Aleviler 8 Kasım Pazar günü İstanbul’da “Ayrımcılığa karşı Eşit Yurttaşlık Hakkı” adıyla bir miting tertip etti. Kamuoyunda “Alevi Mitingi” olarak da adlandırılan bu mitingin ilki geçen yıl 9 Kasım’da gerçekleştirildi. Bu mitingte Alevi kimliğine tanınırlık talep edildi. Çözüm ne zaman ve nasıl gerçekleşir bilinmez ama Alevi sorunu Türk siyasal kamuoyunun başlıca gündem maddelerinden biri haline geldi. Öte yandan, kamusallaşan kimlik talepleri Alevilerin kendi arasındaki algı farklılıklarını da gün yüzüne çıkarıyor. Ortaya çıkan ilk kimliksel ayrışma, Aleviliği İslam geleneği içinde tanımlayan “Alevi İslam” taraftarları ile İslam’dan da beslenen ama farklı/alternatif bir inanç-kültür sistemi olarak kabul gören Alevilik taraftarları arasında ortaya çıktı. Aleviliği, Alevi Bektaşi Federasyonu başkanı Ali Balkız farklı bir inanç ve kültür sistemi olarak tanımlarken, Cem Vakfı başkanı İzzettin Doğan ile Ehlibeyt Vakfı başkanı Fermanı Altun İslamiyet içinde bir mezhep/tasavvuf/alt kültür olarak tanımlıyor. Alevi Bektaşi Federasyonunun temsil ettiği çevre, laiklik-solculuk hassasiyetleri ile daha çok “resmi Türklük” üst kimliğine yaklaşıyor. Ehlibeyt Vakfı ve Cem Vakfı çevresi ise Alevi İslamı öne çıkarmaları itibariyle “Müslüman Türklük” üst kimliğini öykünüyor. Ehlibeyt Vakfı çevresi, Caferiliğe yaklaşmak suretiyle Müslüman Türklük’ün birinci bileşenini vurgularken, Cem Vakfı çevresi ise Türk milliyetçiliği hassasiyetiyle ikinci bileşeninin altını çiziyor. Kürt Aleviliği, “Kürtlük” hassasiyeti ile yukarıdaki kategorilerden nispeten farklılaşıyor. “Resmi ideoloji” ve “devlet karşıtlığı” Kürt Aleviliğini ötekilerden farklılaştıran etkenler. Kürt Alevileri, Aleviliğin bileşenlerinden Hz. Ali vurgusunu azaltma, Orta Asya Türk kökenini reddetme ve İslamiyet öncesi Anadolu-Mezopotamya etkisini öne çıkarma eğilimindedir. Hatta, Erdoğan Çınar (2007), “..Alevilik İslam veya başka bir inançtan çıkmamıştır, onların sentezi de değildir, aksine onların alternatifidir. Alevilik adı da Hz.Ali’den değil, binlerce yıl önce Anadolu’da yaşamış “Luviler”den türemiştir..” diyerek farklılığı uçlara taşıyor. Alevi kimliğine siyasal tanınırlığın kazandırılması hukuksal bakımdan içinden çıkılması zor bir sorun. Aleviliği bir mezhep/tarikat/alt kültür olarak tanınması, örneğin kimliklerde Alevi kaydının yer alması, hangi hukuksal/siyasal çerçeveye oturtulabilir? Değişmesi rejim konusu olacak cari yasalar resmi üst kimlik içinde, Sünni veya Alevi, hiçbir alt kimliğe müsaade etmiyor. Dolayısıyla konunun Alevilere yönelik özgünlüğü yok. Tanınırlık taleplerinin demokratik meşruiyeti ise diğer alt kimliklerin özerkliğini kabul etmeye bağlı. Bu noktada, Alevilerin Sünni tarikat ve cemaatlerin özerkliğine olan tutumları analiz edilmeli. Alevi Bektaşi Federasyonu eski başkanı Turan Eser, Alevi sorunlarının çözüme kavuşturulması amacıyla düzenlenen Alevi Çalıştayı’nın Sünni cemaat ve tarikatların önünü açmasına neden olmamasını tembihlemişti. Keza, Alevi aydını Rıza Zelyut “..bize (Alevilere) verilirse Nakşiler de ister, Kadiriler de ister. Biz laiklik istiyoruz..” diyor. Elbette, bu görüş bütün Alevilerin görüşü değildir. Ancak, Alevilerin katı bir rejim ve resmi ideoloji hassasiyetleri kaba bir genellemeyi yapmayı kolaylaştırıyor. Bir hakkın yalnızca bir kesim ve gruba mahsus olarak tanınması hukukun “genellik” ilkesine aykırıdır. Kaldı ki, yalnızca kendimiz için istediğimiz özgürlük/özerklik demokrasiyle ilgili değil; mikro milliyetçilikle ve ayrıcalık arayışıyla ilgili. Kimlik taleplerinin demokratikliği, bütün toplumsal kesimlere açık kamusal alanın eşit ve özgürce paylaşmasını savunmaktan geçiyor. Aleviliğin alternatif bir inanç ve kültür sistemi olarak tanınma talebi ise azınlık tartışmasını gündeme getiriyor. 17 Aralık 2004 İlerleme Raporunda Avrupa Birliği’nin Alevileri azınlık olarak ilan etmesinde, “Alisiz Alevilik” adlı kitabın yazarı Faik Bulut’un belirttiği üzere, bazı Alevi kanaat önderlerinin açıklamaları etkili oluyor. Alevilerin toplumdan ayrışmasına ve dışlanmasını neden olacak “azınlık” tanımı daha sonradan Alevi kanaat önderlikleri tarafından (şiddetle) reddedildi. Alevileri azınlık olarak tanımlayan AB görüşünün, Almanya Alevi kuruluşları dışında, Türkiye’de açıktan savunanı kalmadı. Aleviliğin nasıl tanımlanacağı daha çok Alevileri ilgilendirirken, tanınma taleplerinin siyasallaşma biçimi bütün Türkiye’yi ilgilendiriyor. Çünkü, hak ve özgürlük temelinde çok kimlikli vatandaşlık talebi demokratikleşme için bir fırsat yaratırken, etnik temelli kimlik siyaseti otoriterliğe güç veriyor. 1 - Bu makalenin daha geniş bir metni tarafımızdan Uluslar arası Davraz Kongresi’nde bildiri olarak sunuldu. İshak Torun: Öğretim Üyesi, Sosyolog