Yunus Emre

Discussion in 'Ozanlarımız' started by ahtapot, Apr 14, 2007.

  1. ahtapot

    ahtapot Daimi Üye

    Ben yürürüm yane yane
    Aşk boyadı beni kane
    Ne akılem ne divane
    Gel gör beni aşk neyledi.


    Miskin Yunus biçareyim
    Baştan ayağa yareyim
    Dost ilinden avareyim
    Gel gör beni aşk neyledi


    Yunus Emre (1238 -1320) yılları arasında yaşadığı tahmin edilen ve Anadolu da Türkçe şiirin öncüsü olan bir şair ve mutasavvıftır, yaşamına ilişkin belgeler sınırlıdır. Medrese eğitimi gördüğü, Arapça ve Farsça bildiği, İran ve Yunan mitolojisi ile tasavvuf ve tarihi incelediği sanılıyor. Vahdet-i vücut (varlık birliği) öğretisine ulaşan bir tasavvuf yorumunu benimsemiştir.

    Gerçeğe, Tanrı'ya, evrensele, her şeyin özüne varmak için ''Şeriat-tarikat-marifet-hakikat'' olmak üzere dört bilgi düzeyi yöntem ayırt eder. Tasavvuf felsefesi ve görüşleri daha çok Bektaşilere yakındır. Şeyhi Taptuk Emre Sinan Ata'nın ardılıdır, Hacı Bektaş Veli'ye bağlıdır. Bir divanı vardır Risaletü'n Nushiye adlı 573 beyitlik şiiri ile şeriat kurallarının üstüne çıkar. Başlangıçtaki düz yazı metinde aklın ve insanın çeşitlerini anlatır. Şiirlerini Oğuz lehçesiyle ve çağının konuşma diliyle yazmıştır. Yaşamı, şiirleri, felsefesi üzerine çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Yunus Ernre üzerine Fuat Köprülü, Burhan Toprak, Abdülbaki Gölpınarlı, Sabahattin Eyüboğlu, Asım Bezirci, F. Kadri Timurtaş, Ahmet Kabaklı, Müjgan Cumbur, Abdurrahman Güzel, Mehmet Bayraktar ve Nezihe Araz gibi çeşitli araştırmacı yazarlar inceleme yapmışlardır.

    Yunus Emre? Nereli? Nerede doğmuş, nerde ölmüş, nasıl yaşamış? Kime bağlı, Ne gören var, ne bilen, Hepsi karanlıkta. Yunus'un deyişiyle görenler, bilenler de, ne söylerler, ne bir haber verirler. Ama onlarca mezarı var, üstlerinde adı var, içlerinde kendi yok; Onlarca kitabı var, içlerinde adı var, kendinin kitabı yok. Ama o halkın, insanların gözdesi, soluğu, sesi, Anadoluyu insanlığı sarmış, kendi köyündeyse izinin tozu bile kalmamış; sözü alınmış, satılmış, divanlara birlikte katılmış; O güzel insan kim bilir hangi gurbet köşesinde dağarcığındaki şiiriyle birlikte ölmüş, toprağa katılmış belki ölümü üç günden sonra bile duyulmamış, ölüsü soğuk suyla yuyulmamıştır. Belki tersi olmuş. Bilen yok. Gören yok. Ama o varacağı yere ulaşmış.

    Ama halkımız bu insanları kendi çocukları olarak benimsemiş, kişiliklerini, özünü, sözlerini kendi malı sayıp dilediği gibi evirmiş çevirmiştir. O ve halkın nerede söylediğini bilmek imkansız belki de gereksiz artık. "Anadolu da binlerce ağızdan söylenmiş ve söylenen bir Yunus korosu var'' ''En eski yazmalarda yok diye halkın ezberinde yaşayan, ister istemez yontulan, dil değiştiren şiirleri Yunus'un saymamak hiç de bilimsel bir davranış değildir'' En eski yazmalar Yunus'un ölümünden çok sonra derlenmiş, bu yazmalara Yunus'un diline, tutumuna, düşüncesine düpedüz aykırı şiirler de alınmış. Yeni belgeler arana dursun, biz Yunus'u anarken yazmalar kadar sözlü halk geleneğine de saygılı olmayı daha doğru buluyoruz. (S. Eyüboğlu, Yunus Emre sh: 20)


    Söylencelerdeki Yunus Emre

    Yunus üstüne bütün bildiklerimiz halkın masallaştırdığı gerçeklere dayanıyor. Ancak masallar gerçeği değiştiriyor da tarih kitapları değiştirmiyor mu? Yeni tarihçiler eski zaman gerçeklerini ararken söylenceleri, mitleri hiç de yabana atmıyor, tersine asıl gerçeğin çok kez onlarda gizli olduğunu ileri sürüyor.

    Söylencelere, Hacı Bektaş Veli Velayetnamesine göre Yunus Emre bir orta Anadolu köylüsü, Sakarya kıyılarında, Sivrihisar'ın Sarı köy'ünde oturur. ''Taştan topraktan ekmeğini çıkaran, yağmur yağmayınca aç kalan bir Anadolu köylüsü, bütün devletlerin soymaya alışık olduğu bir Anadolu köylüsü. Yağmur yağmaz, ekin olmaz. Yunus günün birinde tohumsuz kalır. Tohumsuz kalan Yunus Emre eşeğine dağdan alıç, ahlat, meyve yükler, buna karşılık biraz tohumluk buğday aramaya çıkar. Duyduğunun izini sürer işte ilk durduğu yerlerden biri de Hacı Bektaş Tekkesidir. Anadolu'nun gerçek fatihleri Anadolu köylüsünün yanı başında, yakınında oturmayı kabul etmiş olanlardır. Bu söylence bize on üçüncü ve on dördüncü yüzyıllarda Bektaşiliğin yaygın olduğunu gösterir. Yunus, tekkeden alıçlarına karşılık buğday ister. Hacı Bektaş Veli kendisine: Buğday yerine nefes versek olmaz mı diye sorar. Yunus illede buğday der. Hacı Bektaş Veli her alıça karşılık bir nefes verelim der. Yunus olmaz der. Her çekirdek başına on nefese kadar çıkar, Hacı Bektaş. Yunus ille buğday diye dayatır. Bunun üzerine Hacı Bektaş fakir Yunus'a götürebileceği kadar buğday verdirir. Sevine sevine yola çıkan Yunus'u yolda bir düşüncedir alır ''Bu insan büyük insan olmasa bana buğday vermezdi. Bir çuval buğday böyle bir insandan daha mı değerli diye düşünür, çiylik ettiğini anlar döner geriye. Alın buğdayı geri, ben nefes istiyorum der. Ama Hacı Bektaş ona nasibin Taptuk Emrece verileceğini, onun tek kesine gitmesini söyler, ''senin "kilidini ona verdik'' der.

    Taptuk Emre mi? Onu da söylencelerde arayalım. Hacı Bektaş'ın Anadoluya gelmesi bir güvercin kılığındadır. Bunu haber alan ve gelmesini istemeyen Abdalan-ı Rum birer kartal olup onun yolunu keserler. Kutsal güvercin Anadolu göklerini kara kartal kanatlarıyla kaplı bulur. "Yarar geçer kanatları ama bir hayli de pençe yer. Kan revan içinde yedi evli bir çepni köyüne, bugünkü Hacı Bektaş İlçesine iner, bir duvarın üstüne konar. Fakir bir köylü kadın görür yaralı güvercini, acır haline, yiyecek içecek kor duvarın üstüne. Bu masal Bektaşiliğin köylerde yayıldığını ve kadınların bu tarikatte rolü ve önemi olduğunu anlatıp ip uçları veriyor. Anadolunun en eski ve en büyük tanrılarının kadın olduğu unutulmamalı.

    Hacı Bektaş zamanla bütün Rum erenlerinden saygı ve sevgi görür, ama Emre adında bir ermiş Hacı Bektaş'ın semtine bile uğramaz. Hacı Bektaş ona Saru İsmail'i dervişini yollar, tekkesine gelmesini sağlar. Gelince ona erenler arasına nasıl girdiğini sorar, o da perde arasından bir el uzandı, beni erenler arasına aldı ama ben orada Hacı Bektaş adında birini görmedim. Bunun üzerine Hacı Bektaş perde aralığından sana uzanan eli görsen tanır mısın? Tanırım der Emre: Ayasında bir yeşil ben vardı. O zaman Hacı Bektaş sağ elini açar, uzatır. Avucunun içindeki yeşil beni gören Emre yeşil beni görür görmez: Taptuk! Taptuk! diye bağırır, adı o günden sonra Taptuk, kendiside Hacı Bektaş'ın yandaşı ve sözcülerinden biri olur. Bu söylence bize Yunus'u kendine bağlayan Taptuk Emre'nin HacıBektaş'ın yolundan, çevresinden ayrı, belki de yeni müslüman olmuş biri olduğunu, ona bağlandığını gösterir. Saru Saltuk, Taptuk, Barak Baba... silsilesini izler.

    Taptuk Baba Yunus'un şiirlerinde inançla sevilen, yoluna baş konulan bir mürşit olarak karşımıza çıkar:

    Taptuğun tapusuna
    Kul olduk kapısına
    Yunus miskin çiğ idik
    Piştik elhamdülillah
    ...
    Vardığımız illere
    Şol safa gönüllere
    Baba Taptuk manisin
    Saçtuk elhamdülillah
    ...
    Yunus bir doğan idi kondu Taptuk koluna
    Avın şikira geldi bu yuva kuşu değil.
    ...
    Yine esridi Yunus Taptuk yüzün görende
    Baktığım yüzde gördüm Taptuğumun nurunu.

    Bize kadir gecesidir bu gice
    Ko erte olmasın seher gerekmez
    Yunus esrüyüben düştü sokakta
    Çağınr Taptuğunu ar gerekmez

    Söylencemizde Hacı Bektaş Yunus'u Taptuk'un tekkesine göndermiş. Yunus gidip Taptuk'a baş vurur. İlk Bektaşi tekkeleri bir çeşit uygulamalı okul idi. Her derviş bir iş görür. Kimi toprakta, kimi işlikte çalışır, kimi duvar örer, kimi aş pişirir: Yunus'a da odun taşıma işi verirler. Kırk yıl sırtında odun taşır, tekkesinin ocağına, özene bezene. Her getirdiği odun dop-doğru dümdüzdür. Soranlara: Tekkeye odunun bile eğrisi giremez der.

    Bir başka söylenceye göre Taptuk güzel saz çalarmış ve Yunus ona sazı için bağlanmış. Yunus uzun süre tekkeye hizmet etmiş, sonunda bıkmış ve kaçmış. Yolda erenlerden yedi kişiye rastlamış, yoldaş olmuşlar. Her akşam erenlerden biri içinden geçirdiği bir ermiş adına Tanrıya dua ediyor hemen bir sofra geliyormuş ortaya. Sıra Yunus'a geldiği akşam o da: Yarabbi, demiş, bunlar hangi kulun adına dua ettilerse ben de onun adına yal varıyorum sana, utandırma beni demiş. O akşam iki sofra birden gelmiş. Erenler şaşırıp kimin adına dua ettiğini sormuşlar. Yunus önce siz söyleyin demiş. Erenlerde Taptuk'un dervişlerinden Yunus diye biri var, onun adına demişler. Yunus bunu duyar duymaz hiç bir şey söylemeden tekkeye geri döner ve anabacıya şeyhin karısına sığınır. Söylence bize burada tekkede kadının rolünü yerini ve önemini anlatır. Anabacı der ki: Yarın sabah tekkenin eşiğine yat. Taptuk abdest almak için dışarı çıkarken ayağı sana takılır .Gözleri iyi görmediği için bana: Kim bu eşikte yatan? diye sorar ben de Yunus, derim. Hangi Yunus derse çekil git, başka bir tekke ara kendine, başının çaresine bak. Ama bizim Yunus mu? derse anla ki gönlünden çıkarmamış, hala seviyor seni. O zaman kapan ayaklarına, bağışla suçumu de. Yunus Anabacının dediğini yapar, kapının eşiğine yatar, ertesi sabah olan olur Taptuk: Kim bu adam? diye sorunca Yunus, der anabacı, Taptuk "bizim Yunus mu? diye sorunca Yunus ayağına kapanır sevincinden ağlar.

    İki insan arasındaki bağlılığı, ayrılıp kavuşmanın tadını, güveni bu kadar güzel anlatabilen söylence azdır dünyada. İnsanlık bu "bizim" sözünün içindedir. Bir ülkü uğruna canlarını koyanların hepsinin yaşadıkları bir insanlık dramıdır bu. Anlamayan beri gelsün. İşte dup duru bir su gibi Yunus'un sevgisidir bu. ( S. Eyüboğlu ).

    Yunus yeniden tekkeye girer. Bir başka söylentiye göre Yunus Taptuk'un kızını sevdiği için döner tekkeye. Taptuk bilir Yunus'un bunun için dönmediğini. Ama dervişlerinin böyle bir dedikoduya kulak vermeleri karşısında ne yapsın? Kızını versin mi, vermesin mi Yunus'a? Taptuk, dervişlerini yalancı çıkarmamak için kızını Yunus'a verir. Ama yine söylenceye göre Yunus ömrünün sonuna dek bu güzel kıza dokunmuyor. Gerçek böyle değil ama halk böyle olmasını istiyor. Halk Yunus'a şehvet duygusunu konduramıyor. Şehvetin onu lekelemesini özüne sindiremiyor.

    Yunus'un ozanlığa başlamasının öyküsü de şöyle: Yunus yıllar yılı tekkeye ağızsız dilsiz hizmet eder. Günlerden bir gün Taptuk'un sofrasında bir güzel muhabbet olur. Taptuk sevinçli coşkuludur. O gün Yunus-ı Guyende adında bir ozana: Bize bir şeyler söyle der. O ozanın dili tutulur o gün, hiç bir şey bulup söyleyemez. Bunun üzerine Taptuk oduncu Yunus'a dönüp: Haydi sen söyle der. Ve Yunus birden başlar içinde birikenleri söylemeye, esip savurmaya. İncileri dökmeye başlar.

    Burhan Toprak'ın deyimiyle ''Yunus Emre'nin bu altın destanı bize kendisi kadar, Anadolu halkınında yüreğini ve özlemini anlatır. Halk Yunus için Mevlana'ya << Manevi konakların hangisinin önüne vardıysam bir Türkmen kocasının izini buldum, onu geçemedim. >> dedirtmiştir.

    Bir buluşmalarında Yunus, Mevlana'ya: Mesnevi'yi çok uzun yazmışsın, ben olsam şu söze sığdırırdım hepsini:

    ''Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm'' der.
    Yunus şiirinde Mevlana'yı sevgi ve saygıyla anar:

    Mevlana meclisinde saz ile işaret oldu

    ve:

    Mevlana Hüdavendigar bize nazar kılalı
    Onun görklü nazan gönlümüz aynasıdır.

    der. Mevlana şiir ve yapıtlarının hepsini Farsça yazmıştı. yine halktan yana düşünüyor, halka sesleniyordu. Bunu çok iyi bilen oğlu Sultan Veled babasının düşüncelerini Türkçeye aktarır. Hacı Bektaş ocağı ve Yunus, tasavvufu, o çağın en yüksek kültürünü Anadolu halkının Türkçesiyle söylemiştir. Onlar çağdaş dilimizin, kültürümüzün gerçek öncüleridir. Kimliğimizi yaratanlardır. Onlar özümüzü hamurumuzu yoğuranlardır. Bizi biz edenlerdir .

    S. Eyüboğlunun deyişiyle ''Ama Yunus'un ve halkın soluğu Kaygusuz'lar, Pir Sultanlar, Karacaoğlan'lar, Aşık Veysel'lerle için için bu güne dek gelmiş ve ancak bu günün halkçı Türk devletinde Anadolu Türkçesini en aydın şairlerimize devretmişlerdir.''

    Elif okuduk ötürü
    Pazar eyledik götürü
    yaratılanı hoş gör
    Yaradandan ötürü

    deyip okulu bırakmış. Halk, halktan uzaklaşan kültüre karşı her zaman direnmiştir. Konumuz Yunus Emre'nin okur yazar olup olmadığı değil ''Bilginlerimiz, başta Gölpınarlı olmak üzere Yunus'un ümmiliği, yani okur yazar olmadığı inancını gülünç buluyorlar. Ancak Yunus'tan kalmış bir tek yazılı söz olmaması bir yana, Anadolu'da sözlü kültür bu gün bile bir Aşık Veysel'i yetiştirecek güçtedir;'' Bektaşi tekkeleri tasavvufun en ince kavramlarını bile sözle geceli gündüzlü aylarca, yüzyıllarca İnsanların beyinlerine, yüreklerine hep aktarmış, ekmiş oya gibi işlemiştir.

    Okur yazar olsun olmasm, Yunus Emre halkm sözlü kültürünün adamıdır, kendi çağının en ileri düşünüşünü halkına kendi öz diliyle ulaştırmıştır. Yunus aynca çağm okur yazarlanna, molJalanna karşı savaş açmış gerçek bir kültür taşıyıcısıdır. Şiir ustasıdır, gönül adamıdır, sevgi denizidir.

    İşte söylencesi:

    Yunus'un yaşadığı yıllarda Molla Kasım diye biri varmış. Bu Molla Kasım'a Yunus'un şiirlerini yazılı olarak getirmişler. Başlamış okumaya. Her okuduğu şiiri dine, şeriata aykırı bularak yakıyormuş. Binlercesini yaktıktan sonra üst tarafını da suya atmaya başlamış. Şiirleri yakmış suya atmış, atmış, atmış derken bir şiirde, Yunus:

    Yunus Emre bu sözü eğri büğrü söyleme
    Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir.

    demiş, demiş ya Molla Kasım bunu görür görmez Yunus'a boyun eğmiş ve yakmadığı suya atmadığı şiirleri bir hazine gibi saklamış. Söylenceye göre bunun için şiirlerinden binlercesini göklerde melekler, binlercesini denizlerdeki balıklar, kalan binlercesini de.insanlar söylermiş. Yunus'un hak ve halk şairi olduğunu anlatmak bakımından tarihçilerden daha bilimsel, daha ileri bir düşünüşle yüklüdür bu. Rahmetli Sabahattin Eyüboğlu bu davranışlarla söylencenin: Birisi Yunus Emre'yi halkın Molla Kasım'la karşı karşıya getirdiğini, ikincisi de bu beyite şair adının ancak birinci dizede olması gereği, tabiiliğini vurguladığını belirtmektedir. Aslında bu şiiri Yunus değil, halk söylemiştir. gelin bu şiiri birlikte okuyalım:

    Ben dervişim diyene bir ün edesim gelir Seğirdüben sesine vurup yetesim gelir.
    ...
    Sırat kıldan incedir kılıçtan keskincedir
    Varup onun üstünde evler kurasım gelir
    ...
    Altında gayya vardır içi nar ile pürdür
    Varuban ol gölgede biraz yatasım gelir





    Eserlerinden bazıları:



    1
    Biz kimseye kin tutmayız
    Ağyar dahi dosttur bize
    Kanda ıssızlık var ise
    Mahalle-vü şardır bize

    Adımız miskindir bizim
    Düşmanımız kindir bizim
    Biz kimseye kin tutmayız
    Kamu alem birdir bize

    Vatan bize cennetdürür
    Yoldaşımız Hak'dürür
    Haktan yana yönilecek
    Başka yollar dardır bize

    Dünya bir avrattır karı
    Yoldan iltir niceleri
    Sürün gitsin öyleleri
    Onu sevmek ardır bize

    Yunus aydur Allah deriz
    Allah ile kapılmışız
    Dergahına yüz tutuban
    Hemen bir ikrardır bize


    2
    Dağlar ile taşlar ile
    Çağırayım Mevlam seni
    Seherlerde kuşlar ile
    Çağırayım Mevlam seni

    Su dibinde mahi ile
    Sahralarda ahü ile
    Abdal olup yahu ile
    Çağırayım Mevlam seni

    Gökyüzünde İsa ile
    Tur dağında Musa ile
    Elimdeki asa ile
    Derdi öküş eyyüb ile

    Çağırayım Mevlam seni
    Gözü yaşlı Yakub ile
    Ol Muhammed mahbub ile
    Çağırayım Mevlam seni

    Bilmişim dünya halini
    Terk ettim kıyl ü kalini
    Baş açık ayak yalını
    Çağırayım Mevlam seni

    Yunus okur diller ile
    Ol kumru bülbüller ile
    Hakkı seven kullar ile
    Çağırayım Mevlam seni


    3
    Bir kez gönül yıktınısa
    Bu kıldığın namaz değil
    Yetmiş iki millet dahi
    Elin yüzün yumaz değil

    Bir gönülü yaptın ise
    Er eteğin tuttun ise
    Bir kez hayır ettin ise
    Binde bir ise az değil

    Yol odur ki doğru vara
    Göz odur ki Hak'kı göre
    Er odur alçakta dura
    Yüceden bakan göz değil

    Erden sana nazar ola
    İçin dışın pür nur ola
    Beli kurtulmuştan ola
    Şol kişi kim gammaz değil

    Yunus bu sözleri çatar
    Sanki balı yağa katar
    Halka matahların satar
    Yükü gevherdir tuz değil


    4
    Dolap niçin inilersin
    Derdim vardır inilerim
    Ben Mevlaya aşık oldum
    Anın için inilerim

    Benim adım dertli dolap
    Suyum akar yalap yalap
    Böyle emreylemiş Çalap
    Derdim vardır inilerim

    Beni bir dağda buldular
    Kolum kanadım yoldular
    Dolaba ıayık gördüler
    Derdim var inilerim

    Ben bir dağın ağacıyım
    Ne tatlıyım ne acıyım
    Ben mevlaya duacıyım
    Derdim vardır inilerim

    Dağdan kestiler hezenim
    Bozuldu türlü düzenim
    Ben bir usanmaz ozanım
    Derdim var inilerim

    Dülgerler her yanım yondu
    Her azam yerine kondu
    Bu iniltim Haktan geldi
    Derdim vardır inilerim

    Suyum alçaktan çekerim
    Dönüp yükseğe dökerim
    Görün ben neler çekerim
    Derdim vardır inilerim

    Yunus bunda gelen gülmez
    Kişi muradına ermez
    Bu fanide kimse kalmaz
    Derdim var inilerim


    5
    İlim ilim bilmektir
    İlim kendin bilmektir
    Sen kendini bilmezsin
    Ya nice okumaktır

    Okumaktan murat ne
    Kişi Hak'kı bilmektir
    Çün okudun bilmezsin
    Ha bir kuru emektir

    Okudum bildim deme
    Çok taat kıldım deme
    Eğer Hak bilmez isen
    Abes yere yelmektir

    Dört kitabın ma'nisi
    Bellidir bir elifte
    Sen elifi bilmezsin
    Bu nice okumaktır

    Yiğirmi dokuz hece
    Okursun uçtan uca
    Sen elif dersin hoca
    Ma'nisi ne demektir

    Yunus Emre der hoca
    Gerekse bin var hacca
    Hepisinden iyice
    Bir gönüle girmektir


    6
    Acep şu yerde var mola
    Şöyle garip bencileyin
    Bağrı başlı gözü yaşlı
    Şöyle garip bencileyin

    Gezerim Rum'ıla Şam'ı
    Yukarı illeri kamu
    Çok istedim bulamadım
    Şöyle garip bencileyin

    Kimseler garip olmasın
    Hasret oduna yanmasın
    Hocam kimseler kalmasın
    Şöyle garip bencileyin

    Söyler dilim ağlar gözüm
    Gariplere göynür özüm
    Meğer ki gökte yıldızım
    Şöyle garip bencileyin

    Nice bu derd ile yanam
    Ecel ere bir gün ölem
    Meğer ki sinimde bulam
    Şöyle garip bencileyin

    Bir garip ölmüş diyeler
    Üç günden sonra duyalar
    Soğuk su ile yuyalar
    Şöyle garip bencileyin

    Hey Emre'm Yunus biçare
    Bulunmaz derdime çare
    Var imdi gez şardan şara
    Şöyle garip bencileyin
    7
    Bana namaz kılmaz diyen
    Ben kılarım namazımı
    Kılarısam kılmazısam
    Ol Hak bilir niyazımı

    Hak'tan ayrı kimse bilmez
    Kafir müselman kimdürür
    Ben kılarım namazımı
    Hak geçirdiyse nazımı

    Ol nazı dergahtan geçer
    Ma'ni şarabından içer
    Hicabsız can gözüm açar
    Kendisi siler gözümü

    Gizli sözü şerheyleyip
    Türlü nükteler söyleyip
    Değme arif şerhetmeye
    Bu benim gizli razımı

    Sözüm ma'nisine erin
    Bi-nişandan haber verin
    Dertli aşıklara sorun
    Bu benim dertli sözümü

    Dost isteyen gelsin bana
    Göstereyim dostu ona
    Budur sözüm önden sona
    Ben bilirim kendözümü

    Yunus şimdi söyle sözün
    Münkir ister istemesin
    Pişir kurtar kendi özün
    Arifler tatsın tuzunu


    8
    Ben yürürüm yane yane
    Aşk boyadı beni kane
    Ne akılem ne divane
    Gel gör beni aşk neyledi

    Gah eserim yeller gibi
    Gah tozarım yollar gibi
    Gah akanm seller gibi
    Gel gör beni aşk neyledi

    Akar sulayın çağlarım
    Dertli ciğerim dağlarım
    Şeyhim anuban ağlarım
    Gel gör beni aşk neyledi

    Ya elim al kaldır beni
    Ya vaslına erdir beni
    Çok ağlattın güldür beni
    Gel gör beni aşk neyledi

    Ben yürürüm ilden ile
    Şeyh anarım dilden dile
    Gurbette halim kim bile
    Gel gör beni aşk neyledi

    Mecnun oluban yürürüm
    O yari düşte görürüm
    Uyanıp melfil olurum
    Gel gör beni aşk neyledi

    Miskin Yunus biçareyim
    Baştan ayağa yareyim
    Dost ilinden avareyim
    Gel gör beni aşk neyledi


    9
    Mansur idim ol zamanda
    Onun için geldim bunda
    Külümü göğe savurup
    Ben enel Hak oldum ahi

    Ne ola yanam dağılam
    Ne dara çıkam boğulam
    İşim bitince yürüyem
    Teferrüçe geldim ahi

    Mümin oldum yoksul iken
    Benim oldu kevn ü mekan
    Şarka vü garba ser-teser
    Yere göğe doldum ahi

    Suret topraktır diyeni
    Gönlüm kabul etmez anı
    Bu toprağın cevherini
    Hazrete irdürdüm ahi

    Nitekim ben beni buldum
    Bu oldu kim Hak'kı gördüm
    Korkum onu buluncaydı
    Korkudan kurtuldum ahi

    Yunus kim öldürür seni
    Veren alır gene canı
    Bu canlara hükmedeni
    Kim idüğün bildim ahi


    10
    Aşkın aldı benden beni
    Bana seni gerek seni
    Ben yanarım dünü günü
    Bana seni gerek seni

    Ne varlığa sevinirim
    Ne yokluğa yerinirim
    Aşkın ile avunurum
    Bana seni gerek seni

    Aşkın aşıklar öldürür
    Aşk denizine daldırır
    Tecelli ile doldurur
    Bana seni gerek seni

    Aşkın şarabından içem
    Mecnun olup dağa düşem
    Sensin gün be gün endişem
    Bana seni gerek seni

    Sufilere sohbet gerek
    Ahilere ahret gerek
    Mecnunlara Leyla gerek
    Bana seni gerek senİ

    Eğer beni öldüreler
    Külüm göğe savuralar
    Toprağım anda çağıra
    Bana seni gerek seni

    Yunus'dürür benim adım
    Gün geçtikçe artar odum
    İki cihanda maksudum
    Bana seni gerek seni


    11
    Şol Cennetin ırmakları
    Akar Allah deyu deyu
    Çıkmış İslam bülbülleri
    Öter Allah deyu deyu

    Salınır Tüba dalları
    Kur'an okur hem dilleri
    Cennet bağının gülleri
    Kokar Allah deyu deyu

    Kimi yiyip kimi içer
    Hep melekler rahmet saçar
    İdris nebi hulle biçer
    Diker Allah deyu deyu

    Altındandır direkleri
    Gümüştendir yaprakları
    Uzandıkça budakları
    Biter Allah deyu deyu

    Aydan arıdır yüzleri
    Misk-ü amberdir sözleri
    Cennet'te huri kızları
    Gezer Allah deyu deyu

    Hakka aşık olan kişi
    Akar gözlerinin yaşı
    Pür nur olur içi dışı
    Söyler Allah deyu deyu

    Ne dilersen Hak'tan dile
    Kılavuzla gir bu yola
    Bülbül aşık olmuş güle
    Öter Allah deyu deyu

    Açıldı gökler kapısı
    Rahmetle dolu hepisi
    Sekiz Cennet'in kapısı
    Açar Allah deyu deyu

    Rıdvan-dürür kapı açan
    İdris-dürür hulle biçen
    Kevser şarabını içen
    Kanar Allah deyu deyu

    Miskin Yunus var dostuna
    Koma bu günü yarına
    Yarın Hakk'ın divanına
    Varam Allah deyu deyu


    12
    Ali almış sancağını eline
    Çekilip giderler mahşer yerine
    Hasan'ı Hüseyn'i almış yanına
    Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed

    Kıyamet kopıcak canlar uyanır
    Kamil derviş mürşidine dayanır
    Yüzün yere koymuş Hak'ka yalvarır
    Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed

    Üryan olmuş yatar o zayıf tenler
    Sararmış benizler söylemez diller
    Mahşer yerine cem olmuş erenler
    Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed

    Yunus eder gelin kadrin bilelim
    Fırsat elde iken tevhid edelim
    Ruhu için salavat getirelim
    Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed

    alıntı turkuler.com
     
  2. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    yuregıne saglık can guzel bı paylasımda bulunmussun tesekkurler



    [​IMG]
     
  3. sanem_62

    sanem_62 Daimi Üye

    Çok Guseldı Emeğine sağlık cAn Teşekkürler...
     

Share This Page