Hz. Ali hem din adamı ve hem de büyük bir din alimidir. O hem olağanüstü bir bilgi ile donamış bir filozof hem birikimini toplumu ile paylaşan bir bilge. O hem arı, hem de arıtıcı. O hem bir asker hemde bir kahraman. O hem zengin, hem de yoksul. O hem devletin başındaki Halife hem de bir işçi veya köylü. O hem toplumsal hem de siyasal bir önder. O hem hatip, hem de bilgisine ve kalemine erişilmez bir yazar O hem zahiri, hem de batini bir sır. O hem başta, hem sonda. O hem insan, hem nur. O hem yaratanın nuruna ulaşmış bir yaratıcı, hem de yaratılmış fakir bir kul. O hem gözlerin, hem de kalplerin görmeye çabaladıkları deha. O hakkında yüzyıllardır “Sırrı hakikatına eremedik” denilen Veliullah Tarihler boyunca pek çok ünlü yazarlar, ünlü araştırmacılar derler ki: “Eğer denizler mürekkep, bütün ağaçlar kâlem olsa, Ãdem oğulları yazıcı olsalar, cin tayfası da hesap tutsalar; Yâ Ali, senin fazîletlerini tamamlayamazlar.” Yine alimler derler ki: “İmâm-ı Ali’yi seven saadete erişmiştir, ona düşman bulunan şakî’dir, her türlü günahı işleyen hayduttur. İmâm-ı Ali’yi sevmek îmandan gelir, ona düşmanlık küfür ve nifâktandır.” Hz. Muhammed ‚” Ben İlim şehriyim, Ali onun kapısıdır, İlim isteyen kapısına gelsin”