Güzelliği tarif ederken bin bir kalıba sokuyor insanoğlu? Oysa tek tümce ile güzellik; inceliğin içine saklanmış değerlerdir. Bu denmeyince meydan bilge görünümlü kültür adına ahkâm kesen kabadayıya kalıyor. Dut ağacından bir tekne, birkaç tel, duyarlı bir el ve insan çığlığı bir araya gelmeden Arguvan türküleri doğmuyor. Bağlama dünyada tek başına çalınan üç çalgıdan biri imiş. Müzik otoriteleri sadece Anadolu?da üç milyonu aşkın evde bağlama olduğunu söylüyorlar. Demektir ki ona göre de bu toprakta bir ruh var. Her ne kadar din bezirgânı cambazlar eliyle bedevi yaşamına özendirilsek de yemez? Anadolu bu, bağlamanın teline bağlanmış bir kültür çöl kumu içinde yok ettirmez kendini. Çünkü o kültürü; ?On dört bin yıl gezdim pervanelikte İçtim şarabını mestanelikte Kırkların ceminde dara düş oldum?? diyen Sıtkı gibi bezm-i elestten bu güne getirdiğini bilir. Arguvanlı; Göldağı, Arapkir, Hekimhan, Yazıhan arasında kalan düzdeki tarlalarını Avşar, Uludere, Şotik, Bamere, Söğütlüçay gibi akarsular ile türkülerini ise Hititlere ait kabartmalarda gördüğümüz bağlama ile besler, güzelleştirir. O halk müziği, adına uygun olarak toplumun acısı, öfkesi, inancı, özlemi, umudu, coşkusu ile örülerek var olmuştur. Arguvan ağzı ya da Arguvan makamı türküler sit alanı ilan edilmiş bölgeler gibi korunmak, kollanmak zorundadır. Özgürlüğü, bağımsızlığı ve çağdaş yaşamı geçmişimizin sadece bir anısı yapamayız. Bu yapılmadan bağlamanın teline el de vursak, şelpe de, pençe de vursak ses çıkaramayız. Ya da çıkan o ses bizim olmaz. Yörenin günümüze gelen inancına, folklorik alt yapısına Anadolu Alevi ? Bektaşi öğretisi hem beşik hem kalkan olmuştur. Bu öğreti; aktif cemler, cemler içinde yaşatılan pratikler, o ruh dönülen semahlar, deyişler, paylaşma kültürü ve bilgi ile demlenme olmadan yaşatılamaz. Kısacası Arguvan türküleri cemi yaşatanların, içinde yaşayanların türküsüdür. Yöre insanı eski büyük evleri, cem evleri, dede ocaklarından kopar ise, bilgi ile demlenme bitecek, bilgisizlik, demsizlik yani cehalet geleceklerine damga vuracaktır. Yani; ?Göl dağında bülbül figana başlayaraktır .?? Arguvan türküleri mayasını o topraktan o kültürden almış olan herkese aittir. Arguvan?ın her köyünde piyano ile tanışmamış bir Beethoven, Hayden, Mozart, Chopin var. Bu, duyabilen yüce ruhlara ulaşan Arguvan türkülerini yaşatamaz isek yarınları çocuklarımıza gurbet ederiz. Arguvan Köyleri Eğitim ve Kültür Vakfına (AKEV?e), Seyyid Meftuni?ye, Sebahat Akkiraz?a, Ali Doğan?a, Teslim Budak?a, Erhan Yılmaz?a, Muharrem Temiz?e, Gani Pekşen?e, Bektaş Kaymaz?a, Erol Köker?e, M. Ali Özdemir?e, Süleyman Özerol?a, Hüseyin Şahin?e, Behlül ve Vahap Alkan?a, Hacı Engüzel?e, Arguvan türkülerini geniş kitlelerle yeniden buluşturan müzik guruplarından Derdiyoklar?a, Derdiçoklar?a, Akbabalar?a, Ali Abbas Şahin?e, Ali Aksüt?e, sayısız daha birçok dosta, tüm Arguvan türkülerindeki o ince ruhu duyan, bilen, yaşayan Halpuz?un, Tahir?in dostlarına; kendilerine ruh veren bu kültür zenginliğine hizmet etme görevi düşmektedir. Eğer Arguvan Türkü Festivalini, türküleri yarınlara ulaştıran planlı, projeli etkinlikler haline getiremez isek yaşatabilir miyiz sanıyorsunuz? Ay, yıldızlı doğar yüksek geceden Şavkı vurur pencereden bacadan Uykusuz mu kaldın dünkü geceden Değme, yatsın, uykusuzdur, yorgundur Yahut Nedendir de kömür gözlüm nedendir Şu geceki benim uyumadığım Çetin derler ayrılığın derdine Ayrılık derdine doyamadığım Yüce dağ başında harmanımın mı var Sırmadan işlenmiş yorganım mı var Olanca derdini yük ettin bana Benim götürecek dermanım mı var dizelerini yaşatırlar mı? Arguvan türkülerinde aşktan inanca, acıdan, coşkuya geçmişimiz var. Yazıda yabanda ellik elde, Hon türküleri dilde, söyledik, söyledik yorulmadık. Arguvan türküleri kendileri ile çok barışık? Onu yaşatabilecek bilgi ve erdeme sahip olur, eyleme döker isek bizim tattığımız güzellikler torunlarımıza da kalacak demektir. Ne diyor bir Arguvanlı: ?Adam vaz mı geçer sevdiği yardan.Yanar ateşiyle ölene kadar. Ali AKSÜT