Yunus Emre Bir Bektaşi Dervişidir

Konu, 'Ozanlarımız' kısmında B_1_A_C_K tarafından paylaşıldı.

  1. B_1_A_C_K

    B_1_A_C_K Daimi Üye

    [​IMG]



    Yunus Emre Bir Bektaşi Dervişidir


    Dünya´da her fikir, siyasi akım, mezhep, tarikat veya felsefi düşünüşün yayılabilmesi için öncelikle dikkat ettikleri, süslü, dışarıdakine cazip gelecek vitrin düşünceleri vardır. Nedir bunlar derseniz, hepsinin ortak noktası; hoşgörü affedicilik temeli üzerine oturmuş olan düşüncelerdir. İnsanları cezbedici olması için hoşgörü olması şarttır. Çünkü her insanın kendisinin bildiği eksikleri vardır. bu eksikler karşısındaki insanlar tarafından yüzüne vurulmayacağından, bu nedenle yargılanmayacağından emin olması halinde, karşısındakine yaklaşma, onunla bazı şeyleri paylaşma başlar.

    Hangi siyasi partiye bakarsanız bakın, Yunus Emre´nin engin hoş görüsünü ifade eden sözler üstü açık veya kapalı şiirsel veya vecizeler halinde görmek mümkündür. Değerli mala herkes sahip çıkar, kendinin olmasını ister. Ama 13. yüzyıldan bugüne kadar insanların gönlünde taht kuran, ünü yurt dışına taşan, hatta 1972'de olduğu gibi Yunus Emre yılı olarak anılan bu zat´ın, bu veli´nin asıl aid olduğu yerin neresi olduğunu elimizi vicdanımıza koyarak incelersek, onun nereye aid olduğunu nutuklarından araştırmacıların tesbitlerinden kolayca anlarız.

    Amacım asla kimseyi incitmek değil. Hatta şunu da ilave edersek daha doğru anlaşılmak mümkün olur kanaatindeyim. Müslüman olmanın ilk şartı bilindiği gibi kelimeyi tevhiddir. Yani “La ilahe illallah”tır. Bu ise Allah´tan başka bir Allah yoktur, yani yeri göğü, görünen görünmeyen herşeyin haliki´nin Allah olduğunu kabul etmektir. Kuranıkerim'de de Allah şirki asla affetmiyor. Tasavvuf da “Haktan gayri bir nesne yok, gözsüzlere pinhan imişâ€ diyor. Konuyu toparlamak gerekirse Yunus´un dediği gibi

    Elif okuduk ötürü

    Pazar eyledik götürü

    Yaradılanı hoş görürüz

    Yaradandan ötürü

    Eski yazıda Elif ilk harftir ve düz bir çizgi şeklindedir. Elif aynı zamanda tasavvufta çok kullanılan bir konudur. Bir iki anlamını arz etmek gerekirse; düz çizgi iki nokta arasında en kısa mesafedir. Hatta geometride doğru tarif edilirken, iki nokta arasındaki en kısa mesafe olarak tanımlanır. En kısadan gitmezse o zaman biz o çizgiye doğru değil, eğri diyoruz. Elif okuduk ötürü demek; doğruluğu, dürüstlüğü mürşidimizden öğrendiğimiz için götürü usulde pazar eyliyoruz, her şeye bir gözle bakıyoruz, kin nefretle bakmıyoruz demek isteniyor. Elif´te eğrilik olmaz, elif´te eğrilik yoktur. Mesela bir ceylanın bir yonca yaprağını yemesi, yonca açısından bakıldığı zaman şer gibi görünür, ama aynı ceylan o yoncanın köküne gübresini bırakacağı için yonca açısından bakıldığı zaman hayırdır. Dolayısı ile yaradandan ötürü yaradılanı hoş görürüz.

    Bir başka şekilde ifade etmek istersek de görünen görünmeyen her şey Hakk'ın varının varı olduğunu zevken bilmek tevhid´in kendisidir, sırrı ilahidir. İmam Cafer-i Sadık şöyle buyuruyor: “Yağmur iyilerin üstüne de yağıyor, kötülerin üstüne de yağıyor”. Esasında sadece yukarıda zikr ettiğim dörtlük Yunus´un Bektaşi dervişi olduğunu ispata yeterlidir, ama yine de başka nutuklarından ara ara örnekler vermeye çalışacağım.

    Faruk K. Timurtaş´ın Şubat 1972 de Tercüman yayınlarında basılan Yunus Emre Divanı'nda Bektaşi dervişi olmadığı, Bektaşi tarikati ile ilgisi bulunmadığı ve Mevlana´ya bağlandığını anlatan ilginç bölümler mevcuddur. Mesela adı geçen kitabın aşağıda belirteceğim sayfalarındaki notları şu şekildedir.

    Syf. 17: Yunus Emre bu gezileri “propoganda” için yapmamıştır. Çünkü o ne bir tarikat kurucusu ne bir tarikat yayıcısıdır. O sadece mutasavvuf bir şairdir ve şiirlerini belli bir görüşün propogandası için vasıta olarak kullanmamıştır. Yunus Emre adlı bir şeyhin müridi olduğu bazı kaynaklarda zikr edilmektedir. Bu mesele açık ve kesin bir delile ve vesikaya dayanmamaktadır. Daha çok efsane mahiyetindedir. Böyle bir kimsenin yaşayıp yaşamadığı belli değildir” “Muhakkak olan bir nokta varsa derviş ve şeyh olarak ömrünü tekkede geçirmediğidir”.

    Sayfa 25 te ise: “Ona Bektaşiler sahip çıktığı gibi Kadiriler, Halvetiler, Mevleviler ve başkaları sahip çıkmıştır. Fakat o tarikatlerin üstünde bir kimsedir, bir eren şairdir. Yunus Emre´nin Bektaşi olarak gösterilmesi gerçeğe uygun değildir. Bu husus sadece halk rivayetlerinin toplanmasından meydana gelen Hacı Bektaş ı Veli velayetnamesinde kayıt edilmektedir. Yunus´un Bektaşi olmadığı hakkında en kuvvetli delil kendisinin divanında Hacı Bektaş ı Veli´den bahs etmemesidir. Böyle bir şey olsaydı mutlaka adını anardı. Yunus Emre Tapduk Emre´nin Hacı Bektaş ı Veli´ye intisapları hakkında söyledikleri muhakkak ki gerçeğe aykırıdır”.

    Syf. 26 da, Yunus divanının başka bir yerinde: “bu şahısların adı geçmediği gibi, eski eserlerde bu münasebet ve tarikat zinciri hususunda herhangi bir kayıt yoktur. Şiirlerinde Hacı Bektaşı anmayan Yunus Emre´nin divanında Bektaşilikle ilgili unsurlar da bulunmamaktadır. onun batıni temayülleri olduğu şeriata uymayan şeriata uymayan tevillere yer verdiği hususundaki iddi da doğru değildir. Yunus tam manası ile koyu bir sünni müslümandır onda şii Alevi temayülleri yoktur”.

    Syf. 28: “Yunus´u herhengi bir tarikate bağlı görmek, onun erginliğini azaltmak daraltmak demektir”

    Syf.29 da: "Yunus Emre´nin Bektaşi olarak göstermek isteyenler Tapduk´u Yunus´un şeyhi yapmışlar ve onu Hacı Bektaş´a bağlamışlardır. Bu hususta söylenenler rivayetten öteye gidememiştir. Yunus -Tapduk- Hacı Bektaş münasebetleri ancak efsane ve menkabede vardır gerçek durum bilinmemektedir”.

    Yazar ne yapıp yapıyor, Yunus´u Bektaşilikten koparmaya çalışıyor, ama Güneş balçıklan sıvanmaz. Onun fikrine de inancımız gereği hürmetimiz var. Öyle inanıyorsa, öylesi ona doğrudur. Bir şey diyemeyiz mutlak bizim gibi düşünsün isteyemeyiz. Ama bazı örnekler vererek konuyu takdirlerinize bırakıyorum.

    Yunus´a Tapduk´tan oldı, hem Barak´tan Saltuğa

    Bu nasip çün cüş kıldı ben nice pinhan olam

    Bu beyitte Yunus´un Tapduk´tan nasipli olduğunu Tapduk´un da Barak Baba´dan Sarı Saltuk´a çıktığını görüyoruz. Sarı Saltuk ise Velayetname'de Hacı Bektaş ı Veli´ye biat ettiğini ve Sinop üzerinden Karadenize gittiğini biliyoruz. Bektaşilik bilindiği gibi Hacı Bektaş ı Veli´nin Makalat´ında beyan ettiği üzere 4 kapı 40 makam vardır. 4 Kapı bütün tarikatlarda mevcuddur. Ama 40 makam Hacı Bektaş öğretisidir. Bektaşi olmak için illa kendini Bektaşiyim diye beyan etmesine gerek yoktur. Eğer onun fikirlerini savunuyorsa Hacı Bektaş´ın ismini mutlaka zikr etmesi gerekmez.

    Şeriat, Bektaşiliğin asla inkar ettiği bir makam değildir. Şeriat denilince bugünkü anlamda dinin devlet işlerine karıştırılması, Suudi Arabistan'ın İran´ın resmi hukuk kuralları gibi anlaşılırsa da Bektaşiliğin şeriat anlayışı aynı zamanda Yunus´un anlayışında mevcud bulunan, Allah´ın yasaklarından kaçmak yapmasını tavsiye ettiğini yapmak anlamındadır. Bu takdir edersiniz ki suistimale açık esnek bir konudur. Ama gerçekte Kur´an ayetlerinin zahiri anlamıdır. Kuranıkerim´in Al-i İmran suresinin 7. ayetinde mealen şöyle buyurulur; "Onun ayetlerinin bir kısmı muhkemdir ki onlar kitabın anasıdır. Diğer ayetler ise müteşabbihtir”. Hz. Muhammed bir hadisinde ise "Halka akıllarının alabileceği kadarını anlatın” der. Bu neden ile Yunus Emre´nin tevhid ehli bir veli olması nedeni ile bazen avama (halka) (zevki seviyesi düşük, gönül gözü açılmamış insana), bazen Havas´a zevki seviyesi idraki yüksek insana hitaben sözler söylemiştir. Tasavvufta ayrıca söylenen güzel bir söz vardır: “Üst üste sırala küpü, çekince altından seyreyle sen gümbürtüyü”.

    Şeriat bu işin ilk kapısıdır. Tarikat ise şeriatin kişiyi tatmin etmediği aşamasıdır. Kişinin özündeki cevheri müsaitse marifet ile Hakikat´e ulaşır. Aradaki makamları geçmek sureti ile Hakikate ulaşınca ne şeriatin hükmü kalır ne tarikatin. Hakk ile hak olma makamıdır. O zaman zahiri ibadetler ona sakıt olur, olsa da avama olan saygısından olur.

    Evvel kapı şeriattir

    Emri Nehyi bildirir,

    Yuva günahlarını

    Herbir Kur´an gecesi

    İkincisi tarikat

    Kulluğa bel bağlaya

    Yolu doğru varana

    Yargılaya hocası

    Üçüncüsü marifettir

    Can gönül gözün açar

    Tutalım olsun sevap

    Arşa değin yücesi

    Dördüncüsü hakikat

    Ere eksik bakmaya

    Bayram ola gündüzü

    Kadir ola gecesi

    Bu şeriat güç olur

    Tarikat yokuş olur

    Marifet sarplık durur

    Hakikattir yücesi

    Dört kapıdır kırk makam

    Yüz altmış menzili var

    Erenlere açılır

    Velilik derecesi

    Aşık Yunus bu sözleri

    Mahal diye söylemez

    Ma´na yüzün gösterir

    Bu şairler kocası

    Dört kapı kırk makam Hacı Bektaş doktrinidir. Dolayısı ile Bektaşi olduğunun bir belgesidir. Son kıtada da mana yüzün gösterir diyerek, zahir yüzü olmadığını söyler ve Bektaşiliğin esas amacı batıni yönüdür yani manâ tarafıdır. Manâ´ya erdiği zaman zahir tarafı ikinci planda kalır. Zahiri tarafına dolayısı ile esas kabul etmez, tali kabul eder. Tali kabul ettiği için namaz, oruç hac, zekât gibi emirleri kendince Kur´anın bütünlüğü içinde yorumladığı için red eder gibi görünür ama, gerçekte asla red etme saygısızlığı göstermez. Aksine ona yorum getirir ve ona göre uygular. Yunus´ta Bektaşi olduğu için, bu günkü Bektaşiliğin savunduğu görüşleri o gün de savunduğu görülmektedir.

    Ben oruç namaz için süci içtüm esridüm

    Tesbih seccade-y-içün dinlerem şeşte kopuz

    Abdestimiz namazımız, doğruluktur taatımız

    Aşka bağladık safımız, safımızdan kim ayıra

    * * *

    Zahir suya banmadan

    El ayak deprenmeden

    Baş secdeye düşmeden

    Kılınır taatımız

    * * *

    Ey aşıklar ey aşıklar

    Aşk mezhebi dindir bana

    Gördü gözüm dost yüzünü

    Kamu yas düğündür bana

    * * *

    Aşk imandır bize gönüül cemaat

    Dost yüzü kıbledir daimdir salâd

    Dost yüzü göricek şirk yağmalandı

    Anın için kapıda kaldı şeriat

    * * *

    Küfr ile iman dahi, hicab imiş bu yolda

    Safalaştık küfr ile iman yağmaya verdik

    * * *

    Bir kez gönül yıktın ise

    Bu kıldığın namaz değil

    Yetmiş iki millet

    Elin yüzün yuğmaz değil

    Er odur ki alçak dura

    Ayık odur ki yola vara

    Göz odur ki hakkı göre

    Gündüz göresi göz değil

    * * *

    Ak sakallı bir koca

    Bir bilmeye hal nice

    Emek vermesin Hacca

    Bir gönül yıkar ise

    Yunus der be hey hoca

    Gerekse var bin kere hacca

    Hepisinden eyice

    Bir gönüle girmektir.

    Kendisine o zamanda zahiri ibadetlere yeterince uymadığı konusunda hatırlatmalar olmuş olsa gerek ki!

    Bana namaz kılmaz diyen

    Ben kılarım namazımı

    Kılar isem kılmaz isem

    Ol Hak bilir niyazımı

    Haktan artık kimse bilmez

    Kafir müslüman kimdürür

    Ben kılarım namazımı

    Hak geçirdiyse nazımı

    Ol naz dergâhtan geçer

    Mani şarabından içer

    Hicabsız can gözüm açar

    Kendisi siler gözümü

    Gizli sözü şerh eyleyip

    Türlü nükteler söyleyip

    Değme arif şerhetmeye

    Bu benim gizli razımı

    Ben seni severim candan içeri

    Şeriat tarikat yoldur varana

    Hakikat marifet andan içeri

    Bilindiği gibi Yunus´un nutukları´nın bir kısmı Molla Kasım´ın yırtıp dereye atmaya nedeni ile bugüne gelememiştir. Ama eldeki mevcudlar onun gerçek kimliğini arz etmektedir. Adı geçen eserde mürşidinin de olmadığından bahs edilmektedir. Bakın nutuklarında neler söylüyor:

    Miskin Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme

    Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir

    * * *

    Hak´kı kaçan (nasıl) bulasın

    Hak´ka kul olmayınca

    Erenler eşiğine

    Yaslanıp yatmayınca

    * * *

    Yediler kırklarla

    Ak sakallı pirlerle

    Yüzü balkır nurlarla

    Bize dervişler geldi

    * * *

    Bir şaha kul olmak gerek

    Hergiz(asla) ma´zul olmaz ola

    Bir eşiğe yaslanmak gerek

    Kimse elden almaz ola

    Kişi aşık olmak gerek

    Ma´şukayı bulmak gerek

    Aşk oduna yanmak gerek

    Ayruk oda yanmaz ola

    * * *

    Yunus eydür gezerim

    Dost iledir pazarım

    Ol Allahın didarın

    Gördüm bir dağ içinde

    * * *

    Edelim cevlan

    Kılalım seyran

    Mest olup hayran

    Pir eşiğinde

    Nice bir ülfet

    Edelim uzlet

    Çekelim halvet

    Pir eşiğinde

    Bıraktım ar´ı

    İstedim yari

    Kestim zünnarı

    Pir eşiğinde

    Aldım himmeti

    Geçtim zulmeti

    Buldum devleti

    Pir eşiğinde

    Yunus´um elhak

    Didara müştak

    Eriştiğim aşk

    Pir eşiğinde

    * * *

    Ermek dilersen maksuda

    Çok hizmet eyle mürşide

    Sen senliğinden ayrıl da

    Didar yakın gelsin bari

    * * *

    Kuruyuduk yaş olduk

    Ayak idik baş olduk

    Kanatlandık kuş olduk

    Uçtuk elhamdülillah

    Vardığımız illere

    Şol sefa gönüllere

    Baba Tapduk manisin

    Saçtık elhamdülillah

    Dirildik pınar olduk

    Irıldık ırmak olduk

    Aktık denize daldık

    Taştık elhamdülillah

    Tapduk´un tapusunda

    Kul olduk kapusunda

    Yunus miskin çiğ idik

    Piştik elhamdülillah

    * * *

    Bir sakiden içtim şarap

    Arş´tan yüce meyhanesi

    Ol sakinin mestleriyiz

    Canlar onun peymanesi

    Bir maclistir meclisimiz

    Anda ciğer kebap olur

    Bir çerağdır bunda yanan

    Güneş anın pervanesi (Bektaşilikte çerağ son derece önemlidir)

    Aşk oduna yananların

    Külli vücudu nur olur

    Ol od bu oda benzemez

    Hiç belirmez zebanisi

    Andaki mest olanların

    Olur Enel Hak sözleri

    Hallacı mansur gibidir

    En kemine divanesi

    * * *

    Bir gönül yaptın ise

    Er eteğin tuttun ise

    Bir kez hayır ettin ise

    Bin de bir ise az değil

    * * *

    Eğriliğin koyasın

    Doğru yola gelesin

    Kibr ü kini çıkagil

    Erden nasip alasın

    * * *

    Doğruya varmayınca

    Mürşide yetmeyince

    Hak nasip etmeyince

    Sen derviş olamazsın

    * * *

    Yunus miskin anı görmüş

    Eline bir divan almış

    Alimler okuyamamış

    Bu manadan duyan gelsin

    * * *

    Alimsin Ali´m

    Doğrudur yolum

    Ağzımda dilim

    Hü demek ister

    Murad edince

    Gülü derince

    Cemal görünce

    Hü demek ister

    Ali sırrında

    Tevhid nurunda

    Mahşer yerinde

    Hü demek ister

    Dağ ile taşta

    Kuru ile yaşta

    Müşkül bir işte

    Hü demek ister

    Yunus postunda

    Gönül dostunda

    Sırat üstünde

    Hü demek ister

    * * *

    Yetmiş iki millete

    Bir göz ile bakmayan

    Halka Müderris olsa

    Hakikatte asidir

    Evliya´ya safa nazar

    Edeli günden beri

    Hasıl oldu Yunus´a

    Her ne kim vayasıdır (sermayesi)

    * * *

    Tasavvufta iki türlü ilim vardır. Birincisi Akli ilimler, ikincisi nakli ilimlerdir. Akli ilimleri kitaplardan öğrenmek mümkündür. Fakat nakli ilimlerin bir kamil mürşidden tahsil edilmesi gerekir. Yunusun´da burada yaptığı budur. Bu nedenle de

    Tapduk´un tapusunda

    Kul olduk kapusunda

    Miskin Yunus çiğ idik

    Piştik elhamdülillah

    diyerek erdiği manevi mertebeyi mürşidinin irşadı ve himmeti ile erdiğinini, en büyük sermayenin bu olduğunu yukarıdaki muhtelif nutuklarında açık veya üstü kapalı belirtiyor. Bir nutkunda da “canlar canını buldum, dükkanım yağma olsun” diyor. Ayrıca zahiri ilme, şeriata ters gelen bir sürü nutukları mevcuddur. Bektaşiliğe göre en büyük mertebe Dervişlik mertebesidir. Sıralama itibarı ile muhiblik, dervişlik, babalık, halifebabalık, dedebabalık olmasına rağmen, dervişlik kişide tahakkuk etmemişse diğer makamlar görüntüden başka bir şey değildir. Hacı Bektaş ı Veli kendisinden bahs ederken, derviş diye bahs ediyor. Baba veya dede diye bahs etmiyor.

    Dinin imanın varısa

    Hor görmegil dervişleri

    Cümle alem müştak durur

    Hor görmegil devişleri

    Ay u Güneş müştak durur

    Dervişlerin sohbetine

    Feriştehler(melekler) tesbih okur

    Zikir ede dervişleri

    Tersalar (Hıristiyanlar) tövbeye gelir

    Taht ısları (sahip) zebun olur

    Dağlar taşlar secde kılur

    Göriceğiz dervişleri

    Derviş oku ırak atar

    Hiy demeden cana utar

    Gafil olmayan yeter tutar

    Hor görmegil dervişleri

    Ol Fahri alem Mustafa

    Sıdkı bütün aşka feda

    İster isen ondan vefa

    İncitmegil dervişleri

    Yer gök eder hırka hakkı

    Himmetleri olsun baki

    Çün Padişah oldu saki

    Esrüdüser (sarhoş olmak) dervişleri

    Gökten inen dört kitabı

    Günde bin kez okusan

    Vallah didar göremezsin

    Sevmez isen dervişleri

    * * *

    Çalış kazan ye yedir

    Bir gönül ele getir

    Yüz Kâbe´den yeğrektir

    Bir gönül ziyareti

    * * *

    Kerametim var diyen

    Halka salusluk satan

    Nefsin müslüman etsin

    Var ise kerameti

    * * *

    Küfr ile iman dahi

    Hicab imiş bu yolda

    Sefalaştık küfr ile

    İman yağmaya verdik

    * * *

    Mani evine daldık

    Vücud seyrini kıldık

    İki cihan seyrini

    Cümle vücudda bulduk

    Yedi yer yedi göğü

    Dağları denizleri

    Uçmağ ile Tamu´yu

    Cümle vücudda bulduk,

    Gece ile gündüzü

    Gökte yedi yıldızı

    Levhte yazılı sözü

    Cümle vücud da bulduk

    Musa ağdığı Tur´u

    Yoksa Beyt ül ma´muru

    İsrafil çaldığı sur´u

    Cümle vücud da bulduk

    Tevrat ile İncil´i

    Furkan ile Zebur´u

    Bunlarda ki beyanı

    Cümle vücud da bulduk

    Yunus´un sözleri hak

    Cümlemiz dedik saddak

    Nerde istersen orada hak

    Cümle vücudda bulduk

    * * *

    Dervişlik dedikleri

    Hırka ile taç değil

    Gönlün derviş eyleyen

    Hırkaya muhtaç değil

    Hırkanın ne suçu var

    Sen yoluna varmazsan

    Vargil yolunda yürü

    Erin yolu kalmaç değil

    Durmuş marifet söyler

    Erene Yunus Emre´m

    Yol eriyle yoldadır

    Yolsuza Yoldaş değil

    Mani eri bu yolda

    Melul olası değil

    Mani duyan gönüller

    Hergiz (asla) ölesi değil

    Ten fanidir can ölmez

    Çün gitti geri gelmez

    Ölürse ten ölür

    Canlar ölesi değil

    Çeşmelerden bardağın

    Doldurmadan kor isen

    Bin yıl orada durursa

    Kendi dolası değil

    * * *

    Ben gelmedim dava için

    Benim işim sevi için

    Gönüller dost evi için

    Gönüller yapmaya geldim.

    * * *

    Evvel benim ahir benim

    Canlara can olan benim

    Azıp yolda kalmışlara

    Hazır medet eren benim

    Bir karara tuttum karar

    Benim sırrıma kim erer

    Gözsüz beni nerde görer

    Gönüllere giren benim

    Kün deminden nazar eden

    Bir nazarda dünya düzen

    Kudretinden han döşeyip

    Aşka bünyad uran benim

    Halk içinde dirlik düzen

    Dört kitabı doğru yazan

    Ak üstüne kara düzen

    Ol yazdığı Kur´an benim

    Yunus değil bunu diyen

    Kendiliğidir söyleyen

    Mutlak kafir inanmayan

    Evvel ahir zaman benim

    * * *

    Yetmiş iki millete

    Suçum budur hak dedim

    Korku kıyametedir

    Ya ben niçin kızarım

    * * *

    Derviş bağrı baş gerek

    Gözü dolu yaş gerek

    Koyundan yavaş gerek

    Sen derviş olamazsın

    Döğene elsiz gerek

    Söğene dilsiz gerek

    Derviş gönülsüz gerek

    Sen derviş olamazsın

    * * *

    Sakın gülme sen ona

    İyi değildir sana

    Adam neye gülerse

    Başa gelegen olur

    Aşık lâ mekan olur

    Dünya terkini urur

    Dünya terkini uranlar

    Didar göregen olur

    Derviş Yunus sen dahi

    İncitme dervişleri

    Dervişlerin duası

    Kabul olagan olur.

    * * *

    Bize didar gerek dünya gerekmez

    Bize manâ gerek dava gerekmez

    Bize aşk şerbetinden sun a sâki

    Bize uçmakla Kevser gerekmez

    Yunus esriyiben düştü sokakta

    Çağırır Tapdukuna ar gerekmez

    * * *

    Benem ol aşk bahrisi, Denizler hayran bana

    Derya benim katremdir, Zerreler umman bana

    Kaf dağı zerrem değil, Ay ü Güneş kul bana

    Hak´tır aslım şek değil, Mürşittir Kur´an bana

    Adem yaratılmadan, Can, kalıba girmeden

    Şeytan lânet olmadan, Arş idi seyran bana

    * * *

    Benim şeyhim gayet ulu kişidir

    Üçler kırklar yedilerin eşidir

    On iki imam´ın sır yoldaşıdır

    Dönmezem şeyhimden ya ne döneyim

    * * *

    Derviş Yunus bu cihana gelicek

    Arayıp derdine bulicek

    Koyun şeyhe hizmet edem ölicek

    Dönmezem şeyhimden ya ne döneyim

    * * *

    Savm, salâd, hac,zekat hicabdır aşılara

    Aşık bundan münezzehtir, naz ı niyaz içinde

    Yukarıdaki nutuklardan Yunus'un geldiği manevi mertebe anlaşılmaktadır. Dervişliğe ne kadar önem verdiği, gerçek dervişliğin ne olduğunu, dervişlikte gelinen noktayı anlatıyor. Hatta çok zaman dolaylı bir şekilde kendisini bu makamda yeterli görmüyor. Şeriattın dervişlikle ne işi var. Enel Hak sırrından bahs ediyor. Bunlar zahir ulemanın günah diye telaffuz etmekten çekindiği sözlerdir. Ama o Tapduk´un hizmetinde bu zevki makamları irşad ile geçiyor, tasavvuftada oldukça yetkin bir hale geliyor. Yunus, Hacı Bektaşı Veli´den buğday isteyince, Hacı Bektaş ona “sana nefes verelim” diyor. Hacı Bektaş “o zaman her aluc´una nefes verelim“ diye üç sefer teklifte bulunuyor. Üçünde de Yunus ”ehli ayalim benden buğday bekler ben nefesi ne yapayım” diye cevap verir. Dergâh´tan biraz uzaklaşınca koca Yunus´un aklı başına gelir ve Hz. Pir´insözündeki hikmeti fark eder ve “Keşke nefes isteseydim, böyle bir veli´nin himmeti kaçırılacak fırsat mıydı. Halbuki buğday üç gün sonra yenilir ve biter” der ve dergâha geri döner, buğdayı geri verip nefes isteyince, Hacı Bektaş “biz o kilidin anahtarını Tapduk Emre´ye verdik” diye karşılık verir. Bu gün bile insanlar hep buğdaya taliptir, himmete talip insan her dönemde olduğu gibi son derece azdır.

    Bize aşk şerbetinden sun ey sâki

    Bize uçmakla (cennet) ile Kevser gerekmez

    Yunus esriyiben (sarhoş) düştü sokakta

    Çağırır Tabduk´una ar gerekmez.

    derken mürşidinin onun hayatındaki yerini anlatıyor ve ondan utanmıyor gururlanıyor.

    Yunus Emre dava adamı değildi manâ adamı idi. Asla kin ve intikam peşinde koşmuyor. Aksine sevgi hoşgörü peşinde olduğunu görüyoruz. Yukarıda belirttiğim bir nutkunda “dost yüzü göricek şirk yağmalandı onun için kapıda kaldı şeriat” diyor. Hakikat ehlini şeriat asla tatmin edemez. Yunus´un Bektaşi dervişi olduğu bu kadar açık iken onun Sünni olduğunu Alevi veya Şii eğiliminin olmadığını belirtilen yazarın söylemesi ilginçtir. Nazillili Asım Kerimi Baba erenler bakın bir nutkunun son kısmında ne diyor.

    Surete nazar eylersen sen ile ben var

    Oysa hakikatte ne sen var ne ben var

    Ortada hakkın birlik cümbüşü var

    Tevhid gözü ile bakınca geriye herşeyi hoş görmek kalıyor.

    Yaşar Nuri Öztürk´ün Tarih Boyunca Bektaşilik adlı kitabının

    128. sayfasında: “Bektaşilik için en doyurucu bilgi hatta en güvenilir malumatı, bu tarikatin edebiyatından, özellikle şiirinden elde etmek mümkün oluyor”.

    Sayfa 130 da: “Yunus Emre´nin bu çağlara sığmayan büyük lirizm ustasının tasavvuf tarihi açısından tam bir Bektaşi şairi olduğunu söyleyebileceğiz. Hatta Yunus´un Bektaşiliği öne sürülen bir çok şairden, daha evvel Bektaşi olduğunu belirtmek durumunda kalacağız.”

    Syf. 131 de: “Yunus´un tarikat tasavvuf anlamında bir Bektaşi müntesibi olduğunu kabulden kaçınamıyoruz. Çünkü bizzat Yunus´un şiirinde, kendisini Bektaşi müntesibi gösteren açık ifadeler vardır”.

    Şeyh u danişmend u veli, cümlesi birdir, er yolu

    Yunus´dur dervişler kulu, Tapduk gibi serveri var

    Aşk sultanı Tapduk durur, Yunus gedadır kapısında

    Gedalara lütfeylemek, kaidedür sultanlara.

    Tapduk´un tapusunda, kul olduk kapusunda

    Yunus miskin çiğ idik, piştik elhamdülillah

    Syf. 132 de: “Rahmetli Gölpınarlı Yunus´un önceki kanaatlerinin aksine, Mevlana´ya bağlama çalışması bunun içinde Saltuk´u Mevlana müntesibi göstermek gibi bir garabete teşebbüs etmesi inandırıcılık vasfından mahrumdur. Bu noktada Yunus divanı sonraki zamanlarda tahrif edilerek Bektaşi anlayışına uygun hale getirildi yolundaki iddialar ise tam bir komedidir. Eğer böyle olsaydı Bektaşiler bu tahrifi Vilayetname'nin telakkilerine uygun yönde yapar ve mesela Yunus´un şiirlerine H. Bektaş'ın adını bol miktarda sokarlardı. Oysa ki bunun tam tersi görülmektedir. Divanda Mevlana bir kaç kez geçtiği halde Hacı Bektaş´ın adına rastlanmıyor. Bize göre bu tahrif söylenenin aksine Yunus´u Bektaşilikten uzaklaştırmak yönünde yapılmış olabilir”.

    Aynı eserdeki alıntıda Prf. Coşan:

    “Biz ikinci gurubun Yunus´un inançları hakkındaki mütalaalarına iştirak etmemekle birlikte onun Hacı Bektaş'la ilgisi bulunmadığını kabul etmiyoruz. Çünkü Yunus´un şiirlerinin tetkikinde onun dört kapı kırk makam, varlık ve kainatla ilgili benzetmeleri iyi ve kötü huyların içimizdeki savaşı, yetmiş iki milleti hor görmemek, toprak olmak, akıl aşk, münacaat konularındaki adeta Makalat'taki fikirleri şiirleştirdiği görülmektedir. Divanın gerçekten tahrif edildiğini kabul etsek bile aynı hususlar Yunus´un Risale-i Nushiye adlı eserinde bulunduğu için durum değişmez.”

    “Bütün bunlar Hacı Bektaş'la Yunus arasında doğrudan doğru veyahut dolaylı yoldan kuvvetli bir irtibat bulunduğunu, Velayetname'deki menkabelerin tamamen boş olmadığını kesinlikle ispat ediyor.”

    Yaşar Nuri Öztürk, aynı eserin 133. Sayfasında:

    “Şimdi gelelim Yunus´un Hacı Bektaş'la irtibatını gösteren Velayetname'nin beyanlarına; Velayetname önce Yunus´un şeyhi Tapduk Emre´ye daha sonra da bizzat Yunus´a ait iki vakadan bahs etmektedir. Bu vakalar Yunus´un Hacı Bektaş´a ve Bektaşiliğe bağlanmasını ifade bakımından; hem seyir, hem de tarih açısından son derece tutarlıdır”.

    Aynı eserin 121. sayfasında Hacı Bektaş ı Veli´nin Makalatı'ndan alıntı yapılarak, "Dervişlik ezeli mutluluk ve ebedi devlettir. Dervişlik sonsuz hayattır. Kime dervişlik nasib olursa o, tükenmeyen rahatlığı elde etmiş olur” deniliyor. Yunus´un dervişlik ile söyledikleri ise son derece düşündürücüdür.

    Bektaşi Dervişi Yunus Emre Hazretlerinin Ruhu Revanı Şad ve Handan, himmetleri üzerimizde hazır ve nazır ola.
     
  2. sakine zeynep

    sakine zeynep Daimi Üye

    bu açıklayıcı bilgi için saol can emeğine sağlık uzunda olsa okuyabildiğim kadarını okudum
     
  3. alevi_atakan

    alevi_atakan Daimi Üye

    emeğine sağlık can
     

Sayfayı Paylaş