Unutmaya Dair-Can Dündar

Konu, 'Ustalara Saygı' kısmında hakangs52 tarafından paylaşıldı.

  1. hakangs52

    hakangs52 Daimi Üye

    Her başlangıç bir sonu getirir beraberinde ve her son parçasıdır bir
    başlangıcın. Ne varsa sonsuzluğa dair bir bir paralanır gözlerinin önünde ve
    yalanlar bir bir ayyuka çıktığında anlarsın şimdiye dek hiç görmediğin
    sonsuzluğun koca bir hayal olduğunu... Unutursun. hafızanın aslında en büyük
    düşmanın olduğunu görürsün;öyle kolay harcar ki değer verdiklerini ve o
    kadar kolay siler ki içine sinmiş vazgeçilmezlerini, utandırır insanı
    kendisinden, bir iğne deliğine girercesine KÜÇÜLÜRSÜN! Küstahtır zaman,
    avuçlarının içerisinden akıp giderken alır ve götürür sana ait olanları
    habersizce, sonra dalga geçercesine önüne seriverir tüm çaldıklarını,
    uzatırsın elini yetişemezsin, "sen"likten çıkmıştır sana ait olanlar. Sen
    kendini sorumlu tutarsın tüm olan bitenden, zamanın günahını üzerine alırsın
    ve hafızanın yarattığı koskoca bir uçurumda yuvarlanır durursun. unutursun!
    Unutmak için yaşar, yaşamak için unutursun, şimdi zor gelir biliyorum, kürek
    kürek alınıp bir eleğe atılmış kum gibi SÜZÜLÜRSÜN! Önce çırpınırsın
    denizden yeni çıkmış oltanın ucundaki bir balık misali. Dudakların büzülür,
    iki kelimeyi bir araya getiremezsin, bu kadar mı kolaydır unutmak ve bu
    kadar kısa mı sürer vedalar? Ya korkunç bir rüya ya tozu fazla kaçmış bir
    şaka olsun istersin gerçek olduğunu bile bile... Tek o değildir unutan, sen
    de unutursun, şimdi zor gelir biliyorum, bir kasabın kancasına taktığı koyun
    gibi YÜZÜLÜRSÜN! Unutursun gülüm unutursun! Önce bir oyun havası bile acı
    bir hüzzam şarkısı gibi gelir kulağına, her söylenen söz bir küfür, her
    teselli bir tokat olur suratına vurulan! Ay Ağustos bile olsa, dışarıda kara
    kış vardır, fırtına ve kapkara bulutlar... Şimdi zor gelir biliyorum,
    titrersin iliklerine kadar, karların üzerine düşmüş minik bir serçe gibi
    ÜŞÜRSÜN! Gözlerin artık cep telefonunun ekranında odaklanmıyorsa, her çalan
    kapı ziline yüreğin hoplayarak koşmaktan vazgeçiyorsan, boş bir kağıdı
    karalayıp şiir yazma heveslerinden kopuyorsan sonun başlangıcındasındır ve
    ilk adımların olacaktır bunlar nankörlüğüne!!! Bilirim hiç bir teselli fayda
    etmez şu an sana, her söylenen söz sadece bir harf yığınıdır aslında.
    Unutursun, şimdi zor gelir biliyorum. Korkarsın kendi benliğinden, bir
    köşede iki büklüm olur BÜZÜLÜRSÜN! Her başlangıç bir sonu getirir
    beraberinde ve her son parçasıdır bir başlangıcın. Demiştim sana kolaydır
    unutmak, küçük bir esinti söker alır hayalini hafızandan. Vazgeçersin karşı
    koymaktan doğanın kuralına. Küstah olan zamanın aslında tesirini geç
    gösteren acı bir ilaç olduğunu anlarsın. Haydi şimdi sıra başka bir
    başlangıçta, bir kısır döngüdür bu, bir gölge oyunu, nasıl ki her başlangıç
    bir "son"a bağlıysa her son da bir başlangıcın önünde ki halkadır.
    Tesellilere ihtiyaç duymaz, cep telefonunu kapatır Ağustos'un bir yaz ayı
    olduğunu anlarsın. Alışırsın canım alışırsın, ne kadar kolay olduğunu
    unutmanın anlarsın; ve aslında bir hiç uğruna, boşuna boşuna akıttığın
    yaşlarınla yıkadığın yanaklarına acır, ÜZÜLÜRSÜN!


    Yazar: Can Dündar
     
  2. hakangs52

    hakangs52 Daimi Üye

    Suskunluğundan tanırım O'nu... Yüzünde her daim nöbete duran ve içindeki depremi maskeleyen gülücüğü bilirim.
    O depremin yüreğinde açtığı derin yarıklardan en küçük bir iz yansımasa da yüzüne, aşinayım ketumiyetine...
    Bilirim ki, kabil olsa da, ters çıkarılmış bir kazağı düzeltir gibi içten kavrayıp dışa çevirseniz ruhunu, sanki yıllar yılı söylenmeyip saklanmış, dilin ucuna kadar gelip tutulmuş, tam haykırılacakken içe atılmış yüzlerce sözcük, hafızaya kelepçelenmiş binlerce söz, dile getirilmemiş on binlerce itiraz, akıtılmamış onca gözyaşı ilmek ilmek çözülüp saçılıverecektir ortalığa...
    Ama o konuşmaz.
    Sabırla dinler, sitemsiz kabullenir ve ruhunun derinliklerine gizlediği çekmecelerde özenle saklar içine attıklarını...
    Sadece kendisiyle başbaşayken açar onları...
    Kimi zaman gizli bir günlüktür çıkan çekmeceden... yazar;
    ...kimi zaman da sırdaş bir silahtır... sıkar.

    * * *

    Niye bazıları ağzına geleni söyleyip rahat uyku uyurken, "içine atan", sessizliğe gömülüp kendi dehlizlerinin karanlığında yapayalnız kabuslar görmeyi seçmiştir?
    Anlatmazlar ki bilesiniz...
    Kimi nasıl diyeceğini bilmediğinden, kimi bildiğini de diyemediğinden, kimi dediği halde kıymeti bilinmediğinden, kimi bir kez deyip yanlış bildiğinden, suskunluğun o huzurlu kuytusuna sığınmıştır.
    Sesini en çok yükseltenlerin en haklı sayıldığı bir dünyada, sürüye uyup gürültüye katılmaktansa sessizliğe gömülüp haksız sayılmayı tercih ederek tevekkülle içine kapanmıştır. İç kanamaları zaman zaman ağzından kaçırıverse de, dudağının kenarından sızanın "kızılcık şerbeti" olduğuna inandırır herkesi...
    Oysa ne kadar gizlemeye çalışsa da, içindeki fırtınanın birilerine fark edileceği umudunu hep korur. Suskunluğunun her şeyi anlattığını sanır. Sanki onca gürültü içinde birileri gözbebeklerini okuyacak ve konuşmayı bilmeyen bir çocuğun derdini anlar gibi, iç dünyasında çağlayan nehrin sesini duyacaktır. Başını sessizce öne eğişinden, sitemkar imalarından, dargın yalnızlığından derdini anlayacak, şifresini çözüp sessizliğini sese çevirecek birini bekler umarsızca...
    Oysa gürültünün çağında, kimselerin vakti yoktur, anlatmayanın derdini anlamaya...
    Kimse kimsenin gözbebeğine bakıp konuşmaz; yüreğini dinlemeye yanaşmaz.
    Öyle olunca da hepten içine kapanır "içine atan"... Maddi varlığını dibe çeken bu manevi yükün ağırlığıyla yaşamayı öğrenir. Yükünü sırtlayıp, kendi iç sesiyle sohbet ederek yürümeye koyulur. Kendine yazılmış mektuplar, meçhule karalanmış satırlar, sadece yastığının bildiği sırlarla örer kozasını...
    Sabah oldu mu, sahte gülümsemesini yüzüne yapıştırıp hayata karışır.
    Anlaşılmadıkça artar ketumiyeti... Rahat hesaplaşanlara özenerek erteler hesaplaşmalarını... Geciktirilmiş her sohbet, vazgeçilmiş her itiraf, gösterilmemiş her tepki birbirine yapışıp koca bir ura dönüşür içinde... Sonra kanser gibi sarar bünyesini...
    İçindeki yara, yüzünde gülümseyen maskeyi aşağı çekmeye başlar zamanla... Artık ya içindekileri kusacak, ya da hepten susacaktır.
    İşte o zaman, "iç" denilen o dipsiz derinlik, o ne atsan dolmaz sanılan kuyu taşar aniden... Yük, taşınmaz olur. Yıllar yılı sabırla bastırılan volkan, ya umulmadık bir tepki, ya katılırcasına bir ağlama nöbeti veya gizlenmiş bir silah olur, gürültüyle patlar.
    "İçine atan"ları bilmeyenler, kestiremezler bu ani tepkinin nedenini... Yanlış yerde ve son günlerde ararlar ipucunu... Oysa onca yılın suskunluğuyla kaynaya kaynaya dolmuştur yanardağ... Ve gün gelmiş patlamıştır.
    İntiharı, doğumudur "içine atan"ın... İlk kez yüksek sesle konuşmuştur ve çoğu kez, son olur bu...
    Artık geride bıraktığı efsane konuşacaktır, kendisi yerine...

    * * *

    Tanırım O'nu...
    Sessizliğin erdem sayıldığı bu özel dünyanın suskunları bilirler birbirlerini...
    Çareyi de bilirler.
    Gözbebeklerine bakıp ruhunda kaynayan volkanı sezecek ve şefkatle "içeri" sızıp O'nu yukarı çekecek bir dost elini umutla beklerler.
    Beynine ancak o dost eli uzanabilir.
    O yoksa, yedeği bir kurşundur.

    Can DÜNDAR
     
  3. dufy

    dufy Daimi Üye

    sagolasın dj hakan teskurler


    yeni dj : Dj dufy
     
  4. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    yuregıne saglık can cok guzeldı...
     

Sayfayı Paylaş