İade-İ İtibar

Discussion in 'Güncel Olaylar' started by devran, Feb 24, 2012.

  1. devran

    devran Yönetici

    Şapka inkılabına muhalefet ettiği için idam edilen İskilipli Atıf Hoca'ya iade-i itibar Sağlık Bakanlığı'ndan geldi.
    Tek parti döneminde şapka inkılabına muhalefet ettiği gerekçesiyle İstiklal Mahkemesi tarafından idam edilen İskilipli Atıf Hoca'ya devlet tarafından ilk iade-i itibar Sağlık Bakanlığı'ndan geldi.

    Sağlık Bakanlığı yetkilileri önceki gün gece aldığı bir kararla Çorum'un İskilip ilçesinde bulunan İskilip Devlet Hastanesi'nin adını İskilip Atıf Hoca Devlet Hastanesi olarak değiştirildi.

    Hastanedeki isim değişikliği nedeniyle hastanede düzenlenen törende bir konuşma yapan Sağlık Bakan Yardımcısı Agah Kafkas, Türkiye'nin demokratikleşmesi, özgürleşmesi ve sivilleşmesi adına önemli bir adım attıklarını belirterek, "İskilip tarihi derinlikleri olan, özgün kültürü olan önemli ilçelerinden bir tanesi. İskilip'in medarı iftarı bir büyük bilim adamı, bir alim İskilipli Atıf Hoca. İskilip'in yetiştirdiği en büyük değerlerdendir. İskiliplilerin sevdiği, değer verdiği, takdir ettiği bir alimdir.

    Ve demokrasi tarihimizin kara noktalarından bir tanesinde bir hukuksuzluğun kurbanı olmuştur. ve şehit edilmiştir. Bu noktada İskilip'ten yoğun talepler geldi. İlgili arkadaşlarla değerlendirerek Çorum'un İskilip ilçesindeki Devlet Hastanesi'nin adını İskilipli Atıf Hoca olarak değiştirdik. Bu bir iade-i itibardır. Bu bir hakkın teslimidir. Bir güzelliktir. Demokrasi adına insan hakları adına güzelliktir" dedi.

    İskilipli Atıf Hoca'nın torunu Ahmet Faruk İmal ise, hastanenin isminin değiştirilmesinde emeği geçen herkese teşekkür ederek, "Bu konuda yapılan her şey, her kişinin değil, er kişinin harcıdır. Bu babayiğit işi idi. Başbakanımız bunu yaptı. Bunun için çok mutluyuz. Daha 3 yıl öncesine kadar bir mezar taşı bile yokken bir resmi kuruma adının verilmesi bizim için en büyük mutluluk kaynağı. İnşallah darısı diğer mezarsızların, mazlumların başına. Sayın Başbakanımıza, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç beye,

    Sağlık bakanımıza, Agah beye, Salim Uslu beye teşekkür ediyorum. Türkiye'nin özgürleşmesi, demokratikleşmesi, mazlumlarının hakkının iadesi adına teşekkür ediyorum" dedi.

    Hastanede düzenlenen etkinliğe Vali Yardımcıları Hamdi Bolat ve Sait Topoğlu, İskilip Kaymakamı Mehmet Yılmaz, Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Hakkı Yeşilyurt, İskilip Belediye BaşkanıNuman Sezer, AK Parti Çorum İl Başkanı Ahmet Sami Ceylan, Ak Parti Merkez İlçe Başkanı Mustafa Köse ve vatandaşlar katıldı. Konuşmaların ardından hastanenin yeni tabelasının açılış kurdelesi kesildi. Bazı vatandaşların hastanenin yeni tabelasını cep telefonları ile görüntülemeleri dikkat çekti. Programın ardından

    açılışa katılan Sağlık bakan yardımcısı ve diğer bakanlık yetklileri İskilipli Atıf Hoca'nın mezarını ziyaret ederek dua etti.

    (alıntı)
    yorumsuz...
     
    enelhak likes this.
  2. enelhak

    enelhak Super Moderator

    Şapka inkılabına muhalefet ettiği gerekçesiyle İstiklal Mahmekesi´nin kararıyla alelacele idam edilen İskilipli Atıf Hoca´nın ismi memleketindeki devlet hastanesine verildi.
    Peki kimdir bu İskilipli Atıf Hoca ;


    İskilipli Mehmed Âtıf Hoca, (d. 1875 - ö. 4 Şubat 1926) Milli Mücadele´ye ve Mustafa Kemal´e kesin olarak karşı olan Teâlî-i İslâm Cemiyeti´nin kurucusu ve yöneticisidir.


    Babası Akkoyunlu aşÃ®retinin İmamoğulları ailesinden gelen Mehmed Ali Ağa[kaynak belirtilmeli], annesi Mekke'den göç etmiş, Ben-î Hattab aşÃ®retinden Nazlı Hanım'dır. Altı aylıkken öksüz kalan Mehmed Âtıf, dedesi Hasan Kethüdâ'nın himayesinde yetişmiştir.


    Köy hocasından başladığı tahsiline 1891'den îtibâren iki sene İskilip´te devam etti. 1893 Nisan ayında gelerek medrese eğitimine burada devam etti. 1902´de medresedeki öğrenimini bitiren Atıf Hoca, aynı yıl mesleki kariyer sınavı kazanıp[kaynak belirtilmeli], ertesi sene Fatih Camii'nde ders vermeye başladı.
    Bu sıralarda Dâr-ül Fünûn'un İlâhiyat Fakültesine girdi ve 1905´te buradan mezun olarak Kabataş Lisesi Arapça öğretmenliğine başladı.


    26 Aralık 1925'te arkadaşları ile beraber 13 kolluk kuvveti gözetiminde Ankara'ya gönderildi. 26 Ocak 1926 Salı günü Ankara İstiklal Mahkemesinde yargılandı. Yargılamada, üyesi olduğu bir cemiyetin Milli Mücadele karşıtı bir beyannamesi de soruldu. Atıf Hoca, bu beyanname hakkında Milli Mücadele yanlısı Vakit gazetesinde bir yalanlama yazısı yayımlamış ve bu bildiriyi desteklemediğini ilan etmişti.


    Savcı, İskilipli Atif Hoca için 3 yıl hapis cezası istedi. Mahkeme, müdafaa için bir gün sonraya bırakıldı. Ertesi gün, mahkeme reisi Kel Ali (Ali Çetinkaya), müdafaa yapmaya gerek görmeyen İskilipli Atif Hoca'yı idama mahkûm etti. İskilip'li Hoca 1 hafta sonra Ankara Samanpazarı Meydanı'nda asıldı.
    Ölümünden sonra Ankara'da bulunan mezarı bulunduğu park yerinden 2009 yılı başında İskilip Gülbaba mezarlığına taşınmış ve 2010 yılı başında kamuoyunun bilgisine sunulmuştur


    Kaynak : http://tr.wikipedia.org




    Teâlî-i İslâm Cemiyeti;
    İskilipli Mehmed Âtıf Hoca tarafından kurulup yönetilen bir cemiyet.
    Din ve devlet ayrılığına taraftar olmadan bilimsel, ahlaki ve sosyal yollarla siyasi hayata etkide bulunmaya çalışmış, Hürriyet ve İtilaf Fırkası´nı desteklemiş ve Anadolu hareketine cephe almıştır. Merkezi İstanbul´da bulunan bu cemiyet Konya ve civarında yoğun faaliyet göstermiştir. Halifecilikte çare aramışlardır. Kurtuluş Savaşı'na karşıydı ve 1920 yılında "Yunan ordusu halifenin ordusu sayılır. Hiç de zararlı bir topluluk değildir. Asıl kafası koparılacak mahlûkat Ankara´dadır" bildirisini yayınladı.


    Said-i Nursi 'nin Teali-i İslam Cemiyeti'nin kurucuları arasında olduğu ve bu cemiyetin Kuva-yı Milliye aleyhinde yayımladığı beyannamede imzası olduğu söyleniyor. Bu doğru mudur?


    Cemiyetin kurucuları, yöneticileri ve üyeleri şu kişilerden oluşmaktadır.


    Kurucular: Fatih Dersiamlarından Abdülfettah, Geyveli İbrahim Hakkı, İskilipli Mehmet Atıf ve Bayezid Dersiamlarından Ermenekli Mustafa Safvet


    İdare Heyeti: Mustafa Sabri , <strong>İskilipli Mehmet Atıf</strong>, Mustafa Safvet,


    Azalar: Eşref Efendizade Şevketi, Dar'ül Hikmet'il-İslamiye azasından <strong>Said-i Kürdi</strong>, Düzceli Zahid(Zahid Kevseri), Seydişehirli Hasan Fehmi , Mantık Müderrisi Manisalı Mustafa, Asitaneli Hafız Abdullah ve Sinoplu Mehmed Emin Efendilerdir.


    Kaynak : http://www.sorularlarisale.com/








    <strong>CEMİYET:TEALİ-İ İSLAM CEMİYETİ</strong>
    Cemiyet-i Müderrisin YA DA Teali-i İslam Cemiyeti:
    Cemiyet-i Müderrisîn, 15 Şubat 1919'da dönemin önde gelen din ve öğretim üyeleri tarafından kurulmuş olan ilmi bir dernektir.


    26 Eylül 1919 tarihli beyannamesi
    Ülke içerisinde gelişen olaylar sonucu Cemiyetin kuruluş beyannamesinde yer alan siyasetle uğraşmama kararına uyulmadı. İkdam Gazetesi'nin 26 Eylül 1919 tarihli nüshasında Kuva-i Milliye'ciler aleyhinde ağır ifadeler ve hakaretler içeren bir bildiri yayınlandı. İşte bildiriden bazı bölümler:


    "ANADOLU'nun muhterem ve masum ahâlisi!


    TEÂLÎ-İ İSLÂM Cemiyetinin işbu beyannamesini nazar-ı dikkat ve ehemmiyetle okuyunuz!
    Ey Anadolu'nun masum ve mazlum ahâlisi!


    Bir zamanlar ne kadar şen ve bahtiyar idiniz. Hemen hepiniz çoluğunuz ve çocuğunuzun yanında, tarlalarınızın, bağlarınızın başı ucunda, çiftinizle, çubuğunuzla uğraşıp vaktinizi hoş geçirmeye çalışır idiniz. Bir müddetten beri size ne oldu? Niçin öyle boynunuz bükük tıpkı bir yetim gibi mahzun duruyorsunuz? Hakkınız var. Çünkü kiminiz yerinizden yurdunuzdan mal ü menalinizden, kiminiz, çoluğunuzdan çocuğunuzdan oldunuz. Vaktiyle gürül gürül tüten ocaklarınız şimdi söndü ve her akşam tarladan gelirken keyifli keyifli türkü söyleyen babalarınız ve yavrularınız şimdi öldü. Acaba şu halin neden ileri geldiğini biliyor musunuz; şüphesiz ki bazılarınız bilir fakat içinizde bilmeyenler de bulunur. Bunun için cümlemizin yani aziz milletimizin ve mukaddes vatanımızın bir vakitten beri başına gelen belâların ve tâunden beter olan âfetlerin esbabını size biraz anlatalım:"


    "Nitekim bu defa da Anadolu'da Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Milliyye maskaraları Yunan askerlerinin önünden nâmerdâne bir surette kaçarken, zavallı saf ve gafil ahâlî ve askerden cem' ettikleri kuvvetleri düşmanla harbe tutuşturarak ve "siz mevkiinizde sebat edin, biz şu taraftan onların arkasını çevireceğiz" tarzında yalanlar ve hilelerle savuşup kaçarak zavallı neferlerimizi ve ahâlimizi boşuboşuna kırdırmak usulünü takip ediyorlar. Biçare millet! bu yankesicilerin hilelerini, desiselerini hâlâ tamamen anlayamamıştır. Yazık, bin kere yazık ki gerek harp içinde ve gerek mütârekeden sonra memleket bunların fitne ve fesadı uğruna milyonlarca evlâdını telef ediyor da Talât, Enver, Cemal, Mustafa Kemal vesaire gibi beş on şakînin vücudunu ortadan kaldırmak için icap eden küçük fedakârlığı göze al-dırama***** memleketi ve kendilerini ebedi tehlikeden kurtarmak ve selâmete çıkarmak tarikini idrâk edemedi ve hâlâ da edemiyor!"


    "İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Harb-de mağlup olduktan sonra uslu oturmak ve mağlubiyetin netâyicine katlanarak telâfisini sabr ü sükûn ve akl ü tedbir dâiresinde izâle etmekten başka çare var mıdır? Yunanlılarla harbe tutuşuyor, sonra da bir taraftan kaçıyor ve bir taraftan şöyle mukavemet ettik, böyle zayiat verdik gibi yalanlarla halkı iğfale çalışıyorsunuz! Düşünmüyorsunuz ki Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve menfaatli bir şey olmaz: hudânegerde sizin yalanlarınızı şahit tutarak işgal ettiği memleketimizde; "bu kadar kan döktüm ve şöyle fedakârlık ettim, böyle emek çektim" diyerek hakk-ı feth davasına kalkar! Hem sizler ey yalancı ve deni şakîler! Kendi milletimize karşı ecnebi milletlerden hiçbirinin yapmadığı şekavet ve şenaatleri irtikâp edip dururken milleti, eşrafı memleketi, ulemâyı asıp keserek mallarını yağma ederken kendinize ne hakla, ne yüzle, ne utanmazlıkla Kuvâ-yı Milliye namını veriyorsunuz? Milleti öldürerek, mahvederek hukuk-ı milleti müdâfaa edeceksiniz öyle mi? Utanmaz hâinler, artık yetişir, yakamızı bırakın: Cenâb-ı Hakk'ın gazap ve laneti sizin üzerine olsun!"


    "Harb senelerinde sizi cephe cephe sürükleyen ve aç susuz süründüren ve din kardeşlerinizin, hemşehrilerinizin beyhude yere ölmelerine sebebiyet veren birkaç kişi arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zâlimler de var idi! İşte bu hâinlerin harb cephesi haricinde kalmış olan efrâd-ı alinize kanlı elleriyle ne kadar fecâyii irtikâb etmiş olduklarını harbden avdetinizi müteakib gördüğünüz! Bugün yine o şakiler, bağilerdir ki elleri birtakım yetimlerin, dul kadınların kanlarına mülamma olduğu halde kalbgâhınıza sokularak sizi mahvetmek ve evlâd u iyâlinizi yetim ve dul bırakmak ve servet ve saadetinizi külliyen çalmak için şeytanın dahi hatırına gelmeyen hiyle ve desâisi irtikâb ediyorlar. Siz bu zâlimleri cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Elinize aldığınız fetvâ-i şerif ki Allanın emridir, okuduğunuz hatt-ı münif ki halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır, siz Allanın emrine halifenin fermanına ittibâen bu canileri, bu katil canavarları daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz. Şu alçaklar ve hempaları bu cinayetleri hep sizin sayenizde yapıyor; bunları vücudlarını külliyen dünyadan kaldırmak beşeriyet için, Müslümanlık için bir farz olmuştur."


    "Padişahımız halifemiz efendimiz hazretlerinin merhamet ve şefkat kucağı size açılmıştır. Hepiniz koşunuz, geliniz dünya ve ahiret saadetini ihraz ediniz: İşte size ihtar eyliyoruz. Allahını, peygamberini ve padişahını seven bu tarafa gelsin!"


    Kurucular Kurulu
    Fatih Dersiamlarından Abdülfettah
    Fatih Dersiamlarından Geyveli İbrahim Hakkı
    Fatih Dersiamlarından İskilipli Mehmed Atıf
    Bayezid Dersiamlarından Ermenekli Mustafa Safvet
    Yönetim Kurulu
    Başkan: Fatih Dersiamlarından Mustafa Sabri Efendi.
    Başkan Yardımcısı: Darü'l-Hilâfeti'l-İbtidâ-i Dahil Medreseleri Umûm Müdürü İskilipli Mehmed Atıf Efendi.
    Genel Sekreter: Darü'l-Hilâfeti'l-Aliyye İbtidâ-i Dahil Medreseleri Osmanlı Edebiyatı Müderrisi Ermenekli Mustafa Safvet Efendi.
    Üyeler
    Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye a'zasından Eşref Efendizâde Şevketî
    Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye a'zasından Said Nursi
    Fatih Dersiamlarından Düzceli Zahid
    Darü'l-Hilâfeti'l-Aliyye Sahn Medreseleri Fıkıh Müderrislerinden Seydişehirli Hasan Fehmi
    Darü'l-Hilâfeti'l-Aliyye İbtidâ-i Dâhil Medreseleri Mantık Müderrisi Manisalı Mustafa
    Fatih Dersiamlarından Âsitâneli Hafız Abdullah




    Dersiamdan Sinoplu Mehmed Emin Efendi
    Mustafa Sabri Efendi'nin Damat Ferit kabinesinde Şeyhülislam olarak görev alması üzerine boşalan başkanlığa İskilipli Mehmed Atıf seçilmiştir.


    İskilipli Atıf Hoca
    İskilipli Atıf Hoca, (d. 1875 / 1876 İskilip- ö. 1926 Ankara)


    Atıf efendi, Akkoyunlu aşiretinden ve İmamoğulları denilen aileden Mehmed Ali Ağa'nın oğlu olup, 1292 hicri (1875 / 1876 Miladi) senesinde Çorum'un İskilip kazasının Toyhane köyünde dünyaya gelmiştir.


    Annesi Mekke-i Mükerreme'den göç etmiş Ben-i Hattap aşiretinden, Arap dedenin torunlarından Nazlı hanımdır. Altı aylıkken öksüz kalan Mehmed Atıf, dedesi Hasan Kethüda efendinin himayesinde yetişmiştir.





    19 Ocak 1919'da Mustafa Sabri, Bediüzzaman Said Nursi, Ermenekli Saffet Efendi gibi arkadaşları ile beraber Cemiyet-i Müderrisin'i (Profesörler Derneği) kurdu ve ikinci başkanlığına getirildi. Bu cemiyet, müderrislerin haklarını korumak ve aralarında dayanışmayı sağlamak üzere kurulmuştu. Daha sonra cemiyet, ismini Teali-i İslam'a (İslamı yüceltme) çevirdi. Mustafa Sabri'nin Şeyhülislam olması üzerine Atıf efendi cemiyetin başkanlığına getirildi.


    İstanbul hükûmeti Anadolu'daki Kuvva-i Milliye hareketine karşı halkın yönelişini kırmak için bir fetva yayınlamış, ama Anadolu'daki din alimlerinin karşı fetvası bunu boşa çıkarmıştı. Bunun üzerine Şeyhülislam Mustafa Sabri, Teali-i İslam Cemiyeti namına yazılmış ve bastırılmış bir beyanname hazırladı. Bu beyanname Yunan uçaklarınca Anadolu'ya atıldı. Buna karşın, o zamanın Vakit Gazetesinde, Atıf Hoca tekzibname yayınladıysa da, Ankara İstiklal Mahkemesi zabıtlarında okuduğumuza göre, Atıf Efendi'nin bu beyanname yayınlanması eylemine katılmayıp muhalefet ettiği kabul görmemiştir.


    Abdurrahim Rahmi Zapsu
    Abdurrahim Rahmi Zapsu (d. 1890 Başkale, Van Türkiye).


    Soyu baba tarafından Abdülkadir Geylani, ana tarafından Abbasi sülalesine dayanmaktadır. Kürt Talebe Ümit Cemiyeti ve Kürt Teali Cemiyeti'nin kurucusudur.


    Said-i Nursi'nin hem talebesi, hem silah arkadaşıdır. Abrurrahim Zapsu'nun Şeyh Said İsyanı'nın iki numaralı ismi olduğu belirtilmektedir. Bu yüzden sürgün yemiş, hapis yatmıştır.


    Necip Fazıl Kısakürek'in öncülüğünde kurulan Büyük Doğu Cemiyeti'ninin de kurucu üyeliği, İstanbul'da, Dicle Talebe Yurdu'nun yöneticiliğini de yapmıştır.


    Abdurrahim Zapsu, Bedirhan Aşireti lideri Bedirhan Paşa'nın torunlarından Arusî Şeyhi M. Aziz Çınar'ın kızı Hidayet Hanımla evlenmiştir. Bu evlilikten üç çocuğu olmuştur. Kızı Hale, Musa Anter'le evlenmiştir. Oğlu Mustafa Pertev, 'Masey Ferguson' traktörlerinin Türkiye'deki imalatçısı Uzel ailesinin kızı Gaye Uzel ile hayatını birleştirmiştir. Bu evlilikten Cüneyt Zapsu doğmuştur.





    Fehmi Koru anlatıyor: Bir yanda Kürtlük bir yanda İslam


    Zapsular, doğunun en köklü ailelerinden. Kürt aşireti Bedirhanlar sülalesine mensuplar. Prof. Yalçın Küçük ailenin yahudi kökenli olduğunu öne sürüyor. Aşiret mensubu çok sayıda şöhretli isim var. İlk akla gelenler, Menderes kabinesinin ünlü Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Çiller hükümetinin Dışişleri Bakanı Emre Gönensay, Milli Eğitim eski bakanlarından Vasıf Çınar, tarihçi Cemal Kutay, Cenap Şahabeddin... Dede Abdurrahim Zapsu 1890 yılında Van-Başkale'de doğuyor Baba tarafından Abdülkadir Geylani soyuna, ana tarafından Abbasi sülalesine dayanıyor.


    Kürt Talebe Ümit Cemiyeti ve Kürt Teali Cemiyeti'nin kurucusu. Osmanlı dönemi son ilahiyat mezunlarından, ayrıca maliye de okumuş. Kürtçe tiyatro eserlerinden tutun da 'Büyük İslam Tarihi' adlı üç ciltlik önemli bir tarihi esere kadar yazdığı pek çok kitap var.


    Said-i Nursi'nin hem talebesi, hem silah arkadaşı... (Birinci Dünya Savaşı'nda Said-i Nursi ve Abdurrahim Zapsu Doğu Cephesi'ne gitti. Ruslar'a esir düştüler...)


    Dedesi Şeyh Sait Isyanı'yla hapse düşüyor
    Abrurrahim Zapsu'nun Şeyh Sait îsyanı'nın iki numaralı ismi olduğu belirtiliyor. Bu yüzden sürgün yemiş, hapis yatmış.


    Cüneyd Zapsu 2004 yılında Zaman'dan Nuriye Akman'a verdiği röportajda dedesini, "Hayatı boyunca islam'ın hizmetinde bulunmaya çalışmış ve ayrılıkçı Kürtçülüğe karşı çıkmış bir insan" olarak tanımlıyor ve Akman'ın "Dedenizin Şeyh Sait İsyanı'nda yer aldığı bilgisi var mı elinizde?" sorusunu " Yok, olsa da söylemezdim herhalde. Şeyh Sait isyanı dediğiniz hadisenin tam ne olduğunu bilen var mı? Cumhuriyet tarihini, baştan aşağı bir daha iyice okumakta, hatta belki bir daha yazmakta fayda var" diyor.


    Abdurrahim Zapsu, Bedirhan Aşireti lideri Bedirhan Paşa'nın torunlarından Arusî Şeyhi M. Aziz Çınar'ın kızı Hidayet Hanımla evleniyor. Bu evlilikten üç çocuğu oluyor. Cüneyd Zapsu'nun babası Mustafa Pertev, Hale ve Jale... Dede Zapsu, Necip Fazıl Kısakürek'in öncülüğünde kurulan Büyük Doğu Cemiyeti'ninin de kurucu üyesi, istanbul'da, Dicle Talebe Yurdu'nun yöneticiliğini de yapıyor. Yurt, üniversite öğrenimi için istanbul'a gelen "Kürt gençle-ri"nin kaldığı ve 'eğitildiği' bir yer.


    Kaynak : http://ahmetdursun374.blogcu.com/




    Bir not daha ;


    Necip Fazıl´ın bir yazısı ve Recep Erdoğan


    Tayip Erdoğan´ın “üstadımız” dediği Necip Fazıl´dan da bir alıntı yapalım, biraz da Necip Fazıl ile yüzleşelim. 17 Temmuz 1959 günü, Büyük Doğu mecmuasında, “Amerika, Dünya ve Biz” başlıklı yazısında bakınız Necip Fazıl neler yazmış:


    “Amerikan politikasını korumakla mükellefiz… Amerikan siyasetini tutmak biricik doğru yol… Amerika´dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz…” 2


    ABD´ye teslim olmak, ABD´ye “nazlı bir sevgili olmak” onur kırıcıdır, insanlık dışıdır. Erdoğan ve ekibi ABD´ye yönelmede Necip Fazıl´ı örnek almıştır. Zaten bunların, yazdıkları özel mektuplarla ABD yetkililerinden yardım dilenmeleri bundandır. 3


    Recep Erdoğan-Bülent Arınç ekibinin arkalarından gittikleri, savunup özür diledikleri Şeyhleri (Sait), hocaları (Atıf), “üstat”ları (Necip) işte böyle İngiliz casusu, Yunan destekçisi, din sömürücüsü, Amerikan aşığı kişilerdir.


    Kaynak:http://www.guncelmeydan.com/

     

Share This Page