Karayılan - Antep Destanı

Discussion in 'Hikayeler, Olaylar ve Yazılar' started by eCe, Feb 8, 2010.

  1. eCe

    eCe Daimi Üye

    Karayılan - Antep Destanı



    Karayılan ( 1888 - 24 Mayıs 1920 )Asıl adı Mehmet olan Karayılan; Gaziantep’in 40 km. kuzeyinde Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesi Höcüklü köyü Elifler mezrasında 1888 yılında doğmuştur.Karayılan, hayvan sürüleri bulunan ve çevresine göre zengin sayılan bir köylü ailesine mensuptu. Karayılan’ın babası 1904 yılında Ermeni eşkıyaları tarafından obasına yapılan baskın sırasında şehit edilmiştir. Bu tarihte Karayılan 16 yaşındaydı.Genç yaşta yalnız kalan Karayılan, kendi kendine okuma-yazmayı öğrenmiş, bir süre köy imamlığı yapmıştır.Birinci Dünya Savaşı’nda Rus Cephesinde savaşmış, çeşitli yararlıklar göstermiş ve çavuşluğa terfi ettirilmiştir. Bu savaşta ayağından yaralanarak Malatya Hastanesi’nde tedavi edilen Karayılan, daha sonra köyüne dönmüştür. Hükümet kuvvetleriyle birlikte eşkıya Bozan Ağa’yı vurmuş, avanesini dağıtmıştır.Antep savaşı şiddetlenince çetesiyle Karabıyıklı’da düşmana ilk ve kesin darbeyi indiren Karayılan, Kuvâ-yi Milliye safına katılmıştır. Daha sonra Dülük köyüne gelerek şehri kuşatan Fransız çemberini yarmış ve Antep’e girmiştir. Karargah olarak önce Bekirbey sonra Karagöz camisini kullanmıştır. Şehir içi ve şehir dışı savaşlarına katılmıştır. Kendisine Şıhın Dağı’ndaki ( Sarımsak Tepe ) Fransızları püskürtmesi emri verilen Karayılan, bu çarpışmada ( 24 Mayıs 1920 tarihinde ) şehit düşmüştür.Bu olayla birlikte Karayılan ismi, Antep Halkını temsil eden kahramanlardan biri olmuştur.
    KIZININ AĞZINDAN KARAYILAN`IN GERÇEK HİKAYESİ
    Yeni Aktüel Dergisi Molla Mehmet`in 88 yaşındakı kızını Kahramanmaraş`ın Pazarcık İlçesi Höcüklü Köyü Elifli mezrasında bularak görüştü. İşte Selvi Sevimli`nin ağzından Karayılan`ın gerçek hikayesi:"Babam Molla Mehmet Birinci Dünya Harbi`nde Rus Cephesi`nde savaşmış, adı batası Sarıkamış`tan sağ gelmiş. Ayağından yaralanmış. O zaman Erzurum hastanesine taşımışlar, sonra da Malatya`ya hastaneye getirmişler. İyileşince de `Savaş bitti, git evine` demişler. Geri dönünce babamı aşiretin başına geçirmişler. Karayılan için `çoban idi`, `ırgat idi` derler ama babam Kabalar aşireti reisidir. Ayıntap`a düşman geldiğini duyunca bütün malını satıp silah almış."Selvi kadının anlattığına göre Karayılan hayvan sürüleri bulunan ve etrafına göre zengin sayılan bir ailenin çocuğuymuş. Bahar ve yaz aylarında Adıyaman ve Maraş yaylalarında kışın ise Antep`in 45 km kadar kuzeyinde konaklayan bir aşiretin reisiymiş. Ermeni eşkiyasının babasını öldürdüğünde 16 yaşında bir delikanlıymış. Yaylalarda sürülerini otlatırken, bir çok eşkiyayla karşılaşmış. Bu durum onun az zamanda usta bir silahşor olarak yetişmesine sağlamış. Savaştan gledikten sonra düşman kuvvetlerinin Antepe girdiğini gören Karayılan bütün alını bu yolda harcamaktan çekinmemiş.Selvi kadın şöyle devam ediyor: O zaman hükümet zayıf idi. Bize hükümet bakamadı. Babam baktı. Koyunlarımızı satarmış, öközleri satarmış, sana diyeyim ekinimizi çubuğumuzu satarmış, katır yükleriyle silah satıp Fransız`a karşı çeteleri silahla donatmış. Malını satmasına ailesinden karşı çıkanlar olmuş. "Sen aklını mı yitirdi? Bu kadar hayvanı, malı satıp sen nereye gidiyorsun" diyen anasına Karayılan, `Ana Rus`un, Ermeni`nin yaptıklarını görseydin, şimdi sen de durmaz giderdin" dermiş."Bana yardım etmek için geldiler buralara. "Sana aylık bağlayacağız" dediler ama istemedim. Etme dedim bara yardım. Allah`a şükür benim yardıma ihtiyacım yok
    Antep’liler silahşor olur, uçan turnayı gözünden kaçan tavşanı art ayağından vururlar ve Arap kısrağının üstünde taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar. Antep sıcak, Antep çetin yerdir. Büyük üstad Nazım Hikmet Ran ` ın Kaleminden antep destanı...

    BİRİNCİ BAP
    YIL 1918-1919
    Ateşi ve ihaneti gördük
    ve yanan gözlerimizle durduk
    bu dünyanın üzerinde.
    İstanbul 918 Teşrinlerinde,
    İzmir 919 Mayısında
    ve Manisa, Menemen, Aydın, Akhisar;
    Mayıs ortalarından
    Haziran ortalarına kadar
    yani tütün kırma mevsimi,
    yani, arpalar biçilip
    buğdaya başlanırken
    yuvarlandılar.


    Adana,
    Antep,
    Urfa,
    Maraş:
    düşmüş dövüşüyordu...

    Ateşi ve ihaneti gördük,
    Ve kanlı bankerler pazarında
    Memleketi Alman’a satanlar,
    Yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar
    düştüler can kaygusuna
    ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından
    karanlığa karışarak basıp gittiler.
    Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet,
    en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat,
    dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat,
    iki kat soyulmamak için.


    Ateşi ve ihaneti gördük,
    Murat nehri, Canik dağları ve Fırat,
    Yeşilırmak, Kızılırmak,
    Gültepe, Tilbeşar ovası,
    gördü uzun dişli İngiliz’i.
    Ve Aksu’yla Köpsu,
    Karagöl’le Söğüt gölü
    ve gümüş basamaklı türbesinde yatan
    büyük, aşık ölü,
    şapkası horoz tüylü İtalyan’ı gördü.
    Ve Çukurova,
    kıyasıya düzlük,
    uçurumlar, yamaçlar, dağlar kıyasıya
    ve Seyhan ve Ceyhan
    ve kara gözlü Yürük kızı,
    gördü mavi üniformalı Fransız’ı.
    Ve devam ettik ateşi ve ihaneti görmekte.
    Eşraf ve ayan ve mütehayyizanın çoğu
    ve ağalar:

    Bağdasar ağadan
    Kellesi Büyük Mehmet Ağaya kadar,
    düşmanla birlik oldular.
    Ve inekleri, koyunları, keçileri sürüp, götürüp,
    gelinlerin ırzına geçip,
    çocukları öldürüp
    ve istiklali yakıp yıktıkça düşman,
    dağa çıktı mavzerini, nacağını, çiftesini kapan
    ve çığ gibi çoğaldı çeteler
    ve köylülerden paşalar görüldü,
    kara donlu köylülerden.
    Ve bizim tarafa geçenler oldu
    Tunuslu ve Hindli kölelerden.
    Ve Türkistanlı Hacı Ahmet,
    Kısık gözleri,
    seyrek sakalı,
    hafif makineli tüfeğiyle
    dağlarda bir başına dolaştı.
    Ve sabahleyin ve öğle sıcağında ve akşam üstü
    Ve ayışığında ve yıldız alacasında geceleyin,
    ne zaman sıkışsa bizimkiler,
    peyda oluverdi, yerden biter gibi o
    ve ateş etti
    ve düşmanı dağıttı
    ve kayboldu dağlarda yine.


    Ateşi ve ihaneti gördük,
    Dayandık,
    dayandık her yanda,
    dayandık İzmir’de Aydın’da,
    Adana’da dayandık,
    dayandık Urfa’da, Maraş’ta, Antep’te.


    Antep’liler silahşor olur,
    uçan turnayı gözünden
    kaçan tavşanı art ayağından vururlar
    ve Arap kısrağının üstünde
    taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar.
    Antep sıcak,
    Antep çetin yerdir.


    Antep’liler silahşor olur,
    Antep’liler yiğit kişilerdir.
    Karayılan
    Karayılan olmazdan önce
    Antep köylüklerinde ırgattı,
    Belki rahatsızdı, belki rahattı,
    bunu düşünmeye vakit bırakmıyordular,
    yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi
    ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar.
    Yiğitlik atla, silahla olur,
    Onun atı, silahı, toprağı yoktu.
    Boynu yine böyle çöp gibi ince
    Ve böyle kocaman kafalıydı
    Karayılan

    Karayılan olmazdan önce.
    Düşman Antep’e girince
    Antepliler onu
    Korkusunu saklayan
    Bir fıstık ağacından
    alıp indirdiler.
    Altına bir at çekip
    eline bir mavzer
    verdiler.
    Antep çetin yerdir.
    Kırmızı kayalarda
    Yeşil kertenkeleler.
    Sıcak bulutlar dolaşır havada
    İleri geri.

    Düşman tutmuştu tepeleri,
    düşmanın topu vardı.
    Antepliler düz ovada
    Sıkışmışlardı
    Düşman şarapnel döküyordu,
    toprağı kökünden söküyordu.
    Düşman tutmuştu tepeleri.
    Akan: Antep’in kanıydı.
    Düz ovada bir gül fidanıydı
    Karayılan’ın
    Karayılan olmazdan önceki siperi..
    Bu fidan öyle küçük,
    Korkusu ve kafası öyle büyüktü ki onun,
    namluya tek fişek sürmeden
    yatıyordu yüzükoyun.

    Antep sıcak,
    Antep çetin yerdir.
    Antep’liler silahşor olur.
    Antepliler yiğit kişilerdir.
    Fakat düşmanın topu vardı.
    Ve ne çare, kader
    düz ovayı Antepliler
    düşmana bırakacaklardı.
    “Karayılan” olmazdan önce
    umrunda değildi Karayılan’ın
    kıyamete dek düşmana verseler Antep’i
    Çünkü onu düşünmeğe alıştırmadılar.
    Yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi,
    korkaktı da bir tarla sıçanı kadar.
    Siperi bir gül fidanıydı onun,
    gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzü koyun
    ak bir taşın ardından
    kara bir yılan
    çıkardı kafasını.

    Derisi ışıl ışıl,
    gözleri ateşten al,
    dili çataldı.
    Birden bir kurşun gelip
    kafasını aldı.
    Hayvan devrildi kaldı.

    Karayılan
    Karayılan olmazdan önce
    kara yılanın encamını görünce
    haykırdı avaz avaz
    ömrünün ilk düşüncesini:
    “İbret al deli gönlüm,
    demir sandıkta saklansan bulur seni,
    ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.”

    Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
    Bir tarla sıçanı kadar korkak olan,
    fırlayıp atlayınca ileri
    bir dehşet aldı Anteplileri,
    seğirttiler peşince,
    Düşmanı tepelerde yediler.
    Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
    Bir tarla sıçanı kadar korkak olana:
    KARAYILAN dediler.

    “Karayılan der ki: Harbe oturak,
    Kilis yollarından kelle getirek,
    nerde düşman varsa orda bitirek,
    vurun ha yiğitler namus günüdür...”
    Ve biz bunu böylece duyduk
    ve çetesinin başında yıllarca namı yürüyen
    Karayılan’ı
    ve Anteplileri
    ve Antep’i
    aynen duyup işittiğimiz gibi
    destanımızın birinci babına koyduk.

    Nazım Hikmet Ran
     

Share This Page