DİNLERİN BİRLİĞİ GERÇEĞİ VE ALEVİLER En son peygamber Hz. Muhammed (s.a.a.v) Hatem el-Embiye ve Seyyid el-Mürselin olarak Ãlemlere rahmet olarak, önceki peygamberleri tasdik etmiş ve aynı şekilde tüm insanları Allah’ın birliğine davet etmiştir. Getirdiği öğretiye de İslamiyet denilmiştir. Peygamberlerin tebliğ ettiği din, temel özellikleri bakımından aynı dindir. Zaman ve mekâna göre değişen şey, bu temel özelliklerin uygulanış ve algılanış biçimleridir.Dinin zahir ve batın olmak üzere iki boyutu vardır. Batın, dinin değişmez kanunlarıdır. Dinin batın boyutu evrensel ve değişmezdir. “Bu Allah’ın daha önce gelip geçmişlerde işleyen kanunudur. Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın.” (Ahzap S. Ayet 62) Batın, inancın en yüksek noktası olduğu için kavranması zordur, ağırdır. Bu sebeple yüce Allah, batıni bilginin yalnızca onu kavrayabilecek ve taşıyabilecek olanlara verilmesini emretmiştir. Hz. Ali (a.s), bu hususta şöyle buyurmaktadır: "Bizim bilgimiz zordur, zorun zorudur. Onu ancak kalbi Allah tarafından imanla sınanan bir mümin kul taşıyabilir. Bizim anlattıklarımızı ancak güvenilir kişiler ve akıllı insanlar anlayabilir." Batın olmadan dinlerin birliğinden söz edilemez. Dinin zahir boyutu ise dinin pratik ve şekilsel formudur, anlaşılması kolaydır. İnsanların geneline peygamberler aracılığıyla öğretilmiştir. Yüce Allah, hikmetinin gereği olarak dinin zahir boyutunu, yani şekilsel özelliklerini zamana, mekâna ve ümmetlerin tavırlarına göre değiştirir.Fakat şekilsel özelliklerinin değişmesi, Allah katında birçok din bulunduğu anlamına gelmez. Önemli olan, dinin cevheridir ve bu cevher değişme kabul etmeyen bir cevherdir. Kur’an-ı Kerim bu dinin ilk insanla başladığını ve son Peygamber’e kadar bütün nebiler – peygamberler tarafından aynı standartlar halinde insanlığa tebliğ edildiğini açıkça söyler. Şöyle ki; “Sizin için, dinden Nuh’a vahyettiğini, sana vahyettiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vahyettiğini şöyle diyerek kanunlaştırdı; dini dosdoğru tutun, onda bölünüp fırkalara ayrılmayın.” (Şura S. Ayet 13) “Şöyle deyin: Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a Yakub’a, onun torunlarına indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilene ve diğer nebilere verilene inandık, onlar arasında fark gözetmeyiz. Biz yalnız O’na teslim olanlarız.” (Bakara S. Ayet 136) “Resul, Rabbinden kendisine indirilene inanmıştır, müminlerde. Hepsi; Allah’a, onun meleklerine, kitaplarına, resullerine inanmışlardır. Allah’ın resullerinden hiçbirini ötekinden ayırmayız. Şöyle demişlerdi: Dinledik, boyun eğdik, Affet bizi ey Rabbimiz, dönüş yalnız sanadır.” (Bakara S. Ayet 285) Bu Ayetler, bütün peygamberlere vahyedilen dinin bir olduğunu, peygamberler arasında ayırım yapılamayacağını bildirir. Bir peygambere inanmanın bütün peygamberlere inanmayı gerektirdiğini, bir peygamberi inkâr etmenin ise bütün peygamberleri inkâr etmek olduğunu açıkça göstermektedir. Bütün bunların ışığında şunları belirtebiliriz; • Yüce Allah’ın katında tek bir din vardır ve bu dinin adı da İslam’dır. • Bütün peygamberlere bu evrensel din vahyedilmiştir. • Din özü itibariyle bir, tam ve eksiksizdir. Dinin bu özellikleri, Allah’ın tek oluşu, kusurdan münezzehliği ve değişmezliği ile doğrudan doğruya bağlantılıdır. • Kur’an, bütün peygamberlerin aynı dine uyduklarını ve tek bir dini tebliği ettiklerinin üzerinde ısrarla durmaktadır. • “İslam” kelime anlamı olarak Allah’ın iradesine teslim olmak, boyun eğmek demektir. Allah’ın koyduğu kanunlara boyun eğmek suretiyle O’na itaat edildiğinde “Müslüman” olunur. Her ümmete hak din öğretilmiştir. Fakat bu everensel din insan yorumlarıyla bulandırılarak çarpıtılmıştır. Hz. İsa (a.s)’dan sonraki durum incelendiğinde, onun getirdiği hak dinin bir zaman sonra batıl ile örtüldüğü fark edilir. Yüce Allah’ın hikmeti, bu durumda yeni bir peygamber gönderilmesini gerekli kılmıştır. Yüce Rabbimiz, son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.a.v) efendimizi bütün âlemlere rahmet olarak göndermiştir. Peygamber efendimiz, insanların yozlaştırdığı dine yeniden orijinalliğini kazandırmıştır. Yaşadığı 63 yıl boyunca insanlara İslam’ı ve her türlü güzelliği öğretmiştir. Sonunda, ardında yadigâr olarak Kur’an-ı Kerim’i ve Ehli beyt’ini, halife olarak ta Hz. Ali’yi bırakarak Allah’ın katına kutlu ve mutlu bir şekilde yükselmiştir. Benzer şekilde Hz. Muhammed (s.a.a.v)’in ümmetinden bazı çıkar çevreleri, kendilerine tebliğ edilen evrensel dinden sapmışlardır. Özetle; 1.“Ben kimin mevlası isem Ali’de onun mevlasıdır.” Hz. Muhammed’in sözüne muhalefet edilmiş, oldubittiyle Ebu Bekir halife tayin edilmiştir. 2.Hz. Muhammed’in “Ben aranızda iki değerli emanet bırakıyorum; Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve Ehlibeyt’im, bu ikisine sımsıkı sarılırsanız benden sonra asla dalâlete düşmezsiniz.” Hadisi göz ardı edilmiş ve Ehlibeyt’e, Hz. Fatıma’ya ve 12 İmama zulüm uygulanmış hatta katliamlar yapılmıştır. 3.Hz. Muhammed’e iftira edilerek binlerce yalan hadis üretilmiştir. Bu uydurma hadisler İslam’ı ters düz etmiştir. Zahitlerin önderi olan Hz. Muhammed hırslı bir tacir ve kadın düşkünü olarak tanıtılmıştır. 4.Allah’ın vahiy ettiği ezan değiştirilmiş “hayya ala hayril amel” yerine sabah ezanında okunan “essalatu hayron minen nevm” şeklinde bir cümle eklenmiştir. 5.İnsanları Ehlibeyt yolundan alıkoyan mezhepler icat edilmiştir. “Her müctehid, yanılsa da doğru söylemiştir.” Şeklinde dine ve akla aykırı bir kural uydurulmuş ve keyfi dini hükümler verilmiştir. Ãlimlerin ihtilafa düşmesinin ümmet için bir rahmet olduğu yalanı uydurulmuştur. 6.İslam’ı yaymak bahanesiyle emperyalist bir saltanat kurulmuştur. Asırlar boyunca insanlar sömürülmüş, haklar çiğnenmiştir. İslam’ı yaşayan ve savunan mümin insanlara işkence edilmiş, binlercesi öldürülmüş, Gazalî, ibin Teymiyye, Nuh el Hanefi gibi sözde din adamlarında alınan fetvalarla, yapılan vahşet meşru kılınmaya çalışılmıştır. 7.Hz. Muhammed (s.a.a.v)’in; “Ben ilmin şehriyim, Ali’de onun kapısıdır”, “Ali bendendir ben de Ali’denim”, “Ali’yi seven beni sever, beni seven de Allah’ı sever.” diye buyurduğu Hz. Ali’ye 1001 ay – 83 yıl boyunca cami mimberlerinde küfür edilmiştir. 8.Hem hayrın hem de şerrin Allah’tan geldiği inancı kabul edilmiş, dine ve akla ihanet edilmiştir. Allah şerrin kaynağı olarak gösterilip küfre sapılmıştır. “Başınıza gelen her musibet, ellerinizle işledikleriniz yüzündendir.” (Şura S. Ayet 30) “Sana gelen iyilik, Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise kendi nefsindendir. Biz seni insanlara bir resul olarak gönderdik. Tanık olarak Allah yeter.” (Nisa S. Ayet 79) 9.Benzer şekilde, kaza ve kader meselesinde insanların eylemlerinde özgür değil, mecbur kılındığı savunulmuştur. Buna inanılarak yapılan rezaletlerin Allah’a fatura edileceği zannedilmiştir. Sonuç olarak, İslam dünyasına, gerek teoride gerekse pratikte İslam’la bağdaşmayan, taşıdığı bazı öğeler haricinde İslam’la uzaktan yakından hiçbir ilişkisi olmayan süreçler yaşatıldığı söylenebilir. Ancak burada Arâf Süresinin 182. ve 183. ayetlerini hatırlatmak gerekir: “Ayetlerimizi yalanlayanları hiç bilemeyecekleri bir yerden adım adım çöküşe götüreceğiz.” Süre tanıyorum onlara, ama benim cezam çetindir.” Aleviler, Hz. Ali’nin yolundan gidenlerdir, İslam’a bağlı kişilerdir. Alevilik İslam’ın bir yorumu değil, İslam’ın ta kendisidir. İslam âlemi Hz. Muhammed’in vasiyetine u***** Hz. Ali’nin velayetini kabul etmiş olsaydı, İslam’da bölünmeler baş göstermeyecekti. İslam ismi tek başına yeterli olacak, Alevi kelimesini kullanmaya gerek kalmayacaktı. Çünkü İslam kendi bünyesinde zaten Hz. Ali’nin velayetini içermektedir. Fakat Müslümanların bir kısmı Hz. Ali’nin velayetini yadsıyınca, Hz. Ali’nin velayetine bağlı olan Müslümanlar, İslam adıyla birlikte ikinci bir ad olarak Alevi adını kullanmak zorunda kaldılar. İslam ve Alevilik kelimelerinin farklı olması, bu ikisinin farklı şeyler olduğunu göstermemektedir. İslam Alevilikten, Alevilik de İslam’dan başka bir şey değildir. Hz. Ali’ye bağlı Müslümanlara baktığımızda, bunların da iman ve ilim derecelerinin farklılığı nedeniyle birçok gruba ayrıldığını görüyoruz. Bunlara örnek olarak Bektaşiler, Caferiler, Nusayriler… v.s. verilebilir. Bilindiği gibi yüce Allah İslam’ı Hz. Ali’nin velayeti ile tamamlamış ve İslam’ı insanlara din olarak seçmiştir. Bütün Müslümanların Hz. Ali’ye peygamberin vasisi ve halifesi olarak biat ettiği Gadir-i Hum gününde inen ayet bunun en somut kanıtıdır; “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim.” (Maide S. Ayet 3)
Değerli Canlar aslında ben konu zeçilmesini pek doğru bulmuyorum.yani haaret içirmediği sürece her konuda ama her konuda tartışılmalı bence.Mesela Dinler,Peygamberler ve kitaplar Allaha ulaşmak için birer araçtır.Ama bizler araç olmaktan çıkaraak amaç haline gitirmişiz