İsmaili Aleviliği

Konu, 'Alevilik Genel' kısmında Pir Mehmet tarafından paylaşıldı.

  1. Pir Mehmet

    Pir Mehmet Daimi Üye

    Forumda konulara baktığımda İmam Cafer'in büyük oğlu İsmail'in imamlığını tanıyan Ehlibeyt sevdalıları İsmaili Alevileriyle ilgili bir konu göremedim.

    İsmailîlik tarih sahnesinde somut bir biçimde IX. Yüzyılda Karmati hareketiyle görünmüştür. Fakat, asıl kalıcı tesiri, Karmati hareketinden yararlanarak Kuzey Afrika´da kurulmuş olan Fatımilerle göstermiştir. İsmailîlik, “Altın Çağ” olarak kabul edilen Fatımi döneminde (909 – 1171) Kuzey Afrika, Mısır ve Suriye´ye kadar olan yerlerde yayılmıştır.

    Halife El- Mustansır´ın 1094´teki ölümü üzerine İsmailîlik, tarihindeki en büyük bölünmeyi yaşa*****, Mustâ´lî ve Nizarî olmak üzere iki ayrı kola ayrılmıştır. Mustâ´lîlik 1130 yılında Halife-İmam el-Amir´in ölümü üzerine yeni bir bölünme daha yaşamış, Hafizîlik ve Tayyibilik olmak üzere iki kola ayrılmıştır. Tayibi İsmailîliği, yemen ve Hindistan Müslümanları arasında örgütlenmiştir. Hafizîlik ise, Fatımi halifeliğinin yıkıldığı 1171 yılından sonra devlet desteğinden yoksun kaldığı için uzun süre yaşayamamıştır.

    Konumuz açısından önemli olan Nızari İsmailîleri ise, İran´da Selçuklu topraklarında bağımsız bir devlet kurmayı başarabilmiştir. Merkezi Kuyez İran´da bulunan Deylem bölgesindeki dağ kalesi Alamut´ta kurulan Nizarî devleti (1090-1256), Doğu İran´dan Suriye´ye dek uzanan ve çevrelerindeki köyler ile az sayıda bazı küçük kenti de kapsayan sayısız kaleden oluşan dağınık bir arazi yapısı ile geniş bir alana yayılmıştır.

    Nizarî İsmailîliği bulunduğu coğrafi konum nedeniyle Aleviliğe etkisi kaçınılmaz olmuştur. Nizarî İsmailîlerin meskun olduğu İran ve Horasan bölgeleri uzun dönemde hem Büyük Selçuklu Devleti gibi etkili Türk siyasi
    birliğinin sağlandığı, hem de küçük Türk beyliklerin hüküm sürdüğü bir yerdir. Dolayısıyla bu bölge Anadolu´ya yerleşecek olan Türkmenlerin yüzyıllarca sürecek olan göç yolu üzerindedir. Bu bölgelerde daha Emeviler dönemindenitibaren başlayan Şiilik propagandaları tarihin değişik dönemlerinde bazen gizlice, bazı zamanlar ise açık ve yoğun bir biçimde devam etmiştir. Halsluck´a göre Türk boyları özellikle Kuzey İran yoluyla batıya doğru geçerken, Şii
    formunda bir İslam propagandasıyla karşılaşmıştır.

    Köprülü´ye göre, Batıni davetçiler (İsmailîler) sadece Kuzey İran´da değil, Maveraunnehir ve Horasan bölgelerinde Türkmenler, Kürtler ve Deylemliler arasında bulunmuşlar; kendi inançlarını bu kitleler arasında yaymışlardır: Göçebe Türkmenler, Batıniliği basit ve uygulanabilir prensipler itibariyle kendilerine şeriat hükümlerinden daha uygun bulduklarından, kabulde fazla zorlanmamışlardır. Böylece batıya doğru gelen Türkmen kitleleri arasında
    Batıni inançlar yayılmaya başlamış, bu vesileyle Batınilik Anadolu´ya intikal etmiştir. Bir başka İsmailî yerleşim bölgesi olan Suriye de konar – göçer Türkmenler için yaşam alanıdır. Özellikle Şamlu Türkleri kışın Suriye bölgesini kışlak olarak, yazın da Anadolu´nun Kızılırmak yayına kadar olan bölgeleri yaylak olarak kullanmışlardır.

    Türkmen nüfusun azımsanmayacak kadar çok olduğu Suriye, Halep ve Musul gibi bölgelerde Şiiler yüzyıllardır yoğun bir
    şekilde mevcuttu. Sadece Suriye´de Nusayriler, Dürziler, Hafiziler ve Nizarîler olmak üzere dört farklı anlayış üzerinden İsmailîlik yaşatılmaktaydı.

    Bu bölgeyi, Türkmenlerin sadece sosyal hayat alanları değil, siyasi olarak da var olma mücadelesine girdikleri bir yer olarak düşünecek olursak; İsmailîliğin
    Aleviliği etkilemesinin kaçınılmaz olduğunu söyleyebiliriz. Nizarî İsmailîleri siyasi varlıklarını 160 yıldan fazla bir süre Büyük Selçuklu devletinin topraklarında bir devlet olarak sürdürmüştür. Siyasi varlıkları, devam ettiği müddetçe dâvet (da´wa) adını verdikleri bir çeşit misyonerlik yöntemi ile yayılma gayretinde olmuşlardır. Merkezleri Kuzey İran olmasına rağmen Doğu´da Amu Derya ve Hindistan´a Batı´da Suriye´ye kadar etkili bir propaganda yapmışlardır. İran ve Azerbaycan´da da güçlü olduğu bilinmektedir. Bu coğrafya içinde Anadolu´nun İsmailî propagandasından muaf olduğunu düşünmek anlamsız olur. Anadolu´da İsmailî tesirlerin yeterince bilinmemesinin sebebi Ocak´ın belirttiği üzere yabancı İsmailî araştırmacıların Türkçe´ye vakıf olmamalarından kaynaklanmaktadır. Bir diğer sebep ise kendi İsmailî uzmanlarımızın olmamasıdır.
     
  2. Pir Mehmet

    Pir Mehmet Daimi Üye

    Nizarî İsmailîlerin devlet politikası olarak yürüttükleri misyonerlik faaliyetlerinin Anadolu´ya etkisi aydınlatılmamış olsa da Nizarîlerin siyasi birliğinin dağılması neticesinde tasavvuf üzerinden yapmış oldukları etki bazı boyutlarıyla bilinmektedir. Moğollar Alamut kalesini zaptedip (1256) Nizarî devletine son verdikten sonra, Nizarî inançları, genellikle On İki İmamcılık kılığında ya da tasavvuf şemsiyesi altında verilmiştir.

    Moğol istilası sonrası ve Safevi öncesi İran´ında yayılan Şiilik, basitçe var olan Şii mezheplerden birinin güçlenmesi şeklinde değil, bütünüyle yeni bir tarzdaki Şiiliğin gelişmesi şeklinde olmuştur. Halk tipi ve genellikle tasavvuf tarzında ifade edilen bu yeni Şiilik, Safevi Şiiliği ile doruğuna ulaşmıştır. Nizarî İsmailîleri de Alamut´un düşüşünden sonra işte bu Şiilikle meczolunmuştasavvuf anlayışı ve terminolojisi içinde yayılmaya devam etmiştir. Aynışekilde, İsmailîler gibi Batıni tevil yöntemini kullanan Sufi şeyhleri de giderek artan biçimde genel olarak, İsmailîlere atfedilen düşünceleri benimsemeye başlamıştır. Bu süreçte İmam, Pir, ona tabi olanlar da hasımlarının tepkisini çekmeyecek bir isim olan mürid ya da talib diye anılmaya başlanmıştır.

    Gölpınarlı, İsmailî hareketin düşünce planındaki tesirlerini izah ederken, özelikle, İsmailîliğin alt yapısını oluşturan Batıni tevil doktrinine dikkat çekmektedir. Bu doktrin, aşırı, hatta mutedil çizgideki bazı Mutasavvıflar ile Hurufilik, Haydarilik, Erdebilik (Safevilik), Bektaşilik ve Ruşeniye gibi tarikatlar üzerinde etkili olmuştur.

    Fakat, İsmailîliğin Anadolu´daki etkisi daha çok Hurufilik yoluyla olmuştur. Hurufilik, dayandığı fikirleri, diğer bazı geleneklerin yanı sıra İran sufiliği ve İsmailîlikten türemiş bir harekettir. Kurucusu, Fazlullah Esterabadi, İsmailîler gibi çevrimsel bir tarih anlayışına sahiptir. Fazlullah, tanrısallığın insanda, özellikle de kendisinde tecelli ettiği gerekçesiyle, Peygamberlik döneminin sona ermiş olduğunu ilan etmiştir. Fazlullah, İran ve Komşu ülkelerdeki zanaatkar tabakalarıyla gezgin dervişler (kalenderler) arasında sayısız taraftar kazanmıştır. Güçlü kabalcı – gnostik eğilimlere sahip olan Hurufiler, Batıni tevili benimseyerek, harflerin gizli anlamları üzerinde ısrar etmişlerdir. Hurufilik hareketi, Fazlullah´ın ilk öğrencilerinden ve bu yeni inanca ilişkin birçok kitabın yazarı olan Ali el A´la´nın (Ö. 1419) misyonerlik faaliyetleri sayesinde Anadolu´da geniş yaygınlık kazanmıştır. Öyle ki, kısa süre sonra Anadolu, Hurufiliğin asıl merkezi haline gelmiştir. Hurufi görüşler, tarikatın ilk edebiyatında muhafaza edilen Bektaşi dervişleri tarafından savunulmaya devam etmiştir.

    Gölpınarlı, Hurufiliğin Anadolu´ya etkisinin Ali el A´la ile değil Nesimi ile olduğu kanaatindedir. Ayrıca, Feriştehzade, Hayreti, Muhiti, Virani ve Yemini gibi saygın halk ozanları da Hurufiliğin yayılmasına katkıda bulunmuşlardır. Bunlardan; Nesimi, Virani ve Yemini, Alevililerin yedi büyük ilahi ozanlarındandır ve adları her geçtiğinde niyaz edilir.
     
  3. Pir Mehmet

    Pir Mehmet Daimi Üye

    Nizarî İsmailîleri ve Anadolu Alevileri her ikisi de zahir-batın dengesine, batın lehinde ağırlık veren bir yorum tarzına sahiptir. Nizarîlerde namaz yorumu, İsmailî öğretiden kaynaklanan İmam merkezli bir ‘dua´ iken, Alevilerde ‘dua´ Allah´a yalvarma şekline dönüşmüştür. Bu durum, muhtemelen İmamet öğretisinin Anadolu´ya girerken tasavvuf terminolojisine dönüşmesinden kaynaklanmıştır. Tevhid inancı ve ahiret inancı İsmailîlikten geçen ‘hulul´ ve ‘tenasüh´ inanışlarıyla şekillenmiştir. Nizarî İsmailîliğin bütün bu etkilerine rağmen Alevilik kendi içinde tasavvufi yorumlar da geliştirmiştir. İsmailî etkiler ile tasavvufi yorumlar dikkatle incelendiğinde birbiri ile bağdaşmayan ifadelerin bir arada bulunduğu gözlenir.

    Büyük İsmaili Aleviliğinin Hind ve Sind baş dai'lerinden Pir Sadruddin'in (ölm. 1416) İmam İslam Şah'ın isteği üzerine 1396 yılı içerisinde Pencap ve Kaşmir'de Gat Ganga'lar yaptırdığını biliyoruz. Hind diyalektlerindeki Gat Ganga'nın tam Türkçe karşılığı Cem Evi'dir. İsmaili Aleviler de toplu tapınmalarını camilerde değil ve Cemevi'nde yapıyorlardı. Bugün de İsmaililerin tapınma yerleri Camaat Hana, yani Cemevi adını taşır.
     
  4. sessiz-okyanus

    sessiz-okyanus Daimi Üye

    emğien esağlık can bu güzel paylaşımın için teşekkürler
     

Sayfayı Paylaş