Güvercin donunda gelen pir Anadolu ' da Alevi - Bektaşi menakıpnamelerinde ; erenlerin ' ser çeşmesi ' ' Hünkar Hacı Bektaş Veli ' nin güvercin donuna girerek bugünkü Hacıbektaş kasabası olan Sulucakarahöyük ' e geldiği varsayılır. Kendisine neden güvercin donuna girerek geldiğini soran erenlere ise Hünkar , ''Eğer güvercinden daha mazlum bir yaratık bulsaydık , onun donuna girer gelirdik '' yanıtını verir. Söylencedeki ''güvercin'' simgesi kadar Anadolu Alevilerinin barışçıl yanlarını , barıştan yana bir dünya özlemi taşıdıklarını , barışçıl olduklarını vurgulayan bir ikinci imge olamaz sanırım. Anadolu Alevileri , söylencedeki gibi tarih boyunca barışçı olmanın faturasını çok ağır ödemişler ve ödemeye de devam etmektedirler. Alevilik , olağandışı kabul edilen Sivas , Gazi olayları vs. dışında canlılığını çeşitli alanlarda sürdürüyor. Bunların başında , her yıl Anadolu ' nun çeşitli il , ilçe ve köyünde ; tekkesi dergahı , türbesi bulunan Alevi büyükleri için düzenlenen anma ( kutlama ) törenleri geliyor.İktidar ve muhalefet partileri milyarlık seçim bütçelerine karşın mitinglerde adeta sinek avlarken , küçük köy ve beldelerde düzenlediği törenler tıklım tıklım doluyor. Bu yazı dizisinde , tüm olanaksızlıklara karşın insanları sel gibi bu törenlere getiren nedenler üstünde durmaya , analizlerimizi sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Bu törenler esas olarak Alevi tarihinde adından , yaptıklarından , dergahından söz edilen kişilerle ilgili mekanlarda yapılıyor. Bunların başında ise Anadolu Alevilerince kişilikleri ve yaşadıkları dönemde sayısız yararlıkları görülen kişiler ve dergahları başta geliyor. Anadolu Alevilerinin kutsal kişilikleri Hacı Bektaş Veli ' yi , Abdal Musa ' yı , Sücaettin Veli ' yi , kendi adlarına kurulu külliye ve dergahlarından ayırarak anlatmak olası değil. Biz de tarihi kişilikleri ve onları var eden mekanları , birlikte tanıtmaya çalışacağız. Halkın bir umut kapısı olarak yüzyıllardır bu kapılara koşma nedenlerini irdelemeye çalışacağız. Anadolu ' da hangi bölgede olursa olsun yaşlı bir Alevi - Bektaşi ile konuşmaya kalktığımızda , birkaç tümceden sonra size , Aleviliğin kökenini , dedelerinin ve köklerinin Horasan'dan geldiğini , onlaeında Ahmet Yesevi ' den el aldıklarını anlatmaya çalışır. Peki , Anadolu Aleviliğinin tarihi kaynağı açısından adeta genel adres olarak anlatılan Horasan ve Ahmet Yesevi olayı nedir? Aleviler , hangi milliyetten olursa olsun , neden ısrarla bu kaynağı kendilerine çıkış noktası olarak gösteriyorlar? Bu olgu üstünde birazcık durmaya çalışalım. Horasan erenlerinin piri Hacı Bektaş Veli ' nin yaşamının anlatıldığı Velayetname adlı eserde Ahmet Yesevi , ''99 bin Türkistan pirinin piri '' diye tanıtıldıktan sonra anlatım şöyle devam ediyor: ''Muhammet Hanefi soyundan bir seyittir. 5. İmam Ali Rıza ' dan icazet almıştır. Türkistan ' a giderek Yesi kentinde bilgin bir kişiydi , kimse karşısına çıkıp onunla bilgi yarıştıramazdı. Batın bilgisinde ileriydi.'' Ahmet Yesevi ' nin yaşamı ise şöyle anlatılıyor : '' Kendisi kaşık ve keşkül ustasıydı. Öküzün sırtına heybesini koyup pazara yollardı. Herkes , heybedekilerin değerini bilir , kendine gerekli olanı alıp parasını heybeye koyardı. Öküz , tekkeye dönünce şeyh parayı alır ve ne gerekiyorsa onu aldırırdı.'' Hoca Ahmet Yesevi Türkistan ' da büyük bir tarikat ve dergah piridir. Onun halifeleri Asya ' dan batıya yönelerek Horasan ' ın çeşitli yerlerinde ve Anadolu ' da çeşitli dergahlar kurup savaştan ve düşman baskınlarından bunalmış halka ''içsel huzur'' ve kardeşlik - sevgi temeli üstüne halkı mutlu etmek için çalışmalar yapmaktadırlar. Hoca Ahmet Yesevi hakkında eldeki belgeler yeterli sayılmıyor. Ama tarih olaylarını - destanlar ve menkibeler dahil çeşitli belgelerin ışığı altında yorumlamak ve değerlendirmek de bir yöntem olarak kabul edildiğine göre , bu olguları ciddiye almak durumundayız. Kendisine ''Piri Türkistan '' adı da verilen Ahmet Yesevi ' nin Hakka yürümesinden ( vefatından ) sonra dergahın postuna zahir ve batın bilgisinde ünlü bir kişi olan Lokman Parende oturur. Anadolu Aleviliğinin ''ser çeşmesi '' Hacı Bektaş Veli , Lokman Parende'nin muhibi , öğrencisi ve halifesi olur. Dergahta gördüğü hizmetle yetenekleri , bilgisi , görgüsüyle , hocasının ve diğer dervişlerin sevgisini , takdirini kazanır. Bundan sonra Halife Lokman Parende , hocası Ahmet Yesevi ' den kendisine kalan emanetleri , yani taç , hırka , sofra , çorap , alem ve postu Hacı Bektaş Veli ' ye teslim eder. İcazetnamesini de vererek hilafet makamına onu oturtur. Aynı yıl Lokman Parende Hakka yürüyünce ( vefat edince ) , Hacı Bektaş Veli ''postnişin'' olur. Bir süre bu dergahta seyhlik yapan Hoca Bektaş Veli , hocasının yönlendirmesi üzerine çeşitli yerlerde konaklayıp bir ''Horasan ereni '' olarak Anadolu ' nun yollarına düşer. Bir barış güvercini olup Sulucahöyük'ü kendisine yurt edinir. Kaynakların yazdığına göre : Ebulvefa ' nın 1107 yılında Kakka yürümesinden ( vefatından ) sonra ise , bu tarikata bağlı olanlar , Baba İlyas Horasani ' nin çevresinde toplanırlar. Babailer adı verilen topluluk , 13. Yüzyıl başlarında Moğol saldırısı üzerine Horasan ' dan göçerek Amasya ' ya yerleşen Baba İshak ' ın çevresinde bir araya gelen ve kendisine aşırı bir sevgiyle bağlı olan bu batıni topluluk , Selçuklu sultanının katmerli baskı ve sömürü düzenine 1239 yılında başkaldırır. Halka mutluluk , eşitlik , özgürlük gibi birtakım haklar sağlayacaklarını ve toprakları herkese eşit olarak dağıtacaklarını , vergileri tümüyle kaldıracaklarını belirtirler. Babailerin başkaldırısı , 1240 yılında yenilgi ve Baba İshak ' ın katledilmesiyle sonuçlanır. Kaynaklarda ; Lokman Parende ' nin halifesi olarak