Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı idama gönderen dönemin 1 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı emekli Tuğgeneral Ali Elverdi önceki gün yemek yediği sırada boğularak öldü. Elverdi'nin ölümü üzerine Radikal yazarı Oral Çalışlar, yıllar önce kendisi hakkında idam talebi bulunan hakimle karşılaşmasını anlattı: - Ali Elverdi’yle yıllar sonra o milletvekili iken Ankara’da sokakta karşılaşmıştık. Yargılayıp idama mahkûm etmek istediği onlarca gençten birisiydim. ‘Beni tanıdınız mı?’ diye yanına yaklaşıp sordum. Birden geriye sıçradı: “Endişe etmenize gerek yok, size bir şey yapacak değilim. Kendi utancınız içinde ölürsünüz. Buna inanıyorum” dedim. Emniyette olduğunu hisssetti. Rahatlamış bir şekilde yüzüme baktı... Yürüdüm gittim. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nda yatıyorlar. Mezarlarının yan yana olmasına bile izin verilmemişti. Şimdi Ali Elverdi için Meclis önünde bir tören yaparlar. Sonra askeri tören eşliğinde tabutu bayrağa sarılır ve ‘kahramanlar mezarlığı’na gömülür. 68 KUŞAĞI NE DEDİ? Taraf Gazetesi, Elverdi'nin ölümü üzerine 68 kuşağının bazı önderleri ile görüştü. Atilla Keskin: Elverdi bir kere hakim değildi. Korkunç bir komünizm düşmanıydı. tamamen taraflı davranıyodu. Çok fazla konuşmazdı. Yüz ve el hareketleriyle belli ederdi kendini. İdam kararını verdiği anda ise titriyor ve terliyordu. Tuncer Sümer: Duruşma esnasında bir espri de yapılsa , gülümsediğini hatırlamıyorum. Yaklaşımı çok sertti. Hacı Tonak: İnsani bir diyaloğu yoktu bizimle. 'Bu adamın hiç mi insani yanı yok' diye düşünmüştüm. Aydın Çubukçu: Ölmeseydi kimsenin aklına da gelmeycekti. Ama merak ediyorum. Arkasında kim duracak? internethaber
boğularak ölmenin ne olduğunu anlamıştır herhalde o gencecik yürekleri sigara içip keyifle seyrettiği anlar aklına gelmiştir umarım yemekle değillde yağlı urganla boğulsaydı zamanın komutanı ... haberci can teşekkürler İNFAZ BAŞLIYOR Kaynak : yorumla.net - Linkleri Sadece Kayitli Uyelerimiz Gorebilir. Uye Olmak Icin Tiklayiniz... Her üç mahkûm tarafından, dini telkinin de reddinden sonra, infaza geçmek için, hemen hemen yapacak başka bir şey kalmamıştır. Nitekim, Sami Uğur gardiyanlara birşeyler söyledikten sonra, Deniz Gezmiş'e hitaben: «— Artık vakit geldi!. Gömleği giydirelim, ha, ne dersin?» tarzında yumuşak bir edâ ile konuşarak, sanki onu bir yere davet ediyordu. Aslında, Deniz, kendsini ölüme çağıran bu söze karşılık hiçbirşey söylemedi. Sadece ağır ağır ayağa kalktı. O esnada da, iki gardiyanın getirdiği beyaz gömlek üstüne geçirilerek, iliklenmişti bile. Sonra boynuna, beyaz kartona yazılmış idam yaftası asıldı. Herkes heyecanlı ve asık suratlı idi. Sadece, bu işte büyük tecrübesi olduğu anlaşılan İnfaz Savcısı Sami Uğur'un soğukkanlılığı dikkati çekiyordu: «— Artık yavaş yavaş çıkalım!.» Uğur'un bu sözü üzerine iki gardiyan Deniz Gezmişin koluna girdi ve hep beraber odadan çıkılarak, avluda kurulmuş olan sehpaya doğru yürünmeğe başlandı. Bir dakika kadar sonra, yanında Hacı Zengin ve Halis Güven adındaki iki cellâdın beklediği sehpanın altına gelindiğinde, Savcıyla konuşmak istediğini belirten Gezmiş, «İskemleyi kendim devireceğim. Kimse dokunmasın!.» dedi. Bu sırada saatler 01.20'yi gösteriyordu ve elleri arkasından bağlı olan Deniz Gezmiş, sanki bir miting alanında imişcesine, birden etrafındakilere dönerek, oldukça yüksek bir tonda, şu sözleri söyledi: «— Yaşasın, Türk Halkının bağımsızlığı!. Yaşasın, Marksizmin ve Leninizmin Yüce İdeolojisi!. Yaşasın, Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi, kahrolsun emperyalizm!..» Sonra etrafına baktı ve artık başka birşey söylemeden masaya çıkmaya çalıştı. Ama, belli ki, yorgun ve heyecanlı idi. Masaya, sonrada iskemleye çıkmasına yardım edildi ve etleri zangır zangır titreyen iki cellât, ipi onun boynuna geçirdikten sonra, gerilediler. İskemleyi devirmesi bekleniyordu. Fakat, bir dakikaya yakın süre geçtiği halde, Deniz Gezmiş'in bu işe yeltenmediği görülünce, cellâtlardan biri, âniden iskemleyi bir bacağından tutarak çekiverdi. İşte o zaman, sessizliği yırtan bir gıcırtı ile boşluğa düşen Gezmiş'in ayaklarının ucu da «Küt!.» diye alttaki masaya çarpmış ve biraz sonra da, kasılarak sallanmaya başlamıştı. On dakika kadar geçtikten sonra, Deniz Gezmiş'in halâ kıpırdaması, boyun kemiğinin kırılmamış olmasındandı. Boyunun uzun olması nedeniyle ayakları masaya çarpınca, bu kırılmayı önlemişti. Bundan dolayı da, Deniz Gezmiş'in ölümü için tam 52 dakikanın geçmesi beklendi. Bu süre içinde zaman zaman yapılan doktor muayenelerinin sonuncusunda, Deniz'in ölmüş olduğu saptandı ve bu konuda hazırlanan bir rapor, orada bulunan doktor ve diğer ilgililerce imzalandı. Bu arada, mahkûm sehpadan indirilmiş ve boynundaki yaftası da çıkarıldıktan sonra, cesedi kenardaki bir tabuta konulmuştu. Bir iki dakika sonra da tabut, içeride bir yere taşındı. (Darağacı–Burhan Dodanlı, Sayfa: 337-351 Evren Yayınları, İstanbul) (alıntı)