Yunus Emre Bir Bektaşi Dervişidir Dünya´da her fikir, siyasi akım, mezhep, tarikat veya felsefi düşünüşün yayılabilmesi için öncelikle dikkat ettikleri, süslü, dışarıdakine cazip gelecek vitrin düşünceleri vardır. Nedir bunlar derseniz, hepsinin ortak noktası; hoşgörü affedicilik temeli üzerine oturmuş olan düşüncelerdir. İnsanları cezbedici olması için hoşgörü olması şarttır. Çünkü her insanın kendisinin bildiği eksikleri vardır. bu eksikler karşısındaki insanlar tarafından yüzüne vurulmayacağından, bu nedenle yargılanmayacağından emin olması halinde, karşısındakine yaklaşma, onunla bazı şeyleri paylaşma başlar. Hangi siyasi partiye bakarsanız bakın, Yunus Emre´nin engin hoş görüsünü ifade eden sözler üstü açık veya kapalı şiirsel veya vecizeler halinde görmek mümkündür. Değerli mala herkes sahip çıkar, kendinin olmasını ister. Ama 13. yüzyıldan bugüne kadar insanların gönlünde taht kuran, ünü yurt dışına taşan, hatta 1972'de olduğu gibi Yunus Emre yılı olarak anılan bu zat´ın, bu veli´nin asıl aid olduğu yerin neresi olduğunu elimizi vicdanımıza koyarak incelersek, onun nereye aid olduğunu nutuklarından araştırmacıların tesbitlerinden kolayca anlarız. Amacım asla kimseyi incitmek değil. Hatta şunu da ilave edersek daha doğru anlaşılmak mümkün olur kanaatindeyim. Müslüman olmanın ilk şartı bilindiği gibi kelimeyi tevhiddir. Yani âLa ilahe illallahâtır. Bu ise Allah´tan başka bir Allah yoktur, yani yeri göğü, görünen görünmeyen herşeyin haliki´nin Allah olduğunu kabul etmektir. Kuranıkerim'de de Allah şirki asla affetmiyor. Tasavvuf da âHaktan gayri bir nesne yok, gözsüzlere pinhan imişâ diyor. Konuyu toparlamak gerekirse Yunus´un dediği gibi Elif okuduk ötürü Pazar eyledik götürü Yaradılanı hoş görürüz Yaradandan ötürü Eski yazıda Elif ilk harftir ve düz bir çizgi şeklindedir. Elif aynı zamanda tasavvufta çok kullanılan bir konudur. Bir iki anlamını arz etmek gerekirse; düz çizgi iki nokta arasında en kısa mesafedir. Hatta geometride doğru tarif edilirken, iki nokta arasındaki en kısa mesafe olarak tanımlanır. En kısadan gitmezse o zaman biz o çizgiye doğru değil, eğri diyoruz. Elif okuduk ötürü demek; doğruluğu, dürüstlüğü mürşidimizden öğrendiğimiz için götürü usulde pazar eyliyoruz, her şeye bir gözle bakıyoruz, kin nefretle bakmıyoruz demek isteniyor. Elif´te eğrilik olmaz, elif´te eğrilik yoktur. Mesela bir ceylanın bir yonca yaprağını yemesi, yonca açısından bakıldığı zaman şer gibi görünür, ama aynı ceylan o yoncanın köküne gübresini bırakacağı için yonca açısından bakıldığı zaman hayırdır. Dolayısı ile yaradandan ötürü yaradılanı hoş görürüz. Bir başka şekilde ifade etmek istersek de görünen görünmeyen her şey Hakk'ın varının varı olduğunu zevken bilmek tevhid´in kendisidir, sırrı ilahidir. İmam Cafer-i Sadık şöyle buyuruyor: âYağmur iyilerin üstüne de yağıyor, kötülerin üstüne de yağıyorâ. Esasında sadece yukarıda zikr ettiğim dörtlük Yunus´un Bektaşi dervişi olduğunu ispata yeterlidir, ama yine de başka nutuklarından ara ara örnekler vermeye çalışacağım. Faruk K. Timurtaş´ın Şubat 1972 de Tercüman yayınlarında basılan Yunus Emre Divanı'nda Bektaşi dervişi olmadığı, Bektaşi tarikati ile ilgisi bulunmadığı ve Mevlana´ya bağlandığını anlatan ilginç bölümler mevcuddur. Mesela adı geçen kitabın aşağıda belirteceğim sayfalarındaki notları şu şekildedir. Syf. 17: Yunus Emre bu gezileri âpropogandaâ için yapmamıştır. Çünkü o ne bir tarikat kurucusu ne bir tarikat yayıcısıdır. O sadece mutasavvuf bir şairdir ve şiirlerini belli bir görüşün propogandası için vasıta olarak kullanmamıştır. Yunus Emre adlı bir şeyhin müridi olduğu bazı kaynaklarda zikr edilmektedir. Bu mesele açık ve kesin bir delile ve vesikaya dayanmamaktadır. Daha çok efsane mahiyetindedir. Böyle bir kimsenin yaşayıp yaşamadığı belli değildirâ âMuhakkak olan bir nokta varsa derviş ve şeyh olarak ömrünü tekkede geçirmediğidirâ. Sayfa 25 te ise: âOna Bektaşiler sahip çıktığı gibi Kadiriler, Halvetiler, Mevleviler ve başkaları sahip çıkmıştır. Fakat o tarikatlerin üstünde bir kimsedir, bir eren şairdir. Yunus Emre´nin Bektaşi olarak gösterilmesi gerçeğe uygun değildir. Bu husus sadece halk rivayetlerinin toplanmasından meydana gelen Hacı Bektaş ı Veli velayetnamesinde kayıt edilmektedir. Yunus´un Bektaşi olmadığı hakkında en kuvvetli delil kendisinin divanında Hacı Bektaş ı Veli´den bahs etmemesidir. Böyle bir şey olsaydı mutlaka adını anardı. Yunus Emre Tapduk Emre´nin Hacı Bektaş ı Veli´ye intisapları hakkında söyledikleri muhakkak ki gerçeğe aykırıdırâ. Syf. 26 da, Yunus divanının başka bir yerinde: âbu şahısların adı geçmediği gibi, eski eserlerde bu münasebet ve tarikat zinciri hususunda herhangi bir kayıt yoktur. Şiirlerinde Hacı Bektaşı anmayan Yunus Emre´nin divanında Bektaşilikle ilgili unsurlar da bulunmamaktadır. onun batıni temayülleri olduğu şeriata uymayan şeriata uymayan tevillere yer verdiği hususundaki iddi da doğru değildir. Yunus tam manası ile koyu bir sünni müslümandır onda şii Alevi temayülleri yokturâ. Syf. 28: âYunus´u herhengi bir tarikate bağlı görmek, onun erginliğini azaltmak daraltmak demektirâ Syf.29 da: "Yunus Emre´nin Bektaşi olarak göstermek isteyenler Tapduk´u Yunus´un şeyhi yapmışlar ve onu Hacı Bektaş´a bağlamışlardır. Bu hususta söylenenler rivayetten öteye gidememiştir. Yunus -Tapduk- Hacı Bektaş münasebetleri ancak efsane ve menkabede vardır gerçek durum bilinmemektedirâ. Yazar ne yapıp yapıyor, Yunus´u Bektaşilikten koparmaya çalışıyor, ama Güneş balçıklan sıvanmaz. Onun fikrine de inancımız gereği hürmetimiz var. Öyle inanıyorsa, öylesi ona doğrudur. Bir şey diyemeyiz mutlak bizim gibi düşünsün isteyemeyiz. Ama bazı örnekler vererek konuyu takdirlerinize bırakıyorum. Yunus´a Tapduk´tan oldı, hem Barak´tan Saltuğa Bu nasip çün cüş kıldı ben nice pinhan olam Bu beyitte Yunus´un Tapduk´tan nasipli olduğunu Tapduk´un da Barak Baba´dan Sarı Saltuk´a çıktığını görüyoruz. Sarı Saltuk ise Velayetname'de Hacı Bektaş ı Veli´ye biat ettiğini ve Sinop üzerinden Karadenize gittiğini biliyoruz. Bektaşilik bilindiği gibi Hacı Bektaş ı Veli´nin Makalat´ında beyan ettiği üzere 4 kapı 40 makam vardır. 4 Kapı bütün tarikatlarda mevcuddur. Ama 40 makam Hacı Bektaş öğretisidir. Bektaşi olmak için illa kendini Bektaşiyim diye beyan etmesine gerek yoktur. Eğer onun fikirlerini savunuyorsa Hacı Bektaş´ın ismini mutlaka zikr etmesi gerekmez. Şeriat, Bektaşiliğin asla inkar ettiği bir makam değildir. Şeriat denilince bugünkü anlamda dinin devlet işlerine karıştırılması, Suudi Arabistan'ın İran´ın resmi hukuk kuralları gibi anlaşılırsa da Bektaşiliğin şeriat anlayışı aynı zamanda Yunus´un anlayışında mevcud bulunan, Allah´ın yasaklarından kaçmak yapmasını tavsiye ettiğini yapmak anlamındadır. Bu takdir edersiniz ki suistimale açık esnek bir konudur. Ama gerçekte Kur´an ayetlerinin zahiri anlamıdır. Kuranıkerim´in Al-i İmran suresinin 7. ayetinde mealen şöyle buyurulur; "Onun ayetlerinin bir kısmı muhkemdir ki onlar kitabın anasıdır. Diğer ayetler ise müteşabbihtirâ. Hz. Muhammed bir hadisinde ise "Halka akıllarının alabileceği kadarını anlatınâ der. Bu neden ile Yunus Emre´nin tevhid ehli bir veli olması nedeni ile bazen avama (halka) (zevki seviyesi düşük, gönül gözü açılmamış insana), bazen Havas´a zevki seviyesi idraki yüksek insana hitaben sözler söylemiştir. Tasavvufta ayrıca söylenen güzel bir söz vardır: âÜst üste sırala küpü, çekince altından seyreyle sen gümbürtüyüâ. Şeriat bu işin ilk kapısıdır. Tarikat ise şeriatin kişiyi tatmin etmediği aşamasıdır. Kişinin özündeki cevheri müsaitse marifet ile Hakikat´e ulaşır. Aradaki makamları geçmek sureti ile Hakikate ulaşınca ne şeriatin hükmü kalır ne tarikatin. Hakk ile hak olma makamıdır. O zaman zahiri ibadetler ona sakıt olur, olsa da avama olan saygısından olur. Evvel kapı şeriattir Emri Nehyi bildirir, Yuva günahlarını Herbir Kur´an gecesi İkincisi tarikat Kulluğa bel bağlaya Yolu doğru varana Yargılaya hocası Üçüncüsü marifettir Can gönül gözün açar Tutalım olsun sevap Arşa değin yücesi Dördüncüsü hakikat Ere eksik bakmaya Bayram ola gündüzü Kadir ola gecesi Bu şeriat güç olur Tarikat yokuş olur Marifet sarplık durur Hakikattir yücesi Dört kapıdır kırk makam Yüz altmış menzili var Erenlere açılır Velilik derecesi Aşık Yunus bu sözleri Mahal diye söylemez Ma´na yüzün gösterir Bu şairler kocası Dört kapı kırk makam Hacı Bektaş doktrinidir. Dolayısı ile Bektaşi olduğunun bir belgesidir. Son kıtada da mana yüzün gösterir diyerek, zahir yüzü olmadığını söyler ve Bektaşiliğin esas amacı batıni yönüdür yani manâ tarafıdır. Manâ´ya erdiği zaman zahir tarafı ikinci planda kalır. Zahiri tarafına dolayısı ile esas kabul etmez, tali kabul eder. Tali kabul ettiği için namaz, oruç hac, zekât gibi emirleri kendince Kur´anın bütünlüğü içinde yorumladığı için red eder gibi görünür ama, gerçekte asla red etme saygısızlığı göstermez. Aksine ona yorum getirir ve ona göre uygular. Yunus´ta Bektaşi olduğu için, bu günkü Bektaşiliğin savunduğu görüşleri o gün de savunduğu görülmektedir. Ben oruç namaz için süci içtüm esridüm Tesbih seccade-y-içün dinlerem şeşte kopuz Abdestimiz namazımız, doğruluktur taatımız Aşka bağladık safımız, safımızdan kim ayıra * * * Zahir suya banmadan El ayak deprenmeden Baş secdeye düşmeden Kılınır taatımız * * * Ey aşıklar ey aşıklar Aşk mezhebi dindir bana Gördü gözüm dost yüzünü Kamu yas düğündür bana * * * Aşk imandır bize gönüül cemaat Dost yüzü kıbledir daimdir salâd Dost yüzü göricek şirk yağmalandı Anın için kapıda kaldı şeriat * * * Küfr ile iman dahi, hicab imiş bu yolda Safalaştık küfr ile iman yağmaya verdik * * * Bir kez gönül yıktın ise Bu kıldığın namaz değil Yetmiş iki millet Elin yüzün yuğmaz değil Er odur ki alçak dura Ayık odur ki yola vara Göz odur ki hakkı göre Gündüz göresi göz değil * * * Ak sakallı bir koca Bir bilmeye hal nice Emek vermesin Hacca Bir gönül yıkar ise Yunus der be hey hoca Gerekse var bin kere hacca Hepisinden eyice Bir gönüle girmektir. Kendisine o zamanda zahiri ibadetlere yeterince uymadığı konusunda hatırlatmalar olmuş olsa gerek ki! Bana namaz kılmaz diyen Ben kılarım namazımı Kılar isem kılmaz isem Ol Hak bilir niyazımı Haktan artık kimse bilmez Kafir müslüman kimdürür Ben kılarım namazımı Hak geçirdiyse nazımı Ol naz dergâhtan geçer Mani şarabından içer Hicabsız can gözüm açar Kendisi siler gözümü Gizli sözü şerh eyleyip Türlü nükteler söyleyip Değme arif şerhetmeye Bu benim gizli razımı Ben seni severim candan içeri Şeriat tarikat yoldur varana Hakikat marifet andan içeri Bilindiği gibi Yunus´un nutukları´nın bir kısmı Molla Kasım´ın yırtıp dereye atmaya nedeni ile bugüne gelememiştir. Ama eldeki mevcudlar onun gerçek kimliğini arz etmektedir. Adı geçen eserde mürşidinin de olmadığından bahs edilmektedir. Bakın nutuklarında neler söylüyor: Miskin Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir * * * Hak´kı kaçan (nasıl) bulasın Hak´ka kul olmayınca Erenler eşiğine Yaslanıp yatmayınca * * * Yediler kırklarla Ak sakallı pirlerle Yüzü balkır nurlarla Bize dervişler geldi * * * Bir şaha kul olmak gerek Hergiz(asla) ma´zul olmaz ola Bir eşiğe yaslanmak gerek Kimse elden almaz ola Kişi aşık olmak gerek Ma´şukayı bulmak gerek Aşk oduna yanmak gerek Ayruk oda yanmaz ola * * * Yunus eydür gezerim Dost iledir pazarım Ol Allahın didarın Gördüm bir dağ içinde * * * Edelim cevlan Kılalım seyran Mest olup hayran Pir eşiğinde Nice bir ülfet Edelim uzlet Çekelim halvet Pir eşiğinde Bıraktım ar´ı İstedim yari Kestim zünnarı Pir eşiğinde Aldım himmeti Geçtim zulmeti Buldum devleti Pir eşiğinde Yunus´um elhak Didara müştak Eriştiğim aşk Pir eşiğinde * * * Ermek dilersen maksuda Çok hizmet eyle mürşide Sen senliğinden ayrıl da Didar yakın gelsin bari * * * Kuruyuduk yaş olduk Ayak idik baş olduk Kanatlandık kuş olduk Uçtuk elhamdülillah Vardığımız illere Şol sefa gönüllere Baba Tapduk manisin Saçtık elhamdülillah Dirildik pınar olduk Irıldık ırmak olduk Aktık denize daldık Taştık elhamdülillah Tapduk´un tapusunda Kul olduk kapusunda Yunus miskin çiğ idik Piştik elhamdülillah * * * Bir sakiden içtim şarap Arş´tan yüce meyhanesi Ol sakinin mestleriyiz Canlar onun peymanesi Bir maclistir meclisimiz Anda ciğer kebap olur Bir çerağdır bunda yanan Güneş anın pervanesi (Bektaşilikte çerağ son derece önemlidir) Aşk oduna yananların Külli vücudu nur olur Ol od bu oda benzemez Hiç belirmez zebanisi Andaki mest olanların Olur Enel Hak sözleri Hallacı mansur gibidir En kemine divanesi * * * Bir gönül yaptın ise Er eteğin tuttun ise Bir kez hayır ettin ise Bin de bir ise az değil * * * Eğriliğin koyasın Doğru yola gelesin Kibr ü kini çıkagil Erden nasip alasın * * * Doğruya varmayınca Mürşide yetmeyince Hak nasip etmeyince Sen derviş olamazsın * * * Yunus miskin anı görmüş Eline bir divan almış Alimler okuyamamış Bu manadan duyan gelsin * * * Alimsin Ali´m Doğrudur yolum Ağzımda dilim Hü demek ister Murad edince Gülü derince Cemal görünce Hü demek ister Ali sırrında Tevhid nurunda Mahşer yerinde Hü demek ister Dağ ile taşta Kuru ile yaşta Müşkül bir işte Hü demek ister Yunus postunda Gönül dostunda Sırat üstünde Hü demek ister * * * Yetmiş iki millete Bir göz ile bakmayan Halka Müderris olsa Hakikatte asidir Evliya´ya safa nazar Edeli günden beri Hasıl oldu Yunus´a Her ne kim vayasıdır (sermayesi) * * * Tasavvufta iki türlü ilim vardır. Birincisi Akli ilimler, ikincisi nakli ilimlerdir. Akli ilimleri kitaplardan öğrenmek mümkündür. Fakat nakli ilimlerin bir kamil mürşidden tahsil edilmesi gerekir. Yunusun´da burada yaptığı budur. Bu nedenle de Tapduk´un tapusunda Kul olduk kapusunda Miskin Yunus çiğ idik Piştik elhamdülillah diyerek erdiği manevi mertebeyi mürşidinin irşadı ve himmeti ile erdiğinini, en büyük sermayenin bu olduğunu yukarıdaki muhtelif nutuklarında açık veya üstü kapalı belirtiyor. Bir nutkunda da âcanlar canını buldum, dükkanım yağma olsunâ diyor. Ayrıca zahiri ilme, şeriata ters gelen bir sürü nutukları mevcuddur. Bektaşiliğe göre en büyük mertebe Dervişlik mertebesidir. Sıralama itibarı ile muhiblik, dervişlik, babalık, halifebabalık, dedebabalık olmasına rağmen, dervişlik kişide tahakkuk etmemişse diğer makamlar görüntüden başka bir şey değildir. Hacı Bektaş ı Veli kendisinden bahs ederken, derviş diye bahs ediyor. Baba veya dede diye bahs etmiyor. Dinin imanın varısa Hor görmegil dervişleri Cümle alem müştak durur Hor görmegil devişleri Ay u Güneş müştak durur Dervişlerin sohbetine Feriştehler(melekler) tesbih okur Zikir ede dervişleri Tersalar (Hıristiyanlar) tövbeye gelir Taht ısları (sahip) zebun olur Dağlar taşlar secde kılur Göriceğiz dervişleri Derviş oku ırak atar Hiy demeden cana utar Gafil olmayan yeter tutar Hor görmegil dervişleri Ol Fahri alem Mustafa Sıdkı bütün aşka feda İster isen ondan vefa İncitmegil dervişleri Yer gök eder hırka hakkı Himmetleri olsun baki Çün Padişah oldu saki Esrüdüser (sarhoş olmak) dervişleri Gökten inen dört kitabı Günde bin kez okusan Vallah didar göremezsin Sevmez isen dervişleri * * * Çalış kazan ye yedir Bir gönül ele getir Yüz Kâbe´den yeğrektir Bir gönül ziyareti * * * Kerametim var diyen Halka salusluk satan Nefsin müslüman etsin Var ise kerameti * * * Küfr ile iman dahi Hicab imiş bu yolda Sefalaştık küfr ile İman yağmaya verdik * * * Mani evine daldık Vücud seyrini kıldık İki cihan seyrini Cümle vücudda bulduk Yedi yer yedi göğü Dağları denizleri Uçmağ ile Tamu´yu Cümle vücudda bulduk, Gece ile gündüzü Gökte yedi yıldızı Levhte yazılı sözü Cümle vücud da bulduk Musa ağdığı Tur´u Yoksa Beyt ül ma´muru İsrafil çaldığı sur´u Cümle vücud da bulduk Tevrat ile İncil´i Furkan ile Zebur´u Bunlarda ki beyanı Cümle vücud da bulduk Yunus´un sözleri hak Cümlemiz dedik saddak Nerde istersen orada hak Cümle vücudda bulduk * * * Dervişlik dedikleri Hırka ile taç değil Gönlün derviş eyleyen Hırkaya muhtaç değil Hırkanın ne suçu var Sen yoluna varmazsan Vargil yolunda yürü Erin yolu kalmaç değil Durmuş marifet söyler Erene Yunus Emre´m Yol eriyle yoldadır Yolsuza Yoldaş değil Mani eri bu yolda Melul olası değil Mani duyan gönüller Hergiz (asla) ölesi değil Ten fanidir can ölmez Çün gitti geri gelmez Ölürse ten ölür Canlar ölesi değil Çeşmelerden bardağın Doldurmadan kor isen Bin yıl orada durursa Kendi dolası değil * * * Ben gelmedim dava için Benim işim sevi için Gönüller dost evi için Gönüller yapmaya geldim. * * * Evvel benim ahir benim Canlara can olan benim Azıp yolda kalmışlara Hazır medet eren benim Bir karara tuttum karar Benim sırrıma kim erer Gözsüz beni nerde görer Gönüllere giren benim Kün deminden nazar eden Bir nazarda dünya düzen Kudretinden han döşeyip Aşka bünyad uran benim Halk içinde dirlik düzen Dört kitabı doğru yazan Ak üstüne kara düzen Ol yazdığı Kur´an benim Yunus değil bunu diyen Kendiliğidir söyleyen Mutlak kafir inanmayan Evvel ahir zaman benim * * * Yetmiş iki millete Suçum budur hak dedim Korku kıyametedir Ya ben niçin kızarım * * * Derviş bağrı baş gerek Gözü dolu yaş gerek Koyundan yavaş gerek Sen derviş olamazsın Döğene elsiz gerek Söğene dilsiz gerek Derviş gönülsüz gerek Sen derviş olamazsın * * * Sakın gülme sen ona İyi değildir sana Adam neye gülerse Başa gelegen olur Aşık lâ mekan olur Dünya terkini urur Dünya terkini uranlar Didar göregen olur Derviş Yunus sen dahi İncitme dervişleri Dervişlerin duası Kabul olagan olur. * * * Bize didar gerek dünya gerekmez Bize manâ gerek dava gerekmez Bize aşk şerbetinden sun a sâki Bize uçmakla Kevser gerekmez Yunus esriyiben düştü sokakta Çağırır Tapdukuna ar gerekmez * * * Benem ol aşk bahrisi, Denizler hayran bana Derya benim katremdir, Zerreler umman bana Kaf dağı zerrem değil, Ay ü Güneş kul bana Hak´tır aslım şek değil, Mürşittir Kur´an bana Adem yaratılmadan, Can, kalıba girmeden Şeytan lânet olmadan, Arş idi seyran bana * * * Benim şeyhim gayet ulu kişidir Üçler kırklar yedilerin eşidir On iki imam´ın sır yoldaşıdır Dönmezem şeyhimden ya ne döneyim * * * Derviş Yunus bu cihana gelicek Arayıp derdine bulicek Koyun şeyhe hizmet edem ölicek Dönmezem şeyhimden ya ne döneyim * * * Savm, salâd, hac,zekat hicabdır aşılara Aşık bundan münezzehtir, naz ı niyaz içinde Yukarıdaki nutuklardan Yunus'un geldiği manevi mertebe anlaşılmaktadır. Dervişliğe ne kadar önem verdiği, gerçek dervişliğin ne olduğunu, dervişlikte gelinen noktayı anlatıyor. Hatta çok zaman dolaylı bir şekilde kendisini bu makamda yeterli görmüyor. Şeriattın dervişlikle ne işi var. Enel Hak sırrından bahs ediyor. Bunlar zahir ulemanın günah diye telaffuz etmekten çekindiği sözlerdir. Ama o Tapduk´un hizmetinde bu zevki makamları irşad ile geçiyor, tasavvuftada oldukça yetkin bir hale geliyor. Yunus, Hacı Bektaşı Veli´den buğday isteyince, Hacı Bektaş ona âsana nefes verelimâ diyor. Hacı Bektaş âo zaman her aluc´una nefes verelimâ diye üç sefer teklifte bulunuyor. Üçünde de Yunus âehli ayalim benden buğday bekler ben nefesi ne yapayımâ diye cevap verir. Dergâh´tan biraz uzaklaşınca koca Yunus´un aklı başına gelir ve Hz. Pir´insözündeki hikmeti fark eder ve âKeşke nefes isteseydim, böyle bir veli´nin himmeti kaçırılacak fırsat mıydı. Halbuki buğday üç gün sonra yenilir ve biterâ der ve dergâha geri döner, buğdayı geri verip nefes isteyince, Hacı Bektaş âbiz o kilidin anahtarını Tapduk Emre´ye verdikâ diye karşılık verir. Bu gün bile insanlar hep buğdaya taliptir, himmete talip insan her dönemde olduğu gibi son derece azdır. Bize aşk şerbetinden sun ey sâki Bize uçmakla (cennet) ile Kevser gerekmez Yunus esriyiben (sarhoş) düştü sokakta Çağırır Tabduk´una ar gerekmez. derken mürşidinin onun hayatındaki yerini anlatıyor ve ondan utanmıyor gururlanıyor. Yunus Emre dava adamı değildi manâ adamı idi. Asla kin ve intikam peşinde koşmuyor. Aksine sevgi hoşgörü peşinde olduğunu görüyoruz. Yukarıda belirttiğim bir nutkunda âdost yüzü göricek şirk yağmalandı onun için kapıda kaldı şeriatâ diyor. Hakikat ehlini şeriat asla tatmin edemez. Yunus´un Bektaşi dervişi olduğu bu kadar açık iken onun Sünni olduğunu Alevi veya Şii eğiliminin olmadığını belirtilen yazarın söylemesi ilginçtir. Nazillili Asım Kerimi Baba erenler bakın bir nutkunun son kısmında ne diyor. Surete nazar eylersen sen ile ben var Oysa hakikatte ne sen var ne ben var Ortada hakkın birlik cümbüşü var Tevhid gözü ile bakınca geriye herşeyi hoş görmek kalıyor. Yaşar Nuri Öztürk´ün Tarih Boyunca Bektaşilik adlı kitabının 128. sayfasında: âBektaşilik için en doyurucu bilgi hatta en güvenilir malumatı, bu tarikatin edebiyatından, özellikle şiirinden elde etmek mümkün oluyorâ. Sayfa 130 da: âYunus Emre´nin bu çağlara sığmayan büyük lirizm ustasının tasavvuf tarihi açısından tam bir Bektaşi şairi olduğunu söyleyebileceğiz. Hatta Yunus´un Bektaşiliği öne sürülen bir çok şairden, daha evvel Bektaşi olduğunu belirtmek durumunda kalacağız.â Syf. 131 de: âYunus´un tarikat tasavvuf anlamında bir Bektaşi müntesibi olduğunu kabulden kaçınamıyoruz. Çünkü bizzat Yunus´un şiirinde, kendisini Bektaşi müntesibi gösteren açık ifadeler vardırâ. Şeyh u danişmend u veli, cümlesi birdir, er yolu Yunus´dur dervişler kulu, Tapduk gibi serveri var Aşk sultanı Tapduk durur, Yunus gedadır kapısında Gedalara lütfeylemek, kaidedür sultanlara. Tapduk´un tapusunda, kul olduk kapusunda Yunus miskin çiğ idik, piştik elhamdülillah Syf. 132 de: âRahmetli Gölpınarlı Yunus´un önceki kanaatlerinin aksine, Mevlana´ya bağlama çalışması bunun içinde Saltuk´u Mevlana müntesibi göstermek gibi bir garabete teşebbüs etmesi inandırıcılık vasfından mahrumdur. Bu noktada Yunus divanı sonraki zamanlarda tahrif edilerek Bektaşi anlayışına uygun hale getirildi yolundaki iddialar ise tam bir komedidir. Eğer böyle olsaydı Bektaşiler bu tahrifi Vilayetname'nin telakkilerine uygun yönde yapar ve mesela Yunus´un şiirlerine H. Bektaş'ın adını bol miktarda sokarlardı. Oysa ki bunun tam tersi görülmektedir. Divanda Mevlana bir kaç kez geçtiği halde Hacı Bektaş´ın adına rastlanmıyor. Bize göre bu tahrif söylenenin aksine Yunus´u Bektaşilikten uzaklaştırmak yönünde yapılmış olabilirâ. Aynı eserdeki alıntıda Prf. Coşan: âBiz ikinci gurubun Yunus´un inançları hakkındaki mütalaalarına iştirak etmemekle birlikte onun Hacı Bektaş'la ilgisi bulunmadığını kabul etmiyoruz. Çünkü Yunus´un şiirlerinin tetkikinde onun dört kapı kırk makam, varlık ve kainatla ilgili benzetmeleri iyi ve kötü huyların içimizdeki savaşı, yetmiş iki milleti hor görmemek, toprak olmak, akıl aşk, münacaat konularındaki adeta Makalat'taki fikirleri şiirleştirdiği görülmektedir. Divanın gerçekten tahrif edildiğini kabul etsek bile aynı hususlar Yunus´un Risale-i Nushiye adlı eserinde bulunduğu için durum değişmez.â âBütün bunlar Hacı Bektaş'la Yunus arasında doğrudan doğru veyahut dolaylı yoldan kuvvetli bir irtibat bulunduğunu, Velayetname'deki menkabelerin tamamen boş olmadığını kesinlikle ispat ediyor.â Yaşar Nuri Öztürk, aynı eserin 133. Sayfasında: âŞimdi gelelim Yunus´un Hacı Bektaş'la irtibatını gösteren Velayetname'nin beyanlarına; Velayetname önce Yunus´un şeyhi Tapduk Emre´ye daha sonra da bizzat Yunus´a ait iki vakadan bahs etmektedir. Bu vakalar Yunus´un Hacı Bektaş´a ve Bektaşiliğe bağlanmasını ifade bakımından; hem seyir, hem de tarih açısından son derece tutarlıdırâ. Aynı eserin 121. sayfasında Hacı Bektaş ı Veli´nin Makalatı'ndan alıntı yapılarak, "Dervişlik ezeli mutluluk ve ebedi devlettir. Dervişlik sonsuz hayattır. Kime dervişlik nasib olursa o, tükenmeyen rahatlığı elde etmiş olurâ deniliyor. Yunus´un dervişlik ile söyledikleri ise son derece düşündürücüdür. Bektaşi Dervişi Yunus Emre Hazretlerinin Ruhu Revanı Şad ve Handan, himmetleri üzerimizde hazır ve nazır ola.