Ben yazayım isteyen okusun

Konu, 'Haberler ve Yorumlar' kısmında prkacin tarafından paylaşıldı.

  1. prkacin

    prkacin Super Moderator

    Uzun süredir kilitli olan ellerim nasıl açılacak diye beklerken sn. Özcivan’ın yazısı bilgisayarın gelen mesajlarına düşende ellerimi açtı. Anlayamadığım biçimde terk ettiğim, hatta en son yazdığım yazının tarihi dahi anımsamayacağım kadar uzak bir tarih olmuş iken “ yazı yazmaya son ” eylemime son verdim. Neden yazmaya ara verdiğim kimileri için çok önemli olmasa da yine de ben sizle paylaşmak istiyorum. Yazma ile vedalaşmamın en önemli gerekçesi insanlar okumuyor. Yaşamlarına ait en önemli şeyler dahi yazılmış olsa okumamakta direniyor. Bunu görmek ciddi anlamda kağıt ve kalemden uzaklaşmamı getirdi. Benim için unutulmayacak bir anıdır; iktidar ortağı bir parti olan benimde yönetici olduğum sosyal demokrat bir partinin kongrelerini yönlendiren, genel merkez yönetiminin oluşumunda büyük katkısı olan il başkanı siyasetçi bir arkadaşımın dediği “ yazılarda koyu harflerle yazılanları okuyorum” sözlerine dahi razı olmuşken yazdığım veya okunması için astığım yazının sayfa rengi sararıncaya kadar bekletmeme rağmen, gazete kupürleri okunmayacak konuma gelene kadar gözler önünde tutmama karşın ve yazı başlıkları direk bizleri ilgilendiren başlıklar olmasına rağmen okumama konusunda direnç gösteren arkadaşlarıma neden yazmadığımı belki biraz düşünme fırsatı veririm diye bir süre veda ettiğim kağıt, kaleme geri döndüm.
    İyi ki yazı, çizi, kağıt, kalem bulunmuş. Kalem kırılarak bazen kirli işlerde kullanılsa da yüreğimizin dışa yansımasını sağladığı için en önemli icatlardan biri. Yazı yazmadığım zamanlar kendimi tutsak edilip bir yere kapatılmış gibi hissettiğimi yazmaya başlayınca fark ettim. Bu gün kağıt kalemin yerini bilgisayarın soğuk metal tuşları almış olsa da duyguları paylaşıyor olmak bazen hırsı körüklüyor, bazen de sert olabilecek tavırları yumuşatıyor yaşamı paylaştırıyor.
    Sayın Özcivan’ın yazısını okumadan başlık “ Sarıgül ” ibareleri beni bu yazıya yönlendirdi. Yazının içeriğini okumadım arkadaşlarıma yönelttiğim
    “ okumaya direnme” eleştirisine rağmen beni etkiler kaygısıyla okumadım ve yazmaya karar verdim. 1984 yılından beri gelmeye çalıştığım Hacıbektaş’ tan senelerdir belleğimde kalan bir fotoğraf bu senede ilk sırada yerini korudu. Meydan, halkın üstüne gelen bir dev otobüs, sonuna kadar açılmış bir ses, otobüsün en önündeki koltuğa oturmuş ve zafer kazanmış komutan edasıyla bir “ Alevi Ulusu olan Hacı Bektaş Anma Etkinlikleri” yerine adeta yeni kurma çalışmaları içinde olduğu partisinin mitingine katılmış bir partinin genel başkanı.
    Çok uzun yıllardır sesine ve heyecanına olan özlemim nedeniyle eksikliğini hissettiğim yıllar önce Hakk’a yürüyen genel başkanın yanında durup anons yapan Hasan Dede’yi hatırlattı o günkü anonslar bana. Çok sevdiğine emin olduğum genel başkanını anons ederken neyin önüne parti ve genel başkanını çıkardığını bir an için unutmuş olan yılların emektarı Hasan Dede.
    Belki anmak, yad etmek gerekti çok seviyordu başkanını ancak diğer yanda en az onun birkaç mislinden daha çok sevdiğine inandığım Hacı Bektaş vardı. Hacıbektaş’a hizmet için her zaman hazır olan Hasan Dede Hacıbektaş meydanında heyecanla genel başkanı anons ediyordu.
    Bazen istemeden de olsa önümüzdeki yıllarda yerleşecek olumsuzlukların önünü açtığımızı ne yazık ki göremiyoruz. Özellikle toplum tarafından değer verilen Hasan Dede gibi kişilerin hesaplamadan yaptıkları eylem, söylem, davranışların örnek alınarak siyasetçilerin adeta doğal hakkı gibi, kazanılmış bir mevzi gibi düşünerek onların böylesi anlamlı yer ve mekanlarda manevra yapmalarını, böylesi kutsal alanları sıradan yerlercesine kullanmalarının yolunu açmayı getireceğini düşünememiştik. Bu görüntü benim olduğu kadar Hasan Dede’nin de kemiklerini sızlatmıştır diye düşünüyorum. Ayrıca bir başka yönden konu ele alındığında Sünni bir tarikat lideri, bir inanç önderinin anmasında bir siyasetçinin veya bu siyasetçinin böyle bir davranış sergileyebilip sergileyemeyeceğini düşünmek lazım. Buna o tarikat, o inanç veya o düşünceye inanan kişiler hoşgörü gösterir mi? Hacı Bektaşi Veli, büyüklüğü, felsefi derinliği, dünyası, bağışlayıcılığı nedeniyle engin bir dünya görüşüne sahip ancak ben o dünya görüşünün neferi, inanmışı, izleyicisi olarak otobüsün, otobüsün içinde halkı selamlayan genel başkanının halkın üzerine otobüsü sürerek alana girmesini kabul edemem. 1990’lı yıllarda partili olmama rağmen asla uygun görmediğim gibi bu günde asla bağışlamıyorum. Bağışlamadığım otobüsün önünde oturan parti genel başkanı olma hazırlıkları içinde ki zat-ı muhteremden ziyade o günü, bu katılımı siyasi bir çalışma gibi gösterip organizasyonda katkısı olan Aleviler veya Hacı Bektaş felsefesi ve dünyasına inanan kişiler. Siyaset yapmak herkesin hakkıdır. Siyasette bir yerler de olmak herkesin düşleri olabilir bütün bunları yaparken var olma nedenimiz olan inanç ve kültürümüzü, dünyamızı, yaşam biçimimizi şekillendiren değerlerimizi yok sayarak siyasette hedefe ulaşmak mümkün değil. Çünkü sizin başarılı olmanıza neden olacak olan yaşamınızı yönlendiren söylediğiniz sözlerin dile vurumuna neden olan içinizdeki o temiz dünyayı sesli hale dönüştüren; Pir Sultanların, Hacı Bektaşların, Nesimilerin, Şeyh Bedrettinlerin o derin dünyasının direnci ve insan sevgisi. Sizi siz yapan değerleri siyaset için, ticaret için, koltuk için, makam için böylesi hoyratça veya düşünmeden örselerseniz o genel başkan bu gün sizin katkınızla burayı siyasi arenaya çevirir, yarın burası nasıl olsa bizim diyerek buranın bir toplum kesiminin inançsal bir mekanı olduğunu unutup başka hiçbir yerde yapamadığı davranışları sergiler. Böylesi tabloları görmekse yüreğimiz burada olsa da ayaklarımızı buradan uzaklaştırır. Dertleşme kapımız, iç hesaplaşma yerimiz, arınma mekanımız olan soluduğumuz bu havayı, iç dünyamızı kirlilikten arındıran ve toplumun büyük bir kesiminin siyaset değil inandığı için geldiği bu mekanlardan hiç kimseyi mahrum etme hakkı hiç birimizde olamaz.
    Evet Hacıbektaş’ ta meydan da insanların üzerine doğru anons yaparak gelen otobüs zaten o meydandan siyaset nedeniyle uzaklaşan halkı iyice kopardı. Hacıbektaş’a gelen Alevi inanmış kişiler hiç meydana girmeden adeta karınca gibi sıralı Hacı Bektaş’ın Dergahı’nın yolunu tuttular.
    İstanbul’dan gelen yarı profesyonel siyasetçilerin tezahüratlarıyla inleyen meydandan ben Hünkar Hacı Bektaş’ın sözleriyle ders vermek istiyorum alabilecek olanlara.
    “hararet nardadır sacda değildir,
    keramet baştadır tac’ da değildir,
    her ne arar isen, kendinde ara,
    Kudüs’ de, Mekke’de, Hac’da değildir ”
    sözleri meydanı siyasetçilere açmaya çalışan veya bu meydanları protesto edip başka yerleri mesken seçen bizimkilere ulaşır umarım.
    Emel Sungur
     
  2. fefe

    fefe Misafir

    Emegine saglik. Paylasim icin tesekürler.
     

Sayfayı Paylaş