Cem evi Mescit;

Discussion in 'Alevilik Tarihi' started by Volkan dede, Feb 2, 2011.

  1. Volkan dede

    Volkan dede Aktif Üye

    Cem evi Mescit;
    Kur'an ‘da ibadethane olarak secde edilen yer anlamına gelen, “mescit” sözcüğü geçer, cami ve cemevi olarak geçmez. İlk mescid Hz. Peygamber Efendimizin Mekke’den Medine’ye hicretinde kurulmuştur. Medine girişinde konakladığı KUBA köyünde yapılmıştır.

    Peygamberimiz Hz. Muhammed Medine’de “tef” çalınarak karşılanır ve devesini serbest bırakılır, deve iki yetim çocuğa ait olan bir yere konaklar. Bu yere ”Peygamber Mescidi” yapılır. Daha önce Peygamberimiz ibadetlerini evinde veya Ashab-ı Kiram’dan olan Erkan Bin Ebu’l Erkan’ın evinde yapardı. (İslam Ansiklopedisi “mescit” bölümüne bak.)

    Medine’ye hicretinden hemen sonra ashabıyla birlikte bina ettiği, Peygamber mescidi: -Mescid-i Resul, Mescd-i Şerif, Mescid-i Saadet ve en çok bilinen ismiyle “Mescid-i Nebevi” adlarıyla anılmıştır. Mescid-i Haram ve mescid-i Aksa’dan sonra yeryüzünde ki mescitlerinin en faziletlisidir. Bu mescite bitişik olarak, gündüzleri bir eğitim – öğretim yeri, geceleri ise, evsiz kimseler ve misafirlerin barınması için “Suffa” denilen üzeri kapalı bir bölüm eklenmişti. İşte burada Hz. Muhammed dersler veriyor, yeni gelen insanlara okuma yazma öğretiliyordu. Buranın ihtiyaçları da sahabelerce karşılanıyordu. (M. Hamidullah, İslam Peygamberi, İstanbul, 1981,11,832) İslam’da ilk üniversite diyebileceğimiz bu okul sayısız alim yetiştirmiştir.

    Medine’de inşa edilen bu mescit aynı zamanda, kurulan devlete ait bütün faaliyetlerin yürütüldüğü merkez niteliğinde idi. Hz. Muhammed, ashabıyla sohbet ediyor savaş ve barış kararları orada alınıyordu. Elçileri orada kabul ediyordu. Savaşa çıkacak orduları orada techiz ederek yola çıkarır, topluma ait bütün meseleler orada çözüme kavuşturulurdu. (Nesei, Mesacid, 21)

    Medine de bir evi ve ailesi olmayan fakir kimseler de Suffa’da yatıp kalkıyor, ihtiyaçları buradan sağlanıyordu.(İbn Sa’d Tabakatül- Kübra Beyrut,1,239)

    İşte ilk mescit ve içinde yapılan görevler.
    Buradan yola çıkarak; Kırklar ceminden günümüze kadar Alevilerin ibadet ettiği yere secde edilen yer anlamında “cemevi” denir. Cem evi; Alevi İslam inancının ibadet yeridir. Geçmişte de tekke, zaviye, dergah olarak adlandırılmıştır. Farsça’da, dayanma anlamına gelen tekke (tekye) sözcüğü İslam’da inançsal etkinliklerin yürütüldüğü yapıyı anlatmak için kullanılır. Tekke insanlığın mabedidir, gönül gözünün aydınlandığı, kalp gözüyle görmeye başlanılan yerdir.
    Tarihimize baktığımız da; Ahmet Yesevi Dergahın da, Hacı Bektaş dergahın da ve 1207 tarihinde yapılan Seyit Gazi Dergahın da “Kırklar Meydanı” veya “Meydan Evi” olarak anılan “Cemevi” ni göreceğiz. Bu dergahlara “Cami” sonradan eklenmiştir. Ahmet Yesevi Dergahında halen cami yoktur. Hacı Bektaş Dergahına “Cami” 1836 yılında 2. Mahmut döneminde, Seyit Gazi Dergahına 1517 yılında yapılmıştır.

    Bu mabetler değişik isimlerle anılmıştır; Mevlevilikte “huzur” ya da “huzur-ı pir” Alevilik’de “pir evi” yada “pir makamı” olarak adlandırılmıştır. Mutasavvıfcılarca ilk tekke, sufi adı ile anılan ilk kişi olan Ebu Haşim El-Kufi (ölüm 767) tarafından Şam yakınlarında Remle’de kuruldu ve İslam dünyasının her tarafına hızla yayıldı. 12. Yüzyılda Türkistan’da yetişen Ahmet Yesevi Hazretleri en büyük tekkeyi kurarak “Pir-i Türkistan” adı ile ünlenmiş oradan da küçük Asya dediğimiz Anadolu’ya Hacı Bektaş Veli tarafından taşınmış, Hacı Bektaş ilçesinde büyük bir dergah kurarak gönüller fethetmeye başlamışlardır. Buralara “ışık dergahları” adı da verilmiştir. Çünkü burada doğan ışık Balkanlara, Budapeşte’ye kadar yayılmış ve gitmiştir. Işık dergahları olarak gönüller fethetmişlerdir. Bu dergahlardan yetişen dervişler dünyanın belirli yörelerine yayılarak irşatlarını sürdürmüşlerdir. Bu tekkelerde yetişen Yunus, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Sarı saltık ve daha niceleri halen günümüzde de gönlümüzde de yaşayıp irşatlarını devam ettirmektedirler.

    Türkiye’de II. Meşrutiyet ilanından (1908 ) sonra yapılan bir sayıma göre sadece İstanbul’da 311 tekke varmış. Ülkemizde tekkeler kullanım amaçlarının dışına taşındığı için 30 Kasım 1925 tarihinde, 677 sayılı yasa ile kapatılmış, tekke ve zaviyeler kapatılıp yasaklanınca o kelimeler yerine “Cemevi” kelimesi kullanılmıştır. Cem, birliğin ve beraberliğin adıdır. Cemin yapıldığı Cemevi ise sadece ibadet amaçlı kullanılmamış geçmişin mescitin işlevini yerine getirmiş ve getirmeye de devam etmektedir. Çok amaçlı olarak kullanılmaktadır.

    "Cemevi barış, özgürlük, eşitlik, ibadet,sevgi, yargı ve karar yeri, hizmet ve sohbet, dirlik ve birliğin korunup sergilendiği, ikrar ve iman, edeb ve erkan, tevella ve teberra, güvenin ve sevenin toplandığı, Hakk'a temanna ve Hakk'ın tecelli yeridir. (Tecelliyat nedir? Tecelli, tecalla; Varlık aleminde Tanrısal güzellik ve oluşların açığa çıkması ve sergilenmesi demektir. Yaratı'cının yaratılmışlar aleminde ki yansımasıdır. Tecelli sonsuzdur.) Cem evleri, salt tapınma maksadıyla kullanılmamış ve kullanılmamaktadır. Alevi topluluğunun tapınma dışında toplumsal, bireysel sorunların çözüme kavuşturulduğu bir meclis işlevi de görmüş ve görmektedir. Cem evleri yeri gelmiş sohbet muhabbet ocağı olmuş, yeri gelmiş eğitim-öğretim yuvası olmuş. Yeri gelmiş yoksullara aş evi olmuş, Yeri gelmiş dostluk, kardeşlik, birlik, dirlik evi olmuş ve olmaya da devam edecektir. "

    Mescit / Caminin Durumu
    Mescidler İslam’ın başından beri vardır. Peygamber 622 yılında Medine’ye yerleşince hemen bir mescid yaptırır. Bu herkesin katkısıyla yapılan gösterişsiz, sadece hizmete açık bir binadır. Minare, süs, şatafat yoktur. Peygamberin denetiminde yapılan mescid binalarının tümü mütevazı yapılardır.

    İslam’ın hemen başlangıç yıllarında camiler farklı siyasal çizgi izlemek isteyen kesimlerin propaganda merkezi olmaya dönüşür. Bunların başında Dırar mescidi gelir. Peygamber Medine’ye gelirken dört gün kaldığı Kuba Köyü’nde bir mescid yaptıracaktır. Bir süre sonra bu mescide karşı Dırar Köyü’nde bir mescid yapılarak, İslam’ı bölmek isteyenlerin ve “dedikodu üretenlerin” propaganda üssü olacaktır. Birinci planda amaçları Kuba cemaatini parçalamaktır. Bu mescid / cami, silah yığınağı olarak da kullanılmıştır. Ebu Amir, bu faaliyetlerin başındadır. Roma’dan ve henüz İslamlığı benimsememiş kesimlerden yardım ister. Peygamber, “kendi iradesi dışında kurulan” bu camiyi ortadan kaldırtmak için Tebük’ten dönerken ortadan kaldırmaları için sahabeden Malik ile Mean’ı gönderir. Harise oğlu Zeyd de onlara yardımcı olur. Bu mescid yakılır-yıkılır ve burada namaz kılınması yasaklanır. Kuran’ın Tövbe 107-108. ayetleri bu mescidin yıkılması için gelmiştir.[1]

    Demek ki, mescidler başından beri propaganda merkezleri olmaya uygun olan yerlerdir. Peygamber, kendileri tarafından konulan İslam’ın ana çizgisine karşı gelişen bu tür eğilim merkezlerine izin vermemiştir. Oysa, bugün her türlü olanağa sahiplerdir. Toplumun ve devletin ekonomik gelirleri bu kurumlara oluk gibi akıtılmakta, sağ siyasal çevrelere yandaş kazanma yerleri olarak kullanılmaktadır.

    Bu kötüye gidişi İmam Ali ta o günlerde sezer. Çıkar sağlamak, saygınlık kurmak ve bu tür üsleri din örtüsü altında siyasal çalışmalar için kullanmak Ali’nin dünya anlayışına göre sahteciliktir. Buna olanak tanımak istemez ve savaşım verir. Onun bu çalışmaları duygu ve düşüncelerinin yansıdığı şiirlerinde; “duydumki devlet hazinesinden cami yaptırıyormuşsun”, bu durum “iyilikten uzaktır” biçiminde dile getirilir.[2]

    --------------------------------------------

    [1] Çağdaş ve günümüz kaynaklarından geniş bilgi ve açıklamalar için bkz. Tarih-i Taberi Tercemesi (1982), C. II: 497 vd.; Fütûhu’l-Büldan (187): 1 vd.; Kısas-ı Enbiya (1985), C. I: 324 vd.; Gölpınarlı (1991): 75, 81, 143 vd.; Öztoprak (1990): 22 vd., 60, 102, 115 vd.; Baki Öz (1997): 126. İslam’da ilk kez gerektiğinde cami yıkımına yönelik inen Kuran’ın Tevbe 107 ve 108. ayetleri şöyledir: “ (107) Zarar vermek, kafirlikte bulunmak, inananların aralarını açmak, daha önce Tanrı’yla ve Peygamberiyle savaşanın gelmesini gözlemek için mescid kuranlara gelince; Biz ancak iyilik istemekteyiz diye yemin edecekler ve Tanrı ise tanıklık etmektedir ki onlar yalancıdır. (108 ) Orada hiçbir zaman namaz kılma. İlk günden itibaren Tanrı’dan çekinmek ve ona itaat etmek temeli üstüne kurulmuş olan mescit, elbette namaz kılmana daha uygundur. Orada öyle erenler var ki arınmayı severler ve Tanrı, temizlenip arınanları sever”.

    [FONT=Times New Roman][2] Bkz. Hz. Ali’nin Şiirleri (Çev. İ. Z. Eyuboğlu): 102; Hazreti Ali Divanı (Çev. V. Atila): 125.[/FONT]
     
  2. sessiz-okyanus

    sessiz-okyanus Daimi Üye

    emğine sağlık can bilgilendirici yazın içi
     

Share This Page