayton durmakta idi. Binadan sırmalı elbiseleri olan adam çıkınca, muhafızlar selama durdu. Adam faytona binerken, Bektaşi meraklalandı ve muhafızlardan birinin yanına sokularak sordu. -Faytona binen padişahmıdır? -Hayır padişahın bir kuludur. Cevabını aldı. Bektaşi, tepeden tırnağa önce faytondaki adama baktı. Sonrada kendi haline baktıktan sonra, ellerine açarak: -Tanrım, bir padişahın kuluna bak! Sonra, bir de senin kuluna bak! Diye söylendi.
Köylü yağmur duasına çıkıyormuş, Bektaşi'ye ''sen de gel'' demişler. Baba Erenler kalabalığa katılmış, yolda küçük tarlasının yanından geçerken elindeki sopayı tarlaya dikmiş, göğe bakarak: - Bizimki de, demiş, burası!.. Duadan sonra bir yağmur bir yağmur, ortalığı seller basmış, Bektaşi'nin tarlasında ne varsa sular almış götürmüş. Bu manzarayı gören Bektaşi, ellerini yukarı kaldırmış: - Ulan, demiş, kabahat sende değil, bu tarlayı sana gösterende..!
Yolu camiye düşen Bektaşi namazdan sonra: - Ey ulu tanrım, bana bol bol şarap ver. Diye dua etmiş. Yanında namazı bitiren kişi de ellerini kaldırmış: - Rabbim bana iman ver. Diye dua etmiş. İki duayı da işiten hoca Bektaşi'ye dönmüş: - Bak herkes iman istiyor tanrıdan sen de şarap istiyorsun. Utanmıyor musun? demiş. Bunun üzerine Bektaşi hocaya dönüp: - Ne yapalım hoca efendi herkes kendisinde olmayanı ister. Demiş
Bektaşi bulgurunu kaynatıp, kuruması için sermiş, bir yandan karıştırırken bir yandan da dua edermiş: -Allah'ım bulgurlarım kurumadan yağmur yağdırma! Bulgurlar tam kurumaya yüz tutmuşken yağan yağmur, Bektaşi´nin bulgur sergisini su içinde koymuş. Bu zor durumunun üzerinden bir hafta geçmeden, ineğini de ahırda ölü bulan Bektaşi, üst üste gelen kötü olayları kabullenmekte zorlanmış. Ramazan ayının geldiğini fırsat bilen Bektaşi oruç tutmaya niyet etmiş ve Ramazanın ilk günü, iftara beş dakika kala sigarasını yakmış. Sigarasından içine çektiği dumanı büyük bir keyifle gökyüzüne üfleyerek: -Nasıl, illet oluyorsun şimdi bana değil mi? Diyerek kendi kendine söylenmeye devam etmiş: -Ölen ineği de kurbana saymazsam şerefsizim!
Hoca ile Bektaşi birlikte yola çıkmışlar, bir süre sonra hoca: -Namaz saati! demiş, başlamış kılmaya....... Rekat üstüne rekat, selam üstüne selam... Bektaşi´nin beklemekten canı sıkılmış, hoca namazı bitirince sormuş : -Yahu bu ne uzun namaz böyle? -Kazaya kalmış namazlarım vardı, onlarıda kıldım! Demiş hoca. Yola koyulmuşlar, bir müddet sonra mola verdiklerinde bu kez namaz kılmak için Bektaşi müsaade istemiş ve başlamış namaza... Ama ne namaz, bitmiyor! Sonunda hoca dayanamamış : -Erenler, senin namaz da uzun sürdü! -Önümüzdeki haftanın namazını kıldım! Diye cevaplamış Bektaşi. Hoca şaşırmış: -Yahu olur mu böyle şey? Bektaşi gülmüş : -Yukarıdaki senin veresiyeni kabul ediyor da, benim peşinimi niye kabul etmesin?
Adamın biri, sohbetlerinde gündelik yaşamdaki olumsuzluklardan örnekler vererek: -Böyle giderse kıyamet kopacak, dünyanın altı üstüne gelecek.....diyerek hiç durmadan çevresindeki insanları karamsarlığa itiyormuş. Bu konuşmalardan birisini duyan Bektaşi dayanamayıp cevap vermiş: -Gelsin imanım demiş, şu dünyanın haline bak, belki altı üstünden iyidir.
Hoca ile Bektaşi içki içerken yakalanırlar ve Kadı´nın huzuruna çıkarılırlar. -Şeytana uyduk kadı efendi. Diye af dileyen hocayı, kadı affetmez ve idam cezası verir. Sıra Bektaşi´ye geldiğinde savunmasını yapar: -Kadı efendi ben gayri-müslümüm, bana oruç farz değildir. Kadı Bektaşi´yi serbest bırakır. Bektaşi Kadı´nın huzurundan ayrılırken sorar: -Kadı efendi, ben de şahadet getirip Müslüman olsam, arkadaşımı da bağışlar mısın? Kadı efendi düşünür, bir kişiyi Müslüman yapmanın sevabını hesap eder ve Bektaşi´nin teklifini kabul eder, Hocayı da affeder. Kadının huzurundan ayrıldıktan sonra hoca Bektaşi´ye kızgınlıkla sorar: -Sen ne biçim adamsın be, bir Hıristiyan bir Müslüman oluyorsun! Sen de hiç iman yok mu? Bektaşi gülerek cevaplar: -Gavur oldum kendimi, Müslüman oldum seni kurtardım. Peki sen ne işe yaradın?
Forumda düzeni sağlamak için tüm fıkralarını tek bir başlık altında topladım paylaşım için teşekkürler can
SAOL PAYLAŞIMIN İÇİN GERÇEKTEN DE TAM BİR BEKTAŞİ FIKRALARI YANİ BAYA GÜLDÜM ELİNE YUREGİNE VE EMEGİNE SAĞLIK TEŞEKKÜRLER...