Vakit gazetesinin internet sitesi Habervaktim'de Alevilere ağır hakaretler edildi. Vakit gazetesi yazarı D. Mehmet Doğan Alevi Çalıştayı ile ilgili yazdı. Ancak o yazının altına gelen yorumlarda resmen Alevilere hakaret içeren yazılar yer alıyordu. Bu iğrenç yorumlara yer veren Vakit gazetesi ve editörlerini kınıyoruz... BİZLER HABERCEM.COM OLARAK ŞUNA İNANIYORUZ Sünni de olsa, Alevi de olsa, ateist de olsa bir inanç kurumuyla dalga geçildiğini hissettiğimiz noktadaki yorumlara yer vermiyoruz ve vermeyeceğiz. Elbette aşırı uçlarda düşünen insanlar da vardır, bize de Sünni kardeşlerimizle ilgili mesnetsiz ve herhangi bir dayanağı olmayan yorumlar geliyor, hem de ağır hakaret ve küfürler içeren. Ancak biz bunları yayınlamıyoruz ve yayınlamayacağız. Bizim dünya üzerindeki tüm din, inanç ve mezheplere saygımız var. Kim kendini nasıl görmek istiyorsa öyle görür. DEMOKRATİK TEPKİLERİNİZİ İLETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ ADRESİ KULLANİBİLİRSİNİZ http://www.habervaktim.com/bize_yazin.php İŞTE O İĞRENÇ YORUMLAR alevilik Yazar: alperen57 - 2009-10-03 01:14:59 hocam alevilik kendi kendine bir inancmidir? yoksa islamin icinde olan bir mezhepmidir? bence hayir alevilik bir irkci ideolojik harekettir bir siyasi parti gibi bir kurulustur. Alevilige gecen bir insan varmidir hayir yok, illa alevi soyundan gelmelisinki kendini alevi sayasin. aleviler niye türklere kiz vermezler niye bukadar kin beslerler? bu ara devletimizin derinlerine girip niye türkiyemizi suriyelestirme gayretindeler? niye hep islama ve müslümanlara karsilar? hocam bunlari adam yerine koyupta lütfen simartmayin artik sunlari ya, lütfen Kral ciplak Yazar: KF61INS26 - 2009-10-03 08:31:25 Neden kimse "kralin ciplak oldugunu" soyleyemiyor? Bu, namaz kilmayan, hacca gitmeyen, gusl etmeyen alevilerin, kulturel manada yaptiklari kizilderili dansina benzeyen dansin din ile ne alakasi olabilir ki, bu dansi yapabilmek icin devletten, milletten maddi destek istiyorlar? Allah askina, Saz calmalari, dans etmeleri, raki icmeleri icin bu millet onlara para mi vermek zorunda? Sn Mehmet Dogan, siz nazikce ben ise biraz kabaca, "kral ciplak" diyoruz anlasildi. Benim onlarla tek ortak noktam turkce konusuyor olmamizdir baska bir sey degil herhalde. KENDİLERİNİ KANDIRIYORLAR, Yazar: SOFFIMEDUSA - 2009-10-03 10:17:41 Bu ne bir mezheptir nede bir yol, bu ırkla ilgili soydan gelen bir yapılanma, ama sünnet karşıtı grup Allah unuttukları için, Rabbimde onlara kendilerini unutturmuştur. Başka bir ifadeyle kendilerini kandırmaktadırlar. Eğer gerçekten Hz.Ali yi sevseler idi, Peygamberimize ve diğer 3 halifeye tabii olup biat eden. Hz.Ali gibi onlarda sünnete sarılırlardı. bu ırkçılık o dönemden bu günümze gelen cahiliye döneminin bir yansımasıdır. ve kıyamete kadar hakkın karşısında küfrün olacağının açık göstergesidir. büyük bir küfrün içindedirlar ama kendileri bilmezler, çünkü rabbim onlara kendilerini unutt. YAZARIN YAZISI Tarihî bir mesele olarak alevilik “Alevi” kelimesi gibi alevilik de yeni bir mesele değil elbette. “Alevi”, İslâm toplumunun temel ayrışması ile ortaya çıkmış bir isimlendirme. Bu temel ayrışma, hilafet veya imamet ekseninde ortaya çıkmıştır. Hz. Peygamber’in vefatından sonra İslâm toplumunun riyaseti, soya dayalı (ırsî) bir uygulamaya, saltanata dönüştürülebilirdi. Yani, Peygamberimiz’in soyundan gelen yöneticiler, imamlar, halifeler olabilirdi. Peygamberimizin çocukları oldu, fakat erkek çocukları yaşamadı. Amcasının oğlu Hz. Ali, hem kızı Fatıma ile evli olmasından ötürü, hem de erkek torunlarının babası olmasıyla böyle bir mevkiye uygun düşmektedir. Fakat, İslâm toplumu, riyaset meselesini oldukça akılcı, demokratik bir tarzda ve liyakat esasına göre çözmeyi yeğledi. Hz. Peygamber’in halefi Hz. Ebubekir oldu. Daha sonra Ömer ve Osman halife oldular. Bu süreçte rıza ve biat yolu tutuldu. Hz. Ali de, her üç halifeyi tanıdı. Hulefa-yı raşidinin, reşid (akıllı, doğru yolu bulan) halifelerin sonuncusu Hz. Ali’dir. Buraya kadar İslâm toplumu, soya dayalı bir yönetim, bir hanedan yönetimi, saltanat olmamıştır. Hz. Ali’den sonra olabilirdi. Konuyla ilgili yıllarca önce yayınlanan Türkistan Türkiye Gergefinde İran (1996) kitabımızda yer alan ilgili bir bölümü biraz kısaltarak aktarmak istiyoruz: “Sünni İslâm kavrayışı şiayı, aleviliği anlamakta bir hayli zorlanır. Şiilik, bilhassa gelenekleşmiş yanıyla İslâm tarihinin katı bir menfi yorumuna dayanır. Sünniler, İslâm Peygamberi’ne, O’nun ailesine (ehl-i beyt) ve bilhassa damadı amcaoğlu Hz. Ali’ye büyük bir muhabbet beslerler. Bütün olup bitenler karşısında Hz. Ali ile oğulları Hz. Hasan ve Hüseyin’in tarafında dururlar. Yezid’i lanetlerler. Fakat bundan bugüne yönelik bir trajedi çıkarmak istemezler. Tarih olup bitmiştir, öyle veya böyle İslâm bugüne kadar çeşitli yönetimler altında sürmüştür. Hz. Ali’ye duyulan muhabbet, diğer sahabeye, bilhassa ilk üç halifeye –ki Hz. Ali de onları açık ya da zımnî tasvib etmiştir- saygı ve sevgi duymaya engel teşkil etmez. İslâm tarihi de bir kaderdir aslında. Sünni öğretisi bu kaderi zorunlu olarak kabul eder. Onun reddi veya kabulünden dinin yorumunda bir kırılma, değişme veya bozulma olmasını kabul etmez. Konuyla ilgili birçok sorunun cevabı, ‘Allah dileseydi öyle olmazdı’ şeklindedir. Burada, gerek Hz. Muhammed’in erkek evladının yaşamaması ve gerekse, sevgili kızı Hz. Fatıma’dan olan erkek torunlarının feci sonları bizim için ne kadar acı olsa da ilahî bir takdirdir. Tabiî burada konuya tersinden yaklaşırsak, Hz. Muhammed’in erkek çocuğu olsa idi, O’nun yalnız biyolojik varisi değil halifesi de olması ilk gündeme gelecek ve dava konusu olacaktı. Hz. Peygamber’in ilk halifesinin damadı ve erkek torunlarının babası Hz. Ali olmamasının da böyle bir anlamı olduğu açıktır. Hz. Ali’den sonra onun çocuklarının kutsal bir saltanat kurmaları yolu açıkken, bunun olmaması yine böyle bir bağlamda anlamlandırılmalıdır. Bu soya dayalı, dünyanın sonuna kadar sürecek bir hanedan yönetimi Kur’an’da da, Hz. Peygamber’in sünnetinde de öngörülmemiştir. Ayrıca doğrudan Hz. Peygamber’in soyundan gelen, maddî ve manevî otoriteyi elinde bulunduran bir yöneticiler silsilesinin Peygamber’den başka kişilerin hata yapmama niteliğini devam ettiremeyeceklerinden, içinde bulunacakları kötü haller yüzünden hem Peygamber’imiz hem İslâm haleldar olacaktı.” Meselenin tarihi boyutu, bugünün çözümleri konusunda elbette dikkate alınmalı. Fakat meselenin aynı zamanda bir yakın tarih sorunu olduğu da unutulmamalı. Osmanlı toplumunda aleviliğin şehirli yorumu olan bektaşilik meseleyi belli çözümlere kavuşturmuştur. Hacı Bektaş’ın, dolayısıyla Hz. Peygamber’in soyundan geldiği söylenenler “bel oğulları” ile ırsî bir bağı olmayan “yol oğulları” bir çatı içinde bulunmuşlardır. Şimdi aleviliğin meselerinden biri de seyyid oldukları, yani Peygamber soyundan geldikleri söylenen dedelerin konumudur. “Dede”lik soy takip etmekte ve dedelerin belli bilgilere sahip olması, bir öğretimden geçmesi gerekmemektedir. Modern aleviliğin çağdaşlık ve laiklik vurgusunun bugüne kadar bu konuyla ilgili yeni yaklaşımlar ortaya koyması beklenirdi. Saltanata, hanedana, monarşiye karşı olan üstüne üstlük rasyonalist ve laik olmak iddiasında bulunan modern aleviler bu konuyu nasıl yorumluyorlar veya tevil ediyorlar? “Alevi Çalıştayı” sırasında yapılan konuşmalarda bu konuyla ilgili bir ipucuna rastlamadık. (Konuya devam edeceğiz: bir sonraki yazımız “Modern Türkiye’nin bir meselesi olarak alevilik”). Haber: Habercem.com
Biz Aleviler iyiki varız biliyormusunuz Biz olmasaydık bu yobazlr ne konuşcaklardı yıllardır aynı nakaratlar aynı hakarretler başka bişe bildikleri varmıdır acaba deseniz zanetmem bu boş ve anlamsız uğraşlardan vazgeçselar insanlıktan onlarda nasiplenirlerdi vakit bu yorumları bilerek yayımlıyor bunu bilmeyecek kadar cahil değiliz
gulsahım sana katılıyorum kasıt konusunda..ama bız nelere gogus germedık nelerle basetmedıkkı bu yorumlara kafamızı takıpda canımızı sıkalım...ıt urur kervan yurur demısler onlar ursun dursun.....bu aslında bızı ne kadar onemsedıklerını bızden cekındıklerını gosterırkı eger aksı olsaydı bu kadar ugrasmazlardı bızımle...ıste meydan bız burdayız ve herzamanda dım dık burda olacagız... bılgılendırme ıcın tesekkurler..