Uzun süredir bu konu üzerinde düşünüyordum. Üst üste biriken bazı yaşantılar ve duygular kenarda beklettiğim bu yazıyı bugün elden geçirerek paylaşma isteği doğurdu. Sözcüklerimi önce kendi yaşamımın isli lambasından beyaz bir bez gibi geçirdim. Bu yüzden yazdıklarımın tonu karanlık, hatta didaktik gelebilir. Ve belki de biraz öfkeli miyavlıyor olabilirim bugün. Evet, ama bu da benim sonuçta. Bazen öyle, bazen böyle. Kediniz bugün biraz üzgün ve hırçın. Ne yapalım? Hadi konuya girelim iyisi mi⦠Bakın OSHO ne demiş: âHiç bir ilişki güvenli değildir. İlişkilerin doğasında güvenli olmak diye bir tanım yoktur. Bu gereksinim, belirsizlik durumuna katlanamayan zihnin gereksinimidir. Bir ilişkiyi tam anlamı ile güvenli kılarsanız, asla tadını çıkaramazsınız. Tüm çekiciliğini ve güzelliğini yitirir. Yaşayan, canlı bir ilişki istiyorsak, belirsizliği kabullenmemiz gerekir zira yaşayan her şey gibi o da ele avuca gelmez olmalıdır. Ele avuca gelmez olduğu için de yaşanan an daha yoğun hale gelir.â Güvensizlik kompleks bir kavram olmakla birlikte, çoğu kere birine bağımlı olma duygusu kendini beğen(e)memekten, terk edilme, yalnız kalma korkusundan kaynaklanır. Bu korkular nedeniyle, kişi karşısındakinin duygularını daha çok önemser ve kendininkileri gönüllü olarak askıya alır. Örneğin, o yaşamında olmasa idi seve seve yapacağı bir şeyden, sevdiği kişiyi yaralayacağını düşündüğü için, vazgeçebilir. Yani, ruhunun isteklerine uymayan bir tercih koyar. Giderek bu genel bir tutuma dönüşür ve ilişkinin genel karakterini belirler. Farkında olunması gereken bunun âduyarlılıkâ değil, kendinden verdiğin âtavizâ olduğudur. Esas konu âBöyle hissetmen yanlış çünkü bu beni güvensiz hissettiriyor,â deme hakkını karşındakine neden tanıdığın, neden onun duygularını kendininkilerden daha değerli saydığındır. Taviz veren kişi iseniz, bir süre sonra kısıtlanmışlık ve iç sıkıntısını sürekli bir boğulmuşluk şeklinde yaşayacaksınız. Kaçarı olmayan bir denklem. Eğer insan kendi ruhuna bile sadık kalamazsa, bir başkasına sadık olmayı nasıl umabilir ki? Gelelim şimdi âdürüstlükâ kavramına. Aşkta veya herhangi bir ilişkide âdürüstlükâ gündelik yaşantıların raporunu birbirine sunmak ve bunlar üzerinden tartışıp konuyu bir yere bağlamak kadar basit bir şey değildir. âGerçek dürüstlükâ karşındakinin senin ruhunu en çıplak ve savunmasız hali ile görmesini sağlamak, ve en yaralanabilir halin ile kendini onun ellerine teslim etmektir. Ve insanı gerçekten büyüten sevgi, onun seni bu halinle gördüğünde sana zarar vereceğinden bir an bile korku duymadan, sevdiğine teslim olabilmektir. Kendi isteklerine, ruhunun gereksinimlerine yabancılaşmadan, onları savunma, gizleme veya bastırma gereği duymadan, olanca açıklığı ile karşındakine sunarak kabul görmeyi ümit etmektir. Bu pasif bir duruş değil, aksine etkin bir varoluş halidir. Kendi varlığı ile yalnız başına mutlu olabildiği için kendi güvenlik sınırının dışına çıkmayı göze alabilen ve paradoksal olarak da esas bu duruşu nedeniyle tam güvende olan kişinin duruşudur. Kendini birine böyle kendiliğinden ve zorlamasız sunduğunda, onun seni her şeyinle olduğun gibi kabullenme olasılığında, ona da müthiş bir spiritüel büyüme ve olgunlaşma olasılığı sunmuş olursun. Onu gerçekten aşkla seviyor isen, onun için önce kendini severek ve kendi ruhunun sesini du***** adım atarsın. Kendi ruhunun özgürlüğü ona verebileceğin en güzel armağandır. Daha değerli neyin var bir başkasına verecek? Böylece sevgi kendiliğinden, zorlamasız ve sınırsız bir paylaşım halini alır. Umalım ki, sevdiğin de aynısını senin için yapsın. Karşındaki seni kendi ruhunun gereksinimlerine göre manipüle ederek kullanma eğiliminde olabilir. Yine de durumunun farkındaysan eğer, bu şanssızlık değil, aksine sana büyüme ve olgunlaşma olanağı sunar. Eğer senin sunduğunun değerini anlayamayacak biri ile birlikte isen, zaten bu ilişki bitmeye mahkumdur. Yoksa biriniz kurban, diğeriniz avcı; oynar gidersiniz piyesinizi. Bugün Osho´dan gidiyoruz. Yine o demiş ki : âBenliğinde sadakat yerine zeka, soru sorma, evet ya da hayır deme yetisi olan yeni bir insan tipine sesleniyorum öğretilerimle. Bana göre, âhayırâ diyebilme yetiniz olmadan, evet´iniz anlamsızdır.â Ne önemli bir saptama. Uyumlu olma uğruna, kendi istekleri hilafına âevetâ diyenlere gitsin mi bu güzel söz? Sözü bağlarsam, spiritüel derinliği olan bir ilişkide sadakat, eşlerden her birinin kendi içsel bütünlüklerine bağlı kalma kararlılığı ve cesareti anlamını taşımalıdır. Önceliğiniz her zaman kendiniz olmalıdır. Siz önce kendinizi mutlu etmeden karşı tarafı mutlu edemezsiniz. Kendinizde olmayan bir şeyi nasıl verirsiniz ki? Oksijen maskesini önce kendi ruhuna takarsın, sevdiğine sonra uzanırsın. Gün gelip ilişki sona erse bile, olgunlaşma yolunda mesafe kat edilmiş olur her iki taraf için de. Sen kendini kazanırsın, ruhsal bütünlüğün sağlam kalır. Korkuyu değil sevgiyi seçmiş olduğun için de, sevdiğine seninle birlikte büyüme olanağı sunmuş olursun. Uzattığın olanağı kullanabilirse, işte bu spiritüel bir ilişkinin mükemmel tanımı olur. Bu yazıyı buraya kadar okumuş olan herkese de inşallah böyle mükemmel bir ilişki içinde büyüme olanağınız olsun ve aşağıda çektiğim fotoğraftaki çifte dönüşmeyesiniz dileğinde bulunuyorum. Alıntıdır ...