29 Ocak 1983 İdamdan Önce Yazılan Mektup Gün Işığına Çıktı 12 Eylül döneminde ölüm cezasıyla öldürülen Ömer Yazgan'ın ölümünden önce yazdığı, ailesine verilmeyen mektubu, 25 yıl sonra 78'liler Derneği'nin girişimi Kara Kuvvetleri Komutanlığı arşivinden çıkardı. Yazgan mektupta "Halkımızın yazgısı bu değil" diyor. Sevgili Anama, Babama ve Kardeşlerime, Şu anda saat 04.00 ve ben infaz için son hazırlığım olarak bu mektubu yazıyorum. Bundan böyle benim düşmanlarım sizlerin de düşmanıdır. Siz olmasanız da benim kanımı yerde bırakmayacak kardeşlerim var. Halkımızın yazgısı bu değil. Çok evladını kaybetti. Ama bir gün kazanmayı da öğrenecek. Diğer devrimciler sizlerin evladıdır. Tarih, biz zulme karşı çıkanları her zaman haklı çıkardı, çıkaracak. Malım mülküm yok ki miras bırakayım. Size ve yoldaşlarıma ancak mücadele anılarımı miras bırakabilirim. Ben şu anda oldukça moralliyim. Beni tek üzen şey, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi´nin bir üyesi olamadan ölüme gitmektir. Gelecek devrimcilerin birliği ile partimizin geleceğidir, buna inanıyorum. Halkımızın mücadelesi haklıdır, meşrudur. Meşru olmayan, bu zorbaca düzeni sürdürmekten yana olan katillerdir. Biraz acele etmek zorundayım. On dakika bile bana çok görüldü. Elimde kelepçe ile yazmak zor. Yeğenlerim geleceğimizin umududur. Ben düşüncelerimi daha önce çok yazdım. Burada tekrarlamama gerek yok. Bana inanın yeter. Gözyaşlarınızı düşmanlardan gizlemeyi öğrenmelisiniz. Kesin olarak soğukkanlılığınızı yitirmeyin. Az sonra son görevimi yapmak üzere darağacına çıkacağım. Sloganlarımı haykıracağım, dizlerim titremeyecek. Yirmi yedi yaşına bastığım bu gecenin sabahını kimse unutmayacak. Ellerinizden öperim. Tek Yol devrim. Kahrolsun Faşizm. Ömer Yazgan alıntı
Ömer, Ramazan, Erdoğan ve Mehmet'in Hikaye asıldılar..... [img width=400 height=350]http://img254.imageshack.us/img254/5048/4b93b2e7cf3d244eb5d8747jj2.jpg[/img] [img width=400 height=350]http://img339.imageshack.us/img339/1010/94441cx7.jpg[/img] O gece yarısı, hemen hemen aynı saatlerde Ankara'da bir, İstanbul'da üç evin kapısı çalındı. Kapıyı açanlara aynı cümleler kuruldu: Oğlunuz infaz edildi, cenazelerini alacak mısınız? Tarih 29 Ocak 1983'tü. Cenazeler aynı günün bitim saatlerinde ailelerine verildi. Yeni güne başlanan saatlerde dört ayrı mezarlıkta, dört mezar kazıldı. Askeri battaniyeler içindeki dört genç beden en yakınlarının gözyaşları içinde mezara bırakıldı. Yakınlardan iki kadın gözaltına alınıp sorguya götürüldü, biri anne, diğeri kız kardeşti. Suç, acının içinden çıkan ama gerçeği bütün çıplaklığıyla sunan sözcüklerdeydi: "Katiller." Anne on dört gün, kız kardeş bir buçuk yıl hapis yattı. Hem idamlar, hem idam edilenlerin yakınlarının hapisliği 12 Eylül darbesinin aynasıydı. Dört gencin; Ömer Yazgan, Ramazan Yukarıgöz, Erdoğan Yazgan ve Mehmet Kanbur'un da aralarında bulunduğu kırk dokuz kişi idam edilmişti. Kalemin kırıldığı duruşmaların tümü hukuka uygunluğu yönünden tartışmalıydı. Erdal Eren'in boynuna ilmek, yakınlarının, avukatlarının "on sekiz yaşından küçük" çığlıklarına kulak kapatılarak geçirilmişti. Tartışmalar, aradan geçen yirmi yıla rağmen akıl ve vicdanları rahatlatan bir sona ulaşmayacaktı. Aralarında sadece soyadı benzerliği bulunan iki Yazgan ile Yukarıgöz ve Kanbur'u idama götüren süreç 17 Ocak 1981'de başladı. Darbenin olanca ağırlığına, binlerce insanın gözaltına alınmasına, işkence görmesine, işkencede yaşamını yitirmesine ve tutuklanmasına rağmen bir avuç genç bir araya gelip eylem kararı aldı. Siyasal düşünceleri değişik örgütlerde biçimlenmiş, sonunda daha çok askeri okullarda kendisine yandaş bulan "Sanayi Dev Genç"de karar kılınmıştı. Bu isim daha sonraları Nikaragua'dan esinlenerek, Dev-Sol, Dev-Yol ayrımına bir eleştiri anlamında "Üçüncü Yol" olarak mimlenecekti. Eylemin ismi konulmuştu, Akyazı'da iki kuyumcu soyulacaktı. Elde edilen altın ve para silah alınmasında ve hâlâ ayakta olduklarını gösterecek yeni eylemlerin hazırlıklarında kullanılacaktı. Yedi kişiydiler. İki gruba ayrılıp, aynı anda iki kuyumcuya daldılar. Bir grup sorunsuz çıktı altınlarla dışarı, diğerinde ise kuyumcu direndi, üst katta oturan oğlu, seslerden olup biteni kavrayıp polise telefon ettikten sonra silahına sarıldı. Kuyumcunun önündeki arabada bekleyen ve içlerinde otomobil kullanmasını bilen tek kişi olan Ali Aktürk'e ateş etti. Bir kurşun da kuyumculardan Hasan Kahveci'ye isabet etti. Aktürk ve Kahveci öldü. Çatışma saatler sürdü. Metin Adil Toraman vuruldu. Arkadaşları bir süre kollarında taşıdılar, ama yapılacak bir şey yoktu, o da ölmüştü. Mehmet Kanbur kalçasından vurulmuş, çevresi sarılmıştı. Erdoğan Yazgan da uzun süre kaçamadı. Ramazan Yukarıgöz ile İsmail Gökalp, yaralı olan Teğmen Ömer Yazgan'ı da beraberlerinde sürükleyerek izlerini kaybettirdiler. Bir köyün girişindeki inşaata sığındılar, ama sabaha karşı çevreleri kuşatılmıştı. Bu çatışmada ise polis Mustafa Kılıç yaşamını yitirdi, Ramazan ağır yaralandı. Askeri hastanede kısa süreli tedaviden sonra Gayrettepe'ye götürüldüler. Yaraları henüz kapanmamıştı, bir ay işkencede tutuldular. Selimiye'de tutuklandılar, Gölcük Askeri Cezaevi'ne konuldular. 30 Mart'ta iddianame hazırlandı, 20 Nisan'da karar açıklandı: İdam. İsmail Gökalp'in cezası yaşının küçüklüğü nedeniyle yirmi yıl ağır hapse çevrildi. 25 Kasım günü Askeri Yargıtay kararı onayladı. Bu arada idam kararını veren hâkim yine bir siyasi davada rüşvet alırken suçüstü yakalanacak, buna rağmen dört arkadaşın avukatlarının davanın yeniden görülmesi istemi kabul edilmeyecekti. 3 Mayıs'ta Danışma Meclisi de Askeri Yargıtay'ın onayına katıldı. Asılacaklardı. Yanlarında ne kadar para varsa diğer koğuşlara ziyafet verildi, vedalaşıldı. Vasiyetler yazıldı, organlar Organ Nakli Kurumu'na bağışlandı. Her gece gün ışıyana kadar biri nöbet tuttu. Geldiklerinde diğerlerini uyandıracaktı. Gelmediler. Her şey normal seyrine dönmüş gibiydi, ölüm giderek uzaklaşan bir ihtimaldi. 28 Ocak, Ömer Yazgan'ın doğum günüydü. Gardiyanlarla voleybol maçı yaptılar, yorgun düştüler. Nöbetten de vazgeçilmişti artık ama Mehmet'in mide ağrısı tutmuş, koğuşta volta atıyordu. Geldiler. İzmit Kapalı Cezaevi'nde yapılan infaz ne yakınlarına haber verildi ne de avukatlarına. Gömüldüler. Hem yakınlarının hem de toplumun vicdanında başka bir süreç başlamıştı. Yakınları işte o süreci ve öncesini anlattılar... *** Mehmet Kanbur bekçiydi. Dönemin valisi Nevzat Ayaz'ın korumalığını yapmıştı. Evlenmiş bir de oğlu olmuştu. 12 Eylül'den sonra bir operasyonda gözaltına alınana kadar, sicili "temiz"di. 40 günde salıverildi, üç ay sonra... O gün orada o yerde Karakolda geri hizmete alınmıştı bekçi Mehmet. Sürekli izlendiğinin farkındaydı... Yine de hiç aksatmadı işini, sabah dokuz, akşam beş karakoldaydı. Ta ki 17 Ocak 1981'e kadar... Çatışmada kalçasından yaralanmış, yakalanmıştı... Aynı günün akşamı Sarıyer Dağevleri'ndeki ev polis ve asker tarafından sarıldı. Karısı Zeynep, evde bulunan üç kişinin kaçması için kapıyı açmakta oyalandı. Ortalığı silah sesleri sardı. Ortalık durulduğunda Zeynep, Mehmet'in kardeşi Şahin, kızkardeşi İnsaf, kocası, ekip araçlarına bindirildi. Sekiz yaşlarındaki Murat karanlıkta bir o yana bir bu yana koşturup ağlıyordu. Ona da polis aracında yer açıldı, hâlâ küfrediyordu. İşkence, yüzleştirme, aralıksız sorgu... Sonunda Zeynep dışında hepsi salıverildi. Mahkemeye götürülürken Zeynep'le Mehmet aynı kelepçede birleşti. Mehmet karısına tecavüze uğrayıp uğramadığını sordu, yanıt "hayır"dı. Mehmet "Utançtan ya da benim üzülmemden çekinip söyleyememiş olabilir" diye düşünüp, kendince karısını korudu, dışarıya haber sızdırdı: "Zeynep hamile..." Sivas'ın Divriği ilçesindendi Kanbur Ailesi. Mehmet, yedi kardeşin, büyüklerden üçüncüsüydü. Gaziantep'te parasız yatılı okumuş, son yılda Zeynep'i kaçırıp evlenince diplomasız kalmıştı. Askerlik dönüşü büyük abla ve ağabeylerinin izinde İstanbul'a gelip, bir gecekondu kiralamıştı. İçişleri Bakanlığı'nın açtığı sınava katılmış, bekçi kadrosundan işe alınmıştı. Şimdi ilkokulu bitiren Şahin de yanlarındaydı: "Zeynep yengem, büyük abim, büyük yengem ve büyük ablam okuma yazma kurslarına gidiyordu. Mehmet Abimde ise politik düşünceler gelişmeye başlamıştı..." Şahin'in anılarında daha Avşar istasyonunda iken, babasının demiryolcu paltosunu kuşanıp beline taktığı lagant tabancasıyla köylünün korumasını üstlenen Mehmet vardı. O da babası gibi silahı seviyordu. Sarıyer Dağevleri politik hareketliliğin yoğun olduğu, on-on beş bin kişinin yaşadığı mahalleydi. Mehmet semt örgütlenmesinde yerini aldı, okumayı-yazmayı yeni yeni söken Zeynep de. İkisi de hem insanlarla kurdukları ilişkilerle, hem de kararlılıklarıyla kısa sürede sivrildiler... Mehmet, mesleğinde oldukça başarılı görülmüş olmalı ki, özel alanlarda da görevlendirildi: "1979-80 yıllarıydı, abim Vali Nevzat Ayaz'ın ya evinin ya da kendisinin korunmasıyla görevlendirildi. 12 Eylül'e kadar da bu görevde kaldı..." Mehmet önceleri Dev-Yol içinde yer almış, sonra "Üçüncü Yol"a geçmişti. Bunda ordu içindeki örgütlenmeden çok siviller arasına karışmayı yeğleyen Teğmen Ömer Yazgan'ın da etkisi vardı. Polatlılı Yazgan, dört çocuklu bir ailenin tek oğluydu. Harp Okulu'nda Dev-Genç'le bağlantı kurmuş, sonraları yaşanan ayrışmalarda fraksiyonculuğun yanlışlığından dem vurmuş ve Üçüncü Yol'da durmuştu. Bir pavyon baskınında gözaltına alınmış, ordudan atılmıştı. 12 Eylül'ün şiddeti pek de öyle sert hissedilmedi Dağevleri'nde: "Eylemler sürüyordu, hatta bir gün kadınlar karakolu basmışlardı, sanırım gözaltına alınan birinin salıverilmesini istiyorlardı... Bir gün çok sayıda gözaltına alma oldu, Mehmet Abim de aralarındaydı." Kırk gün sonra salıverildi Mehmet. İşine geri döndü ama artık şüpheliler arasındaydı. Bir kaç ay sonra Akyazı'da yakalandı: "Görüşlerde, abim Murat'ı içeri, yanına almaya çalışıyordu. Alıyordu da. Hukuksal süreci izliyor, dışarıya haber yolluyorlardı, kamuoyunu harekete geçirin diyorlardı. Çünkü haklarındaki kararın kesin olduğunun farkındaydılar, darbeciler, üç-beş kişinin üstelik darbeden sonra ortaya çıkıp kendilerine kafa tutmasını 'kötü örnek oluşturur' korkusuyla kabul edemezlerdi." O gün, 29 Ocak 1983'te Şahin, Avşar İstasyonu'ndaydı: "Eve yaklaştığımda kalabalığı gördüm, tanıdığım, tanımadığım bir sürü insan. Annem-babam ağlaşıyordu. O zaman öğrendim, abim asılmıştı." O gece İstanbul'da İnsaf'ın kapısı çalınmış, haber verilmiş, onlara da cenazeleri alıp almayacakları sorulmuştu. Ertesi akşam Çaybaşı Mezarlığı'nda İnsaf, mezarın çevresini saran polis ve askerlere, daha çok da idam kararını aldıranlara "faşistler" diye bağırdı. Bu çığlığın cezası Sağmalcılar, Kastamonu ve İzmit cezaevlerinde geçirilen bir buçuk yıl olacaktı. Şahin okulu bırakıp abisinin izinden gitmeyi düşündü önce: "Okul ya da iş yaşamıyla mücadele birarada yürümüyordu. Sonra Divriği'ne gittim. Okulda zeki olduğum söylenirdi ama artık durgunlaşmış, içime kapanmıştım. Yine de liseyi bitirdim..." Zeynep acısını, babasının ölümünden sonra ailenin diğer bireyleri gibi içine kapanan Murat'ın yanında dindirmeye çalıştı. İki yıl sonra ana-oğul Fransa'ya iltica etti. Bir iş buldu, oğlunu büyüttü ve evlendirdi: "Yengemi en son geçen yıl, düğün için geldiğinde gördüm. Belki çok iyi gizliyor ama henüz o izleri attığını düşünmüyorum. Murat en büyük tesellisi, onda abimi yaşıyor. Murat da hem mizaç hem de davranış olarak abimin özelliklerini yansıtıyor." Şahin, İstanbul'a dönüp tarih okudu. Üçüncü yılda okulu bıraktı. Siyasi dergilerde yazı işleri müdürlüğü yaptı. Bir gün bir arama sırasında çantasında dergiler bulununca gözaltına alındı, dosyasında asker kaçağı olduğu yazılıydı. Birliğine gönderildi, 14. ayda firar etti, nedeni askerlik öncesi evlendiği eşi Nilgün'e duyduğu özlemdi. Bir buçuk yıl sonra evinde yakalandı, dört ay cezaevinde kaldı... Mehmet'in fotoğrafı evlerinin duvarında asılıydı, birkaç yıl önce indirildi: "Çünkü annem ve babam sürekli bakıp üzülüyorlardı... alıntı
12 EYLÜL DÖNEMİNİN İDAMLARI... 12 Eylül'den sonra kurulan sıkıyönetim mahkemeleri üst üste idam kararları vermeye başlarken, 1972´den beri fiilen uygulanmayan idam cezaları da hızla infaz edilmeye başlandı. Politik eylemleri nedeniyle hüküm alanların yanı sıra adi hükümlülerin infazları da gerçekleştirildi. 1980-84 yılları arasında 50 kişi idam edildi. Bunların 18´i sol, 8´i sağ görüşlü ve 23´ü de adli suçtan hükümlüydü. Ölüm cezası infaz edilenlerden biri ASALA adlı Ermeni terör örgütü mensubu Levon Ekmekçiyan idi. (Esenboğa Olayı 1982) Yönetim, idam cezalarının infazında ısrarlıydı. Kenan Evren 3 Ekim 1984´te Muş´ta yaptığı konuşmada âHainleri asmayıp da besleyecek miyiz?â diyor ve bu sözü uzun yıllar belleklerde yer ediyordu. 12 Eylül döneminde sıkıyönetim askeri mahkemelerince 517 sanığa idam cezası verildi. Askeri Yargıtay´ın onayladığı idam kararlarının sayısı 124 oldu. Bunlardan, MGK´nın onayladığı ve onay sonrası hemen infazı yapılan 50´si dışındakiler için cezalar fiilen müebbet hapse dönüştü. Ölüm cezalarının infazlarına ilişkin onama kararları, 12 Eylül 1980 - 25 Ekim1981 arası Milli Güvenlik Konseyi döneminde, 25 Ekim 1981 - 14 Ekim 1983 arası Danışma Meclisi döneminde, 6 Kasım 1983 sonrası TBMM döneminde verilmiştir. Türkiye'de 1984 tarihinden bu yana ölüm cezaları uygulanmıyor. 12 Eylül döneminde ölüm cezası infaz edilenler şöyle: Adı Soyadı Tarih Yer Necdet Adalı (sol görüşlü) 7 Ekim 1980 Ankara Mustafa Pehlivanoğlu (sağ görüşlü) 7 Ekim 1980 Ankara Serdar Soyergin (sol görüşlü) 25 Ekim 1980 Adana Erdal Eren (sol görüşlü) 13 Aralık 1980 Ankara Cevdet Karakaş (sağ görüşlü) 4 Haziran 1981 Elazığ Veysel Güney (sol görüşlü) 10 Haziran 1981 Gaziantep Ahmet Saner (sol görüşlü) 25 Haziran 1981 İstanbul Kadir Tandoğan (sol görüşlü) 25 Haziran 1981 İstanbul Mustafa Özenç (sol görüşlü) 20 Ağustos 1981 Adana İsmet Şahin (sağ görüşlü) 20 Ağustos 1981 İstanbul Seyit Konuk (sol görüşlü) 13 Mart 1982 İzmir İbrahim Ethem Coşkun (sol görüşlü) 13 Mart 1982 İzmir Necati Vardar (sol görüşlü) 13 Mart 1982 İzmir Fikri Arıkan (sağ görüşlü) 27 Mart 1982 Ankara Sabri Altay (adli suçlu) 23 Nisan 1982 Adapazarı Cengiz Baktemur (sağ görüşlü) 30 Nisan 1982 Elazığ Şahabettin Ovalı (adli suçlu) 12 Haziran 1982 Sinop Ednan Kavaklı (adli suçlu) 18 Haziran 1982 Ankara Ali Bülent Orkan (sağ görüşlü) 13 Ağustos 1982 Ankara Veli Acar (adli suçlu) 13 Ağustos 1982 Isparta Eşref Özcan (adli suçlu) 19 Ağustos 1982 Kayseri Halil Fevzi Uyguntürk (adi suçlu) 29 Aralık 1982 Afyon Kazım Ergun (adli suçlu) 29 Aralık 1982 Akşehir Muzaffer Öner (adli suçlu) 29 Aralık 1982 Amasya Adem Özkan (adli suçlu) 13 Ocak 1983 Balıkesir Hüseyin Çaylı (adli suçlu) 13 Ocak 1983 Afyon Osman Demiroğlu (adli suçlu) 13 Ocak 1983 Isparta Ahmet Mehmet Uluğbay (adli suçlu) 22 Ocak 1983 Akşehir Ali Aktaş (siyasi) 23 Ocak 1983 Adana Duran Bircan (adli suçlu) 23 Ocak 1983 Denizli Levon Ekmekçiyan (Asala) 28 Ocak 1983 Ankara Ramazan Yukarıgöz (sol görüşlü) 29 Ocak 1983 İzmit Ömer Yazgan (sol görüşlü) 29 Ocak 1983 İzmit Erdoğan Yazgan (sol görüşlü) 29 Ocak 1983 İzmit Mehmet Kambur (sol görüşlü) 29 Ocak 1983 İzmit Ahmet Kerse (adli suçlu) 30 Ocak 1983 Gaziantep Rıdvan Karaköse (adli suçlu) 5 Şubat 1983 Akşehir Cavit Karaköse (adli suçlu) 5 Şubat 1983 Akşehir Süleyman Karaköse (adli suçlu) 5 Şubat 1983 Akşehir Fatih Laçinligil (adli suçlu) 24 Şubat 1983 Keşan Faik Görünmez (adli suçlu) 24 Şubat 1983 Kilis Mustafa Başaran (adli suçlu) 30 Mart 1983 Edirne Hüseyin Üye (adli suçlu) 30 Mart 1983 Nazilli Şener Yiğit (adli suçlu) 20 Nisan 1983 Isparta Cafer Aksu Altıntaş (adli suçlu) 20 Nisan 1983 Ordu Abdülaziz Kılıç (adli suçlu) 26 Mayıs 1983 Edirne Halil Esendağ (sağ görüşlü) 5 Haziran 1983 İzmir Selçuk Duracık (sağ görüşlü) 5 Haziran 1983 İzmir İlyas Has (sol görüşlü) 6 Ekim 1984 İzmir Hıdır Aslan (sol görüşlü) 24 Ekim 1984 İzmir alıntı
12 eylül darbesi insanlığın yok sayıldığı insanların sebepsiz yere işkencelere maruz kaldığı bir dönem kenan evren dönemin faşit orgenarli ve cumhur başkanı olarak bir insanlık katliamı gerçekleştirdi benim bu adrebede en çok isyan ettiğim nokta 16 yaşında bir çoxuğun idamı bunlar insanlığıı kaybetmiş caniler
12 Eylül dönemi asla unutulmaz masum insanların katledildiği gençlerin birbirine düşürüldüğü bir dönem: Türkiye hala bu gerçeği anlayamadı. Haklarımız için mücadele eden ve suçsuz yere idam edilen devrim şehitlerini saygıyla anıyorum.Bizlerde bu dönemi unutmayıp Deniz Gezmişin dediği giibi Amerika sömürgeceliğine boyun eğmeyelim. KAHROLSUN AMERİKAN EMPARYALİZMİ :lol: :lol: :lol: :lol: :lol: YAŞASIN HAKLARIN KARDEŞLİĞİ :lol: :lol: :lol: :lol: :lol: :lol:
meral öncelikle sana teşekkür ediyorum bu konuyu gündeme taşıdıgın için eline emegine ve yüregine saglık saol.... osmanlı döneminden sonra emperyalist güçlerin egemen oldugu bu taoprakları ve daha sonra da bu ülkeyi gene emperyalistlere satan faşistlere karşı yapılan bu onurlu mücadelede bir çok devrimci canlar yitirdik ve halada yitiriyoruz tam bagımsız bir türkiye için canlarını seve seve veren tüm aydın devrimci demokrat insanları burdan bir kez daha anıyor ve mücadelerinin önünde saygıyla egiliyorum...kanlı seksen darbesi nice canların kimsesizler mezarlıgına gömülmesine ve ailelerin parçalnması üzerine kurulmuş ve bunu yapmakla gurur duyan devlet bugun emperyalistlerin uşagı olmaktan kurtulamamıştır.. onurlu mücadele yolunda yitirdigimiz ömer yazganda bunlardan sadece biri ömer yazgan kendi çizgisi ve idolojisinden ödün vermeyen bir kişilğe sahip bir devrimci tıpkı deniz mahir yusuf sinan ibo gibi ve saymadıgım diğer devrimciler gibi.. hepsini yüregimizdeki ateş ellerimdeki kızıl karnfillerle ölümsüzlük kervanına yolculadık kahrolsun faşizim ve gün gelecek kaybettirenler kaybedecek kendi döktükleri kanda bogulup gidecekler