Ahmet Yesevi Dergahı

Discussion in 'Alevi Dernekleri ve vakıfları' started by bluedream, Apr 20, 2007.

  1. bluedream

    bluedream Daimi Üye

    Anadolu ' da Alevi - Bektaşi menakıpnamelerinde ; erenlerin ' ser çeşmesi ' ' Hünkar Hacı Bektaş Veli ' nin güvercin donuna girerek bugünkü Hacıbektaş kasabası olan Sulucakarahöyük ' e geldiği varsayılır.
    Kendisine neden güvercin donuna girerek geldiğini soran erenlere ise Hünkar , ''Eğer güvercinden daha mazlum bir yaratık bulsaydık , onun donuna girer gelirdik '' yanıtını verir.
    Söylencedeki ''güvercin'' simgesi kadar Anadolu Alevilerinin barışçıl yanlarını , barıştan yana bir dünya özlemi taşıdıklarını , barışçıl olduklarını vurgulayan bir ikinci imge olamaz sanırım. Anadolu Alevileri , söylencedeki gibi tarih boyunca barışçı olmanın faturasını çok ağır ödemişler ve ödemeye de devam etmektedirler. Alevilik , olağandışı kabul edilen Sivas , Gazi olayları vs. dışında canlılığını çeşitli alanlarda sürdürüyor. Bunların başında , her yıl Anadolu ' nun çeşitli il , ilçe ve köyünde ; tekkesi dergahı , türbesi bulunan Alevi büyükleri için düzenlenen anma ( kutlama ) törenleri geliyor.İktidar ve muhalefet partileri milyarlık seçim bütçelerine karşın mitinglerde adeta sinek avlarken , küçük köy ve beldelerde düzenlediği törenler tıklım tıklım doluyor. Bu yazı dizisinde , tüm olanaksızlıklara karşın insanları sel gibi bu törenlere getiren nedenler üstünde durmaya , analizlerimizi sizlerle paylaşmaya çalışacağız.
    Bu törenler esas olarak Alevi tarihinde adından , yaptıklarından , dergahından söz edilen kişilerle ilgili mekanlarda yapılıyor. Bunların başında ise Anadolu Alevilerince kişilikleri ve yaşadıkları dönemde sayısız yararlıkları görülen kişiler ve dergahları başta geliyor.
    Anadolu Alevilerinin kutsal kişilikleri Hacı Bektaş Veli ' yi , Abdal Musa ' yı , Sücaettin Veli ' yi , kendi adlarına kurulu külliye ve dergahlarından ayırarak anlatmak olası değil.
    Biz de tarihi kişilikleri ve onları var eden mekanları , birlikte tanıtmaya çalışacağız. Halkın bir umut kapısı olarak yüzyıllardır bu kapılara koşma nedenlerini irdelemeye çalışacağız.
    Anadolu ' da hangi bölgede olursa olsun yaşlı bir Alevi - Bektaşi ile konuşmaya kalktığımızda , birkaç tümceden sonra size , Aleviliğin kökenini , dedelerinin ve köklerinin Horasan'dan geldiğini , onlaeında Ahmet Yesevi ' den el aldıklarını anlatmaya çalışır.
    Peki , Anadolu Aleviliğinin tarihi kaynağı açısından adeta genel adres olarak anlatılan Horasan ve Ahmet Yesevi olayı nedir? Aleviler , hangi milliyetten olursa olsun , neden ısrarla bu kaynağı kendilerine çıkış noktası olarak gösteriyorlar? Bu olgu üstünde birazcık durmaya çalışalım.

    Horasan erenlerinin piri

    Hacı Bektaş Veli ' nin yaşamının anlatıldığı Velayetname adlı eserde Ahmet Yesevi , ''99 bin Türkistan pirinin piri '' diye tanıtıldıktan sonra anlatım şöyle devam ediyor: ''Muhammet Hanefi soyundan bir seyittir. 5. İmam Ali Rıza ' dan icazet almıştır. Türkistan ' a giderek Yesi kentinde bilgin bir kişiydi , kimse karşısına çıkıp onunla bilgi yarıştıramazdı. Batın bilgisinde ileriydi.''
    Ahmet Yesevi ' nin yaşamı ise şöyle anlatılıyor : '' Kendisi kaşık ve keşkül ustasıydı. Öküzün sırtına heybesini koyup pazara yollardı. Herkes , heybedekilerin değerini bilir , kendine gerekli olanı alıp parasını heybeye koyardı. Öküz , tekkeye dönünce şeyh parayı alır ve ne gerekiyorsa onu aldırırdı.''
    Hoca Ahmet Yesevi Türkistan ' da büyük bir tarikat ve dergah piridir. Onun halifeleri Asya ' dan batıya yönelerek Horasan ' ın çeşitli yerlerinde ve Anadolu ' da çeşitli dergahlar kurup savaştan ve düşman baskınlarından bunalmış halka ''içsel huzur'' ve kardeşlik - sevgi temeli üstüne halkı mutlu etmek için çalışmalar yapmaktadırlar.
    Hoca Ahmet Yesevi hakkında eldeki belgeler yeterli sayılmıyor. Ama tarih olaylarını - destanlar ve menkibeler dahil çeşitli belgelerin ışığı altında yorumlamak ve değerlendirmek de bir yöntem olarak kabul edildiğine göre , bu olguları ciddiye almak durumundayız.
    Kendisine ''Piri Türkistan '' adı da verilen Ahmet Yesevi ' nin Hakka yürümesinden ( vefatından ) sonra dergahın postuna zahir ve batın bilgisinde ünlü bir kişi olan Lokman Parende oturur. Anadolu Aleviliğinin ''ser çeşmesi '' Hacı Bektaş Veli , Lokman Parende'nin muhibi , öğrencisi ve halifesi olur.
    Dergahta gördüğü hizmetle yetenekleri , bilgisi , görgüsüyle , hocasının ve diğer dervişlerin sevgisini , takdirini kazanır. Bundan sonra Halife Lokman Parende , hocası Ahmet Yesevi ' den kendisine kalan emanetleri , yani taç , hırka , sofra , çorap , alem ve postu Hacı Bektaş Veli ' ye teslim eder. İcazetnamesini de vererek hilafet makamına onu oturtur. Aynı yıl Lokman Parende Hakka yürüyünce ( vefat edince ) , Hacı Bektaş Veli ''postnişin'' olur.
    Bir süre bu dergahta seyhlik yapan Hoca Bektaş Veli , hocasının yönlendirmesi üzerine çeşitli yerlerde konaklayıp bir ''Horasan ereni '' olarak Anadolu ' nun yollarına düşer. Bir barış güvercini olup Sulucahöyük'ü kendisine yurt edinir. Kaynakların yazdığına göre : Ebulvefa ' nın 1107 yılında Kakka yürümesinden ( vefatından ) sonra ise , bu tarikata bağlı olanlar , Baba İlyas Horasani ' nin çevresinde toplanırlar. Babailer adı verilen topluluk , 13. Yüzyıl başlarında Moğol saldırısı üzerine Horasan ' dan göçerek Amasya ' ya yerleşen Baba İshak ' ın çevresinde bir araya gelen ve kendisine aşırı bir sevgiyle bağlı olan bu batıni topluluk , Selçuklu sultanının katmerli baskı ve sömürü düzenine 1239 yılında başkaldırır. Halka mutluluk , eşitlik , özgürlük gibi birtakım haklar sağlayacaklarını ve toprakları herkese eşit olarak dağıtacaklarını , vergileri tümüyle kaldıracaklarını belirtirler. Babailerin başkaldırısı , 1240 yılında yenilgi ve Baba İshak ' ın katledilmesiyle sonuçlanır.
    Kaynaklarda ; Lokman Parende ' nin halifesi olarak Horasan'dan kardeşi Menteş ile birlikte Anadolu ' ya geldiği kabul edilen Hacı Bektaş Veli ' nin , Baba İshak ' ın da halifesi olduğu yazılır.
    Babailerin yenilgisinde kardeşi Menteş ' I de kaybeden Bektaş Veli , bir süre izini kaybettirir. Sonra Sulucakrahöyük ' e gelerek dergahını kurar , kapısını ardına dek açar ve aydınlık düşüncelerle yeri göğü aydınlatmaya başlar.
    Başkaldırıda yenilgiye uğrayan Babaileri çevresine toplar. Bunlara Kalenderi , Haydari , Abdali , Şemsi , Yesevi , Melami , Safevi , Edhemi , Hurufi , Cami , Celali vb. topluluklar da katılır.
    Hacı Bektaş Veli düşüncesinin toplumsal bakımdan ortaya çıkışını 13. Yüzyıl Anadolu ' sunda aramak gerekiyor. Ama Konya Selçuklu Devleti ' nin Moğollarca çarpışmasının faturasını ödeyen halk , Hacı Bektaş Veli ' nin dergahında yükselen barış , kardeşlik , eşitlik , özgürlük çağrılarına karşı duyarlı davranmayıp başka ne yapabilirdi ?
    Gönüllerce taht kuran bilge insanın kurmaya çalıştığı dünya, insan sevgisine dayanır. İnsanlara aralarında ayırım gözetmeksizin sevgi ve saygı duyulmasına dayanır. Onun inanacına göre insanları aydınlığa götürecek yolun sevgiden geçtiğidir. Hacı Bektaş Veli'nin yazdığı kabul adilen yapıtları:Makalat Şathiye, Fevaid, Makalat-I Gaybiye, Kelimatı Ayniye, Hurdaname, Uss-ül Hakikat. Ayrıca Hacı Bektaş Veli'nin hayatını mitolojik bir anlatımla anlatan Vilayetname ve Menakıpname adlı yapıtlar vardır.

    Horasan'daki bilgi denizi

    Türkler, İslamiyeti, 9-10. Yüzyılda tanıdılar. Maceralı, kanlı, acılı bir yolculuktan sonra İslamiyeti kabul
    Etmek zorunda kaldılar. Ama bu kabul ediş tıpatıp değildi. Bedevi Arap toplumu için konulan kurallar, kendileri için oldukça yabancıydı. Onlar, İslamiyeti kabul ederken kandi geçmiş kültürleriyle bir sentez oluşturma yoluna gittiler.
    Hoca Ahmet Yesevi'nin dergahı Türkistan'da, Horasan'da ve yakın coğrafyada adeta bir tasavvuf denizi oluşturmuştur. İşte Anadolu'yu, İran'I, Mezopotamya'yı ve Balkanlar'I aydınlatmaya çaloşan dedeler, babalar,
    "Horasan Erenleri," bu tasavvuf denizinden akan birer ırmak olmuşlardır. İşte göç yolları üstünde denizinden akan birer ırmak olmuşlardır. İşte göç yolları üstünde önemli bir kavşak olan Horasan'ın özelliği buradan kaynaklanıyor. Hacı Bektaş Veli'yi Sarı SaltuK'U Abdal Musa'yı, Hamza Baba'yı, Veli Baba'yı, Kolu Açık Hacim Sultan'I, Demir Baba'yı ve adını buradan sayamadığımız nice "Horasan pirlerini" yetiştiren coğrafya Horasan diyarıdır.
    Alevilik, Horasan diyarında yetişen düşüncelerin, duyguların, inancın Anadolu ve ön Asya'da yeşermesi, boy atması, dal budak salması ve meyveye dönüşmesidir. Sonuçta da eşi menendi görülmedik, tadına doyulmayan aydınlık bir dünya düşüncesinin ortaya çıkmasıdır. Anadolu da aydınlık bir düşüncenin erleri olan Aleviler arasında, hangi etnik kimliğe sahip olursa olsun Horasan adının anılması, buradan yayılan düşünce, duygu ve inanç dünyasına ait ortak değerlerin, adı geçen tüm toplumu kucaklama özelliğinden ileri geliyor olsa gerektir.

    Uygarlıklar beşiği Anodolu

    Türkler dışındaki Asya, Mezopotamya ve Anadoluda'ki diğer halklar için de İslamı kabul şekli benzer bir yol izledi. İşte Anadolu Aleviliğinin tadına doyum olmayan, eşi emsali başak yerde görülmedik mayası, bir uygarlıklar sentezi olarak Anadolu'da bu nedenle oluştu. Anadolu halkı, geçmiş uygarlıklarıyla Horasan'dan gelen mayayı yeni bir senteze dönüştürdü. İslamiyetin Anadolu ile tanışması, Anadolulaşmaması gerçekleşince, İslamiyet Anadoluca konuşmaya başlayınca; Hz Ali, Dede Korkut ve Homeros Dede Anadolu'da tanışıp kaynaşınca Anadolu Aleviliği sentezi oluştu. Horasan ,bugün İran sınırları içinde bulunan bir bölgeye verilen ad. Bu adla anılan bir de şehir var. Hazar denizi'nin güneydoğusunda yer alan Horasan, Türkistan'ın güneyinde yer alıyor. Yani Horasan, Türkistan Anadolu İpekyolu'nun zorunlu durağı. Horasan; Türkistan,Özbekistan, Kazakistan'ın güneye açılan kapısı sayılır. O bölgenin kavimler kapısı. Hazar Denizi'nin, bizim Karadeniz büyüklüğünde bir iç deniz olduğu düşünülürse bu kapı daha da anlam kazanır. Horasan ,İran sınırları içinde olmasına karşın orada bugün dahi yaşayan ve Anadolu Alevilerinin geleneklerini sürdüren Aleviler var. Yani Şii olmayan, Anadolu Alevilerinin geleneklerini sürdüren Aleviler var. Yani Şii olmayan, Anadolu Alevileri ile aynı özellikte Alevilik bugünde yaşıyor.
    Bunlara; "Ali Allahiler" ve "Ehli Haklar'' deniyor.Bunlar Kürt ve Türk kökenli Alevilerdir. Burada bir şeyi yinelemekte fayda var. Aleviliğin kökeninin Horasan olduğu söylenince hemen arkasından ''O zaman tüm Aleviler Türktür '' ifadesi her şeyi çözmüyor. Çünkü Horasan ' dan gelen Aleviliği sadece Türk diye adlandırmak , gerçeği anlatmada tek yanlı kalıyor. Şu anda Horasan ' da yaşayan Kürt Aleviler olması demek ki bu sav için yeterli bir anlatım sayılmaz.
    Horasan ' dan Anadolu ' ya hem Türk hem de Kürt kökenli Aleviler gelmiş. Aradan yaklaşık 800 yıl geçtiği halde bugünde varlıklarını sürdürdüklerine göre geçmişte neden olmasın.
    İstanbul ' da okuyan İran' lı bir öğrenciyle tanışmıştım. Kendisini Alevi olarak nitelendiriyordu. Ben , ' Yani Şii misin?' diye sorunca , ' Hayır , Şii değil Aleviyim ' demişti.Ben sizin ' Alevilik Olayı ' kitabınızı okudum. Biz işte öyle Aleviyiz.' Merak edip 16 Ağustos' ta geleneksel Hacı Bektaş Veli'yi anma törenlerine katılmıştı. İzlenimleri çok ilginçti. Demişti ki ' Ben kendimi bir Anda İran'da ( kendi bölge ve şehirlerinin adını vererek ) hissettim.' Ama anlattığı Humeyni İran'I değildi , Aleviliğin hala kısmen yaşadığı Alevi İran'dan söz ediyordu.
    'Bizde de ozanlar var ' diyordu. Pir Sultan ' dan , Hatayi ' den , Kerbela üstüne , 12 imamlar ve Ehlibeyt üstüne nefesler söylerler. Bizde cemevine ' hankah' denir. Bizim de dedelerimiz var. Bizide aşure törenleri Şiilerden farklıdır , çok anlamlı ve görkemli geçer. Şiiler de , bizim farklılığımızın farkında , O nedenle bize dokunmazlar. Bizi öyle kabul ederler. Bizde de hankahlarda cem yapılır. Bizde de tıpkı sizdeki dedeler gibi sakal bırakıp hiç traş olmayan dedeler vardır. Bizdeki kadın erkek ilişkileri , Şiilere değil , sizlere benziyor. Bizde de camiye gidilmez vs , vs…'
    İşte İran'da hala yaşayan bu Alevilik , Şah İsmail Hatayi döneminde Anadolu'ya koşut olarak yaşayan bu Alevilikti. Çaldıran Savaşı' da Safevilerin yenilgisiyle olaydan sonra Şiileşen İran' ın ardında kalan ve 500 yıldır Şiiliğe karşı direnip yaşamaya çalışan bu Alevilikti. Anadolu Aleviliğinin kökenine ilişkin saptamalarda Türkistan kadar Kürdistan vurgusunun da sıkça yapılması , bazı kaygı verici çağrışımlara yol açmaktadır. Çünkü Anadolu hangi ulustan , hangi ırktan , hangi inançtan olursa olsun , tüm insanlara , tüm dervişlere , tüm ermişlere kapısını ardına dek açmış , onlara derin sevgi ve saygı göstermiştir.Anadolu bir uygarlıklar zinciridir. Ondan bir halka eksilirse yapı bozulmuş olur. Anadolu insanı tek renkle yetinmemiş , başkalarından aldığıyla kendi özelliklerini yoğurmuş , ortaya yeni bir öz ve biçim çıkarmıştır. Çok tanrılı , tek tanrılı tüm dinler , Anadolu ' da buluşmuş , karışmış , yeni bir inanç ve düşünce tarih sahnesine çıkmıştır. İslamiyet de Anadolu toprağına ekilince farklılaşmış , yeni biiçerik kazanmıştır. Kendine has özellikler taşıyan bir oluşum ortaya çıkmıştır. İşte bu sentezin en belirgin olgusu Alevi Bektaşi düşünce ve inanç bütünlüğüdür.
    Anadolu Aleviliğinde , İslamiyet içindeki Hz. Ali sevgisi ve yandaşlığından kaynaklanan damar , Asya ' dan akan tasavvuf ırmağıyla birleşmiş , yakın coğrafyalardan bu ırmağa yeni sular karışmış , Anadolu ' nun klasik uygarlıklarından renkler eklenmiş ve bir sentez ortaya çıkmış.
    Bu olguyu sadece Türkistan kaynaklı göstermeye , Türk - İslam sentezine eklemlemeye çalışanlar yanılıyorlar. Alevilik esas mayasını Türkistan ' dan almış olsaydı , neden bu maya o coğrafyada tutmamıştır? Türkistan ' da yaşayan İslam , esas olarak Sünni islam kabul edilen Emevi Müslümanlığıdır. Biraz daŞiiliktir. Türkistan ' da esas olarak Alevilik - Bektaşilik yoktur. Türkistan için söylediğimiz Kürdistan için de doğru sayılır. Aleviliği ' Kürt kültürünün patlaması ' olarak niteleyenlerden en az Türk - İslamcılar kadar yanılgı içindedirler. Çünkü Kürtler , İslamı kabul ettikten sonra esas olarak Şafii Müslümanlığı seçmişlerdir. Kürdistan ' da Aleviler azınlıktadır.
    Bu nedenle Anadolu Aleviliği , Türk - İslam sentezine de , Kürt - İslam sentezine de sığmıyor. Biçilen elbiseler Aleviliğe dar geliyor kanısındayım. Alevilik , 72 milleti , 18 bin alemi kendisine yurt edinmiş bir oluşumdur. Aleviliği bu kulvarın dışına çekip milliyet çiftlerine hapsetmeye çalışmak , ona karşı saygıda kusur etmektir.



    Kaynak : karacaahmet.com
     

Share This Page