arkadaşlar bu güzel hikayeyi sizinle paylaşmak istedim okuyun beğenicekmisiniz ÇİÇEKLE SUYUN HİKAYESİ > > >Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar. > >İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder >birliktelikleri, tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için. > >Gel zaman, git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki, mutluluktan >içi içine sığmaz artık ve anlar ki, suya aşık olmuştur. > >İlk kez aşık olan çiçek, etrafa kokular saçar, >"Sırf senin hatırın için ey su" diye... > >Öyle zaman gelir ki, artık su da içinde çiçeğe karşı >bir şeyler hissetmeye başlamıştır. Zanneder ki, >çiçeğe aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur. > >Günler ve aylar birbirini kovalar ve çiçek acaba >"Su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar. > >Çünkü su, pek ilgilenmez çiçekle... Halbuki çiçek, >alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz. > >Çiçek, suya "Seni seviyorum der. Su, "Ben de seni >seviyorum" der. Aradan zaman geçer ve çiçek >yine "Seni seviyorum" der. Su, yine "Ben de" der. >Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler... > >Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz >etrafa ve son kez suya "Seni seviyorum." der. > >Su da ona "Söyledim ya ben de seni seviyorum." der >ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek >artık. Rengi solmuş, çehresi sararmıştır çiçeğin. >Yataklardadır artık çiçek. Su da başında bekler >çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiğine... > >Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla >başını döndürerek çiçek, suya der ki; "Seni ben, >gerçekten seviyorum." Çok hüzünlenir su bu durum >karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır >nedir sorun diye...Doktor gelir ve muayene eder >çiçeği. Sonra şöyle der doktor: "Hastanın durumu >ümitsiz artık elimizden bir şey gelmez." > >Su, merak eder, sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık >nedir diye ve sorar doktora. Doktor, şöyle bir >bakar suya ve der ki: "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum... >Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için" der. > >Ve anlamıştır artık su, sevgiliye sadece >"Seni seviyorum" demek yetmemektedir... :-o :-o
ooooooooooooooooooo kanKACIMM SEN BUNLARII BİLİYORMUYDUNN YAA DESENE OOO SERT GÖRÜNÜMÜNDE BİRR KUŞ KADAR ÜRKEK Bİ KALBİN VARRRR EMEYİNE SAGLIKK KLAVYEN DERT GÖREMESİNN
çok güzel bi hikaye ellerine ve yüregine saglık canımbende sana bi baska aşk hikayesi anlatıyım İyi geceler. Durma orada öyle, kumsala çık deniz kızı… Korkma sana bir şey yapmam. Sen bir deniz kızı bense bir dağ kaçkını. Ne ben seninle denizde yaşayabilirim, ne de sen benimle bir şehirde kalabilirsin. Sana Akdenizi anlatayım. Sende bana deniz kızı olmayı. Tut ki şimdi biz sahilde kumların üzerinde dalğaların şarkısını dinliyoruz. Küçük bir ateş yanıyor olsun önümüzde. Yeryüzü, gökyüzü, deniz yüzü; hepsi ama hepsi birbirine karışmış olsun. Bir yıldız kaysın dalğalar yalarken ayaklarını. Gözlerimiz ateşi izlerken şarap kokusu deniz kokusuna karışsın. Dolunay da olsun karşımızda. Esintiler gezerken yüzümüzde gecenin bir yarısı, saat bitmek üzere olan şarap şişesine üç kadeh kalsın. Son dubleyi buluşturup dudaklarımıza bardakları denize fırlatalım. Başın dönsün hafiften. Benimki zaten doğuştan dönük… Ve itiverince seni şöyle hafiften, uzanıver sıcak kumların üzerine. Ve başlıyor olsun tanrıyla-tanrıçanın dansı. Dalgalar şarkı söylesin, yıldızlar kaysın, ve biz eselim o gece Akdeniz olup… Sıcacık sular ayaklarımızı okşuyor… Biz karşıda gülümseyen aya doğru ilerliyoruz. Biz yaklaştıkça o biraz daha kaçıyor gibi. Bir deniz kızının saçlarının ışıklar dağıttığını bilmezdim. Ya o kokun? Pullarını kim yarattı? Bu ne güzel işçilik böyle…. Seni sessizce izlemek meditasyonların en güzeli. Sadece gün ışırken gideceğini bilmek hüzün veriyor. Hiçbir şeyin kalıcı olmadığını, hiç bir şeye yapışmamak gerektiğini biliyor olsam da içimdeki hüznü durduramıyorum. Bulmak yitirmeyi de göze alabilmektir, bilirim. Ve ancak o zaman anlamlı olur bulmak. Birazda sen konuşsan, hep susup dumasan böyle. "Kardelen çiceğisin sen. Dağlarda bembeyaz karların arasında yetişen o nadide çiçek. Karların soguğu, gecenin ışığı ve sukuneti ile yumuşacık sevişen, el değmemiş, yabanıl, pırıl pırıl beyazlıksın… Yükseklerde kalabilen, ama aynı zamanda da alçaklara inen. Yoksa benimle karşılaşamazdın. Bense bir deniz kızı. Ne ben dağlarda yaşayabilirim ne de sen denizlerin dibinde. Şimdi bu kumsalda seninle ancak gün ışıyıncaya kadar kalabileceğim. Vakit daralıyor ve biz sadece kumsalda yürüyüp ayı izledik. Eger gelebilseydim seninle, dağların eteklerinden buz gibi akan kar sularına ayaklarımı sokardım. Sense saçlarıma bir kardelen takıp izlerdin beni. Gözlerimiz yıldız olurdu sevinçten. Bir de bakardık ki gökyüzyünden bir merdiven açılmış yeryüzüne: melekler bizi çağırıyor. Kardelenle bir deniz kızının aşkı kutsanmaya değermiş tanrı katında. Ancak bir bütünleşme olabilmesi için denizle dağbaşları, suyla toprak, yeryüzüyle gökyüzü, aşkla nefret birleşmeliymiş. Ki adı sevgi olan çocukları doğabilsin tanrının. Ve ben birazdan gideceğim, gün ağarıyor. Sende dağlarına çıkacaksın. Kuytulara, çam yuvalarına, ayak basmadık yerlere… ve ben seni hep özleyeceğim…. " Haydi, bütün kokularını al da git. Gün ağarmadan git, yoksa denizlere bir daha dönemeyeceksin. Seni kendimin yapamam. Seni akvaryumda yaşatamam. Yerinde güzelsin. Seni olduğun yerde ve olduğun şekilde sevdim ben. Öykümüz hep süregelimiş aşklardan farklı değil. Onlar kavuşamamışlar, oysa biz hiç ayrılmış olmayacağız. İyi geceler, haydi git… çiçekler açsın gecene…
Güzel paylaşım can evet bazen sadece seni seviyorum demek yetmez. Aşkını tek başına yüreğinde yaşayanlar her zaman kaybetmeye mahkumdur.Karşısındaki ne bilsin ne kadar sevdiğini bazen masum bir öpücük içten gelen bir gülümseme ömre bedeldir. AŞKI YAŞAMAK KADAR YAŞATMAKDA ÖNEMLİ.