Şişirip yelkenleri, açılma vaktin gelmiştir denize. Bilirsin ki ne fırtınalar, ne deli dalgalar beklemektedir seni. Korkarsın, terk edemezsin limanı, bir köşesine sığınırsın. Kabullenmesen de artık aşk bitmiştir, İşte son bu... İçin hep hüzün doludur, bir türlü kabullenemezsin bittiğini. Gözlerinin içine bakıp seni seviyorum demesini beklersin. O sözler hiç çıkmayacak o dudaklardan bilirsin. Yinede umudun yeşildir İşte hayal bu... Gururlusundur, istenmediğin yerde durmazsın. An olur ki ne olur bitmesin dersin. Bu sözlerin dudaklarından nasıl çıktığına kendin bile inanamazsın. Oysa o yüzüne bakıp sadece gülümser, İşte acı bu... Ondaki sıcaklığı kimsede bulamayacağını düşünürsün. Kimse onun gibi gülemez, onun gibi dokunamaz dersin. Ve kimseyi onun kadar sevemeyeceğini bilirsin. Kahredip başını eğersin önüne. İşte hüzün bu... Nefes alamaz hale gelirsin, daralır için. Bir kaç saatlik derin bir uykuya hasretsindir. Bilirsin ki gözlerini kapasan da terk etmeyecektir hayali. Atarsın gecenin kollarına kendini İşte huzur bu... Ondan gelecek tek bir haberi umutsuzca beklersin Bir de beklemek ölüm gibi gelir insana böyle zamanlarda. Aslında ölüm fikride garip değildir artık sana. Geri dönerse diye ölemezsin bile İşte sabır bu... Hayat devam ediyordur ama her şey yarımdır, hep bir yanın eksik. Yüreğin eskisi gibi atmayacaktır, başka aşklarsa seni kandırmayacaktır. O başkalarıyla, mutlu bir hayatı yaşıyor olsa da, yine de sevginden vazgeçemezsin. İŞTE AŞK BU... _________________ Asalet Boyda degil Soyda olmali. İncelik Belde degil Dilde Olmali. Dogruluk Sözde degil Özde Olmali. Güzellik Yüzde degil Yürekte Olmali... Olacaksa Olur Buz gibi bir günde hızlı hızlı yürürken,birden ayağımın bir ucunda bir cüzdan gördüm. Hemen aldım.Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım. Yirmi milyon çıktı, bir de buruşmuş, sararmış, eskimiş mektup. Belli ki yıllardır, o cüzdanın içinde duruyordu. Zarf öylesine harap olmuştu ki, sadece tepesindeki iade adresi okunabiliyordu. Mektuba bir göz attım, bir ipucu bulma ümidi ile, birden tarihi gördüm. 1936 yılında yazılmış. Yani tam altmış yıl olmuş. El yazısı belli. Bir kadına ait. Sol köşeye bir çiçek resmi çizilmiş. "Sevgili Kenan" diye başlıyor mektup. Ver annesi yasakladığı için onu bir daha göremiyeceğini anlatarak devam ediyor. "Ama sakın unutma, seni daima seveceğim" diye bitiyor. İmza Zeynep. İçimden bir ses "bul" dedi bana. "Mektubun sahibini bul". Milyonlarca Kenan var. Hangi birini bulacaksın ki. Ama mektupdaki iade adresi ipucu olabilirdi. Telefon istihbaratı aradım. Durumu anlattım. "Bu adrese bağlı bir telefon numarası varsa, bana verebilirmisiniz" diye. Telefondaki memur söylemek istemedi,sustu. Daha sonra müdürüne durumu anlatıp sordu. "Var ama size vermem yasak Ama sizin adınıza bu numarayı arar, sorarım. İsterlerse size bağlarum. Lütfen bekleyin." Bekledim. İki üç dakika sonra memurun sesi geldi. "Bağlıyorum efendim" Karşıdaki hanıma Zeynep diye birini tanıyormusunuz ?" diye sordum. "Bu evi otuzyıl evel Zeynep diye kızları olan bir aileden aldık " dedi."Peki yeni adreslerini biliyormusunuz?" "Zeynep annesini bir huzur evine yatıracaktı. Oradan takip edebilirsiniz, belki adres bulursunuz" Ve huzur evinin adını verdiler. Hemen aradım. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş Ama kızına ait eski bir telefon numarası var.Belki oradan bilirlermiş. "Bunların hepsi aptalca aslında.." dedim kendi kendime. İçinde sadece yirmimilyon ve altmış yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramakiçin bunca zahmete ne gerek vardı ki. Aradım numarayı. Bir kadın: "Şimdi Zeynep'in kendisi bir huzurevinde." dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim. Nihayet birses: "Evet Zeynep burada yaşıyor" dedi. Gecenin saat onu, ama evime yakın bir huzureviydi. Koşarak oraya gittim. Zeynep teyzeyi görmek için. Yüksekçe bir binanın üçüncü katında şirin bir oda. Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama. Anlattım olanları, cüzdanı ve mektubu gösterip. Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve: "Bu mektup, Kenan ile son kontağımdı. Onu öyle seviyorum ki. Artistler gibi çok yakışıklıydı. Ama ben onaltı yaşındaydım. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi." Derin bir nefes daha aldı. "Kenan Bilgin harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz ona söyleyin lütfen. Onu hep düşündüm. Hep.." Bir ufak sessizlik. Bir derin nefes daha."Ve onu hep sevdim" İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden."Ve hiç evlenmedim. Kenan gibi birisini bulamadım ki. Onbeş senedir bu odadayım. Hiç dışarı çıkamıyorum. Hep aklımda o. "Zeynep teyzeyle tanıştığımızdan dolayı memnun olduğumu söyleyerek odadan çıktım. Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız: "Zeynep Hanım yardımcı olabildi mi size?" dedi. Elimdeki cüzdanı sallayarak, "Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim." dedim. O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı: "Hey baksana. Bu Bay Kenan'ın cüzdanı. Üzerindeki kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım. Cüzdanını hep kaybeder zaten. Üç kere ben buldum koridorlarda." Kenan amca sekizinci katta yaşıyordu. Ok gibi fırladım tekrar asansöre. Kenan amca yatmamıştı.Okuma odasında kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi. Kenan amca elini arka cebine attı, hızla. Sonra sevinçle:"Evet bu benim cüzdanım. Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım. Size teşekkür borçluyum" "Hiç bir şey borçlu değisiniz" dedim." Ama özür dilerim İpucubulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum". "Mektubu mu okudun?" "Sadece okumakla kalmadım. Zeynep teyzeyi de buldum." "Buldun mu? Nerde? İyi mi? Hala eskisi gibi güzel mi? Söyle , lütfen söyle." " Çok iyi. Hem de harika!." dedim, yavaşça. "Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım." Elime sımsıkı sarıldı: " O benim tek aşkımdı. Onu öyle sevdim ki asla evlenmedim. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatımın anlamı kalmamıştı." Kenan amca, gelin benimle dedim.Asansörle üçüncü kata indik. Odanın kapısı açıktı. Zeynep teyze sırtı kapıya dönük televizyon seyrediyordu. Hemşire ona yaklaştı, omuzuna dokundu: "Zeynep Hanım!." dedi. "Bu beyi tanıyor musun?" Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden."Kenan!." dedi... Kenan kapıda, kısık sesle: "Zeynep ben Kenan beni tanıdın mı?" "Kenan!" diye yutkundu Zeynep Teyze. "İnanmıyorum, bu sensin. Benim Kenan'ım." Kenan amca Zeynep Teyzeye doğru yürüdü yavaşça. Sarıldılar. Hemşire hıçkırarak koridora attı kendisini." İşte Allah'ın sevgisi de bu."dedim." Olacaksa, olur." Üç hafta sona beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikah vardı. Tabi koşarak gittim. Zeynep teyze ile Kenan amca beni nikah şahidi yapmışlardı üstelik. Zeynep teyze açık bej elbisesi içinde çok güzeldi. Kenan amca da lacivert takımı içinde hala çok yakışıklıydı. Huzurevi onlara, bir minik daire tahsis etti. Eğer yetmişaltıyaşında bir gelinle yetmişdokuzyaşındaki bir damadı, onaltı yaşında bir kız, ondokuz yaşında bir delikanlı havasında görmek isterseniz, orayı ziyaretetmeniz gerek. Altmışyıl süren ve hiç bitmeyen bir aşk hikayesi için,ne güzel bir son değil mi?.... _________________ Asalet Boyda degil Soyda olmali. İncelik Belde degil Dilde Olmali. Dogruluk Sözde degil Özde Olmali. Güzellik Yüzde degil Yürekte Olmali... Kutsalım Hoşçakal… Az önce terkettim O'nu, çok az önce... Tüm düşlerimin tanrıçasıydı; acısını hissettiğim, benliğine taptığım, gözlerine yandığım, uğrunda ‘’yok olduğum’’ tek vazgeçemediğimdi O... Değer yargılarımın esası, inançlarımın en kutsalı, sigaramın dumanında o gözyaşı tanrısı, çektiğim esrarın kurtaran cezası, şarabımın sarhoş eden mis kokusu... Haricimizdekilerin hiç tadamadığı, sevginin tükenmeye inat çoklaştığı, öfkenin inadına duygusal sözcüklerin işgal ettiği anlarla varlaşan bir aşktı bizimkisi, ve imkansızdı maalesef… Çok güzeldi O… Yüreğine aşıktım en çok, sonra da beni intihardan çeviren o canım gözlerine… Her gece giyisilerini koklayarak, kalemi elimde, kolyesi boynumda yok olmaya çalışırdım, ve lanet olsun uyanırdım her sabah… Nedendir bilmem ( ! ) her şarkıda aklıma gelirdi, ya da hiç aklımdan çıkmadığı için ben yine sanmalara kapılmıştım… Sesi kulağımla seviştiğinde çok zevk alırdım, her sözünün yüreğimde depolanarak acısını hep paylaşmak, gülücükleriyle yeniden ve en aşık doğmak… Çok Seviyor ( um ) dum O’nu… O’na ait ne varsa hissetmek istiyordum; O’nu koklamak, O’nu öpmek, yüreklerimize seksin en zevkli anlarını yaşatmak ve inleyişlerimizin haykırışlara dönüşmesini sağlamak… Omzuma uzandığında saçlarına dokunmak, beraber mücadele ederek gülmek, ağlamak, tükürmek… En çokta yağmurda sevişmeyi isterdik; O’nun ıslak dudaklarını hissetmek, nefesinin tüm benliğime işlemesi, terleyen ellerimizi sabaha dek hiç ayırmamak, koşmak rüzgara doğru, sebepsiz kahkahalarla bu anları tadmak bir gece vakti… Çok şey mi istemiştik ? Çok büyük o aşk için, çok az bile sayılmaz mıydı bunlar ?.. Ve hastalığımı öğrendiğimde lanet okudum varlığıma, O geldi hemen aklıma, tüm düşlerim yok oluyordu, defolmam gerekiyordu artık, zamanı gelmişti ayrılığın, kahretsin !.. O’nun yaşamını mahvetmeye hakkım yoktu , O’na zarar vermek ise beni mahvederdi, O kabullense de mahvolmayı… Tek üzüntüm O’ndan uzaklaşmamın gerekiyor olmasıydı, umrumda bile değildi uzaklaşma sebebim ( hastalığım ) … Düşlenen bunca düşü ise yok etmek, hiç kolay değildi unutmak… Ama kabullenmem gerekiyordu, ilk defa sustum mecburiyete, boyun eğdim O’nun için… Ve defoluyorum haydi… Hoşçakal tanrıçam, Hoşçakal Sevdiğim… Kutsalım Hoşçakal… _________________ Asalet Boyda degil Soyda olmali. İncelik Belde degil Dilde Olmali. Dogruluk Sözde degil Özde Olmali. Güzellik Yüzde degil Yürekte Olmali... Sensizlik Alemi Sözlerim terliyor dudaklarına bakarken , görmüyor musun?Ya konuşurken sesimin şarap koktuğunu duymuyor musun? Nasıl duyasın ki yalnızlığının kaçtığı o rüzgarlarda?O rüzgarlar ki seni kör eden, benden eden. Anlamıyor musun? Yatağım bile hala terlerinle şenli, dudaklarımsa kavrulmuş tuz ile.Bir şarap var tükenen birde geceler.Bir sen yoksun var olan. Bilmiyor musun? Biliyorum ki bilmiyorsun bunca zamandır bildiklerini sandığım bilmen gerekenleri ve bilmiyorum bilmemen gerekenlerin edepsizliğini.Korkuyorum... Çünkü sen şarapsız gecelerimin habersiz mezesisin kelimeler soframızda.Bende bir kelimeyim o masada.Terlerinle karışan terim ise sızmış aşkından,kalkamaz gittiğinden beri yataktan.Bu masumiyete ihanet olmaz mı şimdi bilmemen gerekenleri bilmen? Neyse ! Fonda çalar sesin,duymazsın şarap kokan o nefesimi.Bir kelime çıkarda kadeh kaldırır şerefine ve bir parça daha var olursun ruhumuzda.Ruhsuz kelimelerse sızar kalır şehvetinle.Saatler desen dakikalar arasında kaçamak demlenir bu masada da kelimeler yetmez gambazlamaya. Sen gittiğin rüzgarlarda yalnızlığınla sevişirsin, ben kelimelerle.Geceler izler bizide ışıldar yıldız gözleri, gülümser ay dudakları.An gelir kalkar kadehler geceye ve kendi şerefine içer kelimeler.Gökyüzü başlar ağlamaya, kadehlerimize dolmak istercesine.O bile gelir masamıza, yalnızlığını paylaşmak için kelimelerle de bir sen gelmezsin. Saatler sünger gibi içer geceyi de,kelimeler sızmak nedir bilmez dizlerinde.Sesin bile dayanamaz bize, başı dönerde kaçar gider sana.Şarkıların susarda kelimeler susmaz sana.Bir bağartı kopartır gece gözyaşları arasından.Duymazsın! Kelimeler ise hoplar yerinden.Şu gecede pek delikanlı derim.Öfkesiyle aşkı aynı şiddetle patlar kalplerimizde de dayanamaz ağlarız onunla.Terin bile karışmaz gözyaşlarımızın tuzuyla da gökyüzü karışır gözyaşlarımıza.Sen değil. Gece tükenir ağlamaktan ve gürlemekten.Yorgun düşer yokluğunun şarap buruğu vurdumduymazlığından.Gelmeyişinden kelimeler bile bir bir çekilir ruhumdaki yataklarına.Kalır üç beş kelime masada. Ben,biz ve aşk...Sen ise hiç olmadı zaten. Tüm geçen gece gelen gelirdi de sen gelmezdin her gece.Bizler sarhoş olup yaşarken her gece sen yalnızlığınla sevişip durursun başka kollarda.Gelmezsin...Şafak sökerde güneş gelir merakla geceden kalma kelimelerin masasına.Der ki ben tanrı misafiriyim edasıyla; "Günaydınlar mı desem?" Kalkar kafalar masanın geceden kalma ayyaş bakışlarından.Gülümser de güneşe deriz; "Gel .sende gel...Gelenler bizden." diye. Oysa pek sevmez güneş bu alemi.Tek derdi ışıldamaktır senin gibi.Bu masayı temizlemek değil.Utanır bizi bu halde görmektende kızarır, zorla gülümseyip arkasına bakmadan kapıyı çekip gider.Biz ve aşkta kalkar masadan.Adını esneyerek uzanırlar ruhumdaki yataklarına.Bir ben kalırım masada, birde masa kalır sensizliğinde.Ve bir sensizlik alemi daha biter sabah olduğunda.Kalkarım masadan da bakarım güneşin ardından.Dayanamaz fısıldarım gerçeği sana.Sana ve güneşe; "Gelenler benden de,gidenler senden..." diye... _________________ Asalet Boyda degil Soyda olmali. İncelik Belde degil Dilde Olmali. Dogruluk Sözde degil Özde Olmali.
Güzel paylaşım Ayfer emeğine sağlık. Senden bir ricam her konuya ayrı başlık yapsan ne güzel olur canım.Uzun yazıları okumaktan sıkılıırım ben. Ama kısa görünce hemen okuırum meraktan....))))
gerçektem muazzam bir aşk hikayesi inanırmısınız elde olmadan gözlerimden iki damla yaş geldi paylaşımın için sonsuz teşekkürler. emeğine yüreyine sağlık