Bak şu yobaza!

Discussion in 'Haberler ve Yorumlar' started by prkacin, Nov 17, 2009.

  1. prkacin

    prkacin Super Moderator

    Vakit yazarı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, skandala imza attı. [​IMG] CHP'li Onur Öymen'in Meclis'te yaptığı konuşmanın yarattığı infial devam ederken, Vakit yazarı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, bir başka skandala imza attı.


    Vakit yazarı Akgündüz birçok tarihçinin üzerinde mutabakata vardığı Türk İslam tarihinin en büyük katliamlarından biri olan Yavuz Sultan Selim dönemindeki alevi katliamını savundu.

    Vakit'in profesör ünvanlı, dinci Taliban zihniyetindeki yobaz yazarı Akgndüz, Yavuz Sultan Selim döneminde 40 bin alevinin katledilmesini sadece Şah İsmail'in tutumuna bağla***** adeta kin kustu. Kalliamı meşru gösteren vicdansız Akgündüz, bununla da yetinmeyerek, AKP'yi demokratik açılım ve alevi çalıştayı konusunda uyardı.

    Alevi-Sünni kardeşliğine darbe vuran yazısıyla yürekleri bir kez daha dağlayan Akgündüz, tarihi gerçekleri tersyüz ederek "benim katliamım iyidir" mesajını verdi.


    İŞTE VAKİT YAZARININ YAVUZ SULTAN SELİM ZAMANINDAKİ KATLİAMI MEŞRU GÖSTEREN O YAZISI


    Alevilik konusundaki kırmızı çizgilerimiz

    Hemen şunu belirtmek istiyorum ki, alevî-sünnî diyalogunun yapılabilmesi için, her ikisinin de ehl-i tevhîd manasında ve İslâmın gölgesi altında düşünülmesi gerekir. Aksi takdirde, bugün Alevîliğe, özellikle belli çevreler tarafından öyle manalar verilmektedir ki, bu manaları, ne Alevîliğin ileri gelenleri ve ne de din mensubu bir insanın kabul etmesi mümkün değildir. Mesela “Alevîlik bir inanç sisteminden ziyâde hayât tarzıdır. Alevîlik öte dünya üzerine değil bu dünya üzerine efsâne üzerine değil insan üzerine kuruludur. Osmanlı değil ve Arap hiç değildir. Çoğunlukla Türk, biraz Kürt’tür. Orta Anadolu insanının yaşam tarzıdır. İslâmdan etkilenmiştir ama Şamanist karakter taşır. Kısmen Budizm ve Hıristiyanlığın etkisi altında kalmıştır. Şi`î hareketiyle çok az ilgilidir ve soyut bir Ali sevgisi vardır.”1. Dikkat edilirse, bu sözleri söyleyen insan, başta âhireti inkâr etmektedir İslâmiyetle olan bağını, sadece Şamanizm kadar görmektedir. Hz. peygamber’e uymayı Arap olmak gibi takdim etmektedir.

    Şimdi burada şunun tesbit edilmesi gerekir: Tarih boyu, başta Alevîlerin ve biz sünnîlerin hürmet gösterdiği on iki imam olmak üzere, alevîsi ve sünnîsiyle bütün Müslümanlar, Kur’an ve Sünnet’in temel esasları olan Allah’ı bir bilmekte Hz. Muhammed’i O’nun hak peygamberi olarak kabul etmekte ve Kur’an’ın Allah’ın kelâmı olduğuna iman etmekte ittifâk halindedirler. Bu üçünden taviz verenin, adı ister sünnî olsun ister alevî olsun, müslüman olarak karşımıza diyalog için çıkması mümkün değildir. Ancak başka bir dinin mensubu olarak onunla mu`â-mele edilir. Zann ediyorum ki, bu noktada, hakiki alevilerden hiçbirinin itirâzı yoktur. Ayrıca başta İmam Ca`fer-i Sâdık olarak bütün imamlar ve İslâm âlimleri, zarûriyât-ı diniye olarak adlandırdıkları namaz, oruç ve zekât gibi farzları içki içmemek, fuhuş yapmamak ve kumar oynamamak gibi yasakları, dinin tabi`î parçaları görmede ittifâk halindedirler. Bizim tesbitlerimize göre, bunları yapamamak ayrıdır reddetmek ayrıdır. Alevî veya sünnî bir insan, bu saydıklarımızı yerine getirmeyebilir ancak dinde yoktur demeleri mümkün değildir. Böyle bir inkâr karşısında, alevî sünnî diyalogunun da manası yoktur.

    O halde bizim diyalogumuz, Allah’a iman eden, Hz. Peygamber’i hak Peygamber kabul eyleyen ve Kur’an ile onun getirdiği emir ve yasakları yaşayamasa bile, reddetmeyen hakiki alevîlerle olacaktır. Aksi takdirde biraz sonra arz edeceğimiz gibi, İslâmın tasavvuf ve itikâdî bir kolunun Anadolu âdetleriyle yoğrulmuş şekli demek olan alevîlikle, bahsi edilen ve alevîliği yeni bir din gibi kabul eden anlayışı bağdaştırmak mümkün olmayacaktır.

    Bu sebeple Alevilik konusundaki bazı kırmızı çizgileri hatırlatmakta fayda vardır:
    1. Alevilik ve Bektaşilik Anadolu’da bir tarikat şeklinde yürümüştür ve bu sebeple de Bektaşi ve Alevi tekkelerine veya dergâhlarına son zamanlarda ve özellikle de 28 Şubattan sonra Cem Evi denmeye başlanmıştır. Eskiden beri cem âyinleri vardır. Bu manada Cem Evleri tekke veya dergahtır asla mabed değildir. Eğer mabed kabul edilirse, Aleviliği müstakil bir din kabul edenlerin görüşü desteklenir ki, hükümet bu günahın ardından kıyamete kadar kalkamaz. Batılıların isteği de budur. Batılı
    İslamologlar, Alevileri müstakil bir din mensubu olarak göstermeye çalışmaktadırlar.2
    2. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması ve Din Derslerinin Anayasadan çıkarılması gibi istekler, Aleviliği yeni bir din olarak sunanların isteğidir.
    3. Eğer Cem Evlerine bütçeden maddi bir destek verilirse, Türkiye’de mevcut bütün tarikatların da Bütçeden tahsisat isteme hakkı vardır.
    4. AK Parti hükümeti Kilise ve Havra açma konusundaki hatasını burada tekrarlamamalıdır. Cumhuriyet döneminde Ecevit Hükümeti bile bu tavizi vermemiş ve daha doğrusu verememiştir.
    Bilindiği gibi, Erdebil Şeyhlerinden Şeyh Cüneyd şeyhliğine şahlık katmak istemiş ve ancak muvaffak olama***** 1460 yılında katl edilmiştir. Yerine geçen oğlu Şeyh Haydar da aynı gayeyi devam ettirmiş ve Anadolu’yu ŞÃ®’alaştırmak metodunu kullanarak şahlığını pekiştirmek istemiştir. Kucaklarında büyüdüğü Akkoyunlu Devletine de hıyânet edince, Yakub Bey tarafından 1488 yılında o da öldürülmüştür. Yerine geçen Şah İsmail ise, Erdebil Sofuları veya Halifelerini Anadolu’ya göndererek, hem Anadolu’yu ŞÃ®’alaştırmayı ve hem de böylece Anadolu’yu hâkimiyeti altına almayı hayatının gayesi edinmiştir. Nitekim temkinli davranmayan Akkoyunlu Devleti, torunları olan Şah İsmail tarafından ortadan kaldırılmıştır.
    Akkoyunlu Devletini ortadan kaldıran ve hem şeyhliği ve hem de şahlığıyla Anadolu üzerine yürüyen Şah İsmail, halifeleri vasıtasıyla Anadolu’yu tam bir anarşiye sürüklemekte maalesef muvaffak olmuştur. 1507 yılında üzerine yürüdüğü Alâüddevle Bey’in mağlubiyeti üzerine Elbistan, Harput ve Diyarbekir’i yakmış ve yıkmıştır. Bu arada Erdebil Sofuları da Anadolu’da anarşi çıkarmaya başlamışlardır. Şah İsmail’in taraftarları olan askerler, kırmızı çuhadan taclar giydiklerinden dolayı onun taraftarı olan herkese Sürhser yani Kızılbaş denmiştir. Şah İsmail’in halifelerinden olan Rumiyeli Nur Ali Halife başkanlığındaki Erdebil sofu ve müritleri, Tokat’a saldırmışlar ve yüzlerce insanı kılıçtan geçirmişlerdir. Maalesef Şehzâde Ahmed üzerlerine ordu göndermişse de muvaffak olamamıştır. Bu arada Antalyalı Hasan Halife ve oğlu Şahkulu veya Osmanlı tarihçilerinin ifadesiyle Şeytan Kulu (Şahkulu Baba Tekeli veya Karabıyıkoğlu da denmektedir) eliyle Anadolu’daki Alevîleri Osmanlı Devleti aleyhinde teşkilâtlandırmaya başlamıştır.

    Bunları bertaraf eden Yavuz Sultan Selim’i soykırım yapmakla suçlamak ve hatta Alevi Çalıştaylarında onun isminin mahallelerden ve diğer mekân isimlerinden kaldırılmasını teklif etmek, tarihin ters çevrildiğinin delilidir. Ak Parti hükümetinin, açılım uğruna kendisi ile milleti arasında uçurumlar meydana getirecek açılımları kabul etmemesi gerekir.

    Bu konuda sözün özünü Bediüzzaman söylemiştir:
    Ey ehl-i hak olan ehl-i sünnet vel-cemâ`at! Ve ey âl-i beytin muhabbetini kendilerine meslek edinen alevîler! Çabuk bu manasız ve hakikatsiz, haksız ve zararlı olan tartışmaları aranızdan kaldırınız. Yoksa geçmişte komünizm ve dinsizlik cereyânı, birinizi diğeri aleyhinde kullandığı gibi, bugün de vatan ve millet düşmanları, vatanımızı ve milletimizi bölmek için, birimizi diğeri aleyhine kullanabilirler. Hepimiz de ehl-i tevhîd olduğumuzdan, kardeşliği ve birliği emreden yüzlerce kudsî bağ aramızda varken, ayrılığı gerektiren cüz`î meseleleri bırakmak elzemdir.

    1 Ali Balkız, Daily News Gazetesi Eki 15.7.1993 tarihli Zaman Gazetesi, sh. 5, Mustafa Özcan'ın yazısı.
    2 Örnek olarak bkz. Mordechai Nisan, Minorities in the Middle East: a history of struggle and self-expression, (McFarland, 2002)ö sh.118

    ASLINDA NE OLMUŞTU?

    Vakit'in profesör ünvanı almış ancak yazılarıyla bilimin aydınlatıcı yüzünü karanlığa çeviren Akgündüz'e katliamlara zemin hazırlayan iki fetvayı hatırlatmak yeterli olacak.

    Yavuz Sultan Selim'in Alevi kırımı yapabilmek için yazdırdığı fetvalardan birisi Müftü Hamza'ya ait olanı. Müftü Hamza bakın katliamlara nasıl cevaz veriyor ve İslam dünyasına nasıl bir nifak tahumu ekiyor:
    "Ey Müslümanlar, bilin ve haberdar olun ki, reisler Erdebil oğlu İsmail olan Kızılbaş topluluğu, Peygamberimizin şeriatını, sünnetini, İslam dinini, iyiyi ve doğruyu açıklayan Kuran'ı küçük gördüler. (...) Onlara sempati gösteren, batıl dinlerini kabul eden veya yardımcı olanlar da kafir ve dinsizdirler. Bu gibi kimselerin topluluğunu dağıtmak bütün Müslümanların görevidir. Bu arada Müslümanlar'dan ölen kutsal şehitlerin yeri yüce cennettir. O kafirlerden ölen ise, hakir olup cehennemin dibinde yer tutacaklardır. (...) Bu türlü topluluk hem kafir ve imansız hem de kötülük yapan kimselerdir. Bu iki sebepten onların öldürülmesi vaciptir."

    Dönemin büyük fıkıh ve hadis bilgini olarak tanınan Müftü Hamza 1521 yılında öldü. Tarihte yalnız böyle yüz karası bir fetvayla değil, rüşvet almak gibi bir suçla da anıldı Müftü Hamza. Kur'an üzerine yemin etmesine rağmen 50 bin akçe karşılığında Semendire Valisi Yusuf Bali'nin yolsuzluklarını ve haksızlıklarını kapatır. Müftü Hamza'nın rüşvet aldığını öğrenen Yavuz Sultan Selim onu sıkıştırıp canının bağışlanması karşılığında bu fetvayı verdirir.

    Alevi kırımına izin veren bir diğer fetva da Şeyhülislam İbni Kemal tarafından kaleme alınmış: "...Kızılbaş topluluğu şeri yasalar gereği öldürülmeleri helaldir. İslam askerlerinden onları öldürenler gazi, ellerinde ölenler ise şehittirler."

    Bu fetvaların fırsat bilen Yavuz Sultan Selim kitlesel bir kıyıma başladı, bazı tanihçilere göre 40 bi, bazı tarihçilere göre ise çok daha fazla sayıda Türkmen Alevi'yi katletti.

    Tarihin bu acı sayfalarını unutması ve bir daha bu acı olayların yaşanmaması toplmun tüm kesimlerine büyük görev düşüyor. Ancak ırkçı CHP'li Onur Öymen'in dinci versiyonu olan Prof. Akgündüz'ün vicdanları yaralayan bu yazısı, Hükümet'in tam da demokratik açılım sürecini başlattığı bu günlerde kaleme alması oldukça düşündürücü.

    Tüm bu kışkırtmalara, provokasyonlara rağmen Sünni ve Alevi müslamanların kardeşçe, barış içinde yaşama arzusu ise en büyük tesellimiz.

    habercem
     
  2. nurcanselda

    nurcanselda Daimi Üye

    can teşkkür ederim artık öyle bir noktaya getirdilerki haykırmmak istiyorumm yeter yeter diye yanlış anlaşılmazsa can ki anlaşılmaz hepimiz insanız ben artık sünninin alevi diyenine alevinin sünni diyenine yazıklar olsun diyorum nasıl bir ülkeki bizleri bir inancı görmezden geliyor nasıl insanlarki hala katliyamları utanmadan kaleme dile alabiliyorlar...
     

Share This Page